CİVANMERT KERİM '' PODOLYALI GÜZEL ASİYA '' TEFRİKA İNCELEMESİ

Başlatan ferzan, 15 Ağustos, 2015, 23:36:55

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

ferzan



    İşte bu sayfa ile Civanmert Kerim'in ve Ersin Burak'ın varlığından haberdar olmuş idim 2000 senesinde...1998 tarihli bir posta gazetesindendi bu görseli ilk gördüğüm hali...Şu an üst resimdeki 2013 tarihli Yurt Gazetesi'nden...

    Civanmert Kerim, işlerinin çoğu gazetelerde kalmış değerli Türk çizgi roman sanatçısı Ersin Burak'ın bana kalırsa baş yapıtlarından biri ve Türk çizgi romancılığında üslup ve sunum olarak bir benzeri dahi yok bana kalırsa...Bu düşüncemi destekleyecek pek çok şey yazacağım ilerledikçe...

    Önce Ersin Burak kimdi diye bir kez daha hatırlamak gerekirse, kendisi Tarkan'ın çizeri Sezgin Burak üstadın kardeşi, Faruk Geç'in hala oğludur...Bilinenin aksine, iş ve okul telaşı dolayısıyla ağabeyi Sezgin Burak ile ancak kendini yetiştirebildikten sonra bir arada üretebilecek, kendi kendini yetiştirmiş ama abisinin şevki ve desteği eksik olmamış bir çizer Ersin Burak...Vaktiyle dönemin gazetelerinden birine yaptığı iki adet Duman Reis tefrikası ( bir tanesinin yan başlığı '' Roçinella'nın Aşkı '' idi, ötekini bilmiyorum ) ile iki adet Arslan Bey serüveninden sonra ( 2010 senesinde 1001Roman ilk macerasının yarım sayfalarından bir tam sayfa oluşturmak suretiyle dikey formatta bir albümünü basmıştı ama maalesef devamı gelmedi ) asıl çıkışını yaptığı ve ismini duyurduğu çalışması, 70'li yıllarda Hürriyet Gazetesi'ne yaptığı '' Çanakkale Geçilmez '' isimli 52 sayfalık belgesel çizgi romanı oldu...Bu eser de 2000'li yıllarda Rodeo Kitap tarafından albüm formatında basılmış, öncesinde de Star Gazetesi 18 Mart haftasında 4 güne bölmek suretiyle her gün 16'şar sayfalık cep fasikülleri ile gazetenin yanında vermişti...













     Bunların yanı sıra hızla son hızla yükselen haftalık Tarkan dergilerinin kapaklarında, orta sayfa hikaye illustrasyonlarında ve yer yer abisi yerine devraldığı Bizimkiler karikatür bantlarıyla devam eden Ersin Burak'ın, çizgi camiasına yaptığı en büyük katkılarından biri de 80'lerin başında genel yönetmenliğini ve bazı bazı ufak çizim katkılarını üstlendiği Hürriyet Çocuk Magazin dergisi idi...90'lı yıllarda çeşitli gazetelerde bir kısım çzigi romanları daha yayınlandı...Murat Bardakçı ile hazırladıkları 2 maceralık Cimdallılar bant serisinin, çok sonraları 2003 yılında Vatan Gazetesi için Sultanın Adamları ve Dilaveran isimleriyle yeniden yorumlamak suretiyle restore edip yer yer çizecekti tekrardan...O da başka bir incelemenin ana başlığı olacak...







İşte Civanmert Kerim de, 90'ların ikinci yarısında Posta Gazetesi'nde hayat bulmuş bir karakter oldu...



    Benim şu ana dek bildiğim ve okuduğum iki macerası var ama netten ve başka kaynaklardan öğrendiğim kadarıyla bunlardan önce, Patronalılar konulu başka bir Civanmert macerası yazıp çizmiş...İlk macera olduğunu düşündüğüm bu serüvenin 2003 yılında Vatan, 2013 yılında da Yurt Gazetesi basımlarında neden yayınlanmadığı, neden sadece diğer iki maceraya yer verildiğini hala düşünür dururum...

