Pizagor ve Deli Saçmaları...

Başlatan pizagor, 21 Aralık, 2011, 15:35:16

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

pizagor

https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-4.html


Güne bir çizgiroman karesi bırak #4



Bilirsiniz, Fantom bazen şehirli gibi giyinip kente iner...

Bir defasında o kent İstanbul olur ve Kızılmaske ayağına terlikleri geçirip Sultanahmet Cami'ye girer 😊


Not: Görsel, korsan bir Kızılmaske hikayesinden alınmıştır.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-5.html?m=1


Güne bir çizgiroman karesi bırak #5



Yıl 2100... Sekiz yüz milyon insan buraya evim diyor. Hepsi de Kuzay Amerika kıtasının doğu sahilinde, lanetli eski dünyanın radyoaktif topraklarından büyük duvarlarla ayrılmış bir alana sıkışmış durumdalar...

Burası 'Mega-Şehir Bir'. Burası Judge Dredd'in distopik dünyası...

Görseldekiler ise 'Mega-Şehir Bir'in sakinleri. Her biri potansiyel bir suçlu. Dolayısıyla her biri, ister düzenin koruyucuları olan 'Yargıç'ların elinden, ister hemen yanında bir anda canileşen hemşerisinin şiddetinden kaynaklansın, potansiyel birer maktul ya da sakat. Onlar güneş ışığından mahrum yetiştirilmiş, GDO'lu ama en azından hakiki sebze yiyebilmeyi mutluluk addeden insanlar. Onlar pür dikkat önlerindeki ekranlara bakarken bir yerden bir yere giden kişiler. Onlar zavallılar...

Bu panellere bakarken, yollarda elinde akıllı telefonu, etrafla ilgisini kesip ekranlara odaklanmış bir şekilde yürüyen çağdaşlarımızı, organik gıda tüketmeye uğraşan başta kendim ve geri kalan milyonları, eve sağ salim varınca şükreden büyük şehir insanını düşününce bir tuhaf oldum...

Acaba Judge Dredd bir distopya değil mi?!! Yoksa ben mi bir distopyanın içerisinde yaşıyorum?!!


Not: Görsel, Presstij Yayınları'ndan çıkan Judge Dredd serisinin birinci fasikülünden alınmıştır.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Güne bir çizgiroman karesi bırak #6




Avengers'ın ordu kökenli iki üyesi tatlı tatlı birbirlerine laf sokuşturuyor. Rogers'a göre hava - cıva kuvvetleri, teknik terminolojiye göreyse Hava Kuvvetleri'nden Albay Carol Danvers (ki kendisi bu kostümü giydiğinde tenzili rütbeyle Captain Marvel yani Yüzbaşı Marvel olmakta) ile Danvers'a göre hava kuvvetlerine kabul edilmeyen boynu büküklerin gittiği Kara Kuvvetleri'nden emekli Steve Rogers (ki o da bildiğiniz üzere Captain America yani Yüzbaşı Amerika oluyor) arasındaki atışmayı zevkle okuyorum... Bayıldım bu tarza, bravo Warren Ellis  ;)


Not: Görsel, Marmara Çizgi'nin yayımladığı 'Avengers - Sonsuz Savaş' albümünden alınmıştır.

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Güne bir çizgiroman karesi bırak #7




Üşüyorum babacığım...

Bir soyguncunun tabancasından çıkan kurşunlarla ölümcül yaralanan bir oğulun çaresiz babasına son sözleri bunlar...

Ve bunu okuyan bir diğer babayı yüreğinden vuran bir panel. Bir yumru gelip oturuyor insanın boğazına. Gözlerim buğulanıyor...

Dalıp gidiyor, dağılıp gidiyor insan...


Not: Görsel, JBC logosuyla yayınlanmış Batman İntikam Şövalyesi kısa serisinin üçüncü fasikülünden alınmıştır.

