Pizagor ve Deli Saçmaları...

Başlatan pizagor, 21 Aralık, 2011, 15:35:16

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

pizagor

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/12/may-yenge.html

May Yenge...



Grafik olarak her daim çok yaşlı resmedilmiş bir karakterdir May Parker. Kırışmış yüzü, çökük avurtları, gözaltı torbaları ve gri saçlarıyla ununu elemiş - eleğini asmış bir profil çizer zannımca. Kadın olmanın ötesinde bir noktadadır, adeta cinsiyetsizdir, görüntüsüyle, konuşmasıyla, giyim-kuşamıyla büyükanne kıvamındadır. Bundan otuz sene öncesinin Bilka Örümcek Adamlarında okurken de halihazırda yaşlıdır, Örümcek Adam sürekliliğinde geçen anca beş senede doğal olarak o kadar daha ihtiyarlamıştır...

Bu hissiyatla yaklaştığım May Yenge'nin yıllar evveli Ahtapot'un gelini olmasını çok garipsemiştim. Ortayaşlı bir erkek olarak düşündüğüm Otto Octavius bir büyükanneyle neden evlenirdi ki, garip bir durum değil miydi bu? Neyse sonra bunun altındaki kötü niyeti öğrenmiştik de bir mantığa oturtabilmişti çocuk dimağım bu çarpık ilişkiyi...




Sonra Nathan Lubensky ile gönül ilişkisi başladığında, hatta bu ilişki nişanlanmaya kadar vardığında, birlikteliklerine bakışım artık yaşını başını almış iki ihtiyarın yaşlılıkta birbirlerine destek olma maksadıyla birleşmeleri şeklindeydi sadece. Nathan Lubensky, May Yenge ile yaşıt gibi görünüyordu, hiç olmazsa saçları beyazlamıştı, tekerlekli sandalyeye mahkumdu falan. İki tonton ihtiyarın yalnızlıklarından bir tamamlanma hali ortaya çıkıyordu. Ve bu ilişkide daha mahrem şeyler olabileceği aklıma dahi gelmemişti, zaten o yaşta ne olabilirdi ki. Ancak mutlu sonu göremeden Nathan Lubensky'yi kaybettik...

Daha sonra Jameson'ın babası Jay çıktı ortaya, soyadını May Reilly Parker'a verdi. İkilinin ilişkisi hakkındaki hissiyatım Nathan Lubensky döneminden farklı değildi, tonton ihtiyarların düzeyli, cinsellikten uzak birlikteliği. Masumdu, ta ki Avenging Spiderman'in onbirinci fasikülüne kadar...




Ben Amca'nın mezarı başında May Yenge ile Peter Parker arasındaki bu diyalog deyim yerindeyse kanımı beynime sıçrattı!

'Umarım Ben bizi duymuyordur ama tutamayacağım kendimi. Peter inanmazsın, Jay ile tavşanlar gibi sevişiyoruz. Maaşallah Jay de 18'lik delikanlılara taş çıkarıyor. Bilsen ne fantaziler, ne fantaziler!'

Ne gerek var May Yenge'nin ağzından Jay ile çılgınlar gibi aşk yaptıklarını açıklamaya, naif karakterine uydu mu kadının! Örümcek Adam evrenine, sürekliliğine ne gibi bir katkısı oldu böyle bir itirafın yıkımdan başka. Ne gerek var Ben Amca'ya mezarında takla attırmaya...





Şu kadını, şu büyükanneyi bile arzu nesnesine çevirdiniz ya, ben daha ne diyeyim! Sırada ne var, May Yenge'nin hamile kalması mı yoksa Jay'in karşısında direk dansı yapması mı?

Yatacak yeriniz yok sizin!


İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


hanac

Alıntı yapılan: pizagor - 25 Aralık, 2015, 12:20:30
Şu kadını, şu büyükanneyi bile arzu nesnesine çevirdiniz ya, ben daha ne diyeyim! Sırada ne var, May Yenge'nin hamile kalması mı yoksa Jay'in karşısında direk dansı yapması mı?

Yatacak yeriniz yok sizin!

;D ;D ;D ;D  Resmen kahkaha attım.

Orasına bende uyuz oldum; Peter, tamam kes Yenge diyor, yenge ise mezarın başında coşuyor.

darkwood

Alıntı yapılan: hanac - 25 Aralık, 2015, 15:43:31
;D ;D ;D ;D  Resmen kahkaha attım.

Orasına bende uyuz oldum; Peter, tamam kes Yenge diyor, yenge ise mezarın başında coşuyor.

