dean'in izledikleri

Başlatan dean, 19 Ağustos, 2013, 15:53:49

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

dean

Dangal



http://www.imdb.com/title/tt5074352/

  Mahavir Singh Phogat çok başarılı bir güreşçidir. Hindistan şampiyonluğuna kadar gitmiştir. Uluslararası arenada başarısı sürdürmek ister ama babası güreşte para olmadığı söyler. Düzgün bir işe girip ailesini geçindirmesini söyler. Mahavir'in o noktadan sonra en büyük hayali bir erkek evlat sahibi olup onu uluslararası müsabakalarda şampiyon yapmak olur. Lakin dört tane kız çocuğu olur. Kızlarını çok sevse de içinde hep bir hüzün vardır. Bir gün en büyük iki kızı kendilerine sataşan bir çocukları evire çevire döverler. Mahavir bu olaydan çok etkilenir. Ucunda bütün kasabayı karşısına almak da olsa iki kızını da güreşçi olarak yetiştirmeye karar verir.

  Dangal, temelde yüzlerce kez gördüğüm başarı hikayelerinden birini daha anlatıyor. Ama bunun yaparken o kadar gerçekçi, sıcak ve güçlü temeller üzerine yapıyor ki seyir zevki çok yüksek bir filme dönüşüyor. Film Mahavir ve kızları Geeta-Babita üzerindeki çatışma üzerine kurulu görünüyor. Filmin ilk dakikalarında çok sert bir baba figürüyle karşılaşıyoruz. Kızlarının isteğinin aksine kendi arzularını dayatmaya çalışan bir adam izlenimi uyandırıyor. Film ilerlerken bu çatışma ve despotluk bir anda kızlarına iyi bir gelecek sunmak isteyen bir baba ve eski kalıplarından kurtulamayan gerici bir toplum arasındaki çatışmaya dönüşüyor. Kızlarda babalarının gerçek niyetini anladıktan sonra işler tamamen değişiyor.

  Filmin teknik anlamda da çok başarılı olduğunu belirtmek lazım. Sinematografisi olsun, kareografileri olsun, kullanılan müzikler olsun hepsi dört dörtlük. 161 dakikalık uzun süresini hissettirmediğini söyleyebilirim. Bunda hikayenin bir noktada zaman atlaması yaparak filmin çehresini değiştirmesinin de payı var. 

  Genel olarak gerçek hayat hikayelerinden esinlenen Dangal filmini başarılı buldum. Bu tür filmleri seven izleyicinin son derece keyif alacağını düşünüyorum.

dean

Annabelle: Creation



http://www.imdb.com/title/tt5140878/?ref_=nv_sr_1
 
  Samuel Mullins, oyuncak bebekler yapan bir adamdır. Karısı Esther ve 12 yaşındaki kızıyla birlikte bir kasabada yaşamaktadır. Bir gün Mullins ailesi arabayla yolda kalır. Karı koca arabayla ilgilenirken kızlar yola atlar ve feci şekilde hayatını kaybeder. Aradan belli bir süre geçer. Aile, dağılan bir yetimhaneden bir rahibeyi ve bir çok kızı evlerine kabul ederler. Bu davet Annabelle bebek ve ona musallat olan kötü ruhu harekete geçirecektir.

  Bu filme geçmeden önce genel olarak The Conjuring filmlerine bakmak gerekiyor. The Conjuring, 2013 yılında James Wan yönetmenliğinde vizyona girdi. James Wan bana göre günümüzün en yetenekli korku filmi yönetmeni. Filmi de devasa bir franchise'a çevirmeyi başardı. İlk The Conjuring filminde yan hikayelerden biri Annabelle bebekti. Bu bebeğin üzerine spin-off film çekildi. Annabelle: Creation ise ilk Annabell filminden sonra vizyona girse de Annabelle bebeğin yaratılış süresine odaklanıyor. Diğer yandan The Conjuring 2 filminde karşımıza çıkan The Nun karakterininde spin-off filmin yolda. Hatta yine The Conjuring 2'de gördüğümüz The Crooked Man'in filmi de yüksek ihtimalle gelecek. Ben The Conjuring Universe'ü Marvel Cinematic Universe'den sonra en başarılı shared universe olarak görüyorum.

