İlk Macera

Başlatan s.b, 07 Ağustos, 2015, 23:20:16

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

s.b

Bu bölümümüzün adı İLK MACERA. Beğendiğiniz veya beğenmediğiniz, yeni veya eski, yerli veya yabancı. Uzun veya mini seri. Siyah beyaz veya renkli. Hangi tür olursa olsun yeterki çizgiromanda İLK MACERA olsun. Böylece hayal dünyasına giriş maceralarını tekrar hatırlar ve muhabbetimizi artırırız.

Müsadenizle ben İlk olarak Mister No ile başlamak istiyorum.

İlk resimde bir seyahat acentesinin önündeyiz. Bize hiçbir şey sormadan acentenin müdürü olan beyefendi hemen anlatmaya başlıyor.



Bize tatilimizi geçirebileceğimiz bir sürü yer sıralıyor. İtalya'da kültür gezisi mi, Paris'in renkli gecelerini mi, Afrika'da bir safari mi, Antil Adaları mı? Bir insan ancak bu kadar geveze olabilir. Ama işini çok iyi yaptığı belli oluyor.



Ve bize bir öneride bulunuyor, "Amazonas ya da daha doğrusu Manaus". İşte uzun yıllar boyunca bizimle olacak arkadaşımızın yaşadığı yer olan Manaus'un adını ilk burada duyarız. Tabi arkadaşımızın adını da. Hiçbir şeyden memnun olmayan bir adam olduğu için ona Mister No diye bir lakap takmışlar. Yani bu beyefendi demek istiyor ki, o hiçbir şeyden memnun olmayan adam bile orayı o kadar çok sevmiş ki geriye dönmemiş.



Evet. bizde onun tavsiyesine uyarak Atlantik Okyanusunu aşıp Manaus'a ulaşıyoruz. Amanın o da ne öyle. Garibin birini tartaklıyorlar. Gerçi tarlaklamak lafı biraz hafif kalır. Adamcağızı adam akıllı parlatıyorlar be kardeşim. Böyle sahneleri daha sonraki maceralarda da çok göreceğiz.



Görecek olduğumuz şey sadece dayak yemesi değil. Dostumuz dayak atmayı da çok iyi bilir. Fakat arkadaşımız biraz "kırık" olduğu için dayak yemeden atmaya başlayamıyor. Dedik ya "kırık" işte.



Adamların "sinirini aldıktan" sonra barakasından çıkar. Son şişenin de dibini bulup boş şişeyi sallar atar. Fakat o da ne!? Karşısına bir üniformalı dikiliverir. Sonraki maceralarında da arada sırada Mister No'yu rahatsız edecek olan gıcık bir çavuş.


Ve Mister No'nun en kıyak dostunu ilk gördüğümüz o an. Tabi bu ilk macerada sadece üç sayfada görünür SS. Halbuki bu Alman SS askeri, sonraki maceralarda Mister No için hayatını tehlikeye atacak olan can dostudur.




Mister No'nun sık sık uğradığı en önemli yer ise bu mekandır. Buradan "yakıt ikmali" yapıp dışarı çıkar. Dışarıda kendisini arayan birisi vardır. Kapı çalar ve ilk macerada "bela geliyorum" der.



Haydaaa bu da nereden çıktı şimdi. Dostumuzun uçakta ne işi var? O bir kuş, hayır o bir uçak. Ne diyorum lan ben. Hatları karıştırdım galiba. O başka bir arkadaşımızdı. Evet, Mister No bir pilot ve kendi uçağı var. "Aaa ciddi mi diyorsun" diye alaylı alaylı bıyık altından sırıttığınızı hessediyorum. Her neyse Mister No maceraları genellikle bu şekilde başlar. Ya uçakla ya da kano ile rehberlik yapmak için tutulur ve başına gelmedik kalmaz. İşte kokpitte başına dayanan silah her şeyi anlatıyor. Tabi en önemli ayrıntıyı atlamayalım. Sevimli pilotumuzun havalanmak için naz yapan pırpırını nasıl ikna ettiğini ilk olarak bu sayfada görüyorsunuz. 



Mister No'yu bu şekilde çok göreceğiz. Amazon Ormanı ve yerlilerle çatışma dostumuzun günlük hayatı gibi bir şey.



