Hakan Alpin ile yapılan Röpörtaj (Yüzbaşı Volkanın Çizeri)

Başlatan DAMPYR, 26 Ekim, 2011, 19:45:25

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

DAMPYR

2007'de yapılan bir roportajı buraya aktarıyorum


Hakan Alpin söyleşi – 1. Bölüm

Posted by croplatform Nisan 24, 2007


Konuğum, yıllarını çizgi romana vermiş olan "Çizgi roman Ansiklopedisi" yazarı Hakan Alpin. Kendisi, çizgi roman camiasına adım attığı günden beri, yaklaşık bin yıldır, mücadele eden, eleştirilen, çalışmalarıyla şu ya da bu şekilde her zaman gündemde olan bir çizgi roman adamı.



Alpin'le iki bölümde yayınlayacağımız kısaaaa bir söyleşi yaptık. Bu söyleşide öyle belgesel nitelikli bilgiler ve detaylar ortaya çıktı ki tek cümlesini kesmeye kıyamadım ve söyleşiyi üçe böldüm. İşte birinci bölüm:

Alpin kimdir, çizgi romanla derdi ne, Darkwood öncesi, sırası, günleri!  Ü – Sayın Alpin, sizi tanımak istesek, kendinizi nasıl tanıtırsınız? H – Bazı çizer arkadaşlarımın ansiklopedim çıktıktan sonraki yaklaşımlarına bakarsak, 40 yaşımda adım 'Bay Çizgi roman'a çıkmış durumda.

Ü – İyi, 40 yıl sonra da olsa bir isminiz olmuş. Yani çizgi romanlı, havalı bir şey... Peki Hakan Alpin, bahsettiğiniz 40 yılın çizgi romanla haşırlığı, neşirliği nedir?

H – İstanbul'un henüz beton kente dönüşmediği yıllarda arkadaşlarımla arsalarda oynama şansımın olduğu bir çocukluk geçirdim. Dut ve incir ağaçları tepelerinde, 'Uzay Yolu' sahneleri canlandırarak, top oynayarak doya doya büyüdüm. Çizgi romancılığım ise henüz ilkokula başlamadan, -kelimenin tam anlamıyla- okumaya başladığım çizgi romanlarla şekillendi. İlk çıkış tarihlerinde babam tarafından alınan Tay Yayınlarının 'Zagor' ve 'Kaptan Swing'in serilerinin ilk 34′er cildi, 'Tom Braks' ciltleri, Çetin Karakoç'un 'Teks' ciltleri, 1955′deki ilk 'Tommiks' ve 'Teksas'ları (ve sonraki birkaç serisi), Kral Neşriyat Yurdu'nun 'Pekos Bill', 'Oklahoma', 'Köroğlu ile Ceylan Yayınlarının 'Superman', 'Tim, 'Kinova', 'Kinova-Teks' ve saire serileri elimin altında bulduğum dergilerdi. Evimiz tam bir çizgi roman yayını cennetiydi. Kardeşimle birlikte bu ortamın her karesinden faydalandık. Mayk Hammer, Nat Pinkerton, Arsen Lüpen veya Şerlok Holmes romanları ya da (bilimkurgu ilgi ve sevgimi aşılayan) Çağlayan serileri, Ekicigil kitapları ise bunların üstüne kaymaklı ekmek kadayıfı misaliydi. Bunların hemen tamamını henüz ilkokulu bitirmeden hatmetmiştim. Üstüne üstlük, okul harçlıklarımla Altın Kitaplar'ın çocuk romanları serisinden Jules Verne'inkiler başta olmak üzere onlarca kitabı da kendimiz almıştık. Bunların tamamı o tarihten beri kütüphanemin raflarında özel bir ihtimamla saklanır.

         

Ü – Peki okurluktan çizerliğe geçiş... Bu nasıl gerçekleşti?

H – Profesyonel çizerlik kariyerim, 1986 yılında 'Conan'ın okur sayfalarında yayınlanan birkaç illüstrasyonumu fark eden ve bana çalışma teklifinde bulunan Ali Recan'ın yeni oluşturduğu bir ekibe dahil olarak 'Yüzbaşı Volkan' başlığını çizmemle başladı. O tarihe dek lise dönemim dahil, derslerde yapılanlar dışında elime kalem veya fırça alıp çizgi karakter resmettiğim vuku bulmamıştı. Zira sürekli okuma halindeydim. Kardeşimle iki arkadaşımın (şimdilerde 'O-Haa' dergisinde çizen Akın ve Doğan Akıncı'nın) her Cumartesi devam ettikleri Çarşaf Karikatür Okulu ve 'Gırgır' gibi dönem dergilerinin arka sayfalarında yayınlanan karikatürleri 'bizden' çıkan tek basım yansımalarıydı. Benim 'Conan' okuduğum, diğer üçünün karikatür çizdiği bir günde aramızda gelişen (yaparsın-yapamazsın türü) bir iddialaşmayla bir Conan figürü çizip Alfa Yayınlarına yollamamla hayatımda önemli bir kırılma noktası oldu. İlk çizerlik teklifimi almıştım.Sonrasında çeşitli gazetelere, dergilere çizdiğim başlıklarla devam eden yoğun tempoda bir süreç vardı. Çizgi roman koleksiyonculuğum da bu dönemlerde iyiden iyiye kendini göstermeye başlamış ve evde kitap/dergilerimin işgal ettiği yerlerin sayısı giderek artmıştı. Ü – Belki de yetişkinlerin yanıtını en çok merak ettiği soruyu sormak istiyorum. Gerçi yetişkinler bu soruyu merak ediyor ve belli bir yanıt alıyorlar ama hangisinden memnun olmaları gerektiğini bilmiyorlar: Yeteneğinizi fark ettiniz madem, başka bir şey yapsaydınız.Neden çizgi roman çizerliği?

H – 1986 yılı başında 'Yüzbaşı Volkan' maceraları çizmeye başladım. Karakter pilot olunca o dönemdeki maceralarda Hava Kuvvetlerimize yeni katılan F-16 Savaşan Şahinler başrole çıkmıştı. Çizim ekibimiz 4 kişiydi. Sezai İdi yalnız başına bir macera çiziyordu. Nuhsal Işın, Ateş Billur ve ben de diğer maceraları 'Volkan' koleksiyonuna ekliyorduk. Ben, uçaklar dahil tüm arka planları çizerken, Nuhsal karakterleri resmediyordu. Ateş ise henüz çizim yeteneği fazla oturmadığından teknik olarak çizilmesi zor olan uçak vesaire gibi unsurları, bir yansıtma cihazı olan antiskopla çizim kağıdına aktarıyordu.

Bu girizgahın ardından, "Başka işiniz yok muydu" sorusuna dönersem: Babamın terzi olması hasebiyle elbette ki oldukça iyi ölçekte terzilik bilirim ve iyi giyinmeyi de çok severim. Asla marka peşinde koşan biri olmasam da, mümkün olduğunca kaliteli kumaşlardan ve iyi giyindim. Hayattaki ilk kot pantolonumu da 40 yaşımda ayağıma geçirdim. Zira artık yaz mevsimi 9 ay süren bir yerde oturuyoruz ve kumaş giyim genelde 'fazla' geliyor.Yani ben iş açısından bakmasam da, evet bir işim vardı. Ama ben 6,5 yaşımdayken kan kanserinden vefat eden annemin babama vasiyetlerinden biri olan 'çocukları terzi yapma' yaklaşımı, hem benim baba mesleğine dört elle sarılmamı kısmen engellemişti; hem de genç yaşta terzilikten çok daha fazla sevdiğim çizerlikle tanışmış, üstelik profesyonel olmuştum. Artık çok sevdiğim ve hayatımın tamamını bir şekilde zaten kapsamış olan çizgi romanla haşır neşir oluyor, maceralar çiziyor ve üstüne bir de para kazanıyordum. İnsan hayattan başka ne ister. Her şey beklentiler ölçeğinde değerlendirilir, benim beklentilerim o ilk başlangıç tarihinden itibaren hep olumlu yönde gelişti ve gelip beni buldu. Bundan dolayı her şeyden önce hayatım tamamen çizgi romanlardır — yanı sıra da terzilik, grafikerlik ve saire bilirim.

