Modern Edebiyat

Başlatan Ramzy, 07 Temmuz, 2010, 15:37:25

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ramzy



Arka kapak:
"Finn Earl on besinde bir yeniyetmedir. Masöz olarak çalisan, uyusturucu bagimlisi annesiyle birlikte New York`ta yasamaktadir. Çocuk denecek yasta kendisini dünyaya getiren annesiyle arasindaki bag güçlü oldugu kadar karmasiktir da. O kadar ki, kimin yetiskin kimin çocuk oldugu bazen karisir. Bir ani digerini tutmayan, kafasina estigi gibi yasayan, sevgililerini eve getirmekten çekinmeyip yan odada onlarla resital verircesine sevisen annesi her ne kadar onu öfkeden kudurtsa da, tek bir kelimesiyle Finn`in kalbi hemen yumusayivermektedir. Bu arada Finn, Amazon ormanlarinin vahsi insanlarindan Yanomami kabilesiyle yasayan, hiç görmedigi antropolog babasini ziyaret etme planlari yapmaktadir. Yolculuk için gerekli olan parayi verecek olan büyükbabasinin gözünü boyamak amaciyla yaptiklari plan, annesinin uyusturucu krizine girmesi ve bunun üzerine Finn`in annesi için kokain alirken yakayi ele vermesiyle suya düser. Tabii böylece tüm hayallerine ve Yanomami`lere de veda etmek zorunda kalir.
Tüm bunlarin ardindan anne ogul Amerika`nin en zengin eyaletlerinden New Jersey`de annesinin süper zengin bir eski müsterisinin malikânesine siginir. Burada yeni bir hayat baslar onlar için; yeni bir ask, yeni arkadaslar Ne var ki, Finn bu yeni hayatinda, gerçek vahsi insanlarla karsilasmak için uzak diyarlara gitmesi gerekmedigine, Amerikan hayatinin orta yerinde her türlü vahsetin kol gezdigine bizzat tanik olacak ve ilk agizdan bize aktaracaktir.
Birçok elestirmen tarafindan Huckleberry Finn ve The Great Gatsby gibi çagimizin büyük romanlari arasinda sayilan Vahsi Insanlar gerilimli bir askin öyküsünü anlatirken, Amerikan rüyasina sert elestiriler de yöneltiyor.
Ilginç hikâyesi, sivri dili, ustalikli betimlemeleri ve olaganüstü atmosferiyle dikkat çeken Vahsi Insanlar sinemaya da aktarilmis ve beyazperdede de büyük bir ilgi görmüstür.
"

Ayrinti Yayinlari'ndan çikan Vahsi Insanlar'i (yazari Dirk Wittenborn) okudum. Neredeyse bir solukta okudum sayilirsa da, okurken Amerikan edebiyatindan artik ne kadar çok sikildigimi da fark ettim, yettigini, öyle ki, kitaptaki karakterler bile Amerikan filmlerinde önceleri defalarca gördügümüz tiplerin aynilari sanki, zaten Vahsi Insanlar filme de çevrilmis, yani kitap yerine filmi izlemek belki de daha mantikli. Kadrosunda Diane Lane, Kirsten Stewart gibi oyuncular bulunuyor, Donald Sutherland de var.

http://www.imdb.com/title/tt0401420/

Ayrinti Yayinlarinin fiyatlari da acayip. Senede 3-4 kitap çikartiyor olabilirler, yüzde doksan dokuzu yeni çeviri olabilir, yine 28 TL fazla geldi bana. Dirk Wittenborn'in yine Ayrinti'dan çikan ilk kitabi Farmakon çok daha iyi bir kitapti. Yine de Vahsi Insanlar'i da akiciligiyla, ergenlik dönemindeki bir gencin iç dünyasindaki gerçekçi gezintileriyle okunabilir, keyifli de olur.

Hayal Kahvem



Acaba geçen hafta seyrettiğim Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm adlı film sebebiyle mi  ilgimi çekti bilmiyorum. Dün sabah ofise gidiyordum. Bayram tatili ne iyi gelmişti bezgin ruhuma anlatamam. Araba kullanıyordum ama işe gidiyordum ya  mehter marşı vitesle ilerliyordum. İki ileri bir geri... Hatta bir ileri iki geri desem daha doğru olacak. Yalan değil, bence eğer tatili varsa çalışmak keyif verir. Çalış babam çalış. Olacak iş mi? Haftasonları da dahil, tatil, her daim bünyeme ilaç gibi gelir. Neyse tatile güzelleme yapıp lafı uzatmayayım... Ofise giderken bizim köyün kütüphanesine gözüm takıldı. Baktım içeride bir hareket bir hareket sorma gitsin. Şaşırdım. Ne  vakit gitsem kimse olmaz. Kimse olmadığı gibi kitap dışında canlı var mı anlaşılmaz. "Merhaba" dedim. İçeriye girdim. Kütüphanedeki kitapların çoğu ortadaki masaya yığılmış. Tasnifleme yapılıyormuş. Ne güzel!.. Şöyle bir göz atarken masaya dökülmüş kitaplara... Seni İçime Gömdüm adlı bir kitap gözüme değdi. Hiç yabancı gelmedi. Yazarına baktım. Andrew Jolly. Kimdi acaba? Ömrümde işitmedim. Sanırım Behzat Ç.'nin Seni Kalbime Gömdüm adlı filmi sebebiyle  bu kitap adı bana bilindik tat vermişti. İlk kez 1973'de yayımlanmış. Benim elimdeki 1977 yılı üçüncü basım kitabıydı. Bir sayfa daha çevirdim. Heyy! Önsözü Tomris Uyar yazmış. Gerisine hiç bakmadım. Kitabı ödünç aldım. Az önce okumaya başladım. Tomris Uyar "Bu kitap beni yalınlığıyla çarptı doğrusu." demiş. Sonra kitabın yazarı Andrew Jolly hakkında hiç bilgi olmamasına çok şaşırmış. Uzun aramalar sonucu Andrew Jolly'nin iki roman yazdığını öğrenebilmiş; ama yazarın doğum ve ölüm tarihini, kitaplarının hangi yayınevlerince yayımlandığını bulup çıkaramamış.  Bu üçüncü baskıyı hazırlarken bile en gelişkin bilgisayar ağlarının kendisine yardımcı olmadığı ortaya çıkmış.  Belki yazarın istediği böyleydi diyor Tomris Uyar... Belki sır olarak kalmak istiyordu. Kimbilir? İyi de o kadar okumak istediğim bildiğim yazarların kitapları duruken, bu kitap niye benim elimde şimdi?  Hayret edilecek şey, kitabın ilk iki sayfasının yazıları uçmuş. Sahiden. Baskısı iyi değildi sanırım. Soluk harfler görünüyor ama okuyabilmek mümkün değil. Kitap zamanla tamamen yok mu olacak ne? Andrew Jolly şans eseri kendisini okuyan okurlarının kalplerine gömülmek istedi besbelli... Nasıl kendi kendime senaryolar üretiyorum böyle değil mi?  Kitabı gözümde daha gizemli kılıyorum. Heyecan yaratıyorum. Kitabı resmen kendime beğendirmeye çabalıyorum. Kitaba karşı merakımı kışkırtıyorum. Kitap haybeye gözüme değmedi ya... Vardır bir hikmeti... Sonra İngilizce'den Türkçe'ye çeviren Tomris Uyar...  Daha ne diyebilirim ki? Sevda bir çabanın sonunda olmaz, başımıza gelir ancak, denir ya, o hesap...  Benim hiç aklımda yoktu ki... Kitap, ööyle işe giderken, hiç niyetim yokken, hatta ne adını, ne de yazarını bilmezken, kendiliğinden elime gelmişti. Üstelik yazarı meçhul biriydi. Ne yani? Gizem yok mu bu hikayede şimdi? Biraz daha bu mecrada anlatmaya devam edersem... Ha gayret... Korku, gerilim, psikolojik diye bile nitelendirecem. İyisi mi yazmayı keseyim...  Du bakalım... Okuyayım... Anlatırım elbette. Seni Kalbime Gömdüm adlı filmden Seni İçime Gömdüm romanına doğru  bir yolculuğa çıkıyorum...  Lütfen, bana iyi yolculuklar dile!


Mister NO

Yıllar önce Ara Yayıncılık ilk baskısını yapmıştı.Kitabın tanıtımlarında reklamı yapılırken Yılın En Az Satan Romanı şeklindeki tanıtımları ilgimi çekmişti.İlk bir kaç ayda 15-20 civarı satmıştı sanırım.Daha sonra seyyar kitapçı tezgahlarında bulup almış okumuştum.Haksızlık yapılan bir roman olduğunu o zaman anladım.Okumak için iyi tercih. ;)

Hayal Kahvem

Selam Mister NO,
Demek okudunuz kitabı. Ben de okudum bitirdim. :)

Meksikalı bir adamın Kızılderili bir kızla aşkları.. Tüm itirazlara rağmen evlenmeleri.. Birlikte iki yıl yaşadıktan sonra kızın ölmesi.. Toplum baskısı ve reddi nedeniyle karısının cesedini gömecek bir toprak parçası bulma çabası.. Özeti bu diyebilim. Ama asıl çarpıcı olan yazarın, toplumun iki yüzlülüğünü, sevgisiz ilişkileri, ötekileştirmenin feciliğini çok basit, yalın, ayan beyan fark ettirmesi. Etkileyiciydi. Andrew Jolly'nin Yalnızlık Dolambacı diye bir kitabı daha varmış. Bulursam okumaya niyetliyim.

Kızılderili bir kızla evlenmek isteyince aman ailesi ne kızıyor çocuğa.. Diyorlar  ki Kızılderililer tembel olurlar. Yalan söylerler. Kötü kokarlar. Tanrı, onları diğerlerinden ayırmak için bedenlerine kötü koku yerleştirmiş. Eğer kızılderili bir karısı olursa kimse ondan alışveriş etmezmiş. Paralarını çarpmaktan korkarlarmış. Kimse kabul etmezmiş. Kilise bile... Sahiden aynen söylendiği gibi oluyor. Bu birbirini seven çift başka bir yerde yaşamak zorunda kalıyorlar. Kız iki yıl sonra ölüyor. Gömecek yer göstermiyorlar... Sonunda anlatmıyayım... Kitabın adından belli... Bir çözüm buluyor elbette... Neyse... Belki okumak isteyen olabilir.

"Yat sevgilim. Kıpırdama. Yat bir tanem. Seni içime gömdüm."  diye kitap bitiyor.

Çok kısa, akıcı, basit bille ötekileşmenin feciliği etkili anlatılmış. Yazarı kim? Sadece adını biliyoruz. Toprağı bol olsun diyelim... Şimdi bizim dilimizde anılıyor.
Sanatın her türü ne hoş! Ölümsüz olmanın en etkin yolu sanırım. Sağolun Mister No... Böyleken böyle işte. Bir kitap bizi nerelere sürüklüyor... :)





ZGeralt

Yeraltı Demiryolu, Colson Whitehead'in 2017 tarihli romanı. Roman, 2017 Pulitzer, Arthur C.Clarke ödülleri almış. Siren Yayınları tarafından yayınlanan kitabın çevirisini Begüm Kovulmaz üstlenmiş.

Roman bir plantasyonda köle olarak doğan Cora'nın hikayesini anlatıyor. Cora'nın ananesi ile giriş yapılıyor, annesi ve  takiben Cora ile devam ediyor. Bu süreçte plantasyonda yaşamanın, köle olmanın ne demek olduğu , ne gibi akıl almaz koşullara maruz kaldıkları yalın bir dille ve detaylıca önümüze seriliyor. Takip eden süreçte Cora'nın özgürlüğe uzanma macerası bize aktarılıyor, bunu yaparken de Amerika'nın içinde bulunduğu koşullar ve Güney-Kuzey gerilimi arka planda okuyucuya aktarılıyor.

Kitabın dili yalın, hatta biraz fazla yalın ve basit bulduğumu söyleyebilirim. Ama bunu bir olumsuzluk olarak değerlendirmedim -  bir romantik gençlik romanı seviyesinde değil- çünkü zamanın koşulları gereği daha yalın ve direkt anlatım neredeyse bir zorunluluk halini almış durumda. Eski dönem ve klasik romanlarda sıkça karşımıza çıkan uzun ve detaylı tasvirlerin de yeni dönem edebiyatında yer almaması oldukça olağan. Balzac'ın sayfalarca anlattığı bir malikane kapısı, hayatında hiç malikane görmemiş veya göremeyecek birinin anlatılan mekanı zihninde canlandırmanın yegane yoluyken, günümüzde görsel iletişimin bu kadar geliştiği bir dönemde "gereksiz ayrıntı" olarak algılanabiliyor. Gerçekten de sözgelimi bir spatula'dan bahseden yazarın, spatulanın neye benzediğini anlatmak gibi bir yükümlülüğünün olmadığını düşünüyorum, çünkü hayatında hiç spatula görmemiş bir insan hemen yanı başındaki cep telefonu ile ne olduğunu, neye benzediğini, tarihçesini ,kullanım alanlarını vb. bir kaç dakika içinde öğrenebilir.

Bunun dışında konunun oldukça çarpıcı ele alındığını, dönemin "ruhunu" gizleme ihityacı duymadan aktarıldığını düşünüyorum. Bazı bölümlerde kan donduran bir vahşete tanık olabilirken bazı bölümlerde insana olan inancımız yeniden yeşerebiliyor. Bu anlamda oldukça realist bir tavır takınıyor.

Kitabın yalın anlatımı ve işlenen konunun ilgi çekici olması, akıcı bir okuma yapılmasına olanak sağlıyor. Kitap, aranızda ufaktan bağ kurmayı başladığınız karakterleri bir anda öylece öldürebiliyor, bunu da hayatın doğal akışı içinde olanca doğallığı ile verebiliyor.

Bildiğiniz gibi siyah-beyaz çatışması ve ırkçılık şu an Amerika'nın en mühim sorunlarından biri, hem sosyal hayatta hem kültürel alanda önemli tartışma başlıklarından biri. Bu kitabın aldığı ödülleri bu durum ile ilişkilendirmek mümkün. Gerçekten de "edebi" olarak büyük bir iş başarmış bir kitap değil kesinlikle, işlediği konuların altını eşelemeye çalışan, zaman zaman başaran , zaman zaman ise genel kanıya uymaya çalışan bir tutumu var.

Sonuç olarak gördüğü ilgiyi ve aldığı ödülleri hakkeden bir kitap olup olmadığı tartışmaya açık.  Ancak yine de benim nazarımda okunmaya değer bir kitap olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Hiç bir şey için değilse de köleliğin dünyanın en rezil, en insanlık dışı kurumu olduğu gerçeğini yüzümüze bir kez daha çarpmak için.

Goodreads puanı 4.03/5, benim puanım  7/10.

İyi okumalar.


hanac

Alıntı yapılan: ZGeralt - 23 Ocak, 2019, 13:40:31
Yeraltı Demiryolu, Colson Whitehead'in 2017 tarihli romanı. Roman, 2017 Pulitzer, Arthur C.Clarke ödülleri almış.



Geçen yıl satın almıştım ama kim bilir ne zaman okumaya sıra gelir.

Arthur C.Clarke hayranı olduğumdan onun adına verilen ödülü kazandığı için satın almıştım.  :)

memospinoz

Alıntı yapılan: hanac - 24 Ocak, 2019, 08:25:03

Geçen yıl satın almıştım ama kim bilir ne zaman okumaya sıra gelir.

Ben de çıkar çıkmaz almıştım ama okuyamadım daha.  ;D