  Ben ilk Annabelle filmini sevmemiştim. Zaten The Conjuring filmleri ile kıyaslanacak seviyede bile değildi. İkinci film ise bunun tam tersi. Stüdyo çok doğru bir hamle yaparak yönetmen değişikliğine gitti. Bu filmin başındaki isim David F. Sandberg. Aynı zamanda kendisini 2019'da vizyona girecek Shazam filminde de yönetmen koltuğunda göreceğiz.

  Annabelle: Creation aklınızı yerinden alacak muhteşem bir film değil. Lakin The Connjurin Universe'e tam olarak oturan, belli bir gerilim seviyesi tutturmayı başarıp, bir ya da iki yaratıcı hamle ile de öne çıkan seyir zevki yüksek bir korku filmi. Beklentiler ayarlandığı takdirde keyifli bir seyirlik.

dean

Life



http://www.imdb.com/title/tt5442430/

  Uluslararası Uzay İstasyonunda görev yapan bir ekip inanılmaz bir keşif gerçekleştirmiştir. Mars kaynaklı bir keşif insanlığın kaderini değiştirmek üzeredir. Canlı bir organizma bulunmuştur. Ama kimsenin tahmin etmediği bir şey gerçekleşir. Bulunan bu organizma son derece kötü niyetlidir. Hayatta kalma mücadelesi başlamak üzeredir.

  Filmin genel eleştirileri çok zayıf olunca bende tabi şüphe içinde izlemeye başladım. Filmin ilk 30-40 dakikasını neden bu kadar eleştirildiğini anlamaya çalışarak geçirdim. Zira karşımdaki film eli yüzü düzgün bir bilim kurgu filmiydi. Farklı bir bakış açısına sahip, karakter odaklı, bilim kurgu ağırlıklı bir filmdi.

  İşte her şey o an başladı. Film bir anda uzayda dehşet temalı bir korku filmine dönüştü. Bu geçişin keskin ve yersiz olduğunu düşünüyorum. Ayağı yere basan bir bilim kurgu olacağına bolca Alien'a öykünen, türevini defalarca izlediğimiz bir korku filmi olarak tamamlanıyor. Bundan hiç hoşlanmadım açıkçası.

  Ben filmi kaçan bir fırsat olarak görüyorum. Bu hikayeden çok daha iyisi yapılabilirdi.

dean

Lawrence of Arabia



http://www.imdb.com/title/tt0056172/

  Kuzey Afrika'da genç bir teğmen olan Thomas Edward Lawrence, Arabistan'a gözlemci olarak gönderilir. Geçen zaman sürecinde Arapların Osmanlı'ya karşı yaptıkları isyanlara destek olur. Lawrence'ın gücü artmaya başlar. Osmanlı'ya karşı yapılan isyanlar daha sistemli ayaklanmalara dönüşür. Geniş çaplı çatışmalar kapıdadır.

  David Lean tarafından yönetilen Lawrence of Arabia, 7 dalda Oscar almış başyapıt olarak niteleyebileceğimiz bir film. Teknik anlamda kusursuz. Muhteşem bir sinematografiye ve atmosfere sahip. İnsanın izlerken filmi yer yer durdurup tablo inceler gibi kareleri inceleyesi geliyor. Lean, 3 saat 36 dakika gibi inanılmaz bir süreye rağmen çok akıcı bir film çekmeyi başarmış. Filmdeki her olay derinlemesine ve karakter odaklı olarak aktarılmış.

  Film gerçek olaylardan esinleniyor. Biyografik film özellikleri de sergiliyor. Özellikle Türkiye açısından bir çok tartışmaya neden olmuştu. Hatta filmin zamanında Türkiye'de gösterimi de yasaklanmıştı. Ben o konulara girmek istemiyorum. Çünkü hiçbir zaman filmleri o gözlükle izlememeye çalışıyorum. Benim için sinema kaliteliyse sorun teşkil etmemekte.

  Genel olarak döneminin en başarılı filmlerinden biri. Bu tip filmlerden hoşlananlar için kaçırılmaması gereken bir sinema ziyafeti.

dean

Silence



http://www.imdb.com/title/tt0490215/

  Sebastião Rodrigues (Andrew Garfield) ve Francisco Garupe (Adam Driver) Portekizli Cizvit rahiplerdir. Akıl hocaları Cristóvão Ferreira (Liam Neeson) Japonya'daki misyonerlik faaliyetleri sırasında ortadan kaybolmuştur. İki genç rahip hocalarının peşinden Japonya'ya giderler. Hocalarının başına ne geldiğini araştırırken Japonya'daki misyonerlik faaliyetlerine devam ederler. Japonya ise dışarıdan gelen dini inanışlara çok kapalıdır. Hristiyanların faaliyetlerine çok sert şekilde karşılık verirler. Rahipler düşündüklerinden çok daha fazla zorlukla karşılaşacaklardır.