    Üstadın uluslararası alandaki tek ama en vurucu çalışması ise, bizde fumetti seven dostların çok iyi tanıyacağı Büyülü Rüzgar'ın yaratıcısı Gianfranco Manfredi'nin 2006 ve 2007 'deki ilk limited ve bağımsız serisi 14 kitaplık Volto Nascosto ( Saklı Yüz ) için yaptığı 96'şar sayfalık 3 sayının resimlemesidir...Sonraları Manfredi, Ersin Burak ile çalışmaya devam etmeyi çok istese de editörünün, giderek artan işsizlik ortamında yerli çizerlere daha fazla şans tanınması adına yabancı çizerlerin devre dışı bırakılması fikri ile bu birliktelik Saklı Yüz ile sınırlı kalır...Bu eser de 7 cilt halinde 1001Roman yayıncılık tarafından 2010- 2011 sezonunda basıldı...









Tanıtıma başlamadan önce Burak Kardeşler'e has olduğunu düşündüğüm ufak detaylardan söz etmek istiyorum...

    Herşeyden önce Burak sülalesi geçen yüzyılın başlarında Kafkasya'dan göç etmiş ve Adapazarı taraflarına yerleşmiş bir Çerkez ailesi...Rahmetli Sezgin Burak da her fırsatta Çerkez aile geçmişini sahiplenmiş, sıklıkla eserlerinde detay olarak yer vermiş...Tarkan'ın Kafkas Dağları'ndaki Alan Ülkesi yakınında uç kalesi kumandanı olan babasının konumu, adetleri, Burak kardeşlerden çıkan karakterlerin sarışın yahut kumral oluşu, Tarkan'daki Gümüş Eyer'in, çizgi romandaki gibi olmasa da çok da farklı olmayan bir versiyonunun bizzat göç öncesi aile büyüklerinden birinin hikayesi ile benzerlik taşıyıp gerçekte de böyle bir eyerin ailede varolması, yine Tarkan'daki Büyücü Goşa karakterinin, Sezgin Burak'ın küçüklüğünde aileyi ziyarete gelen, onlar gibi Çerkez olan aşırı güzel ama ne var ki henüz küçük olan Sezgin Burak'ın bakışlarından ürktüğü sarışın komşuları Goşan'dan esinlenilmesi, 5 kardeşin en küçüğü ve abisi gibi çizgi romancı olan Ersin Burak'ın, ilk eserlerinden Arslan Bey'in dedelerinin adı, son eseri Civanmert Kerim'deki Kerim'in de babalarının adı olması, bu karakterlerin de sarışın olması ve Civanmet Kerim'in de doğrudan Çerkez olması gibi detaylar ile bu köken ve geçmiş sıkça vurgulanır...İki kardeşin atlara karşı olan tutkuları ve başarılı at çizimleri de bu kökeni destekleyen yegane işaretlerden olsa gerek...

    Çok dağıldık, iyisi mi biz Civanmert Kerim'e geri dönelim...

    Patronalılar isimli macera hakkında fazla bilgimiz olmadığından, ilk macera olarak yalnızca Civanmert Kerim adıyla basılan ve Podolyalı Güzel Asiya ile ilgili olan macerasını başlangıç kabul edelim ve gazetelerde tam üç kez yayınlanmış ( 1998 Posta, 2003 Vatan ve 2013 Yurt gazeteleri ) bu macerayı bir masaya yatıralım...Bendeki eksiksiz örnekler, son dönem Yurt Gazetesi'nden biriktirme ve örnek görselleri onun üzerinden paylaşacağım...98'deki ilk numune ne yazık ki kaybedildi ve 2003'te, Suat Yalaz'ın Karaoğlan dergilerinin sohbet sayfalarından haberini aldığım diğer macerasına da yarıdan başladığımdan, şu an için Yurt Gazetesi yayını görsellerinden faydalanacağım...


   
PODOLYALI GÜZEL ASİYA

1. BÖLÜM

    Bu ilk macerayı, birinci bölüm sonu özetinde Ersin Burak'ın kaleminden aktarıldığı kadarı ile tanıtıma başlayıp devamını da biz getirelim...

