Okuduğunuz Çizgi Romanlarda En Çarpıcı Kareler.

Başlatan caretta, 08 Nisan, 2012, 14:09:40

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

darbove

Alıntı yapılan: saki71 - 01 Haziran, 2017, 14:45:21
Bu gercekten cok guzel konuya neden ben de katilmayayım dedim.

Bu sabah, her zaman ki gibi, Conan aklima takiliyor ve bir kare aklima geldi, sanirim bu konuda bunu yazmam gerek, cunku beni cok etkileyen bir karedir, artik ne anlamda, devamdaki yazimda sanirim ki belli olacaktir.

Bir Conanperver olarak, surekli Conan'in maceralarni takip ediyorum, olsun Turkce, olsun Balkan dillerinde veya Ingilzica da, hatirlamiyorum nekadar zaman once, herhalde Dark Horse'nin yayinladigi daha yeni, renkli yayinlarinin birinde, saniyorum ki Sirpca taranmis cbr. idi, ilk sayfada en buyuk karede Conan gozlerinde cilgina donmus bir ifade ile bir bataklik suyunun uzerinde buyuk bir fareyi yakalamayi ugrasiyor...anammm, bunu gorunce sok oldum gercekten..evet simdi etkileme soz konusu olunca, diyebilirim ki bu sahne bende sok etkisi yaratti..tamam simdi bu Conan'dir, Conan'dan her sey beklenilir ama artik acliktan cilgina donmus durumda bir koz koca fareyi de diri diri yemek istedigini hic de beklemiyordum...devamda artik fareyi yakaladimi, diri diri yedimi..ki herhalde yemistir, bunu bilmem neden hic hatirlamiyorum..

Su yaziyi soyle bitirsem, acaba Conan herhangi bir tavernada oturup ve bir dizinde bir guzel kiz, oteki dizinde baska bir guzel kiz oturtarak ve birasini yudumlayarak hovardaligin en iyi orneklerni vermek yerine, acaba boyle bir pis bataklikta neden ac kalip cilgina donmustur ve bir koskoca fareyi diri diri yemek zorunda kalmistir...tabi ki ben de siz de cok iyi biliyoruz ki Conan hovardalik da yapar, ancak boyle bir akil almaz durumlara dusmeden zaten kendisi Conan olamaz ve biz de Conanperver olamayiz ;)
İletiyi düzenle
dediğiniz kısımı bende okumuştum marmaranın bastığı renkli conanların 2. ve ya 3.cildinde olması lazım. Tüm ordusunu savaşta kaybetmişti hatta hayel felan görüyordu devraldığını ordununun komutanının
The Bird of Hermes is my name, eating my wings to make me tame.

darbove

Alıntı yapılan: saki71 - 01 Haziran, 2017, 20:39:12
Meraba darbove rumuzlu arkadas..bu yaptigin hatirlatma icin cok tesekkur ediyorum, evet, simdi aklima geldi. Ilk sayfada sanirim ki Conanin tum ordunsunu kaybetme olayi yaziyordu. Ya gercekten hatirlamiyorum bu hangi Conan, mini series mi, one shot mu, bi de Marmaranin hangi renkli Conan serisi bu aciklarsan cok sevindirecen, cunku Marmaranin SSOC serisini eskiden burada biraz takip ettim, ama bu macerayi inan nereye ait oldugunu hic hatirlamiyorum, zaten de bu sayisi burdaki forumlardan indirmis olabilirim, korsan cizgi roman da olabilir, zaten bakiyorum, burdaki forumlarda taranmis epeyce Dark Horse Conan lar var, son gozume carpan The Scarlet Citadel, ondan sonra komple Road of the Kings, sanirim Conan of the Isles de ve daha bircoku var. Inan arkadasim bunlarin korsan olup olmadiklarni dusumedim bile, Conan taramasi rastladigimda okadar heyacan oluyorum ki hemen indiriyorum.

Neyse, iste bu ilk sayfayi gercekten hic unutamiyorum ve yine diyecem, bunu gorunce sok oldum. Boyle sey simdiye kadar hic bir cizgi romanda rastlamadim, ama zaten boyle sok etkisi yapan Conan sahneleri yuzunden de Conan canim cigerimdir benim. Umarim ki sen de Conani cok seviyorsun.

