Karabala

Başlatan yalcinerol345, 11 Kasım, 2015, 18:11:38

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mrtekin

Karabala biraz önce bitti.

Yeni bir Kahraman'la tanışıyoruz. Kafamızda oluşan soru işaretleri; 10 kitaplık bu seride; ileride cevaplanacak.

Konu bana biraz klişe gibi gelse de; çizimler ve renklendirme gerçekten muhteşemdi. Meraklısına; kitabın sonunda kitabın yapım süreci ile ilgili eskiz ve bilgilendirme de mevcut.

Bu zamana kadar nerdeydiniz Hikmet Bey? Neden 37 sene küstünüz? Umarım bundan sonra hep ama hep çizersiniz; ellerinize; emeklerinize sağlık. Sizi yeniden çizime döndüren arkadaşlara da çok teşekkürler.

2. Kitabın en yakın Zaman içerisinde çıkması dileğiyle...

Son söz; Ben de Hc sini aldım. Arkabahçe gerçekten Hakkı'nı vererek basmış. Tebrikler...
They drew first blood...

ferzan

    Nihayet bu akşam Karabala'yı okuyabildim...Çıktığını öğrendiğimden beri iple çektiğim bir çizgi romandı...Bugün kitabın elime geçmesiyle bu bekleyiş son bulmuş oldu...

    Yazıma başlamadan önce belirtmek isterim ki, küçüklüğünden beri yerli çizgi romanlara bayılan, gazete tefrikalarından tutun da Türkiye Çocuk dergilerine kadar yerli anlamda ne üretilmişse ulaşmaya, ne basılmışsa yetişip almaya çalışan biriyim...Bana göre gazete tefrikaları bazındaki yerli tarihi çizgi romancılığımızın en kaliteli ve uç dönemine damga vuran üretimler, Sezgin Burak ve Suat Yalaz'ın üretimleridir...Başlangıç, Ratip Tahir Burak ve Şahap Ayhan ustaların kuşağında olsa da, aralarda Ersin Burak ve İsmail Gülgeç elinden çıkma son derece sıradışı birkaç numune tarihe not düşülmüş olsa da, bu eserler ne yazık ki gazete sayfalarında yitip gitmiştir...Bu minvalde ben tarihi çizgi romancılığın en kalburüstü örneklerini bu iki isimle, yani Sezgin Burak ve Suat Yalaz başlıkları ile kategorize ediyorum...Abdullah Turhan da dahil olmak üzere diğer üreticilerimizi bu iki ismin gerisinde tutuyorum...Dolayısıyla bu dönemi, nitelikli yerli üretimin ikinci ve en önemli dönemi olarak kabul ediyorum...İlk dönem, yani giriş dönemi Ratip Tahir Burak ve Şahap Ayhan kuşağı, ikinci ve en nitelikli dönemi Sezgin Burak ve Suat Yalaz kuşağıydı diye düşünüyorum...Bu dönem, 90'lı yıllarda yine Suat Yalaz'ın başka türden tarihi üretimleriyle kapanmış oldu...

    Üçüncü bir dönem gelmedi...Bambaşka bir mecrada, haftalık mizah dergileri aracılığıyla muhteşem çizgi romancılarımız oldu, hala daha varlar...Ama bu güzel örnekleri tarihi çizgi roman furyasına ve dolayısıyla yazımıza dahil edemeyeceğiz...

    Üçüncü dönem olarak belki 2000'ler sonrasını zorlayabiliriz ama yerli üretim adına ne Karabasan, ne Gorajun, ne Seyfettin Efendi, ne Deli Gücük, ne de Şehzade Yangını ayrı ayrı bir üçüncü dönem oluşturacak, ekol oluşturacak çalışmalar değildi...Yanlış anlaşılmasın, burada bahsettiğim nitelik değil, ekol...Bu saydığım çalışmalar form ve sunum olarak Amerikan ekolüne daha yakın olan, çok güzel hikayeleri çok güzel görsellerle anlatan, nitelikli ve gelenekten bağımsız eserler...Bu eserler arasında bilhassa Şehzade Yangını ile son yıllarda senaryo yetersizliği içerisinde boğulan yeni yerli üretimlerimiz için ilk kez heyecan duydum diyebilirim...

