Dünyaya Mister No'lar gerek

Başlatan Mister NO, 02 Eylül, 2012, 13:26:50

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mister NO

Geçtiğimiz günlerde gazetelerde bir çok insanı üzen haberlerden biri de, Brezilya yerlilerinin altın arayıcıları tarafından katledilmesi ile ilgili olanıydı. Mister No maceralarından tanıdık olduğumuz bu olaylar ne yazık ki 2012 dünyasında halen devam ediyor.  :'(


Katliam! Bir avuç altın için...








Ntvmsnbc'den Erdem Aksu'nun haberine göre Venezuela-Brezilya sınırında, yol olmadığı için en yakın kasabadan 6 gün yürüme mesafesinde olan Yanomami kabilesi üyelerinin yaşadığı kampa, kaçak olarak maden arayan Brezilyalı altın avcıları helikopterlerle saldırdı.

Katliam yapıldığı iddia edilen kampta yaşayan 80 kişinin sadece 3'ü hayatta. Yerli halka sahip çıkmamakla suçlanan Venezuela ve Brezilya hükümeti, geçtiğimiz temmuz ayının başında gerçekleştirilen katliamdan sorumlu tutuluyor.

Yanonami yerlilerinin oluşturduğu Horonami Yanomami Örgütü'nden yapılan yazılı açıklamada, Yanomami kabilesi üyelerine geçtiğimiz temmuz ayında Venezuela'nın güneyinde Brezilya sınırı yakınında düzenlenen saldırıda çok sayıda kişinin öldürüldüğü belirtildi.

Venezuela ve Brezilyalı yetkililerden olayın soruşturulmasını isteyen yerli halk, katliamın "Garimpeiro" olarak adlandırılan Brezilyalı altın avıları tarafından gerçekleştirildiğini iddia etti.

Amerika kıtasının keşfedilmesinin üzerinden 500 yıla yakın süre geçmesine rağmen hala tamamı keşfedilememiş olan yerli halkların en büyüğü olan Yanomamiler, dış dünyayla bağlantı kurmamış kamplara sahip. En yakın modern yaşam alanlarına bile günlerce uzaklıkta bulunan kabileler, doğayla iç içe ve ilkel bir yaşam sürdürüyor. 20. yüzyılın sonlarından itibaren Yanomamilerin yaşam alanlarını ve yaşamlarını tehdit edenler ise, kaçak maden arayan İspanyol kökenli altın avcıları.


AİLE YAPILARI BENZER


Afrika 'daki ve Ortadoğu 'daki benzer büyüklükteki kabilelerle benzer geleneklere sahip olan Yanonamilerde evlilik, ailelerin uygun gördüğü kişilerle yapılabiliyor. Kadınların çocuklarla ve kamplardaki bahçelerle ilgilendiği kabilede erkekler avcılık ve balıkçılık görevini üstlenmekte.

Kabilenin yaşlıları küçük çocukların eğitimini üstlenmekte. Böylece geleneklerini ve yaşamak için gerekli bilgileri nesilden nesile aktarıyorlar.


ORTAK YAŞAM


Ticaret anlayışının olmadığı kabilelerde çocukların bakımından, avcılığa herşey ortak. En büyük kamp 3 farklı aileden oluşmakta. Böylece toplum içi şiddetin ve ayrılığın önüne geçildiği düşünülen sistemde yabancı kamplarla da düşman ilişkisi bulunmamakta. Bu özelliklerinden dolayı Yanonamiler, madencilerin saldırılarının farkına varamadan birçok üyelerini kaybetme tehlikesi altında yaşamlarını sürdürüyor.


DEVLET SİSTEMİNDE YOKLAR


Venezuela ve Brezilya sınırı boyunca yaşayan 14 bin nüfuslu bu yerli halk ülke yönetiminden, vergilerden ve yardımlardan habersiz yaşıyor. Devlet sisteminin tamamen dışında yaşamaları güvenlikleriyle ilgili problemleri de görünmez kılıyor. Venezuela hükümeti silahlı güçleri, belirli dönemlerde Amazon ormanı derinliklerine göndermekte ancak bu operasyonlarda esas amaç kaçak madencilerin çalışmalarını engellemek.


