En son hangi filmi izledik? Kisa Yorumlarimiz...

Başlatan Ramzy, 15 Ekim, 2009, 23:34:12

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

rumar80

   Zaten Goldfinger sonrası Sean Connery dünya çapında bir marka haline dönmüştür. Ayrıca sadece Goldfinger değil Oddjob'u da unutmamalı

hanac


Lami Tiryaki

Paris'e neden ask sehri derler bilir misiniz? Bence cevabi bu filmde gizli. 18. yüzyilin Paris'inin sefilliginde dogan Jean Baptiste Grenouille, sefil bir yasam sürerken benzersiz bir yetenegi oldugunu kesfeder. Wolverine'i kat kat kiskandiracak seviyede olaganüstü bir koku alma yetenegi vardir. Kokusunu bildigi bir kisinin yerini kilometrelerce öteden tam olarak belirleyebilir ya da deredeki kurbaganin ne yedigini tam olarak bilebilir. Ancak kahrmanimizin bir eksigi vardir. Insan olarak kokusu yoktur. Bedeninde kokunun zerresi yoktur. Jean için dünyayi algilamak kokulari algilamakla mümkündür. O halde Jean'i kimse algilayamamaktadir. O dünyada hiç varolmamis gibidir. Tesadüfen yaninda çalismaya basladigi bir ünlü bir Italyan Parfüm yapimcisi Giuseppe Baldini, ona kokularin gizemini ve felsefesini ögretir. Ve insanin kokusunun algilanabildigi bir de efsane anlatir. Efsaneyi ciddiye alan Jean insan kokusunun sirrini kesfetmek için korkutucu bir dünyaya adim atar. Bu sayede kendi varligini ispat edebilecektir.

Patrick Süskind'in olaganüstü romanindan uyarlanan bu Avrupa filminde olaylar romandaki kokularin gizeminden ayrilip güzel kadinlarin kokulari etrafinda dönen bir eksene kaymis. Ancak kokunun görselligini insan güzelligini ortaya koymadan vermek bence de imkansizdir. Hangi parfüm reklaminda güzel  bir kadin veya yakisikli bir erkek yokturki. Yine de görsellestirilmesi son derece zor bir konunun, yönetmen Tom Tykwer basarili bir sekilde altindan kalkmis müthis bir gerilim ve görsel lezzet olusturmus. Stanley Kubrick'in bu romani film yapmayi düsünüp yapamayacagini anlayip vaz geçitgini de bu arada not düselim. Filme güzel müziklerin çok sey kattigini itiraf etmek lazim.  

Filmin finali olan son 15-20 dakikayi çekmek te oynamak ta oldukça zor mesele. Böyle bir sahneyi bence sadece Avrupalilar kotarabilirdi. Öyle de olmus. Film bittiginde tek düsündügüm sey Paris'in neden ask sehri olarak bilindigiydi. Eger nedeni buysa bu dünyanin en korkutucu gizemi olsa gerek.

Selamlar
Lami  

Yönetmen : Tom Tykwer
Senaryo : Tom Tykwer , Bernd Eichinger , Andrew Birkin , Patrick Süskind (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : Frank Griebe
Müzik : Tom Tykwer ,  Johnny Klimek ,  Reinhold Heil
Yapim : 2006, Almanya / Fransa / Ispanya , 147 dk.


Oyuncular

Ben Whishaw (Jean-Baptiste Grenouille) , Dustin Hoffman (Giuseppe Baldini) , Alan Rickman (Richis) , Rachel Hurd-Wood (Laura) , Andrés Herrera (Door Guard) , Simon Chandler (Mayor of Grasse) , Sara Forestier (Jeanne) , Joanna Griffiths (Marianne) , Jessica Schwarz (Natalie) 



[IMG]http://img196.imageshack.us/img196/1486/perfumen.jpg[/img]

Uploaded with ImageShack.us
 

Lami Tiryaki

Paul Verhoeveen'in Hollanda'ya dönüp Avrupa'da çektigi bu II. Dünya Savasi, Nazi-Yahudi gerilimi konulu filme nazilerin yahudileri nasil kirip geçirdigiyle ilgili bir klise izleyecegim önyargisiyla oturup izledim. Ancak yönetmen beni sasirtti. Iyi belledigimiz kimselerle kötü bildigimiz kimseler her zaman kliselerde var olmuyorlar. Savasin insanlari insanligindan çikarmaya çalistikça bazilarinin nasil da insan kalmaya çabaladiginin öyküsüdür anlatilan. Düsman tarafinda da olsalar yine de askin bu düsmanligi yikip geçtigine iyi bir örnektir Kara Kitap. Filmdeki iki bayan oyuncunun son derece zor rolleri var. Özellikle basroldeki  Clarice van Hooten'in oynuculugunu ve cesaretini kutlamak gerekir. Yinelemek gerekirki Avrupalilarin sinema alayisi da oyunculuk anlayisi da çok farkli. Izleyip etkilenmemk mümkün degil. Kara Kitap'i yaparken yönetmen Holywood yönetmeni olmaktan çikip Avrupali bir yönetmen olmayi becermis. Kesinlikle izlenmesi gerekli.

