Hayal Kahvem'in izledikleri

Başlatan Hayal Kahvem, 21 Aralık, 2010, 19:39:23

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

V

Blogunuzdaki hali iyi zaten.Eger siz de yayinlanmasini istiyorsaniz bir kampanyada siz baslatin orada.
Sik sik sarkili,siirli,resimli hatirlatirsiniz sevenlerinize Batman'i.
"İstemem,eksik olsun.."

Hayal Kahvem



Himm.. Dogrusu ben Batman okuru degil ama iyi bir Batman seyircisiyim. Peki sik sik Batman'i Hayal Kahvem'de gündeme getirecegim.
Neden yayinlamiyorlar ki Batman'i... Ben bile artik  alacagim halbuki  ;)

alan ford

Alıntı YapAlan Ford Selam,
Bu film saniyorum bahsettiginiz. Tamam.. Ayni yönetmenin tüm filmlerini seyredeyim bari  Kahkaha
Tesekkürler.
Evet budur.. Simdiden iyi seyirler diliyorum. Roma'da geceyarisi oldugunda siki durun :)
Stranger Than Paradise 'yi seyretmedim daha, seyredilecekler listesine ekleyeyim. Ama sirada Broken Flowers var.
Bu hafta Radikal Iki'de Hilmi Tezgör'ün yazisi sayesinde haberdar oldum. (Tamamen benim ayibim) Yazida bahsi geçen Mulatu Astatke'yi kaç gündür bikmadan dinliyorum.  
Bu vesileyle herkese tavsiye edeyim bari. Istanbul'da 22-23 aralik tarihlerinde Babylon'da. Meraklisina not düseyim :)
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

Hayal Kahvem

                
                 
       
Bazı filmleri seyredince, sanki içinize portakal şurubu gibi bir şey akıtılıyor sanırsınız. Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini'ni
tekrar tekrar izleyip bu duyguyu hissedince, her defasında yeniden kendinize şaşarsınız. Hele Yüzbaşı Corelli'nin mandolin çaldığı
sahnelere gelince, aynı karşısındaki Penelope Cruz'un canlandırdığı Pelegia gibi tam kalkıp gidecekken, sandalyede öylece oturur kalırsınız.
Güzelikte yekta bir resmi seyreder gibi, filme uzun uzun dalarsınız. Peki müzik? Mandolinden çıkan ezgilere ne demeli?
Mandolinin ezgilerini işitince, zamanla tıp oynarsınız da kendinizi öncesiz ve sonrasız sanırsınız.

Hayal Kahvem



Aşıksan vur saza, şoförsen bas gaza!
İstedim vermediler.. Sen Şoförsün dediler..

Dünya dikenli bir hayat sevenlerde mi kabahat?
Çilemse çekerim kaderimse gülerim...

Gaz, fren, şanzıman halim duman
Aşk bir sudur, iç iç kudur!


Aşkı çekene derdi bilene sor
  Kabahat sen de değil seni sevende!

Sev beni seveyim seni
Sevene can feda, sevmeyene elveda!

NOT:  1976 yapımı, yönetmenliğini Martin Scorsese'nin yaptığı, Robert de Niro ve Jodie Foster'in başrollerini patlaştıkları Taksi Driver adlı filminin kareleri ile Senaryosu Yavuz Turgul'a, yönetmenliği Sinan Çetin'e ait 1982 yapımı, Şener Şen ve İlyas Salman'ın oynadıkları Çiçek Abbas adlı fimin bazı repliklerini eşleştirdim. Film repliklerini   http://www.cilekindunyasi.blogspot.com'dan aldım.
;)



pizagor

Dünya üzerinde yüz milyonlarca insan Taxi Driver'ı bilir de, ne acıdır ki sinema diliyle, hikayesiyle, izleyiciyle kurduğu bağla bence onun kat be kat üzerine çıkmış Çiçek Abbas'ı duymamıştır bile...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


alan ford

  Son çıkan torba yasayla birlikte dolmuş- kamyon arkası edebiyatına da elveda diyoruz. Bu tip yazılar arkadan gelen şoförlerin dikkatini dağııtığı için yasaklanıyor.

  Halbuki geçen yıllarda Horoz Lojistik  kamyon edebiyatı yarışması açmıştı. İşte bu yarışmadan inciler:

Kamyon Çeker 10-20 ton, Gönlüm Çeker Paris Hilton.

Hayatımı Yazsam, Duble Yol Olur.

Araman İçin İlla Hata Mı Yapmam Gerekir?

Küresel Isınmaya Karşı Su Tankerlerine Geçiş Üstünlüğü Verilsin

İyi Mazot Selülit Yapmaz.

Gazla Uçabilirsin, Ama Frenle Konamazsın.

