Kitap Muhabbeti

Başlatan Lami Tiryaki, 11 Aralık, 2009, 08:34:21

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Lami Tiryaki

Ülkemiz çocuk ve best seller kitaplarin sahipligini yapan bana göre gelmis geçmis bir numarali yayinevi Altin Kitaplar 50. yasini kutluyor. Yildönümü nedeniyle ünlü yazar Dan Brown'da Türkiye'de ve Kayip Sembol kitabinin piyasaya verilisini baslatacak.

Benim yasimda olup ta Altin Kitaplar'dan çikan maceralardan bir kaçini alip okumayan herhalde yoktur. Bir zamanlarin hard-cover üstüne kuse kapakli ve sirttan dikisli ciltlemeleriyle bu gün bile asilamamis bir kalitenin sahibidir yayinevi. Günümüzde bu tarzda ciltlenip basilan kitaplarimiz "lüks" sinifinda inanilmaz fiyatlara satiliyor. Çogu Aslan Sükür imzali nefis kapaklariyla Jules Verne kitaplari, yerli bilim kurgular, dünya best seller kitaplari hala inanilmaz bir koleksiyon degerine sahiptir. Kitapligimda yerimin müsaade ettigi ölçüde ben de bulabildiklerimi alip sakliyorum. 30-40 yillik kitaplar renklerinin sararmasi disinda hiç bir kondüsyon eksikligi olmadan hala okunabilir hala saklanabilir piril piril mükemmel durumdadir.

Günümüzde de popüler edebiyatin vazgeçilmez sahibi olan Altin Yayinevimize nice basari dolu yillar dilerim.

Selamlar
Lami 

Sitki Siyril

Üzerinde biraz düsününce  rahatlikla  çigi-roman ve altin kitaplar arasindaki  ince ama saglam baglantiyi bulabiliriz.

Ilk olarak zaten altin kitaplarin bastigi kitaplarda, Denizler altinda yirmi bin fersah, Gümüs Patenler, 2 Yil Mektep Tatili,  Balonla Bes Hafta,  Güliver'in Gezileri ve niceleri gibi, her çocugun okumasi gereken, en iyi yazarlarin maceralari okuyucu ile bulusuyordu.  Sadece bu özellik bile Altin kitap'lari efsane yapmaya yetecekken,  üstüne bu macera, Lami Abi'nin  de vurguladigi gibi o macerayi simgeleyen, çogunu Aslan Sükür'ün çizdigi, detay dolu  nefis kapaklarla  birlesince, Altin kitaplar çogu çizgi-romancinin alt beynine silinmemecesine yerlesiyor, çocuklukla, çizgi-romanla, arka mahalleyle, Hasan'la Tayfun'la hatirlanan saadetin simgesini, linkini, kodunu olusturuyordu. 

Kapak ve macera birlestiginde inanilmaz bir haz duyuyordu insan. Bunun, bu mutlulugun, bu heyecanin bir adi olmaliydi. Sonralari bu hazzin adinin çizgi-roman oldugunu ögrenecektik. 

Bu sahane kapaklar sayesinde tüm  maceralari kafanizda çizgiroman okur gibi yasayabiliyordunuz. Hiç aklimdan çikmayan  verne'nin sahane eseri denizler altinda yirmi bin fersah'in kapagina bir  bakin: http://static.ideefixe.com/images/226/226533_2.jpg  Arkada Martin Amca :) , önde Kaptan Nemo, ellerde zipkinlar, sualti,  efsane gemi Nautilus,  kenardan gözüken dev ahtapot...