Macerayı daha geniş bir şekilde anlatarak henüz okumamış olan arkadaşlarımızın keyfini kaçırmak istemiyorum. İlk macera 120 sayfa sürüyor. Mister no ile, hayat ne kadar güzel, hoş...
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

s.b

Baltalı İlah Zagor Tenay'ın ilk macerası ile karşınızdayız.

Pleasant Poınt, Henry ve Pıtt kalelerine gidenlerin mola verdikleri birkaç barakadan oluşan küçük bir yerleşim yeriydi, diye başlar macera. Meksika şapkası olarak bilinen Sombrerolu biri bankonun önünde barmeni ikna etmeye uğraşmaktadır.



Barmen ikna olacak gibi görünse de heyhat bir anda çiftesini bu uyanık geçinen saf Meksikalıya doğrultur. Ee adama Zümrüt diye adi bir cam parçasını yutturmaya kalkarsan olacağı bu. Ne yazık ki bu sevimli Meksikalı yağmurdan kaçarken doluya tutulur ve hoş olmayan bir şekilde saloonu terk eder. Bu Meksikalıyı eminim tanımışsınızdır. Çiko'yu dışarı atan Regan aynı zamanda Zagor'un ilk düşmanı olarak da tarihe geçer.



Arkadaşları Çiko'yu, Regan'ın elinden kurtarır. Regan yediği dayağı hazmedemez ve intikam alacağına yemin eder. Çiko ve arkadaşları küçük tekneleri ile Pleasant Poınt'ten ayrılırlar. Regan bir gurup kızılderili ile tekneye saldırır. Çiko esir alınırken arkadaşları öldürülür. Ve 12. sayfada Zagor görünür. Çiko'nun arkadaşlarının vahşice katledildiği tekneye ulaşır. Zagor ve Çiko henüz tanışmamışlardır.



Zagor, Regan ve Kızılderililere yetişerek Çiko'yu kurtarır. Böylece yıllarca sürecek bir dostluğa doğru ilk adım atılmış olur



Zagor ve Çiko Henry Kalesine gelirler. Burada Zagor, Kızılderililere içki satan bir tüccarı kendi tarzına göre uyarırken arkadan aldığı darbeyle kendinden geçer. Zagor'u nehre atarlar ama Çiko onu kurtarır.



Artık ayrılık vakti gelmiştir. Fakat Çiko bu yeni dostundan ayrılmak istemez. "Güzel yemekler pişiririm, giysilerini temizlerim" diye Zagor'u ayartmaya uğraşır ve başarılı olur. Darkwood Bataklığının ortasındaki küçük adaya gelirler. Yani Çiko'nun yeni evine.



Nihayet Regan'la Kızılderili kampında kapışırlar ve Regan layığını bulur.



Regan tahtalı köyü boylar ama bu defa da Kızılderililer saldırır. Neyse ki gene Çiko'nun yardımıyla kurtulur.




Çiko, Zagor'la yaşamanın zorluklarını da yavaş yavaş öğrenmeye başlar. Acıktığı zaman bitki kökleri ve havuç tüketmenin faydalarını öğrenir. Zagor ve Çiko askeri karakola gelirler. Bütün askerler Kızılderililer tarafından katledilmişlerdir. Teğmen son nefesini verirken bir Kızılderili oyuncağını işaret eder.



Durumu haber vermek için bir kütük üzerinde hızla nehirde yol alarak Pitt Kalesine ulaşırlar



Kale Komutanı Binbaşı Duncan Boston'a gitmiştir. Onun yerine Zagor'u tanımayan Yüzbaşı Tobin vardır. Yeni komutan odasındaki misafiri ile yemektedir ve Zagor'a içeri girmesi için izin verilmez. Komutanın odasına izinsiz giren Zagor dışarı atılmak istenir. Bu isteğe karşı koyan Zagor ortalığı birbirine katar. Kafasına aldığı bir darbe ile kodesi boylar.



Çiko'nun uyanıklığı sayesinde kodesten kurtulan iki arkadaş kaleye saldırmak üzere olan Kızılderililere engel olmaya çalışırlar. Ve Çiko "keskin nişancılığı" sayesinde bir kere daha Zagor'un hayatını kurtarır.



