CR'da Kürt Meselesi

Başlatan kharon, 24 Ocak, 2018, 19:54:02

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kharon

Su veya bu fikri savunmak icin degil konu hakkinda uretilmis bazi icerikleri aktarmak, tartismak icin actim basligi. Sakincali bulunursa kaldirilabilir. Kürt Meselesini merkeze alan 3-4 (bence kaliteli) CR ornegi paylasmak niyetim. Ilk yazi burada :

http://paneller.blogspot.co.uk/2018/01/bu-orman-hepimizin-kaderi.html

Buraya da kopyaliyorum:


Cizgi romanı sadece eglencelik isler-basit konular olarak dusunmek ne kadar da yanlis; memleketin en ciddi meseleleri de elbette CR'imiza zaman zaman konu olmustur. Afrin operasyonu, PKK-PYD'nin tartisildigi (daha dogrusu sadece gundemde oldugu) bu gunlerde CR'da Kurt sorununa goz atalim. Cok ornek var ama goze carpan bir-kac tanesinden bahsedelim (spoiler icerir).

Galip Tekin'in 1996 yılında çizdiği yalnızca altı sayfalık bir hikâyedir "Ben Dönecem". Görünürde popüler kültürün değişik alanlarında pek çok kere işlenmiş bir konuyu ele alır: bir grup zengin, iktidar sahibinin sapkın zevklerini tatmin etmek amacıyla gerçekleştirdiği bir insan avını. Oysa görünürdeki yerelleştirilmiş insan avı macerasını biraz kazırsanız Tekin'in en keskin siyasi hikâyelerinden birine; memleketin en karmaşık, acılı meselelerinden Kürt sorunun alegorik bir anlatım denemesine ulaşırsınız.



Bu Orman Hepimizin Kaderi

"Doğu'nun en sefil köyünde" (Tekin, 2011a:43) yaşayan Ali Ekber'in hikâyesi köyüne gelen kimliği meçhul bir atlıyla başlar; atlı Ali Ekber'i evinde bulur ve birlikte köyün yakınlarındaki ormana giderler. Ormanda tek yapması gereken çıkışa kadar koşmak ve sağ-salim ormandan çıkabilmektir; geri döneceğine dair tüm inancı, ormanda koşarken gösterdiği tüm kararlılık ve azme rağmen nihayetinde nereden geldiği belli olmayan kurşunlardan kaçamaz. Ali Ekber'i bir av hayvanı gibi öldürenler kimlikleri açıkça zikredilmese de giysi, tavır ve İngilizcelerinden anlaşıldığı kadarıyla üç Amerikalıdır. Avlarının kulağını da ganimet ve av hatırası amacıyla keserek sahneyi ölümsüzleştirmek için bir de hatıra fotoğrafı çektirirler. Meçhul arabulucu Amerikanlılardan önceden yapılan pazarlığa göre parasını alır; paranın yarısı Ali Ekber'in ailesine verilir. Köyden çıkmak üzereyken bütün drama ve yaşanan acıya rağmen bir sonraki av partisinin gönüllüsü belli olmuştur bile. Zemberek yeniden kurulacak tüm döngü yeni baştan yaşanacaktır.   



Tekin hikâyede kirli av partisinde her şeyin arkasına yerleştirdiği, eylemin asıl planlayıcısı, sahibi ve tetiğin gerçek hâkimi olarak konumlandırdığı Amerikanlılarla Kürt meselesinde yabancı parmağını işaret etmektedir. Elbette köyle ilişkileri yürüten, para akışını sağlayan ve bundan nemalanan, işlerin plana uygun bir şekilde yürümesine yardımcı olan yerli bir işbirlikçileri, arabulucuları vardır. Eserlerinde yerli fantastik, bilim-kurgu ve korku anlatıları yaratmaya çalışan Tekin'in pek çok hikâyesinde varsa eğer asıl kötü adam da bizden, içimizden biridir; oysa bu politik hikâye özelinde seçilen kötü adamların Amerikalı olması manidardır. Çizgisi ve hikâyeciliği her ne kadar bambaşka yöne evrilse de Gırgır kökenli, Oğuz Aral talebesi Tekin'in böyle siyasi bir senaryoda Amerikalı ya da yabancı parmağı araması şaşırtıcı değildir; zira Gırgır ve sonrası pek çok mizah dergisi çevresinde yeşeren hâkim bakış olan milliyetçi solun 'dış mihraklar'la her daim bir meselesi olmuştur. Levent Cantek, Gırgır ve Oğuz Aral'ın milliyetçi sol duruşunu şöyle özetler:

Alıntı YapSolcunun da sağcının da gülebildiği bir dergi olarak Gırgır apolitik bulunmuştur ya da sol addedilmesine karşı çıkılmıştır. Oysa Gırgır, Akbaba'ya göre daha solda, kendisinden önce çıkan bir Markopaşa'ya ve kendisinden sonra çıkan Limon'a göre sağdadır. Benzer yargılar Oğuz Aral için de geçerlidir: çalışmalarında milliyetçi sol bir duruşu vardır, dış mihraklar takıntısı, laiklik ihtimamı göze çarpmaktadır. (Cantek, 2011:209)

