Pizagor'un Conan Yazıları

Başlatan pizagor, 07 Temmuz, 2014, 15:27:03

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

pizagor

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Neil Gaiman, Amerikan Tanrıları, Conan...

Hazırlanın... Fırtına Yaklaşıyor...

Geçmişte birtakım kirli işlere bulaşmış olan Gölge, cezasını tamamlamak üzeredir. Artık tek istediği, eşi Laura'yla birlikte sessiz sakin bir yaşam sürmek ve beladan mümkün mertebe uzak durmaktır. Ta ki, eşinin korkunç bir kazada hayatını kaybettiğini öğrenene kadar.

Cenazeye gitmek üzere bindiği uçakta bir adamla tanışır. İsminin Wednesday olduğunu söyleyen bu düzgün giyimli, yaşlı adam, Gölge hakkında hiç kimsenin, hattâ kendisinin bile bilmediği şeyler anlatır ve.. onu yaklaşan fırtınaya karşı uyarır. Bundan böyle artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır, çünkü günlük hayatın o sakin yüzeyinin altında, Amerika'nın ruhunu ele geçirmek için büyük bir savaş kopmak üzeredir.




Neil Gaiman'ın çok sevdiğim bir kitabıdır Amerikan Tanrıları. Fumetti ya da comics veya frankofon, mitolojiyle bolca beslenen bir mecrada ister istemez mitolojiye de bulaşmış, merak sarmış çizgiroman okurunun illaki beğeneceğini düşündüğüm bu kitapta tanrıların insanları yaratmadığı, esasen inananlarının kendi tanrılarını yarattığı, onları cisimleştirdiği, var ettiği fikri çok güzel işlenir. Gaiman'ın kurgusunda yeni dünyaya gelen eski dünyanın fertleri beraberlerinde tanrılarını da getirmişler, dini ritüellerini sürdürerek onların bu yeni coğrafyada da varolmalarını sağlamışlardır. Ancak bu tanrılar, insanın ilerleyişine, gelişimine ve biraz da sonraki kuşakların eski tanrıları önceki nesiller kadar benimsememelerine yenilmişlerdir. Yeni toprakların yeni konjonktürü ortaya otoyollar, televizyon, para gibi yeni tanrılar çıkarmıştır. Bunların güçlenmesiyle birlikte eski tanrılara inanç sarsılmaya başlamış, dolayısıyla inançtan beslenen eski tanrılar güçlerini ve kitleler üzerindeki etkilerini yitirmiştir. Şehvetin tanrıçaları sokak fahişelerine dönüşmüş, bilgeliğin ilahları biraz daha fazla para için konuklarına odalarını kiralamayı teklif edecek kadar alçalmıştır. Ancak kudret ne menem birşeydir ki bir kere tadını alan bunu yitirmemenin, kaybettiyse yeniden ele geçirmenin yollarını arar. Bu bir ülke yöneticisi de olabilir, bir şirket yöneticisi de...

Veya unutulmanın aslında yok olmak demek olduğu bir mecrada kadim bir tanrı da olabilir. Wednesday gibi...

'Hazırlanın... Fırtına yaklaşıyor...' derken abartmıyor arka kapak yazarı... Neil Gaiman'ın hikayesi büyük bir yokoluşa ve küllerinden yeniden doğacak bir güce doğru ilerliyor...

Gaiman bir yandan da neresinden baksanız ikircikli bir konuyu deşiyor. Metni okurken, Gaiman inanç kavramına semboller üzerinden eleştiri de getiriyor olabilir mi diye çok düşündüm. Ancak net bir fikir edinemedim. Eski tanrıların mücadeleyi kaybetmesinin nedenlerinin anlatımında Hristiyanlık gibi o coğrafyaya hakim din anlayışının hiç yer almaması bence önemli. Bu belki de yazarın hristiyanlığı kurgusunda nereye konumlandıracağını bilememesindendir. Belki de eski tanrıları eleştirmenin, kişileştirmenin, onlara 'seni yaratan benim!' demenin nisbi kolaylığının ardına sığınmasıdır. Veya Gaiman'ın kurguladığı bu dünyada semavi dinler hiç varolmamıştır. Ya da muhtemel tepkiden ürken ateist bir anlatıcının kafasındakini filtreleyerek sunmasıdır. Veya inançlı bir anlatıcının inancını bu kurgudan bağımsız tutmak istemesidir. Bana kalırsa hristiyanlık – müslümanlık – yahudilik gibi çok güçlü oyuncuları yok sayarak bu konuyu ele almak yeterli değil. Tarih boyunca deneyimlendiği üzere semavi dinler insanları dönüştürmüş olmalı, eski dinlerine bağlı insanlarda önce direnç, sonrasında eskiyle yeninin sentezini yaratmalı. Bu, Gaiman'ın kurgusunun zayıf tarafı bana göre. Lakin gözardı edildiğinde harika bir eser...

Peki bu romanın Conan ile alakası nedir derseniz...



Sadece krallıkların değil tanrıların da gökyüzündeki yıldızlar kadar çok ve parlak olduğu bir dönemdir Hiborya Çağı. Tanrılar, tanrıçalar ve efsaneler çevresinde dönmektedir hayat. Paul Kupperberg'in yazdığı Tanrı'nın Yüzü (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 158 – Alfa Yayınları) isimli hikaye okuru yeni bir Zamora efsanesi ile tanıştırır, Shan ile...

Sayılamayacak denli yıl önceleri, Zamora komşusu Brithunya'dan özgürlüğünü aldığı sıralarda ünlü savaşçı Shan, Zamora halkının liderliğini yaparak, başarılı bir isyanla Zamora'yı özgür kıldı... Shan her savaşta öndeydi ve kılıcıyla Brithunyalılar'ın kanını bir ırmak gibi akıttı. Ta ki son savaşta vurulup ölene dek. Onu bir okla, kalleşçe arkadan vurmuşlardı. Savaş alanında ölmesinin ödülü olarak Zamora tanrıları onu yanlarına aldılar. Ve Shan onların katına çıkmadan önce halkına gelecekteki zulümlerden kendilerini korumak için yanlarında olacağını ve onlara liderlik ederek onları zafere götüreceğini söylemişti...

Bu sözleri söyleyen Zamoralı General, tanrıların kitleleri yönetmek için kullanılabilecek etkili bir yöntem olduğunun bilincinde, muharebe alanında isyancılar arasında farkettiği Conan'ı sırf tanrılaşmış Shan'a olan benzerliği sebebiyle hayatta bırakıp kralının önüne sürer. Pazarlık açıktır, Conan yönetici tayfasının kuklası olarak geri dönen Shan'ı oynayacak, karşılığında da kendi hayatını, altınını ve kadınları alacaktır. Bu, Conan için gayet cazip bir tekliftir.

Oyun başlar ama taraflardan biri vicdan sahibi bir rahiptir. İlk önce oyunu yöneticilerin belirlediği şekilde oynarken bir noktadan sonra bu yalana ortak olmayı reddeder ve tanrısı Shan'a müdahale etmesi için yalvarır. Tanrı Shan bu yakarışı ciddiye alır ki sahte tanrı Conan'ın önderliğindeki Zamoralılar'ın Brithunyalılar'a saldırdığı savaşta ilahlara özgü bir performansla sahneye çıkar. Acımasızdır, kendi adını sahte bir tanrıya atfeden Zamora elitini ve tüm yardakçılarını tanrısal kudretiyle küle döndürür. Masum olmadıklarını bilse de tanrı olduğunu sanarak kendisiyle birlikte savaşanların Shan'ın ateşiyle yanmalarına tanık olan Conan, ilk defa içini vicdan azabı denen şeyin kemirdiğini hisseder...

Shan'ın diğerleriyle işi bitince, sona bıraktığı Conan'a döner. Shan kendi sahtesini şanına yaraşır bir şekilde, onu tanrılık mertebesine ulaştıran kılıcıyla yok etmek istemektedir. Ölümüne dövüş başlar ancak mücadele sadece kılıçlarla değil sözcüklerle de yapılmaktadır. Heyecan dozunun iyice yükseldiği bu sayfalarda, 'barbar' diye niteleyegeldiğimiz Conan'ın kelimeleri de en az kılıcı kadar iyi kullandığına tanıklık ederiz. Conan sözleriyle Shan'ın tanrılığını yerden yere vurur ve Shan'a inananların algılarını allak bullak eder. Ve 'acabalar' arttıkça, inançtan beslenen tanrısallık da zayıflamaya başlar...

Hikayenin bu kısmını Mike Docherty'nin güzel çizgilerine bırakıyorum...















Shan, Conan'ın öldürdüğü ilk tanrı değildir, sonuncu da olmayacaktır...

Paul Kupperberg ve Neil Gaiman... Tanrıları var edenin, onlara kudret bahşedenin insanlar olduğu fikrini hikayelerinde aynı şekilde işleyen iki yazar... Belki de fantezi deyip geçmeli... Gaiman'ın ve Kupperberg'in metinlerini 'böylesine' ciddiye almamak herhalde en iyisi...


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/neil-gaiman-amerikan-tanrlar-conan.html
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/conan-ve-romantizm.html


CONAN ve ROMANTİZM

'O kadar güzelsin ki neredeyse ne dediğini merak edeceğim kadın...' ya da 'Kimmeryada sizin gibi dövüşen savaşçılarımız vardı. Biz onlara karı diyorduk...' gibi kadını yücelten sözleriyle ve 'Bu gece yatağımı ısıtacaksın kadın...' diyerek omzuna çuval modeli attığı hatunu kuytulara götürme ritüeliyle erkekliğin kitabını taa Hiborya Çağı'nda yazmış Conan'ın beni şaşırtan bir paneli...



'Kayıp Hayaletler Mezarı' isimli hikayede (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 157 – Alfa Yayınları) yeralan bu panelde, Vali Antagonides'in gözde cariyesi Syreena'yı ayartan Kimmeryalı maço, kollarına aldığı hatun kişiye CANIM derken benim de kendisine hayretle bakmama neden oluyor...

Conan'ın dudaklarından canım şeklinde bir kelimenin çıkması, Tatar Ramazan'ın 'Nar çiçeğim, papatyam' diye kur yaparken bir yandan da 'Fikrimin İnce Gülü'nün sözlerini mırıldanması gibi olağanüstü bir durum!

Talihsiz bir çeviri olmuş. Romantik tatlar barındıran bu tarz bizim barbara hiç yakışmamış...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/hiborya-cag-oportunizmi.html


Hiborya Çağı Oportünizmi


Genç Conan'ın, bir handa hırsızlık yaparken gördüğü ve sonrasında 'Öğret bana ihtiyar... İkimiz birlikte en iyi hırsızlıkları yapalım.' dediği Klepsis'ten (Kleptomani göndermeli güzel bir isim olmuş bu arada...) 'Ha Hiborya çağı, ha bugün!' dedirten oportünist hayat çözümlemesi...

'Kayıp Hayaletler Mezarı' isimli hikayede (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 157 – Alfa Yayınları) şöyle diyor Klepsis:

'Yaşam ucuzdur. Bu yüzden, yapabildiğince zenginleştir yaşamını... İstediğini elde edince, onu sıkı tut ve sakin ol! Amacına ulaşmak için gerekirse ananın memesini bile ez, geç. En yüksek tepeye ulaş!'


Peki ya baba Corin, acaba o, oğlunun böyle olmasını ister miydi?

İşe bakın ki aynı sayının bir sonraki macerasında Conan'ın çocukluğuna dönüyoruz ve karşımıza Conan'ın babası Corin çıkıyor. Conan'ın karıştığı kavgaya tanık olduktan sonra Corin'in oğluna söylediklerine bir bakalım...






'Bir erkek, dostunu ve düşmanını iyi tanımalıdır! Her zaman diğerlerinden bir adım önde olmalıdır. Kavga, tek çıkar yol değildir. Bazen diğer olanakları da kullanmalıyız. Bir çok savaş, kılıçlar kınından bile çıkmadan kazanılabilir.'

Rahmetli yaşasaydı kuvvetle muhtemel bambaşka bir Conan çıkacaktı ortaya; sorunlarını kılıcıyla çözmek yerine barışçıl yöntemler tercih eden bir Conan...

Sıradan ve sinik...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/manga-conan.html


Manga Conan


Marvel karakterlerinin vücut orantılarının daha da anormalleştiği, koca gözleriyle – koca kafalarıyla görsel anlamda manga tarzına kaydığı dönemler yaşadık. Hatta, sanıyorum Gerekli Şeyler'de, Marvel karakterlerinin düpedüz mangalarına denk geldiğim oldu. Tüm bu mangalaşma sürecinde sapasağlam duran, özünü yitirmeyen, direnç gösteren bir kahraman varsa o da Conan'dı...

Diye düşünüyordum...



Bu Conan çizimlere denk gelmem beni çizerin sitesine, oradan da kendisine çıkardı. Yanıt dahi alamam dediğim iletime gayet samimi bir şekilde karşılık vermiş Enkaru... Ferri'de beni kendisine hayran bırakan tevazuyu, Enkaru'da da görünce nedense bir garip mutluluğa kapıldım...

Şöyle tanıtmış kendini Encar Robles...

Kendimi bir miktar tanıtmak gerekirse.. Adım Encar Robles ama çalışmalarıma Enkaru imzasını atıyorum. İspanyol bir çizgiroman sanatçısı, illüstratör ve grafik tasarımcıyım. İspanya'daki ve Almanya'daki çeşitli yayıncılar için pek çok illüstrasyon hazırladım. Ayrıca ülkemde, senaryosuyla ve çizimiyle tamamen bana ait olan "Trisquel" ve "Trisquel: Las puertas del Sidh" adında iki manga kitabım yayınlandı. Bunlar, bir elf ve onun insan efendisi hakkında fantezi türünde eğlenceli kitaplar. Şu anda ise bir masa oyunu olan "Leyenda: El Camino Del Guerrero" için illüstrasyonlar çiziyorum. Ayrıca Dynamite ve DC için çalışmış Amerikalı yazar Troy Brownfield'ın hikayesini yazdığı, internet üzerinden yayımlanan 'Sparkshooter' üzerinde çalışıyorum. www.sparkshooter.com adresinden takip edebileceğiniz Sparkshooter, bir müzik grubunun ilk yıllarını, grup üyelerinin birbirleriyle ilişkilerini anlatan harika bir çizgiroman. Diğer çalışmalarımı ise www.enkaru.com 'dan izleyebilirsiniz.

(Introducing me a little... My name is Encar Robles, but I always sign my works with Enkaru. I am a Spanish comic artist, illustrator and graphic designer. I did several illustration works for publishing houses in Spain and Germany. Also I had two manga books edited in my country with my own script and art, titled "Trisquel" and "Trisquel. Las puertas del Sidh". It is a hilarious fantasy comic about an elf and his human master. Currently, I'm doing the illustrations for "Leyenda. El camino del guerrero" a Spanish board game. Also, I'm working on "Sparkshooter", a webcomic written by Troy Brownfield, an American writer who has worked for publishing houses as Dynamite and DC. Sparkshooter is a great story about the beginnings of a music band and the relationship between their members. You can read it on www.sparkshooter.com and watch my other jobs on www.enkaru.com)

Bu arada unutmadan... Enkaru, bu manga Conan çizimlerini internet üzerinden yayımlanan bir dergide yeralan Conan makalesi için hazırlamış...

Yani telaşa mahal yok, Conan hala bildiğimiz Conan :)
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Bu yazıları 'Pizagor ve Deli Saçmaları' başlığında paylaşıyordum. Sevgili Kalidor'un verdiği fikirle böyle bir başlık ortaya çıktı. Duplikasyon için Altın Madalyoncu dostlarımdan özür dilerim...

Conan derin bir kuyu. Dolayısıyla Conan'a (ve duplikasyona) devam edeceğim...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


darkwood

Enkar'ın mangavari Conan çizimlerini bende ilk defa görmüş oldum, bir çok yeni yetme Conan çizerlerinden çok daha iyi olduğunu da söyleyebilirim.
Conan her zaman yeni fikirlere açık bir karakter ve tükenmez bir vaha. Enkar'ın birde Red Sonja çizimleri varsa görmek isterdim doğrusu.  8)
Darkwood Sakinleri..

kalidor

Bu başlığı çok ama çok beğendim  :D
Crom! Ölüleri Say...

pizagor

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/bir-barbarn-musiki-ile-imtihan.html


Bir Barbarın Musiki ile İmtihanı


Marvel'ın altmış yetmiş senelik serilerine nazaran Conan (Conan The Barbarian), hem de Hiborya çağı ve coğrafyası gibi sonsuz olasılıklı bir ortamda, kısa ömürlü olmuştur. Sebep olarak Ron Lim gibi son dönem CTB çizerlerin alabildiğine Conan ile uyumsuz, comics ruhunu yansıtan ve büyük üstad Buscema'nın altında ezilen çizimlerini gösterenler çıkabilir. Ve/veya Roy Thomas imzalılardan sonra gelen senaryomsuları suçlayanlar...

Ama bu olguya gelene değin zannımca Conan efsanesine ve ruhuna tezat oluşturan durumları gözardı etmemek gerek. Misal Conan The Barbarian #233'te (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 157 – Alfa Yayınları) bir panel var ki koskoca Conan efsanesinin çöküşüne katkıda bulunmuş olmalı...



Michael Higgins'in kaleme aldığı ve Conan'ın bebekliğinden yola çıkıp hızlıca delikanlılığına kadar gelen bu ince fasikülde okur, küçük Conan'ın annesi Fialla'dan musiki dersi aldığını görmektedir...

Bu panele bakınca bir anda gözümde beliren imaj şu: bir elinde içki kadehi, diğerinde kitabı, üzerinde röpteşambırıyla yumuşak koltuğunda bacak bacak üstüne atmış oturan, röpteşambırının yaka kısmından yelelerinin taştığı bir Conan!

Müzik, şiir ve sanatla inceltilmiş bir Conan...

Hadi canım sende!!!
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


kalidor

30-35 yıllık seri boşu boşuna bitmemiş. Conan Marvel'dan ayrılmasaydı eninde sonunda yeniden diriltirlerdi belki ama super-herolarla cross-over işlere mi dalardı, Zamanın Ötesindeki Kuyu'ya girip günümüze gelip kürklü donuyla Avengers'a mı dahil olup maymun mu olurdu yoksa Dark Horse gibi değil de daha şaşaalı bir sıfırlamayla geri mi dönerdi bilemiyorum.

Conan'ın gençliğinde Zamora'da çene çalan filozofları yerini bilerek, edebiyle geriden dinlediğini biliyoruz. İlkokul terk olsa da hayat okulu mezunu olan Conan'ın gerek barbar zihninin verdiği berraklık, gerekse yaptığı seyahatlar sebebiyle de çeşitli lisanlarda okuyup yazabildiğini gösteren bilgiler ve bunları destekler nitelikte elinde parşömenli kareler de var.  Şiir ve müzikle ilgili bir ayrıntı yoktu veya ben hatırlamıyorum. Higgins bu boşluğu yakalamış ama eğreti durmuş tabi ki. Anası da gerek saç tipi, gerekse jeans görünümlü pantolon sütyen takımıyla taa 10 bin sene önceden 80'lerin sonu 90'ların başındaki moda akımını yakalamış ;D
Crom! Ölüleri Say...

pizagor

Gerektiğinde kibar olmasını da bilir o...



Not: Görsel Conan Aylık Maceralar Dizisi 171. sayıdan alınmıştır...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Münasip Bir Yer...

Su katılmamış bir barbarın kelime dağarcığına karışmış birkaç küfür illaki olacaktır. Hikayelerinde de ara ara karşılaşırız zaten, durumun vehametiyle Conan'ın dudaklarından 'Crom seni lanetlesin!' ya da 'Mitra canını alsın!' gibi hiç de ağır sayılmayacak küfürlerin döküldüğü vakidir. Şaşırmayız...

Pekiyi taa Hiborya çağından karakterlerin zamanın ruhundan çok uzak bir şekilde, bugünün pis ağzıyla küfretmesine ne buyrulur! Olmuş mu şimdi bunlar!





Çevirmen olarak kendisinin adı geçiyor ama kimse beni, İnci Aslıer'in bu panelleri bu şekilde çevirdiğine inandıramaz. Buram buram erkek kokan bu çeviri, ergen muhabbetlerinde kısılıp kalmış bir dimağa ait olmalı...

Olmamış...

Hiç yakışmamış...


Not: Görseller Conan Yeni Maceralar Dizisi'nin 172. sayısından alınmıştır.


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/10/munasip-bir-yer.html
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


Jedmau


pizagor

Conan'a yeniden hayran kalmama neden olan pasaj...


'Peki ya senin tanrıların? Onlara seslendiğini hiç duymadım.'

'Onların en büyüğü Crom'dur. Büyük bir dağda yaşar. Ama ona seslenmek neye yarar ki? Crom insanlarla pek ilgilenmez. Dikkatini çekmemek en iyisidir. Yoksa başına bela açar! Soğuk, sevgisiz bir tanrıdır. Ama insana doğuştan mücadele ve öldürme gücü verir. Zaten bir tanrıdan başka ne istenir ki?'

'Peki ya ölüm nehrinin ardındaki dünyalar?' diye ısrar etti Belit.

'Halkımın kültüründe ne bu hayatta, ne de sonrasında umut yoktur,' diye yanıt verdi Conan. 'İnsanlar bu dünyada boşu boşuna çabalayıp acı çeker. Sadece savaş çılgınlığına kapılmaktan zevk alırlar. Ölünce ruhları soğuk rüzgarların estiği bulutlu, sisli, ışıksız bir diyara gider. Orada sonsuza dek keder içinde gezinirler.'

Belit ürperdi. 'Hayat zor da olsa böyle bir kaderden iyidir. Sen neye inanırsın Conan?'

Conan omuz silkti. 'Bir sürü tanrı tanıdım. Tanrıların varlığını inkar edenler, onlara fazla güvenenler kadar kördür. Ölümden sonrasını düşünmüyorum. Nemedialı inkarcıların söylediği gibi hiçlik. Ya da Crom'un buzlu ve bulutlu dünyası olabilir. Veya Nordheimlilerin söylediği gibi, Valhalla'nın karlı ovaları ve kubbeli salonları olabilir. Bilmiyorum. Umurumda da değil. Hayatı dolu dolu yaşamak, kırmızı et yemek ve buruk şarap içmek, kadınlarla sevişmek ve çılgınca dövüşmek bana yeter. Neyin gerçek, neyin yanılsama olduğunu öğretmenler, rahipler ve filozoflar düşünsün. Tek bildiğim şu: Hayat bir yanılsamaysa, ben de bir yanılsamayım demektir. Bu durumda yanılsama benim gerçeğimdir. Canlıyım, hayat doluyum, seviyorum, öldürüyorum ve mutluyum.'



İthaki'den çıkan 'Conan Yıllıkları 1: Fil Kulesi' kitabını her Conanperver mutlaka okumalı...

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/03/conan-yllklar-1-fil-kulesi.html

Conan Yıllıkları 1: Fil Kulesi



Önyargılı yaklaştığım bir kitap daha..

Kılıcın ve büyünün egemen olduğu, tanrıların hüküm sürdüğü bir çağı defalarca kare kare izledikten sonra tüm bu anlatının kaynağı olan birkaç hikaye ne kadar güzel olabilirdi? Kelimeler o muazzam Conan panelleriyle boy ölçüşebilir miydi? Otuzların fantastik yazını, dil ve tema olarak bugünün 'çok bilmiş' okurunu ne kadar tatmin edebilirdi? Maalesef önyargılar ve yine ters köşe..

'Görelim bakalım R.E.Howard mı daha büyük, Roy Thomas mı? Beş buçukuncu hissim Roy Thomas diye fısıldıyor!' derken bile alt metinde Robert E. Howard'a hafiften burun kıvırarak başladığım Conan Yıllıkları'nın birinci kitabı 'Fil Kulesi' Conanvari bir şekilde hunharca yıkıp geçti beni desem çok da abartı olmaz..

Önce kitaptan alıntılarla Howard'ın Conan'ı..


'Yaşamak ister miydin?' diye sordu Murilo. Barbar homurdandı. Gözleri yeni bir ilgiyle parladı.
'Kaçmanı sağlasam bana bir iyilik yapar mısın?' diye sordu aristokrat.
Cimmerialı konuşmadı, ama cevabını bakışlarındaki dikkatle veriyordu.
'Benim için bir adam öldürmeni istiyorum.'
'Kimi?'
'Kralın rahibi Nabonidus'u!' diye fısıldadı Murilo.
Cimmerialı şaşırmış veya sinirlenmiş görünmedi. Uygar insanların tersine, otorite figürlerinden korkmaz ve onlara saygı duymazdı. Krallar da dilenciler de onun için birdi. Murilo'ya dışarıda serbestçe gezinen bir sürü kiralık katil varken niye kendisine geldiğini de sormadı.


'Evdeki Haydutlar' hikayesinden bu alıntı Conan'ın koca koca ünvanlar önünde korkuyla, sadakatle, istemdışı bir otomatiklikle eğilen tüm zamanların insanlarına benzemediğini, sürüden olmadığını göstermekte..

Öykünün devamında işler Murilo'nun planladığı gibi gitmez. O günün ilerleyen saatlerinde satın alınan gardiyan tutuklanır, görevi devralan gardiyan ise Conan'ın Murilo destekli bu çok yeni rahatlığını ve keyfini görünce haddini bildirmek üzere hücreye girme gafletinde bulunur. Sonrası malum.. Hapishaneden kendi başına kurtulmasına rağmen Conan, zincirlerini çözen ve ona yiyecek veren Murilo'ya borçlu olduğunu düşünür ve ona yardım etmeye karar verir..

Görüldüğü üzere onuru da, şerefi de, delikanlılığı da bilir Conan, sözünün eridir. Yapılan iyiliği unutmama, minnet duyma, borcuna sadakat sadece soyluların değil, Hiborya çağının oportünist bir barbarının bile değerlerindendir.. 'Kutudaki Tanrı' öyküsünden yaptığım aşağıdaki alıntı bunu perçinlemekte:


'Pekala,' diye homurdandı barbar gönülsüzce. 'Buraya elmaslı Zamora kadehini çalmaya geldim. Bir adam bana tapınağın haritasını verdi ve kadehin yerini gösterdi. Bu odadaki..' – Conan eliyle gösterdi – '..bakır bir Shem tanrı heykelinin altındaki gizli bölmede duruyor.'
'Doğru söylüyor,' dedi Promero. 'O kadehin yerini dünyada en fazla yarım düzine insan bilir sanıyorum.'
'Peki kadehi çalabilseydin,' dedi Dionis alayla, 'seni kiralayan adama mı götürecektin, yoksa kendine mi saklayacaktın?'
Conan'ın gözleri öfkeyle parladı.
'Ben köpek değilim,' diye mırıldandı barbar. 'Sözümü tutarım.'
'Seni buraya gönderen kim?' diye sordu Demetrio. Ama Conan yanıt vermedi.


Howard'ın Conan'ı ile Roy Thomas'ın Conan'ı arasında fark var mı pekiyi? Kitabın ilk iki hikayesi olan 'Fil Kulesi' ve harika bir Hiborya polisiyesi 'Kutudaki Tanrı'yı düşünerek ve hatta buna Belit'li 'Kara Kıyıların Kraliçesi' öyküsünden bir pasajı ekleyerek var diyeceğim. Özellikle ilk iki öyküde çizgiromanından aşina olduğumuz o vahşi karizmatik barbarı göremedim. Daha çok yanlış zamanda yanlış yerde bulunan hafif silik bir kişilik gibi vardı karşımda, hikayelerin esas öne çıkanları ağzı laf yapan ve sırf bu yüzden daha zeki görünen karakterlerdi. Ama sonrasında Conan daha bir Conan olmaya başladı. Lakin 'Kara Kıyıların Kraliçesi'nde bocaladı bir..


'Sevgilim, bence o nehirde bir yerlerde bir şehir var. Nehre girmeye cesaret eden denizciler, uzaklarda dev kuleler ve surlar görmüş. Biz hiçbir şeyden korkmayız Conan. Hadi gidip o şehri yağmalayalım!'
Conan kabul etti. Belit'in planlarını genellikle kabul ederdi. Yağmaları Belit planlar, Conan uygulardı. Nereye gittikleri ve kiminle dövüştükleri umurunda değildi. Bir yerlere gitmeleri ve birileriyle dövüşmeleri yeterliydi. Bu hayatı seviyordu.


Bir kadına böylesi bir teslimiyet, bir kadının gölgesinde kalmak, açıkçası ilkel çağların yenilmez maçosundan beklemediğim bir davranış tarzı bu.. Çünkü Conan'a yakışan hareket kitabın son hikayesi olan 'Kayıp Kadınlar Vadisi'nde yaşandığı gibi olmalı..

Büyücülük öğrenmek üzere Kheshatta'ya giden kardeşine eşlik eden Ophir soylusu Livia Bakalahlı yağmacıların saldırısına uğramış ve Bakalah kralı Bajujh'un tutsağı olmuştur. Daha birkaç saat önce kardeşi gözlerinin önünde katledilen kadın, Bakalah kralını ziyarete gelen Bambulalılarla birlikte bir beyaz görünce kurtarılmaya dair umutlanır. Gece olduğunda tüm tehlikeyi göze alır, bu yabancının çadırına gider, anlatmaya başlar. Ancak adamın tepkisiz dinlemesine adeta patlar:


'Sen.. Sen onurdan, merhametten, iyilikten ne anlarsın ki? Diğerleri gibi barbarın tekisin. Derin beyaz ama ruhun onlarınki gibi kara. O kara köpeklerin senin gibi bir beyazı öldürmesi, beyaz bir kadını köle yapması umurunda değil! Pekala!'
Livia soluk soluğa geriledi.
'Bedelini ödeyeceğim,' dedi, üstündeki fanilayı yırtıp fildişi rengi göğüslerini sergileyerek. 'Bak, güzel değil miyim? O kurum rengi cadılardan daha seksi değil miyim?Uğruna kan dökmeye değer değil miyim? Benim gibi beyaz bir bakire için adam öldürmeye değmez mi?
'Bajujh'u öldür! O kara köpeği öldür! Kahrolası kellesinin yere düştüğünü görmek istiyorum. Öldür onu! Öldür!' Yumruklarını birbirine vurmaya başladı. 'Sonra bana ne istersen yaparsın. Kölen olurum!'


Hatundaki duruşa, özgüvene bakar mısınız! Hormonlarının sürüklediği yere giden erkek ve bunu gayet güzel kullanan kadın.. Tam gıcık olduğum mevzular. Pekiyi Conan'ın bu duruma tepkisi ne olur, okuyalım..


Conan bir an susarak, kılıcının kabzasını okşadı. Dev bir ölüm makinesine benziyordu.
'Sanki kendini vermeme şansına sahipmişsin gibi konuşuyorsun,' dedi. 'Sanki vücudunla krallıkların kaderini değiştirebilirmişsin gibi. Seni almak için Bajujh'u öldürmeme ne gerek var? Buralarda kadınlar çok ucuzdur. Gönüllü ya da gönülsüz olmaları da pek fark etmez. Kendine fazla değer biçiyorsun. Seni istesem, almak için Bajujh'la dövüşmeme gerek yok. Benimle dövüşeceğine seni bana verir.'
Livia inledi. Birden çökmüştü. Başı döndü. Sendeleyerek geriledi ve bir yatağın üstüne yığıldı. Ne kadar aciz olduğunu anlayınca ruhu ezilmiş ve acıyla dolmuştu..


İşte benim Conan'ım bu :)

Ama burada bitmez, kadına haddini bildirdikten sonra devam eder..


.. Adım Conan. Cimmerialıyım. Kılıcımla yaşarım. Ama beyaz bir kadını bir zencinin eline bırakacak kadar aşağılık değilim. Sizler bana hırsız dersiniz, ama bir kadına asla tecavüz etmedim.. Yaşlı ve şeytanın akbabası gibi çirkin olsaydın bile, derinin rengi yüzünden seni Bajujh'un elinden alırdım. Ama genç ve güzelsin. Zenci orospular görmekten bıktım. Teklifini kabul ediyorum.
.. Güzelliğinin tadını Bajujh değil Conan çıkaracak!..