  Film Martin Scorsese'nin alışkın olduğumuz tarzının çok dışında. Scorsese bu filmde kendisini biraz arka plana atıp, hikayeye ve oyunculuklara ağırlık vermiş. Silence, dönem Japonyasının misyonerlik karşısındaki duruşunu filmin omurgası olarak alıyor. Bu olgusunun etrafından filmi şekillendiriyor. Filmin atmosferi çok yüksek. Seyirciyi dönem Japonyasında yaşatmayı başarıyor.

  Oyunculuklarında çok iyi olduğunu belirtmek lazım. Bu konuda en büyük kredi Andrew Garfield'a gidiyor. Güçlü bir oyunculuk ortaya koymayı başarmış. Adam Driver'a yine başarılı bir performans ortaya koymuş.

  Filmi beğendim. Bu tür filmlerden hoşlanan herkese tavsiye ederim.

dean

Baywatch



http://www.imdb.com/title/tt1469304/?ref_=rt_li_tt

  Mitch Buchanon işinde çok başarılı ve işini çok seven bir cankurtarandır. Birbirlerini son derece tutan bir ekibin liderliğini yapmaktadır. Eski olimpik yüzücü Matt Brody'de ekibe katılır. İkili arasında soğuk rüzgarlar esmeye başlar. Çalıştıkları sahil Victoria Leeds isimli bir kadına satılır. Ardından sahilde uyuşturucu trafiği başlar. Buchanon ve Brody başta olmak üzere tüm ekip uyuşturucu ile mücadele etmeye başlayacaktır.

  Bu tip bir filmden en azından eğlenceli olması beklenir. Lakin Baywatch eğlenceli olmaktan çok uzak. Bunun en büyük sebebi insan zihni ile dalga geçecek kadar kötü yazılmış bir film olması. Bu kadro bundan çok daha eğlenceli işler çıkarabilecek bir kadro. Yönetmen Seth Gordon ise çok vasat bir işçilik ortaya koymuş. Kendisinin Identity Thief ve Horrible Bosses'de zaten vasat bulmuştum.

  Film üzerinde söylenecek fazla bir söz yok. Çünkü ortada ciddiye alınabilecek bir film yok.

dean

It



http://www.imdb.com/title/tt1396484/?ref_=rt_li_tt

  Filmi izlediğimin üzerinden biraz geçti aslında. Ama yazma fırsatı bulamamıştım. It romanını da yakın bir zamanda okudum. Romanın üzerine de hemen filmi izledim. Stephen King'in "sadık okuyucusu" olarak It'ı çok geç okuduğumun farkındayım. Ona da anca fırsat oldu. Film uyarlamasının ise 35 milyon dolar bütçesine 700 milyon kazanması tabi ki filmi küresel bir hit'e çeviriyor. Düşünün ki Warner bros. bu filmden böyle kar elde ederken Justice League'e 300 milyon yatırıp 650 milyon ile zarar edebiliyorlar.

  Film uyarlaması ilk cesur kararını kendisini iki bölmek ile alıyor. İlk film sadece karakterlerin çocukluğuna odaklanıyor. İkinci film ise büyük hallerine odaklanacak. Kitapta çocukluk ve Derry kasabasının geçmişine ait kısımlar bir çıt daha fazla yer alıyordu ve hikaye paralel şekilde bize sunuluyordu. BU dürece uzun bir kitabı tek film halinde uyarlamak neredeyse imkansız olduğu için yapımcılar böyle bir bölme yolu tercih etmiş. Bu sayede ikinci film için güçlü bir kadro da toplayabileceklerine inanıyorum.

  Kitapla aynın giden yerlerin dışında ayrıldığı noktalarda var. Bu noktalar hikayeye müthiş zararlar vermiyor. Lakin itabı okurken elde edilen doygunluğu bir kaç nebze azaltıyor. Kitap okuyucuyu ne bir şekilde Derry'li yapan bir anlatım tarzına sahip.  Umuyorum ki Derry'nin tarihine ve Pennywise'ın Derry'e dadanmasının altını ikinci filmde biraz daha iyi doldururlar. Kitapta önemli yer tutan Mike Hanlon ve Henry Bowers gibi karakterlerin filmde daha az işlendiğini görüyoruz. Hatta bu film alınan bazı kararlar. İkinci filmde yani karakterlerin büyüdüğü kısımda bazı hikaye arclarını ordanda kaldıracak gibi duruyor.

