Mister NO ve Sinema

Başlatan Mister NO, 09 Şubat, 2012, 14:08:21

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mister NO

Mister No'nun gençlik yıllarının anlatıldığı Genç Bir Amerikalı isimli macerada kahramanımız New York'tan ayrılmış ve Des Moines isimli bir kasabaya gelmiştir.

Küçük kasabaların monotonluğu ve sıkıcılığı bu hikayede de anlatılmaktadır.Hatta bu sıkıcılık belki de barında kavga çıkan Joe'nun cümlelerinde anlamını bulur.

"Her zaman aynı hikaye.Bırak içlerini döksünler,sonra kendiliklerinden sakinleşirler."

Barda yaptıkları kavgalarla hayatlarına renk katmaya çalışan gençler.Hızlı araba sürmeler,aynı kafelere takılmalar arada bir bowlinge gitmeler.İşte bu rutin içinde bir de kasabanın sineması.

Kahramanımız Mister No kasabada edindiği arkadaşlarıyla beraber sinemaya gider.Gittikleri sinemada bir
Laurel-Hardy filmi oynamaktadır.


Laurel ve Hardy










Daha detaylı bilgi için


http://www.laurel-and-hardy.com/



STAN LAUREL






Detay için:

http://www.imdb.com/name/nm0491048/


OLİVER HARDY





Detay için:


http://www.imdb.com/name/nm0001316/



Sinemada sadece Mister No ve 2 arkadaşı vardır.3 kafadar izledikleri filme kahkahalarla gülerken birden ışıklar yanar ve film biter.Makiniste seslenirler.

Chris Sayles:Hayırdır Ralph...Niye filmi yarıda kestin?

Makinist Ralph:Ben kesmedim.Film böyle bitiyor...Kesilmiş olmalı!

Chris Sayles:Mmm Anlaşıldı.Hep böyle yapıyorlar...Gidelim çocuklar!

3 Arkadaş sinemadan çıkarken biletçi kadına "Hoşçakal Lucille"diye seslenirler.Lucille ise okuduğu gazeteden kafasını kaldırmadan cevap verir."Güle güle"

Eski mahalle sinemalarından tanıdık olduğumuz bir hikaye aslında.Kesilen filmler,ses veya görüntü bozulması durumunda "Makinist seeees-makinist uyumaaaaaaa" ya da ıslıklarla görüntünün kaydığını uyuyan makiniste anlatmaya çalışma.  :)


Öyleyse  bu bahane ile unutulmaz ikili Laurel Hardy'e ait kısa bir film izleyerek onları analım. ;)


LAUREL/HARDY TWO TARS

http://www.youtube.com/watch?v=f1Ek1ifTuQw

Hayal Kahvem

Selam Mister NO, ne iyi yapmışsınız... Unutmuşum Laurel ve Hardy filmlerini..  :-[

Teşekkürler! :)

Hayal Kahvem

Binlerce kasırga aşkına! Ben bu yazıları hiç okumamışım. Sadece Laurel ve Hardy li yeni sayfayı görmüştüm.
Şimdi baktım ki o ne! Karamba karambita... Ne çok yazı varmış öyle  :D

Ne yalan söyleyeyim, Mister NO çizgi romanını ömrümde bir defa bile okumadım.
Hımmm... Okumaya başlasam iyi olacak galiba... Mister No ve sinema... Vay canına!  8)

Mister NO

Mister No 1 numaralı macerasının geçtiği Amazon bölgesine 10 yıl sonra tekrar gelir.10 yıl önce Amazon sularına gömülen elmaslar hikayenin finalinde  bir kez daha karşımıza çıkar Lanetli Hazine macerasında.

Johnson Greene isimli dedektif(Kahramanımıza kendisini fotoğrafçı olarak tanıtır) ile Amazon üzerinde fotoğraf çekmesi için yolculuğa çıkan kahramanımız kendini yeni maceraların içinde bulur.

Maceranın başlarında bir barda içki içip sohbet etmektedirler.Bu sırada barın sahibinin,bir Amazon yerlisine parası olduğu halde içki satmadığını gören Mister No olaya müdahale eder.Tabii barda büyük bir kavga çıkar.  :) Greene de bu kavgaya karışır ve Mister No,barın sahibinin Greene'yi öldürmesini engeller.Bardan dışarı çıkan ikili yolda yürürken Greene Mister No'ya:

-Kısacası her ikimiz de yanılmışız!Belki de bu iyi bir dostluğun başlangıcı olur.Tıpkı Humphrey Bogart'ın "Casablanca" filminde dediği gibi.

Mister No:Bana o filmden söz etmeyin!Cümle alem gördü,yeri geldikçe de bundan bahsediyor...Ama ben bir türlü göremedim.

Yola çıktıklarında Greene Casablanca filmini Mister No'ya anlatır.

Mister No:Demek meşhur "Casablanca" filminin konusu buymuş? Gerçekten güzel bir hikaye!Hatta buna benzer bir olay benim de başımdan geçti diyebilirim.(Mister No 219-220)

Greene:Büyük fimlerin ve romanların ortak sırrıdır bu...Anlatılan macerada herkes kendinden birşey bulur.



Sinema dünyasının efsanevi filmi CASABLANCA















YÖNETMEN=Michael Curtiz

OYUNCULAR

Humphrey Bogart    ...    Rick Blaine
Ingrid Bergman    ...    Ilsa Lund
Paul Henreid    ...    Victor Laszlo
Claude Rains    ...    Captain Louis Renault
Conrad Veidt    ...    Major Heinrich Strasser
Sydney Greenstreet    ...    Signor Ferrari
Peter Lorre    ...    Ugarte
S.Z. Sakall    ...    Carl
Madeleine Lebeau    ...    Yvonne
Dooley Wilson    ...    Sam




2. Dünya Savaşı sırasında Fas'ın Cazablanka kenti, Hitler'den kaçan Avrupa'lılarla rengarenk bir görünüm kazanmıştır. Rick Blaine (Humphrey Bogart), şehrin en popüler barını işletmektedir.

Bir gün eski aşkı Ilsa (Ingrid Bergman), direniş lideri kocası Victor Laszlo (Paul Henreid) ile çıkagelir. Rick, Ilsa ve Victor'un şehirden kaçmasını sağlayabilecek tek kişidir...

Sinema tarihinin klasikleşmiş çalışmalarından biri olan Casablanka, hem unutulmaz bir aşk filmi klasiği olarak hem de Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman'ın muhteşem oyunculukları ile beyinlere kazınmış bir yapım...