Hikâyede 'Enine boyuna' konuşulan ve sonunda paylaşılan para da bir başka önemli merkezi unsurdur, ortada dönen av partisinin ekonomik paylaşımı sorunu Kürt sorunun var olmasından, çözülmeden sürmesinden beslenen ekonomik çarklara göndermedir. (Bundan yalnızca çizgi romanın yerli işbirlikçi karakteri değil bir kısım köylü de -Ali Ekber'in kendisi değil belki ama ailesi de- faydalanmaktadır.) Çark dönmeye devam ederken olan evine geri dönemeyen Ali Ekber'e ve bu işe başından beri itiraz eden tek kişi olan eşine olmuştur, geri kalan herkes ya halinden memnundur duruma ya da zorunlu olarak rıza göstermektedir. Hikâyenin sonunda döngünün başlangıç noktasına varılır, konumlar tazelenmiş olarak olayların aksamadan yeniden başlaması ve tekrarlanması için her şey hazırdır. Ali Ekber'den sonra ormana girecek yeni kişi belli olmuştur bile; Kürt meselesinin çözülmeden devamı için de kendileri için kaleme alınmış senaryo uyarınca kaderlerine razı olarak dağa çıkacak veya askere gidecekler de bellidir. Her şey döngünün kırılmadan devamını sağlamaktadır: terör eylemleri, operasyonlar, ateşkesler, çözümü bu sefer kökten sağlama iddiası taşıyan teknoloji harikası yepyeni silahlar, sertleşmeler, diyalog çağrıları... Döngü günümüze dek sürer, halen de sürmektedir.
   
Tekin'in hikâyeyi çizdiği yıllar PKK eylemlerinin ve operasyonların yoğunlaştığı bir dönemdir. Bu dönemde Türkiye aynı zamanda özel harekât güçlerini ve "kulak kesme" eylemlerini de tartışmaktadır. Öldürülen teröristlerin cesetleri kimi zaman kulakları veya burunları kesilerek bir çirkinleştirmeye uğratılır. Tekin'in de yorumladığı bu eylem sadece avdan bir hatıra almak değil cesedin bir beden olarak bütünlüğünün yıkımıdır; geridekilere de net bir mesajdır aynı zamanda. Derviş Aydın Akkoç bu mesajı şöyle yorumlar:

Alıntı YapTürkiye'de "çirkinliğin gücü" 1990'ların ortalarında keşfedildi. Bugünlerde yeniden görünür hale geldi. PKK üyelerine ait cesetlere yönelik çirkinleştirme uygulamalarının, Kürt toplumunda "sarsıcı" ve "sert bir darbe" yaratma amacıyla gerçekleştirildiği vakıadır. Cesetlere birer leş muamelesi yapılarak, mücadele edilen insanların, insan olmaktan kaynaklanan itibarları ellerinden alınıyor.[1]



Bu mesajın şiddetine ve tüm olan bitene rağmen yine de tercih ve umut bir arada yaşama olasılığı üzerinedir; Ali Ekber'in hayali oğlunun okuması ve subay olmasıdır, köyün ve ormanın yalıtılmışlığından, çaresizliğinden sıyrılması ve toplumla entegrasyonudur. Necdet Şen'in 'Memet ile Memo'da (ikinci yazida ele alacagiz) kullandığı "aynı çığın altında" kalma metaforunun yerini Tekin'de "orman" almıştır; Ali Ekber'in ölmeden önce son sözlerinden biri "Bu orman hepimizin kaderi" olur. Hikâyenin üzerinden geçen bunca yıla rağmen o karanlık ormandan çıkış yolunu bulabilmiş değiliz.   



[1] Akkoç Derviş Aydın, "Pro Patria Mori: Vatan İçin Ölmek (Öldürmek) ya da Vahşetin Estetiği, 31.07.2010, http://www.birikimdergisi.com

kharon

Ikinci yazi; Memet ile Memo:

http://paneller.blogspot.co.uk/2018/01/memet-ile-memo_25.html

Buraya da kopyalayayim:



90'lı yılların başı... Türkiye'nin en büyük sorunu PKK; Kürt meselesinin açıkça konuşulup tartışılamadığı, PKK eylemlerinin yoğunlaşıp doruk noktasına ulaştığı, Doğan Güreş'in Genelkurmay başkanı olduğu ve Türkiye'nin Tansu Çiller'li, Mehmet Ağar'lı, Abdullah Çatlı'lı, Susurluk'lu yıllara doğru doludizgin sürüklendiği yıllar...

İşte tam da bu dönemde yayın hayatına başlayacak olan Joker dergisinde çizmek için Hasan Kaçan'dan teklif alır Necdet Şen:

Alıntı Yap"Keşke şu PKK konusunu çizsen ne güzel olur, tam da senin kalemin bu siyasî mevzular" dedi. Pek istemedim. "Bilirsin" dedim, "ben bir kez bu konuları yazıp çizmeye başlarsam, tepkinin, tehditin, suç duyurusunun ardı arkası kesilmez; o saatten sonra ne kendime sansür uygularım, ne de uygulatırım; buna varsan çizeyim".