Kale saldırısında başarısızlığa uğrayan Kızılderililerin şefi Kanoxen'i takip eden Zagor düşmanını enselediği sırada bataklığa gömülmeye başlar. Kanoxen bataklıkta son nefesini verirken Zagor'un imdadına gene Çiko yetişir. Eğer Çiko olmasaydı Zagor bu ilk macerada çoktan mevta olmuş olurdu. Gerçekten Çiko bu macerada Zagor için yaptıklarıyla ne kadar övünse azdır.




İlk maceralarını tamamlayan dostlarımız kulübelerinin yolunu tutarlar.
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

aa

Ferri nin ilk çizimleri oldukça kötü. Ancak daha sonraki maceralarda çizimlerdeki çok iyileşme olacak.
Esse Gesse Hayranı...

s.b

Yıllar öncesinden Alfa Yayınlarına ait bir çizgi roman, ZORRO. Birkaç Dolar İçin.






Zorro dürbünle ovayı gözetlemektedir. Bir komançi yaban öküzü avına çıkmıştır.




Komançi avını büyük bir ustalıkla yere serer. Av tamamlanmıştır. Zorro komançiyi izlemeyi bırakarak oradan ayrılır. Başka bir yerde ise bir kadın zor durumdadır. Adam elindeki baltayla kadına tehditler savurmaktadır.




Şerif ve bir gurup silahlı adam avladığı yaban öküzünün başındaki komançiye doğru ilerlerler.


Bir kadını öldürmekle itham ettikleri komançiyi kodese atarlar. Zorro uzaktan takip ederek hapishaneye yaklaşır. Komançi ile konuşarak durumu öğrenir. Komançinin suçsuz olduğunu bilmektedir ama bunu ispat etmesi gerekecektir.


Atladığım 40 sayfa boyunca Zorro asıl katil ve çetesinin peşine düşer. Onları adalete teslim eder. Komançi, dostu Zorro'yu ziyafete davet ederek macerayı bitirir.



Zorro'nun son sayfalarında o zamanın efsane çizgi romanı Conan'ın reklamı.
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

s.b

YÜRÜYEN ÖLÜLER

Grant kasabasındaki hapishaneden firar eden mahkumu durdurmaya çalışan iki polis. Bu ilk sayfadaki görüntüye bakarak, firarinin polisleri birkaç sayfa boyunca meşgul edeceğini zannediyorsunuz. Ama öyle olmuyor işte. Rick ve Shane firari karşısında fazla etkili olamıyorlar. Boom!  ve her şey biter.






Aslında her şey yeni başlıyor. Rick hastanededir ve yatağından zorlukla kalkar. İlk adımlarını atmaya çalışan bir bebek gibidir. Sendeler ve yere yıkılır. "Hemşire!!!" çağrılarına cevap veren olmaz.




Sanki koca hastanede kendinden başka kimse yoktur. Koridorlarda onun "kimse var mı?" çağrıları cevapsız kalır. Gördüğü ceset karşısında dehşete kapılır. Oradan uzaklaşarak içeriden desteklenmiş bir kapının önüne gelir. Hayır Rick o kapıyı sakın açma. 



Ulan denyo sana açma demedik mi? Tabi ki Rick bizi duymuyor. Ve Yürüyen Ölülerle tanışıyor. Her yer bu tuhaf Yürüyen Ölülerle doludur. Rick'in tek isteği vardır, karısı Lori ve oğlu Carl'ı bulmak.



Karısı ve oğluna binbir türlü zorluklardan sonra 46. sayfada kavuşur. İşte şimdi Yürüyen Ölüler BAŞ-LI-YOOOOOR.
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

s.b

TOMMİKS

Biri genç biri yaşlı olmak üzere iki atlı sağanak yağış altında ilerlemektedir. Bir yıldır görüşemedikleri Ranger arkadaşları Clem'i görmeye gelmişlerdir. Fakat saldırıya uğrayan ranger karakolu alev alev yanmaktadır. Clem saldırıyı Akbaba adlı bir çetenin yaptığını söyler ve Tom'un kolları arasında son nefesini verir. Konyakçı yerde bir mahmuz bulur. Tom katili bulmak ümidiyle bu mahmuzu yanına alır.




Clem'i gömerler ve Kulver Kalesine giderler. Albay Brawn'dan Akbaba hakkında bilgi alırlar. Tom, Clem'in intikamını almak için ranger olmak ister. Albay bu delikanlının isteğini geri çevirmez. Tom artık bir Nevada Rangeridir.