Ü – O "terzilik" vasfınızı tüm çizgi roman okurları yakından öğrenmişti vesilelerle hatırlıyorum bazı yazışmaları. Peki Kral'ın Görünmez Giysisinin terzisi çizgi roman çıplak mı? Neleri görüyorsunuz, gördünüz bu almede? H – Darkwood günleri, sırası, öncesi ve durgun geçtiği sanılan ara dönemAskerden dönüşümde bilhassa 'Yüzbaşı Volkan'daki kariyerimin bir getirisi olarak birkaç gazeteden günlük çizgi roman hazırlama siparişi aldım. Onları yapar ve koleksiyonumdaki yayınların sayısını eve sığmaz ölçeklere taşırken, Bayazıt'taki Sahaflar Çarşısında ülkedeki ilk çizgi roman piyasasının oluşumuna şahit oldum. Bir iki sene içinde bir düzineye yakın sahaf ve kitapçı eski çizgi romanlara gereken önemi vermeye ve dükkanlarında ayırdıkları özel köşelerde bunları alıcılara sunmaya başlamışlardı. Karadeniz Kitabevinden sevgili Hüseyin Abi'nin dükkanının yanı sıra, Mustafa Mumcu ve İlyas Erkul'un hafta sonlarında yerlere açtıkları çizgi roman tezgahlarının hemen her yayılış dakikasında oralarda oluyordum. Bu ortamlar kişisel samimiyetimizin bir yandan gelişimine olanak sağladı, bir yandan da şu sıralar 'ciddi koleksiyoncu' yahut 'enformatik bilgi uzmanı' olarak anılan bazı kişilerin acemi toplayıcı günlerinde tanıma fırsatı buldum. Sanırım o dönemde bile elimdekiler, benden sonra en fazla yayına sahip 8-10 koleksiyonerin elindekilerin toplamına eşitti. Bu sebeple de sahip olduğum bilgi birikimini paylaşma imkanı bulmaya başlamıştım.

Ü – Peki kimler vardı o günlerde, isim verebilir misiniz? Kimler geldi, kimler geçti çizgi roman hayatınızdan... H – Bu arada 15 Temmuz 1988′de Alfa Yayınevinin girişimiyle yapılan Türkiye'nin ilk çizgi romancılar toplantısına katılmıştım. Pek çoğunu okuyucu mektuplarından ve oralara yolladıkları çizimlerden tanıdığım Aşkın Güngör, Ali Düzgün, Mehmet Mengü, Kosta Ceran, İlyas Erkul, Ömer Tatlısöz ve o dönemde (sanırım ablasının elinden tutarak toplantıya getirdiği) Yıldıray Çınar'la karşılaştım. Bu kadrodan o dönemde amatör çizerlikleri olan Aşkın ve Ali ile daha sıcak bir arkadaşlığımız oldu. Bu iki kişiye sonradan Ertan Sevgi ve Bayazıt'ta benimle tanıştırılan Hüsnü Çoruk ve birkaç kişi daha katıldı. (Levent Cantek'le de bu aralar 'Korsan' adlı bir fanzinde işbirliği deneyimim olmuştu. Sonradan 'Koloni'leşen bu dergicik, Express'e Darkwood Sakinleri ismi altında yazılar yazmaya başlamamızla, bizim kadro olarak dışlanmamız sonucunu getirmişti). İşte bu arkadaş grubunun haftalık çizgi roman paylaşım toplantıları epeyce bir süre devam ettikten sonra, bir gün uzun zamandır aklımdan geçen bir projeden bahsettim.


Ü – Oy oy oy, inişli çıkışlı ilişkiler ve çetrefilli ayak oyunları seziyorum çizgi roman er meydanında. Gerçi bunu ortalığı germek için söylemiyorum. İnsan olmanın doğal çıkar çatışmaları bunlar bence. Sıradan şeyler. Böylesi bir durumda önemli olan hedef alınan çalışmalardan kopmamaktır. Bildiğim kadarıyla siz kopmadınız! H – Kopmadım. Kopmadık. Tüm tersliklere rağmen hırslandık. Hatta o haftalarda konuştuğumuz en önemli konu piyasada hiçbir periyodik çizgi romanın kalmamasıydı. Yaysat'ın gücünü kötüye kullanarak Alfa, Tay, Şilliler ve Atılım yayınevlerine güdümlü yaptırımlar uygulaması yüzünden çizgi roman dergileri birbiri ardına topu attı. Bu dönemde Ali Düzgün ile ikimiz Alfa için, onun 'Kaptan Alyo'su ile benim 'Son Osmanlı' adlı başlığımın maceralarını ters/yüz bir dergi olarak yayına hazırlıyorduk. Her günümüz Alfa'da geçmesine rağmen Gül (F. Sağıroğlu) Hanımın son dakikada patlattığı bir bomba nedeniyle bu yayın çıkamadı (Benzeri bir olay daha geniş bir kadroyla hazırladığımız haftalık çizgi roman dergisi Rh+'in de başına gelmişti). Gül Hanım son bir aydır dağıtım şirketinin kendilerine uyguladığı haddini aşan yaptırımlardan bizi yeni haberdar etmişti ve dergimizin çıkışı buna takılmıştı. Yine de benim araya girmemle arasında çizgi roman sanatıyla ilgili bazı inceleme yazılarının da olduğu bu ters/yüz derginin tek sayısı (belki yeterli aboneyi bulur umuduyla) aylık bir 'Conan' sayısının arasında basıldı.

Ü – Hatırlıyorum o denemeyi. Belki de karşılaştığım Anadolu kültürü içeriği taşıyan ilk fantastik-bilimkurgu çizgi roman denemesi gibiydi "Son Osmanlı".  Peki ne oldu da kendi kanatlarınızla uçmaya karar verdiniz?  H – Bu ve benzeri olumsuzlukları birebir yaşamış bir kişi olarak, çizgi romancılığımızın en ciddi sorununun dağıtım olduğunu daha o dönemde anlamıştım. Bayazıt'ta arkadaşlarıma, "Madem hiç çizgi roman dergisi kalmadı, o halde biz bir tane çıkartalım," diye önerdiğimde bu dayatmalara karşı geliştirdiğim bir ara çözüm vardı aklımda: Dergimizi sahaflar ve belli kitabevleri aracılığıyla okura ulaştırmak.Zaten ortada yayın kalmadığından çizgi roman okuru bayilere değil, sahaflara dadanmaya başlamıştı. Yeni basılan kalmayınca, eskiden okumadan geçtiklerine dönüyorlardı. Ortam müsaitti, ekip de vardı. Ancak benim çizgi romancılığımızla ilgili analizlerim henüz bitmemişti. Zira bana göre, ortadaki en büyük sorunlardan biri de ülkemizde çizgi roman kültürünün ve sanatsal açılımlarının yeterli ölçekte olmadığı gerçeğiydi. Bundan dolayı içinde sadece çizgi roman maceraları olan bir dergi yerine, çizgi romanlar üstüne inceleme ve makale yazılarına da yarı yarıya yer veren bir dergi konsepti geliştirdim. Ü – Yoksa bu, yoksa bu "Darkwood Sakinleri"nin doğum sancıları mı?

H – Öyle gibi.


Ü – Tamam, ben araya girmeyeyim siz kaptırın yapın açıklamalarınızı. H – Bundan dolayı içinde sadece çizgi roman maceraları olan bir dergi yerine, çizgi romanlar üstüne inceleme ve makale yazılarına da yarı yarıya yer veren bir dergi konsepti geliştirdim.Ve içerikle ilgili dört sayılık bir planlama yaptım— sonra da zamanı gelince ikinci dört sayıyla ilgili. Tüm arkadaşlarım da destek verdiler.Planım şuydu: genel yapı itibarıyla ilk dört sayımızda yaşı biraz büyük eski çizgi roman okurlarına hitap eden bir dergi içeriğimiz olacaktı. Sonraki dört sayımız ise yeni yetişen nesle hitap edecekti. Bu 8 sayı tahminimden biraz daha uzun bir sürede, yani gecikmeli olarak çıkmış olsa da, dergimiz kendimize verdiğimiz misyonik görevi mutemadiyyen ve başarıyla yerine getirdi.Sonraki sayılarımızın konsepti ise tüm çizgi romancılara uygun olarak, günceli yakalayan ve gündemi takip eden bir yapıdaydı.İlk sayılardaki başarılı girişimiz ve "Çizgi roman Ölmez" iddiamızı simgeleyen 'Devamı Var' şeklindeki sloganımız sayesinde çizgi romana ilgi duyan başka arkadaşlarla tanışma fırsatı bulduk ve onlar da ekibimize katıldı (Tam bu dönemde çıkan L. Cantek imzalı 'Türkiye'de Çizgi roman' adlı kitap ise, yazarının bakış açısına göre "Türkiye'de Çizgi roman Bitmiştir" zannındaydı. Kaldı ki, bu onunla farklı bakış açılarımızdan biriydi ve olaylar onun etken olduğu donelerle zenginleşerek arkadaşlığımızın bitimine dek getirdi bizi).'Darkwood Sakinleri Çizgi roman Kültürü Dergisi'nin ilk sayılarında yarı yarıya olan çizgi roman-inceleme yazısı dengesinin giderek yazı ağırlıklı olmasını öngörmüştüm. Zeynep Akkuş, Melih Tarı, Ender Ankara, Yener Çakmak, Lami Tiryaki ile dizi ve film yönetmenliği yapan arkadaşımız Kudret Sabancı'nın da aramıza katılması gücümüze güç, çizgi roman sevgimize sevgi katmıştı.