2000 metre rakımlı ormanlarda, yaşam alanlarına uzak bölgelerde yaşamaları, Yanomami kabilesine gerçekleştrilen saldırılardan haber alınmasını güçleştiriyor.


1993 yılında aynı kabileden 16 Yanomami, kaçak madenci Garimperioların saldırısında öldürülmüştü.



kedidiro

 

     daha önce bir vesileyle andığım afili filintilar sitesinden konuyla ilgili olduğunu düşünebileceğimiz bir yazı... uzun görünmesi sizi aldatmasın, okuyunuz ve sentinel halkına bir selam gönderiniz...

'' Afşin kum – dünyanın en afili halkı

Burada daha önce, sömürgecilerin bulaştırdıkları hastalıklar yüzünden soyları tükenen Palawalar hakkınca acıklı bir yazı yazmıştım. Dünyanın kalanından izole yaşamış topluluklar ilgimi çekiyor. Dünya, insanlık, başka türlü nasıl olabilirdi, diye düşünmeden edemediğim için herhalde. Bu insanların bir kısmı ateş yakmayı bilmiyor olabilir; ama, mesela, ateş yakmayı biliyorsan ve onu içine şeytan girdi diye kadınları yakmak için kullanıyorsan, hiç bilmeseydin daha iyiydi aslında.
Efendim, bugünkü konumuz, Palawalar gibi uzun yıllar (tahminlere göre 60 bin yıl) dünyanın kalanından izole yaşamış başka bir grup insan, Hindistan'ın güneyindeki Andaman adalarınından Kuzey Sentinel adasının halkı. Sadece birkaç yüz kişiler. Onlara Sentinelliler deniyor, kendilerine ne dediklerini bilmiyoruz.
Tahminen Palawalar gibi bu adaya yürüyerek gelmişler ve sular yükselince burada kalmışlar, çünkü denizcilikle alâkaları yok. Ama Palawalardan ve Andaman adalarındaki diğer topluluklardan farklı bir özellikleri var. Geleneksel olarak, adalarına yaklaşmaya cüret eden herkesi öldürüyorlar. Şimdiye kadar adaya ayak basıp canlı dönen kimse olmamış. Hindistan'ın İngiliz istilasına uğradığı zamanlarda, sömürgeciler aynı Palawalara yaptıkları gibi, diğer Andaman halklarını salgın hastalıklarıyla kırıp geçirmişler. Kuzey Sentinel adası biraz sapa kalıyor, gözlerinden mi kaçmış, yoksa oraya çıkmaya yeltenen birkaç denizci ok yağmuru altında can vermiş de, başka gitmeye cesaret eden çıkmamış mı, bilemiyorum. Sömürge döneminde kayda değer bir temas olmamış. Hindistan bağımsızlığını kazandıktan sonra birkaç iletişim kurma girişimi olmuş. Ama Sentinellilerin tavrı netmiş. Adalarına ayak basanı, selamsız, sabahsız, nereden geldin, nereye gidiyorsun demeden şişlemeye devam etmişler. Yaklaşmaya cesaret eden meraklılar, iletişim kurmak için sahile hediyeler bırakırlarmış bazen. Sentinelliler, hediyeleri kabul ederlermiş, ama buna karşı bir minnet duymaları gerektiğine ikna olmamışlar şimdiye kadar.