Konyakçı bu durumdan pek memnun değildir. Suzi ise "artık süt çocukları da mı ranger oluyor " diye dalga geçer. Tom, Suzi'nin Albayın kızı olduğunu da bu vesile ile öğrenir. Kaledeki rangerlerde Tom'un yaşından dolayı onunla dalga geçerler. Sinirlenen Tom Kulver kasabasına gider. Oradaki birkaç kişi de alay etmeye başlayınca Tom'un sabrı tükenir ve...



Tom kendisiyle alay edenlerden birisinin mahmuzunun olmadığını fark eder. Mahmuz Bizon Jack'a aittir. Tom'un teslim olmasını istediği Bizon Jack arkadaşı ile birlikte silahına sarılır. Böylece hem Bizon Jack hem de bizler bu delikanlının ne kadar hızlı olduğunu ilk defa görürüz.



Tom Akbaba'nın adamı Bizon Jack'ı Kulver Kalesine getirir. Fakat jack'ı konuşturamazlar. O gece kaledeki hain sayesinde Jack kaçar.




Çavuş Clem'den boşalan kadroya turnuva usulüyle yapılacak yarışma ile yeni bir çavuş alınacaktır. Tom da bu yarışmaya katılır.




Suzi bu yarışmada pek Tom'dan yana görünmemektedir ama sonunda içindeki sese daha fazla karşı koyamaz ve "Haydi Tom geç onu "diye haykırır. Napolyon, Tom'u hayal kırıklığına uğratmaz. Binicilik yarışını Tom Kazanmıştır.



Sıra nişancılığa gelir. Tom'un ne kadar keskin bir nişancı olduğuna şahit oluruz. Finale kalan Pierpont ve Tom karşı karşıya gelirler.



Konyakçı tarafından yetiştirilen Tom rakibinin sırtını yere getirerek Çavuşluğa terfi eder ve Suzi tarafından da tebrik edilir. Yarışmayı kaybeden Pierpont'un başka planları vardır. Ertesi sabah Tom, Konyakçı'ya haber vermeden iz sürmeye çıkar.



Tom iz sürerek Bizon Jack'ın arkadaşını yakalar. Konyakçı da izini takip ederek Tom'u bulur. Birlikte yollarına devam ederken ağaca bağlanmış bir zavallı ile karşılaşırlar. Adam kervan rehberi olduğunu ve Akbaba tarafından saldırıya uğradığını çetenin kervana saldıracağını söyler. Tom tabancasının birini rehbere vererek haydutu ona teslim eder. Konyakçı'yı kaleye takviye almaya yollar. Kendisi de kervanın peşine düşer. Yolda Akbabanın adamlarına yakalanır ama, cesareti sayesinde ellerinden kurtulur ve kervana yetişerek onları uyarır.



Akbaba'nın adamları saldırıya geçer. Tam her şey bitmek üzereyken Kulver Kalesi rangerlerinin boru sesi duyulur.Albay Brawn komutasındaki rangerler çeteyi dağıtır. Akşama kaleye varan rangerleri kötü bir sürpriz beklemektedir. Kale alevler içindedir ve Suzi de alevlerin arasındadır.




]Önce Albay kızı için alevlerin içine dalar. Ardından Tom ve Konyakçı. Konyakçı, başına kalas düşüp yere yığılan Albayı dışarı çıkarır. Tom'da Suzi'yi kurtarır.




Albay kızının hayatını kurtaran Tom'un onuruna eğlence düzenler. Rangerler eğlenirken 5 nolu karakoldan acil bir mesaj gelir. Albay derhal rangerlerle karakola yardıma koşar. Fakat karakolda saldırıdan eser yoktur. 5 nolu karakoldaki rangerler de Albay'ın gelmesinden dolayı şaşkındır. Saldırı bir oyundur. Albay rangerlerle birlikte geri döner ve bu oyunun sebebini acı bir şekilde öğrenir. Suzi kaçırılmıştır. Suzi'yi bulmak için Tom ve Konyakçı'ya Pierpont'ta katılmak ister. Birlikte yola çıkarlar ancak kaledeki hain Pierpont'tur ve Tom'u uçurumdan atmak üzeredir. Son bir hamle ile Tom Pierpont'un bacağına yapışır ve kendi yerine Pierpont tepeden yuvarlanır. Son nefesini vermek üzereyken Tom'dan kendisini affetmesini ister ve Akbaba'nın yerini söyler.



