dean'in izledikleri

Başlatan dean, 19 Ağustos, 2013, 15:53:49

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

dean

Call Me by Your Name



http://www.imdb.com/title/tt5726616/

  Film 1983 yazında İtalya'nın kuzeyinde bir köyde geçmekte. 17 yaşındaki yarı İtalyan yarı Amerikalı Elio günlerini Ailesinin evinde müzik yaparak, kitap okuyarak ve arkadaşlarıyla eğlenerek geçirmektedir. Elio yüksek derece entelektüel birikimi olan bir gençtir. Bir gün profesör olan babasının yazlık stajyeri Amerikalı Oliver köye gelir. Elio ile Oliver arasında kaçınılmaz bir çekim doğmaktadır.

  Öncelikle şunu söyleyeyim filme bayıldım. Bu sene izlediğim en iyi filmlerden biri olduğunu düşünüyorum. Call Me by Your Name, Mother ve Three Billboards Outside Ebbing, Missouri benim için bu senenin zirve üçlüsü oldu. İzlerken asla bitmesin istedim. O derece sevdim. Bu enerjiyle değil 2 saat, 5 saat olsa gözümü kırpmadan izlerdim.

  Beni en fazla kendine çeken şey filmde atmosfer oldu. Zira filmin geçtiği mekanlara çok benzeyen bir noktada hayatım boyunca yaz tatili yaptım. Denizin kenarında yeşilliklerle dolu küçük bir köy. Merkeze bisiklet mesafesinde. Bütün gün mayo ile takıldığımız plaj, bütün gün voleybol, akşamına arkadaş gruplarıyla eğlenme. Bütün gün film izleyebileceğin, kitap okuyabileceğin, neredeyse hiçbir sorumluluğun olmadığı şehirden uzakta yaşama noktası. Ailen, sevdiklerin ve dostlarınla oturabileceğin sofralar, muhabbetler. Filmin atmosferi bu yüzden birebir bana geçti. Direktman her yaz yaşamaktan çok keyif aldığım atmosferi filmde görmek benim filmi çok sevmemi sağladı.

  Elio ve Oliver arasındaki ilişkinin matematiğini çok beğendim. İkilinin önce fiziksel hoşlanma ile başlayan yapısı kendisini film ilerlerken entelektüel bir aşka bırakıyor. Bu süreç hem duygusal hem de fiziksel olarak çok doğru ve etkileyici şekilde işlenmiş. Yönetmen Luca Guadagnino bu konuda harika bir iş çıkarmış. Timothée Chalamet ve Armie Hammer çok başarılı. Özellikle Chalamet neredeyse kusursuz.

  Film dört dalda Oscar adayı. En iyi filmde bunlara dahil. Bu dalda şansını çok yüksek görmüyorum. Aslında yabancı film olarak vizyona girebilecek bir üslubu da var filmin. Belki öyle daha yüksek şansı olurdu. Sözün özü filmi çok beğendim. Romantik filmleri sevenlerin kaçırmaması gereken bir film olduğunu düşünüyorum.

dean

The Post



http://www.imdb.com/title/tt6294822/?ref_=rt_li_tt

  Ben Bradlee, Washington Post gazetesinin editörüdür. Katharine Graham ise gazetenin sahibidir. İkili ordu analisti Daniel Ellsberg tarafından yazılıp sızdırılan Pentagon belgelerini yayınlama kararı alır. Lakin eski başkanı Johnson'ın Vietnam savaşı ile ilgili olarak ülkesine yalan söylediğini ortaya koyacaktır. İşin ucu Nixon yönetimine de dokunmaktadır. Gazetenin haberi yapması durdurulmaya çalışılır. Özgür basın çok büyük bir sınav vermek üzeredir.

  Filmi çok beğendim. Yönetmen Steven Spielberg kağıt üzerinde ağır duran bir metni elinden geldiğince tempolu şekilde çekmeyi başarmış. Filmi sürükleyici ve heyecanlı buldum. Meryl Streep ve Tom Hanks zaten kendilerini onlarca kez  ispatlamış isimler. Onları karşılıklı izlemek çok keyifli.