Bir sansür olmayacağı teminatı üzerine "Memet ile Memo" çizgi romanı başlar Joker'in 1. sayısında ve derginin 15. sayısına kadar sürer. (1992-1993) Hikâye İstanbullu bir Türk genci olan Memet ile Diyarbakırlı bir Kürt genci Memo'nun askere çağrılması ile başlar. Hikâyenin ilk sayfaları, asker olan Memet üzerinden dönemi için oldukça cesur bir zorunlu askerlik sorgulanması ve askerlik sistemi hakkında eleştiridir. Memet daha ilk gününden itilir-kakılır, küfür ve dayak yer; onlarca tek tip askeri elbiseli arasında 'Ben bunlardan hangisiyim?'  diye sorar kendine. 'Vatan için ölür müsün?' diye sorulmaktadır, 'Yaşar mısın diye soran yok' tur. Komutanlar 'orduevi lokalinde göbeğini ısıtırken eksi 12 derece ayazda kalaşnikoflu pusuya doğru yürüyen'  Memetlerdir. 



Annesinin dolması, reçel ve İstanbul'un çöp kamyonlarına bile özlem duyarak nöbette uyuyakalan Memo askerlik gerçeği ile tanışır. (Joker 4)


Bu sırada Memo ise herkesin bildiği ama kimsenin konuşmadığı bir takım resmi plakalı "sivil" kişilerce infaz edilmeye çalışır ama yaralı olarak kurtulur. Bundan sonra yolu PKK ile kesişecektir. Güneydoğuya asker olarak sevkedilen Memet'in evinde de işler sıra dışı seyretmektedir; o güne değin medyada gösterilen – işlenen - istenen gururlu, vakur, bir evladı daha olsa onu da vatana feda etmeye hazır, devletin beğendiği asker – şehit - gazi aile portresinin aksine Memet'in ailesi endişelidir. Fakat bu endişe henüz sadece içten geçirme aşamasındadır: 'Hay sıçayım böyle düzene! Sokayım Vatan-Millet edebiyatınıza... Benim oğlum be oralarda bok yoluna gidecek olan!  Canımın bir parçası.'    Memet'in babasının sadece içinden geçirmeye cesaret edebildiği bu endişe yıllar sonra gerçekten dillendirilmeye, şehit cenazeleri isyan eden, komutanlardan hesap soran aile görüntülerine sahne olmaya başlar.



Çizgi romanın yayımlanmasının üstünden geçen yirmi seneden sonra bugün hala aynı tezleri farklı ağızlardan dinlemekteyiz. Devletin değişmeyen-eskimeyen yüzü (Joker 6)

Modern öncesi dönemde sadece yağma, din uğruna gaza ideolojisi veya şehitlik mefhumu yeterli olabilirken modern devletin yurttaşlarından hayatlarını talep ederken –ve alırken- buna karşılık herhangi bir değer yaratamamasıdır sorun. İnsanları askerlik yapmak, ölmek ve öldürmek amacıyla mobilize edebilmek adına "Vatanseverlik" ve "ulusal onur" gibi kavramlarla geleneksel/dinsel şehitlik kavramını kullanmaya çalışması  yeterli olamamakta (Akkoc:2010); PKK ile mücadele yıllara yayılıp uzadıkça bu kavramlar da aşınmakta bir taraftan doldurulmaya çalışılan içleri sürekli boşalmaktadır. Gittikçe bireyleşen ve bencilleşen yurttaşlar artık ölmeye eskisi kadar kolay ikna edilememektedir; sevgililer, aile, kariyer kisacasi hayat "vatan"a agir basmaktadir.



Dağ başında her şey sorgulanır. (Joker 7)

Hikâye bir pusu esnasında Memo ile Memed'in karşı karşıya gelmeleriyle devam eder; birbirlerine ateş etme tereddüdündeki karakterler dağda aynı çığın altında kalır. 'Aynı çığın altında kalma' bu iki kesimin - toplumun kaderlerinin iç içe geçmişliğine, ölünecekse hep beraber ölüneceğine yaşanılacaksa da hep beraber yaşamanın bir yolunu bulmak gerekliliğine yapılan anlamlı bir çizgi roman göndermesidir (Galip Tekin'in ayni ormanda olma allegorisini hatirlayalim).

Hikâyenin sonunu anlatmayalım elbette ama "Memet ile Memo"nun bir çizgi roman olarak akıbetinden ve etkilerinden bahsedelim; böylesine aykırı bir ses veren çizgi roman içeriğinden ötürü dava konusu olur:

Alıntı YapAma medyanın ve cemaatçi entelijansiyanın inatla görmezlikten geldiği bu çizgi romanı sayın muhbir vatandaş ve vazifeşinas cim savcısı görmezlikten gelemezdi. Nitekim gelmedi de. Memet ile Memo'ya Türk Ceza Kanunu'nun 159 sayılı maddesinden dava açıldı. Yöneltilen suçlama: "Devletin Emniyet Kuvvetlerine ve Türk Silahlı Kuvvetlerine yayın yoluyla hakaret" idi.