    Peki ben geleneği özleyen ve arzulayan bir okur muyum, kesinlikle hayır...Geleneğe saygı duyulmasını, geleneğin kültürel bir abide olarak muhafaza edilip belirli aralıklarla yeni kuşağa sunulmaya devam edilmesini canı gönülden arzulayan, buna rağmen yeni üretilecek eserlerde bu geleneğe ait şablonların bir benzerinin yahut tekrarının yer almasını istemeyen biriyim...Yapılacaksa geçmişte yapılmış olandan daha iyisi yapılsın, daha iyisi olmayacaksa ve gereksiz tekrarlara düşülecekse hiç eskilerin anısı iki paralık edilmesin diyenlerdenim...

    Tarihi çizgi roman deyince çoğu arkadaş burun kıvırır...Eli kılıçlı Orta Asya kahramanları falan moduna geçer...Kısmen hak veririm onlara, çünkü o dönemki ardıllar ve taklit ürünler, sinema klişeleri ve belli bir kesimin hatalı bir şekilde bu üretimlere sahip çıkışı bu hissi körükler...Ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki o eli kılıçlı Orta Asya tipleri bir yana, Karaoğlan ve Tarkan'ın üretilmiş bazı öyküleri bir yana...Meraklısı için kısa bir liste çıkarayım...

    Karaoğlan için ;

    Her Kılıç Bir Kın İçin
    Ötügen'in Çağrısı
    Ban-ı Çiçek
    Delice'nin Dört Kızı
    İnceyılan Hanı
    Kul Bakay'ın Mezarı
    Mor Kahküllü Şehzade

    Tarkan için ;

    Maryo'nun Kuşları
    Gümüş Eyer
    Honoriya'nın Yüzüğü
    Bayraktaki Canavar
   
    Diğer ;

    Civanmert Kerim - ''Ayasofya'daki Altar''         Ersin Burak
    Dilaveran - ''Menapa'nın İntikamı''                  Ersin Burak
    Memo - ''Kutsal Kale''                                  İsmail Gülgeç
    Son Osmanlı Yandım Ali (tüm seri)               Suat Yalaz

    Bu eserlerin kimi kitap olarak basıldı, kimi dergi olarak, kimi de gazete sayfalarında kaldı...Basılan layığıyla basılmadı, tefrika edilen de bazı günler atlanarak tefrika edildi...Merak eden dostlar nasıl bulur, nasıl edinir bilmem ama şunun altını çizmek isterim ki Türk çizgi romanında gelmiş geçmiş en özgün, en sağlam, en edebi ve en nitelikli hikayeler, kabaca bu listeye dahil ettiklerim diyebilirim...Birçok iyi öykü var ama en iyileri bana göre bunlar ve Türk Çizgi Romancılığında eksikler, gedikler ve klişeler olduğunu savunan dostlar, bu hikayelerden herhangi 5 tanesini okudukları takdirde saçını başını yolabilir, eminim buna...Zira 1950'lerden beri Türkiye'de üretilmiş tüm tarihi çizgi romanlar bir yana, yukarıdaki liste bir yana diyebilirim...Bu eserlerin bilinmemesindeki ya da bilinse de burun kıvrılmasındaki yegane suç üreticilerinin bilerek ama bilmeyerek yaptıkları hatalar...Egolar, gerizekalı film-dizi uyarlamaları yahut kaybedilen yüzlerce sayfa orijinal çizimler...

    Hikmet Yamansavaşçılar, işte o ikinci ve altın kuşaktan bu yana çizgi tadıyla o dönemin izlerini taşıyan ilk isim...O dönemin içerisinde kısa süre için de olsa üretip kağıdı kalemi bırakmış, seneler sonra çizmeye geri dönünce de kaldığı noktanın çok çok ilerisinde başlamış, geleneksel tadı muhafaza ederken, zamanın dinamiği ile güncellemesini bilmiş şaşırtıcı ve dikkat çekici biri...Klasik çizgi roman stili adına adeta yıllardır beklenen adam hissiyatı uyandırıyor...Bu yüzden herkes heyecanlandı, bu yüzden herkes yoğun ve haklı bir ilgi gösterdi...Zaten bu ilgi sebebiyle Hikmet Bey de bir an önce ortaya güzel bir eser çıkarmaya çalışmadı mı?