  Günümüz Trump yönetimin medyayı baskılamak istemesi hakkında da filmin bir çok önemli noktaya dokunduğunu söylemek mümkün. Film özgü basının bir zorunluluk olduğunu ve halkı bilgilendirmenin ne derece önemli olduğunu çok başarılı bir dilde anlatıyor. Bu tür filmleri sevenlerin kaçırmaması gerek.

dean

Darkest Hour



http://www.imdb.com/title/tt4555426/?ref_=rt_li_tt

  İngiltere açısından II. Dünya Savaşı en zorlu zamanlarına girmiştir. Naziler ülke üzerinde baskılarını arttırır. Başa geçen Winston Churchill'in iki seçeneği vardır; Ya Nazilerle ateşkes yapmak durumundadır. Ya da onların karşısında olmak zorundadır.

  Filmi çok iyi bulmadım. Ama Gary Oldman için tabi ki tersini söylememiz gerekiyor. Gary Oldman filmi taşımak ile kalmamış, alıp götürmüş. Aslında filmle ilgili sıkıntı bence biraz burada başlıyor. Onu görmediğimiz kare neredeyse hiç yok. Filmin çok fazla Oldman üzerinden gittiğini düşünüyorum. Hatta bunun yer yer seyirciye samimi gelmediğini ve biraz zorlama olacak kadar arttığını düşünüyorum.

  Sonuç olarak film elbette güzel yazılmış ve güzel yönetilmiş. Tarihi filmlerden hoşlananları kendisine çekecek bir çok elemente sahip. Yönetmen Joe Wright'ın yer yer çok başarılı kareler aldığını söylemek mümkün. Yine de filmi izlerken kendimi Oldman'ın ödül sezonunu süpürmesi için, filmin zedelendiğini düşünmekten alamadım.

dean

Phantom Thread



http://www.imdb.com/title/tt5776858/?ref_=rt_li_tt

  Reynolds Woodcock, İngilterenin en ünlü modacılarından biridir. Kız kardeşi ile birlikte dünyanın en ünlü insanları giydirmektedir. Hayatına giren kadınlardan ilham almakta onlarla beraber olmakta ama fazla kapılmamaya özen göstermektedir. Lakin Alma Reynolds ile karşılaştığında ona aşık olmaya başlar. Kurduğu bütün düzenli hayat bozulmaya başlamak üzeredir. 

  Phantom Thread bana güzel bir roman tadı verdi. Ağır tempolu, kısık ateşte pişen ama çok lezzetli bir film. Bazı filmler bana izledikten sonra izlerken aldığımdan daha fazla keyif verir. Bu filmde onlardan oldu. Filmi tekrar izlemek istemiyorum. Ama üzerinde düşünmek, karakterleri incelemek ve konuşmak daha ilginç geliyor.

  Daniel Day-Lewis alıştığımız üst düzey metod oyunculuğunu burada da sürdürmüş. Benim izlemekten en fazla keyif aldığım oyuncudur Daniel Day-Lewis. Kariyerini bu filmle noktalayacağını açıklamıştı. Darkest Hour'da şikayetçi olduğum Gary Oldman üzerine oynama olayı bu film için geçerli değil. Lewis elbette filmi taşıyan isim. Ama filmde diğer karakterler unutulmamış. Alma ve Cyril'de son derece ilginç ve üzerine düşünülmüş karakterler.

  Filmin Paul Thomas Anderson'ın en iyi filmlerinden olduğunu düşünmüyorum. Ama bu derece düşük tempolu, mekan çeşitliliğinin az olduğu ve üç kişi arasında geçen bir hikayeyi Anderson'ın filmin görece uzun süresine rağmen sıkmadan çok başarılı anlattığını da belirtmem lazım. Bu kadar dingin ve sakin görünen ama içerisinde milyon tane fırtına kopan hikaye az izlemişizdir.

dean

Jumanji: Welcome to the Jungle



https://www.imdb.com/title/tt2283362/?ref_=rt_li_tt

  Spencer, Fridge, Bethany ve Martha isimli dört gencin eline Jumanji isimli bir video oyunu geçer. Oyunu oynamaya başladıklarında kendilerini ormanda bulurlar. Bu Dünyada sonsuza kadar kalmamak için oyunu tamamlamak zorundalardır.