Bas Gaza, Frene, Debriyaja... Götür Ver Parayı Vergiye, Stopaja.

Ne Müslüm‟den Ne de Orhan‟dan, Sevdiğim Tek Parça "Yedek Parça.

Âşıksan vur saza, şoförsen bas gaza...

Rahmetli de sollardı..

Rampada geçme beni düzlükte ezerim seni

Karayollarında değil, senin kollarında öleyim.

Yollar gidişime, kızlar duruşuma hasta.

Bütün suçu 2 kadeh rakı içmekti...

Senin havan varsa, benim de rüzgârım var

Dünya dikenli bir hayat, sevenlerde mi kabahat?

İstanbul Ankara 6 saat, sana olan sevgim 24 saat

Gidişine yollar, duruşuna ben hastayım...

Eğer bu yazıyı okuyabiliyorsan, çok fazla yaklaşmışsın demektir...

Otomobilim mi var ki sevgilim olsun, kamyoncuyum canım sağ olsun...

Paran varsa range rover, paran yoksa game over...

Sağlam şöfor, kalmaz rampada; müslüm baba sığmaz i-pod'a...

Sen Vodafone gibi anı yaşarken, ben Turkcell gibi seni her yerde çekemem'...

Milli Piyango gibiyim herkese vurmam...

Bir daha sevmek için heves mi bıraktın!

Bu dünyada her şey paraysa üstü kalsın.

Ceketi atarım asfalta yatarım

Dünyayla nişanlı, ölümle sözlüyüm

Duanla mı yaşadım ki, bedduan ile öleceğim?

Eğer kalbinde yer yoksa güzelim, fark etmez ben ayakta da giderim.

Bir kızların nazına, bir de ara gazına hastayım.

Hatalıysam lütfen kamyoncu@masumdur.com

Kolla beni şerit değiştiriyorum

Kurbanda koç, asfaltta Doç

Kuzu kurdun yollar Ford‟un

Ahirette iman, yollarda Man

Önünü görmeden sollama, evine acı haber yollama...

Şoförün bahtı kara muavinin gönlü yara.

Uzaktan severim, ruhun bile duymaz.

Yetişemezsen el salla.

Yolda hızlıyım aşkta yavaş, Çorumluyum arkadaş...

Nescafe bile üçü bir arada ben niye yalnızım

Hatalarım stilimdir.

Beni izleme bende kayboldum

Âlem kaşar olmuş tost yapan yok

Vur kalbime hançeri, yüreğim parçalansın; fazla derine inme, çünkü orda sen varsın.

Hatalı değilsem de lütfen aşağıdaki numarayı arayın.

Yalnız Kamyoncu
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

Hayal Kahvem



Yukarıdaki fotoğraflarına baktığımda, kardeş gibi birbirlerine benzettiğim iki adamdan, soldaki 1964 doğumlu Türk yönetmen Atalay Taşdiken, diğeri ise 1918 doğumlu İsveçli yönetmen Ingmar Bergman.



Yönetmen Atalay Taşdiken'in 2009 yılında çevirdiği Kızkardeşim Mommo adlı filmi yeni seyredebildim. Annesiz iki çocuk. Abi Ahmet ve kız kardeş Ayşe. Baba evleniyor. Üvey anne istemeyince, çocukları dede sahiplenmeye çalışıyor. Filmin asıl vurucu tarafı, kendisi de küçücük bir çocuk olan abinin, kızkardeşine kol kanat germesi. Yani iki kardeşin yürek yaralayan hikayesi. İşte bu filmi seyredince, benzer başka bir film aklıma geldi.


Yönetmen Ingmar Bergman'ın 1983 yılında çevirdiği Fanny ve Alexander adlı film. Bu kez babasız iki çocuk. Abi Alexander ve kızkardeşi Fanny. Anne evleniyor. Üvey baba hayal kurmayı günah sayan, sadist bir din adamı. Çocuklara eziyet ediyor. Başka bir abi ve kızkardeşin dünyanın başka bir yerinde ve başka bir zaman dilimindeki yürek yaralayan hikayesi. Bergman'ın son filmi olan Fanny ve Alexander için, yönetmenin kendi hayatının hikayesi olduğu söyleniyor. Merak ediyorum acaba Kızkardeşim Mommo'da Atalay Taşdiken'in hayatıyla ilgili miydi?

Her ikisi de, insanın sevgi, vicdan, merhamet duygularını kışkırtan çok güzel ve ödüllü filmler. Mutlaka seyredilmeliler.