Ritüel söyleydi: Kitaba basladiniz ve 20-30 sayfa okudunuz diyelim. Altin Kitaplar'in meshur kitap arasi ipini (ki ne kadar muhtesem bir icattir. Simdiki kalin kitap ayraçlarini baska sayfaya koyarsiniz, okurken  siskinlik yapar, sayfayi kaldirir, saçma sapan durumlara sokup adami hasta eder. Oysa ip ne kadar basit ve fonksiyoneldir ...<baska yazi konusu...not>)  kaldiginiz yere koyup baslardiniz kapagi seyretmeye.  Ilk altin kitabinizi okuyorsaniz,  kitabin kapaklarini komple açip, tüm resme bir bütün olarak  bakmak , aslinda ön ve arka kapak resminin birlesik oldugunu kesfetmek bile büyük bir mutluluk olurdu sizin için.  Kapagi inceledikçe okuduklariniz kafanizda canlanmaya baslardi. Kaptan Nemo, denizalti, Ned Land  birer çizgi-roman karakterlerine dönüsür, kafanizda bu kareleri hayal edip maceraya kaldiginiz yerden devam ederdiniz. Artik çizgi-roman okumak sizin için kaçinilmaz olmus, çizgi-romanin özündeki tüm nitelikleri damardan almis olurdunuz. Bir gün sualtina, bir gün Lililput'a bir gün, arzin merkezine ücretsiz seyahat baslardi.

Sadede gelirsek, Altin Kitaplar'in  bana ve benim gibi hissettiklerini bildigim çogu çocuga yaptigi kiyak benim gözümde Jules Verne'den, Daniel Dafoe'dan, Jonathan Swift'den az degildir. Manitunun çayirlarinda kosarken  bu yazarlarla birlikte,  Altin Kitaplar'in yarattigi bu mucizenin sahipleri de bizle olacaktir  mutlaka. Nice 50 yillara...

Lami Tiryaki

Dostum eline saglik enfes bir yazi olmus. Hani sagduyum diyorki, sevgili Sitkimiz Siyril'miz bu yaziyi biraz daha genisletir, allar pullar, formatlar Ilhan Yilmaz'a gönderir. Ilhan'imiz da bir güzellik yapip Hipnoz'umuzun 4. sayisina bu enfes makaleyi bir güzel yerlestirir... Ben demiyorum, sagduyum diyor :)

Selamlar
Lami

Blindman

Cilt ve ip ve de kuse cilt üstü kapak. Çocuklugumdan kalma Tom Sawyer hala kitapligimin en gözde yerinde. Hala... Sagligini koruyarak. Gerçekten günümüzde çok azi böyle kaliteli basiyor. Insan çantasina koymaya korkuyor ya kirisirsa diye sayfalar ayrilirsa diye.

Gambit

Alıntı yapılan: Sitki Siyril - 11 Aralık, 2009, 20:24:11

Bu sahane kapaklar sayesinde tüm  maceralari kafanizda çizgiroman okur gibi yasayabiliyordunuz. Hiç aklimdan çikmayan  verne'nin sahane eseri denizler altinda yirmi bin fersah'in kapagina bir  bakin: http://static.ideefixe.com/images/226/226533_2.jpg  Arkada Martin Amca :) , önde Kaptan Nemo, ellerde zipkinlar, sualti,  efsane gemi Nautilus,  kenardan gözüken dev ahtapot...


Allah'im ne kadar guzel bir kapak cidden. Bu gelisimde Istanbul da ki sahaflari dolanip bulabildigim Altin Kitaplar'in Aslan Sukur kapakli tum kitaplarini alacagim. Aslan Sukur cok buyuk bir sanatcimiz, maalesef Turkiye de futbolcudan baska kimse deger gormedigi icin kendisi de yeterince taninmiyor.


Ortaokulda cok fazla Altin Kitaplar'dan kitap almis okumustum. Yillar gectikce kitap okuma oranim azalsa da ben de Altin Kitaplar a nice yillar dilerim.