Ü – Eee, sonra, anlatın anlatın heyecanlı oluyor. Açıkçası muhteşem bir belgesel olmaya başladı bu söyleşi. Neler, oldu, o ekiptekiler neler yaptılar daha sonra? H – Bu kadrodan Zeynep Akkuş, Teks sevgisi, bilgisi ve o sıralar yeni ilgi duyduğu İtalyanca konusunda sağladığı hızlı ilerlemeyle Maceraperest Çizgiler Yayınevine çevirmen-editörlük görevi üstlendi. Bense İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Kültür İşleri Daire başkanlığının katkılarıyla basılan, ücretsiz dağıtılan ve yayın hayatı 19 sayı süren 'Mizah Kültürü' dergisinde editörlük üstlendim. Ayrıca yine yayın yönetmeni olarak İthaki Yayınevine o döneme dek varolmayan bir kalite anlayışıyla dört adet çizgi roman albümü hazırladım. Bunlar sadece çizgi romanla alakalı çalışmalarımın bir kısmı...

Ü – "Bay çizgi roman" sadece çizgi romanla mı uğraştı peki? Hiperaktif beyinler pek tek noktada kalamazlar bildiğim kadarıyla!  H – Aynen. Diğer açıdan, mesela 1998′den itibaren yayın kurulunu Cemal Kutay, Ord. Prof. Dr. Reşat Kaynar, Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, Prof. Dr. Nur Serter, Prof. Dr. Nükhet Güz, Prof. Dr. Sühely Batum, Prof. Dr. Tahsin Yücel, Prof. Dr. Toktamış Ateş, Prof. Dr. Yılmaz Altuğ, Prof. Dr. Haluk Yavuzer ve saire gibi seçkin akademisyenlerin oluşturduğu 'Atatürk Öğrencileri Dergisi' gibi yüksek kalitede ve elit bir dergide Araştırma Genel Koordinatörlüğü; veya Us Yayınevi, İm Yayın Tasarım gibi orta ölçekli yayıncılık kuruluşlarında da bilimkurgu konusunda yayın yönetmenlikleri üstlendim. Tüm bu sevgiyle yâd ettiğim performanslarım çalışkan, disiplinli bir insan ve araştırmacı olduğum için bana sunuldu. Kariyerim boyunca hemen hemen hiçbir zaman iş peşinde koşmadım, proje oluşturup birilerine sunmadım diyebilirim. İlk andan itibaren çalışma ve işbirliği teklifleri daima bana yapıldı. Ü – Veee Darkwood Sakinleri... Zagor nasıl, Çiko nasıl diye zorlama bir espri yapmayacağım. Gerek yok. Derginiz Darkwood Sakinleri amacına ulaştı mı? Hedefi neydi, ne oldu?

H – Bu bağlamda ilk sayısı Ekim 1994'te çıkan 'Darkwood Sakinleri Çizgi roman Kültürü Dergisi', sadece dokuzuncu sanatla ilgili araştırmalara yer vermeyi ilke edinerek çıkan ilk dergidir. Şu sıralar çizgi romanla ilgili düşünen ve yazan pek çok kişinin ilk yazıları 'Darkwood'da çıkmıştır. Dergimiz çıkış amacındaki gibi Dokuzuncu Sanatın kültürel ve sanatsal açılardan sağlıklı bir ortama oturması konusunda belirleyici unsur olmuştur. Son sayımız olan 12. sayı Şubat 2002'de basılmıştır İlk aşamadan beri Aşkın Güngör, Ali Düzgün, Ertan Sevgi, Hüsnü Çoruk, Zeynep Akkuş, Melih Tarı, Ender Ankara, Yener Çakmak, Kudret Sabancı, Lami Tiryaki ve adını saymamın uzun süreceği bir yazar kadrosu oldu. Sahibi ve genel yayın yönetmeni olarak benim de pek çok yazım bu dergi sayfalarında kaleme alındı.

'Darkwood Sakinleri'nin her sayısı okurlardan çok büyük takdirler gördü. 1000′er adet yapılan beher sayının baskı miktarının 850′si elden dağıtılırdı ve bunlardan yaklaşık 650-700 civarı satış rakamı çıkardı. Bunu sağlayan önemli etken derginin seyrek periyotlarla çıkması, yani rafta uzun süre kalmasıydı kuşkusuz. Son üç sayımız üçer ayda bir çıkmasına rağmen yine bu rakamı yakalamıştı. Bu açıdan bakıldığında günümüzde bu sayıya Zagor, Teks veya başka bir çizgi romanla ilgili yayının ulaşabildiğini sanmam. Bu da çok üzücü ve geçenlerde bir yayın organına verdiğim röportajdaki ana başlık yapılan sunumuma denk düşüyor: "Eskiden okur sayısı çok yayın azdı, şimdi yayın çok okur sayısı az."

Ü – Son tespitiniz maalesef doğru. Hatta sonradan yaptığınız "okur sayısı azaldı ama kaliteli okuyucu sayısı arttı" tespiti de bir o kadar doğru. Belki de kaliteli okuyucu sayısının artması bir umut ışığıdır. Sonuçta sanatı tüketen kütleler değil, sanatı anlayan kitleler görev üstlenir ve yaygınlaştırır. H – Katılıyorum. Bu arada Darkwood Sakinleri'yle ilgili bir iki nokta var onları açıklayayım aklımdayken, Darkwood Sakinleri sadece üç büyük ilde, o da elden ve genelde sahaflara dağıtım yaptığımız bir yayındı. Önceki sayılarında %60 ve %40'larda olan çizgi roman/inceleme yazısı dengesi, ilk dört sayıdan sonra planladığımız gibi %80-90 inceleme yazısı ağırlığına döndü. Bunun bir nedeni de şuydu: Çizerlerin çalışmalarını okurlara sunabileceği pek çok yayın olmasına karşın, çizgi romanlar hakkında yazanların bu yazılarını yayınlatabileceği hiçbir dergi yoktu. Ve asıl eksiklik de bu yöndeydi. Enteresandır, İstanbul'un keşmekeşini geride bırakıp da Didim'e yerleştikten sonra, burada yaşayan bazı hayranlarımla tanıştım. Bir şekilde takip ettikleri 'Darkwood Sakinleri'ni çıkaran kişiyi, yani beni karşılarında görünce çok şaşıranlar çıktı, çıkmaya da devam ediyor.

Ü – Yani gıcık İstanbul'dan kaçabilecek cesareti toplayabilenlerdensiniz. Eşiniz, araştırmacı, editör, doktor Özlem Alpin de yanınızda... Karı-koca çizgi romancı ve Didim... Eminim rahat duruyorsunuz orada... Duruyor musunuz? H – Çok  ... Beldeyi mesken tutan İngiliz nüfusuyla anılan bir yer Didim. Şu sıralar ulusal basında çizgi roman yaparken edindiğim gazetecilik, dergicilik bilgilerini buradaki yerel basındaki arkadaşlarla paylaşıyorum. Haftalık olarak basılan bir İngilizce gazetenin ve sezonlarda çıkan bir İngilizce emlak dergisinin sanat direktörlüğünü yapıyorum. Benden Didimle ilgili bir çizgi roman isteyenlerin sayısı da giderek çoğalıyor.

1. BÖLÜM SONU



DAMPYR

Hakan Alpin Söyleşi 2. Bölüm

Posted by croplatform Nisan 30, 2007

Veee Hakan Alpin söyleşisi 2. bölümü başlıyor. Sayın Alpin uzun söyleşimizde 6 soruyu bir arada yanıtlamayı tercih etmiştir. Bu nedenle bu bölümü sorularla kesmek yerine bir bütün olarak paylaşıma koymayı tercih ediyorum. Bu şekilde olası anlam kayıplarının da önüne geçmiş olacağımı umuyorum.