V


Tam da konuya uygun bir film vardır sevgili Hayal Kahvem:
What's Eating Gilbert Grape

Başrollerinde Johnny Depp ,Leonardo DiCaprio ve    Juliette Lewis oynadığı filmde
öksüz ve yetim kalan kardeşlerden zihinsel özürlü Arnie'ye(Leanordo) sahip
çıkmaya çalışan Gilbert'ın(Johnny)'ın üzerine binen bütün acılara rağmen
bir yandan da Becky (Juliette) ile aşkı yaşamaya çalışması, yüreği elinde
yaşayan her keder hasatçısının arkasında bıraktığı yığınları çoğaltacak cinstendir.



"İstemem,eksik olsun.."

Hayal Kahvem

Heyy! Ben seyretmemişim bu filmi JuDaS... Teşekkür ederim.

Aslında son günlerde izlediğimiz haberler içimizi iyice kararttı ve endişeye düşürdü ama seyretmek lazım böyle filmleri. Bugün bir arkadaşımla konuşuyorduk. Dedim ki " bir insanda merhamet duygusu nasıl oluşur ve merhametsiz biri nasıl olunur?" Küçük çocuğa işkence eden ve öldüren biri.. Sonra parçalayan.. Allah vermesin... Böyle doğmadı ya bu kadın? Peki bu denli merhametsiz ve cani nasıl oldu?"

Sinema ve edebiyatın merhamet, acıma, vicdan duygularımızın oluşması ve gelişmesine büyük katkı yaptığına inanıyorum. Düşünsenize mesela Çoğunluk adlı Türk filmini. Eğer seyredilmediyse, mutlaka seyredilmelidir. Memleketteki duygusal yozlaşmayı çok etkili seyirciye geçiren filmlerden biridir.

Neyse, teşekkürler tekrar. Bu filmi en kısa zamanda seyredeceğim.

tommikser

Dün izlediğim bir film beni ve hanımımı oldukça gerdi.Bir açıdanda merhamet duygularımızın da dolup taşmasına neden oldu.Filmin adı Ben X...



Otistik bir çocuk olan ben internet üzerinden "Archlord" isimli oyunu oynayarak geçirmektedir.Filmimizin bu kahramanı dünyada başaramadığı şeyleri  internet üzerinden gerçekleştirmektedir.Çok içine kapanık olan Ben toplum tarafından anlaşılamadığından hep dışlanmaktadır.

Filmin en canı sıkıcı tarafı belli bir çocuk tarafından itilip kakılan ben iyice hayattan soğuyarak intiharı düşünmektedir. Çocukların yaptığı eziyet o kadar kanınıza dokunuyor ki anlatamam. Avrupa gençliğinin ne büyük bir rezilliğe ulaştığını sert biri dille eleştiriyor film.

Film başlangıçta sona kadar bir sürü sürpriz barındırıyor. İzlerken yer yer acıyacağınız, yer yer kızgınlıktan dişlerinizi sıkacağınıza emin olabilirsiniz.

Filmle ilgili bir kaç dip not da vereyim. Filmde ben'in küçük kardeşini oyanayan Cesar de Sutter anne rolünü oynayan marijke pinoy'un öz oğludur.
Aslında bu küçük çocuk gerçek hayatta bir otistiktir. Flamanca da hızlı okunduğunda benniks yani "ben bir hiçim" anlamına gelir. Yönetmen Nic Balthazar'ın bu ufak kelime oyunu filmdeki ana karakter ben düşünüldüğünde pek bi anlamlıdır.

Filmi zaman bulduğunuzda mutlaka izleyin derim.İzleyenlere sabırlar...

Hayal Kahvem




Çocukluğumun televizyon dizisiydi Uzay Yolu. Benim gibi hayal etmeyi seven biri için büyüleyiciydi tabii. Düşünsene, Atılgan adında bir uzay gemisi. Kaptan Kirk'ün "Işınla beni Scoty" demesiyle, hoop gemiden anında ışınlanıvermesi... Hey, şu ışınlanmayı ben bu dünyadan gitmeden icat edebilseler keşke! Of, en büyük hayalim. Kuş olup kanatlanamayacağıma göre, keşke ışınlanabilsem istediğim yere. Allahım,  acaba benim böyle hayalci biri olmamın sebebi çocukluğumda seyrettiğim Uzay Yolu tarzı filmler mi? Ya Mr. Spock? Hani insan anne ve Vulkanlı babadan doğma, uzun kulakları ve soğukkanlı ifadesiyle hafızama kazınmış Uzay Yolu'nun ilginç karakteri. Benim seyrettiğim yıllarda o kadar şaşırtıcıydı ki bu film. Hayret ve hayranlıkla karışık duygularla seyrettiğimi çok iyi bilirim.