Tom ve Konyakçı hem Akbaba'yı yakalamak hem de Suzi'yi kurtarmak üzere çetenin inine gelirler. Tom bu başarısından sonra terfi ederek Teğmenliğe yükselir.
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

Ahmet Oktay

Eline sağlık Sami Abi, "ilk macera" sını okuduğum ilk kahramandır Tommiks. Bu vesileyle yine o güzel günler geldi aklıma :)

caretta

Sami Bey sırada Kinova mı var?

s.b

Sırada Teksas ve Bella Bronco var.
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

aa

Çok teşekkürler..Esse Gesse nin o muhteşem çizgileri gözlerimize bayram ettiriyor.
Esse Gesse Hayranı...

s.b

                                                        TEKSAS

Ormanda dikkatle tilkilere tuzak hazırlayan uzun saçlı sarışın bir adam, tüm dikkatini işine vermişken aniden duyduğu bir silah sesiyle irkilir. Silahını çeker ve alev alev yanmakta olan barakaya yaklaşır. Yaşlı bir adam ölmüş yanındaki küçük çocuk ise yavaş yavaş kendine gelmektedir.




Küçük çocuk babasının cansız bedenini görünce hıçkırıklara boğulur. Blek de üzgündür. Rodi'den ateş yakıp duman işaretiyle avcıları çağırmasını ister. Kendisi de katillerin izlerini sürmeye başlar. Avcılar şeflerinin çağrısına uyarak Büyük Şelalede toplanırlar.



O sırada ormanda Blek takip ettiği katillere yetişir. Katillerden birini yakalar. Diğeri kolundan yaralı olarak kaçmayı başarır.Babasının mezarı başında ağlayan Rodi'yi, Blek teselli etmeye çalışır."Cesur olmalısın oğlum. Bundan böyle artık sen de bizim gibi bir avcı sayılırsın. Babanın intikamını mutlaka onlardan alacağız". Yakaladıkları adamı sorgulamaya giderler ama, öldürülmüştür.



Etrafı araştırırken yerde tutsağı öldürmek için kullanılan bir avcı bıçağı bulurlar. Katil aralarındaki bir haindir. Ertesi gün Blek, Rodi ile beraber Portlant'a giderler.



Portlant valisi kızının doğum günü sebebiyle bir turnuva düzenlemiştir. Halkta turnuvayı seyretmek için toplanır. Blek turnuvaya katılanlardan birini kolundan yaraladığı katile benzetir ve ona yakın olmak için turnuvaya katılır.



İlk olarak binicilikteki maharetlerini göstereceklerdir. Blek'in şüphelendiği Baron Hardi yerdeki vazolardan birini alarak sınavı başarıyla geçer



Blek ise yerdeki üç vazoyu birden alarak izleyenleri hayretler içinde bırakır. Sırada nişancılık yarışması vardır. Herkes hedefteki vazoları vurur. Baron Hardi ise 50 adım mesafeden bozuk paraya nişan alır. Ve tam isabet.



Blek ise 100 adım mesafeden daha küçük parayı tam ortasından vurur. Seyirciler bu atış karşısında coşarlar. Baron Hardi bunun şans işi olduğunu iddaa eder. Valini kızı da ona destek olur. Rodi parayı alıp yüz adım mesafeye gider. Parmaklarının arasında tuttuğu bozuk parayı Blek'in vurmasını ister. Şaşkın bakışlar altında Blek tetiğe dokunur. Para Rodi'nin parmakları arasından havaya uçar. Bu atış karşısında herkes şaşkındır.



Blek ve Baron Hardi'den başkaları elenmiştir. Şimdi sırada kılıçlı dövüş vardır. Blek kılıç yerine kendi avcı biçağı ile dövüşmeyi tercih eder. Bıçağı ile Baronun gömleğini yırtar ve sargılı kol ortaya çıkar.