Yenge'nin coşması bir yana;

New serisine inat, örümcek gelebilecek yeni bir yeğenin endişesine kapılmış gibi.  :D
Darkwood Sakinleri..

yunusmeyra

 ;D ;D ;D
...........................
???
..................
:'(
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

pizagor

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


Nemo

Pizagor,

eline saglik. Tenten'in oldugu binayi ben de cekmistim :) Yazidaki son cumlene de katiliyorum. Gozumuzde cok fazla buyuttugumuz ya da sanki mukemmelmis diye bize lanse edilen sehirler var. Bruksel metrosunda vagona binip,arkaadasla vagondan kacmamiz bir olmustu lagim kokusundan. ??? :-X
Özel Alfa Ajanı

pizagor

Brüksel üçlememin son bölümü;

Güzel çizgiromanımın güzel müzesi...

Musée de la Bande Dessinée...


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/02/musee-de-la-bande-dessinee.html?m=1
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


rumar80

  Final güzel olmuş
Ellerine sağlık. Girişte hemen Tenten'in ay roketi gözüme çarptı. Sonra Asterix'i gördüm.

pizagor

TESLA SİLAHI

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/03/devrim-kunter-tansma-sans-buldugum.html?m=1


Devrim Kunter tanışma şansı bulduğum çizgiromancılardan biri. Beyefendiliğiyle, tevazusuyla kendisinden hoşlanmamak mümkün değil. İşini hakkıyla yapmaya çalışan ve takipçilerine gösterdiği saygıyla gönüllerde taht kuran bir çizer, egosuz, adeta kendini gerçekleştirme safhasına geçmiş bir adam. Yıldıray Çınar gibi..

Ve ne zaman yeni bir Seyfettin Efendi albümü okusam, hep içimi aynı kuşku kemiriyor. 'Acaba,' diyorum, 'sırf bu çizere duyduğum saygıdan, seriye bir miktar iltimas mı geçiyorum?' Bir – iki itirazım, eleştiri noktam olsa da beğeniyorum bu süregiden hikayeyi. 'Olağanüstü Maceralar'ın ilkini elime aldığımdan beri yargılarım, beğenim ve düşüncelerim değişmedi. Aransa illaki bulunur eleştirilecek birşeyler ama içimden ayrıntılara gömülmek, eleştirmek üzere okumak gelmiyor, keyif almak için elime alıyorum Seyfettin Efendi albümlerini. Bazen çözümlemeleri aceleye gelse de sunduğu, sürükleyici bulduğum, derin bir anlatı. Devrim Kunter çizim masasına geçip acaba ne çizsem diyen çizgiromancı tayfasından değil. Bir yol haritası var, parçalarının oluşturacağı bir büyük resim var. Belli ki anlatacağı hikaye çoktan çizilmiş kafasında. Bunu panellere dökmek kalmış sadece geriye. Ve büyük resmin de biz takipçilerini tatmin edeceğine dair inancım tam..

Hani hep söylüyoruz ya Geoff Johns, Jonathan Hickman, Bendis büyük hikayeci, usul usul – ufak ufak döşüyorlar taşlarını ve nihai çözümlenme noktasında hayranlıktan başka bir şey hissedemiyorsunuz. Seyfettin Efendi'nin de her bir yeni albümüyle böyle bir noktaya doğru evrildiğini-evrileceğini düşünüyorum..

İlk Seyfettin Efendi albümünü okumamla birlikte kurgunun 'Martin Mystere'vari bir gizemciliğe çekilmesi yönündeki arzumu dile getirirken görüyorum ki Devrim Kunter her yeni albümüyle beni kendi kurgusuna biraz daha hapsediyor. Seyfettin Efendi'de beni kavrayan ele aldığı konular, içerdiği gizem, sıradışı fikirler. Misal, ne kadar gerçekçi olduğunu değerlendiremiyorum ama Yunus Nadi'yi değiştokuş için şartlandırma fikri (bir nevi şu meşhur NLP'nin Türk çizgiromanında belki de kendine ilk kez yer bulması) gayet hoşuma gitti..

Tesla Silahı'nda beğendiğim bir diğer ayrıntı da İsmail'e daha fazla zeka bahşedilmesi oldu ki şimdiye kadarki izlenimim karakterin bu bakımdan bir miktar yoksun bırakıldığı idi. Esat'ın biryantinli saçlarıyla ilgili olarak yaptığı espiriyi, bulundukları ambiyans çerçevesinde, İsmail ile özdeşleştirilemeyecek denli kıvrak buldum. Hele bir de Esat'ın buna verdiği zavallı ve ezik karşılık var ki.. Ne diyelim, İsmail Esat'a karşı ilk sayısını aldı. Umuyorum bu, tek sıkımlık, tadımlık bir namus golü olarak kalmaz..