Sitki Siyril

Alıntı yapılan: Lami Tiryaki - 11 Aralık, 2009, 22:51:19
Dostum eline saglik enfes bir yazi olmus. Hani sagduyum diyorki, sevgili Sitkimiz Siyril'miz bu yaziyi biraz daha genisletir, allar pullar, formatlar Ilhan Yilmaz'a gönderir. Ilhan'imiz da bir güzellik yapip Hipnoz'umuzun 4. sayisina bu enfes makaleyi bir güzel yerlestirir... Ben demiyorum, sagduyum diyor :)

Selamlar
Lami

Lami abi tesekkür ederim. Birseyler düsünüyorum. Olgunlasirsa zevkle yazar haber eder, yayinlanirsa da sevinirim.
Selamlar...

Hayal Kahvem



Eski huyumdur. Çocukluğumdan beri  insanları seyretmeyi severim.  Bu huyum sayesinde can sıkıntısı diye bir şey bilmem. Aynı bir sinema perdesine bakar gibi mütemadiyen insanları seyredebilirim. Kim olduklarını, neler düşündüklerini tahmin etmeye girişmek hoşuma gider. Özellikle sinemaya gittiğimde oynadığım farzetme oyunum vardır. Film başlamadan önce, sinemanın loşluğunda kendilerini oturdukları koltuğa rahatça bırakan seyircileri belli etmeden seyrederim. İnsanların suretlerinde kitaplarda okuyup hafızamın kuytu çekmecelerine kendiliğinden yerleşmiş irili ufaklı roman kahramanlarının izlerini  sürerim. Bu benim için anlatılmaz heyecan verici bir oyundur. İnsanların görüntülerinden çok iç dünyalarını görmek, duygularına erişmek isterim. Sinemanın o efsunlu loşluğunda etrafıma bakınırım. Bu insanların kim bilir ne sırları, ne korkuları, ne huzursuzlukları vardır diye aklımdan geçiririm. 




O gün sinemaya giderken görsel ve yazılı medyada kadına şiddet konusundaki haberlerin yoğunluğu fazlasıyla dikkat çekiyordu. Sadece memleketimde değil dünyanın en gelişmiş ülkelerinde dahi her gün erkeklerin şiddet kullanması yüzünden kadınlar ölüyordu. Canım oldukça sıkkındı. Sinemanın önünde uzun bir kuyruk vardı. Biletimi önceden almıştım. Kalabalığı yararak sinema salonuna daldım. Koltuğuma yerleştim. Etrafıma usulca göz gezdirdim. Hemen önümdeki sırada, çaprazıma düşen koltuktaki kadının kuzguni siyah, uzun, gür saçları hoşuma gitti. Acaba bu saçların sahibi nasıl bir surete sahipti? Kadın sağ elini ensesine soktu. Saçlarını arkaya atarken başını yana çevirdi. Siyah kalemle iyice belirlenmiş ceylan gibi kapkara, derin, mânâlı gözleri vardı. Hayret ederek bakakaldım. Adeta bir doğu masalından fırlamış gibiydi. Ona merakla baktığımı sezdi. Bana dönüp kocaman gülümsedi. Sanki güümseyince yüzünde güller açtı.  Hemen karşılık verdim. Ben de ona gülümsedim. İnci gibi bembeyaz dişleri, kiraz gibi dudakları, kuğu gibi incecik boynu,  keman misali yay  gibi kaşları vardı. Sanki ağlayıverse gözünden inci mercan dökülecekti. Yürüyüverse yerde çayır çimen  bitecekti. Kadının bu masalsı hâli, günümüzden yedi yüzyıl kadar önce anlatılmış, 1001 Gece Masalları'ndaki Şehrazat'ı aklıma getirdi. Karısı tarafından aldatılan, saraydaki tüm erkeklerin de eşleri tarafından aldatıldığını düşünen bir hükümdardır Şehriyar. Önce karısını öldürür. Sonra kadınlara karşı o denli öfke, kin ve korku hisleriyle dolar ki her gece bir kadınla birlikte olur. Ve sabahına kadını öldürtür. Memlekette kadın sayısı gün be gün azalmaktadır. Vezirin kızı olan Şehrazat kendini feda eder ve hükümdarla birlikte olmak istediğini söyler. Ancak tek şartı vardır. Her gece masal anlattığı kız kardeşine hükümdarın yanında son kez masal anlatacaktır. Hükümdar isteğini kabul eder. Şehrazat masal anlatmaya başlar. Gün ağarırken masalı en  heyecanlı yerinde keser. Hükümdar devamını anlatmasını ister. Şehrazat ancak geceleri masal anlatmaktadır. Gece olmasını beklerler. Bu masal anlatma durumu gecelerce, aylarca, yıllarca  sürer. Şehrazat'ın anlattığı masallardaki  erkekler de, öldüren, saldırgan, kadın döven kişilerdir. Şehrazat hükümdarın içinde bulunduğu açmazı sezmiş, sevmeyi bilmeyen, kadınları öldürmeyi kendine iş edinen bir erkeğin öfkesini ve zalimliğini yokedebilmeyi, erkeğin içindeki çocuğu  farketmesini ve bir kadını sevmeye tekrar cesaret edebilmesini belki  anlattığı, benzer, ertelenen masallarla gerçekleştirebileceğini  hayal etmiştir. 1001 Gece Masalları, her masal gibi mutlu sonla biter.  Sahiden 1001 gecenin sonunda Şerazat'ın hayali gerçek olur.  Hükümdarın kadınların iyiliğine olan körlüğü ortadan kalkar. Kadınlar kötüdür, ön yargısını kırar. Yüzyıllar önce anlatılan bu masaldaki erkek, günümüzdeki erkekler gibi  kafasındaki vesvese, endişe, korkuları yenebildiği an  sevebilmeyi öğrenebilmekte, kadına şiddet uygulamaktan vazgeçebilmektedir.