2004′te Hint Okyanusu kıyılarını haşat eden tsunamiden iki gün sonra, Hindistan hükümeti, "gidin bakın bakalım, bu mikroplar hâlâ yaşıyor mu" diye adaya bir helikopter göndermiş. Helikopter adanın üstünde dolaşıp birkaç kişi görmüş, ardından geleneksel ok yağmuru başlamış. Tsunami, yabancılara karşı kararlılıklarını zerre kadar etkilememiş.
Diğer Andaman adalarında, yerlilerin tsunamiye nasıl tepki verdikleri gözlenmiş. Üç kuruş maaş için kıyı şehirlerine toplaşan, tsunamiden bihaber olan ve sonuçta okyanusa karışan kalabalık gibi değiller. Depremi hissettikleri anda, arkasından tsunami gelebileceğini biliyorlar ve adanın en yüksek yerine çıkıyorlar. Tabii kimse soramamış ama Sentinellilerin de başka türlü davranmadığı varsayılabilir. Yoksa 72 kilometrekarelik bir alanda 60.000 yıl nasıl hayatta kalabilirlerdi? Ataları kimbilir kaç tane tsunami görüp geçirmiştir. Belki "yer sarsıldı mı tepeye koş" diye türküleri falan vardır.
Dış dünyayla temas kurmama konusundaki bu sarsılmaz iradeleri nereden geliyor? Gelecek olanların, taşıdıkları hastalıklarla onları öldüreceğini biliyor olabilirler mi? Tsunami konusundaki bilgeliklerine bakarsak, geçmişte böyle bir olay yaşandıysa, mesela Hindistan'dan birileri gelip ada halkının çoğunun hastalıktan kırılmasına yol açtıysa; hayatta kalanlar, dışarıdan gelenin ölüm getirdiğini, kanla yazılmış bir kural olarak benimsemişlerdir belki. Bir keresinde, yaklaşmak isteyenlerin getirdiği hediyeler arasında bir de canlı domuz varmış. Adada domuzlar olduğunu ve Sentinellilerin domuz yediklerini biliyorlarmış. Adalılar diğer hediyeleri kabul etmişler, ama dışarıdan gelen bu domuzu öldürüp gömmüşler. Akıllıca bir hareket, yabancı insanlardan bulaşacak hastalıklar, yabancı domuzlardan da bulaşabilir.
Hindistan hükümeti, 1997′de alınan bir kararla, bu adayla temas kurma çabalarını yasaklamış. Tam olarak "ne halleri varsa görsünler" politikası benimsenmiş. Bilinen en son temas, 2007′de gerçekleşmiş. Adalılar, kıyılarına sokulmuş iki balıkçıyı kalbura çevirmişler. Balıkçıların cesedini almak için bir helikopter gelmiş ama ok yağmuru yüzünden (yine) adaya yaklaşamamış. Aynı helikopter, balıkçıların cesetlerinin birer çukura konulup yakıldığını tespit etmiş.
Konuştukları dil, kültürleri, dinleri, mitolojileri hakkında hiçbir şey bilinmiyor. Uluslararası hukukta bu ada Hindistan toprağı olarak geçiyor, ama bu Sentinellilerin umurunda değil, büyük ihtimal bunun farkında da değiller. Sorsanız "s..eyim uluslararası hukuku" derler herhalde.
İnsanların temelde iyi olduğunu varsayan biriyseniz, yaklaşanı öldüren bu insanlar bu düşüncenizi sarsar mı? Onları kötü ve vahşi olarak mı görmek lazım? İnsan, biraz olsun, dışarıda neler olup bittiğini merak etmez mi? Ya da, daha da önemlisi, pek de merak edilecek bir şey olmadığını nereden biliyorlar?
Sizi bilmem, ama uygar dünyaya çekilen bu şahane hareket karşısında benim gözlerim doluyor.''


kalidor

Eğer kayda değer bir yeraltı kaynağı olsaydı İngilizler veya Hindistan adaya barış (!) getirmek için müdahalede bulunurlardı. Ama hakkaten ilginçmiş. İron Maiden'dan Run to the Hills parçasını hediye ediyorum sayın Sentinellilere:

http://m.youtube.com/watch?v=geHLdg_VNww
Crom! Ölüleri Say...

s.b

 Keşke bizde o ilkel kabilenin dediğini diyebilseydik bazı konularda:
"Sorsanız "s..eyim uluslararası hukuku" derler herhalde."
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

Mister NO

Yerliler işgal etti inşaat ertelendi

Brezilya'nın yağmur ormanlarını mahvedecek olan dev baraj projesi yerlilere direnemedi. Amazon yerlileri tarafından işgal edilen baraj inşaatı üç gün önce bir kez daha askıya alındı. hydroworld.com'un yerel kaynaklara dayandırdığı habere göre Munduruku, Juruna, Kayapó, Xipaya, Kuruaya, Asurini, Parakana ve Ara kabilelerinin temsilcilerinden oluşan grup baraj inşaatının bulunduğu alana otobüslerle geldi. Geleneksel silahlarla donanmış olan yerliler  işçilerin inşaata girmesine izin vermedi.