Rodi katili hemen yakalamak ister fakat Blek ortam müsait olmadığı için Baronu takip etmekten yanadır. Tam yakalayacakları sırada etraftan birkaç adam üzerine saldırır.Blek hepsinin hakkından gelir. Baron tam Rodi'yi vuracağı sırada Blek ateş ederek onu vurur. Yarası ağırdır ve son nefesini verirken Blek'e, Kastor Vadisindekilere de saldırılacağını söyler



Blek, Rodi'yi avcıları toplaması için ormana yollar. Kendisi de Kastor Vadisine gidecektir. Fakat bunun için bir at bulması gerekmektedir. Doğru Valinin sarayına gider. Gizlice içeriye girer ve Valinin kızını yakalar. Müsabakanın galibine verilen altın kılıcı almaya geldiğini söyler. Kızı gözü yaşlı bırakıp ahıra koşar. Bir at karşılığında altın kılıç sahibi olan adan zevkten dört köşedir. O sırada Kastor Vadisinde bir aile katledilmek üzeredir.Blek tam zamanında müdahale eder. Fakat haydutlar çok kalabalıktır.



Evi ateşe veren haydutlar dışarı çıkanları vurmak üzere hazırdırlar. Fakat bu emellerine kavuşamadan Rodi avcılarla yardıma gelmiştir.



Bütün bu kötülüklerin ardındaki kişi ise Validir.




Valinin güzel kızı Blek'in hayatını kurtarır. Bu sırada biri pencereden Blek'i seyretmektedir.



Bu koca göbekli esrarengiz adam askerleri yanlış yere yönlendirir. Acaba bunu neden yapmıştır? Çünkü o bizim Profesörümüz Oklitus'tur.



Esir tutulan Rodi'yi Valinin elinden kurtarmak hiç kolay olmaz. Fakat Oklitus'un yardımıyla bunu başarırlar ve Vali layığını bulur.
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

Nemo

Sami abi,

Oncelikle eline saglik. Forumda bir yerlerde mevcut ama ben bu baslik altinda da paylasmak istedim. Nathan Never'in ilk macerasi.





SAYI 1: Özel Alfa Ajanı

Melpomene Uzay Üssü... Uzay giysisi içinde kask takmış, Kleeman ismindeki bir adam, hangarlardan birinde başka bir adamla buluşur. Kleeman'ın amacı, adamın ele geçirdigi gizli bilgileri para karşılığında değiş tokuş etmektir. İki adam buluşunca, birden karşılarında Özel Alfa Ajanı Nathan Never'ı bulurlar. Nathan, ikiliye teslim olmalarını söyler. Kleeman, diğer adamı kalkan olarak kullanır. Ele geçirmek istediği bilgilerin olduğu çantayı alıp, adamı öldürdükten sonra kaçmaya başlar. Nathan, Kleeman'ın peşinden hangarlara doğru yol alır. İkili arasındaki mücadelede Nathan silahsız kalınca, Kleeman ölümcül silahını kahramanımıza yöneltir.
-"Ölümün yüzüne bakmak nasıl birşey dostum?"

Kahramanımızın şansına silah tutukluk yapar. Fakat Kleeman, uzay üssünden kalkmakta olan mekiğe binmeyi ve Melpomene'den kaçmayı başarır. Nathan, Dünya'ya, Alfa Ajansı'na dönünce, Reiser'dan görevi başaramadığı için azar işitir. Reiser, Alfa Ajansı'nın kurucusudur. Daha sonra, atış talimi yapan Legs ile buluşan Nathan, diğer dostu Sigmund'u da alarak yemeğe gider. Sigmund, Nathan'ın görevi hakkında konuşmaya başlar. Kleeman, bir kayıtçıdır. Yani, beyninin bir bölümünde bilgisayar hafızasına benzeyen bir bölüm oluşturulmuş kişidir. Çaldığı bilgileri hafızasına almıştır. Şimdi amaçları, o adamı bulup çaldığı bilgileri ele geçirmektir.

Yemek yerken, hologram görüntüsü ile birlikte kendisini Peygamber ilan etmiş olan Aristotele Skotos'un konuşmalarını dinlerler. Nathan, Skotos'un bir şarlatan olduğunu düşünür. Bu arada, Kleeman, Doktor Gilmore ile onun laboratuarında buluşur. Gilmore, bir android üretim uzmanıdır. Kleeman'ı bilgileri çalması için tutmuştur. Kleeman'ın beyninden gerekli bilgileri aldıktan sonra, ona ihtiyacı kalmadığını söyleyerek, Kleeman'ı öldürmeye çalışır. Fakat, Kleeman mücadele ederek Gilmore'u öldürmeyi başarır. Bilgilerin olduğu diski de alarak ve bilgileri başkasına satmayı düşünerek oradan ayrılır. Ertesi gün, adamları ile birlikte cinayet yerine ulaşan Müfettiş Ishimori, katilin arkasında iz bırakmadan ortadan kaybolduğunu anlar. Fakat, cinayeti gören bir tanık vardır. Gilmore'un üzerinde çalıştığı bir android, cinayeti kimin işlediğini görmüştür!