    '' Dünya payitaht-ı sayılan İstanbul'da, korkusuz bir erkek güzeli olan Civanmert Kerim, Lale Devri'nin gönülleri taze kalmış yaşlı nazenin hanımların rüyalarına, genç yosmalarınsa gül kokulu koyunlarında sabahlamaktadır...Civanmert, Kapalıçarşı'da nam salmış kuyumcu Yasef Usta'nın, kaşının üstüne düşen perçemi ve güçlü bileğiyle nam salmış çırağıdır...Bir gün Yasef Usta, Saray-ı Hümayun'a çağırıldığında Civanmert'in de yaşamı birden değişmeye başlar...

    Sultanların sultanının yaşamakta olduğu gizem dolu Topkapı Sarayı ve birbirinden güzel cariyelerin yaşadığı Harem-i Hümayun...Kırım Tatarları'nın Podolya topraklarından kaçırıp getirdikleri genç ve güzel Asiya, esircibaşı Muhsin Çelebi'nin avrat pazarından geçtikten sonra kısa bir zamanda haremde gözde olma şansını yakalar...Ama, Bab-üs Saade Ağası Arap Beşir Ağa, güzel Asiya'nın peşindedir...Küçük yaşta hadım edilmiş kızlar ağası Beşir Ağa'nın içi öfke ve kinle doludur... ''

    Hikaye, güzel bir Lale Devri İstanbul'u boğaz manzarasıyla açılır...Sonraları bizi saraya kadar götürür bu manzara...Harem-i Hümayun'un kafesli camlarından birinden bir ıhlama gelir...Haremin gözdesi Asiya, düşünde tanımadığı, bilmediği ve hiç görmediği bir perçemli bir genç adamın kollarındadır...Ter içerisinde uyanır ve kendini kapı eşiğinden kara bir gölge misali dinlemekte olan Beşir Ağa'nın varlığından habersizdir...Aynı sıralarda boğaza bakan daha uzakta bir pencerede, farklı türden bir inleme duyulmaktadır sabahın alacakaranlığında...Altın saçlarıyla ünlü Çorbacı kızı Ziba Hanım, ihtiyar kocası Zülali Hasan Efendi'den tadamadığı zevkleri Civanmert Kerim'in kollarında bulmuş, neredeyse şafak sökecekken şehbazı Kerim'den bir türlü ayrılmak istememektedir...Tophane yakınlarındaki konağın sandalcısı tarafından yeniden karşıya geçirilen Civanmert, sabah ezanlarıyla Kapalıçarşı'ya varma niyetindedir ama onu yolundan iki adet hayta alıkoyar...Kısa ve kesin bir mücadeleden sonra Civanmert'in belinden eksik etmediği ata yadigarı meşhur Çerkez kaması ile de tanışmış oluruz böylece...







     Ancak kalabalıklaşmaya yakın Kapalıçarşı'ya varabilen Civanmert Kerim, çırak odasına geçmeye dahi vakit bulamadan Yasef Usta'nın telaşlı tavırları eşliğinde bir torba dolusu ısmarlama mücevher takıyı yetiştirmek üzere beraber dükkandan çıkarlar...Saraya giden yol boyunca dönemin asayişi, yönetim sistemi ve adalet usulüne yönelik bilgilendirici pek çok detay kıstırır Ersin Burak satır aralarında...

    Nihayet mücevheratın teslimi için Harem-i Humayun bahçesinde, Kızlar Ağası Arap Beşir Ağa ile buluşan usta-çırak, torbayı teslim eder ama Beşir Ağa, Civanmert'ten hiç hoşlanmaz...O esnada kapalı kafes pencerelerin ince aralığından gayri ihtiyari Kerim'i seçen Asiya şaşkınlıktan dona kalır...Yaptığı göz nuru gümüş işlemeleri ile ünlü bu yiğit, gecelerce rüyalarında malum olan civandan başkası değildir...Kafes ardından bile olsa, Asiya'nın bakışını ve bunu sezen Kerim'in merakını farkeden Beşir Ağa derhal devreye girer...