Böylece Bakalah köyüne saldırır Conan. Livia ise bu katliamdan çılgınca ve körlemesine, hikayeye adını veren vadiye kaçar. Burada bir canavarın eline düşer ancak peşinden gelen Conan tarafından kurtarılır. Livia Conan'a verdiği sözü tutmayacağını, o yüzden de şimdi ona ne isterse yapabileceğini söylerken Conan lafı yapıştırır:


'Pis bir anlaşma yapmıştım. O kara köpek Bajujh'u öldürdüğüme üzülmüyorum, ama sen alınıp satılacak bir orospu değilsin. Adetler ülkeden ülkeye değişir, ama bir erkek nerede olursa olsun domuzluk yapmak zorunda değildir. Biraz düşününce, yaptığımız anlaşmanın aslında seni zorlamaktan farksız olduğunu anladım. Hem buralarda yaşayabilecek kadar güçlü değilsin. Şehir çocuğusun sen. Kitaplara, uygar hayata alışıksın. Bu senin suçun değil. Ama benim gibi yaşamaya kalkarsan hemen ölürsün. Ölü bir kadın da işime yaramaz. Seni Stygia sınırına götüreceğim. Stygialılar da seni Ophir'e, evine gönderir.'



Howard'ın Conan'ı Hiborya çağını anlatmada yararlanılan bir karakter adeta. Roy Thomas ise bu karakteri şekillendiriyor ve o hamurdan bir efsane yaratıyor. Bunda yazım kadar John Buscema'nın çizgisinin de etkisi var. Conan leş bir meyhaneye girdiğinizde gözünüze doğrudan çarpan kişidir. Conan üzerinize bir ordu gelirken onca insanın arasından ölümüm bunun elinden mi olacak diyerek ürktüğünüz kişidir. Bu etkiyi, bu karizmayı kelimeler yaratamaz, büyü çizgidedir, Buscema'nın her bir Conan ayrıntısındadır. Buscema'nın Conan'a verdiği auradadır.

Howard'ın tartışmasız başarısı ise yarattığı 'Kılıç ve Büyü ve Tanrılar' üçlüsünün egemen olduğu Hiborya çağıdır.

Conan hikayelerini okurken R.E.Howard'ın bilime gönül vermiş olduğu hemen farkediliyor. Misal evrim teorisinden oldukça etkilenmiş, etraf kendi ifadesiyle 'evrimini henüz tamamlayamamış' ya da 'yüzbin yıl sonra tamamlayacak' maymunlarla dolu. Bir de, artık çeviriden mi kaynaklanıyor yoksa orijinalinde de böyle mi ifade edilmiş bilmiyorum, 'jilet gibi keskin dişler' ve 'beyinsiz bir otomat' gibi Hiborya çağından binlerce yıl sonra ortaya çıkan kavramlar da yer alıyor bu metinde.


Ayrıca Teksaslı yazarımızda hafiften ırkçı bir tandans hissetmedim de değil. Gerek Livia'yı o kara köpek Bajujh'a bırakmayacağını söylerken gerekse yine aynı paragrafta 'zenci orospular' gibi bir ifade kullanırken ister istemez böyle düşündürüyor okura. Ancak bu eğilimi katmerleyen hikaye benim için 'Kara Kıyıların Kraliçesi' öyküsü oldu. Bu hikaye boyunca kara korsanların korku ve dehşet dışında herhangi bir insani yönünün sergilenmemesi ve kendilerine atfedilen bu adeta 'kullan – at' tarzı hayatlarıyla geçmiş zamanların kölelerini hatırlattılar bana. Ama doğrudan yazarı suçlayamam, malum bu durum otuzlu yılların Amerikan toplumunun konuya bakışından ve yapısından da kaynaklanıyor olabilir..

Bir yandan da acımasız R.E.Howard, binyılların değişmez kanununu Conan sayfalarında kaleme alırken yaşadığı zamanın, bugünün ve muhtemelen gelecek günlerin yadsınamaz adalet gerçeğini okurun yüzüne tokat gibi çarpıyor..


'Katil Conan değilse' dedi öfkeyle, 'hala bu binada bir yerlerde olmalı. Dionus, Arus.. Siz burada benimle kalın. Tutuklular da burada kalsın. Siz diğerleri binayı arayın. Katil Arus'un cesedi bulmasından önce kaçmışsa, ancak Conan'ın girdiği yoldan çıkabilirdi, ama o zaman da Conan onu görürdü, doğruyu söylüyorsa tabii.'
'Şu köpekten başka kimseyi görmedim,' dedi Conan, Arus'u göstererek.
'Görmedin tabii, çünkü katil sensin,' dedi Dionus. 'Boşa vakit harcıyoruz. Ama formalite icabı binayı arayacağız. Kimseyi bulamazsak, işte o zaman yanarsın! Kanunu biliyorsun, kara saçlı yabani. Sıradan bir vatandaşı öldüren madenlere gönderilir, tacir öldüren asılır, zengin birini öldürense diri diri yakılır!'


Conan'ın Dark Horse mu yoksa Marvel yorumu mu diye sorarsanız, Marvel derim. Unutmamak gerekir ki o aslına daha sadık kalınmış dediğimiz Dark Horse uyarlaması Conan'ı buralara kadar düşmüştür :)



Adım Conan. Cimmerialıyım. Kılıcımla yaşarım..

İşte koskoca bir mitin kısacık özeti..
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...