  Uyarlama dışında bakarsak ise karşımızda son derece iyi çekilmiş bir korku filmi var. Filmi yönetmeni Andy Muschietti'nin daha önce Mama filmini de izlemiştim. O filmi de çok başarılı bulmuştum. It, Mama'dan bile daha iyi çekilmiş. O filmin aksıyan bir iki noktası bu filmde kendisini göstermiyor. Filmin atmosferi çok başarılı. Pennywise'ın kullanımını genel olarak beğensemde kitapta göründüğü sulietler konusunda bazı değişikllikler var. Gözüm kitaptakilerini aradı. Zira kitaptakilerin daha korkutucu olduğunu söylemek mümkün.

  It, bir sinema filmi olarak çok başarılı. Get Out ile birlikte yılında korku filmi olmuş diyebilirim.

dean

Atomic Blonde



http://www.imdb.com/title/tt2406566/?ref_=rt_li_tt

  Atomic Blonde aslen The Coldest City isimli bir grafik roman serisinden uyarlama. Kaynak eseri hiç bilmediğim için nasıl bir uyarlama olduğu ile ilgili pek bir şey söyleyemem. Film olarak baktığımızda ise ortalama bir film var karşımızda.

  Bu sene Deadpool 2'nin yönetmeni olarak izleyeceğimiz David Leitch bu ilk filminde bir yönetmen olarak beni korkuttu açıkçası. Filmin aksiyonu çok iyi hakkını vermek lazım. Lakin hikaye anlatıcılığı için aynı şeyi söylemek nerdeyse imkansız. Filmdeki karakterler zorlama ve yüzeysel durmaktan kendilerini alamamışlar. Leitch'in filmin hikayesinin kurulacağı diyalog ağırlıklı sahnelerde bile aklı aksiyonda bunu izlerken net şekilde anlayabiliyoruz.

  Filmin atmosferi başarılı. Renkler ve kostümler göz alıcı. Ama dediğim gibi başarılı olunan bütün alanlar teknik alanlar. Biraz daha güçlü hikaye ve karakterlerle çok daha iyi bir film olabilirdi.

dean

Dunkirk



http://www.imdb.com/title/tt5013056/?ref_=rt_li_tt

    Dunkirk'ün yaş sınırı pg-13, süreside 1 saat 46 dakika olarak açıklandığında bir çok kişi için endişe başlamıştı. Acaba Christopher Nolan'ın ez zayıf filmi mi geliyor ? pg-13 savaş filmi olur mu ? Bu kadar kısa bir süre her filmini iki buçuk saat civarı yapan bir yönetmen için yeterli mi ? diye bir çok soru soruldu. Nolan'ın ise aklında zaten hiçbir zaman alıştığımız bir savaş filmi yapmak yoktu.

  Dunkirk gerçekten farklı bir savaş filmi. Tamamı savaş alanında geçse de neredeyse tamamı aksiyon olsa da aksiyona odaklanan bir film değil. Bunun yerine karakterlerinin psikolojisine inen, seyirciyi savaş alanından yaşatan, atmosferi insanın içine kadar işleten bir film. Karakterlerin psikolojisi derken şunu da eklemek lazım. Spesifik bazı karakterlere eğilen ve onların psikolojisine yoğunlaşan bir filmden ziyade filmdeki karakterleri kolektif olarak psikolojisine inen bir film Dunkirk.

  Teknik olarak film zaten çok başarılı. Christopher Nolan'ın bu konuya ne kadar özendiği zaten bilinen bi'şey. Beni filmde en fazla rahatsız eden şey müzikler oldu. Nolan filmlerinde tempoyu ve gerginliği saniye saniye arttıran müzikler kullanmayı seviyor. Lakin bu filmde bunun haddinden fazla olduğunu düşünüyorum. Filmi izlerken müziklerden gerçekten sıkıldım.