Dava Necdet Şen'in beklemediği bir şekilde beraatla sonuçlanır, hatta gerekçeli karar çizgi romana övgüler düzmektedir: 

Alıntı Yap...hayalî roman kahramanlarının farklı kesimlerden farklı toplumlardan gelmiş olmalarına rağmen, meydana gelen bu anlamsız savaşın hiç kimseye hayır getirmediğini ve savaşın anlamsızlığını anlatarak anne ve babaların çektiği acıları dile getirerek, romanın tümü okunduğunda okuyucu üzerinde sonuçta aynı toplum biriminde ayrı kültür birimlerinden gelen bu insanların acılar içinde yaşadığı, her iki tarafın da anne ve babalarının ve toplum birimlerinin bu acıları paylaştıkları, daha büyük boyutlarda yaşadıkları anlatılarak, toplumda savaşın mantıksızlığı dile getirilerek, özde beraberlik ve kardeşlik duygularını mesajının verildiğini ifade etmişti

Oysaki davanın açılması bile dergi patronlarının tepkisi çekmeye yetmiştir; olan bitene bakılırsa tek meselenin çizgi romanın davalık olması olmadığı anlaşılır. Süreçte iktidar sahiplerinin müdahil elini görmek mümkündür: 

Alıntı YapJoker'in kapatılma nedenlerinin en önemlisinin, derginin patronu Münci İnci'ye bu konuda çektiğim rest olduğunu sanıyorum. Dava açılınca beni azarlamaya kalkıştı ve aldı cevabını. Bunun üzerine dergiyi yönetenlere "bu çizgi romanı kaldırın, yoksa size kâğıt vermem" diye tehdit etmiş. Onlar utana sıkıla "konuyu, öyküyü yumuşatmamı ya da bitirmemi" rica ettiler, ben de onlara "bu konuyu çizmemi isteyen sizdiniz, şimdi sıkıyı görünce çark edemezsiniz, bu hikâyeyi bitireceğim zamana ben karar veririm" dedim, ısrar edemediler. Birkaç hafta sonra dergi küt diye kapandı. Oysa ben öyküyü bitirmiştim zaten. Birkaç haftalık telif ücretim de o arada boğuntuya getirildi.

Hikâyenin keskinliğinin ve açılan davanın Joker dergisinin kapanmasındaki payını tam olarak tespit etmek zordur zira bunda mali unsurlar da etkili olmuştur (Cantek, 1996:299). Zaten CR dergileri cok uzun soluklu olamamaktadir. Fakat "Memet ile Memo"nun başına gelenler popüler kültürün tam bir ideolojik mücadele alanı olduğunun da kanıtı gibidir (Bugunku bazi populer TV dizilerinin nasil toplumu sekillendirme amaci guttugunu de hatirlayalim).  Hikâyeyle Kürt meselesini, askerliği, PKK'yı iktidarın dönemin yaygın medyasında görmek - göstermek istediği şekilde anlamamak seçeneği kullanılmış, farklı bir yorum getirilmiş; muhalif bir görüş dile getirilmiştir. Ancak iktidar da elindeki ekonomik, siyasi ve hukuki gereçlerle açılan bu alana baskı oluşturmuş bu muhalif sesi kısmıştır. 

Alıntı Yap"Memet ile Memo"nun tartışması Necdet Şen'in anlatımına göre burada da bitmez: Joker battıktan birkaç yıl sonra plaza binasında tabakhaneye çizgi roman yetiştirmeye çalıştığım günlerde bir akşam telefonum çaldı. Açtım. Hasan. "Necdet, şimdi televizyonda gördüm, birileri bir film çekiyor, konusu senin Memet ile Memo'nun aynısı" dedi. "Emin misin?" diye sordum. "Valla tanıtım sahnelerinden çıkardığım sonuç o" dedi. Aynen öykündeki gibi, askerlerle PKK'lılar çatışırken çığ düşüyor, asker PKK'lıyı kurtarıyor, vesaire. Araştır istersen."

Bir popüler kültür ürününde ele alınan bir temanın diğer bir esere transferi oldukça yaygındır; ama Işıklar Sönmesin (1996)'de esinlenme ya da ilham eşiği aşılmış film -yaratıcısına haber dahi verilmeden- adeta çizgi romanın bir uyarlaması haline gelmiştir. Tabi eserde yer alan isimler, rütbelerle oynanmış, bir sinema eseri olarak daha geniş kitlelerin karşısına çıkacak olması nedeniyle de çizgi romanın sert siyasi mesajı yumuşatılmıştır.

Üzerinden yirmi sene kadar bir zaman geçmiş olmasına rağmen "Memet ile Memo" maalesef ilk günkü güncelliğini ve etkileyiciliğini korumaktadır; bir çizgi roman için bunun üzücü bir durum olması ise nadir bir durumdur. 



Dağda ideolojik tartışma (Joker 13)

Kaynaklar:

  http://www.derkenar.com/necdetsen/memet-ile-memo-1/
  http://www.derkenar.com/necdetsen/memet-ile-memo-2/
  http://www.derkenar.com/necdetsen/memet-ile-memo-6/
  Öfkeli ve Kırılgan, Levent Cantek, Çizgili Hayat Kılavuzu (sayfa 384-387)
Akkoç Derviş Aydın, "Pro Patria Mori: Vatan İçin Ölmek (Öldürmek) ya da Vahşetin Estetiği, 31.07.2010, http://www.birikimdergisi.com

