80'li yıllar ve korku filmleri

Başlatan kadri kerem, 17 Mayıs, 2012, 00:25:22

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kadri kerem

Ben çok sık hasta olan bir çocuktum. Sürekli bademciklerim şişerdi. Tabii okul falan da yalan olurdu böylece. İşte böyle günlerde hastalığımı biraz olsun unutturacak ve evde sıkılmamı önleyecek büyülü nesneler video kasetlerdi. Hemen bir kaset kiralanır,  ben filme dalınca da iki kaşık çorba içtiğimi gören annem sevinirdi. Bu sayede filmlerle büyüdüm işte. Bir de bu yıllar 80'ler olunca...

Evet 80'li yıllarda her şey olduğu gibi filmler de bir başkaydı. Özellikle de korku filmleri. Oyunculukları, çekimleri, efektleri, konuları... İnandırıcılıktan uzak, hatta bazen saçma olsalar da, efektleri zamanımıza göre uyduruk olsa da 80'li yıılların korku filmleri bir başkadır. 80'lerden sonra korku filmleri tadını tuzunu kaybetmiştir bana sorarsanız. Geçenlerde yazım için film araştırmasındayken şu klasikle karşılaştım. Oturdum, keyifle izledim. İşte harika bir şarkı eşliğinde o filmden sahneler:

The Blob (1988)
http://www.youtube.com/watch?v=azfRnS5hZ48

Sizin 80'lerden aklınızda kalan, sizi çok etkileyen korku filmleri var mı?


hanac

Neon Maniacs'ı hiç duymamıştım.

Fragmanını seyrettim, gerçekten aşırı absürd.

Elm Sokağı ve 13. Cuma serileri'ni 80 li yıllarda epey izlemiştik.

Ayrıca Evil Dead vardı tabii ki

http://www.imdb.com/title/tt0083907/

tommikser

Yav sabahtan beri arıyorum ama filmi bir türlü bulamadım.O zaman nedense acayip etkilemiş beni korkutmuş bir film vardı.Sanırım 6-7 yaşlarındaymışımdır.

Filmde çocuğun bir robotu vardı -dandik mi dandik aslında- çocuk onu kontrol ediyordu.Sonra nasıl oluyorsa akıllanıp ailede terör estiriyordu.Nasıl olduğunu bilmiyorum ama sanırım havuza düşürüp yok ediyorlardı.

Hatırlayan var mı bu filmi?

affedlmeyen

Ben 80'lerde piyasada yoktum gerçi  ;D ama o dönemki filmlerden Elm Okağı Kabusu ve 13. Cuma yı çok çok beğenmiştim. İkisi de hala favori korku filmlerim arasındadır.

kadri kerem

Alıntı yapılan: gunessemerci - 17 Mayıs, 2012, 09:59:53
Yav sabahtan beri arıyorum ama filmi bir türlü bulamadım.O zaman nedense acayip etkilemiş beni korkutmuş bir film vardı.Sanırım 6-7 yaşlarındaymışımdır.

Filmde çocuğun bir robotu vardı -dandik mi dandik aslında- çocuk onu kontrol ediyordu.Sonra nasıl oluyorsa akıllanıp ailede terör estiriyordu.Nasıl olduğunu bilmiyorum ama sanırım havuza düşürüp yok ediyorlardı.

Hatırlayan var mı bu filmi?

Çocuklarla oyun için yapılmıştı o robot aslında. Robotun üzerinde kırmızı küçük bir alan vardı. Çocuklar lazer silahı ile o noktadan vurunca kapanıyordu. Sonra robot bozulunca çatal, bıçak Allah ne verdiyse fırlatıyordu çocuklara. Sonunda yanılmıyorsam yine o lazer tabancıyla vuruyorlardı robotu, o da kendi kendini kapıyordu.

Bu film miydi?  :) Akşam ismine de bir bakarım.


yalcinerol345

Jaws vardı.Sonra devam filmleri de çekilmişti.İlk Jaws sinemalarda oynadığında gazetelerde okumuştum.Gazetelere göre O zamanlar Amerika'da plajlar bomboştu.

ercoktay

Bizim oturduğumuz eve çok yakın yerde videocu vardı. Bende tam bir video çocuğuydum. İzlemediğim film kalmamıştı. Bütün savaş, karate ve komedi filmlerini izlemiştim neredeyse. Korku filmlerine hep uzak durdum hayatım boyunca. İnsanlar neden korkmaktan zevk alır çözemedim hiç. Ara sıra korku filmi izlediğim de oluyordu tabi. Mesela Evil Dead ve elm sokağında kabus gibi. Ama beni en çok etkileyen film fareler ile ilgili olandı. Filmin sonunda insanları kurtarmaya gelenler dev fareler filan çıkıyordu. Birde yoğurt yiyince akılsız insanlara dönüşen bir film vardı. İnsanlar yoğurdu yedikten sonra patlıyordu falan. o da çok korkutmuştu beni. Birde Stephen king uyarlaması it vardı. Palyaçolu film. Bırrr.

kadri kerem

Alıntı yapılan: ercoktay - 17 Mayıs, 2012, 16:21:57
Bizim oturduğumuz eve çok yakın yerde videocu vardı. Bende tam bir video çocuğuydum. İzlemediğim film kalmamıştı. Bütün savaş, karate ve komedi filmlerini izlemiştim neredeyse. Korku filmlerine hep uzak durdum hayatım boyunca. İnsanlar neden korkmaktan zevk alır çözemedim hiç. Ara sıra korku filmi izlediğim de oluyordu tabi. Mesela Evil Dead ve elm sokağında kabus gibi. Ama beni en çok etkileyen film fareler ile ilgili olandı. Filmin sonunda insanları kurtarmaya gelenler dev fareler filan çıkıyordu. Birde yoğurt yiyince akılsız insanlara dönüşen bir film vardı. İnsanlar yoğurdu yedikten sonra patlıyordu falan. o da çok korkutmuştu beni. Birde Stephen king uyarlaması it vardı. Palyaçolu film. Bırrr.

Konu dağılmasın ama, en iyi dövüş filmi bence 1990 yapımı Kickboxer Kralı'dır (The King Of The Kickboxers). Bu filmi hergün izler, sonra arka bahçedeki kum torbasını döverdik.  Hey gidi günler  :) En sevdiğim sahnelerinden biri de aşağıda. 23. saniyeden sonra Prang usta devreye giriyor.  :)

http://www.youtube.com/watch?v=XJz6EbwiSHg

DAMPYR

işte benim filmim.... :o :o :o
Creep – Dehşet Tüneli
izlemek için aşağıdaki linke tıklayın

http://www.webteizle.com/YabanciFilm/1837-Dehset-Tuneli--Creep-Turkce-Dublaj-istek-Film-izle.html

Londra'da metro istasyonu ve kanalizasyonu arası koşturmaca, kovalamaca içinde geçen bir korku filminden bahsetmek istiyorum, evvelden beri beni çok cezbeden gece vakti tren istasyonu, metro istasyonu, metro gibi yerlerde geçen filmlere olan hevesim nedeniyle büyük bir beklentiyle izlemeye başladığım film nedense katilin görünmesiyle bir anda sıkıntıya dönüştü. Tepenin Gözleri filmi ve daha pek çok yapımda görmeye alıştığımız kana susamış ucube ortaya çıktığı anda filmin tüm büyüsü kaçtı, arada heyecan yapıyorduk bambaşka katil hayalleri kuruyordum niye çıplak ve acaip görüntülü bir adam çıkarıp beni sinirlendirdiniz diye iki çift te laf söyledim yapımcıların arkasından.

Şehre gelen George Clooney ile tanışmak için yola çıkan ama başına gelmedik kalmayan bayan kahramanımıza insan ah be canım, koskoca George Clooney ile tanışmak istiyorsun, gecenin bir vakti kafan iyi bir şekilde (kahramanımız bir partide bir kaç kadeh içtikten sonra metroya gidiyor ) metroda ne işin var, bin bir taksiye hadi paran olmasa neyse (kız daha sonra evsiz Jimmy'e sadece güvenlik kulübesini göstersin diye arka arkaya 50 şer sterlin verdiği için onun parasız olmadığını anlıyoruz, sen üç kuruş taksi parası vermemek için metrolara gidersen böyle elli elli gider paraların diye de söyleniyoruz) dememek için kendini zor tutuyor. Hayranı olduğu aktörün yanına gitmek için gece yarısı metro istasyonuna giden ve uyuyakalan Kate'nin kilitli kaldığı istasyonda kanlı bir katil tarafından av haline getirilmesi ve gelişen gerilimli anlardan ibaret bu filmde topu topu bir kaç kişi rol alıyor.

Film klostrofobisi olanları gerçek anlamda sıkabilir, zaten tüneller ve kanalizasyonda geçen filmlere bir de karanlık eklenince insan ister istemez daralabiliyor, film izlenince bundan sonra bunun devamı da yapılır, bu mutant katil nasıl bu hale gelmiş, başka kimleri katletmiş de farelere yedirmiş başka bir filmde anlatılır diye beklenmiş olsa da nedense filmin devamı getirilmemiş.

Franka Potente'nin başrollerde oynadığı film IMDB'den 5.5 puan almış, Filmin yönetmeni Christopher Smith.

Biri kaçsın diğeri kovalasın, göz gözü görmesin, çığlıklar uçuşsun diyenlere gelsin:Dehşet Tüneli.

yunusmeyra

bu anlatılanlara bir iki ufak ek olarak (çok korku hissi vermeselerde..) ;
şimdiki gençlik aşılı klasik korku fenomenlerinin (kurt adam,vampirler,yürüyen ölüler..)
20 küsur yıl önceki ilk örneklerinden genç ve asi vampirler iş başında  ;)

bir de 80'lerin olmazsa olmazı "zombi" filmleri tabii..
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

kadri kerem

The Lost Boys filmini geçenlerde yeniden izledim. Keşke izlemeseydim. Çocukluğumdaki büyüsünü kaybetti. Galiba bazı şeyleri (üstlerindeki peri tozunun yok olmaması için) kurcalamamak gerek.

Bu arada Return of the Living Dead'in posteri harikadır.  :)

Peyami

Alıntı yapılan: kadri kerem - 17 Mayıs, 2012, 00:33:12
Örneğin bir Neon Maniacs (Gece Yaratıkları) filmini hatırlayan var mı?  :)


Ben epey küçükken seyretmiştim galiba. Yanılmıyorsam sonunda "su tabancaları" imdada yetişiyordu. O zamanlar arkadaşlarla seyrederken eğlendirmişti bizi ama şimdi karşılaşsam muhtemelen pek yüz vermem.

Buna karşılık "LOST BOYS" filmini her sene bir kaç kez büyük bir keyifle izliyorum. En sevdiğim on filmim arasında her daim kalacaktır. Bana aynı tadı, hatta bazen daha fazlasını hala verebiliyor.

O eşsiz müzikleri, karakterleri, mekanlarıyla Santa Carla anımlarım arasında dimdik ve tüm heybetiyle durmaya devam ediyor. Özellikle Frog kardeşlerin giyim zevkine bayılırım.

İkinci ve üçüncü devam filmlerini de izledim ama beklediğim gibi ilkinin onda biri kadar zevk alamadım. 


kadri kerem

Alıntı yapılan: Peyami - 06 Haziran, 2012, 17:08:01
Alıntı yapılan: kadri kerem - 17 Mayıs, 2012, 00:33:12
Örneğin bir Neon Maniacs (Gece Yaratıkları) filmini hatırlayan var mı?  :)


Ben epey küçükken seyretmiştim galiba. Yanılmıyorsam sonunda "su tabancaları" imdada yetişiyordu. O zamanlar arkadaşlarla seyrederken eğlendirmişti bizi ama şimdi karşılaşsam muhtemelen pek yüz vermem.


Evet su ile ölüyorlardı.  ;) O zamanlar oturduğumuz evin bahçesinde bir trafo vardı. Kocaman mavi bir kapısı vardı. Kapının üzerinde de ölüm tehlikesi anlamına gelen bir kuru kafa. Geceleri perdeyi aralar bakardım. Sanki kapısı aralanacak, içeriden gece yaratıkları çıkacak gibi gelirdi.  :) Belki bir iki sefer su tabancamı da hazır emiş olabilirim.  :)

Peyami

Alıntı yapılan: kadri kerem - 06 Haziran, 2012, 17:43:29
Alıntı yapılan: Peyami - 06 Haziran, 2012, 17:08:01
Alıntı yapılan: kadri kerem - 17 Mayıs, 2012, 00:33:12
Örneğin bir Neon Maniacs (Gece Yaratıkları) filmini hatırlayan var mı?  :)


Ben epey küçükken seyretmiştim galiba. Yanılmıyorsam sonunda "su tabancaları" imdada yetişiyordu. O zamanlar arkadaşlarla seyrederken eğlendirmişti bizi ama şimdi karşılaşsam muhtemelen pek yüz vermem.


Evet su ile ölüyorlardı.  ;) O zamanlar oturduğumuz evin bahçesinde bir trafo vardı. Kocaman mavi bir kapısı vardı. Kapının üzerinde de ölüm tehlikesi anlamına gelen bir kuru kafa. Geceleri perdeyi aralar bakardım. Sanki kapısı aralanacak, içeriden gece yaratıkları çıkacak gibi gelirdi.  :) Belki bir iki sefer su tabancamı da hazır emiş olabilirim.  :)

Ben de komando desenli çantamda inşaatlardan yürüttüğüm tahtalardan yaptığım minik kazıkları ve  St. Antoine ya da Surp Takavor kilisesinden edindiğim haçı hep taşırdım. Yalnız kutsal su almayı bir türlü başaramamıştım. Aslında korkardım yaratıklardan ve vampirlerden ama bir yandan da karşılaşmayı çok isterdim. Hatta bir "Kayıp Canlıları Araştırma klübü" bile kurmuştum bir kaç arkadaşla. Boş inşaatları/evleri falan gezer, her çıtırtıda kaçışırdık.

İyi ki bu filmler/çizgiromanlar/bilgisayar oyunları varmış diyorum şimdilerde. Onlar olmadan hayatlarımız kimbilir ne kadar renksiz olurdu...