Dün gece Uzay Yolu'nun yeni versiyonu, Star Trek'i seyrettim. Bu filmde de gene Kaptan Kirk, gene Mr. Spock var. Gene uzaydayız. Uçan arabalar, ışınlı tabancalar, uzaylılar, o kadar çok icatlar yapılmış, yeni gezegenlere ulaşılmış, o denli gelişmiş ki herşey anlatamam. Gene "Işınla bizi Scoty!" dediğin anda, bu kez bir yerde durmana bile gerek yok.. Koşarken bile ışınlanman mümkün herhangi bir gezegenden kendi uzay gemine. Bu film bizi Uzay Yolu dizisinin en başına götürmekte... Yıl desen 2256... Düşünebiliyor musun? Bu film günümüzden 250 yıl sonrasını anlatıyor. Filmin başında Kaptan Kirk'ün trajik doğuşu gösteriliyor. Ve inanamıyorum. Annesi aynı günümüzdeki gibi doğum yapıyor. O kadar teknolojik depdebe arasında, doğuma hiç bir kolaylık getirilmemiş ya inanılır gibi değil. Gene anne çığlık çığlığa bağırıyor. Gene başındaki doktor ya da ebe neyse, "Ikın! Ikın!" diye anneye sesleniyor. Ve Kaptan Kirk 2256 yılında  günümüzün doğum şartlarında doğuyor. Şimdi canım Mr. Spock'un kimi durumlarda "İlginçç!" demesi gibi bir söz sarfetmek istiyor. "İlgiiinnç!" Çocuğun kız mı erkek mi olduğu bile bilinmiyor. Vay canına sayın seyirciler. Filmi çok beğendim. Nostalji oldu, bir an çocukluğuma geri dönüp, mahallede oynadığımız Uzay Yolu oyunları aklıma geldi gelmesine ama... 250 yıl sonraki doğum olayında hiç bir değişiklik düşünülmemesi ve doğacak bebeğin cinsiyetinin bilinmemesi şaşırttı beni ne yalan söyleyeyim. Dehşete bile düşürdü diyebilirim...

Hey, "Işınla beni Scoty!"



Hayal Kahvem







Sabahattin Ali'nin Ayran adlı öyküsün beyaz perdeye uyarlaması olan Kar Beyaz adlı film hakkında bilgileri Ters Ninja'da okumuştum. Okumanızı tavsiye ederim...

http://www.tersninja.com/sabahattin-aliler-unutulmasin-diye-kar-beyaz#more-18779

Filmin bir sürprizi var. Tersninja'ya yazdığım yorumu buraya geçireyim:)

"Nihayet Kar Beyaz bizim şehre geldi. Gülümseyerek sinemaya gittim.. İlgiyle filmi seyrettim.. Sıcak yaz günü kar manzaralı bir film seyretmek hoş oluyor doğrusu..

Çizgi roman hele Zagor seven biriyim.. Kar Beyaz içinde bir sahnede filmin kahramanı küçük Hasan'ın elinde Zagor çizgi romanı var, hatırladınız mı? Hatta Zagor'un Hasan'ın elinden kayıp nehre düştüğü an var ki.. Of ki of yani.. Zagor'un Sözü Bu bloğunda, hani Sıtkı Sıyrıl acıyı tarif ederken, Zagorsever bünyenin acısını anlatır da, en iyi acı tarifinin çizgi romanların yarım kalmış macerası olduğunu söyler ya, elinden Zagor kayıp gidince anladım ki Hasan aynı acıyı hissediyor. Ve ne yalan söyleyeyim yönetmen ve oyuncu aynı acıyı seyirciye de geçiriyor.

Sabahattin Ali 1948′de vefat etmiş.. Zagor ise bildiğim kadarıyla 1961′de ilk kez yayımlanmış. Memleketimize ise 1962′de girmiş.. Sabahattin Ali'nin 1940′larda yazdığı bir öykü sinemaya uyarlanınca ne işi var Zagor'un bu filmde diye düşündüm önce.. Sonra filmin geçtiği yılların 1970′ler olduğunu düşününce.. Memleketimizdeki çizgi romanın altın yılları tabii.. Çok takdir ettim Selim Güneş'i.. Ne iyi yapmış.. Filme acı da olsa çizgi roman sosu katmış..

Film o şahane görüntüleriyle acı sosluydu zaten öyle değil mi? Savaşlarda, tutuklamalarda, afetlerde, depremlerde vesaire, asıl geride kalanların, görmek istemediklerimizin, çocuk ve kadınların yaşadığı acılar yani..

Ben filmden çok Selim Güneş'in hayata bakışını sevdim..
Yönetmenin yaptıklarını ve yapacaklarını ilgiyle izleyeceğim."

Durumdan Çizgi Roman Sevdalılarını haberdar edeyim istedim:))





V

İştahlandım şimdi,en kısa zamanda izlerim ben bu filmi..
"İstemem,eksik olsun.."

Hayal Kahvem


Heyy! Selam JuDaS...  Tamam... Seyredin bakalım... Sonra yorumunuzu okuyalım.. ;)