  İkinci Jumanji projesi duyurulduğunda son derece şüpheci yaklaşmıştım. Kültleşmiş ilk filmin ardından gerçekten cesur bir projeydi. Ben filmden beklediğimin çok üzerinde keyif aldım. Öncelikle kutu oyunundan video oyununa geçiş ilk filmin hayranları için soru işaretiydi ve bu sorunu o kadar temiz çözmüşler ki açıkçası ilk dakikadan filmin devamında fazla tökezlemeyeceğini anladım.

  Film türü içerisinde bence başarılı olmuş. Afişine baktığınızda ne vadediyorsa onu yerine getiriyor. Aksiyonu bol, macerası yerinde çok keyifli bir film Jumanji: Welcome to the Jungle.
 

dean

Insidious: The Last Key



https://www.imdb.com/title/tt5726086/?ref_=rt_li_tt

  Insidious filmlerinin başkarakterlerinden Dr. Elise Rainier en büyük kişisel mücadelesini vermek üzeredir. Her şeyin başladığı yere, çocukluğunun geçtiği eve geri dönüp, kötülükle yüzleşmek zorundadır.

  Daha öncede belirttiğim gibi James Wan'ı modern dönem korku filmlerinin ustası olarak görüyorum. The Conjuring serisi zaten en beğendiğim serilerden biri ki müsait bir zamanda o seri ile ilgili bir yazı atacağım. Aynı şekilde çektiği ilk iki Insidious filmini de çok başarılı buluyorum. Wan'ın ayrılışı sonrası zayıf bir üçüncü film seyretmiştik. Dördüncü filminde zayıf olduğunu hatta üçten bile daha kötü olduğunu söyleyebilirim.

  Artık ağır ağır Insidious serisi kendisini tüketmiş gibi görünüyor. Yönetmen Adam Robitel yaratıcı olmaktan çok uzak kalmış. Buna ortalamanın altında metinde eklenince ilk üç filmin ardından görev olarak izlenecek bir film kalmış. Film üçüncü filmden daha başarılı oldu. Yüksek ihtimalle beşinci film gelecek. Ama artık son iki filmden daha iyi iş çıkarmaları lazım.

dean

A Quiet Place



https://www.imdb.com/title/tt6644200/?ref_=rt_li_tt

  Abbott'lar üç çocuklu kırsalda yaşayan bir ailedir. Kendi aralarında hiç konuşmamakta ve hiçbir şekilde ses çıkaramamaktalardır. Zira etrafta sese son derece duyarlı yaratıklar dolaşmaktadır. Çıkarılabilecek en ufak bir ses son derece acılı bir ölüm demektir. Her şeyin ters gittiği o gün geldiğinde dehşet bütün aileye yüzünü gösterecektir.

   John Krasinski çoğumuzun hayatına The Office dizisinde Jim Halpert rolü ile girdi. Yakın zamana kadarda kafalarda bir komedi oyuncusu olarak yer etmişti. Kariyerinde önemli bir hamle yaptı ve beklenilmedik noktalara gitmeye başladı. Bunlar korku ve aksiyon. Bu sene Jack Ryan dizisine başlayan Krasinski, aynı zamanda A Quiet Place filminin yazarı ve yönetmeni. Filmin son zamanlardaki en başarılı korku/gerilim filmlerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun komedi temelli birinden gelmesi de ayrı bir güzellik.

  A Quiet Place, özgün hikayesi, başarılı atmosferi ve iyi oyunculuklarıyla türün sevenlerini kesinlikle memnun edebilecek bir yapım.

dean

Pacific Rim: Uprising



https://www.imdb.com/title/tt2557478/?ref_=rt_li_tt

  Ben 2013'te vizyona giren ilk Pacific Rim filmini de pek sevmiyorum. Filmi keyifli bir macera vadetse de bunu başaramayan bir film olarak görüyorum. Yine de yönetmen Guillermo del Toro'nun kendisinden kaynaklı yaratıcılığı ile filmi izlenebilir kıldığını düşünüyorum.

  İkinci film Pacific Rim: Uprising ise agresif şekilde kötü. Filmin senaryosunun berbatlığının yanı sıra yönetmen Steven S. DeKnight tecrübesizliğinin kurbanı olmuş. Kendisi Daredevil, Angel gibi dizilerde bir kaç bölüm yönetmiş olsa da bu ilk sinema filmiydi ve kesinlikle çok kötü bir iş çıkarmış. Yönetmenlik sadece oyuncunun göz hizasına kamera koymak değildir. DeKnight, yaratıcılıktan uzak, sıkıcı ve vizyonsuz bir film çıkarmış.