Ertesi gün, Alfa Ajansı'nda, Reiser, Nathan ile yeni görevi hakkında konuşmaktadır. Mahkeme anına kadar, android'in korumasını Alfa Ajansı üstlenmiştir. Müfettiş Ishimori ile buluşan Nathan, C-09 isimli android'in yanına gider. Nathan, Ishimori'ye güvenmemektedir ve onun Yakuza ile ortak çalıştığını düşünmektedir. Ki bunda da son derece haklıdır. Ishimori, Nathan'dan ayrıldıktan hemen sonra Yakuza'ya haber verir. Yakuza'nın amacı C-09'u ele geçirmektir. Çünkü C-09, Profesör Gilmore'un, Kleeman'dan aldığı bilgileri ekrana yüklerken bunları görmüş ve bilgileri hafızasına almıştır. Bu bilgileri ele geçiren kişi ise, android robotların hafızasından 'Robot Kanunları' adı verilen bölümü silebilecek ve androidleri korkunç savaş makinelerine dönüştürecek güce sahip olacaktır. Nathan, bunu öğrenince tam tahmin ettiği gibi Yakuza'nın adamları karşılarında belirir. Neyse ki şanslarına, polisler zamanında oraya gelir. Polislerin lideri olan adam, Yakuza'nın adamlarını öldürdükten sonra, C-09'u alarak ordan uzaklaşır. Fakat adamın Yakuza'yı öldürürken söylediği bir söz, Nathan'ın aklını kurcalar.
-"Ölümün yüzüne bakmak nasıl birşey dostum?"

Bu şüphesinden Sigmund ve Legs'e de bahseder. Polislerin sahte olacağını ve liderlerinin de Melpomene uzay üssünde elinden kaçırdığı adam olduğunu düşünür. Sahiden de, Kleeman artık Skotos ve oğlu Kal için çalışmaktadır. Skotos'un amacı, androidlerin hafızasını değiştirip, kötü amaçları için onları kullanmaktır. Nathan, sahte polislerin araçları ile nereye gittiğini öğrenmek için Sigmund'un bilgisayar dehasına başvurur. Araçlar 3. Sektör, 7.kata gitmiştir. Üç ajan soluğu hemen 3. Sektör'de alır. En sonunda C-09'un, üzerinde deneyler yapıldığı yeri bulurlar ve onu kurtarırlar. C-09, Robot Kanunları yüzünden, insanlar arasında ayrım yapamamaktadır. Herhangi bir tehlike durumunda Nathan'a yardım edemeyeceği için, Sigmund, C-09'un devreleri ile oynayıp bu bilgiyi es geçer. Üçü birlikte, Legs'in de onlara yardım etmesi ile birlikte oradan kaçmayı başarırlar. C-09 ve Nathan, bir Flyer'a atlayıp, Kal Skotos'un androidleri yüklediği geminin peşine düşer. Geminin güvertesine inmeyi başaran dostlarımız, iki gruba ayrılır. Bu arada, Kal, artık işine yaramadığı için Kleeman'ı öldürür. Son anda yetişen Nathan, Kleeman'ın ölümüne engel olamaz. Kleeman, en sonunda ölümün yüzüne bakmanın ne demek olduğunu öğrenmiştir. Bu sırada, C-09, geminin kontrol odasına giderek, devreleri sayesinde gemiyi etkisiz hale getirecek komutları girer. Kal ile Nathan'ın karşılaşmasının galibi ise kahramanımız olur. Kavga sonrasında Kal, bir elini kaybeder. Gemi patlamadan önce, C-09 uçuş özelliği sayesinde Nathan'ı da alarak oradan uzaklaşır.

Daha sonra Alfa Ajansı'na gelen Nathan, yine Reiser'dan azar işitir. Reiser, Nathan'ın anlattığı Katil androidler ve Ishimori'nin de olaya dahil olduğu raporuna inanmaz. Kahramanımız, C-09'un da nerede olduğunu bilmediğini söyler. Böylece olay kapanmış olur. Bu sırada, babası Aristotele Skotos ile buluşan Kal, kaybettigi kolunun yerine mekanik takmıştır. Ve buna sebep olan Never'dan intikam alacağını söyler.