HÜKÜMET'E MEKTUP
Yerliler, Brezilya Hükümeti'ne bir de mektup gönderdi. Mektupta protestocular barajın yerlilerin rızası olmadan yapıldığı ifade edildi. Yerliler, diyalog istediklerini fakat Hükümet'in kendilerinin konuşmasına izin vermediğini kaydederek şöyle devam etti: "Bu nedenle biz baraj inşaatını işgal ediyoruz. Şimdi sizin her şeyi durdurmanız ve bizi dinlemeniz gerekiyor. "Yerliler mektupta isteklerinin basit olduğunu söyleyerek, Hükümet'in yasaları uygulamasını ve bölgede yapılacak her çalışmada kendilerine danışılmasını istedi. İstekleri yerine gelene kadar baraj inşaatının durdurulmasını talep eden yerlilerin bir başka isteği de polisin Xingu, Tapajos ve Teles Pires nehrindeki operasyonları da durdurması oldu.

Üçüncü büyük baraj olacak
Brezilya Hükümeti, enerji projeleriyle ekonomiyi büyütme peşinde. Belo Monte'nin de dünyanın üçüncü, Brezilya'nın en büyük barajı olması planlanıyor. Fakat Amazon'u besleyen Xingu nehrinin etrafındaki toprakların suya gömülmesiyle 40 bin kişi evlerinden olacak. Yerliler iki yıl önce de inşaat alanının içindeki  dört şantiyeyi yaklaşık üç hafta önce işgal etmişti.

***

İşçilerden destek var

Yerlİler işgal sırasında, baraj inşaatında kötü koşullarda çalışan pek çok işçinin kendilerine destek verdiğini söyledi. Protestocular, işçilerin kendilerine sempati duyduğunu dile getirerek "Biz onlarla barış halindeyiz" diye konuştu.




alan ford

  Yerlilerin haklı davalarında Mister No kuşkusuz tam destek verirdi ama öncesinde Brezilya derin devleti pırpırı kiralayıp olmadık işlere sokardı kesin pilotumuzu. Sonrasında davanın kazanılacağı kesin ama  ;D

  Şaka bir yana ülkemizde de en büyük dertlerden biri olan hesler konusunda umarım insanların aklı başına gelir. Yerliler de gayet makul ve haklı taleplerini de kazanırlar
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

Gambit

40,000 kisinin evinden olmasi cidden abartili bir ornek ama hes lerden kacis olamaz, olmamali. Turkiye de hic bir hes bu kadar kisiyi evinden etmemistir, etmez. Nukleer santral yerine hes, ruzgar ve gunes enerjisine yonelmemiz sart. Bunun yaninda, enerji kayiplarini onlemek icin isi yalitimini zounlu hale getirip, Guneydogu daki hakzi hirsiz kullanimlari da engellersek, kendi kendine yeten ulke durumuna rahatlikla gececegimize inaniyorum

kalidor

Nükleer enerji için çok geç kaldık ve bütün dünya nükleer enerjiyi bırakırken bizim bu işe girişmemiz ve bunu yaparken de karşı taraftan tam bir sigorta talebinde bulunmamamız da ilginç. Fransa'nın inşa edeceği reaktörün de ilk kez Türkiye'de yapılacağı da ayrı bir soru işareti. Neyse yenilenebilir enerji kaynakları ve mümkün olan yerlerde yapılacak HES'leri destekleyelim. Yoksa ihracat artmış, borsa çıkmış, enflasyon düşmüş, işsizlik azalmış hikaye olur. İran'a, Rusya'ya bağlı yaşamaya devam ederiz.
Crom! Ölüleri Say...

alan ford

  Hes'ler maalesef  zannedildiği kadar masum değiller. Toptan ekolojiyi ve iklimi değiştirmeleri bişr yana , sınırlı kullanım ömrü sonrası kendini yeniliyememesi büyük sorunlar. Lakin Almanya'da çevreye uyumlu  ve barajsız hes teknolojisini geliştirmiş. bkz:

  "Tertemiz bir HES mümkün!
Freiburg'un en beğendiğim tarafı, yemyeşil doğada süregelen kent yaşamı. İnsanlar şehir merkezindeki birkaç sokak dışında neredeyse ormanda yaşıyor. Şehrin yanı başındaki Dreisam nehrinin etrafı yayalara ve bisikletlilere ayrılmış. 7'den 70'e herkes spor yapıyor. Engellilerin belki de en rahat spor yaptığı yer burası. Burada nehrin hemen yanında yeşillikler içinde gizlenmiş, tek katlı bir kulübe var: Bir HES (hidroelektrik santralı)!
Türkiye'de bilinçli her insanın ayaklanmasına yol açan HES'lerden çok farklı. Bizdeki HES mantığı, derelerin akış yolunun değiştirilerek bir boru içine hapsedilmesi ve hapsedilen suyun yüksek bir yerden bırakılmasına dayalı. Yüksekten gelen hızlı su ise tribünleri döndürerek enerji sağlıyor. Freiburg'lular suyun gücünden de faydalanmayı düşünmüş ve çözümü antik çağlardan gelen bir bilgide bulmuş. Arşimet'in yaklaşık 2500 yıl önce bulduğu ve adına 'Arşimet Burgusu (ya da vidası)' dediği sistemle bizim HES'lerin çoğundan daha iyi verim elde etmişler (yılda 2 milyon kWh). İnşaat aşamasında da çevreye neredeyse hiç zarar vermemişler.
'Arşimet Burgusu' antik çağlardan beri suyu aşağı seviyelerden yukarıya çıkartmak için kullanılır. Burada ise sistemi ters yönde çalıştırarak her burgu bölümünde daha da fazla artan bir güç elde ediliyor. Bunun için nehir, 3 metre aşağıya düşürülmüş. Bu düşüşün balıklara zarar vermemesi için de taşlardan setler yapılmış. Böylece hem şık bir görüntü elde edilmiş hem de balıklar için küçük yapay resifler sağlanmış. "

   Radikal gazetesinden alıntıdır.
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

Mister NO

Amazonlardan Hasankeyf'e yerli halklar baraja karşı dayanışma içinde


FİLİZ YAVUZ/BİRGÜN

Brezilya Amazonlarındaki dünyanın en büyük üçüncü baraj projesi Belo Monte'nin yapımına karşı çıkan Kayapo kabilesi şefi Megaron Txucarramae, "Hasankeyf halkı burada ne yaşıyorsa biz de Brezilya'da aynı şeyi yaşıyoruz ve aynı şekilde direniyoruz. Yerli halklar yaşadığı sürece de direnmeye devam edecek. Ben yaşadığım sürece Belo Monte barajının yapılmasına izin vermeyeceğim" dedi.

Doğa Derneği'nin de destek verdiği Damocracy Hareketi tarafından Dünya Nehirler Konferansı için İstanbul'a davet edilen Megaron Txucarramae ile dün Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'ndeki konuşmasının ardından bir araya geldik. Txucarramae, yaşadıkları sorunların kaynağının ILO'nun 169. maddesine göre yerli halkları ve onların kültürlerini korumayı taahhüt eden hükümetin bu taahhütüne uymamasını olduğunu söyleyerek; "Biz mahkemelerin kararlarına saygı duyuyoruz. Ama beyaz adam bizim isteklerimize, yaşamımıza ve bize saygı duymuyor" diye konuştu.   
Txucarramae'nın anlattıklarından öne çıkanlar şöyle:

KUTSALIMIZA ZARAR VERİYORLAR
Hükümet bizim değil barajcıların ve madencilerin sözünü dinliyor, bizim ve diğer kabilelerin üzerine askerleriyle saldırıyor. Hatta geçen yıllarda başka kabilelerden bir kişi öldü. Bize, kutsal alanlarımıza hatta atalarımızın mezarlarına bile zarar veriyorlar. Ağaç keserek, nehirlerin akmasını engelleyerek, balıkları öldürerek sağladıkları gelişme kime hizmet eder?

BARAJ ÖLÜM ÇANIMIZ OLACAK
Belo Monte Barajı, sadece yerli halklara değil nehrin kıyısında yaşayan beyaz adamlara da zarar verecek. Yaşam alanlarımız sular altında kalacak, balıklar ölecek, kaplumbağaların üreme alanı yok olacak. Sulak alanlar kuruyacak, kuru alanları su basacak.