ferzan

    ''Memet ile Memo'', ilk okuduğum günden bu yana benim için yerli çizgi romanın en önemli örneklerinden biri olmuştur...İstanbullu, uzun saçlı bir genç olan Mehmet 'in askere gidiş süreci, aynı celp döneminde çağrı kağıdı gelen Diyarbakırlı Memo 'nun ''kör kocakarı'' gariban anasına bakabilmek için askerliğini bir müddet askıya almak istemesi fakat nüfusta gözüken abilerinin de annesine bakabileceği hatırlatılarak Memo 'nun kaytarmakla itham edilmesi, oysa Memo 'nun abilerinin de dağda terör örgütüne katılmış olması ve Memo 'nun bunu söyleyememesi, askere giderse örgütün onu yaşatmayacak oluşu, örgüte girerse de devletin hışmına uğrayacağı korkusu, devlet ile örgütün arasında kalıp asla içine düşmemiş olmayı istediği bu savaşta taraf olmak istememesindeki kaygı, durduk yere evinin önünden aldırılan yerel gazeteciler, alakası olmadığı halde şivesinden ötürü sokaktan geçerken aldırılıp bir anda faili meçhullere karışanlar, Memo 'nun da tüm bu ikilemler arasında karar vermesini kolaylaştıran bir cinayete teşebbüs (ağzına sokulan bir makineli ile ''itlaf'' edilip öldü diye bırakılması fakat ölümden kurtuluşu), eğitim zaiyatları, Mehmet 'in iç hesaplaşmaları ve toplumu sorgulayışları ile öykünün en ısındığı noktada Memet ile Memo 'nun çığdan kurtulduktan sonra iki taraftan da sağ kalan tek kişi olmaları ve karşı karşıya gelmeleri, vaktinden önce gibi gözükse de yarım kalmışlık hissi vermeyen o tatmin edici ve manidar finali ile şimdilik herhangi bir emsali bulunmayan, 25 yıla rağmen halen güncelliğini koruyan nitelikli bir eser olarak kalmaya devam edecek benim için...

    Bu eserin davadan beraat edişi apayrı bir hikaye...Öyle ki, Necdet Şen 'in savunmasını adli merciiler çok iyi ifade edilmiş olarak bulup, anlatımdaki Türkçe zenginliğinin heba olmaması ve kayıtlara geçmesi için ifadeyi bir de yazılı olarak vermesini istiyorlar...Bu yazılı ifade çok sonraları Şen 'in avukatınca hukuk öğrencilerine derslerde gösteriliyor, tabi Şen 'in adıyla değil (Bunu da Şen 'in yazılarından öğreniyoruz)...Eser ve çizeri beraat etmekle kalmıyor, beklenmedik övgülerle çizerini bile şaşırtıyor ve eserin okullarda dahi okutulabilecek nitelikte olduğu gibi bir durum bile gündeme geliyor bir an için...Üretim ve üreticisi için mutlu sonla biten, mutsuz ve acı bir hikaye...Ne var ki yerli çizgi romanın en güzel örneklerinden bir tanesi aynı zamanda...

    Bu hikayeyi kitap halinde okumak isteyen dostlar, 2000-2003 yılları arasında Parantez Yayınları 'ndan çıkan 32 kitaplık Hızlı Gazeteci serisinin 10, 11 ve 12. kitaplarını temin edebilirler...Joker dergisinde 25 yıl önce 4 bant formatında büyük boy ve çok panelli yayınlanan bu öykü, Necdet Şen 'in bantları bölmedeki öngörüsü sayesinde küçük boy kitap olarak dolu dolu 2 kitaba tekabül eder (ama seri içerisinde yarım yamalak 3 kitaba bölünür)...Kitaptaki 4 sayfa, dergideki 1 tam sayfaya tekabül ediyor aslında...

    Bu öykü ve dolayısıyla Necdet Şen ve Hızlı Gazeteci 'si, uzun zamandır masaya yatırmak istediğim bir konuydu...Bu başlık vesilesiyle çok güzel bir giriş yapıldı Necdet Şen 'e...Uygun bir aralıkta Necdet Şen ve Hızlı Gazeteci adına ayrı bir başlık açıp Necdet Şen 'in çizgi romancılığımızdaki önemi, 90'lı yıllar basın ve medya camiasını çok iyi tahlil etmiş eleştirel kişiliğini ve çizgi romancılığımıza kattığı (ne yazık ki az bilinen) sıradışı durum ve psikoloji anlatılarını masaya yatırıp eserlerinin incelemelerini yapmak istiyorum...

    Yukarıdaki dolu dolu tanıtım üzerine benim ekleyecek fazla bir şeyim olmayacağından, görsel paylaşarak karınca kararınca destek olayım konuya...Kendi adıma teşekkürü borç bilirim Memet ile Memo incelemesi için...





























Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

ferzan

    Dergideki yayın formatından da örnek paylaşalım, tam olsun...



Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

ferzan

    İkinci mesajın sonundaki Derkenar linkleri bende açılmadı, ''böyle bir sayfa yok'' ibaresi geldi...Belki benim gibi başka açamayanlar olmuştur diye düşünerek ilgili yazının tek parça olarak bulunduğu linki bir de ben paylaşayım...Memet ile Memo 'nun mutfak hikayesini ve dava sürecini merak eden dostlar uzun uzun okuyabilirler...Ayrıca sayfanın en alt kısmında Necdet Şen 'in 2000-2017 arası bölümlere ayırdığı yazılarının tamamı var...Kimi yazıldığı dönemin gündemi üzerine, kimisi de Necdet Şen 'in çizgi romancılığı, karşılaştığı enstantaneler ve yaptığı tanıtımlar üzerine...Ben belirli aralıklarla Necdet Şen 'in yazıları arasında kayboluyorum, okuduklarımı tekrar tekrar okuduğum oluyor bilhassa mesleki konuda olanları...

    http://derkenar.com/necdet-sen+memet-ile-memo
   
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

kharon

Ferzan hem katkilar hem de gorseller icin cok tesekkurler; ornegin bende sadece Joker versyonu vardi, kitaba donusturulduklerinden haberdardim ama nasil bir sekil-format aldiklarini bilmiyordum; tesekkurler.