  Pacific Rim: Uprising'i türün meraklılarına bile tavsiye etmem. Belki sadece ilk filmi izleyip, beğenen seyirciler ikincisine bir şans vermek isteyecektir.

dean

Rampage



https://www.imdb.com/title/tt2231461/?ref_=rt_li_tt

  Davis Okoye bir primat uzmanıdır. 2 yaşından beri büyüttüğü goril George ile artık neredeyse arkadaş ilişkisi vardır. O sırada biyolojik bir deney yapılır. Aralarında George'un da bulunduğu bazı hayvanlar bu deney kazasına maruz kalır. Boyları devasa hale gelen hayvanlar öfke taşmaktadır. Davis ise hem arkadaşı George'u kurtarmak hem de yıkıma engel olmak için Dr. Kate Caldwell ile ortak çalışacaktır.

  Oyun uyarlamaları genelde kötü olur. Bu neredeyse yazılı kural gibi bi'şey. Rampage'de bir oyun uyarlaması. Bütün oyun uyarlamalarında olduğu gibi serbestçe uyarlamışlar. Son zamanlardaki uyarlamalara göre biraz daha iyi buldum. Ama buradaki iyi şu anlamda. Rampage keyifli bir popcorn sineması örneği. Fazlası değil. İzlerken bazı nöronların işlevini durdurmak gerekiyor. Yoksa keyif almak imkansız hale gelir.

  Filmin yönetmeni Brad Peyton ile The Rock daha önce San Andreas filminde de birlikte çalışmışlardı. Bu ikilinin arasında tutan bir kimya var. Rampage 2 gelir mi ? Bilemem. Ama gelecek dönemlerde de birlikte çalışacaklarını düşünüyorum. Sonuç olarak Rampage bu tür aksiyon filmlerinden hoşlanan seyirciyi kısmende olsa eğlendirecek bir film. Düşük beklentilerle izlenebilir.

dean

Hereditary



https://www.imdb.com/title/tt7784604/?ref_=rt_li_tt

  Graham ailesinin büyükannesi hayatını kaybeder. Kızı Annie ise annesinin ve atalarının sırlarla dolu geçmişini öğrendikçe hem kendisi hem de ailesi için trajik olaylar başlamış olur.

  Hereditary açık ara senenin en iyi korku filmlerinden biri. Son derece zekice kurgulanmış. Ayrıntılara dikkat edildiğinde iyice keyif veren, gergin, korkutucu ve bol ters köşeli bir film. Karakter odaklı yapısı ve aile ilişkilerini ön plana çıkarması ile rahat empati kurulabilen bir yapısı var. Ama buradaki aile yapısı genelde kaçmak istediğimiz özelliklere sahip. Aile draması gibi başlayan film. Bir olay sonrası tamamen rayından çıkıyor ve her ailenin kabusu olabilecek olaylar dizisi başlıyor.

  Film yönetmen Ari Aster'ın ilk uzun metrajı ve kendisinin çok iyi bir iş çıkardığını söyleyebilirim. Filmin görüntü yönetmeni Pawel Pogorzelski'ye de çok büyük iş düşmüş. Filmin atmosferi son derece güçlü. Hereditary korku filmi seven herkese rahatlıkla tavsiye ederim.

dean

The Nice Guys



https://www.imdb.com/title/tt3799694/?ref_=rt_li_tt

  1970'li yılların Los Angeles'ındayız. Bir yetişkin film yıldızı öldürülür. Jackson Healy ve özel dedektif Holland March, olayı çözmek için tesadüfi olarak bir araya gelir.

  Öncelikle filmi son derece güzel bir seyirlik olduğunu belirtmek lazım. Özellikle filmin atmosferi çok başarılı. Kostümlerden, mekanlara her şey dönemi yansıtması bakımında filme harika yedirilmiş. Bir çok klişe barındıran senaryosu rahatlıkla sınıfı geçiyor ama çok fazla da şaşırtmıyor. Shane Black bu filmi hem yazmış, hem de yönetmiş. Açıkçası Shane Black'in suç filmleri dışında başka türden filmlerde beğenmiyorum. The Nice Guys tam onun kalemi bir iş.