Ve aklımdaki esas soru: Peki şu meşhur hain kim?

Mevcut görünüme göre iki adayımız var bana göre..

Esat?

Esat karakteriyle ilgili Kunter'in bilinçli bir hedef saptırması olduğunu düşünüyorum içten içe. Esat'ın albümlerdeki rolü her yeni hikayeyle birlikte azalıyorken ve karakter gittikçe daha geri planda kalıyorken bunun nedeninin okuru yönlendirmek için yedek kulübesindeki oyuncular arasından Esat'ın seçilmesi olduğu fikrini kafamdan atamıyorum. Dolayısıyla Esat'ın hain çıkma ihtimalini zayıf buluyorum..

Aziz?

Klişe olacak (ki bana kalırsa Seyfettin Efendi klişelerin çizgiromanı değil, dolayısıyla aslında bu yazdığımla kendi kendimi çürütüyorum) ama çizgiromanlarda iyi karakterlerin başına bu tarz olaylar gelmez. Malum sayfaları okuduktan sonra aklıma türlü alternatif kurgu geliyor. Bazen biraz romantik bir yaklaşımla diyorum ki 'Seyfettin'in şamar oğlanlığı canına tak etmiş Aziz, zayıf bir anında belki de sonrasında hata olarak değerlendirdiği, pişman olduğu bir köstebeklik yapmıştır, tövbe etmiştir ama sonrasında başına gelenler onu kontrolsüz bir hınca sürükleyecek olabilir. Bu albüm belki de Aziz'in hikayesinde o dönüm noktasıdır. Dolayısıyla büyük bir açılımın başında olabiliriz.' Bazen de acaba diyorum, malum durum masumların masumu Aziz'e Münevver'in icadı steam-punk ya da diesel-punk süper bir silahı kullanabilecek bir altyapı oluşturuyor olabilir mi?

Muhtemelen okuduğumuz dört albüm içerisinde, daha ilk hikayeden başlayarak buna dair ipuçları verilmeye başlandı da farkında değiliz. Ortaya çıktığında anlamlı olacak. Ama nedense 'Tesla Silahı' albümünde okuduğumuz hadiseden sonra Aziz'e daha farklı bakmaya başladım. Aziz'in o mavi gözlerinde tekinsiz birşeyler var, benden söylemesi!

Unutmadan, Seyfettin Efendi hikayelerinden birinde kötü karaktere yüzümü verme arzumu da Devrim Kunter'e ileteyim :)

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

SINS PAST

'Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir.'


Soluklanabileceği nadir kısa düzlüklerin olduğu yokuş aşağı dik bir inişe benzetiyorum Peter Parker'ın hayatını. Kısa vadeli mutlulukların üzerine yığılmış sorunlar – dertler – kötü tesadüfler yumağı. Bunları örneklemeye nereden başlasam ki! Belki de taa en başlangıca dönmeli.. Yakalanması için kılını kıpırdatmadığı bir hırsızın milyonlarca insanın yaşadığı bir kentte bula bula idolünü, baba yerine koyduğu adamı öldürmesi mi desem.. Can düşmanı, belalısı Ahtapot'un – nedenleri ne olursa olsun – ailesinden geriye kalan, o adeta taptığı kadınla evlendiğine tanık olması mı desem.. Zeka fakiri insanların hangi koltuklara oturduğu şu alemde zehir gibi olmasına rağmen gençliğini sefilleri oynayarak, beş parasız, Jameson karakterinde bir patronun ağız kokusunu çekerek harcayan bir kaybeden mi desem..

Mary Jane bu tepetaklak gidişin seyrek soluklanma noktalarından, şu kahrolası hayata isyan etmemesi için gerek ve yeter şart; kapı gibi bir dayanak. Ama ulu bilge Murphy der ki 'Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir'. Hele ki mevzubahis Peter Parker ise. Mary Jane ile ilişkisinin de sarpa sarma potansiyeli yazarların ceplerinde tuttukları bir kredidir ve bir noktada bunu kullanmaktan, Mary Jane'i gözlerini kırpmadan harcamaktan, destansı bir evliliği hiç varolmamış kabul etmekten geri durmazlar. Böylece Peter'in çetrefilli hayatındaki soluklanmaların birisi daha 2007 tarihli 'One More Day' ile tepetaklak gidişine maalesef dahil edilir..