     İlerleyen sayfalarda, Asiya daha fazla dayanamaz ve herşeye rağmen kendisine itaat etmek durumunda olan Beşir Ağa'dan, Civanmert'i kendisine getirmesini ister...Asiya'ya aşık olan Beşir hem öfkelidir, hem de buruk...Asiya'yı mutlu görmek ister ama ona bu mutluluğu kendisinin veremeyecek oluşu kahreder...Çaresiz Kapalıçarşı'daki kuyumcunun çırak odasında Civanmert'i alır, gözlerini bağlayarak ite kaka dehlizlerden, mahzenlerden, sarnıçlardan ve gizli geçitlerden geçirir...Bu gizemli ve sıkıntılı yolculuk esnasında ilk kez Civanmert'in geçmişi ile ilgili birkaç kare ayrıntıya yer verilir ama bu geçmişiyle ilgili hikaye bellidir ki sonraya saklanır...

     Türlü olaylardan sonra Harem-i Hümayun'un içine çıkarlar...Civanmert'i ilk gizlediği yer, Kösem Sultan'ın boğulduğu odadır ve bu vesileyle kısaca Kösem Sultan'ın boğulma detaylarına da iner Ersin Burak...Birkaç gün süren bu kısım, öykü geneline başarıyla yedirilmiş diğer tarihsel detaylardan biridir...

    Ve nihayet Asiya ile Civanmert bir araya gelirler...Asiya'nın düşleri gerçek olmuştur...Civanmert ise hem yaptığı gizli yolculuk, hem de haremin gözdesi Asiya'nın karşısında olmasının büyüsyle başı dönmüş durumdadır ama şaşkınlığı fazla sürmez...İki genç birbirinin kollarına atılırken, kapı aralığından kendilerini hınçla izleyen Beşir Ağa'dan habersizlerdir...Ve Ersin Burak, hikayenin 71. gününde birinci bölüm sonu yapar...













2. BÖLÜM

    Çok geçmeden birbirinin kollarına atılan iki genç, aşkın en derin haliyle döşekler üzerinde alev almış yapraklar misali kıvrım kıvrım kıvrılır, cayır cayır kavrulurken, Beşir Ağa da öfkesinden kıpkırmızı olmuş bir vaziyette bu aşk eylemini izlemeye devam eder...Neden sonra iki genç bir an için soluklanıp birbirilerini tanımak istediklerini anlarlar...Asiya, kendi kısa hikayesinden birkaç cümle ile bahseder ama asıl meraklandığı, bu rüyalarını süsleyen perçemli civanın öyküsüdür...Bunun üzerine Civanmert Kerim anlatmaya başlar Asiya'nın baygın ve meraklı bakışları eşliğinde...

    Henüz genç irisi sayılabilecek bir çocukken, Kafkasya'dan İstanbul'a seyretmekte olan esir gemisinde yolculuk ederken nasıl fırtınaya yakalandıklarını, gemiyi batıracak kadar öfkeli olan denizin hışmından kurtuluşunu, karaya çıkışını, bir zaman sonra İstanbul'a varışını ve başıboş bir şekilde ne yapacağını bilmez halde sokakta kalışını anlatır...O sıralar kendi yaşlarında bir hayta velede rastlar...Kalem Bey diye anılan bu çocuk, yakınlardaki bir Külhan Ocağı'nın çocuk beylerindendir ve yatacak yeri olmayan Kerim'i Külhan'a davet eder...

    Cümle berduşun, itin uğursuzun konak yeri olmuş Külhan'da, destebaşınca çırılçıplak soyulur, tüm esvaplarına ve ata yadigarı kamasına el koyulur ve akşama yapılacak dua ve eğlence için Külhan'dan verilen paçavra esvaplarla Kerim ile Kalem Bey, sokağa salınır...Ama dilenip, ama çalıp, ama yalvarıp, ama dayak yeyip bir miktar irmik, un ve pirinç getireceklerdir külhana adet olduğu üzere...Nitekim getiriler...