Aniden kocaman bir "gonk" sesi duydum. Etrafıma bakındım. Salon tıklım tıklım dolmuştu. Kadın mavi pardesüsünü çıkararak koltuğunun arkasına koydu. Gözgöze geldiğimizde boş bulundum. "Ben bir öyküseverim." dedim. Güldü.  Kiraz dudakları aralandı. İnci gibi dişleri gene göründü. Boynunu nazlı bir ceylan gibi bana doğru  çevirdi.  Sevinçli bir bilgiçlikle "Öyküler dünyayı değiştirebilir." dedi. Tam o anda sinemanın  ışıkları karardı. Film başladı.  Ben "Şehrazat" olduğunu farzettiğim kadını unuttum. Beyaz perdenin  o muazzam illüzyonuyla usulca filmin mecrasına  aktım.





kadri kerem

Altın Kitaplar'a her yerde yönelttiğim soruyu burada da yineliyorum:

Stephen King romanlarını neden tuhaf isimlerle çevirip yayımlıyorsunuz? Birkaç örnek:

The Dark Half - Hayatı Emen Karanlık

Night Shift - Hayaletin Garip Huyları (öykü kitabı. Hayaletin Garip Huyları diye çevrilen öykünün orjinal adı da Sometimes They Come Back'tir)

Shining - Medyum

Misery - Sadist

The Tommyknockers - Şeffaf

The Running Man - Azrail Koşuyor

V

Alıntı yapılan: Gambit - 12 Aralık, 2009, 09:30:12
Allah'im ne kadar guzel bir kapak cidden. Bu gelisimde Istanbul da ki sahaflari dolanip bulabildigim Altin Kitaplar'in Aslan Sukur kapakli tum kitaplarini alacagim. Aslan Sukur cok buyuk bir sanatcimiz, maalesef Turkiye de futbolcudan baska kimse deger gormedigi icin kendisi de yeterince taninmiyor.


Ortaokulda cok fazla Altin Kitaplar'dan kitap almis okumustum. Yillar gectikce kitap okuma oranim azalsa da ben de Altin Kitaplar a nice yillar dilerim.

Altın Kitaplar'ın şömizli,ciltli klasiklerinden çoğunu tamamladım sayılır.Aslan Şükür'ün çizdiği kapakların orjinallerinden  var mı

kolleksiyonunda Süleyman?
"İstemem,eksik olsun.."

Gambit

Alıntı yapılan: V - 24 Mart, 2013, 00:34:26
Altın Kitaplar'ın şömizli,ciltli klasiklerinden çoğunu tamamladım sayılır.Aslan Şükür'ün çizdiği kapakların orjinallerinden  var mı kolleksiyonunda Süleyman?

maalesef sadece 2 tanesi var; baska kimse de de gormedim zaten olup da saklayan yoksa

kedidiro

   sanki asırlar önce şimdiki kitaplığımın temellerini atmaya başlarken ilk aldığım kitap '' yüzyıllık yalnızlık'' olmuştu. halen kitaplığımın ilk hevesle şeffaf kaplıkla kaplanmış üç-beş kitabından biridir. sonra yanına 'kırmızı pazartesi', 'başkan babamızın sonbaharı' falan da eklenmişti. bambaşka bir coğrafyanın hikayelerini anlatsa da benim için hiç bir zaman ''yabancı'' bir yazar olmamıştı. itikadınca dinlensin...

yunusmeyra

90'ların başında "kırmızı pazartesi"  adlı filmi videodan izlemiştim..ancak 4-5 yıl sonra edebiyatçı kimliğiyle ve yazdıklarıyla tanışacaktık..
not: töre,namus,gelenekler ve bu konularda insanların trajedileri üzerine onlarca yerli   film izlemiş olmama rağmen marguez'in "kırmızı pazartesi"si ve anlattıklarını  bizim coğrafyamızdan görüp sahiplenmiştim..
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

emre ozdamarlar

Kendisinin "Anlatmak Icin Yasamak" adli otobiyografik eseri de cok guzeldir.

ümitkr

Çizgi roman yayıncılarının bir türlü anlatamadığı konuya farklı bir cepheden açıklama geldi:

KİTAP FİYATLARINA HER ZAMAN İTİRAZ EDENLERE
TC Duygu Keleş

KİTAP FİYATLARI İLE İLGİLİ BİLGİLENDİRME
Değerli okurlarımız, size en kaliteli kitapları her zaman en uygun fiyatlarla ulaştırmayı hedefleyen bir yayınevi olduk.
Etiket fiyatını 25 TL olarak belirlediğimiz bir kitabın sadece 10 TL'si yayınevine kalıyor. 10 TL'ye sattığımız kitabı dağıtım firması 13,75 TL'ye kitapçılara satıyor. Kitabevleri ise kitabı 25 TL'ye satıyor. Rekabet etmek için birçok kitabevi kitaplarda %20 indirim yapıyorlar. Yayınevinden direkt alan kitabevleri kitapları daha ucuza da satabiliyorlar.
600 sayfa olan bir kitabın peşin olarak matbaadan çıkış fiyatı 4 TL. Yayınevi kargolama masrafları, personel maaşları, sigortalar, vergiler, depo ve ofis kira giderleri gibi birçok masrafı üzerine eklediği takdirde 25 TL'den daha az bir fiyat belirleyemez kitap için. Belirleyebilmesi için tek bir seçenek var; kitap tirajları 20 bin 30 binleri bulmalı ki hem yayınevi kazansın hem de okur daha ucuza alıp okuyabilsin. Keşke tüm kitapları 5 TL yapabilsek te herkes doya doya okusa.

hennessy

Ne acı bişi 20 bin okuyucu olsa 70 milyon olacağız dünyaya hakim olacağız diyoruz da okumaya gelince fıss fala gelince 50 TL aziz nesin ne demiş N..... kalkınırız.
Murat : Hasan abi Avengers dağılmış duydun mu?
Hasan: Duydum duydum toplanın Tellioğulları