Detaylı bilgi için


http://www.imdb.com/title/tt0034583/


Filmin oyuncuları Humphrey Bogart ve İngrid Bergman







HUMPHREY BOGART








Humphrey Bogart için detaylı bilgi


http://www.imdb.com/name/nm0000007/



INGRID BERGMAN








İngrid Bergman için detaylı bilgi


http://www.imdb.com/name/nm0000006/



Mister No ile Greene arasında geçen diyalog filmin final sahnesinde geçer.Rick Lazslo ve İlsa'nın kaçmasını engellemeye çalışan Alman Nazi subayını öldürür.Fransız polis şefi Renault Rick'i tutuklamaz ve adamlarına her zamanki şüphelileri toplamalarını söyler.Çıkarttığı Vichy şarabını bardağına doldurur.Bu sırada kamera şişeye yaklaşır ve Vichy yazısı belirgin olarak gösterilir.Renault yazıya bakar ve şişeyi çöpe atarak tekme savurur.

Fransa Nazi işgali altındayken,Paris'te Nazilerle işbirliği yapan VİCHY hükümeti işbaşındadır.Filmin bu sahnesi aynı zamanda işbirlikçi Fransız Hükümetine de bir gönderme yapmaktadır.

Renault ve Rick beraber uzaklaşırlarken Renault,Rick'e"Belki de bu iyi bir dostluğun başlangıcı olur."der.

İşte filmin sözü geçen final sahnesi


http://www.youtube.com/watch?v=FDhGS4EJS8M&feature=related


Bu unutulmaz filmin unutulmaz sahnelerinden biri de "Tekrar Çal Sam"olarak bilinen "As Time Goes By" şarkısının çalındığı sahnedir.


http://www.youtube.com/watch?v=7vThuwa5RZU

Mister NO

Mister No'nun Jangadalar macerası, bir grup yoksul balıkçının, mafyaya karşı mücadelesini anlatır. Mister No ve kendisini bu işe bulaştıran Kaptan Shangai Jack balıkçılara silah temin ederek, onların mücadelelerine yardımcı olmaya çalışırlar.

Denizde geçen günlerde Mister No ve Kaptan Jack edebiyat, sinema vb konularda sohbet ederler.

Kaptan Jack'in yanında taşıdığı bir heykel nedeniyle John Huston'un Malta Şahini filmini anarlar.


MALTA ŞAHİNİ














Malta Şahini (özgün adı: The Maltese Falcon), John Huston'ın Dashiell Hammett'ın aynı adlı romanından uyarladığı ve yönettiği 1941 ABD yapımı filmdir. Romanın bu üçüncü sinema uyarlamasında özel dedektif Sam Spade'i Humphrey Bogart, onun femme fatale müşterisini Mary Astor oynadı. Bu oyunculara karakter oyuncusu Peter Lorre ve ilk sinema filminde oynayan Sydney Greenstreet eşlik etti. Yönetmen John Huston'ın da ilk filmi olan Malta Şahini, üç dalda Akademi Ödüllerine aday gösterildi.

Film, San Francisco'lu bir özel dedektifin kendisini üç hırslı ve acımasız kişinin mücevher kaplı ve değeri milyon dolarlar eden bir şahin heykelini ele geçirmek için verdiği mücadelenin içinde bulmasını konu alır.

Malta Şahini, sinema eleştirmeni Roger Ebert'a ve Entertainment Weekly'ye göre göre tüm zamanların en iyi filmlerinden biridir. Ayrıca kara film kavramını ortaya atan Fransızca kitap Panorama du Film Noir Américain tarafından bu türün ilk örneği olarak gösterildi.

İlk gösterimi New York'ta 3 Ekim 1941'de yapıldı. Film 1989'da Kongre Kütüphanesi'nde ABD Ulusal Film Arşivi'ne dahil edildi.


Detaylı Bilgi İçin



http://www.imdb.com/title/tt0033870/



Filmin tanıtımına gözatalım ve hatırlayalım  :)


http://www.youtube.com/watch?v=yRSCV2qc2IY




Mister No teknede geçen günlerinde Malta Şahini romanını okurken de görünür.  ;)


Kahramanımız Praia Grande'li balıkçılarla konuşurken barışçıl eylemlerini öğrenir. Balıkçılar bir Jangadaya atlayıp 2400 deniz mili giderek sorunlarını Brezilya Parlementosu'na taşımayı planlamaktadırlar. Konuşmanın devamı şöyle gelişir:

-Böyle bir girişimi ilk biz gerçekleştirmiş olmayacağız.Bundan 10 yıl önce Jacare, Jeronimo,Tata ve Manuel Preto adlı Iracema'lı balıkçılar aynı şeyi yaptılar.

Mister No: Evet bunu işitmiştim. Galiba Orson Welles Jangadacıların bu yolculuğu hakkında bir film çekmek istemişti.


Sözü edilen film Orson Welles'in 1942 yılında çekmeye başladığı "It's All True- Hepsi Gerçek" isimli filmdir. Film gerekli finansal kaynağı bulamadığı için yarım kalmıştır ve ancak 1993 yılında yeniden çekilerek tamamlanabilmiştir.


It's All True











ORSON WELLES





Film hakkında detaylı bilgi için


http://www.imdb.com/title/tt0107233/


Belgesel olarak çekilen, sermaye sahipleri tarafından engellenen, 50 yıldan uzun sürede tamamlanan ve görüntüleri ile bizi Mister No karelerine götüren filmden kısa bir bölüm izleyelim.



http://www.youtube.com/watch?v=fpdxGygXPzM&feature=related

hennessy

Dashiell Hammett'in ölümsüz eseri Malta Şahini.

Böylece Dashiell Hammett'i de anmadan geçmeyelim, polisiye romanların büyük ustasından keyif verici bir kitap.

Kitabını da kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Bogart'ın oyunculuğunu da yadırgamamak lazım, büyük ustadan güzel film.
Murat : Hasan abi Avengers dağılmış duydun mu?
Hasan: Duydum duydum toplanın Tellioğulları

Mister NO

Mister No'nun "KÜBA- CASABLANCA CAFE" isimli macerasında CASABLANCA filmi ile bir kez daha karşılaşırız.

Filmle ilgili detaylı bilgileri daha önce bu köşede yazmıştık.

Kahramanımız bu filmi bir türlü izleyemediğini söyler. 

Lanetli Hazine macerasında tanıştığı bir kişi filmin konusunu anlatır, bunun üzerine :

Mister No:Demek meşhur "Casablanca" filminin konusu buymuş? Gerçekten güzel bir hikaye!Hatta buna benzer bir olay benim de başımdan geçti diyebilirim.(Mister No 219-220)

Mister No'nun benzeri başımdan geçti dediği maceradır Küba isimli macera.

Filmin en unutulmaz sahnelerinden olan, Rick ile Ilsa'nın Rick'in barında karşılaştığı bölümden görüntülerle başlar macera. Filmin bu bölümünü hatırlayalım.



http://www.youtube.com/watch?v=7vThuwa5RZU




Bölümle ilgili bazı resimler












Kahramanımız filmi bu sahnesine kadar izler ancak sinemada işlenen bir cinayet, filmi tamamlamasını engeller.

Havana'da EDEN Sineması'nda yarısını izlediği bu film için Mister No 1944 Haziran'ında Roma'da 2 bilet daha almıştır.

2. Dünya Savaşı'nda Roma'ya gelen Mister No tanıştığı Laura isimli İtalyan kızıyla güzel günler geçirirken, savaşın bütün acımasızlığından da uzaklaşır. Kırlarda çıktıkları bir bisiklet gezintisi sırasında aralarında şu konuşma geçer.

Mister No: Yarın akşam seni sinemaya götüreceğim. Karargahtakiler, "Casablanca" diye çok yeni bir film getirtmişler. Bir aşk filmi!
Laura: Bayılırım
Mister No: Yarın akşam yedibuçukta burada buluşalım.

Kahramanımız biletleri almış bir saatlik bekleyişten sonra, biletleri yırtıp atmış ve başka bir yerde eğlenen arkadaşlarının yanına gitmiştir.

İşte yıllar sonra Laura ve eşi Atom Fizikçisi David Ginori, Havana'da Mister No ile karşılaşır. Kaçmaları için kahramanımızdan yardım isterler. Mister No izleyemediği filmin bir benzerinin içinde bulur kendisini.





Mister NO

Bir Nolitta-Diso çalışması olan MATADOR bizleri boğa güreşi dünyasına götürür.

Mister No'nun Venezuela ve İspanya'da geçen bu macerası felsefe ve siyaset dolu dialogları ile dikkat çeker. Senaryoda Nolitta'nın varlığı kendisini hemen belli eder.

Aslında son derece duygusal bir kişi olan kahramanımız arenada boğaların öldürülmesini kanlı bir gösteri olarak nitelendirir ve bundan hiç hoşlanmadığını söyler.

Arkadaşı Miguel'i tribünlerde bırakarak kendisi arenanın cafesine iner. Orada bulunan garsonla konuşurken şunları söyler:

-Dışarıda görülmeye değer ne Rita Hayworth'un bacakları var, ne de Ava Gardner'in dekoltesi. He!He!He! Rita Hayworth ne kadın ama...Sırf onu görebilmek için insan "Kan ve Arena" gibi boğa güreşiyle dolu bir filmi bile izlemeye razı olur.


Kahramanımız güzel kadınlardan hoşlanır. Sinema yıldızları da ilgi alanına girer.  ;)


Ava Gardner hem de kahramanımızın görmek istediği şekilde.








Detaylı bilgi için :

http://www.imdb.com/name/nm0001257/



Veeee Rita Hayworth











Detaylı bilgi için:

http://www.imdb.com/name/nm0000028/


Mister No'nun Rita Hayworth'un güzelliği nedeniyle izlemeye razı olduğu film "Kan ve Arena" 1941 yılına ait bir filmdir.


KAN VE ARENA- BLOOD AND SAND





Directed by    Rouben Mamoulian

Produced by    Associate producer: Robert Kane

Producer: Darryl F. Zanuck

Written by    Novel: Vicente Blasco Ibáñez "Sangre y arena"

Screenplay: Jo Swerling

Starring    

Tyrone Power
Linda Darnell
Rita Hayworth
Alla Nazimova
Anthony Quinn
J. Carrol Naish
John Carradine

Music by    Alfred Newman

Uncredited: Vicente Gómez

Cinematography    Ernest Palmer,Ray Rennahan

Editing by    Robert Bischoff

Distributed by    20th Century Fox

Release date(s)    May 22, 1941

Running time    125 minutes

Country    United States

Language    English












Film hakkında detaylı bilgi için :

http://www.imdb.com/title/tt0033405/



Filmin tanıtımından


http://www.youtube.com/watch?v=bTZttCTIUEc


Ve Rita Hayworth'un filmden görüntüleri



http://www.youtube.com/watch?v=6KZcbW87Qt0&feature=related


http://www.youtube.com/watch?v=7utg8pMkyt0





Mister NO

Mister No Kirli İş isimli macerasında ABD'li bir çifti Amazon'da gezdirmektedir.

Çiftin davranışlarından oldukça rahatsız olan kahramanımız hamağına uzanmış içkisini içerken turun bitmesi için gün saymaktadır.

Öldürdükleri hayvanlarla gurur duyan ve onların cesetleri ile poz veren çiftle tartışması ve onların hayvanları öldürmelerine müdahale etmesi uzun sürmeyecektir.  ;D

Kahramanımız olaya müdahale etmeden önce, George Bentham öldürdüğü tapirin başında poz verirken, karısı Barbara Bentham da fotoğraflarını çekmektedir. Safari kıyafetleri ve elinde tüfeğiyle poz veren eşine:

-Güzel... Çok güzel.. Bu halinle tıpkı Clark Gable'a benziyorsun der.

Barbara Bentham kocasını  Clark Gable'ın Mogambo filmindeki Victor Marswell karakterine benzetmektedir.


CLARK GABLE

















CLARK GABLE hakkında detaylı bilgi için:

http://www.imdb.com/name/nm0000022/


Macerada adı anılmasa bile bize çağrışım yaptırılan MOGAMBO filmi








Ayrıntılı bilgi için :

http://www.imdb.com/title/tt0046085/


Filmden bölümler



http://www.youtube.com/watch?v=lUaBR0hypos

Mister NO

Mister No'nun Manaus'u terk etmek zorunda kaldığı Kızıl Rüzgar isimli

macerası ile başlayan macera dizisi film gibi senaryoları ile dikkat çekmektedir.





Mister No'nun çevresindeki herkesin başının belaya girdiğini, ilk maceralarından itibaren karşılaştığımız tamirci

Augustino Pereira'nın öldürüldüğünü görürüz bu maceralarda. Hatta kahramanımızın emektar pırpırı da, hem de

sahibinin elinden havaya uçarak bu macerada üzerine düşen bedeli öder.

Bu kaos ortamında Manaus'u terk eden ve sevdiği kişilerin zarar görmesini engellemeye çalışan Mister No, Rio

Grande do Norte eyaletinin başkenti ve en büyük şehri olan Natal'a gelir.

Köpekbalıkları isimli macerasında Mister No'yu burada balıkçı

teknelerinde Jed Simmons adıyla turistlerle balığa çıkar ve tayfalık yaparken görürüz.





Yine bir tekne gezisinde müşterisi olan Dr. Wildome'ın kızı Shona Willdome ile tanışır. Aralarında geçen

konuşmalarda birbirlerine şaka yaptıklarında Shona, Mister No'ya "Humphrey Bogart bile artık böyle espriler

yapmıyor
" derken, Mister No da başka bir bölümde Shona'ya "Rita Haywort bile böyle bir espri

yapmazdı
" der.

Bu iki büyük oyuncuya daha önceki yazılarımızda detaylı olarak yer vermiştik.









Kahramanların Kanı isimli macerada da Shona ile Mister No'nun

arasında şu konuşma geçer.





Shona: Ne dedin sen? Ha ha ha! İşte buna inanamam!

Mister No:Bu kadar komik olan ne?

Shona: Sen... Sen bir romantiksin!... Sinemada "Hayat Güzeldir" filmini izlerken de ağladın!... Haydi itiraf et!

Mister No:Mm... Ölülerle dalga geçmektense güzel bir filmde ağlamayı yeğlerim!

Sözü geçen film yine bu bölümde bahsettiğimiz Frank Capra'nın en ünlü filmlerinden biri

It's a Wonderful Life'dır.







Şahane Hayat, 1946 ABD yapımı fantastik drama filmidir. Özgün adı It's a Wonderful Life olan filmin, bazı kaynaklara göre Türkiye'de Yaşamak Güzeldir adı ile de gösterildiğine dair kayıtlar vardır.

Yapımcılığını ve yönetmenliğini Frank Capra 'nın yaptığı filmin başrollerinde James Stewart , Donna Reed, Lionel Barrymore ve Thomas Mitchell oynamışlardır. Filmin senaryosu Philip Van Doren Stern 'in "The Greatest Gift" (En Büyük Armağan) adlı hikâyesinden uyarlanmıştır. Filmin senaryosunda Capra'nın da imzası vardır. Filmin siyah beyaz görüntülerini Joseph F. Biroc'un çektiği bu romantik dramın müziği Dimitri Tiomkin'e aittir.

Capra'ın 'en sevdiğim filmim' dediği "Şahane Hayat" yönetmenin 1930'lu yıllarda sıklıkla işlediği iyimserlik temasına tekrar başarıyla geri döndüğü filmidir. Film tarihçileri ve eleştirmenlerin klasik bir Charles Dickens hikâyesi olan "A Christmas Carol" (Bir Noel Şarkısı) ile paralellikler kurdukları bu romantik fantezide insan doğasının karanlık yönleri irdelenir. Filmde, iflas etmiş çaresiz bir iş adamının, intiharın eşiğindeyken karşısına çıkan bir melek tarafından, kendisinin hiç yaşamamış olduğu bir dünyanın neye benzeyeceğinin gösterilmesi, bunun sonucunda da iş adamının aslında farkına varmadan Dünyayı olumlu yönde değiştirecek birçok şey yapmış olduğunu anlaması, yani 'şahane bir hayat' yaşamış olduğunun farkına varması anlatılmaktadır.

Şahane Hayat, "En iyi Film", "en iyi yönetmen", "en iyi erkek oyuncu" (James Stewart), "en iyi kurgu" ve en iyi ses" dallarında olmak üzere tam 5 dalda aday gösterildiği Akademi Ödülleri 'nden hiçbirisini kazanamadı, çünkü o yıl çok güçlü bir rakibi vardı. William Wyler 'ın aynı yıl çektiği savaş sonrası dramı Hayatımızın En Güzel Yılları (The Best Years of Our Lives) neredeyse bütün Oscar'ları topladı.

"Şahane Hayat" ayrıca ABD'de "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek Kongre Kütüphanesi'nin "Ulusal Film Arşivi"nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.















Filmle ilgili detaylı bilgi için:


http://www.imdb.com/title/tt0038650/


Filmin tanıtım bölümü


http://www.youtube.com/watch?v=LJfZaT8ncYk


Ve unutulmaz final sahnesi


http://www.youtube.com/watch?v=mrmUipa1kc4


Bu sahneden sonra Mister No gibi bir romantik ağlamaz da kim ağlar?  :)

Mister NO

Kahramanımızı zaman zaman film setlerinde görürüz. İşte Mister No'nun bir film ekibine katıldığı maceralardan biri de Bataklık Canavarı'dır.



Mister No bir korku filmi çeken ekibe katılır ve ufak tefek roller de üstlenir. Film ekibinde Vlada Von Krolock isimli bir oyuncu da bulunmaktadır. Eskiden korku filmlerinin aranılan oyuncusu olan

Krolock, yaşlanmış, gözden düşmüş ve alkol sorunu yaşamaktadır.

Mister No'nun bu macerasında karşımıza çıkan Vlada Von Krolock karakteri, korku sinemasının unutulmaz yıldızlarından Bela Lugosi'ye fena halde benzemektedir.



BELA LUGOSİ









Béla Lugosi (d. 20 Ekim 1882 – ö. 16 Ağustos 1956). Macar asıllı Amerikalı tiyatro oyuncusu ve korku filmi aktörü.

Bram Stoker'ın klasikleşmiş vampir öyküsü Dracula'nın 1927 tarihli Broadway prodüksiyonunda ve ardından çevrilen 1931 tarihli film versiyonunda oynadığı Kont Dracula rolü ile ün kazanmış, sonraki kariyeriyle sembolleşmiştir. Lugosi, Paula de Vojnich ile fırıncı olan István Blasko'nun dört çocuğunun en küçüğü olarak, o zamanlar Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırları içindeki Lugos'da (şimdi Romanya'daki Lugoj) doğdu. Asıl adı Béla Ferenc Dezső Blaskó idi. Katolik[1] bir aile içinde büyüdü. Lugosi, oyunculuk kariyerine tiyatroda başladı, Shakespeare oyunlarında ve başka önemli rollerde oynadı. Macar sessiz filmlerinde Arisztid Olt takma adıyla rol aldı. I. Dünya Savaşı sırasında Avusturya-Macaristan ordusunda piyade teğmen olarak görev aldı.

1917'de Ilona Szmick ile evlendi ancak eşinin ailesiyle yaşadığı siyasi fikir ayrılıkları sebebiyle 1920'de boşandı.

Lugosi ilk olarak 1917 tarihli Az ezredes (İngilizce ismi The Colonel (Albay)) isimli filmde rol aldı. Almanya'ya gitmeden önce Macaristan'da, 1917 ile 1918 arasında on iki filmde oynadı. Béla Kun'un kurduğu Macar Sovyet Cumhuriyeti'nin 1919'da yıkılmasının ardından sol görüşlü kişiler ile sendikacılar korumasız hale gelmişti. Bir oyuncu sendikasının kuruluşunda yer almış olan Lugosi'nin de filmlerde oynaması yasaklandı. Almanya'da sürgündeyken az sayıda ancak iyi tepkiler alan filmlerde oynadı. Bunların arasında, kötü şöhretli Yahudi aktrist Dora Gerson ile birlikte oyadığı, Karl May'ın romanlarından uyarlanmış Auf den Trümmern des Paradieses (Cennetin Eşiğinde) ve Die Todeskarawane (Ölüler Kervanı) gibi filmler de vardı. Lugosi Ekim 1920'de Amerika'ya yerleşmek amacıyla Almanya'yı terk etti ve aralık ayında yasa dışı yollardan New Orleans'a girdi. Mart 1921'de Ellis Island'da yasal kontrole tabi tutuldu.

Amerika'ya vardığında boyu 1,85 m. ağırlığı 82 kg. olan Lugosi, bir süre işçi olarak çalıştı. Daha sonra New York'taki Macar göçmenlerinin kurduğu tiyatroya girdi. Amerika'daki ilk önemli rolünü 1923'te, J. Gordon Edwards'ın yönettiği The Silent Command (Sessiz Emir) melodramında Edmund Lowe ve Carl Harbaugh ile birlikte oynadı. Lugosi 1929'da San Francisco'lu zengin bir dul olan Beatrice Weeks ile evlenip üç gün sonra boşanınca Hollywood sosyetesinde ve skandallarında yer buldu. Weeks'e göre Lugosi'nin Clara Bow ile ilişkisi vardı.

Bram Stoker'ın Dracula romanından Hamilton Deane ve John L. Balderston tarafından yapılan tiyatro uyarlamasında Lugosi başrolü aldı. Horace Liveright'ın yapımcılığını üstlendiği oyun başarılı oldu. Sahnedeki eleştirel övgü alan oyunculuğuna rağmen Lugosi, Universal Pictures oyunun haklarını satın alıp 1930'da bir film prodüksiyonu üzerinde çalışmaya başladığında, Drakula rolü için ilk düşünülen aktör değildi.

Sürüp giden söylentilere göre Universal'in Drakula rolü için ilk tercihi sessiz film aktörü Lon Chaney'di, ancak Chaney'in yapımdan hemen önce ölmesi sebebiyle rolü Lugosi aldı. Aslında Chaney'in Metro-Goldwyn-Mayer ile 1925'ten beri devam eden uzun süreli bir sözleşmesi vardı ve stüdyo aktörün Universal'in yapımında rol almasına olumlu bakmıyordu.

Filmi yöneten Browning, Chaney ile pek çok projede birlikte çalışmıştı, hatta Chaney'in son beş filminin dördünü yönetmişti. Bu durum da Universal'in ilk tercihinin Chaney olduğu iddiasını destekliyordu. Ancak Browning, filmi çekmesi düşünülen asıl yönetmen olan Paul Leni'nin ölümü üzerine son anda verilen bir kararla yönetmen seçilmişti. Gerçekte Universal'in rol için ilk tercihi muhtemelen, stüdyonun 1928 tarihli filmi The Man Who Laughs'daki rolüyle beğeni toplayan Conrad Veidt'ti.

Dracula filminin 1931'deki başarısının ardından Lugosi Universal ile sözleşme imzaladı. 26 Haziran 1931'de de Amerikan vatandaşlığını elde etti. 1933'te üçüncü eşi Lillian Arch ile evlendi. Bela G. Lugosi adında bir oğulları olan çift 20 sene sonra 1953'te boşandı.

Lugosi, Dracula ile aynı yıl çekilen Frankenstein filminde oynamayı kabul etmedi. Ağır makyaj ile oynanacak olan ve çok az diyaloğa sahip canavar rolünde oynamak istemediği için, filmin yönetmeni James Whale, tıpkı daha sonra Bride of Frankenstein filmindeki Dr. Pretorius rolünde olacağı gibi, Lugosi'nin rolünü Boris Karloff'a verdi. Söylentilere göre aktör ile yönetmen arasında, canavarın nasıl yorumlanması gerektiğine ilişkin görüş ayrılığı vardı. Lugosi canavarın, Shelley'nin kitabındakine daha yakın bir çizgide, diyaloğa sahip olacak şekilde yorumlanması gerektiğini düşünüyordu.

Son dönemde ortaya çıkarılan bir kupür albümünde Lugosi'nin filmde Boris Karloff ile birlikte rol alacağı belirtiliyordu.[3] Bu durum Lugosi'nin filmde canavarı değil Dr. Frankenstein'ı canlandıracağını düşündürmektedir. Ancak yine aynı albümden anlaşıldığı üzere, canavarı oynayacak olan Lugosi kendinde yeterli fiziksel kuvveti bulamadı ve stüdyodan başka bir rol istedi. Böylece Frankenstein canavarı rolü Karloff'a verilirken Lugosi de Murders in the Rue Morgue filminde rol aldı.

Frankenstein rolü ile bir anda yıldızlaşan Karloff, ileriki yıllarda Lugosi'nin en büyük rakibi olacaktı. İkili The Black Cat (1934), The Raven (1935), Son of Frankenstein (1939) (ve ufak cameo rolleriyle yer aldıkları Gift of Gab (1935)) gibi pek çok Universal filminde birlikte rol aldı. Rollerinin büyüklüğünden bağımsız olarak afişlerde Lugosi'nin ismi her zaman Karloff'un ardından ikinci sırada yer aldı. Lugosi'nin Karloff'a karşı tavrı hakkında çeşitli söylentiler vardır. Kimine göre Lugosi Karloff'un uzun süreli başarısını ve korku filmleri haricinde de roller alabilmesini kıskanıyordu. Başka söylentilere göre ise iki aktör, en azından bir süre için, iyi arkadaş olmuşlardı. Karloff'un bir röportajında belirttiğine göre Lugosi, birlikte oynamaya başladıkları ilk dönemde ona güvenmiyordu. Ancak zaman geçtikçe araları düzeldi ve birlikte dostça çalışmaya başladılar.

Çok az makyajla ve ağır aksanlı doğal sesiyle canlandırdığı Drakula rolünün ardından, Frankenstein rolünü oynayamayan Lugosi, daha sonraki kariyerinde Murders in the Rue Morgue, The Raven ve Son of Frankenstein gibi Universal yapımı filmler ile White Zombie gibi bağımsız korku filmlerindeki kötü adam karakterlerinden ibaret olan, birbirine benzer rollerde oynadı. İmajının bir parçası haline gelen aksanı, aynı zamanda oynayabileceği rolleri de kısıtlamaktaydı.

Lugosi'ye The Black Cat (1934) ve The Invisible Ray (1936) filmlerinde kahraman rolleri ile bir macera serisi olan The Return of Chandu'da romantik bir rol verildi ancak üzerindeki tek tip karakter etkisi bu rollerde başarılı olmasını engelledi. Kendisi gibi Macar asıllı olan Peter Lorre ve Paul Lukas'ın aksine Lugosi'nin aksanı oldukça belirgindi ve bu durum da ona çok çeşitli rollerin teklif edilmesini engelliyordu.

1930'ların ortasında Lugosi'nin kariyeri birkaç sebepten dolayı kötüye gitti. 1936'da Universal'ın yönetimi değişti ve İngiltere'de korku filmlerine getirilen bir yasaklama sonucunda stüdyo bu filmleri prodüksiyon takviminden çıkardı. Lugosi kendini korku harici filmlerin çekildiği B filmi departmanında buldu. Burada sadece isminin popülerliği için kendisine verilen ufak rollerde oynadı. Universal'ın büyük filmlerde daima rakibi Karloff'u seçmesi sebebiyle Lugosi, kariyerindeki düşüşü durdurabilmek ve başrol oynayabilmek için Nat Levine, Sol Lesser ve Sam Katzman gibi bağımsız yapımcıların tekliflerini kabul etmek zorunda kaldı. Bu düşük bütçeli korku filmlerinde rol alması Lugosi'nin o dönemde oynadığı roller bakımından Karloff kadar seçici davranamadığını göstermekteydi. Kendsine sanatsal olarak bir fayda sağlamayan bu filmler aktörün en azından maddi açıdan daha rahat etmesini sağlıyordu. Yine de 1938'de tek çocuğu Bela George Lugosi doğduğunda, o sırada tiyatroda çalışmakta olan Lugosi hastane masraflarını ödeyebilmek için Aktörler Fonu'ndan borç almak zorunda kalmıştı.

1939'da Universal'ın Son of Frankenstein filmiyle birlikte kariyerindeki ikinci önemli şansı yakaladı. Bu filmde ağır makyajlı ve sakallı olarak, kurnaz kambur Ygor rolünde oynadı. Lugosi aynı yıl büyük bir yapımda da rol alma şansını elde etti. Greta Garbo'nun rol aldığı, MGM tarafından çekilen komedi filmi Ninotchka'da düz bir karakter rolü olan sert bir komiseri canlandırdı. Bu küçük ama prestijli rol aktörün kariyerinde bir dönüm noktası olabilirdi ancak Lugosi aradan daha bir yıl geçmeden yeniden Hollywood'un Sefalet Sokağı'na dönmüştü ve Sam Katzman'ın filmlerindeki başrolleri oynamaya başlamıştı. Korku, komedi, gerilim ya da gizem türlerindeki bu B filmleri Monogram Pictures tarafından gösterime sürülmekteydi. Universal'da ise Lugosi, yardımcı rollerde yer alıyor ve bu tür roller için verilen en yüksek ücreti alıyordu. Örneğin The Gorilla filminde Patsy Kelly'nin komedi ortağı olarak rol aldı.

Lugosi, muhtemelen askerlik görevi sırasındaki yaralanmalarının sonucu olarak, ağır ve kronik siyatik hastalığına yakalandı. Önceleri kuşkonmaz suyu gibi doğal ağrı kesicilerle idare edebilirken, daha sonraları doktorlarının verdiği afyonlu ilaçları kullanmak zorunda kaldı. Ağrı kesici ilaçlara, özellikle de morfin ve metadona olan bağımlılığı arttıkça, kendisine yapılan rol teklifleri de azalmaya başladı. Lugosi 1943'te Universal yapımı Frankenstein Meets the Wolfman filminde sonunda Frankenstein canavarı rolünü oynadı (serinin bir önceki filmi olan The Ghost of Frankenstein'da canavarı oynayan Lon Chaney, Jr'ın seslendirmesini Lugosi yapmıştı, çünkü bu filmde Ygor'un beyni canavara aktarılmıştı). Lugosi filmde artık diyaloğu olan, Ygor'un aklına sahip, ama kör olduğu için el yordamıyla hareket eden canavarı canlandırdı. Ancak filmin gösterime giren halinde canavarın tüm konuşmaları ve kör olduğuna dair bölümler çıkartılmıştı. Bu yüzden filmde canavar, bir sakat gibi hareket etmek ve ses çıkaramamasına rağmen dudaklarını oynatmak gibi anlamsız hareketler yapıyordu. Lugosi bu filmin ardından 1948'de Abbott and Costello Meet Frankenstein filminde yeniden Drakula'yı canlandırdı. Bu filmin çekileceği dönemde Lugosi'nin ilaç bağımlılığı o kadar yayılmıştı ki, yapımcılar onun hayatta olup olmadığından emin değillerdi ve bu rol için ilk önce Ian Keith ile anlaşmışlardı.

Abbott and Costello Meet Frankenstein, Béla Lugosi'nin son "A" filmi oldu. Bundan sonra Lugosi, az bilinen düşük bütçeli filmlerde, gittikçe daha da azalan sıklıkta rol aldı. 1950'lerin başında, bazı özel gösterilerde yer aldı ve İngiltere'deki bir oyundaki rolü de dahil olmak üzere çeşitli sahne çalışmaları yaptı. İngiltere'de, bayağı bir komedi olan Mother Riley Meets the Vampire (diğer adlarıyla Vampire over London ya da My Son, the Vampire) isimli filmde de rol aldı. Amerika'ya döndükten sonra verdiği bir televizyon röportajında Lugosi, "Artık korkunç adam benim" sözleriyle birlikte daha fazla komedi filminde yer almak istediğini açıkladı. Bu sözler üzerine, bağımsız yapımcı Jack Broder, Lugosi'ye bir cengelde geçen Bela Lugosi Meets a Brooklyn Gorilla filminde rol verdi. Bir başka komedi rolü ihtimali de Red Skelton'ın CBS'deki programında yayınlanacak bir skece Lugosi'yi davet etmesiyle ortaya çıktı. Lugosi bu skeç için rolünü ezberlemişti ama canlı yayın sırasında Skelton doğaçlama yapmaya başlayınca kafası karıştı. Bu olaya, Martin Landau'nun Lugosi'yi canlandırdığı, Tim Burton'ın Ed Wood filminde de yer verildi. Filmde olayın hangi komedyenin programında geçtiği belirtilmedi ama olaylar gerçekleştiği şekilde akratıldı.

Lugosi hayranı olan film yapımcısı Ed Wood, fakirlik sınırında yaşayan unutulmuş Lugosi'yi hayatının sonlarına doğru yeniden buldu ve Glen or Glenda ya da Dr. Frankenstein benzeri deli bir bilim adamını canlandırdığı Bride of the Monster gibi filmlerde başrol oynamasını sağladı. İkinci filmin yapım sonrası çalışmaları devam ederken Lugosi, bağımlılığından kurtulmak için tedavi olmaya karar verdi ve filmin prömiyer gelirinin, onun hastane masraflarını karşılamak için kullanılacağı söylendi. Kitty Kelley'nin yazdığı Frank Sinatra biyografisine göre, Sinatra Lugosi'nin sağlık sorunlarını öğrenince, ona maddi destek sağladı ve aktörü hastanede ziyaret etti. Sinatra'yı tanımayan Lugosi bu olay karşısında oldukça şaşırmıştı.

Plan 9 from Outer Space filminin ilk DVD'lerinde yer alan doğaçlama bir söyleşide Lugosi 1955'te tedavi merkezinden nasıl çıktığını anlatır. Lugosi bu söyleşide ayrıca The Ghoul Goes West isimli yeni bir Ed Wood filminde rol alacağından bahseder. Bu film Wood'un The Phantom Ghoul ve Dr. Acula gibi gerçekleşmeyen pek çok projesinden biriydi. Wood bu proje için, ünlü Drakula kostümünü giymiş olan Lugosi'nin bir banliyö mezarlığında ve Tor Johnson'ın evi önünde doğaçlama görüntülerini kaydetti. Bu görüntüler daha sonra Plan 9 from Outer Space filminde kullanıldı.

Lugosi 1955'te beşinci eşi Hope Linninger ile evlendi. Tedavisinin ardından son filmini 1955'te çevirdi. Bel-Air Pictures tarafından çekilen The Black Sleep isimli bu film, 1956 yazında Lugosi'nin de katıldığı pek çok özel tanıtım gösterimleriyle United Artists tarafından gösterime sokuldu. Lugosi bu filmde de hiç diyaloğu olmayan dilsiz bir adamı canlandırıyordu.

Lugosi 73 yaşındayken, 16 Ağustos 1956'da, Los Angeles'daki evinde bir kanepede yatarken öldü. Söylentilere göre öldüğü anda elinde Ed Wood'unfilm projelerinden biri olan The Final Curtain'ın senaryosu vardı.[4]

Lugosi, oğlunun ve beşinci eşinin isteği üzerine ünlü Drakula kostümlerinden birini giymiş olarak, Culver City California'daki Holy Cross Mezarlığı'na gömüldü. Genel kanının aksine Lugosi bu elbise içinde gömülmeyi vasiyet etmemişti. Béla Lugosi Jr, daha sonra defalarca bu fikrin kendisine ve annesi Lillian'a ait olduğunu belirtti.

Lugosi'nin rollerinden biri de, ölümünden sonra gösterime giren Ed Wood filmi Plan 9 from Outer Space'deydi. Bu filmde Lugosi'nin daha önce çekilmiş görüntüleri bir dublörün görüntüleriyle birleştirilerek kullanıdı. Ed Wood bu görüntüleri, finansal destek bulamadığı için iptal ettiği bir film projesi için çekmişti. Wood Plan 9'ı çekerken senaryoyu Lugosi'nin bu görüntülerini içerecek şekilde yazdı ve gerekli ek görüntüler için bir dublör kullandı. Lugosi'den daha zayıf olan bu dublör göründüğü her sahnede, Lugosi'nin Abbott and Costello Meet Frankenstein filminde yaptığı gibi gözlerinden aşağısını peleriniyle kapattı.

1979'da Lugosi - Universal Pictures Davası'nın sonucunda Kaliforniya Yüksek Mahkemesi, Bela Lugosi'nin kişilik haklarının, telif hakları gibi mirasçılarına aktarılamayacağına hükmetti. Mahkeme, bir ünlünün şöhretinden ve görsel imajından kaynaklanan hakların, kişinin ölümüyle birlikte sona ermiş olacağına karar verdi.[5][6]

Tim Burton'ın 1994 yapımı biyografik filmi Ed Wood'da Lugosi ile Wood'un ilişkisi de anlatıldı. Filmde Lugosi'yi canlandıran Martin Landau yardımcı erkek oyuncu dalında Akademi Ödülü kazandı. Lugosi'nin oğlu Bela G. Lugosi, filmi daha görmeden, babasının filmdeki varlığına itiraz etti. Ancak Landau ile yaptığı uzun görüşmeler sonrasında, Landau'nun şirketinde filmi izledi ve Landau'nun filmdeki oyunculuğuyla babasını onurlandırdığını söyledi. Lugosi, aslında filmde canlandırıldığı kadar çok küfretmiyordu ve Plan 9 filminin afişinde ilk sırada değil, konuk yıldız olarak Tor Johnson ve Vampira'nın ardında yer almıştı.

Yine Ed Wood hakkındaki The Worst (En Kötüsü) isimli müzikal için, Amerikalı mizahçı, şarkı yazarı ve yazar Josh Allan Friedman, Bela Lugosi ve Bela's Funeral Dirge (Bela'nın Cenaze Ayini) isimli iki şarkı hazırlandı. Lugosi'nin adı ayrıca, The Kinks'in Celluloid Heroes isimli şarkısında da yer aldı. 1979'da gothic rock grubu Bauhaus Bela Lugosi's Dead isimli bir şarkı yaptı. Voltaire'in Vampire Club isimli şarkısında "Bela Lugosi yaşan bir ölüdür". sözleri yer aldı. Alman müzisyen Bela B. de sahne ismini Lugosi'den ilhamla seçti. Sanal bir müzik grubu olan Mistula'nın bir üyesine Bella Lugosi adı verildi. 2006'da İngiliz rock grubu The Jalapeños "Go Ape!" isimli albümde "For Bela" ve (Ed Wood filmleri hakkındaki) "Hubcaps Over Hollywood" isimli şarkılara yer verdi. Bu albümün kapağında aktörün bir resmini kullanmak için Lugosi Jr.'a başvuran grup, bunun için ödeme yapılması gerektiği cevabını aldı. Hollandalı müzik grubu Outerspace Overdose da Pull the string albümlerindeki Disco Bloodbath isimli şarkıda Lugosi'nin Glen or Glenda filmindeki repliklerini kullandı.

Lugosi'nin üç filminden parçalar kült televizyon dizisi Mystery Science Theater 3000'da yer aldı. The Corpse Vanishes 105. bölümde, The Phantom Creeps serisi programın 2. sezonu boyunca, Ed Wood yapımı Bride of the Monster 423. bölümde kullanıldı. Sledge Hammer dizisinin de Last of the Red Hot Vampires isimli bölümü Béla Lugosi'ye saygı bölümü olarak hazırlandı. Bölümün sonuna, Mr. Blaskó'ya adandığı yazıldı. Lugosi'nin Dracula tasviri, Susam Sokağı'ndaki Count von Count karakterinin esin kaynağı oldu.

2001'de BBC Radyo 4'te, Lugosi'nin üzerine yapışmış olan tek tip rollerden kurtulma çabasını anlatan There Are Such Things isimli bir radyo oyunu yayınlandı. Oyuna Dracula Cemiyeti tarafından en iyi dramatik sahneleme dalında Hamilton Dean Ödülü verildi.

Lugosi'nin 1931 tarihli Dracula filminde giydiği pelerinlerden biri Universal Stüdyoları'nda halen saklanmaktdır. Aktör Hollywood Yıldızlar Geçidi'nde bir yıldıza sahiptir (6340 Hollywood Bulvarı). Ayrıca bir heykeli, Budapeşte'deki Vajdahunyad Kalesi'ne dikilmiştir.

Filmleri ile ilgili detaylı bilgi için :

http://www.imdb.com/name/nm0000509/


Unutulmaz Dracula rolünden küçük bir bölüm


Bela lugosi Dracula


Ve meraklıları için 1944 yapımı Voodo Man filminin tamamı


Voodoo Man (1944)

alan ford

  Sanırım biraz da Ed Wood etkisiyle Bela Lugosi'yi çok severim. Tim Burton'un çektiği Ed Wood filminde de ikilinin şahane diyalogları vardır. Teşekkürler Mister No.
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

Hayalet

MisterNO'nun çok geç kalmış okuyucularından biri olarak kendisini sevdiğimi söyleyebilirim. Klasik maceralar 1.cult yeni bitti, ay başında 2.cilt artık.
Şaka maka bu başlıklar gösteriyor ki çizgiroman aslında acaip kültürel de bir şey, bana göre bir sanat. Bir çizgiroman'dan bunca sanat ve kültürel muhabbet çıkıyor sadece düşünün ve bunları okumak bile çok zevkli. Ken Parker'ı da Corto Maltese'yi de bu sebepten seviyorum, bu arada Saguaro7da da benzer izler var gibi, ikinci süper ciltte ufaktan Kızılderili kültürü ile tanıştırmalar başlamış durumda.

MisterNO'yu ille de almalısın diyen buradaki bazı arkadaşlara teşekkür ediyorum gerçekten hoşuma gitti. Ve keşke şimdiye kadar başlasaymışım dedirtti doğrusu.
Çizgi roman bir çocuğun okuma alışkanlığı kazanmasının en iyi yollarından biridir, bir büyüğünse hayata çocuk merakı ve heyecanıyla bakabilmesinin.

Mister NO

New York City Blues macerası hikayenin odağına bir caz sanatçısını alır.




Curtis Gray, Duke Ellington'ın orkestrası da dahil bir çok yerde saksafon solistliği yapmış ve en son olarak da Village Vanguard'da çalmaya başlamıştır.


Bu maceranın ilgi çeken yanlarından birisi de beat kuşağının ve edebiyatının temsilcilerinden Jack Kerouac'ın da karşımıza çıkmasıdır.

Jack Kerouac




Curtis ve Mister No, tanıştıkları Jack Kerouac'ı Vanguard'a davet ederler.

Kerouac'ın 1951'de yazıp Viking Press tarafından 1957'de yayınlanan Yolda (On the Road) spontane ve görünüşe göre redaksiyondan geçmemiş yazım tarzı, enerjisiyle, tanınmış yazarları

oldukça şaşırttı, çok sattı ve onu meşhur etti. Büyük ölçüde otobiyografik olan ve çoğu unsuru gerçek hayattan alınan romanda Kerouac'ın yüzyılın ortasında ABD'yi baştan başa dolaşmak

için çıktığı yolda başından geçenler ve arkadaş çevresi anlatılır.





Hikaye sanki Kerouac'ın yazdığı bir metin gibi başlar. Mister No gibi New York'ta sıradan bir hayatı olan kişinin neler yaptığını satırlara döker.

Kahramanımız Max ile telefonla konuşmaktadır.

- Merhaba Max. Şu anda 42. caddede aylak aylak dolaşıyorum. Birazddan sinemaya gitmeyi planlıyorum. Çıkıncada bir yerde karnımı doyuracağım......... Artık kapatmalıyım. Film

başladıktan sonra sinemaya girmekten nefret ederim.



Mister No bu konuşmadan sonra elinde bir sosisli sandviçle sinemaya gider. Sinemada "The Blob" isimli filmi izler.

Ülkemizde Büyüyen Canavar adıyla oynayan 12 Eylül 1958 tarihinde vizyona çıkan filmin baş rollerinde Steve McQueen, Aneta Corsaut oynamaktadır.








Filmin kısaca konusu : Dünyaya düşen bir meteor ile birlikte yabancı galaksilerden gelmiş bir canlı türü küçük bir kasabada dehşete sebep olur. Bu jölemsi canlı her önüne gelen

organizmayı bünyesine katıp sindirmektedir. Ve her kurbanından sonra daha da gelişip büyümektedir. Kasabanın gençleri bu canlıya engel olmaya çalışırlar. Fakat kendilerine ne ailelerini

ne de polisi inandıramazlar. Bu sırada "Blob" adındaki canlı da her geçen an büyümekte ve durdurulması da zorlaşmaktadır.


Yönetmen: Irvin S. Yeaworth Jr. | Russell S. Doughten Jr.

Senaryo: Theodore Simonson | Kay Linaker | Irvine Millgate | tümü »

Müzik: Ralph Carmichael   

Görüntü Yönetmeni: Thomas E. Spalding   

Oyuncular: Steve McQueen, Aneta Corsaut ,Earl Rowe, Olin Howland


Steve McQueen




Detaylı bilgi için : http://www.imdb.com/name/nm0000537/


Aneta Corsaut





Detaylı Bilgi için: http://www.imdb.com/name/nm0181080/?ref_=nv_sr_1


Ve söz konusu filmin tanıtımı


The Blob (1958)




Kerouac yazısına devam eder: Grant'e uğrayabilirsin. Yemek için en sevdiğim mekanlardan biridir...... İçerde kendini o kadar rahat ve mutlu hissedersin ki, sinemaya gitmekten vaz

geçersin, çünkü bütün bunlar Doris Day'in bir filminden daha iyidir.


Doris Day





Ayrıntılı bilgi için : http://www.imdb.com/name/nm0000013/


Hikayemiz 1958 yılının sonlarında geçtiğine göre söz konusu film hangisi olabilirdi?


Teacher's Pet





Ülkemizde Aşk Hocası ve Öğretmenin Sevgilisi isimleriyle bilinen filmin baş rollerinde Doris Day ve Clark Gable vardır.

Konusu kısaca : James Gannon, gazeteciliğin okulda değil, iş başında öğrenilmesi gerektiğine inanan bir gazete editörüdür. Patronu ona Erica Stone isimli bir profesöre gazetecilik

derslerinde yardımcı olmasını istediğinde bundan hiç hoşlanmaz ama bir süre sonra Erica'nın cazibesine kapılacaktır.

Yönetmen: George Seaton

Senaryo: Fay Kanin, Michael Kanin



Kahramanımız gerilim filmini tercih eder ancak bu Doris Day filmine ilgi göstermez.

Filmle aynı isimli ünlü şarkısını filmden görüntüler eşliğinde Doris Day'den dinleyelim.


Teacher's Pet ~~~ Doris Day ~~ Clark Gable


Ve filmin tanıtımı:

TEACHER'S PET [1958 TRAILER]

darkwood

Eski filmleri Mister No vasıtasıyla hatırlamak güzeldi.  :)
Darkwood Sakinleri..