    Karabala hakkındaki naçizane fikirlerimi, kalbimden geçtiği gibi yazmaya çalışacağım...Bu kendi çapımda yapacağım incelemede bir yığın övgünün yanında bir yığın yergi de olacak...Yazıyı okuma sabrı gösterecek olan dostlardan ricam, beni üretim şevki katili ve çok bilmiş sanmasınlar...Bir çizgi roman tutkunu ve koleksiyoncusu olarak bunca yıllık naçizane edinim ve birikimimle, doğru ve yapıcı olduğuna inandığım bir eleştiriyi boynuma borç farz edip ifade etmeye çalışacağım...

    Herşeyden önce, bu muazzam bilekten çıkma albümü elime aldığım için çok memnunum...Oldukça yetkin bir çizere, 35 yıl kadar gecikmeli olarak kavuştuk...


    --------------------------------


    Karabala ismini ilk duyduğumda, biraz burulduğumu hatırlıyorum...Kara ve Bala kelimelerinin birleşimi...Kara kısmı malum, eski Türkçe'den bu yana kullanımı süren en doygun ve anlam yetkinliğine sahip sözcük...Sadece siyah rengi değil, duruma göre erliği, ciddiyeti, erkekliği, kederi, coğrafyayı, doğuyu ve şu an aklıma gelemeyen daha başka birkaç şeyi daha temsil eden zengin bir sözcük...Bala ise yine geleneksel dilde yavru, çocuk, bazı kesimlerde erkek çocuk anlamında...Bu iki kelimenin birleşiminden Karabala oluştuğunda, fonetik olarak kulağa fena gelmeyen bir isim oluşsa da, anlam olarak Karaoğlan'dan farksız bir yapı ortaya çıkıyor ve ilk anda az buçuk dumura uğratıyor...Yine de öyküde Karabala'ya annesinin hitabının sıcaklığı, ona ''Kara Bala'm'' deyişiyle anlıyoruz ki bu özel isimden ziyade anne merkezli bir hitap şekli, hala çok genç olduğu için de bu hitap karaktere oldukça yakışıyor...İsim anlamının ''Karaoğlan'' a tekabül edişini unutturuyor...Öte yandan tarihi çizgi romanlarda isim kısmı oldukça sıkıntılı birşey...Çok başarılı birkaç örnek var...Hun döneminde geçen Tarkan gibi, Selçuklu döneminde geçen ve küçük yaşta bambaşka yerlere sürüklendiği için ismini alamayan ve başkalarının çocukken çağırdığı hitap ile adlandırılan, üstelik de bu hitaba cuk oturan Karaoğlan gibi, Lale Devri İstanbul'unda geçen Civanmert Kerim gibi...Bana göre başarısız örnekler de var...Tolga gibi mesela...Askerlik arkadaşı, ortaokul arkadaşı adına benziyor, oysa Eski Türkçe bir kelime ve miğfer anlamında ama keşke ana dildeki haliyle, yani ''Tulga'' olarak kullanılsaydı dedirtiyor...Bir diğer başarısız bulduğum örnek ise Kara Murat ve Burakbey...Ama gene bir şekilde kabul ediyor insan...İyi ve vasat örnekler çoğaltılabilir...Ama bana kalırsa Karabala, anlam ve kulağa geliş olarak çok etkilemediği gibi çok kötü de durmuyor...Yine de en az bir kez düşündürtüyor, ''Acaba isimlendirme çok mu oldu bittiye gelmiş, aceleye gelmiş..'' diye...