Bana siz ile hitap ediyorsun, ben ise sana sen ile, cok ozur dilerim bu sey icin, burdaki her cizgi roman sevdalisini kendime yakin  goruyorum da ondan. Gelecekte istersen birbirimze sen olara hitap edebiliriz.

Iyi gunler, umarim ki bu cok guzel konuda devamda da en carpici kareleri yazip surekliligini saglayacagiz.
Dediğiniz sahne marmaranın conan cilt 3 özgür yoldaşlar ismiyle yayınlanmış cildin içinde. Orjinal adı yanlış anlamadıysam conan volume 9:Free companions. İçinde şöyle bir yazı mevcut " Bu ciltte Dark Horse Comics 'in aylık olarak yayınladığı Connan The Cimmerian serisinin #14 ve #16-#21 arasındaki sayılar bir araya getirilmiştir." Genelde manga seviyorum. Conan pek ilgi alanımda değil sadece marmaranın bastığı renkli seriyi takip ediyorum. Oda bir abimin tavsiyesiyle birde Thorgal ilgimi çekti bütçe açabilirsem onları toplamak istiyorum.
The Bird of Hermes is my name, eating my wings to make me tame.

darbove



Bersekten şu sahneyi bırakayım şuraya. Bayağı dramatik bir sahneydi türkçe olarak basılı halde okumamamız 2-3 yılı bulacak. Sahnenin çaresizlik aktığını guts abimizin neye çaresizce baktığını söylemeyeyim keyfi kaçmasın. :D
The Bird of Hermes is my name, eating my wings to make me tame.

battlehammer


battlehammer


Nemo

Dylan'in Uzun Veda macerasini yillar evvel okumama ragmen hic unutamam. Gozlerim dolmustu.

Özel Alfa Ajanı

kahramanlarsinemada


HacıGeraltEmmi



Dilandan pek hazetmesem de bu macerası (Johnny Freak) başından sonuna etkileyici sahnelerle dolu. Okurken duygudan duyguya sürüklenmiştim.

hanac

Yalınayak Gen.

Spoiler olur resim paylaşmayayım.

hanac


ferzan

    Şu an en net hatırladığım, Ayvali grafik romanından birkaç sahneydi okurken gözlerimi dolduran...5 ay kadar önce okumuştum sanırım...İlgili kareleri maalesef bulup yükleyemeyeceğim...Zira tek bir görsel, okunan andaki etkiyi bilmeyenlere veremeyeceği için anlatmakla yetineceğim...

    Daha önceki senelerde etkilendiğim pek çok sahne olmuştu bazı çizgi romanlardan...Teks, Zagor ve Mister No'dan birkaç sahne vardı...Fumettiden etkilenecek kare çıkmaz gibi gelebilir birçoğunuza ama bana okurken epey tesir eden az da olsa sahneler oldu bu çizgi romanlarda...Macera adını hatırlamamakla birlikte geçen sene okuduğum Maceraperest Teks Süper ciltlerden birinde Karaoğlan'ın ''Kul Bakay'ın Mezarı'' macerasını andıran bir öyküsü ve o öykünün finali beni çok dağıtmıştı...Teks, oğluna fazla açıklama yapmadan 20 yıl kadar önce yakaladığı ama sonradan dost olduğu bir haydutun ölüm haberi üzerine onun topraklarına doğru harekete geçiyordu...Teks'te etkilendiğim çok nadir sahnelerden biriydi o maceranın finali ve resmen tıkanmıştım...