  Filmin esas yükünü sırtlayan ikili ise Russell Crowe ve Ryan Gosling. Özellikle Gosling harika bir performans göstermiş. Spider-Man: Homecoming filminde rol olan Angourie Rice ise filme oyunculuğu ve enerjisi ile çok şey katmış. Film 50 milyon dolarlık bütçesine 62 milyon dolar gişe yaparak ağır battı. Maalesef son zamanlarda bu tür filmler iyi gişe yapmıyor. Değişen sinema endüstrisi ve seyircisi bu tür Buddy cop filmlerine 80'li ve 90'lı yıllardaki kadar değer vermiyor. Ben filmin konseptini ve oyuncuların enerjisini çok beğendim. Keşke devamı gelebilecek olsaydı.

 

dean

Maze Runner: The Death Cure



https://www.imdb.com/title/tt4500922/?ref_=rt_li_tt

  Thomas ve arkadaşları labirentten kaçıp, WICKED'a karşı büyük bir mücadele vermiştir. Teresa'nın ihaneti başta Thomas olmak üzere herkesi sarsar. WICKED ile olan mücadele devam ederken Minho düşmanın eline geçer. Thomas ve arkadaşları Minho'yu kurtarmak için harekete geçmek zorundadır.

  İlk Maze Runner benim sevdiğim bir kitap ve filmdi. Türü içerinde daha özgündü. Yarattığı gizem unsuru ile heyecanlı ve ilgi uyandırıcıydı. Ama her şey tabi labirentten çıkınca bitti. Kitap içinde film içinde konuşursak ikinci hikaye ile birlikte gizem unsuru ve farklılık ortadan kalkıp hep bildiğimiz young adult klişeleri hikayeyi sardı.

  Üçüncü film Maze Runner: The Death Cure'da aynı şekilde. Filme kötü diyemem. Zira o biraz haksızlık olur. Ama uzun süresinin hakkını da temposu, heyecanı ve senaryosu ile vermiyor. Onu da söylemek lazım. Ben kitap olarak da en zayıfının üçüncü kitap olduğunu düşünürdüm filmde öyle olmuş.

  Seride prequel kitaplar var aslında. Ama onların filme uyarlanacağını düşünmüyorum. Zira bu tür filmler şu anda biraz hype'ı kaybetmiş vaziyette. Divergent'ın başına gelen ortada. Olabilecek en kötü şey oldu. Maze Runner'da her filmde daha az kazandı. O yüzden hem bölmemeleri isabet oldu, hem de prequel'leri yapmamaları. Öyle ya da böyle seri bitti. Önceki iki filmi izleyenler için biraz heyecansız olsa da final noktası bu film.

dean

Crimson Peak



https://www.imdb.com/title/tt2554274/?ref_=rt_li_tt

  Yaşadığı aile travmasının ardından genç bir yazar olan Edith Cushing, çocukluk aşkı Dr. Alan McMichael ve gizemli bir yabancı olan Thomas Sharpe'ın arasında kalır. Geçmişinden kaçmak isteyen genç kadın Thomas Sharpe ile evlenmeyi kabul eder. Ama hayatının kabusa dönüşeceğinden haberi yoktur.

  Film ilk çıktığı zaman bende büyük bir merak uyandırmıştı. Fragmanlarını da son derece etkileyici bulmuştum. Eleştiriler gelmeye başlayınca hayal kırıklığı oluşturmuştu, bende izlemeyi ertelemiştim. Yakın zamanda izleme fırsatı buldum. Filmin kusursuza yakın bir atmosferi var, sinematografik açıdan inanılmaz lezzetli. Dekorlar, kostümler, görsellik göz alıcı. Ama senaryo o kadar kötü ki. Yukarıda saydığımız bütün özelliklerin içini bomboş bırakıyor.
 
  Öncelikle filmin marketing sürecinde vaadettiği hikaye filmde yok. Korku filmi bekleyenler istediğini bulamayacak. Yönetmen ve yazar Guillermo del Toro gizemli gotik bir aşk hikayesi anlatmayı tercih etmiş. Bu da ok. Lakin iş senaryo aşamasına geldiği zaman inanılmaz derece tembel, oldu bittiye gelen, vaadetti hiç bir gizemi sunamayan ve aşırı tahmin edilebilir bir film var karşımızda. Del Toro gibi bir yönetmenin bu kadar vasat bir senaryo yazması inanılır gibi değil.