İşte akıllara zarar sorular:

6.      Ansiklopedide hedefler nelerdi, sonuç alınabildi mi?7.      Hedef var mıydı yoksa el yordamıyla mı basıldı eser?8.      Yurt dışından örnek alınan çalışma var mıydı?9.      Tercih edilen çizgi roman türleri veya kahramanlar var mıydı?10.  Tercih edilen sanatçılar oldu mu esere konulan – konulmayan?11.  Anekdotlar (varsa)

İşte akıllara yarar yanıtlar:

Alpin – (Bu altı soruya da birleşik bir yanıt veriyorum)

'Çizgi roman Ansiklopedisi' hazırlama fikri çok öncelere dayanıyordu benim için. Hatta çok kollektif bir düşünce yapısını ve hareket tarzını benimsememiş olsam 1990'ların sonunda hazırlardım bu kitabı. Ancak kısmette 2002 yılında başlamak varmış. Kızımız Şafak'ın birinci ayını tamamlamasıyla birlikte diğer işlerime ara vererek bu kitabı hazırlamaya karar verdim. Öncelikle çeşitli yerlerdeki notlarımı ve yazılarımı bilgisayara geçirdim ve ilk aşamada hangi madde başlıklarını kullanacağımı belirledim. Böylece eksik olanların öne çıkacağını ve önümde ne kadar iş kalacağını saptayarak planlama yapmayı amaçlıyordum.

Ansiklopedi için ilk aşamada belirlediğim 280 maddelik şablon da aslında bir 'ilk' çalışma için yeterli sayılırdı. Ama ben o tarihe dek elimin altından geçen Batı kaynaklı yarım düzine çizgi roman ansiklopedisini incelemiştim. Ve bunları analiz ettiğimde dokuzuncu sanata teğet geçen, onun bünyesindeki tüm ayrıntılarını içermeyen bazı eksiklikler saptamıştım. Mesela Franco Fossati'nin İtalyan Mondadori Yayınevinden çıkan 'Fumetto' adlı ansiklopedisinde İtalyan sanatçılar ve kahramanlar daha fazla sayıda olabilirdi. Sonuçta o ülkenin önemli çizgi roman ansiklopedilerinden biridir bu. Ve işin kötü tarafı indeksi hiç yoktur Fossati'nin bu çalışmasının.






Dünyadaki çizgi roman ansiklopedileri arasında en abidevi, en saygın ve önemli başvuru kaynağı ise, Maurice Horn'un ilk baskısı 1976'da yapılan 'The World Encyclopedia of Comics'idir. Horn'un '75 Years of the Comics' ve '100 Years of American Newspaper Comics' adlı kitapları da bu kulvardaki altı çizilecek eserlerdendir. Çizgi roman sanatı, batıda 1930'lardan itibaren hakkında yazılan kuramsal yazı ve kitaplarla desteklenmiştir. Grafik disiplinlerin irdelendiği, türler arasındaki farkların analiz edildiği temel çalışmalar sayesinde üstün düzeyde bir kültürel birikim sağlanmıştır. Bu sayede de 'comics' olgusu bilhassa ABD'de sektörel bir açılım ve güçlü bir piyasa oluşturmuştur. Gel gör ki, ülkemizdeki ilk çizgi romanla alakalı çalışma 1990'ların başında çıkmıştır. Nitelik ve niceliklerine bakmadan şimdiye dek çıkanların toplamı ise henüz bir elin parmakları kadardır. 

Bu bağlamda örneklenecek bir Türkçe çalışma olmadığından 'The World Encyclopedia of Comics' gerek içerdiği madde sayısının fazlalığı, gerekse indeks çalışmasıyla bana örnek oldu. Dokuzuncu sanatın ansiklopedisel boyutunun zirvesindeki çalışmayı 'benim gibi hayatı çizgi romanlarla dolu olan biri' baz alınca  böylesi devasa bir çalışma ortaya çıktı. Horn'un yayına hazırladığı bu kitabın bir özelliği de yirmiye yakın ülkeden 40 civarı yazarın kaleme aldığı ansiklopedi maddelerinden oluşmuş olmasıdır. Yani bu anlamda ciddi bir organizasyon gerçekleştirilmiştir Horn tarafından. 

Çizerler, çizgi karakterler ve yayınlar konusunda farklı ülkelerden gelen bu metinler formüle edilerek şablonlaştırılmıştır. Her maddenin bitiminde ise o maddeyi hazırlayan kişinin baş ve son harfleri belirtilmiştir. Dolayısıyla benzeri tüm ansiklopediler 'The World Encyclopedia of Comics'
    gibi önceden belirlenmiş bir ekip tarafından hazırlanmıştır. Fossati veya benimki gibi bir kişinin elinden çıkmış çizgi roman ansiklopedilerin sayısı çok azdır dünyada. Zira onca görsel malzemenin toplanması, biyografi takiplerinin yapılması ve metinler haline getirilmesi çok zor ve zahmetli bir iştir.

Ülkemizde yayınlanmış tüm çizgi roman serilerinin tam koleksiyonları veya tamamına yakınının elimin altında olması, hatta çocuk dergileri ve mizah dergilerindekiler de dahil çok geniş bir arşivimin olması, bu ansiklopediyle ilgili önemli bir handikabı giderdi. Bülent Arabacıoğlu'nun 'En Kahraman Rıdvan'ı gibi sadece mizah dergilerinde macerası yayınlanmış olanlar, veya Bedri Koraman'ın 'Cici Can'ı gibi sadece gazetelerde yayınlanmış çizgi karakterler işin kolay kısmıydı. Sadece yayınlandıkları yıllardaki sayıları incelemek yetiyordu. Ancak Suat Yalaz'ın 'Karaoğlan'ı gibi hem kendi başlığını taşıyan dergi serilerinde, hem de pek çok farklı gazetede birden yayınlanmış çizgi romanların tüm maceralarını okumak, incelemek ve ilgili maddesinin metnini yazmak gerekiyordu. Bu, arşivim sayesinde işin kolay hallettiğim kısmı oldu.


 

Zor olansa biyografilerdi, en azından bazılarını bulmakta zorlandım. Zira başka sanat dalları için de geçerli mi bilmem ama, ülkemizde yayınlanan 24 ciltlik Büyük Larousse Ansiklopedisinde sadece 5 tane çizerin biyografisi yer alıyor. Onların da dört tanesi temelde karikatürist olarak bilindiğinden bu genel kültür kaynağına girebilmiş. Bir çizerin ansiklopediye girmesi için ya adının Turhan Selçuk olması, ya da Cemal Nadir Güler, Ramiz Gökçe gibi ölmüş büyük ustalar olması gerekiyor gibi bir intiba var çizgi sanatlar camiasında.

Yazarından çizerine, yayıncısından kaligrafistine değin hemen herkese ya şahsen bir ziyaret yaptım, yahut da telefonla ulaştım. Bazılarının telefonlarına ulaşmak için bir dedektif gibi çalışmam gerekti. Beşyüze yakın telefon görüşmesi yaptım. Ancak her birini aramadan önce elimdeki tüm dergi, gazete ve yayınları tarayarak notlar almıştım herkesle ilgili. Doğum tarihleri, hangi eğitimi aldıkları gibi bilgiler hariç kariyerleriyle ilgili tüm biyografik bilgileri elimdeydi zaten. Üzerinden çok zaman geçmiş çalışmalarının tarihlerini unutanlar, yanlış hatırlayanlar bile çıktı, hatırlatması bana nasip oldu bu arada. Çok hoş diyaloglar yaşadım. 

Çetin Karakoç, Nezih Dündar, Cemal Dündar, Yücel Köksal gibi eski yayıncı ve ustalara telefonla ulaşıp, "Hazırladığım 'Çizgi roman Ansiklopedisi'ndeki isminize açtığım maddenizdeki bilgileri teyit etmek için sizi rahatsız ettim," diye konuştukça karşımda çok duygulananlar oldu. Aralarında İstanbul'dan koparak adeta uzlete çekilenler, kimsenin arayıp sormadığı kişiler vardı. Belki her biri ansiklopediyi görmeyecek, ama Türk çizgi romanına yaptıkları katkının hatırlandığını bilerek yaşıyorlar şu anda. Benimle aynı jenerasyondan olan çizerlerin neredeyse tamamı zaten ya arkadaşımdır, ya da tanışıyorumdur. Onların biyografilerinin eksikleri gidermek o açıdan zor olmadı.