Yönetmen : Paul Verhoeven
Senaryo : Paul Verhoeven , Gerard Soeteman
Görüntü Yönetmeni : Karl Walter Lindenlaub
Müzik : Anne Dudley
Yapim : 2006, Hollanda / Belçika / Ingiltere / Almanya , 145 dk.


Oyuncular

Carice van Houten (Rachel/Ellis) , Sebastian Koch (Ludwig Müntze) , Thom Hoffman (Hans Akkermans) , Halina Reijn (Ronnie) , Waldemar Kobus (Günther Franken) , Derek de Lint (Gerben Kuipers) , Christian Berkel (General Käutner) , Dolf de Vries (Notary Smaal) 

[IMG]http://img710.imageshack.us/img710/3865/karakitap.jpg[/img]

Uploaded with ImageShack.us

Selamlar
Lami 

kedidiro

 kendini dövüs sporlarina vermis(sebebini film baslar baslamaz anliyoruz) adamimiz bir gece tesadüfen bir televizyoncu kadini soyulmaktan ve tecavüzden kurtariyor.bunu yaparken de saldirganlardan birinin kar maskesini taktigindan bir anda maskeli süper kahraman olmus oluyor...sonrasi komik (kahramanliga belediye otobüsü ile gitmesi,süper kahraman giysisini giydigi yerde diger giysilerini çaldirmasi vs...)duygusal,aksiyon yüklü bir sili filmi...
  çok farkli bir cografyadan süper kahraman imgesine farkli bir bakis( süper kahramanlara ihtiyacimiz var mi yada kimin ihtiyaci var...medyanin kahraman mitine yaklasimi)
  tüm çizgi roman dostlarina hararetle tavsiye edilir...özellikle maskeli süper kahramanlari sevenlere

hanac

Bu filmi de seyredilecekler listesine ekleyelim.

Tanitim icin cok tesekkurler kedidiro.

tommikser

Hayalet yazar olarak tercüme edilebilecek Roman Polonsky'nin yönettigi bir film.Siyasi ve gerilim dolu bir film izlemek isteyenler için oldukça iyi bir film.Duragan baslayan ancak sonuna dogru gerilimin iyice arttigi bir yapit.Amerikanin Ingiltere gibi büyük bir gücü yillarca nasil uydu bir devlet gibi yönettigi ve CIA'nin dünyayi yönetmekteki büyük becerisini hayranlik ve dehsetle izliyorsunuz.Soramadan edemiyor insan ya biz ne durumdayiz?

Lami Tiryaki

Dün aksam eglenceli bir seyler izleyelim dedik ve arsivden bir Arthur Hilller klasigi olan 1970 tarihli Tasralilar(The Out Of Towners)'i izledik. Jack Lemmon ve Sandy Dennis'in mükemmel performansi altinda müthis eglenceli bir kara film. New York'a is görüsmesine giden bir adam ve karisinin basindan geçen geçen olaganüstü maceralar, karisikliklar rastlantilar ve gittikçe bataga saplanan bir hikaye esliginde müthis bir kara öykü seklinde anlatiliyor. Olaylari oturup düsündügünüzde aslinda kara kara düsünüp aglatacak bir öykü, Neil Simon'un harika senaryosu, Quincy Jones'un tatli melodileri esliginde ve tabiiki Jack Lemmon'un unutulmaz oyunculuguyla bir kahkaha tufanina dönüsmüs. Yavas yavas yükselen tempo ve gerilimli komedi insani bir saniye olsun sikmayan ve ekrana kilitleyen akici hikaye mükemmel bir eglencenin garantisi. Film 1970 tarihli olmasina ragmen bu gün çevrilmis gibi güncel. Tasra kasabalarinda kalkip Istanbul'a gelen bir çiftin basindan benzer olaylarin geçmesi insana ütopik gelmiyor. Hatta zaman ilerlledikçe Tasralilar'da anlatilanlarin her geçen gün daha da güncellestigini anliyor insan. Hangimiz basimizi alip Mister No gibi tasraya kaçmayi düsünmüyoruzki. Eglenmek ve uygarlikla birlikte nerelere geldigimizi uzun uzun düsünmek istiyorsaniz bu harika filmi mutlaka izleyin. Filmin VCD ve DVD'leri satis sitelerinde bulunuyor.