Eve dönen Nathan ise komşuları Katia, Julia ve onların sevimli hayvanı Ubiq ile karşılaşır. Daha sonra eski plaklar ve eski kitapların olduğu evine giren kahramanımız, telesekreteri açar. Sigmund'un notundan sonra C-09'un sesini duyan Nathan, Sigmund'un C-09 için hazırladığı yeni insan suretini de görür. C-09, yeni yüzü ile yeni bir hayata başlayacaktır ve bunun için Nathan'a teşekkür eder. Uçağının kalkış saatini haber verir ve vedalaşır. Akşamın karanlığında balkona çıkan Özel Alfa Ajanı, başını gökyüzüne kaldırır ve tepesinden geçmekte olan, C-09'un da içinde olduğu uçağı selamlar:
-"Saat altı..Bu, onun uçağı. Güle Güle, şansın açık olsun..İnsan!..."




Özel Alfa Ajanı

darkwood

Yazıları okuyunca maziye döndüm bir an.  Nathan ile bizi tanıştıran ve sevdiren maceralardan birisidir bu.
İlk fırsatta tekrar okumak keyifli olacak.   8)
Darkwood Sakinleri..

s.b

                                   UZAY ŞOVALYESİ ROM
                           

Kuyruklu Yıldıza benzeyen bir cisim dünyanın erken uyarı sistemlerini gafil avlamiştı. O buradaydı.ROM
Yabancısı olduğu bu gezegende ne işi vardı bu zırhlı devin. Yaklaşan bir nesne, üzerinde durduğu taş zemin boyunca ilerliyordu. Yıldızlardan gelmiş biri için farların ışığı çok soluktu.




Dehşete kapılan sürücü arabanın kontrolünü kaybetti. Rom savrulan aracı kolaylıkla durdurdu.Kadın korku içinde araçtan çıktı. Kendisine doğrultulan ışının karşısında çaresizce yalvarıyordu. Metal dev roketlerini ateşleyip uzaklaşırken o arabasına bindi.



14.000 nufuslu küçük bir kasaba olan Clariton her zamankinden farklı bir güne başlıyordu. Yolun ortasına inen Rom ışın silahını çıkardı. Halk korku dolu bakışlarla bu devin ne yapacağını bekliyordu. Üzerlerine yayılan ışın ile öldürüleceklerini zannediyorlardı. Oysa o kalabalığın içindeki iki kişi o ışınlara yabancı değillerdi.

-Analiz aygıtı bizi ortaya çıkaracak...
-Kaçabileceğimiz hiçbir yer yok...
Evet, hiçbir yere kaçamadan Rom'un elindeki analiz aygıtı uzay altına giderken diğer elinde Notralize silahı belirdi. O iki kişi çığlıklar içinde küle dönüştüler. Bu sahneyi gören herkes panik içinde orayı terketti.




Yalnızca buraya ilk geldiğinde karşılaştığı kadın kaçmamıştı. Buralılar hakkında Rom'un öğrenmesi gereken çok şey vardı ve bu kadın anlatabilirdi...
Rom 200 yıl önce vatanı Galador'da olanları anlatmaya başladı.




Galador'lu 1000 genç insanlığını feda ederek, gezegenlerine saldıran Darkon'ları durdurmak için birer ölüm makinesine dönüşeceklerdi. İlk gönüllü Rom olmuştu.




Darkon'ların saldırısına karşı koyarken br çok arkadaşını kaybetmesine rağmen, Rom ve arkadaşlarından kurulu Uzay Şovalyesi ordusu savaşı kazanmıştı. Rom kaçan Darkon'ları 200 yıl boyunca takip ederek Dünya'ya gelmişti.



Darkon'lar S.H.I.E.L.D.'e bile sızmışlardı.



Üstün teknolojiye sahip olan bu grup Rom'u durdurmak için Archie Stryker adlı bir caniyi Uzay Şovalyesine dönüştürürler. Rom'un eski dostu Karas'ın insanlığını feda ederek giydiği Uzay Şovalyesi zırhı artık Archie'nin bedenini kaplamıştır. Artık adı Ateş Yağmuru'dur.
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

pizagor

Güsem yayıncılık geldi bir anda aklıma ;D
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...