'Çizgi roman Ansiklopedisi' için Türkiye'de basılmış hiçbir yayında görmediğim cinsten beş ayrı indeks çalışması yaptım. Çizgi roman başlıkları, yayınlar, kişiler, yayıncılar ve coğrafik dağılım kategorilerinde farklı indeksler hazırladım. 740 sayfalık kitabın son 50 sayfası indekslere ayrılmış durumda. Sonuçta bu bir ansiklopedi ve içinde binlerce metin var. Okurlara işkence çektirmenin anlamı yok, neyi nerede arayacağını bu indekslere bakarak kolayca bulacaklarına eminim. Bu detay çok önemliydi benim için. Zira sadece indeksleri hazırlamak tam 40 günümü aldı. Ama değdi.

Başlangıçtan itibaren ansiklopedime okumayı ve bilgilenmeyi kolaylaştıracak bazı görsel kodlamalar ekleme düşüncem vardı. Tıpkı internet sitelerindeki gibi– adı geçen bir sözcüğün, kavramın netteki başka yere uzantısını ve açılımını simgeleyen ve üstünü tıkladığınızda o sayfaya geçmenizi sağlayan link sistemine benzer bir alt çizgileme yaptım. Mesela ansiklopedinin ilk maddesi olan 'Abdülcanbaz'ın içinde geçen ilk Turhan Selçuk adı, altı çizili bir şekilde ve mavi renkte yazıldı. Bu, ansiklopedide Turhan Selçuk ile ilgili bir maddenin daha olduğunu belirleyen ve okuruna hatırlatan görsel bir kodlamadır. 

Abdülcanbaz maddesinde ayrıca Suavi Süalp, Cemal Nadir Güler, Tarzan, Akbaba, Komiser Osman linkleri de mevcut. Altı çizili olan her mavi renkli özel isim, ansiklopedide madde olarak bir karşılığı vardır anlamına geliyor.



Vurgulamak istediğim bir diğer detay da şu: Biraz önce bahsettiğim batı kaynaklı çizgi roman ansiklopedileri metin ağırlıklı eserlerdir. Yani yazar, çizer, kahraman ve yayınlarla ilgili metinler ön plandadır. Görsel unsur açısından kısır çalışmalardır. Bir kahraman kâh bir kareyle, kâh bir figür çizimiyle tanıtılmıştır. Bunu bir eksiklik olarak gördüğümden dolayı; görsel olarak bu sığlığı aşma adına, bazen çizerlerin fotoğrafını ya da otoportrelerini, bazen de onun çizgi tarzının belirleyici olduğu kısa bir çizgi roman öyküsünü girmeyi tercih ettim. Ve gördüğüm hiçbir çizgi roman incelemesinde var olmayan sayıda görsel malzemeyi devreye soktum. Bu sayede 'Çizgi roman Ansiklopedisi' 740 sayfalık bünyesinde 1500 civarında görsel malzeme barındırmakta şu an, ve bu açıdan da batılı benzerlerinden çok farklı ve üstün bir çalışma özelliği taşıyor. Zannımca dünyadaki çizgi roman adına çıkan bu ölçekteki hiçbir kitapta bu kadar çok görsel malzeme kullanılmamıştır. Ayrıca kitapta kullandığım hemen her görselin telifine saygı göstererek bunu belirginleştirdim ve gerekli izinleri telif hakkını elinde tutan çizer veya yayıncısından izin alarak kullandım.

Lakin ansiklopedinin en önemli özelliği bu değil. Çalışmamın en önemli özelliği, dokuzuncu sanat çizgi romana Türkiye projeksiyonundan bakmasıdır. Ülkemiz çıkışlı olanları bir yana bırakırsak, yabancı kaynaklı maddelerin tamamı Türkiye'de tanınma, bilinme ve yayınlanma kriterleri baz alınarak seçilmiştir. Ve görsel malzemeleri içinde bu dikkate alınmıştır. Benim rastladığım yabancı kaynaklı ansiklopedilerde böyle seçici bir özellik ve kıstas yoktu. Tabii dünya çizgi roman tarihinde önemli kilometre taşı olan çizer, yazar, yayıncı ve karakterleri ülkemizde fazla biliniyor olmasa da ansiklopediye kendi adlarını taşıyan maddelerinde dahil ettim. 20 civarı ülkenin kısa çizgi roman tarihini anlattığım ülke maddeleriyle de olaya farklı bir çeşni katmaya çalıştım.

Ansiklopedimde kullandığım görsel malzemelerin %98'i kendi arşivimden seçildi. İnternetten bazı Amerikalı yayıncılar ve çizerlerin fotoğraflarını ve birkaç çizgi roman görselini kullandım. Ayrıca elimde olanları beğenmeyip, illa kullanmak istediğim üç dergi kapağını da 'Darkwood Sakinleri'ne dahil bir arkadaşımın arşivinden fotokopi olarak alıp kullandım.

Grafiker de olduğumdan 1500'e yakın görsel malzemenin tamamını dijital ortama aktardım. Her birinin üzerinde gerekli onarımı ve teknik çalışmayı yaparak film çıkış aşamasına getirdim. Çünkü bazı eski dergilerden taradığım görseller oldukça yıpranmıştı. Yalnız İnkılap Yayınevinden baskı esnasında benim hazırladığım kapak çalışması yerine farklı bir kapak kullanmayı istedikleri söylendi bana. 26 ay beklemek canıma tak ettiğinden, ve çizgi roman severleri uzun süreden beri bir beklenti içine sürüklediğinden dolayı fazla sorun yapmadan yeni kapağa tamam dedim. Kitap elime geçtiğinde gördüm yeni kapağı ilk kez. Benimki baz alınarak hazırlanmış, sadece siyah zemine oturtulmuştu bu yenisi. Bu arada iç sayfaların baskısı önceden yapıldığından benim yaptığım kapak da 740ncı, yani sonuncu sayfada öylece duruyor. Ama ben bu siyah kapağı da beğendim. 

Ansiklopediyle ilgili sonradan beliren bir sorun oldu yalnızca. Ben ansiklopediyi Eylül 2003'de bitirdim. O sırada benim ilk iki kitabımı da basan ve bilimkurgu-fantastik kulvardaki kitaplarının yayın yönetmenliğini eşimle birlikte yürüttüğüm bir yayınevi basmak istiyordu bu kitabımı da. Biraz onu bekledim. Ama onun kapasitesinin üstünde bir maliyetteydi kitabım. Hatta o dönem çizgi roman çıkartan Maceraperest ve Lal Kitap'takileri de nezaketen haberdar ettim çalışmamdan. Memnun kalmalarına rağmen sanırım yüksek maliyeti nedeniyle basmaya yanaşmadılar. 

Yayın sektöründen biri olarak bu hacimdeki bir kitabı basabilecek çok fazla yayıncı olmadığının farkındaydım. Bunlar arasından çizgi roman albümleri çıkartanları öne alarak bir liste hazırladım. İnkılap Yayınevi kısa bir değerlendirmeden sonra anlaşma metnini yolladı bana ve Kasım 2004'te anlaşma imzaladım. Ancak kitap, yayınevinin içinde yaşanan, detayını bilemediğim bazı aksiliklerden dolayı anlaşmayı imzalamamızın üzerinden 26 ay geçtikten sonra basıldı. Ekim 2006'da çıkışlar üzerinden son bir kontrol yaparak gerekli güncellemeleri ansiklopediye ekledim bu arada. Zira geçen zaman zarfında bazı yeni yayınlar çıkmış, bazı çizerler de maalesef vefat etmişti.
2. Bölüm sonu
Ümit Kireççi

DAMPYR

Hakan alpin söyleşi 3. Bölüm...!

Posted by croplatform Mayıs 3, 2007

Hakan alpin söyleşi 3. Bölüm...!
Lütfen bu bölümü dikkatli okuyun sayın okurlar çünkü özellikle eleştirilere verilen yanıtlar bu bölümde. Yine bir arada yanıtlanan sorular var ve ben yine parçalara ayırmadan araya girmeden yanıtları ve soruları ayrı ayrı paylaşıma açıyorum.

Önce muhteşem sorularım:



12.  Çalışmalara tepkiler:1        Kendinden bahsetmiş deniyor,2        Bir çok yerli ustayı atlamış deniyor3        Bilgi yanlışları var deniyor (bir seri 12 sayı çıktı yazılmış ama aslında 16'mış örneğin), Hulk'a mutant (rrforumdan) demişsiniz filan.

...Bunlara ne diyorsunuz?

Sonra muhteşem yanıtlar:

ALPİN – Bu konular bir açıklamayı hak ediyor elbette. Ama temelde çizgi romana nasıl baktığınızla alakalı bir durum bu. Mikro açılardan bakanların yakaladığı nüanslar mı önemlidir, yoksa dokuzuncu sanata makro açıdan bakan mı? Mikro ölçekten bakanların yaklaşımları zararlı mıdır peki? Kesinlikle değildir, ancak yaklaşımının ölçeğinde bir yarardır bu, yani mikro ölçekte. Çizgi romana makro ölçekte bakanlara karşı veya kendisininkinden farklı bir ekole sıcak olanlara karşı alınan tavırlar çok çirkin şekillerde ortaya konulabiliyor. Sakıncalı olan budur. 

Şahsen dokuzuncu sanata bakış açımı ve çerçevemi uzun uzun düşünerek ciddi anlamda çizen birisiyim ben. Ve bu durum istenilse de istenilmese de öncü bir yaklaşımdır. Kimsenin çizgi romanın geniş spektrumunu değiştirmeye gücü yetmez. Ancak ve sadece bu sanatın ürünlerine kendi dar açılardan bakanların bunu gözden geçirmesi, değiştirmesi gerekir.  Bu ana girizgahtan sonra gelelim alt soruların ilkine:

21 yıllık çizgi roman ressamlığı yürüttüğüm profesyonel kariyerim boyunca 50′ye yakın yayın organında çizim yaptım. Bunlardan 7-8 tanesine günlük çizgi roman sayfaları hazırladım. Yani binlerce çizgi roman sayfası çizmiş ve bu işten geçimini sağlamış Hakan Alpin'in (ben hazırlamamış olsaydım bile) böyle bir ansiklopedide çizgi roman ressamı olarak yer almayı hak ettiğine sonuna kadar inanıyorum. İşte bu nedenledir ki, ansiklopedimde bir Hakan Alpin maddesi var, ve bu madde içeriği internetteki onlarca biyografi sitesini zaten süslüyor.






ikinci alt soruya geçiyorum:

Ben bardağın daima dolu tarafını görmeye öncelik veren bir yapıda olduğumdan olaya önce şu açıdan bakayım: Tarihe gömülüp kalmış birçok çizgi romancıyı adeta arkeolojik kazılar yaparak bu eserle öne çıkarttım. Erdoğan Egeli'den Çetin Karakoç'a, Ragıp Derin'den Orhan Tolon'a dek onlarca çizer ilk kez biyografileri ve eserleriyle bu kitapta çizgi roman severlere sunuldu. 

Kitabımın sunuş yazısında da belirttiğim gibi, (bu kitap çıktıktan sonra) bazı çizgi roman severler bu ansiklopedide bulunmayan ama yer alması gerektiğini düşündüğü bir yayın, kahraman veya kişi adı verebilir. Hayatını çizgi romana adamış benim gibi biri ise, bu kişilerin tamamının önereceği adların toplamından daha fazlasını yer almıyor diyerek sayabilirim. Ancak önce bu tartışmalı konunun sağlıklı bir ortamda yapılabilmesi için bazı teknik bilgiler aktarayım. Horn'unki dışında dünyada 800 madde başlığı olan bir çizgi roman ansiklopedisi yok, bu bir. 740 sayfalık böyle bir çalışmayı basmak İnkılap gibi ülkenin beş büyük yayınevinden birinin bile 26 ayını aldı. Kaldı ki, bunu öngörmüştüm. Benim dahil edeceğim madde başlıklarıyla bu kitap iki cilt halinde, 1500-1600 madde ve dünyanın en büyük çizgi roman ansiklopedisi olarak yine tarafımdan hazırlanırdı, ama basılabilir miydi acaba? Bu baskı maliyetini hangi yayınevi riske ederdi? İnkılap 'Çizgi roman Ansiklopedisi'ni mal ettiği meblağa normal ölçekte 50 kitap basardı. Üstelik satış şansı ve maliyetinin geri dönüşü bu ölçekte riske edilmemiş olurdu. Tamam, bu bir prestij yayınıdır. Ama ülkemizde prestij peşinde koşan kaç kişi veya kuruluş tanıyorsunuz, bir de buradan bakın?

Bir detay da şu: İnkılap Yayınları ile anlaşma imzaladığımızda bir ricam olmuştu kendilerinden. O da kitabın mümkün olan en düşük fiyatla çizgi roman severlere sunulmasıydı. Takdir edersiniz ki, bu ölçekteki kitapların fiyatı ortalama 100 lira civarındadır. Bu açıdan kendi alacağım telifi de düşürdüğümün farkınday(d)ım. Bazılarına enayice gelebilir, ama konu çizgi roman sanatı ve onun sağlıklı kültürel gelişimi olunca benim de bazı fedakarlıklarda bulunmam gerekir diye düşünmüştüm. 

Şimdi "atlamış olduğum düşünülen" ustalara geleyim: Bunlar tarafımdan unutulmuş isimler değil asla, unutmam imkansız. Bir ansiklopedi hazırladım ben, anlık birşey değildi bu. Tam bir yıl sürdü. Bir ismi iki ay unutmuş olsam, üçüncü ay hatırlardım. Sorun bu değil. Sadece adını bana aktardığın Fikret Kol gibi birkaç kişinin izini bulamadım. Elimdeki bilgiler de tam olmadığından bu şekilde aktarılmasındansa aktarılmamasının doğru olacağına kanaat getirdim. Daha çok mizah dergilerine çizen (ismi bende gizli) iki çizerse bana biyografilerini açmak istemedi. Bu çalışmada yer almak istemediler. 

Çapa Grubundan Yıldıray Çınar veya Mahmud Asrar isimleri ise benim ansiklopediyi nihayetlendirdiğim Eylül 2003′e dek bu ansiklopediye girecek kriterde işlere açıkçası henüz imza atmamışlardı. Aynı durum, Ersin Karabulut ve birkaç mizah dergisi çizgi romancısı için de geçerliydi. Asıl öyle 15-20 sayfa çizgi roman çizdi diye ismine özel madde açsaydım eleştirilmem uygun olurdu. Bana dış kaynaklı seçkin bir çizgi roman ansiklopedisinde sırf fanzin çıkardığı için ismine bahis açılan kimse gösteremezsiniz, çünkü yok. Dünyada kabul görmüş böyle bir kriter yok, benim için de olamaz.



Belki benzeri bir nüans Levent Cantek için de açılabilir. Eski arkadaşım olmasına rağmen, bana yönelik yazılı saldırılarda bulunmuş ve bundan dolayı da dostluk çemberimden uzaklaştırdığım biridir kendisi. Sadece bu ayrılıktan dolayı onu kitabıma ismine açılmış bir madde olarak almadığımı düşünen varsa, hemen söyleyeyim: Kesinlikle böyle kısır hesapların içine girmem, hele de söz konusu olan çizgi roman sanatımız ve kültürümüzse. Herkesin yaptığı katkı ve katılımların hakkını her yerde vermişimdir. Buradaki soru(n) şu: Bu ansiklopedide yayınlar, kahramanlar, senarist yazarlar ve çizerler tanıtılmıştır. Levent Cantek bu gruplardan hiçbirine dahil değildir. Yazdığı kuramsal inceleme kitaplarının adı ansiklopedimin 16.sayfasında, tavsiye edilen kaynaklar listesinde geçirilmiştir. Ortada yok sayılma gibi bir durum yoktur ve asla söz konusu olamaz. Yalnızca bu isim ait olduğu kategoriye yerleştirilmiştir. Yoksa sırf çizgi roman sanatıyla ilgili iki üç kitap yazdığı için dünyadaki herhangi bir çizgi roman ansiklopedisine dahil edilen bir araştırmacı var mı? Elcevap yok! Neden peki? Dedim ya, ulusal ve uluslararası kriterler. 

Mesela bu, heykelcilikle, fotoğraf sanatıyla veya sinemayla ilgili bir ansiklopedi olsaydı, burada kim olacaktı? Bu mesleğin icracıları, evet. İcra yerleri, evet. İcracılar veya icra yerleri hakkında yazanlar, hayır. Olay budur. Türk sinemasıyla ilgili bir kitap yazıldığında Agâh Özgüç, Atilla Dorsay ve Giovanni Scognamillo hangi bölümde ismi anılacak kişiler olacaktır, bu bellidir. Ama bu Türk Sineması kitabını mesela Ekrem Bora yazsaydı ne olacaktı, Ekrem Bora maddesi koymayacak mıydı, yanlış anlaşılmasın diye? Çok saçma tartışma konuları bunlar, mesnetsiz. Fazla uzatmaya gerek yok bence.







Serüven Dergisinin durumuna gelince... Ansiklopedi çalışmalarım Eylül 2003′de nihayetlenmişti, ancak bu dergi 2004 sonunda yayınına başladı. Ekim 2006′da yaptığım güncelleme bu dergiyi içeremedi, çünkü kitabın hazırlandığı bilgisayar programının (quark express) tekniği aralara büyük bölüm eklenmesine olanak bırakmıyor. Yayın sürecindeki çeşitli belirsizlikler bu çapta köklü bir "silbaştan" harekatı imkansız kılıyordu.     

Gelelim üçüncü alt soruya:

Bilgi yanlışları: Çizgi roman sanatı birbirine kardeş ekollerin bulunduğu bir coğrafyadır. Sadece periyodik çizgi roman dergisi okuyanların tekelinde ve onların sığ bakış açılarıyla şekillenemez bu sanat dalı. Bu açılardan bakıldığında Türk Çizgi romancılığı  sonunda ansiklopedisine kavuşmuştur. Bir satırında bir seri 20 sayı yerine 19 sayı yazılmış diye vaveyla kopartılacağına coşkusu duyulması gereken makro gerçek budur (Ayrıca Hulk buz gibi bir mutanttır. Mutasyon kendi içinde 'öyle doğmuş olmak, veya sonradan olmak şeklinde alt gruplara ayrılabilir. Ama değişime uğramışlığın her türlüsü mutantlıktır ve bunun tartışılacak tarafı yoktur. Bruce Banner bir askeri deneyde Gamma ışınlarına maruz kalmış ve "DÖNÜŞMÜŞTÜR". Bu bir mutasyon olayıdır (adı üstünde mutasyon=dönüşüme uğramışlık) ve karakterin yaratıcısı Marvel Comics dahil aklı başında tüm çizgi romancılar Hulk'u mutant olarak bilir). Ancak onbinlerce bilgi parçacığı arasından, sehven yaptığım bir iki aktarımla alakalı çıkarmam gereken dersler vardır ve bunları sağduyulu bir şekilde karşılamak isterim.





Ülkemizde bu cüssede yılda yaklaşık sadece 50 civarı kitap çıkar. Bunlardan biri de bu sene çizgi roman sanatı için yayınlandı: Çizgi roman Ansiklopedisi. Bu kitap benim bakış açıma göre, ülkemizde dokuzuncu sanata karşı bazı önyargıların ve küçümsemelerin de önüne geçecektir. Olayın öncelikli özü burada yatar. Sonrasında da 'Çizgi roman Ansiklopedisi' sanırım hemen her çizgi roman severin gurur kaynağı olacaktır, önemli bir eksikliği giderecektir. Benim içinse yazdığım ve yazacağımı ümit ettiğim kitaplardan sadece biridir ve bu sanattan aldıklarıma, kazandıklarıma karşılık verdiğimi düşündüğüm bir onurdur.

Bira kaç soru daha:

13.  Karşılık beklediniz mi? Alabildiniz mi? Alabiliyor musunuz?14.  Çizgi romanın yararı üzerine varsa, gerekli buluyorsanız görüş15.  Çizgi romandan beklenti16.  Çizgi roman hakkında görüşler17.  Yayıncılar hakkındaki görüşler

18.  Genel görüşler
 

(H – Bu son sorulara yanıtımı da birleştirerek vermek istiyorum)

(Ü – Olur, öyle yapın, tamam!)

ALPİN – Çizgi roman sanatının ülkemizde icra ve takip edildiği 6 farklı yer söz konusudur. Belli bir kahramanın maceralarını veya birden fazla karakterin maceralarını içeren periyodik çizgi roman dergileri, gazete bantları, mizah dergileri, çocuk dergileri, albümler ve sanal alem internet. Bunu göz önünde bulundurduğumuzda çizgi roman okur profiline genel anlamıyla belli bir tanımlama getirmememiz lazım. Mesela periyodik çizgi roman dergilerini takip eden, satın alanlar kendilerini yegane çizgi romancılar olarak görmekte ki, bu büyük bir hata. Sadece mizah dergisi okuru olan, veya her gün aldığı gazetesindeki bir bantı okuyan insanlar da var. Çocuk dergisi abonesi çocuklar ise hakeza.

Hâl böyle olunca belli bir okur profilinden fazlası karşımıza çıkıyor. Bu ayrımlaşma kendini öz çizgi romancı veya hakiki çizgi romancı görenleri rahatsız etse de gerçek bu. Kaldı ki, onlar da kendi aralarında bilhassa internet sitelerinin forum alanlarında çizgi romanı İtalyancı, Amerikancı, Mangacı, Fransız/Belçikacı diye ekollere ayırıyor. Bonelli'nin Zagor'unu, Tex'ini takip edenlere göre asıl çizgi romanlar bunlar. Diğerleri, hele de Japon mangaları tamamen çocuklara göre kalıyor. Amerikan 'comics'çileri ise beğendikleri ürünlerin, sadece İtalya çevresindeki bazı Avrupa ülkelerinde değil, tüm dünyada tanındığından dem vurarak Superman, X-Men, Spider-Man'in üstün özelliklerinden örnekleme yapıyor. 

Frankafon diye nitelendirilen Tenten, Asteriks, Valerian ve Blueberry gibi Fransız ve Belçika çizgi romanlarının tutkunları ise başka bir alem. Şimdilik bu kaotik çatışmaya girmemiş çizgi roman sever grupları da var. Mesela Lombak, L-Manyak veya O-Haa okurları. Onlar her ay sadece takip ediyor ve okuyorlar dergilerde kendilerine sunulan kısa öyküleri. Gazetelerdekileri bir yana bırakırsak, yerli üretimlerin en popülerleri ise gerçekten bu dergilerde ortaya çıkmış durumda. Kötü Kedi Şerafettin, Robinson ve Cuma gibi. Sonradan albümleşen seçili maceraları bile 10.000 adetin üzerinde satıyor. Bir de malum yabancı hayranlığı deşilecek bir detay olarak çizgi roman severlerin önündeki konulardan biri halinde bizi bekliyor. Türk çizerin elinden çıkmış hemen her başlık, önce bir yabancı benzeri bulunup kıyaslanıyor. O yabancı örneğin çıkışının ardında yatan kültürel etkileşimler ve yığınlar göz ardı edilebiliyor çoğunlukla. 

1980'lerin başından beri çizgi roman toplayan ve koleksiyonunda Türkiye'de yayınlanmış ne varsa hepsinden en az bir örnek bulunduran biri olarak, ülkemizde çizgi roman koleksiyonculuğunu başlattığımı, en azından ivmelendirdiğimi ileri sürebilirim. Mutlaka ki benden önceki kuşaklardan da okuduğu çizgi romanları biriktiren kişiler çıkmıştır. Ama olaya koleksiyonerlik boyutunu kazandıran ve sahafların en dip köşelere attığı ve en ucuza sattığı, satınca kendini mutlu hissettiği yayınlardan olan çizgi romanların vitrinlere taşınmasında benim 'satın alıcı' yönüm çok etkili olmuştur. Bu alımlar yaparken ortaya çıkan sohbetlerin bir kısmından da bugünkü çizgi roman severler arasında dönen 'enformatik' bilgilendirmeler doğmuştur.Bilhassa 1990'ların sonundan itibaren koleksiyoncuların sayısının artmasıyla eski çizgi romanlara rağbet de arttı. Akla hayale gelmedik kişiler çizgi romanların koleksiyonunu yapmaya başladı. Zaman içinde ve İstanbul'da yaşarken bunların tamamıyla bir şekilde karşılaştım veya tanıştım. Hoş, burada, Didim'de karşıma çıkanlar da olmuyor değil. 

İlk başlarda seçici davranan çok kişi yoktu. Şimdi dergilerin kapağındaki en ufak bir zedelenme bile mevzubahis yapılıyor ve ederinden düşülüyor. Ve evet, eski dergilerin çoğu da inanılmaz fiyatlara satılıyor. 'Çocukken okuduklarımı saklasaydım, şimdi onları satıp dilediğim yerden ev alabilirdim'ciler hiç de az değil.