  Dunkirk, Nolan'ın sinemasını sevenler için kaçırılmaması gereken bir film. Pek aşina olmayanlar içinse farklı bir savaş filmi tecrübesi.

dean

The Greatest Showman



http://www.imdb.com/title/tt1485796/?ref_=rt_li_tt

  The Greatest Showman güzel görünen bir film. Güzel görünen derken gerçekten göze muhteşem geldiğini söylemem lazım. Özellikle müzikal sahneler kusursuza yakın. Şarkılar güzel. Koreografi harika. Lakin iş hikaye anlatıcılığına gelince özellikle ilk yarıda müthiş aksaklıklar var. Karakterler inandırıcılıktan çok uzak. Baş karakterlerimiz zaten inanılmaz derecede mükemmeller. Bu da onları iki boyutlu bir hale indirgemiş. Hikaye hiçbir şekilde zorlanmadan ilerliyor ve yine karakterler gibi inanılmaz derece mükemmel tesadüflerle ilerliyor.

  İkinci yarı ise ilk yarıdan çok şükür ki farklı. İkinci yarının daha üç boyutlu karakterler ve daha derinlikli bir hikaye ile filmin genelini  toparladığını söylemek mümkün. Bu dengesizliği yönetmen Michael Gracey'nin tecrübesizliğine dayandırıyorum. The Greatest Showman, kendisinin ilk film. Bundan sonrada kağıt üzerinde Naruto'nun yönetmeni olarak gözüküyor. Ama bu film beni Naruto adına çok korkuttu.

  Genel olarak müzikalleri seven bir insanım. The Greatest Showman bir müzikal olarak genel toplanda beğenimi kazandı.

dean

Three Billboards Outside Ebbing, Missouri



http://www.imdb.com/title/tt5027774/?ref_=rt_li_tt

  Geçtiğimiz günlerde izlediğim bazı filmleri buraya Oscar adaylıklarını beklediğim için henüz yazmamıştım. Three Billboards Outside Ebbing, Missouri'de bunlardan biriydi. Film Academi'den toplam 7 adaylık kazandı. En iyi film dalında aday. Frances McDormand, Sam Rockwell ve Woody Harrelson oyunculuk dallarında aday.

  Film kızının cinayetinin aydınlatılması için mücadele eden Mildred isimli bir kadının öyküsünü anlatıyor. Mildred, yerel kolluk kuvvetinin davaya yeterli özeni göstermediğini düşünüyor. Buna dikkat çekmek için şehrin hemen dışında üç tane Billboard kiralıyor. Ardından Mildred, şerif Willoughby ve Dixon arasındaki mücadele başlıyor.

  Filmi çok beğendim. Oyunculukların yanı sıra filmin hikayesi çok kuvvetli. Zaten orijinal senaryo dalında adaylıkta elde etti. Yönetmen Martin McDonagh'ın aday olmamasına çok şaşırmadım. Yönetmen olarak çok büyük bir ağırlığını hissedemedim. Three Billboards Outside Ebbing, Missouri senenin en iyi filmlerinden biri.

dean

The VVitch: A New-England Folktale



http://www.imdb.com/title/tt4263482/

  Filmde 17. yüzyıl ingilteresine konuk oluyoruz. William ve Katherine çifti çocukları ile beraber Londra'nın dışında bir eve yerleşiyorlar. Dinlerine son derece bağlı olan çift, bebeklerinin ortadan kaybolması sonrası iyice paranoyaklaşmaya başlıyor. Ormanın tekinsizliği ve büyük kızları Thomasin'in kendilerine garip gelen davranışları sonrası aile cezalandırıldıklarını düşünüyorlar. Kötülük üzerlerine iyice çöktüğünde dini ve ailevi ilişkileri sarsılmaya başlıyor.
 
  The VVitch'i beğendim. Tam performans bir korku filmi değil. Tam bir gerilim filmi. Yalnız filmin atmosferi çok yoğun. Hatta yer yer sıkıcılık sınırına yaklaşabiliyor. Zaten filmin süresinin görece kısa olmasının bu yüzden olduğunu düşünüyorum. Filmin aşırı yoğun bir dini teması var. Bu benim hoşuma gitti.   
 

dean

Lady Bird



http://www.imdb.com/title/tt4925292/

  Film 2002 yılının Sacramento'sunda Christine McPherson isimli bir kızın büyüme hikayesini anlatmakta. Kendisine Lady Bird ismini takan McPherson, annesi gibi olmamak ve evden uzaklaşmak istemektedir. Babasının işini kaybetmesi sonucu evin bütün yükünü çeken annesi ile ileri geri giden bir ilişkisi vardır. Büyüme sancıları herkesi etkilemeye başlayacaktır.