Selamlar
Lami

[IMG]http://img821.imageshack.us/img821/7608/tasralilar.jpg[/img]

Uploaded with ImageShack.us

Ramzy

Geçen yil Wes Anderson'in yazip yönettigi "The Royal Tenenbaums" isimli filmi seyretmistim. Gerçekten siradisi bir komediydi. Önceki gün ise nette gezinirken Bottle Rocket'in tavsiye edildigini gördüm (Martin Scorsese'nin 90'li yillarin en iyi filmleri listesindeydi.) ve Wes Anderson ismini de görünce izledim hemen. Gerçekten çok hos bir komedi. Filmin afisi konusunu anlatmaya yetiyor sanirim. Bottle Rocket'i çok begenince de, sirasiyla digerlerini izlemeye koyuldum. (Bu günlerde bos zamanim çok fazla. :) )



Filmleri haliyle bilgim olmadigi için, teknik açidan falan elestiremem de, kendimi iyi bir izleyici olarak gördügümden, Wes Anderson filmlerinin hakikaten izlenmeye deger oldugunu söyleyebilirim. Ve gerçekten, adi geçen yönetmen-senaristin filmleri, Hollywood'un çig komedilerinden çok daha uzakta, kendilerine has bir yere sahipler. Wes Anderson ve Owen Wilson çogunun senaryosunu da birlikte yazmis. Eger izlemediyseniz, filmlere baliklama dalmalisiniz diyorum.









tommikser

the darjeeling limited'i yazin izlemistim.Degisik bir komedi anlayisi var yönetmenin ama güzel bir filmdi.Katila katila gülmeyi degil ama durum komedisinden hoslananlar için güzel bir film

tommikser

Ispanyol-Fransiz 2009 yili ve yönetmen Daniel Monzon'a ait bir film.

Sunu demek istrim ki sanirim su ana kadar belki de 500 den fazla film izlemisimdir.Su ana kadar beni konusuyla bu kadar etkileyen bir film oldu mu hatirlamiyorum.Bu filmi herkesin izlemesini isterim.Bzi çizgi roman severlerin seneryoya ne kadar bagli oldugu düsünüldügünde su ana kadar izledigim en etkili seneryo.

Konusu ise detaya girmeden söyle:

Önemli bir hapishaneye yeni bir gardiyan olarak baslayan Juan Oliver(Alberto Ammann) bir kaza sonrasi revire kaldirlamadan hücre 211'e yerlestirlir.Doktor getirilmek üzereyken Malamadre (Luis Tosar)'in isyan girisimiyle bir anda kendini isyanin içinde bulur.Hayatini kurtarmak için kendini suçlu olarak tanitan ve bir anda isyanin bas aktörü olan ve devletin yanlisliklarini çiplak gözle görerek suç ve adaleti ironik bir sekilde inceleyen önemli ve sok etkisi yaratacak bir film.

Izleyin ve fikirlerinizi paylasin.Kesinlikle pisman olmayacaksiniz.




emre ozdamarlar

Bilgisayarda ha izledim ha izliycem diye beklettigim filmlerden biri, bu tanitim ustune ilk önceligi ona veriyorum.

emre ozdamarlar

Gecenlerde izledim, helal olsun senaryosunu yazanlara. Cok orjinal, kaliteli bir is cikarmislar.
Beklentilerimi fazlasiyla karsiladi Celda 211.

emre ozdamarlar

Yaklasik 1 ay önce izledim ben de bu filmi. 2006 yapimi bu filmi duymustum ama bu kadar efsane oldugunu bilmiyordum.

Film konu olarak guzel, ön plandaymis gibi gösterilen hamilelik sorununu ben detay olarak algiliyorum. Filmin asil derdi, tum distopya filmlerinin yaptigi gibi gelecekte olabilecek bir sorunu gösteriyormus gibi yapip gunumuzle ilgili sorunlara parmak basmak. Ve bu filmde de islenen gunumuze ait dert göcmenlik.

Isin guzel yani göcmenlik sorununun gözumuze sokulmamasi , arka plandaki detaylarda, duvarlardaki yazilarda, dekordaki malzemelerle harika bir sekilde verilmis bence verilmek istenen mesaj.

Su an hali hazirda dunya uzerinde Guantanamo diye bir yer var, Irak Abu Ghraib hapisanesinde yasananlari okuduk (bu 2 mekana da filmde göndermeler var), Amerika'da yakin zamanda göcmenlerin tum resmi dökumanlarini 7/24 yanlarinda tasimasini gerektiren ve polis kontrolu oldugu an göstermek zorunda olduklarina dair bir yasa tasarisi (sb 1070) zor bela protestolarla engellendi. Avrupa'da Hollanda/Fransa/Avusturya gibi ulkelerde irkci partiler inanilmaz yuksek oylar aliyor, Almanya cokkültürlülük cöktu mesajlari yayinliyor. Yani kisacasi gunumuzun modasi irkcilik, yukselen deger göcmen/yabanci dusmanligi, yeni gunah kecimiz her turlu kötu gidisatin sorumlusu göcmenler.

Children of Men de böylesine bir zamanda guzel bir elestiri koymus ortaya.

Bunun yaninda hayatimda gördugum en iyi sahneler listesine rahatlikla girebilecek 2 muhtesem sekansi da (hem de fazlasiyla aksiyon iceren sekanslari) iceriyor bu film.

emre ozdamarlar

Bahsettigim göndermelerden biri (Abu Ghraib)

Gercek hapishane:


Film, disarda kafesin icerisindeki tutukluya dikkat.