Ama şu satırların yazarı olan okur Gwen Stacy ile avutur kendini. 'Bir o kaldı geriye..' diye geçirir içinden, 'Hem genç yaşında kaybettik kendisini. Artık neyi değiştirebilirler ki!'. Sonra bir de öğrenir ki Gwen'in hayaletiyle de çoktan oynanmıştır, hem de Mary Jane'i silmeden bile önce.. Amazing Spider-man serisinin dümenindeyken Straczynski (ki yine ve yeniden ve hep Straczynski) bu konuya da parmak atmış, 'Sins Past – Geçmişin Günahları' hikayesinde Gwen Stacy'nin masum ve malum mirasını har vurup harman savurmuş, onu okur nezdinde bir sürtüğe dönüştürmekten geri durmamıştır. Bu çarpıcı olay örgüsünün mutlak özeti kısacık budur..



Peki bu noktaya nasıl gelinmiştir, 'Sins Past' ne anlatmaktadır, fasikül fasikül ilerleyelim..

.................


Devamı:

Altın Madalyon e-dergi sayı8'de...
http://www.mediafire.com/download/noemb2hqjiobbgl/altinmadalyon8.pdf

Ya da

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/04/sins-past.html?m=1 adresinde...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Bir 'Çapa'cıdan Diğerine Selam..


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/04/bir-capacdan-digerine-selam.html





2011 senesinin New 52 hamlesiyle birlikte panelleri Yıldıray Çınar'a emanet edilen 'Fury of The Firestorm'un birinci cildinden, ilk okumamda farkedemediğim bir ayrıntı...

Biraz zorlama bir şekilde İstanbul'da başlayan bu hikayenin hemen başlarında yeralan İstanbul panelindeki tabela gözüme çarpıyor:

'Tacal Market'

Belli ki Yıldıray Çınar'dan Hakan Tacal'a hoş bir jest...

Kadim bir 'Çapa'cıdan diğerine selam...





Meraklısına not: Fury of The Firestorm 20. sayısıyla birlikte sonlandı. Yıldıray Çınar serinin #0, #1-6, #9-12 sayılarını çizdi...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Marvel'in milliyetçiliği üzerine bir çift kelam..



Şu pek meşhur Amerikan değerleri 'Truth, Justice and The American Way' üçlemesinin çizgiromandaki en bilindik karşılığı olarak New 52 öncesinin o klasik sıkıcı ikonik Superman'i söylenegelir hep. Bana göreyse bolca milliyetçilik sosuyla sunulan Kaptan Amerika (tabi ki son günlerde ortaya çıkan Hydra ajanı Steve Rogers gelişmesini gözardı ederek ve karakterin 75 yıllık köklü geçmişine bakarak) Superman'in bir adım önünde ilerler..

Kaptan Amerika milliyetçilik kavramını zamanın Amerikan gerekliliklerine göre tanımlayan bir karakter aslında. Karakterin gelişiminde de çeşitli evreler olduğunu düşünüyorum. İlk çıkış noktası tam da sıcak savaş zamanının gerektirdiği, bütünleştirici bir kör milliyetçilik.. Bu 'Geber pis nazi!' döneminde 'yapması gerektiği gibi' savcı – hakim – yargıç – efendi – emperyal Amerika'nın bir nevi çizgiroman yüzüdür..

Savaş sonrası ise bu sipsivri milliyetçiliğin çıkıntıları bir miktar törpüleniyor. Tek kurtarıcı Amerika 'gerçeği' değişmese de milliyetçilik tanımlaması ve düşünceler, dolayısıyla karakter değişiyor. Daha da ileri giderek Kaptan Amerika gibi bir karakterin yanına Afro Amerikan bir Falcon koyarak, en azından Amerika'nın sadece 'wasp'lardan oluşmadığı mesajını vermeyi akıl ediyor Marvel..

Son değişim ise İç Savaş hikayesinde ortaya çıkan ütopik milliyetçilik safhası, yani Amerika'nın ne olduğunu değil de nasıl olması gerektiğini tanımlaması. Ancak yine de bunun savaşımını verebilecek kadar onyıllardır bünyeye yedirilmiş Amerikan hegemonyasından soyutlayabilmiş değil kendini. Anarşist olabilecek, düzene karşı çıkabilecek kadar güçlü değil kafaca. Bu mücadelenin mevcut düzene zarar verdiğini görünce kendini düzene ve onun adaletine bırakan bir teslimiyetçi..