    İsim sonrası ikinci takıldığım nokta kapağın alt kısmındaki yazı oldu...Motto mu denir, aforizma mı, yoksa genel seri takdimi mi bilmiyorum...Cümle şu şekilde;
    ''Bir kılıcın kınından çıktığını duymuşsan eğer, yaşamak için hala zamanın var demektir...''
    Bir diğer cümle de arka kapakta yer alıyor;
    ''Yaşamak istiyorsan, kısa kılıcı çek!.Uzun kılıcı çekenden daha hızlı olursun...''
    Bu iki cümle de ne içeriğe, ne anlatıma, ne de genel atmosfere uymadığı gibi, artistik amaçlı laf olsun diye konmuş izlenimi bıraktı üzerimde...Oysa laf olsun diye konmadığını biliyorum, gayet inanarak yazılmış cümleler, ama ben bir yere gittiğini düşünmediğim gibi etkileyici de bulmadım...Bilakis, genel atmosfere zarar verme adına ilk bu cümlelere takıldım...İstenen etkiyi en azından bende yaratamadı...

    Hikayeyi okurken, bilhassa metin ve diyaloglardaki üsluptan rahatsızlık duyduğumu belirtmek isterim...Binlerce yıl önce geçen, kadim olması arzulanan, efsanevilik yakıştırılması yapılan bir eserde, okurun sokulmak istenen atmosferden hızla uzaklaşmasına sebep olacak tarzda bir üslup ve kelime seçimi beni o çağa değil, 2005 senesine götürdü...''Billur gibi bir içim su'', ''Misafir'', ''Tuvalet'', ''Bana söz vermiştin bok herif'' , ''Kızlara Takılmak'' gibi cümle ve kelimelerin, o çağa gidecek ve geniş zamanlı eski Türkçe'de karşılıkları bulunabilecekken, bu denli modern ve bilindik kullanımları çok fazla gözüme gözüme girdi...Bunun haricinde hikaye beni tatmin etmediği gibi, sanki bir an önce çizmeye başlamak ve aradan geçen yılların acısını çıkarmak için çok hızlı ve alelade bir biçimde kurgulanmış hissi verdi...

    Karakterizasyon olarak, sıradışı herhangi birşeye rastlayamadım...Biraz gizemli, biraz sempatik, mükemmel dövüşen bir baş karakter, mağdur kız, bir örnek tasvir edilmiş kötü adamlar, kahramanın zayıf noktası olan anne unsuru, kahramanın aşkına karşılık vermediği güzel ve hırçın bir oba güzeli, kahramana ve çevresine hayran bir oba ahalisi, kötü bir hükümdar figürü, bu hükümdarın birbirinden kötü oğullarına olan ayrımcılığı, evlat kayırması, babanın gözdesi halden anlayan bir kız evlat, baba tarafından dışalanan ve cinsel tercihi diğerlerinden farklı olan, serinin ilerleyen kitaplarında olası bir yardımda bulunacağı kesin bambaşka bir oğul daha...Alışılageldik formlarda, kılıç ve büyü anlatılarında sıklıkla karşımıza çıkan türde bir büyücü şablonu ve saire...Bunların çoğu daha önce gördüğümüz, bildiğimiz şeyler...Tanıdık ve pekişmiş yoldan kurgulanan olmazsa olmaz karakterizasyonlar...Şimdilik bana özgün gelen bir karaktere rastlamış değilim...Oysa seri tanıtımlarında bana bunun aksi vaad edilmişti...Bir diğer hayal kırıklığım da bu oldu diyebilirim...Farklılık adına eşcinsel karakter Algan ise cinsel tercih olarak Türk çizgi romanında bir ilk değil...Kara Murat'ın ilk serüveninde Voyvoda'nın baş silahşörü ve dolayısıyla Voyvoda da eşcinseldi, Karaoğlan'ın ''İnceyılan Hanı'' serüveninde özellikle kadın eşcinselliği ön plandaydı...Son Osmanlı'nın ''Akrep Lawrence'' serüveninde harita subayı Lawrence da eşcinseldi ve bu tarih kaynaklarından da bilinen bir detaydı...Yani kısaca Türk çizgi romanında bir ilk değildi cinsel tercih farklılığı...Ama Karabala'daki Algan karakterinin görsel tasviri beni rahatsız etti...Çünkü eşcinselliği vurgulamak için karakter komik ile hafif ucube arası bir görünümde resmedilmiş gibime geldi...Gözüktüğü sahnelerde ileride çok şeyler yapacağı belli olan bu karakter, gözüktüğü birkaç sahnede ilk tanışma için yeteri derinlikte işlenmediği gibi (tıpkı diğer karakterlerde olduğu gibi) hokka burnu, ince kaşları, kırpmalı sarı saçları harici kıpkırmızı boyalı dudakları ve kirli sakalıyla tanımsız bir hisse soktu...Ben bir parça komik buldum bunu...Karakterin feminenliği daha sağlam temeller ile vurgulanabilirdi...Uzun kirpik ve kırmızı dudaklar olmadan da vücut dili yahut genel bir narinlikle bu durum inceden hissettirilebilirdi...İleride kilit bir rol alacağı belli olan bu karakter, daha iyi bir tasvire layıktı bence...Bunun dışında Karabala karakterinin seri ilerledikçe açılacağını hissetmeme rağmen, en azından ilk tanışma için fazlasıyla üstünkörü işlendiğini düşünüyorum...Tamam, bazı özellikleri ileride açıklanacak...Çok da güzel olacak ileride açıklanması...İlk sayıdan herşeyi ortaya dökmenin bir alemi yok ama giriş olarak yeteri kadar gizemli ve etkileyici gelmedi bana...Gizemini gene kendisi yok etti...Kartallara hükmetme olayının sırrını ve ilk çıktığı sahenede göz bebeklerinin kaybolmasının açıklamasını merakla bekleyeceğim, zira bunlar güzel detaylardı...

    Yine de bu anlatının efsanevi bir nitelik taşıması için kaybolan göz bebekleri, kartallara hükmetme, buzullar arasındaki kale ve büyücü unsurları yeterli değil diye düşünüyorum...Kullanılan bu öğeler anlatıyı farklı bir yere taşımaktan ziyade, ''suyundan da koyalım, sumağını kara biberini de eksik etmeyelim'' mantığından farklı gelmedi...Dolayısıyla kitabın arka kapağında yer alan : ''Cumhuriyet tarihinden bu yana bir benzeri dahi yapılmamış'' tabirini oldukça ukala bulduğumu söyleyebilirim...

    Türk çizgi romanında gerçek anlamda fantastik ve özgün bir hikaye için, Karaoğlan'ın 200 küsür sayfalık ''Ötügen'in Çağrısı'' serüvenini örnek verebilirim...Bir başyapıt olmayabilir, ama yerli ekolde bir benzeri dahi yapılmadı...Bünyesinde gördüğüm en doğru ve özgün karakterizasyon formüllerini barındırırken, diğer yandan tarih öncesi çağlardaki nükleer oluşuma ve Yahudi'lerin Kutsal Ahid inanışına kadar giden müthiş bir hikayeyi işlemişti ve Orta Asya'nın göbeğinde geçen, olağandan farklı anlatım ve görsel tasvirlere sahip bir eserdi...Bir diğer örnek, Tarkan'ın ''Bayraktaki Canavar'' ve ''Mars'ın Kılıcı'' serüvenleridir...Ama okuduğum en farklı olanı Ersin Burak'ın gazete tefrikası Dilaveran'ın ''Menapa'nın İntikamı'' serüveniydi...Çok sıradan başlayan bu öykü, Osmanlı döneminde geçmesine rağmen bünyesinde eski Mısır, Marduk, evren ve pek çok gizemli unsuru başarıyla harmanlayıp, aynı oranda etkileyici ve inandırıcı anlatımıyla beni dumura uğratmıştı...Bu eseri gazete arşivleri haricinde bulmaya imkan yok ne yazık ki...Diğerleri ise nispeten daha rahat bulunacaktır, zira kitap olarak basıldı...

    Arka kapak yazısının aksine fantastiğin de, sıradışının da feriştahı seneler evvel yapılmıştı...O sebeple muhtemelen bilmeden konulan bu ibareyi ciddiye almadım, çünkü o ibareyi yazanın düşündüğünün aksine meydan boş değil...Ama bizdeki eser sahipsizliğine de ayrıca kızdım...Bu eserler başka kimlere ulaşabildi ki layığıyla...