    Aynı şekilde Karaoğlan'ın ''Kul Bakay'ın Mezarı'' macerasında, Çandarlı Bey'in konağından Çandarlı'nın torunu sanılarak kaçırılan ve henüz yetim bir çocuk olan Karaoğlan'ı fidye için dağ başında alıkoyan Kul Bakay isimli haydutla olan serüveni, maceranın en başında kervan rehberliği yaparken sel dolayısıyla yakınlarında oldukları Kul Bakay'ın kayalar üzerine kurulu mezarının göçmemesi için babası Baybora ile birlikte Karaoğlan'ın kervanı saçak altı bir yerde bırakıp mezara destek yapmak için yola koyulup yol boyunca Kul Bakay isimli bir haydutun mezarının yardımına gittikleri için oğluna kızan Baybora'nın, bir yandan Kul Bakay'ın hikayesini yine Karaoğlan'ın ağzından dinlemesi işleniyordu...Maceranın pek çok yerinde Kul Bakay'ın garibanlığı, bundan ötürü olan gaddarlığı, ezilmişliği, fidye hayali ve diğer fidyecilerin ölümüne sebep olan bir deniz fırtınası sonrası küçük Karaoğlan'la baş başa kalışı, onu aynı yaşlardaki oğlu Memiş'ten daha değersiz olduğu için fidye karşılığı satıp Memiş'e bakacağını söylemesi, Karaoğlan'ın sıtma olduğu zamanki çabaları, kendisini kayalara vuran dalganın tek kolunun dirsekten kırılıp kangren olmasına sebep oluşu, kısaca yaralı bir uğru ile fidye amaçlı alıkonan masum bir çocuğun derin hikayesi bana çok koymuştu... Yazarken dahi bir tuhaf oluyorum, gözlerim doluyor gibi oluyor, nefesim daralıyor...

    Zagor'un da soykırım, katliam ve ezilen halklarla ilgili, özgürlük için kaçan küçük kafilelerle ilgili dramatik birkaç macerası beni çok üzmüştür...Bu eski-yeni maceralardan ismini net hatırlayabildiklerim yok ama üzmek harici beni en çok etkileyen Zagor sahnesi, Hellingen'in yediği haltlar sonucu türlü olaylardan sonra Naatani Dağı'nın altındaki ihtiyar yerli ve çömezi genç Akoto'nun beklediği kadim mezardan, yerli mitolojisindeki mucizevi bir kehanetin gerçekleşip kutsal silahların 1000 yıllık uykusundaki kızılderili mumyası tarafından Zagor'a teslim edildiği o unutulmaz sahne aklıma geldikçe içimi çok tuhaf eder...

    Mister No klasik maceralarda da kahramanımızın gerçekten terkedilip sap gibi ve aşık bir şekilde kala kaldığı bir sahne vardı...Mister No genelde aşık olur ve terk edilir ama sadece o zaman, son sahnede ona kazık atıp ortadan kaybolan bir ajan kadın vardı (adı neydi yahu, hani çok meşhur Mister No kadınlarından biriydi)...Onun gidişi ardından Mister No'nun gerçekten mahsun bir son bakışı vardı, içim ezilmişti o sahnede...

    Scalped'ın bizde henüz yayınlanmamış olan 10. kitabının kapanış sahnesi de bende muazzam etki bırakan kareler arasındadır...Vaktiyle İngilizce dijitallerinden okumuştum ve çok az çizgi romanda böylesi büyük bir tatmin duygusu yaşamıştım...Bilenler, bilmeyenlere birşey çıtlatmasın... :)

    Düşündükçe daha da fazlası geliyor aklıma...

    Birkaç unutulmaz sahnem de Conan'da vardı...Belit'in cansız bedenini kadırgasıyla ve tüm hazineleriyle beraber denize salıp ateşe verdiği ve gözlerinde biriken birkaç damla yaşı da tekinsiz ve büyü kokan ormadaki gizli düşmanlarına saldırmak için içine akıtan Conan'ın, sevgilisi ardından attığı o son mahsun bakış geliyor aklıma...Sonra, ''Bir Kraliçe Kurtarmak'' isimli serüvende Conan'ın ilk evlilik yıllarında kaçırılan kraliçesi Zenobia'nın peşinden tek başına Khitai'ye kadar gidişi ve kadınını bulma serüveni de çok etkilemişti beni...Aynı şekilde oğlu Conn'un ölümünden sonra melankoli ile asabiyet arası dengesizleşen hallerinden ötürü krallığındaki en büyük yardımcısı ve destekçisi Kont Trocero'yu küstürüp saraydan ayrılmasına sebep olmasının ardından Trocero'nun Poitain eyaletine geri dönmesi de çok duygusaldı...30 yılını verdiği Akilonya Krallığı hizmetinden sonra Poitain'deki baba topraklarına geri dönerken yol boyunca gençlik yıllarında eşiyle flört ettikleri, babasıyla avlandıkları ormanlardan geçen Trocero, yolculuğu bittiğinde çok sevdiği babasını bunamış ve güzeller güzeli eşini de 30 uzun yılın ardından son derece yaşlanmış olarak bulmuş ve hüzünle sarılmıştı...O sahne de beni mahveden sahnelerden biridir...

    Maus grafik romanının ilk bölümünde yaşlı babasının anılarını bizzat onun ağzından dinleyerek anlatan çizerin, ikinci bölümde fazla açıklama yapmadan babasının anlatılarını sadece ses kayıtlarından dinleyerek okura aktarmak suretiyle iki bölüm arasında babasının ölmüş olduğunu sessiz sedasız vurgulaması da çok hüzünlüydü...

    Zehra'nın Cenneti grafik romanında 2009 İran seçimleri sırasındaki eylemlerde kaybolan oğlunu arayan annenin, kitabın sonlarına doğru ağıt şeklinde ifade ettiği isyanı da okurken gözlerimi doldurmuştur...

    Uçma Sanatı 'nda ise hikayenin ana unsuru olan baba Altarriba'nın huzurevi sahnelerinin ilerilerinde intihar kararını almasına sebep olan gözlemlerinin, hayata dair çıkarımlarının ve daha kitabın başında 4 kat aşağıya kendini bırakırken her katın hayatındaki ayrı bir bölümün flashback'i olarak kitapta başlık şeklinde kullanılması da içimi ezen detaylardandı...

    Şimdilik bu kadar olsun...Aklıma geldikçe paylaşmaya devam ederim...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

ferzan

    Bu arada Hasan Abi'nin paylaşımıyla ilgili birkaç kelam etmek istiyorum...

    Yalınayak Gen, Hasan Abi harici birkaç koleksiyoner abim ve bizzat kendi çevremden okumuş olan iki arkadaşımın yorumlarından duyduğum kadarıyla koca adamları ağlatacak kadar güçlü bir otobiyografik hikaye, bir çocuğun gözünden Hiroshima'ya atılan atom bombasının ve yakınlarını kaybeden çocuğun birinci elden hikayesi diye biliyorum...Sanırım üreticisi de Hiroshima'da aynı şeyleri yaşayan ve tüm yaşanmışlığını bu eserle dünyaya kazandıran bir sanatçı...

    İki sene önce kutulu versiyonunu aldığım ama bir türlü okumak için gerekli ortamı oluşturamadığım tek çizgi roman diyebilirim Yalınayak Gen'in 4 cildi için...Telefonu kapatıp, kulak tıpalarımı tıkayıp bir tam gün boyunca oturup okumayı amaçladığım yegane eserlerden biri...Paylaşılan görselin, eseri bilmeyenlerimiz için etkileyici olmaması doğal (Saki abi, kesinlikle laf çarptırmıyorum, genele yönelik doğal bir durumdan bahsediyorum, beni yanlış anlamanı istemem abi) ama okumuş olanlar için eminim çok daha farklı ve derin şeyler ifade ettiği kesin...Yukarıdaki iletimde bahsetmiş olduğum tek görselle etki sağlayamama korkum da bu yüzdendi...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

ferzan

    Bu arada nasıl unuttum bilmiyorum...Büyülü Rüzgar ve Ken Parker'dan beni derinden yaralayan onlarca sahne var...Hangi birini anlatsam bilemedim...Vaktimin daha bol olduğu bir ara bu eserlerdeki bana etkileyici gelen yığınla sahneyi sizlerle paylabilirim...Şu an elimden gelen tek şey, Büyülü Rüzgar ilk 100 sayı incelemelerimin yer aldığı şu başlığı paylaşmak : http://altinmadalyon.com/altin/index.php/topic,9990.0.html

    Ralph dostumuzun başlattığı ve diğer dostlar ile abilerimin katkıda bulunduğu bu başlığın ilk sayfasının sonlarından itibaren 3. sayfasının bitimine dek incelemelerim yer alıyor...Benzer bir başlığı da Ken Parker kronolojik okumalarım için yapacağım ileride kısmet olursa...Seri tamamlandığına göre Ken'i en baştan bir kez daha okuyup irdelemekte ve dostlarla paylaşmakta fayda var...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

lemazmatik

Geoff Johns'a olan nefretimi yok eden şu kare:

İlk okuduğumda hüngür hüngür ağlamıştım.


ferzan

    Durdukça aklıma gelmeye devam ediyor...

    Hızlı Gazeteci'yi nasıl unuttum sahi?..Necdet Şen'in Hızlı Gazeteci'si...''Bacı'' serüveninde Fazilet'in dönüşümü ve artık yaşamdan tat alabilmesine olanak sağlayacak olan hafifleyişi, ''Kırılgan Çocuk İrisi'' ndeki çocukluk arkadaşı nam-ı diğer medyatik transeksüel Üftade'nin darp edilişi ve geçirdiği beyin kanaması sonrası mahvolmuş bedeni ve traşlanmış kafasıyla yoğun bakımdayken Hızlı'nın ona refakat ettiği sahnelerdeki kişisel sorgulayışları, ''Memet ile Memo'' da asker ile gerillanın karşı karşıya gelişi ve çığ altında kalışlarına dek uzanan olaylar ile öykünün finalinde İstanbullu Mehmet'in son hali...Bu sahneleri unutmak ne mümkün?..

    Bir de Suat Gönülay'ın ''Baltalar Elimizde'' hikayesi beni çok etkilemişti...Yeni evli iki gencin, merkeze uzak bir sitede yer alan evlerini dört adet magandanın basıp birkaç gün boyunca genç kadına tecavüz ederken genç adamı da düzenli aralıklarla dövdükleri, beni çok kötü yapmış bir hikayeydi...Tecavüzcülerin bakış açısı, evli çiftin bakış açısı, sosyolojik detaylar ve sairelerle sonuçlanan çok enteresan ve kesinlikle biricik olan bir hikayeydi...Levent Cantek'in vaktiyle yaptığı bir yoruma göre tecavüzü hem mağdurlar, hem de tecavüzcüler gözünden ele alan sıradışı bir hikayeydi...Bu öykü, Joker yayınlarından 90'ların sonunda çıkan ilk Suat Gönülay albümü ''Hayatım Roman'' 'da yer almıştı...Albüme adını veren uzun öykü de, sonraki albümlerinde basılan ''Öğretmenin Canım Benim'' serisi de kesinlikle es geçilmeyecek yarı absürt, yarı sosyolojik hikayelerdendir...

    Meraklısı için not : ''Memet ile Memo'' 2000 yılında Parantez Yayınları tarafından 32 kitaplık Hzılı Gazateci serisine dahil edilmeden evvel 90'larda haftalık çizgi roman dergisi Joker'de tefrika edilmişti...Yayınlandığı dönemde hem derginin çarpık yönetimini, hem de çizerini sıkıntıya sokmuş, akabinde de mahkemeye verilmişti...Mehmet isimli İstanbullu uzun saçlı ve aydınlık görüşlü bir Türk genci ile Memo isimli, kör anasından ve gerillaya katılmış abisinden başka kimsesi olmayan temiz bir Kürt gencinin askere alınışları, Memo'nun hem faşizan gruplardan, hem de katılmaya zorlandığı gerilladan gördüğü baskılar, Mehmet'in vatanseverlik, devlet ve askerlik kavramları üçgeninde girdiği sorgulamalar, en nihayetinde seçim yapmaya zorlanan aynı yaştaki ve aynı isimdeki iki gencin karşı karşıya getirilme hikayesiydi...Mahkeme sonucu şaşırtıcı bir biçimde Necdet Şen'in lehine sonuçlanmış, eser bizzat devlet tarafından okullarda dahi okutulacak denli anlamlı ve güzel bulunmuş, üzerine bir de yargı merciileri tarafından övgülere mazhar olmak suretiyle Necdet Şen'i bile dumura uğratmıştı...Bu eserin yazılıp çizilmesinden sonraki yıllarda çekilen ''Işıklar Sönmeyecek'' isimli yerli filmin senaryosunun ciddi bir şekilde buradan araklandığına yönelik iddialar olmakla beraber filmi izlemediğim ve filmin mutfağına dair herhangi bir araştırma yapmadığım için kesin birşey diyemiyorum...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com