Biz nehir kıyısından ormanın içlerine taşınacağız. Barajlar büyük sivrisineklerin o bölgeye akın etmesine neden oluyor ve sivrisinekler beraberlerinde sıtma salgınlarını da getiriyor, bizde de öyle olacak. Bir nehri değiştirmeden baraj yapmak mümkün değil. Belo Monte, Xingu nehrindeki yıkımın başlangıcı olacak ve bizim ölüm çanımız çalacak. Çünkü buraya 4 tane daha baraj yapmak istiyorlar. 

KENDİ TOPRAĞIMIZDA YAŞAMAK İSTİYORUZ
Biz doğadaki her şeyin ruhunun olduğuna inanırız. Tanrının bize bıraktığı bu nehrin ruhu vardır. Nehir içinde yaşayan hayvanların ruhu da biz yerlilerin ruhu da nehrin içindedir. Nehir bizim için ayrıca çarşı pazar demektir; balığımızı oradan tutarız, kaplumbağaları oradan buluruz.

Biz çocuklarımızın da burada yaşamasını istiyoruz. Kendi topraklarımızda kendi geleneklerimizle yaşamak istiyoruz

***

Hükümetin teklif ettiği parayı istemiyoruz
Kabile şefi Megaron'un kızı Mayalu Txucarrama: Nehir bize gündelik yaşamımız için gerekli her şeyi verir. Biz Kayapolar hükümetin bize teklif ettiği paraları istemiyoruz. Çünkü doğa satın aladığınız her şeyden daha önemli. Bizler doğanın sahibinin olduğuna ve eğer doğaya zarar verildiğinde kötü olacağına inanıyoruz. Bu yüzden tüm dünyadaki nehirleri korumak için çalışıyoruz. 

***

40  bin kişi evlerinden olacak
Xingu havzası 40 etnik gruptan oluşan 25 bin yerliyi barındırıyor. Belo Monte Barajı, Amazon havzasında 668 kilometre karelik bir alanı sular altında bırakacak, birçok canlı türünün yok olmasına neden olacak ve 40 binin üzerinde insan evlerini terk etmek zorunda kalacak. Xingu havzası ormansızlaşacak ve orta Amazon'da geniş bir alan üzerindeki endemik ve nesli tehlikedeki türler yok olacak. Yerli halklar, tamamen nehre dayalı geçim kaynaklarını, ulaşım yollarını ve kültürlerini kaybedecek.

***

Ilısu'ya ÇED muafiyeti
Belo Monte baraj projesinin arkasında olan Avusturyalı Andritz Hydro şirketi aynı zamanda Ilısu barajını da yapan şirket. Danıştay 14. Dairesi, Ilısu Barajı Projesi'nin ÇED'den muaf tutularak inşa edilmesine karşı dava açan TMMOB Mimarlar ve Peyzaj Mimarları odalarını haklı bulmuş ve 7 Ocak'ta kararını tebliğ etmişti. Fakat baraj inşaatı durdurulmadı. Devreye Çevre Bakanlığı girdi ve 5 Nisan'da ÇED yönetmeliğini değiştirerek Ilısu'yu ÇED'den muaf tuttuğunu açıkladı.

Ilısu Barajı'nın hayata geçmesi halinde 35 bin insan yerinden edilecek, 12 bin yıllık Hasakeyf sular altında kalacak, Irak'taki Basra sazlıklarının büyük bölümü kuruyacak ve burada yaşayanlar su kıtlığı çekecek


















Mister NO

Amazonlar petrole direniyor

DOKUNULMAZ BÖLGE'YE DOKUNACAKLAR

Elif Görgü/ Evrensel








Para hırsı dünyanın en değerli doğal alanlarını tahrip etmeye devam ediyor. Türkiye'de dereleri, ormanları ve kıyıları tehdit eden zihniyet, dünyanın öbür ucunu da es geçmiyor elbet. Yasalarla koruma altında bulunan Ekvador'un Amazon bölgesinin "dokunulmazlığı" kaldırıldı. Bölgede petrol çıkartılacak. Sebep her yerde aynı: Ekonomik kalkınma. Bu kalkınma meselesinde yerli halkların bakış açısı kapitalistlerden farklı. Geçtiğimiz yıl Ekvador'da bir röportaj yapmıştık yerli liderlerinden biri olan Salvador Quispe ile ve mesela onun kalkınma tarifi şöyleydi: "Kalkınma hastalar için çok hastane inşa etmek değil, insanların hasta olmasını engelleyebilmektir. Hasta sayısı az olursa, çok hastaneye ihtiyacınız kalmaz."