    Kostüm, mekan ve genel konsept tasarım kısmına gelirsek, yukarıda yazdıklarımdan farksız herhangi birşeye rastlamadım...Yine aceleye gelmişlik hissi, yine bir an önce çizmeye başlamak adına hızlıca kotarılmış tasarımlar, çoğu geçmişteki yerli çizgi romanlardan aşina olunan beylik formlar, yapılar, kostümler...Karabala'nın bazen yüzünü örten atkısı, hakkıyla düşünülüp yerleştirilmiş sade ama bir o kadar etkileyici göçebe başlığı, kostüm adına en etkili unsurlar...Saç örgüsü olayı da çok hoşuma gitti, pek kullanılmazdı yerli ekolde...Bir tek Ersin Burak böyle güzel detaylara takılıp akıl ederdi ama o da fazla tarihi çizgi roman yapmadı, en azından Asya döneminde...Bunun dışında Karabala'nın ve Mar Han'ın ordusundaki bazı askerlerin kesik parmaklı eldivenlerine takıldım...Tasarım olarak fazla bugüne ait geldi ama belki Karabala'nın bilekliklerindeki gibi sargı ve çaput formunda olsaydı, bir göçebe için daha inandırıcı bulabilirdim...

    Genel anlamda görseli değerlendirmek gerekirse, kitapta herkes gibi ben de çizgilere bayıldım...Çok yetkin, çok elektrikli, eskinin mirasını alıp bugünün dinamiğiyle harmanlamış usta işi çizgiler...Renklendirme çizgiyi öldürmemiş, bilakis yer yer çizginin yarım bıraktığı işi tamamlamış...Yani eserin çizgi ve renk hali birbirinden bağımsız değil, birbiriyle bağlantılı olarak paralel ilerlemiş...Sanatçı tercihine bağlı bir durum bu ama yakışmış mı, canavar gibi yakışmış...Renkleri kötü bulmadığım gibi esere cuk oturmuş da diyemiyorum...Genelde eski kuşak ustaların düştüğü bir hata vardır...Burayı okuyorlarsa af buyursunlar ama Fikret Kol ve Ramazan Türkmen gibi usta bilekler, iş renklendirmeye gelince bir anda çocuklaşırlar...En parlak, en canlı, en cart ve vurgulu renkleri seçerek gayet ciddi bir çizgisel anlatımı karnavala, sirke çevirirler...Rahmetli İsmail Gülgeç de bunu yapanlardan biriydi Başkomiser Nevzat albümlerinde...Hikmet Yamansavaşçılar'ın bu hataya düşmediğini görmek çok güzel...Kendisinin sanatsal yeterliliği ve görsel yetkinliği adına da bariz güzel bir örnek...Yine de renkte başka ne yapılabilirdi, acaba az daha mı pastel tonlarda gidilmeliydi, yer yer bu denli canlılığın gereği var mıydı diye sormadan edemedim...Çizgi romanda başarılı bir renklendirme demek, mevcut yeteneği sonuna kadar kanıtlarcasına göstermek değil, o anlatıma gidecek en uygun tavrı bulmak demektir...Ben bu başarılı bulduğum renklendirmeyi, Karabala'nın çağlar öncesi atmosferine yakıştıramadım...Beni o döneme götürmek yerine uzaklaştıran diğer unsur da renk oldu...Ama kapaklarda ve tanıtım görsellerinde tam tersine, yaratılmak istenen etkiyi sonuna kadar aldım ve oralardaki renkleri çok başarılı buldum...Bu da bir tezat oldu kendi içerisinde...

    Aklıma gelmişken, Karabala'nın kılıcını havaya kaldırdığı ve arka planda tünemiş alacalı bir kartal figürünün olduğu güzel bir illustrasyonu vardı...Oradaki tavrı da çok beğenmiştim...O illustrasyonu da ileride albüm içerisinde ya da alternatif kapak olarak görmek isterim...Şimdilik Karabala'nın kapak anlayışı, tanıtım modunda ilerliyor...

    Kitapta, sinemasal anlatım adına çok rahatsız eden bir kadraja yahut kompozisyona rastlamadım ama okumuş olduğum panellerin, geçmiştekilerden çok da farklı olduğunu söyleyemem...Kamera açıları olarak beylik kadrajlar, kompozisyonlar ve anlatımlarla hikaye devam etti...Çok yerinde kullanılan unsurlar da vardı, çelişkili unsurlar da...Bazı sahneler istenen etkiyi başarıyla yansıtırken, bazıları acaba daha farklı bir şekilde anlatılsa mıydı sahneler diye düşündürdü...

    Eser, genel olarak profesyonel ve çekici bir bütünlüğe sahip öğeler topluluğu...Ancak bu öğeleri birbirinden ayırdığımız takdirde, her biri kendi başında ayakta durabilmeli ama Karabala'da ayrıştırılan her parça elde kalıyor, ancak bir araya getirildiğinde belli oranda güçlü bir duruş sergileyebiliyor...Evet, bir süredir klasik üslupta bir eserin açlığı vardı ve okur hemen hakkını verdi böyle güzel bir çalışmanın...Ama bu daha iyi olabilirdi...Kitabın arkasında Hikmet Bey, hikaye ve karakterizasyonun günler sürdüğünü yazmış...Keşke haftalar, hatta aylar sürseymiş...Eminin bir yıl önce albüm sözü verdiği Çizgi Diyarı'ndaki diğer çizgi roman sevdalısı dostlar, Hikmet Bey'in bu gecikmesini hoş görürlerdi...Tam da bu sebeple, eseri herşeyiyle aceleye gelmiş ve tam pişmeden masaya konmuş hissediyorum...

    Karabala alınır mı, kesinlikle alınır, arşivlenir, hatta birer tane de fazladan alınır...İmkan varsa sert kapak olarak da alınır ve üreticisine imzalatılır ise daha anlamlı olur...İlgiyle izlenmeyi ve desteklenmeyi hakeden, süreç içerisinde gelişeceği ve değişeceği belli bir eser...Kitaplığımda sıra sıra ciltlerini görmeyi istediğim bir eser...Zamanla eksiklerini ve tutarsızlıklarını giderdikçe, daha da güzelleşecek...Sunumunda da ilk ve en iyi olma kaygısını geçip üreticisi kadar tevazu sahibi olursa, daha da güzel olacak...Çünkü ne ilk, ne de en özgün...Ondan çok ama çok daha iyileri seneler önce yapıldı...Ama bize ulaşabilen Karabala oldu...Hep birlikte değişimine ve gelişimine şahit olacağız, eminim...

    Herşey bir yana, 35 senelik aradan sonra o ya da bu şekilde Hikmet Yamansavaşçılar gibi bir ismin, oldukça göz alıcı bir şekilde geri dönmesinden ötürü son derece mutluyum...Kendisiyle tanışanların izlenimlerinden anladığım kadarıyla gönlü güzel, çok nezih bir abimiz olduğunu sanıyorum...Üstelik bir söyleşisinde 35 yıllık aradan sonra hala kendini genç bir çizer gibi hissettiğini ve öğrenmeye devam ettiğini okumuştum...Böyle bir bileğe sahip olanlarda ender görünür bir tevazu örneği...Kendisini takip etmeye, olur da bu yazdıklarımdan ötürü bana kızmaz ise her yeni eserinde aynı titizlikle kendisini incelemeye, irdelemeye, bileğine övgüler düzmeye devam edeceğim...

    Kendisine çizgi romanlarla örülü bu mütevazi dünyamıza, 35 sene aradan sonra yeniden hoşgeldiniz diyor, en derin saygılarımı sunuyor, ellerine, emeklerine sağlık diyorum...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

pizagor

Bravo ferzan, çok güzel bir inceleme olmuş.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


haysat

Harika bir inceleme olmuş.elkerine sağlık Ferzan

İmza günün de  Hikmet bey'le konustuğumuz da forumdan bahsetmiştim.

Biraz hayıflanarak Karabalanın tanıtımını yapmadınız diye sitem etmisti.

Bu yazını okuyacağına eminim.

HİÇBİRİNİZ ANLAMAMIŞSINIZ
BENİ SİZİN YANINIZA HAPSETMEDİLER
SİZİ BENİM YANIMA HAPSETTİLER !

kalidor

5 saatlik bir emekle yazdığin bu inceleme için emeğine ve eline sağlık Ferzan.
Crom! Ölüleri Say...

hanac

Mükemmel bir analiz olmuş.

