7- En İyi Yerli Çizgiroman 2013 En İyiler

Başlatan hanac, 18 Kasım, 2014, 17:24:39

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

ferzan

    Nasıl da unutulup gözden kaçtı...'' Halkım İstesin Hemen '' biraz kafamı karıştırdı şimdi...İşaretlememek için zor tutuyorum kendimi ama söz ağızdan çıktı bir kere...Avcı Nun'u okumadan tercih yapmak istemedim...Öte yandan, Rıdvan ve Abdülcanbaz'ı klasik oluşlarından ve her daim gönlümdeki yeri en tepede olacağından ötürü eledim madem, Suat Gönülay'ın da 15-20 sene önceki işleri için de aynı yaklaşımda bulunabilirim sanırım...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

alan ford

  Vallahi fumetti ile birlikte en zorlayan bölüm burası. Özellikle Suat Gönülay Vakur Barut ve Adolf'un varlığıyla çok gel gitlere neden oldu ama yine de bence 2013'ün en iyisi Avcı Nun'du. Yiğit Değer Bengi'nin şahane hikayesi Fırat Yaşa'nın bence hikayeye çok yakışan az balonlu sıcacık çizgileriyle çok iyi gidiyor. İkincilik oyum Suat Gönülay'a . Yine'de bu başlıkta okuduklarımın hepsini çok beğendiğimi ( Zifirname , DumAnkara , Seyfettin Efendi , Abdülcanbaz , En Kahraman Rıdvan ) ve gerçekten çok zor bir seçim olduğunu not düşeyim.
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

hanac


Ras Al Ghul


hozal

Oyum SEYFETTİN EFENDİ'ye ama ilk sırda TARKAN, TOLGA, KARAOĞLAN, SONY RİNGO, MALKOÇOĞLU, FARUK GEÇ ve diğerleri de olsun isterdim.

doktor1881

Alıntı yapılan: hozal - 30 Kasım, 2014, 20:34:03
Oyum SEYFETTİN EFENDİ'ye ama ilk sırda TARKAN, TOLGA, KARAOĞLAN, SONY RİNGO, MALKOÇOĞLU, FARUK GEÇ ve diğerleri de olsun isterdim.
OYLAMA İÇİN 2013 DE EN AZ BİR ÇR NIN  YAYINLANMASI LAZIMDI BU OYLAMA GENEL BİR OYLAMA DEĞİL O YÜZDEN LİSTEDE YOKLAR

dean


konnektör

*Resmimi hayal ederim ve daha sonra hayalimi resmederim.
Vincent Van Gogh

Gambit

Seyfettin efendi, cok rahatlikla

zifirname ve dumankara basarili calismalar ama SIKICI kategorisine koyabilecegim oykuler de var ve ben kisa oyku zaten sevmyen birisiyim


ferzan

    En nihayetinde oyumu kullanabildim...Avcı Nun diyorum ben de...

    En Kahraman Rıdvan, Abdülcanbaz ve Halkım İstesin Hemen'i ilk anda eledim...Bu başlık altında önceki iletilerimde belirttiğim gibi, zaten üçü de usta işi ve kafadan birinciliği hakediyorlar...Kendimce daha adil bir seçim yapmak için bu üç eseri ( kaldı ki üreticileri de her daim gönlümüzün birincileri ) saf dışı bıraktım...Yeni üretimleri masaya yatırdım...

    Yine daha önce belirttiğim gibi, Dumankara ve Zifirname'yi de dışarıda tuttum...İkisi de kollektif çalışmalar ve kısa öykülere eşlik eden çizer bolluğunda çok beğendiklerim de oldu, beğenmediklerim de...Bu tarz çalışmaları ayrı bir şekilde kategorize etmeyi daha sağlıklı buldum yine kendimce...Ne yalan söyleyeyim, elim gitmedi hiç...

    Gel gelelim Dip, Hasan Sabbah ve Şafak Ayazı'na...

    Hakan Tacal'ın üretkenliğini ve yaratıcı düşünce yapısını bir okur olarak ilgiyle karşılasam da, hikayesini anlatmaya yeter gözüken mütevazi ve çabuk çizgisi bir parça eksik kalıyor...Anlatımı destekleyemiyor, atmosferi veremiyor...Ama ben salt çizgiye değil, görsel anlatım biçimine ve daha çok da hikayeye kafayı takan biri olarak Tacal'ın metinlerini de oldum olası yavan ve amatörce bulmuşumdur...Devrik cümleli kadim betimlemelerden tutun da sokak diyaloglarına kadar son derece ergen ve samimiyetsiz ( ne var ki temiz kalpli ) metinler kaleme aldığını düşünüyorum...Dolayısıyla bireysel hiçbir üretimini okuyasım gelmiyor...Bence Hakan Tacal'ın vasatlık sınırı, Karabasan ve Pırılkız - İman Limited 'teki yazın şekli gibi kalmalıydı, sonraki metinleri bunların çok çok üzerinde olmalıydı, altında değil...Dolayısıyla Dip'i de elemiş oldum...