  Crimson Peak kötü senaryosuna rağmen yine de türün sevenlerinin harika atmosferi ve görselliği için ilgisini çekecek bir film.

dean

Murder on the Orient Express



https://www.imdb.com/title/tt3402236/?ref_=rt_li_tt

  Ünlü dedektif Hercule Poirot acilen Avrupa'ya gitmek üzere kendisini Şark Ekspresinde bulur. Bir kar fırtınası sırasında yolculardan biri öldürülür. Cinayeti çözmek Poirot'a kalmıştır.

  Murder on the Orient Express, Agatha Christie'nin en ünlü romanlarının başında geliyor. O yüzden bir çok kez sinemaya ve televizyona uyarlandı. Kağıt üzerinde baktığımız zaman günümüz uyarlaması için yönetmen Kenneth Branagh son derece yerinde bir tercih olarak duruyordu. Başrolü de kendisine veren yönetmen yıldızlardan oluşan bir kadroda kurmuştu. Taşlar yerine oturmuş gibi görünüyordu.

   Maalesef ki film beklentinin altında kalmaktan kurtulamamış. Filmin en büyük sorunu metni. Elindeki kadroyu kullanmayan sadece Hercule Poirot'ya odaklanan bir senaryo var. Tabu burada Hercule Poirot'u oynayan Kenneth Branagh'ın aynı zamanda filmin yönetmeni olmasının da etkisi olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu screen time dengesizliği yüzünden Poirot dışındaki bütün karakterler yüzeysel şekilde işlenmiş. Empati kurabileceğiniz ya da umursayabileceğini hemen hemen hiçbir karakter yok.

  Filmin idare eder tek yanı görüntü yönetmenliği. Çok az ve dar mekanlarda geçmesine rağmen seyirciyi sıkmayan, elinden geldiğince yeni şeyler sunan, hikayenin tavsadığı yerde görsel olarak dikkati ayakta tutan bir görsel tasarımı var filmin.

  Fazla beklentiye girilmediği takdirde kendisini seyrettiren ama çok fazla keyif vermeyen bir film Murder on the Orient Express. Agatha Christie romanlarını sevenleri illaki cezbedecektir. Ama çok daha iyisi yapılabilirdi.

dean

Logan Lucky



https://www.imdb.com/title/tt5439796/?ref_=rt_li_tt

  Jimmy, Clyde ve Mellie Logan kardeşler için hayat pek yolunda gitmemektedir. Bunu tersine çevirmek için devasa bir soygun planlarlar. NASCAR yarışlarını soyacaklardır. Bunun için bir başka hırsız Joe Bang'i hapisten kaçırırlar.

  Steven Soderbergh takip ettiğim yönetmenlerden biri. 2013 yılındaki Side Effects ve Behind the Candelabra filmlerinin ardından televizyona odaklanmış ve The Knick dizisinin yönetmenliğini üstlenmişti. dört yıllık sinema arasına Logan Lucky filmi ile son veriyor. Ne de güzel yapıyor.

  Logan Lucky tam bir Soderbergh filmi. Hikayesi, karakterleri, filmin temposu, mizah anlayışı her şeyiyle Soderbergh. Özellikle filmin karakterlerini çok beğendim. Başta Daniel Craig olmak üzere Channing Tatum ve Adam Driver gibi isimler çok başarılı performanslar çıkarmışlar. Channing Tatum, kariyerine vasat işlerle başlamıştı. Ama her filmi ile birlikte kendisini geliştirmeyi başardı. Logan Lucky'de ki performansı da Tatum'un iyi işlerinden biri.

  Filmin atmosferinin başarılı olduğunu ve Amerikan taşra hayatını güzel yansıttığını söylemek mümkün. Zaten bu filmin en büyük artılarından biri. Filmin alt metni sırtını Amerikan değer sistemine yaslamış. Özellikle taşra'da yaşayan sıradan bir Amerika'lının olaylar karşısındaki tutumu mizahi yönü ağır basacak şekilde yansıtılmış.

  Logan Lucky, hırsızlık ve suç filmlerini sevenler için güzel bir seçenek. Soberbergh seyircisi zaten kaçırmayacaktır.