  İzlediğimden beri Lady Bird filmi ile aynı filmdeki ana kız gibi bir sevgi nefret ilişkisi kurdum. Tam manasıyla sonuca bir türlü varamıyorum. Öncelikle film harika karakterlere sahip. Özellikle Lady Bird ile annesi muazzam karakterler ve çok iyi oynanmışlar. İkili dışındaki karakterlerde akılda kalıcı ve iyi yazılmış. Filmin başarılı bir atmosferi var. Çok kısa sürede karakterlerle ki özellikle Lady Bird ile empati kurup onu umursamaya başlıyorsunuz. Bir çok seyircinin kendisinden bu filmde çok şey bulacağından eminim. Herkesi bir noktadan yakalamayı başarıyor. Biraz küçük insanların büyük olaylarını anlattığını söylemek mümkün.

  Benim filmde beğenmediğim kısım her ne kadar iyi yazılmış olsada hikaye anlamında biraz güçsüz olduğunu düşünüyorum. Coming of Age filmleri içerisinde ben çok daha güçlü filmler ve hatta diziler izledim. The Perks of Being a Wallflower bunlardan biriydi. Onun dışında Lady Bird'ün aldığı kararlar ve filmin finalde verdiği mesaj ile ilgili sıkıntım var. Yine de bunlar mantıksız bir altyapıyla verilmiyor. Bunlar baş karakterin kararları olduğu için seyirci olarak saygı duyduğumuz kararlar. Lakin filmin gücünü kestiğini düşünüyorum.

  Lady Bird'ü canlandıran Saoirse Ronan, çocuk yaşından bu yana çok üst düzey filmlerde oynuyor. Bu film dahil şu ana kadar üç kere Oscar'a aday oldu. bir kere Altın Küre kazandı. BAFTA'ya ise dört kez aday oldu. Kendisine çok iyi bir kariyer oluşturuyor. Lady Bird filmine onun oyunculuğu açısından çok başarılı bir film.

dean

Kingsman: The Golden Circle



http://www.imdb.com/title/tt4649466/?ref_=rt_li_tt

  İlk Kingsman filmi biraz yok yerden gelip gönlümüzü çalmıştı. İkinci film için ise ister istemez belli bir beklenti oluştu. Genel tabloya bakarsak bu beklentiyi film pek karşılayamamış gibi duruyor. Bütün puanlamalarda ilk filmin altında kaldı. Eleştirmenler çok beğenmedi. Seyircide ilk filmi kadar coşmadı. İlk filme yakın kazandı ama daha fazla harcadığı için beklenen tam manasıyla gelmedi.

  Ben filmi kötü bulmadım. İlk filme kıyasla yenilikçi olmadığı da açık. Lakin yine de bence son derece keyifli. İlk filme göre daha absürt bir plot'u var filmin. Filmin'ı biraz daha stereotip. Bunlar ciddiyeti ilk filme göre aşağı çekmiş. Bunlar beni çok rahatsız etmedi. Esas rahatsız eden ise Elton John oldu. Filmdeki varlığı beni tarifi mümkün olmayacak derecede rahatız etti. Keşke rolü cameo olarak kalsaymış. Filmi resmen bir Kingsman parodisi haline getirmiş. Zaten film bolca James Bond'a öykünerek bu hakkını kullanırken John'un olduğu sahneler ki bunlar tahminlerden daha fazla filmi yerle bir etmiş.

  Filmin en başarılı olduğu kısım hiç şüphesiz aksiyon. Kusursuz bir aksiyon var. Son derece tempolu, görkemli hatta yer yer abartılı. Harika bir oyuncu kadrosu var. Zaten birazda o kurtarmış. Kingsman: The Golden Circle, bu kadroyu, böyle bir aksiyonda görmek için izlenebilecek bir film. Elton John'a rağmen.

dean

Coherence



http://www.imdb.com/title/tt2866360/?ref_=rt_li_tt

  Coherence benim için çok hoş bir sürpriz oldu. Türevi filmleri incelerken karşıma çıktı. Pek beklentim de olmadan izledim. Film 50.000 dolar gibi son derece düşük bir bütçeye sahip. Oyuncu kadrosu pek tanıdık isimlerden oluşmuyor. En net şekilde Nicholas Brendon'ı tanıyorum. O da Buffy the Vampire Slayer dizisinde oynadığı için.

  Coherence bütçeden ziyade hikayenin sinemada ne derece önemli olduğunun kanıtı adeta. Spoiler vermek istemediğim için fazla şey yazamıyorum. Ama Predestination tipi filmleri sevenlerin bence bir göz atması lazım.