Emeğine sağlık Ferzan.

Sakızlı Ohannes Paşa

Onlarca yabancı üretimin arasında bir adet yerli üretim okumak açıkçası bana iyi geldi. Anladığım kadarıyla 10 kitap olarak düşünülüyor. Tamamlamayı isterim. Çizimleri ben de oldukça beğendim. Renklendirme ise bazı kısımlarda başarılıyken bazı kısımlarda çiğ geldi. Ancak kan efektleri oldukça kötü. Sahneye rastgele kırmızı noktalar koyup kan efekti yapmak hoş olmamış.

Hikaye klişe ama kurgusu iyi. Diyaloglar ise çok basit geldi bana. Ferzan beyin dediği gibi atmosferi öldürüyor seçilen sözcükler. Baskı çok güzel. Kargoyu açana kadar bu kadar büyük olacağını düşünememiştim. Arkabahçe üzerine düşeni yapmış. Kitabın sonunda yer alan eskiz çalışmaları ve açıklamalar kısmı da içeriği zenginleştiriyor. Yalnız hikayeyle ilgili bu kadar spoiler vermeye gerek var mıydı bilemedim. Yani hangi karakterin hangi kitapta öne çıkacağına kadar söylemiş Hikmet Bey. Çok gereksiz. Ha bir de Algan karakterinin kendi ailesine ihanet edeceğini de çıtlattı resmen.

Algan demişken gelelim en kötü kısma. Yani ben karakteri ilk gördüğümde sakallı bir kadın sandım. Çünkü kadın olarak çizilmiş adeta. Sonra ek kısımlarında erkek olduğunu öğrendik. Daha sonra da eşcinsel olduğunu öğrendik. Yani bir karakterin eşcinselliğini vurgulamak için yüz hatlarını kadın olarak çizmek nasıl bir sığlıktır biri bana bunu açıklasın. Bir insanın aklından ne geçer de böyle bir karakter yaratır aklım almıyor. Rezillik.

Ben Karabala'ya sonda bahsettiğim rezilliği saymazsak Türk çizgi romanı olmasının da torpiliyle 8/10 veririm.

Sondaki rezilliği katarsam 2/10 veririm. Çünkü tek bir karakterin çizimi tüm tadı kaçırmaya yetiyor.

Nightrain

Bildiğin travesti gibi çizilmiş. Escinsellerin hala Arka Sokaklar ve bilimum Türker Inanoğlu dizilerindeki gibi zannedilmesi üzücü. Çizimler başlarda coşmuş sonlara doğru durgunlasmis. Yine de kaliteli bir işçilik var fakat bazi diyaloglar yer yer aşırı zorlama ya da komik geldi.
"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"

Ralph

Bir şans vermek lazım. Beklentim büyük.

Mrtekin

https://m.facebook.com/ArkaBahceComicShop/?__tn__=C

2. Cillten örnek sayfalar ve Hikmet Bey ile çekilmiş bir video...

Örnek sayfalar cidden muazzam...

Bir an önce çıkmasını bekliyoruz...
They drew first blood...

Nightrain

Ben devam etmeyecegim. Isteyene ilk cildi satabilirim. HC.
"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"

hanac

Alıntı yapılan: Mrtekin - 26 Ağustos, 2016, 21:02:50
https://m.facebook.com/ArkaBahceComicShop/?__tn__=C

2. Cillten örnek sayfalar ve Hikmet Bey ile çekilmiş bir video...

Sayın Tekin, facebook olmadığı için göremiyoruz.

Bir arkadaş resimleri buraya da yükleyebilir mi ?

Mrtekin

Sayın Hanac,

Resimler ilgili video içerisinde tanıtılıyor :)
They drew first blood...

hanac

Alıntı yapılan: Mrtekin - 27 Ağustos, 2016, 09:54:24
Sayın Hanac,

Resimler ilgili video içerisinde tanıtılıyor :)

Video da göremiyorum. Sanırım sadece üyelere özel.