    Hasan Sabbah'ı da yerli çizgi romanımıza ne katkısı, ne de zararı olan bir yayın olarak görüyorum...Dolayısıyla elime alıp incelemem ve elimden bırakmam ortalama 7 saniye falan sürdü...Ya bilinçsiz ve masumane bir denemeydi, ya da kişisel bir ego tatmini...Asla bilemeyeceğiz....

    Şafak Ayazı'na geldi sıra...Rodeo'nun neredeyse 10 senedir bünyesinde desteklediği, uluslarası çizgi roman festivallerine beraberinde götürdüğü ve ustalarla bir araya getirdiği Cem Özüduru'yu çıktığı ilk andan itibaren ( Strip dergisinde ) takip etmeye çalıştım ve bir zaman sonra da bıraktım...Çizerlikte şöyle tehlikeli bir durum vardır...İnsan anatomisinde kemik ve kas dokusunun zarar görüp onarılma sistemiyle ya da Ağaç Yaşken Eğilir deyişiyle doğru orantılı bir durum...Yaşınız gençken belli bir noktaya getirdiğiniz çizgi ve üslupla çok çabuk parlar, umut vaadeder ve dikkatleri üzerinize çekersiniz ama aradan bir 8 - 10 yıl geçtiğinde mevcut üretimlere rağmen o çizgi ve üslup ancak bir arpa boyu kadar yol katedebilmişse, şahsi kanaatimce yolunda gitmeyen birşeyler vardır...Kolunuzun çıktığını veya kırıldığını farzedin...Bir şekilde o kolu yerine oturtur, kırığı kaynatırsınız ama bu işlemin kalitesi, gittiğiniz doktor ya da çıkıkçının hüneri kadardır...İyileştikten sonra kolunuzu eskisi gibi kullanabilseniz de, her zaman öteki kolunuzdan biraz daha kısa ya da eğik kalacak olması gibi...Alakasız bir benzetme belki ama evet, bir çizeri yetiştirecek bir ortamımız ve pazarımız yok...Çizerler ancak kendi çabalarıyla bir yere gelip dünyadaki emsalleriyle üslup ( çizgi demiyorum ) yarışına girebiliyorlar ama Cem Özüduru, yerini rahat bulmuş olacak ki bir türlü üslup sorgulamasına girmiyor gibi gözüküyor sayfalarına baktığımda...Çizgisine lafım yok...Her çizerin çizgisi iyi kötü göze hitap eder ve Özüduru da iyi bir çizer ama ne öyküleme ve sayfayı kareleme biçimi, ne de çizgisiyle alakasız olarak kullandığı dümdüz yazı fontu bana hiç uyumlu ve çekici gelmiyor...Çizgiye burun kıvırıp da güzel bir öykü varsa sırtımı dönecek biri değilim...Özüduru'nun çizgisine de burun kıvırmadım...Yine de öyküye şans vermemi dahi engelleyen görsel üslubu beni üretimlerinden uzak tuttu...Zombistan çıktığında heyecanla koştum en yakın kitabevine...Hüsranla aldığım yere koydum...Şafak Ayazı'nda gene heyecanlandım, gene hüsrana uğradım...Bir Zamanlar Sahalarda'yı duyar duymaz önceki acı tecrübelerimi unutarak gene koştum...Gene bıraktım kitabı...Hem de Milazzo'nun kapağına rağmen...Milazzo gelecek de bir yerli üretimin kapağını hazırlayacak, aklı oynatmamak elde değil, bu bile alma sebebi ama olmayınca olmuyor...Üretici - okur elektiriği vardır ya, bizimkisi uyuşamadı bir türlü...Tüm çabalarıma rağmen...

    Seyfettin Efendi'yi ayrı tutmak istedim, dolayısıyla Dip, Şafak Ayazı ve Hasan Sabbah üçlüsüne dahil etmedim...Devrim Kunter, belli bir kaliteyi tutturduğu bireysel üretimi için gözden kaçmayacak denli büyüleyici bir çaba ve emekle Seyfettin Efendi'yi sürdürüyor...Neredeyse 6 ayda bir kitap çıkarıyor...Sergilere imza atıyor, çizerleri buluşturuyor, sosyal medya üzerinden çizgi roman adına muhteşem sanal buluşmalar ve çizgili yorumlamalara meydan hazırlıyor...Adeta bir delifişek gibi çizgi romana ve çizgiye adıyor kendini...Seyfettin Efendi'de giderek daha da gelişmekte olan bir öyküleme ve anlatım var...Bununla paralel olarak çıtasını da milim düşürmeden mütevazi hamlelerle yükseltmeye devam ediyor diye düşünüyorum...İşlediği dönem ve kurgu potansiyeli olarak oldukça bereketli bir zaman - mekan aralığında ve Seyfettin Efendi'nin 10. kitabını da raflarda göreceğim günü iple çekiyorum...Ne var ki seçimimi de ondan yana kullanmadım...Fazlasıyla Amerikan geldiği için sunumu değişik bulmadım...Sunum ve edisyondan bahsediyorum...Adeta bir TPB'de birleşmiş comics fasiküllerinin öykülenme ve sunum şekliyle kitaplaştırıldığı için, blue jean giyen post - modern bir İstanbul beyefendisi gibi görüyorum...Yine de aralarındaki en dinamik kitap hangisi derseniz, Seyfettin Efendi derim...Zira görür görmez kan hücum ediyor damarlarıma...Belli ki hoşuma gidiyor...

    Ve sonunda geldik Avcı Nun'a...Açık söylemek gerekirse bu öykü Fırat Yaşa'nın çizgisiyle görsele dökülmeseydi, ne haberim olurdu, ne de ilgimi çekerdi...Çok şahane bir öykü değil, ama Fırat Yaşa'nın yorumlaması bu öyküyü oldukça naif kılmış...Tıpkı çizgisi gibi...3 bantlık sayfa sistemi, genelde her bant 2 kareye bölünmüş...Bu sisteme Julia'nın kareleme biçiminden alışkınız ama fumettiye benzemiyor...Bir kere fumettiden boy olarak daha büyük ve renkli...Üstelik kareler içerisindeki kadraj ve anlatım da İtalyan usulü değil...Frankofon diyebilir miyiz, bence diyemeyiz...Çünkü ilk bakışta öyle sanılacak gibi olsa da frankofonun kurdu olan dostlar da hak verecekler ki öyküyü işleyişi frankofon gibi değil...Büyük boy ve renkli olması da onu frankofon yapmıyor...Amerikan da değil, uzakdoğulu da değil...Yerli de değil, yabancı da değil...Hani bağımsız sinemacılar vardır ya festivalden festivale haberdar olunur da takip edilir...Bu albüm bende benzer bir etki bıraktı...İtalyan vardır, fumetti ekolünden etkilenmeyen...Fransız vardır, üretimi frankofon gibi durmayan...Amerikan vardır, comics'e benzemeyen...Bunlara alternatif adı verildi sanırım, ben de bir süredir böyle kullanıyorum...Genelde grafik roman çizgisindeki ana akım harici üreticiler ve onların üretimleri için yakıştırılan bir tabir...Vatansız, milletsiz, bağımsız, mış gibi yapmayan, sevdiği gibi üreten ve emsal bilmeyen mütevazi ve evrensel çizgi romancılar...Öyküyü de Fırat Yaşa'nın naif çizgileri ve anlatım şekli yüceltmiş sanki...

    İddiasız, sessiz sedasız, kendi halinde bir albüm...Sanırım bu yüzden tercihimi Avcı Nun'dan yana kullandım...

    Not : Bir önceki uzun yorumumda biraz daha üstün körü ve önyargılı yaklaştığımı gördüm...Cem Özüduru'nun çizgisiyle Seyfettin Efendi'nin dijitali kullanış biçiminden vuku bulan soğukluğumu dile getirmişim ama sakin kafayla tahlil edince bunları aslında o kadar sorun etmediğimi farkettim...Dolayısıyla o iletimi okuduktan sonra bu yorumu okuyan dostlar beni tutarsız ve fırıldak bilmesin lütfen...Bir de neyi, niçin seçtiğimi ve hangisinin bende ne gibi hislere yol açtığını dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım...Yorumcu kesildiğimi ya da bilirkişiliğe soyunduğumu düşünmenizi de istemem...En temiz duygularım bunlar... :-[
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

kalidor

Ferzan yorumlarını büyük beğeni ve ilgiyle okuyorum. Böyle 3-4 paragraflık düzgün bir yazı yazmanın ne kadar vakit alacağını da biliyorum. Oylamalarda çok az kişi tercihlerinin sebebini yazıyor. (Ben de yazmadım) Senin kadar detaylı yazan da zaten yok.  İşin teknik tarafını da bildiğin için yorumların çok değerli.  Bu forumun zayıf yönü okuduğumuz çizgiromanlar hakkında pek fazla yorum yapamamız aslında. Teşekkürler. :)
Crom! Ölüleri Say...

hanac

Sonuçlar belli oldu;

Kullanılan oy sayısı: 96

1. Seyfettin Efendi OM-1 ........................... 54

2. En Kahraman Rıdvan ............................. 11

3. Dumankara ........................................... 10

devrimk

Teşekkürler arkadaşlar.

Ferzan yazdıklarını okudum, söylediklerine katılıyorum. Seyfettin Efendi senin tespit ettiğin gibi Amerikan ekolüne yakındır. Gerçi tam olarak beğenmeme sebebin bu değil sanırım, daha detaylı yorumlarını da beklerim.
Eski toplama albümlerin yenilerle yarıştırılması pek doğru değil gibi, yeni çıkmış bir çizgi roman tabii ki Abdülcanbaz, En Kahraman Rıdvan, Tarkan gibi devlerin gölgesinde kalacaktır. Onları sadece edisyon kalitesi açısından ayrı bir başlıkta değerlendirilmeli diye düşünüyorum.

Avcı Nun'da özgünlük açısından isabetli bir tercih, daha çok oy ve ilgiyi hakeden bir çizgi roman.