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Güne bir çizgiroman karesi bırak #8



Yıllar boyu İntikamcılar diye bildik. Sonra sinema evreni buralara gelirken Yenilmezler adını aldılar ve fena popülerleştiler. Görece küçük bir azınlığın ilgi alanından çıkıp, hızlı tüketime tabi oldular Yenilmezler. Isınamadım bu isme, reddettim. Sanıyorum hissiyatımda yalnız değildim ki sinema furyasıyla birlikte bu topraklarda da coşan markanın isimlendirilmesi, çizgiromanlarından ya da çizgiromancı dostlar arasında filmlerinden falan konuşurken bazen Avengers bazen de İntikamcılar olarak devam etti, ama asla Yenilmezler olmadı. Ancak Avengers'ın kağıt üzerindeki evreninden uzak olup da sinemasına aşina olanlara İntikamcılar dediğimde her seferinde yüzüme bön bön baktıklarına tanık oldum. Onlar içinse ya Avengers vardı ya da Yenilmezler...

Markanın yaratıcıları Stan Lee ve Jack Kirby'nin gruba yakıştırdıkları Avengers isminin çizgiromanda kimin tarafından önerildiğini lüzumsuz bilgiler dağarcığımıza bu görselle eklensin: Wasp...


Not: Görsel, Gerekli Şeyler tarafından yayınlanmış Avengers Klasik Cilt 1 içerisinde yer alan ilk fasikülden alınmıştır.


https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-8.html

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Güne bir çizgiroman karesi bırak #9



Bu Hulk yorumundan sonra birisi de çıkıp 'Neden sevmiyorsun Kirby'yi?' demesin bana...


Not: Görsel, Gerekli Şeyler tarafından yayınlanmış Avengers Klasik Cilt 1 içerisinde yer alan ikinci fasikülden alınmıştır.


https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-9.html
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...



pizagor

Efendim...



On yaş halimin kabusu, yine gönülsüz bir halde ebeveyn işyerlerine zorunlu yaptığım ziyaretlerden tekinde denk gelmiştim babamın birisine 'Efendim' diye hitap ettiğine. Nasıl da zoruma gitmişti bu durum! 'Efendim' çok ağır bir ifadeydi çünkü. Gerek mental, gerek sözlü, gerekse fiziksel, kendini kavgadan esirgemeyen, her daim parlamaya hazır ve atak böyle bir adamın lügatında yer aldığında kafa bulandıran - karakterle örtüşmeyen bir sözcüktü. Topyekün bir teslimiyet, sınırsız bir uysallık, bir koyunluk içeriyordu ve babam bunlarla alakası olmayan bir insandı. Hala da öyle...

Peki ya Thor!?! Olanca kendini beğenmişliğiyle arzı endam eden kuzey taraflarının asil tanrısı, doğal bir üstünlük abidesi, sadece Allfather'ın yani Odin'in karşısında eğilmiş bir mit nasıl bir ölümlünün önünde ezik kalır, ona 'Efendim' diye hitap eder, anlayabilmiş değilim...


Not: Görsel, Gerekli Şeyler etiketli Avengers Klasik Cilt 1'den alınmıştır.


link

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Avengers Assemble!



O meşhur ' AVENGERS TOPLANIN! ' nidası ilk defa 14. Avengers fasikülünde yer alan bu panelde okurun karşısına çıkıyor...

Bunu bir savaş çığlığı haline getirmek Thor'a kısmetmiş  :)


Not: Görsel, Gerekli Şeyler etiketli Avengers Klasik Cilt 2'den alınmıştır.


link


İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Güne bir çizgiroman karesi bırak #11



Sevgili ağabeyimiz Çetin Şan'a, bu AMANIN! feryadı gibi Bilkavari yerelleştirilmiş tatları yeniden yaşattığı için teşekkürü borç bilirim  ;)


Not: Görsel, Gerekli Şeyler etiketli Avengers Klasik Cilt 2'den alınmıştır.


link

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

link


Hayal Kahramanları


İki ay kadar öncesi...

Yeğenimin doğumunu hayırlamaya gittiğimiz akşam hastaneden ayrılırken hanımla sohbet ediyorduk. Laf arasında Sunay Akın'ın şirketlerine geleceğini söylediğinde gayet bencilce ama kaçınılmaz bir şekilde aklıma düşen, imzalısına yetişemediğim Hayal Kahramanları kitabı oldu. Fırsat ayağıma gelmişti, o kitabın imzalanabilme ihtimali hiç olmadığı kadar ete kemiğe bürünmüştü...

Ertesi gün sabahın köründe en hasar görmeyecek şekilde baloncuklu poşet içerisine koyduğum kitabımı 'Unutmadan vereyim, kaçırırım falan...' cümleleri eşliğinde evden çıkmadan eşime teslim etmeye çabalarken bana garip garip bakıyordu. Olayın heyecanıyla ayları karıştırmış, bir ay kadar erken davranmıştım. Ama olsun, sanıyorum eşim durumun ciddiyetini anlamıştı. Ki aradan bir ay geçip de büyük buluşma günü gerçekten geldiğinde bir akşam öncesinden beni ayaklandırıp, unutma ihtimaline karşılık kitabı akşamdan çantasına özenle yerleştirmişti...





O akşam eşim uzayan toplantılar ve yemekler sebebiyle eve geç geldiğinde ben üzerimde pijamalar, uykuyla uyanıklık arasındaki o tatlı mayhoşluktaydım. Ve 'Sana bir sürprizim var!' sözüyle uzatılan kitabın ilk sayfalarını çevirmemle uyku halimden eser kalmadı. Kitabı verirken birkaç kez yinelediğim bir şey vardı: 'Sunay Akın'dan bir de çizim alırsan harika olur. Bak, bu bir yandan da çizgiroman kaynak kitabı. Buna öyle bir çizim yakışır.' Eşimin ise hiçbir zaman olmayan çekingenliği ortaya çıkmıştı bu ısrarım karşısında, yapamam – isteyemem diyordu. 'Sen bu organizasyonun mimarısın, nasıl isteyemezsin?!!' dedikçe de konuya direnci artıyordu. Gerçekten de söyleyememişti bana anlattığına göre. Kitabı imzalamasını rica ederek uzattığında Sunay Akın, benim için o çok anlamlı gemili resmini çizmiş, İstanbul üzerine şiirini yazmıştı ve bu ilk devrenin sonucu olmuştu. Daha sonra diğer işler, etkinlik için planlananlar, şirket çalışanlarıyla gerçekleştirilen sohbet falan derken araya pek çok konuyu dağıtan unsur girmişti. Ama arada eşim, Sunay Akın'ın başka iş arkadaşlarından tekinin Hayal Kahramanları olmayan kitabına bir çizim yaptığını farketmişti. Bunun üzerine benim hanıma bir cesaret gelmiş, yine bir sohbetleri esnasında Sunay Akın'a benim çizgiroman merakımdan falan bahsetmişti. Ve bunun üzerine Sunay Akın kitabı geri istemiş, İstanbul şiirinin altına, benim için paha biçilmez olan bir İstanbul silüeti çizmişti. İşte gece gece beni ayıltan da bu olmuştu...







O akşam ve sonraki akşam elimdeki kitabın kapağını çevirip çevirip o ilk birkaç sayfasına hayran hayran bakarken bir anda kendimi sayfaları tekrar okurken buldum. Hayal kahramanlarımızın, Sunay Akın'ın o apayrı üslubuyla anlattığı öykülerinde yeniden kaybettim kendimi. Kahramanlar kadar yaratıcılarıyla, yaratım süreçleriyle ilgilenen bu yazılar o kadar insan merkezliydi ki. Gerçek Afacan Dennis'in kaybeden yaşantısı ve bu yaramaz oğulu çizgi karakter haline getiren ama oğlunu geride bırakıp – tam manasıyla üzerini çizip - yoluna devam ederek oğlu üzerinden dünyalığını birkaç kere yapan, Cenevre'de sefasını süren, çocuğu sorulduğunda da hayatta olur böyle şeyler pişkinliğiyle cevap veren eden Dennis The Menace serisinin yaratıcısı baba Ketcham gibi yüreğe acı acı işleyenler vardı mesela. Bu yeni bilinç düzeyiyle bir daha Afacan Dennis okumam, izlemem mümkün olamazdı ki artık. Bu, Hank Ketcham denen insanın yaptıklarını onaylamak değil miydi bir yandan da! Spiegelman'ın Maus'u vardı mesela o sayfalarda, sanatçının aklında neyle yola çıktığı ama sonrasında ortaya koyduğu ödüllü çizgiromanın hikayesi, babasını katil olarak nitelendirmesinin nedeni anlatılıyordu. Little Orphan Annie'deki, dönem çizgiromanında aslında hiç yer almaması gereken o yoğun Cumhuriyetçi siyasi aura ya da YKY'nin henüz yeni dilimize kazandırdığı Amerikancı değil de kızıl bir alternatif Superman kurgusu olan 'Red Son', yaratıcısı Mark Millar'ın yetiştiği sosyalist aile ortamı gibi muazzam ayrıntılarla aktarılıyordu. Daha neler neler yoktu ki kitabın sayfalarında: Tenten'in İstanbul macerası, neredeyse kırk yıldır hiç üzerinde düşünmediğim ama gölgesinden hızlı silah çekebildiği için aslında doğa ötesi güçlere sahip olduğu farkındalığını yeni kazandığım Red Kit, Dertsiziks'in (Sunay Akın'ın maalesef tercih ettiği adıyla Kakafoniks ki kendisi gibi bir arşivcinin Kervan Yayınları döneminin Halit Kıvanç çevirisi olan isimlerini referans almasını tercih ederdim) bitmeyen dramı, Cemal Nadir'in Amcabey'i ve Haldun Sevel'in Ustura Kemal'indeki Şener Üşümezsoy gibi bizden hayal kahramanları ve de gerçek kişiler...





Kitaptan alıntılayacağım bir Nazım Hikmet anısıyla devam edeyim:

Nazım Hikmet'in, 1935 yılının Nisan ayında bir çocukluk arkadaşı çıkar karşısına.Saçlarına ak düşmüş, ağzının kenarlarında kırışıklıklar olan, otuzunu geçtiği ilk bakışta belli olan arkadaşının değişmeyen tek yeri, şaire göre gözleridir. Nazım Hikmet, Akşam gazetesinde 'Orhan Selim' imzasıyla kaleme aldığı yazısında, arkadaşıyla olan ayaküstü sohbeti yazar: 'Ne iyi, dedim, çocukluğunun büyük bir parçasını kaybetmemişsin. Gözlerin çocuk kalmış.'

Bu sözler karşısında, bir frengi dispanserinde başdoktor olan arkadaşının neler söylediğini de şöyle aktarır Nazım Hikmet: 'Onu kaybettiğim gün yok olurum, dedi. Çocukluk, gövdemizi, beynimizin birçok yanlarını, yılların akışıyla ağır ağır bırakır. Tıpkı toprak bir kaptan suyun sızması gibi, çocukluk bizden sızar. Son barındığı yer gözlerimizdir. Gözlerim çocuk kalmışsa, bu ilk bakışta görülebiliyorsa ne mutlu bana. En korktuğum, en çekindiğim adamlar, gözlerinde bile bir damla çocukluk ışığı kalmamış olanlardır.'


Betimleme ne kadar da etkileyici değil mi! Belki de bu başdoktor Nazım Hikmet'in o an kurguladığı bir arkadaşıdır ve büyük şair, bu hayal kahramanı üzerinden çocukluğunu  büsbütün yitiren kişilerin korkunçluğunu anlatmaya çalışmaktadır. Öyleyse Sunay Akın'ın Hayal Kahramanları'na attığı imzaya küçük bir eklemeyle noktayı koyalım:

Hayallerini terk etmeyenlerin ışığıyla ve gözlerimizdeki çocukluğun asla yitmemesi umuduyla...


İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


hennessy

Murat : Hasan abi Avengers dağılmış duydun mu?
Hasan: Duydum duydum toplanın Tellioğulları

yunusmeyra

"içinden çizgi roman geçen" daha fazla kitabın(anı, roman, araştırma, tarih...) basıldığını görmek umuduyla, güzel yazın ve tanıtım için teşekkürler dostum  :)
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

pizagor

Avenging Spiderman fasiküllerinden birinde May Yenge'nin Peter'a, son kocasıyla (Jay Jameson, Jonah Jameson'ın babası) yatak odası ayrıntılarını anlattığı, hem de bunu Ben Amca'nın mezarı başında yaptığı o panel çok kanıma dokunmuştu ve bir yazı döşemiştim.

Merak eden olursa diye linki de paylaşayım:

https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/12/may-yenge.html

Yine Bilka Örümceklerimi okurken aşağıdaki panel dikkatimi çekti. Bu sefer de 'ben evleniyorum' diye dan diye söylüyor Peter'a. Duygusal insan Peter ise haliyle afallıyor, kendine gelemiyor bir süre...

Bu kadında tuhaf bir rahatlık var :)

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...