Tüm bu gelişmeler çizgi romanlara verilen değerin oldukça arttığının kanıtı. Olayın bir de kütüphane boyutu var. Zira her çizgi roman araştırmacısı koleksiyoner değil, en azından benim gibi her önüne geleni toplamıyor. Sadece Zagor, Ken Parker, X-Men veya manga koleksiyonu yapanlar var mesela. Ama başka bir içerikte yazı yazacağı zaman başvuracağı kaynaklar belli. Ya onun koleksiyonunu yapan birinden ödünç alıyor, ya kütüphaneye giriyor ya da bahis yapacağı detay yabancı kaynaklıysa internete müracaat ediyor. Türkçe kaynaklı çizgi romanlar için internet şu anda yeterli düzeyde değil zira.

Kütüphanelere girenler, daha en baştan hoş karşılanmıyor. Çünkü çizgi roman kütüphaneci memurlara göre çocuk yayınıdır. Karşısındakinin 30-40 yaşında bir çocuk olduğuna inanmıyorlar haliyle. Büyük uğraşlar vererek o direnci kırmak söz konusu olabiliyor ancak.

Bir diğer hassas konu da Türk kimliği: 

Ülkemizde üretilen çizgi karakterlerimizde belirgin bir Türk kimliğinden söz etmek doğru olmaz. Bunu ansiklopedimi inceleyen herkes görecek ve öğrenecektir. Sorduğunuzda çok kişi 'Tarkan', 'Kara Murat', 'Malkoçoğlu', 'Karaoğlan' veya 'Tolga' gibi kılıçlı kahramanları öncelikli olarak sayıp döker. Ama Türk çizgi romancılığı sadece bunlardan veya benzeri milliyetçi akıma kapılmış örneklerden oluşmamıştır. Piyale Madra'nın 'Küçümen'i, İsmail Gülgeç'in çizdiği Yaşar Kemal uyarlaması 'İnce Mehmed'i, eskilerden Orhan Tolon'un 'Eciş'le Bücüş'ü, Behiç Pek'in, 'Muhlis Bey'i, Tayyar Özkan'ın 'Mağara Adamı' ya da 'Nasreddin Hoca'lar, Şahap Ayhan'ın 'Tengiz'i gibi çok değişik kulvarlarda çizgi roman karakterleri mevcuttur. 'Cave Man'in neresini Türk kimliğiyle betimleyebiliriz. Çoğu macerası Amerikalı yayıncılar için evrensel normlarda çizilmiştir. Ancak tüm bunları mizahi, polisiye, bilimkurgu, aşk öyküleri olarak klasörlemek lazım. Veya karikatürize, reel çizgi, bant, albüm gibi teknik terimlerle betimlemek daha doğru olacaktır.

Hemen her kahramanın yaşadığı ve ortaya çıktığı dönemlerden izler taşıması normaldir. Ama bunun tamamen dışında örnekler de sayıca fazladır. Mesela demin saydıklarımdan 'Tengiz' dönemin sosyo-ekonomik veya politik açılımlarına hiç bel bağlamamıştır. Kendi macera olgusu içinde dönenmiştir.

İçerikleri ve kurgularıyla sadece Türkiye'de yayın şansı bulmaktan öteye gidemeyecek sayısız çizgi romanımız vardır. Ama örneğin Piyale Madra'nın 'Ademler ve Havvalar'ı ve Sinan Gürdağcık'ın 'Mırnav'ı dünyanın çizgi roman kültürüne sahip çok ülkesinde  yayınlanabilir donelere sahiptir. Yöresel motifleri çok olsa da Turhan Selçuk'un 'Abdülcanbaz'ı ise benim için Türk çizgi romanının zirvesidir ve hangi ülkede yayınlanırsa yayınlansın ses getirebilir.
Hep dile getiriyorum. Bence Türkiye'de çizgi romancılığımızın gelişmesine yararlı olacak iki önemli unsur var: İlki çizer sayısının artması. Şu anda değişik kulvarlarda hiç olmadığı kadar fazla sayıda çizgi roman yapan insan var. Yani olumlu ilk adım atılmış durumda. İkinci önemli unsur ise, çizgi roman satan yerlerin sayısının artması. Üç büyük ilde bu olay önemli bir aşama kaydetmiş durumda. Çoğu sahaf olan bazı kişiler dükkanlar açıp, eski-yeni çizgi romanlar satmaya başladı. Bunların sayısı ikiye katlandığında ve en az 40 ilde bu iş yapılmaya başladığında, ülkemizde de artık bir çizgi roman kültürü ortamı var demektir.

İşte o zaman üniversitelerde, çizgi roman enstitüleri ve bölümleri açılacaktır birbiri ardına. Sinemacılığımızı geçirdiği süreçleri analiz ediyorum ben bu bağlamda. Ne zaman ki, akademik eğitim almış sinemacılar Türk sinemasında etkin roller almaya ve işler ortaya koymaya başlamış, o zaman Türk sineması yeni bir diriliş dönemine geçmiştir. Sayı ve nitelik olarak pek çok Türk filmi uluslararası düzeyde ilgi göreceği mertebelere ulaşmıştır. Gişe olarak da eskiye oranla daha doyurucu bir miktar ve düzenek mevcuttur. Çizgi romancılığımızın üretim boyutunun bir şekilde örgütlenmesi, kurumsallaşması ve eksikliğini hissettiği, gücünü aşan şeyleri daha rahat ve inanarak söylemeye başlaması gerekir. İşte o zaman diğer önemli aşamalar birbiri peşi sıra gelecektir.

Çizerlere ve çizgi karakter yaratıcılarına düşen bazı vazifeler de var aslında. Mesela bizde kahramanın ömrü çizerinin ömrü veya çizme süresiyle sınırlıdır her daim. Suat Yalaz, Karaoğlan çizmeyi bırakınca Karaoğlan ölür bir anlamda. Ya da Sezgin Burak vefat ettiğinde Tarkan da okurundan kopartılmıştır. Yapılan bazı maceralar da Burak'ın ailesi tarafından benimsenmez. Halbuki 1938'de ortaya çıkan Superman'in maceralarını şimdiye değin belki 100'den fazla kişi çizmiştir. Ama çizer ve yazarı olan yaratıcıları ilk ortaya çıkıştan birkaç sene sonra haklarını devredip bir daha o başlığa el sürmemişlerdir. Buna rağmen Superman başlığı yayın ömrünü dergilerde sürdürür, hatta sinema gibi başka sanat dallarıyla da etkileşime girmeye devam eder başarıyla.

Çizgi roman dünyamızdaki tüm bu handikapları, savsaklamaları ve düzensizlikleri bir kişinin veya bir grubun düzeltmesini beklemek yanlışlık ve haksızlık olur. Ama bazı ortak paydalarda buluşma sağlanırsa en azından bir yerlerden başlanır diye düşünüyorum. 'Çizgi roman Ansiklopedisi'ni hazırlarken bu nedenle, Çocuk Dergileri, Mizah Dergileri diye ayrı maddeler açtım. Yahut gazete bantlarında kalmış 'Küçük Vali' gibi tiplemeleri kendi başlıklarıyla maddeler haline getirdim. Yoksa sadece 'Teksas', 'Tommiks', 'Daredevil', 'Judge Dredd' maddeleri yazarak da geçebilirdim. Olaya Türkiye'den bakış açısı getirmeyi ilke edindim. Türkiye'de çizgi romanın sadece periyodik dergilerde ya da mizah dergilerindekilerden ibaret olmadığını hatırlatmak istedim. 

Yayınlanan çizgi romanlar artık eskisi gibi en ucuz kağıda basılmıyor. Bu bile çizgi romanların hak ettiği sanatsal seviyeye tırmanmaya başladığının kanıtı. Biz 1994'de 'Darkwood Sakinleri' olarak, "Türkiye'de çizgi roman ölemez," diyerek yola koyulduğumuzdan beri, o tarihlerde "Çizgi roman artık bitti," diyenler dahi artık ondan medet umar hale geldiler. Bu ülke çizgi romanının geçirdiği ve geçireği değişim ve gelişmeler, başta sinema olmak üzere diğer sanat dallarını da etkileyecektir. Bundan da şu an farkında olmasalar da pek çok kişi yarar sağlayacaktır.

ÜMİT KİREÇÇİ