Ancak Ekvador Hükümeti mevzuyu böyle görmüyor, ülkenin petrolüne talip olan Çin de... On yıllardır yasalarla, UNESCO ve Avrupa ülkelerinin desteği ile korunan Amazon ormanlarının Ekvador sınırları içinde kalan bölümündeki Yasuni Ulusal Parkı'nın sadece yüzde 1'lik bölümünde bile petrol çıkartılması, 100 bin yerlinin yuvasından kovulması anlamına geliyor. Çünkü Yasuni, kendi kararlarıyla "medeniyet"ten izole ve kültürlerini koruyarak yaşamak isteyen yerli kabilelerin de Ekvador'daki anavatanı.


DOKUNULMAZ BÖLGE' İLAN EDİLMİŞTİ

Bu bilgiler yerli örgütlerinin ve çevre kuruluşlarının çeşitli açıklamalarından derlendi: Yasuni Ulusal Parkı, 9 bin 820 kilometre kare genişliğinde. Ekvador'un Pastaza ve Orellana kentlerinin sınırlarında, Napo ve Curaray nehiryeri arasında ve Ekvador'un başkenti Quito'dan 250 kilometre güneyinde bulunuyor. 

Park, 1980 yılında UNESCO tarafından "dünya biyosfer rezervi" olarak koruma altına alındı.

Çünkü Yasuni yeryüzünün biyoçeşitlilik açısından en zengin bölgelerinden biri.

Bu yüzden 1998 yılında Ekvador hükümeti, Yasuni'yi "dokunulmaz bölge" ilan etmiş, petrol rezervlerinin farkında olan hükümet, hem doğayı hem de yerli halkların haklarının korunması için almış kararı.









6 YIL ÖNCE 6 YIL SONRA


2007 yılında ise bugün de hâlâ iktidar olan Rafael Correa Hükümeti, çevre örgütleri Yasuni ITT Girişimini oluşturmuş ve başlatılan uluslararası kampanya ile gelişmiş ülkeler Ekvador'a, Yasuni bölgesinde petrol arama çalışması "yapılmaması" için her yıl maddi destek vermeye başlamıştı.

Sadece Şubat 2013'te Almanya hükümeti, yenilenebilir enerji, ormanın korunması, Yasuni'e yaşayan yerli halkların sosyal kalkınması gibi alanlarda kullanılmak üzere 46 milyon dolar vermiş!

Fakat 6 yıl önce bölgenin korunması mücadelesinin başını çeken aynı hükümet geçtiğimiz aylarda bu kampanyayı iptal etti ve parkın 10 kilometrekarelik bir bölümününde petrol çıkartılmaya başlayacağını duyurdu.

Hükümet bu şekilde 30 yıl boyunca yılda 600 milyon dolar kazanmayı hesaplıyor.


YERLİ HALKLAR NE OLACAK?





Yasuni Ulusal Parkı, Huaorani, Tagaeri ve Taromenane yerlilerinin yaşam alanı.

Onlar kentlerde değil, Amazonlar'da, "medeni" hayattan izole yaşamayı tercih eden yerliler ve aslında Ekvador Anayasası onların haklarını ve yaşadıkları alanlar üzerinde söz sahibi olmalarını koruma altına almış durumda.

Ancak Ekvador Hükümeti, kendi değiştirdiği anayasayı da görmezden gelerek halklara söz hakkı tanımıyor.

Bölgedeki petrol faaliyetinin yerli halkların göçüne neden olacağı belirtiliyor.



BİR HEKTARDA 100 BİN ÇEŞİT BÖCEK


UNESCO'nun "dünya biyosfer rezervi" olarak kabul ettiği Yasuni'de şimdiye kadar 150 tür ikiyaşamlı canlı (hem karada hem suda yaşayabilen canlılar), 204 çeşit memeli hayvan, 121 çeşit sürüngen ve 2113 bitki türü tespit edilmiş.

1762 çeşit ağaç ve çalının bulunduğu Yasuni'nin sadece bir hektarlık alanında 644 çeşit ağaç, 100 bin çeşit böcek, 382 çeşit tatlı su balığı tespit edilmiş.