Bu arada tıpkı Kaptan Amerika gibi ezeli düşman Red Skull da ihtiyaçlar doğrultusunda değişen bir karakter, Marvel evreninden zaman içerisinde okurun karşısına çıkan üç Red Skull'dan ilk ikisi nazi, sonuncusu ise Rus; daha doğrusu Red Skull'ın Kozmik Küp ile bilincini yerleştirdiği Rus bir iş adamı ki onca millet varken donör olarak bir Rus'un tercih edilmesi bile bana kalırsa gayet manidar..

Kaptan Amerika'nın milliyetçiliğini insanı şaşırtmayan, karakterden beklenenler doğrultusunda masum bir milliyetçilik olarak tanımlayabiliriz sanıyorum. Lakin Marvel'in tadında bırakamayıp artık aşırıya kaçtığı, milliyetçiliği en damardan uygulamaya soktuğu anlar, ne şaşırtıcıdır ki Spider-man'de karşımıza çıkıyor; tam olarak adreslemek gerekirse Amazing Spider-man'in 574. sayısında..



Bu sayı adeta özel bir sayıdır, Flash Thompson'ın orduya yeniden yazılışını, Irak savaşına katılışını, buradaki 'onurlu' mücadelesini ve büyük kaybını hikaye eder. Son sayfalara gelirken, gerçekleşen acı durum karşısında, Flash ile yaşadığı yılların yakınlığıyla, kurduğu gönül bağıyla hakikaten boğazı düğümlenir okurun..

Lakin masum bir cesaret ve onur öyküsü değildir bu, böyle bir sayının hazırlanması düpedüz alçaklıktır..

Hikayenin sonundaki ithaf cümlesi çok önemli bence:

Irak'ta ve Afganistan'da cesaret ve onurla hizmet etmiş, hizmet eden ve hizmet edecek erkeklere ve kadınlara adanmıştır.

Cesaret ve onurla küresel elitlere hizmet etmek – hizmet edecek olmak.. Petrol devlerinin çıkarları uğruna genç yaşta bedenini, hayatını feda etmek.. En zenginler ve mensubu olduğu en fakirler arasındaki uçurumun biraz daha açılması için savaşmak..



Evet, Kaptan Amerika'nın söylemi geniş perspektifte bakıldığında milliyetçidir de Flash Thompson üzerinden aktarılan şu hikayeyi milliyetçi olarak görmek mümkün değil. Bu sayıyı daha çok siyasi bir 'kara propaganda' örneği olarak değerlendiriyorum. Yalan söyleniyor, gerçekler gözardı ediliyor, hedef saptırılıyor - çarpıtılıyor, 'demokrasi getiriyoruz' söylemi üzerinden küresel elitin petrol çıkarları için yapılan kirli bir savaş (savaşın kirlisi temizi olur mu olur, onur için - namus için verilen mücadeleler vardır mesela!) ağzı açık ayran budalası sanılan bir gençliğin beynine Amerika için verilen onurlu bir mücadele olarak zerkediliyor..

Kandırılmış bir gençliği vatansever, gerizekalılığı vatanseverlik olarak pazarlayan bu salakça sayfaların yazarı Marc Guggenheim acaba mesut mudur bu 'kara propaganda' metninden? Peki ya o editörler, şef editörler, suni karakterlerinin, yapay evrenlerinin gelişimini, değişimini şekillendiren o koca koca insanlar? Memnun musunuz 'kara propaganda'nın bir parçası olmaktan? Yüzbinlere erişen insanlar olarak hiç mi sorumluluk duymazsınız!



http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/06/marvelin-milliyetciligi-uzerine-bir.html
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


Ralph

Böyle kaliteli yazıları sık sık göremiyoruz.

Teşekkürler. Büyük keyifle okuyorum.

pizagor

Galactus frikik veriyor...

Marvel evreninin en kudretlilerinden Galactus da dördüncü duvarı yıkan karakterler arasına katılmış, 'The Unbeatable Squirrel Girl'in 7. sayısında ropdöşambırı üzerinde içkisini yudumlarken okurla muhabbette...

Eğlenceliye benziyor...



Mevzuyla ilgili önemli hatırlatma: Dördüncü duvarı yıkmak, bir tiyatro - sinema – televizyon - roman ya da çizgiroman kurgusunda yer alan bir karakterin doğrudan izleyiciye veya okuyucuya hitap etmesi ve olayların bir kurgudan ibaret olduğu gerçeğinin hatırlatılması anlamına gelen terimdir.



http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/06/galactus-frikik-veriyor.html
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


yunusmeyra

HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR