Tea Party - Nancy Pena

Başlatan Hayal Kahvem, 10 Nisan, 2012, 22:47:06

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Hayal Kahvem

Bu çizgi roman bizim memlekette yayımlanıyor mu acaba? Çizimleri büyüleyici... Çok güzel.




hanac

Hayır memleketimizde yayınlanmadı.

Ne bu ya, her taraf siyah kedi dolu.

Uğursuzluk getirmez mi ?  :)

Hayal Kahvem

İnanmam ben öyle şeylere Hanac. Kedinin uğursuzu olur mu? Mübarek kedi işte.  ;)
Bu çizgi romanı çok merak ettim. Konusu ne acaba?

Peyami

Burada görünce bir göz attım. Birkaç temel bilgiyi verebilirim.

Aslında bu bir ÇR albümü değil, ÇR serisiymiş. Şimdiye kadar
Fransa'da 3 tane albüm çıkmış ve hala devam ediyor. Serinin yazarı ve çizeri
Nancy Pena isimli genç hanım.

Konu şöyle:
Kyushu adasındaki bir ipek tüccarının kızı dillere destan güzellikte
kimonolarıyla ün salmıştır. Bir dokuma ustası ise kıza gizliden gizliye aşıktır
ve ona nefis bir kumaşa sahip üzerinde kedilerin resmedildiği ve "kedili kimono" olarak
isimlendirilen bir kimono hediye eder. Kız bu elbiseye hayran olur ve her gün onu giymeye başlar.
Ancak dokumacı ona ilan-ı aşk ettiğinde reddedilir.
Deliye dönen aşık, yeni iki kimono yapar, bunların üzerinde turna kuşu ve sıçan motifleri vardır.
Kız bu kimonolarla karşılaştığında kendi elbisesindeki kediler,
diğer kimonolardaki kuşların ve sıçanların üzerine saldırır
ve sonunda sol göğsün üzerine işlenmiş kara kedi kurtularak
bir turnanın peşinde kaybolur. Tekrar kurtulduğu "kimono evine" dönmek isteyen
bu kara kedinin dönemin (Victorian) popüler insanlarıyla (Sherlock gibi..)
karşılaşmaları ve yolculukları konu ediliyor.   

Fantastik, masalsı, ve mecazlarla dolu bir hikaye gibi..

Albümler:
Le chat du kimono    
Tea Party    
It is not a Piece of cake

Hayal Kahvem

Teşekkürler bilgilendirme için Peyami... Nancy Pena çizgileri bana bi  yazı yazdırdı...  Az sonraaaa:)

Hayal Kahvem


Üzerine afiyet, bütün gün üzerimde nasıl ağırlık, nasıl tembellik vardı anlatamam. Ofiste beni göreydin, miskinler tekkesinin baş müridi zannederdin. İnan eve zor bela sürünerek geldim. Sokak kapısını açtığım gibi ayakkabımı, çantamı fırlattım. Kendimi boş bir sepetmiş gibi salondaki battal koltuğa attım. Sanki gün boyu dünyanın yüklerini, sırtımda taşımıştım. Neydi bu bitik halim anlamadım.  Elimi kaldırıp parmağımın ucuyla, televizyonun kumandasının tuşuna basamadım. Sanki bana ait değilmiş, belki emanetmiş gibi...  Ya da ne bileyim? Bünyemde nafile yer işgal ediyormuş da fırlatıp atmam gerekiyormuş gibi... Ruhumu serbest bıraktım. O anda nerden çıktıklarını anlamadığım üç kedi belirdi tepemde... Kirpiklerimi kırpıştırarak, baktım kedilerin  gözbebeklerindeki görüntüme. Hey!... Tuhaftım!... Ne bileyim? Nato mermer nato duvar...  Yüzümde ne bir düşünce izi... Ne de bir kaygı belirtisi! Pes yani!  Hareket etmek, ses işitmek, laf söylemek içimden gelmiyordu. Becerebilsem kendimi aynen olduğum gibi  bırakacak, sonsuza kadar öyylece uzanıp kalacaktım. Bir an çantamdan dökülen kitaplara gözüm değdi. O kitapları yazanlar... Çoğu yaşamıyordu şimdi. Onca vakit, onca yazı için uğraşmak... Sonunda ölüm varsa... Haybeye harcanan zaman gibi geldi. Matematik, iktisat için didinenler... Ne işe yarayamıştı ki? Zengin yiyor, yoksul acından ölüyor... Değişen bir şey var mı? Yok! Hep aynı. Tarih sözgelimi... Binlerce kitaba göz nurlarını dökmüşler... İnsanlığın ne kadar zavallı olduğunu yazmıyorlar mı hepsi? Savaşlar... Anlaşmalar...  Yine... Yeni... Yeniden... Savaş... Tarih yazmışlar da kime faydası dokunmuş peki? Dört bir yan cenkte!  Faydası olsa dünyada savaş biterdi. Bütün kitaplar nağme... Kitapları atmalı mı yoksa yakmalı mı? Boşa işgaliye! Tüm bu düşünceler aklımın kıvrımlarında gezinirken uyuyup kalmışım... Az önce uyandım. Gece yarısı olmuş. Olduğum yerden dışarıya baktım. Gökyüzünde dehşet bir dolunay vardı. Dolunayın parlak ışığı gözümden yüreğime aktı. Akabinde damarlarımdaki kan tepemden tırnağıma hızla dolandı. O tuhaflığı gene  hissettim. Doğruldum. Pencerenin aksinde kendimi seyrettim. Gözbebeklerimdeki kırmızı parıltıyı fark edince muzurca gülümsedim. Gülümseyince vampir dişlerim göründü tabii. Tamam. İyice dinlenmiştim. Fırladım yattığım yerden. Önce pencereyi, sonra pelerinimin kanatlarını açtım.  Sivri dişlerimi  alt dişlerimde bileyleyerek ilk hedefe ulaştım.


NOT- İlk çizim Nancy Pena'ya ait. İkinci resim google'dan.

dursar

KONU OLARAK COK HOSUMA GITTI.BIZDE DE YAYINLANMASINI ISTERIM