Kuş çeşitleri bakımından dünyanın en zengin bölgelerinden biri Yasuni'de 567 çeşit kayıtlı kuş türü bulunuyor.





darkwood

Okurken bir belgesel izler gibi oldum değerli paylaşımlar için teşekkürler.
Bu bölge dünyanın akciğerleri olarak kabul edilen ve büyük ölçüde bozulmamış yerlerin başında geliyor! Eğer bu çok değerli yerleride talan edip yok ederlerse dünyanın gelecekteki halini düşünemiyorum bile.
Bizim ve gelecek nesiller için olduğu kadar hayvanlar ile bitkiler içinde "hayatsal olarak" gerçekten çok önemli bu bölgeyi katletmekten vazgeçip akıllarını başlarına alacaklarını umut ediyorum..
Darkwood Sakinleri..

alan ford

 ""Kalkınma hastalar için çok hastane inşa etmek değil, insanların hasta olmasını engelleyebilmektir. Hasta sayısı az olursa, çok hastaneye ihtiyacınız kalmaz.""

  Bu cümle çareyi şahane özetliyor aslında ama anlamamakta dirençliyiz
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

Mister NO

Yerlilerin toprak isyanı

03/10/2013 Radikal





Brezilyalı yerliler toprakları için sokaklara döküldü. Soya üreticileri ve çiftlik sahiplerinin topraklarına tecavüz etmesinden yakınan yerliler, bir haftalık gösterilere yürüyüş yaparak, kamplar kurarak ve otoyolları kapatarak başladı. Milletvekilleri sınır belirleme işine dahil eden anayasa değişikliğini eleştiren göstericiler Brasilia'da parlamento önüne kamp kurdu. Raoni kabilesi şefi Kayapto "İnsanlarımıza zarar verecek kanunlarla ilgili endişelerimiz var" dedi. Şiddete maruz kalan yerliler 2012'de 54 kurban verdi. 200 milyonluk ülkede nüfusun yüzde 1'ini oluşturan yerliler Amazon 'daki toprakların % 12'sine sahip. Çiftlik sahipleri ise toprakların % 46'sına hükmediyor.

Mister NO

Amazon'u kirleten petrol şirketine ceza




Ekvador Yüksek Mahkemesi, Amerikan Chevron petrol şirketini 1970'ten 1990'a kadar zehirli atıklarını Amazon ormanlarına boşalttığı gerekçesiyle 9 milyar 500 milyon dolar cezaya mahkum etti.

Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre, mahkeme verdiği hükümde Chevron'un satın aldığı Texaco petrol şirketinin ödemesi gereken para cezasını yarıya düşürerek, zarar bedelinin 9 milyar 500 milyon dolar olduğuna hükmetti. Chevron şirketinin bir sözcüsü hükmün "gayrimeşru ve uygulanamaz" olduğunu ifade etti.

Davanın görüldüğü yerel mahkeme 2011 yılının şubat ayında verdiği kararda aynı miktarda para cezasına hükmetmişti. Ancak 1972 ile 1990 yılları arasında yapılan çevre kirliliği ile ilgili olarak Chevron'un kamuoyu önünde özür dilemeyi reddetmesi üzerine miktar iki katına çıkartılmıştı. Yüksek mahkeme bunu kaldırarak kararın ilk haline dönülmesine hükmetti ve Chevron'un suçlu olduğunu onadı. Davanın geçmişi 1993 yılına uzanıyor. Yargılama süreci eski Amerikan şirketi Texaco hakkında New York'ta başlamıştı. Ancak 1992 yılında Ekvador'dan çekilmiş olan Texaco petrol şirketi 2001 yılında Chevron tarafından satın alınmıştı.

Büyük çoğunluğu yerlilerden oluşan yaklaşık 30 bin kişilik davacı topluluğu bunun üzerine Ekvador yargısına başvuruda bulunmuştu. Bölge sakinleri Texaco'yu '70'li ve '80'li yılarda zehirli atık sularını Lago Agrio çevresindeki Amazon yağmur ormanlarına boşaltmakla suçluyor. (DIŞ HABERLER)

www.evrensel.net

Eklenme tarihi: 2013-11-15