Evet,  Necdet Şen bence onemli bir Cizgi Romancimiz ; kesinlikle bir basligi olmali  :D


kharon

Alıntı yapılan: ferzan - 26 Ocak, 2018, 12:31:37
    İkinci mesajın sonundaki Derkenar linkleri bende açılmadı, ''böyle bir sayfa yok'' ibaresi geldi...Belki benim gibi başka açamayanlar olmuştur diye düşünerek ilgili yazının tek parça olarak bulunduğu linki bir de ben paylaşayım...Memet ile Memo 'nun mutfak hikayesini ve dava sürecini merak eden dostlar uzun uzun okuyabilirler...Ayrıca sayfanın en alt kısmında Necdet Şen 'in 2000-2017 arası bölümlere ayırdığı yazılarının tamamı var...Kimi yazıldığı dönemin gündemi üzerine, kimisi de Necdet Şen 'in çizgi romancılığı, karşılaştığı enstantaneler ve yaptığı tanıtımlar üzerine...Ben belirli aralıklarla Necdet Şen 'in yazıları arasında kayboluyorum, okuduklarımı tekrar tekrar okuduğum oluyor bilhassa mesleki konuda olanları...

    http://derkenar.com/necdet-sen+memet-ile-memo
   

Link update'i icin de tesekkuler.
Yaziyi yazdigim tarihteki alintiladigim linkleri koymustum ama anlasilan parca parca yazdigi yazilari birlestirip yeniden koymus daha sonra.

hanac

Bu keyifli muhabbet için Kharon ve Ferzan'a teşekkürler.

Keşke Memet ile Memo renkli olarak da basılsaymış.

@Kharon; seni aşağıdaki başlığa da bekliyoruz.

http://altinmadalyon.com/altin/index.php/topic,3808.msg190636.html#msg190636

kharon

Bir baska cizgi roman: Qırıx 

http://paneller.blogspot.com/2018/06/qrx.html

Qırıx'ın varligindan bir makale ile haberdar olabildim: "QIRIX: Iki Cagri, Iki Celp Arasinda Bir Sehir" - Mesut Yegen ( Cizgili Kenar Notlari, Der: Levent Cantek , 2007, Istanbul)

Makaledeki 'Turkiye populer kulturunun unutulmazlarindan' ifadesinin kullanilmasi ilgimi cekti zira Turkiye'de cok az yerli cizgi roman popular kulturun unutulmazlari arasinda sayilabilir. Cok az satan-belli bir ideolojik kesime hitap eden gazetelerde yayinlanan, cizginin her turuyle icli-disli olmaya calisan benim bile pek duymadigim bir cizgi-bant icin kullanilmasini tuhaf buldum. Olsa olsa bir camia icinde,  azinlik bir kesimde, nis bir alanda popular denmeseni gerekirdi diye dusunuyorum.

Qırıx, Dogan Guzel'in yarattigi bir strip bant, onceleri 3 panelle yayinlanan, sonralari daha da genisleyen-buyuyen bir formata sahip. Uzun maceralari olmasa da gelisen-buyuyen/ devamliligi olan bir evreni oldugu icin cizgi roman basligi altinda degerlendirmenin sakincasi yok sanirim.

Qırıx'ın hikayelerindeki pek cok yapisal unsuru aslinda baska kenar mahalle hikayelerinde, bickin-delikanli tiplemelerinde bulmak mumkun. Ornegin Qırıx (Keko) calismiyor ve bundan dolayi surekli ekonomik sikinti icinde, annesinden turlu yollarla aldigi paralarla cay-sigara parasini karsilamakta. Yahut sevdigi kizi (dawasini) surekli takip etmesine ragmen onunla konusmak ona acilmak gibi bir plani yok. Butun bunlar ve benzerleri geleneksel aile tipinin, torelerin, varoslarin, issizligin etkiledigi durumlar, bu haliyle tum bu dinamikler icine sikismislik yasamakta Qırıx. Bu yuzuyle de aslinda Girgir'dan beri mizah dergilerimizde cokca islenmis varos tiplemeleriyle bir akrabaligi var.



Ama bunlarin otesinde/onlardan ayrilan yasadigi mekan-zamandan dolayi iki dinamik daha devreye giriyor cizgi-bantta. Ilki 'siyasi abe' veya kardesi(Kuto) uzerinden devreye giren kurt sorunu-ideolojik bakis acisi ve mucadele. Her ne kadar kardesi ideolojiye yurekten bagli bir nefer olsa da tam karsisinda annesinin bundan odu kopsa da Qırıx ikisi arasinda gidip gelen kimi zaman pragmatist ikircikli bir tavir takinmakta. Serinin mizahi da zaten bu ikircikli tavirlardan dogan catismalar uzerine bina edilmekte. Ornegin evrensel bir espri olan evde yasayan genc delikanlinin erotik malzemelerinin (stash-zula) bulunmasi esrpisi bu dinamklar sayesine Qırıx'in annesi zulasini bulur ama korkudan sadece siyasi kitaplari-dergileri yokeder, erotik dergilere dokunmaz:



Ilkine bagli olarak ikinci dengesel dinamik ise bolgedeki askerin-polisin yani butun kurumlari-agirligiyla devletin varligi; Qırıx'ın surekli kimlik tasima kaygisini, aramaya takilmama-gozaltina alinma endisesini, Istiklal Marsi alerjisini tetiklemekte. Qırıx varoslarin disinda bu iki dinamigin daha baskisiyla savrulmakta, tum mizah da aslinda Qırıx'in dunyasinda kose baslarini tutmus diger bireylerle arasindaki tartismalardan - catismalardan dogmakta.



Dogan Guzel Qırıx uzerinden aslinda butun bir cografyanin, milyonlarca insanin da arada kalmisligini, farkli dinamikler arasindaki git-gellerini guclu bir mizahla sergilemekte (Daha detayli bilgi icin Mesut Yegen'in makalesi mutlaka okunmali).

kharon

Ferzan'a bu konu baglaminda Rewhat'a dikkat cektigi icin tesekkuler...
Bu kisa yaziyi uzun sure once yazmis sonra unutmusum, burayi da guncelleyelim:

https://paneller.blogspot.com/2019/02/rewhat-kedisiz-hikayeler.html


Rewhat - Kedisiz hikayeler

Rewhat guncel yayinlari cok yakindan takip edemedigim icin pek bilmedigim bir cizerdi, sagolsun Altinmadalyon forumundan Ferzan dostum dikkatimi cekti. Degisik dergilerde yayinlanan calismalari var, kimi zaman baska yazarlarla isbirligi yapmakta kimi zaman da kendisi yazip cizmekte. Bu aralar da sosyal medyadaki kisa mizahi-kedili cizgi hikayeleri, karikaturleri sikca paylasilmakta.

Konuyla ilgili baska ilk donem hikayeleri de var ama benim dikkatimi Otlak dergisindeki iki hikaye ozelikle dikkatimi cekti.

Ilki (Otlak 5'de) 20 sayfa kadar suren uzun bir calisma. (Bu arada bir not: Otlak dergisinin ilk sayilarinin en buyuk problemi cok daha uzun islenebilecek derinlestirebilecek hikayelerin 1-2 sayfaya sigdirmaya calismasiydi, bu da hikayenin -ne kadar guzel olursa olsun- maalesef yuzeysel kalmasina neden oluyordu. Keske daha az hikayeyle yola cikip her cizere en azindan 4-5 sayfa ayirabilselerdi...)  50'lerden sonra kitleler halinde koyden buyuk sehirlere goc eden tum Anadolu halki icin sonra gelen kusaklarda degisik derecelerde yasanan bir sorun: kimlik & aidiyet sorunu. Elbette bu sorunun kurt ve alevi kimligi baglaminda islenmis olmasi konumuz. Kahramanimizin ideal bir mufredat ogrencisiyken yani Musluman-Turk , Ataturkcu kimligi ile yetistirilirken once Kurt oldugunu ogrendiginde yasadigi sok, ve uzerine bir de Alevi oldugunu ogrenmesi uzerine yasadigi parcalanma, kabullenmeme hikayenin omurgasini olusturmakta. Bir miktar otobiyografik ogeler tasimakta oldugunu tahmin edebiliriz.







Ikinci hikaye (Otlak 3) 'de yayinlanmis bence daha da enteresan bir hikaye; kurt meselesiyle ilgili en tartismali konulardan biri: Dersim. Dersim'de neler olup bitigiyle ilgili pek cok tarih okumasi var elbette; bir tarafta resmi tarihin olayin bir eskiya kalkismasi oldugu ve buna gore tepki verildigi; ote yanda ise kolluk kuvvetlerinin tam bir katliam yaptigi yonunde (ve ikisi arasindali tonlarda nice farkli) yorum.

Bizi bu cizgi roman baglaminda ilgilendiren ise devletin en yuksek makamlarinda gorev yapmis Ihsan Sabri Çaglayangil'in sozleri:

Alıntı Yap"Magaralara iltica etmislerdi. Ordu zehirli gaz kullandi. Magaralarin kapisinin içerisinden bunlari fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmise o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanli bir harekât oldu. Dersim davasi da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim'e girdi"

Hikayemiz adeta bu anlati uzerine bina edilmis, genc-idealist bir ogretmenin atandigi Dersim'in bir koyunde Dersimliler icin 'bunlar egitilemez' diyen askerlerin alayci uslubuna ragmen, isine dort elle sarilmasi ve koylulerle kurdugu iliskiyle baslamakta. Ama cocuklardan birinin magarada buldugu iskeletle hikaye seyrini degistirmekte; burada bulunan nice iskeletin koylulerin hicbir zaman usulunce defnedemedigi-yas tutamadigi akrabalari oldugunun anlasilmasi ile de devam etmekte (daha fazla spoiler vermeyelim).





ferzan

    Meraklısı için ufak bir ekleme yapayım ben de...Yukarıda sözü edilen ilk hikâyenin adı "Müfredat Çocuğu"...İkinci hikâyenin adı ise "Anatomi Dersi"...

    Rewhat, şahsen de tanıdığım harika bir çizer...Instagram hesabını ve kedili bant konsepti için açtığı diğer hesabı olan "Evde Cat Başına" yı falan ilgi duyan herkesin takip etmesini öneririm...Çizgi romanlarına ulaşmak için Otlak Dergisi 'nin tüm sayıları, düzenli takip edip mizahi yazıları ve illüstrasyonları için de aylık Ot Dergisi edinilebilir...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

kharon

Buraya uzun suredir eklemek istedigim isimdi Ender Ozkahraman; fakat onceden spoiler uyarisi yapmak gerek "Yildiz Tutulmasi"ni okumayanlar icin

Yildiz Tutulmasi

Ender Ozkahraman'i "Orasi Hikayeleri" ile tanidim. Hikayeler kimi zaman baska cografyalarda gecmis olduklarinda bile "Orasi" Dogu-Guneydogu idi, bolgenin insanlarinin hikayeleriydi. Kimi zaman mistik-fantastik yonleriyle ("Micir" hikayesi gibi) tuhaf-gercekustu,  kimi zaman da bolgenin zorluklariyla asiri dramatik aci oykulerdi bunlar (Antalya'da plajda kacak olmakla suclandigi icin gozaltina alinan insaat iscisinin oykusu "Ruzgar bizi surukleyecek" gibi) .





Ama yer yer de Ozkahraman'in bolgenin insani icin tanimladigi asiri utangacliktan ve deli-veli karakterlerden dogurdugu mizahi vardi bu hikayelerde, Yilmaz Erdogan'in "Vizontele"de yakaladigi bir mizaha paralel bir mizah damari*. Filmlere Kurtce dublaj yapmak icin yetenek arayan dublaj ustasi "Keyn'i Bulmak" hikayesi yahut ayna karsisinda corba icmesini duzeltmeye calisan kahramanin "Ayna" hikayesi gibi.





Aralarinda elbette siyasi hikayeler de olurdu : orgut uyeligi gecmisini paylasmak istemeyip Istanbul'da lunaparkda calisarak yeni bir hayat kurmaya calisan Abdullah'in hikayesi "Yuksege" gibi. Bu kisa hikayeleri herhangi bir kategoriye  sokmak guc zira genelde yukarda saydiklarimizin hepsinden bir parca bulmak mumkun pek cogunda. Bu hikayeler senelerce Leman gibi dergilerde devam etti, sonrasinda kitaplastirildi. 

Ama herhalde Ozkahraman'in konu basligina en cok uyan, en tehlikeli en siyasi hikayesi "Yildiz Tutulmasi" dir. Diger kisa hikayelerinin aksine daha hacimli (yaklasik 100 sayfa) bu kitap iki orgut mensubunun; Ruken ile Pervin'in  hikayesini ele almaktadir.

Hersey bir otobusun yolunun kesilmesi ve bir asker kacirma plani ile baslar. Otobusdeki atesli bir cocuk yuzunden Ruken vazifesi ile o an dogru olarak dusundugu davranis arasinda ikilemde kalmistir. Aranan askerin de "beni kacirin bu isi bitirelim cikisi" ile birden askeri ve otobusu serbest birakma karari alir.





Elbette bundan sonrasi kendi icin yokus asagi bir surectir, orgut ici ispiyonlama-sorgu-dislama-laf dokundurma mekanizmalari calismaya baslar; boyle bireysel sorgulamalara ve "zayifliklara" yer yoktur. Dagdan kacis ise devletin eline gecme ve iskence surecinin baslangicidir. Disari ciktiginda ise canli bir cenazden farki yoktur ; tekrar iceri alinir en sonunda hayatini kaybeder.





Ozkahraman hikayeyi Ruken'in arkadasi Pervin'in objektifinden-agzindan flashbacklerle oldukca guzel kurgulayarak anlatmis; yavas yavas acilan-cozulen bir anlati. Gecisleri yaparken de oldukca ustaca kotarilmis paneller var.





Bunun yaninda ana hikayenin yaninda belki de her biri birer kucuk Orasi Hikayesi olabilecek minik anlar-anlatilar var; Ruken'in kola siselerini yok etme plani yahut Kavalci masali gibi.

Nihayetinde ortada durmayi tercih eden, kendini teslim etmeyen,  belki bugun yazilip cizilemeyecek bir hikaye "Yildiz Tutulmasi". Orgut jargonunda kullanilan 'Tasfiye' kelimesi ile 'Tesviye' kelimelerini hep karistiran Ruken'in yaklasimi kitabi ozetlemekte: hangi ustyapiya ait olursaniz olun yapi sizi kendi cikarlari, hedefleri, ideolojisi dogrultusunda yonlendirmekte torna misali ya kendine uydurmakta yahut posanizi cikarip bir kenara atmakta.



* Yillar sonra bu paralellik "ilginc" kurt bulma ve onun hikayesini anlatma olarak hem Yilmaz Erdogan hem Ender Ozkahraman'i elestiren yazilar da yazilmasina da neden oldu ; bir ornek icin: https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/07/19/hakkari-ve-istanbul-aski/

** Cizgili Kenar Notlari kitabinda "Sallanan Ay, Portakal ve Vita Kutulari... ya da Ender Ozkahraman Hikayleri" isimli bir makale var ama maalesef Ozkahraman hikayelerini hakettigi olcude analiz edebilen bir metin degil .