    Aynı gece, Külhan'ın büyük ocağı karşısında pilavlarını yiyen cümle berduş, Külhan büyüklerinin anma duaları sonrası Kerim ile Kalem Bey'in külhan kardeşliğini ilan etmek suretiyle iki çocuğu tek gömleğe sokarlar ve ikili bu şeklide geceyi geçirmeye hazırlanır...Dua sonrası şarabın rehavetiyle sızıp kalan hane berduşların ve yorgun Kalem Bey'in uykusunu fırsat bilen Kerim, dört kollu ve iki yakalı külhan gömleğinden sıyrılıp karanlıkta anadan üryan destebaşının arar...Destebaşı da sarhoştur ve Kerim'in kaması ile esvaplarını yastık yapmış, uyumaktadır...Eşyalarını ve kamasını kurtarmaya çalışırken destebaşı uyanır ama henüz uyku sersemi iken genç irisi Kerim'in tekmesi ile taş duvar arasında kafası kırılmak suretiyle yerinden kalkamaz...Eşyalarını alan Kerim, gecenin ayazında anadan üryab sokağa fırlar ve var gücüyle Külhan'dan uzaklaşır...

    Yeniden esvaplarını giyinip kamasını kuşanan Kerim, sabaha kadar dolaşır İstanbul'un bilmediği yerlerinde...Gün ışıdıktan epey sonra, bir yıkıntı duvar dibi ardında duyduğu seslerle meraklanır ve bir başka sokak berduşunun, kucağındaki heybesine sıkı sıkıya sarılmış bir ihtiyarı silah zoruyla tartakladığını farkeder...Bu ihtiyar, Kuyumcu Yasef Usta'dır ve kucağındaki heybe, çeşit çeşit mücevheratla doludur...Ata yadigarı kamasının ve hünerinin yardımıyla berduşun bileğini paralayan genç irisi Kerim, bundan böyle Yasef Usta'nın Kapalıçarşı'daki dükkanında çalışmaya ve kalmaya başlar...Birkaç seneye kadar gümüş işçiliğiyle ünlenir, ondan birkaç sene daha sonrasında ise kaşına düşen perçemi, ağzının iki yanındaki kısa sarkık bıyıkları ve şahin alacası gözleriyle konak hanımları arasında hızla isim yapmaya başlar...Tek hüneri güzelliği ve gümüş işçiliği değildir, aynı zamanda bileğine yaman bir yiğittir ve bu sebeple dost düşman kendisini Civanmert Kerim diye anar...

















    Asiya, Civanmert'in hikayesiyle büyülenmiştir...Gözünü alamaz Kerim'den...Kapı aralığında kapkara taş misali dikilen dev cüsseli Beşir Ağa bile bir an için dikkat kesilmiş, Civanmert'in hikayesini dinlemektedir ama çok çabuk silkinip kendine gelir...Artık daha fazla tahammülü kalmamıştır ve içeriye dalmak suretiyle iki gencin dünyasını, aşk oyununu zehir eder...

    Asiya, korkuyla karışık bir şaşkınlık ile Beşir Ağa'yı defetmeye çalışırken, Kerim de paladan bozma iri hançerini sıyırmış dev Arap'a sezdirmeden elini beline atar ama ata yadigarını dükkanda bırakmış olduğunu o vakit hatırlar...

    Beşir Ağa öfke nöbetini de geçmiş, adeta kriz halindedir...Erkekliğinin olmayışı, çocukken Osmanlı'ya satılmadan evvel ada papazlarınca nasıl burulup hadım edildiğini haykırırcasına anlatır tehditler arasında...Asiya çok kötü olmuştur...Artık dinlemeye dayanamaz haldedir fakat Civanmert'in giderek artan öfkesine ve zorlanan sabrına rağmen Beşir Ağa susmak bilmez ve Asiya'ya olan aşkına lafı getirip ansızın Civanmert'e savurur hançerini...Ufacık odada yaman bir mücadele başlar...

    Civanmert, iyi kaçmaktadır ama bu kaçışın sonu yoktur...Arada ufak darbelerle Beşir'i yormaya devam etse de, sinir krizi geçiren dev hadım ağası duracak gibi değildir...Mücadelenin bir yerinde Asiya araya girmeye, Kerim'i sakınmaya çalışır ve olan olur...Beşir'in hançeri, Asiya'nın karnını bulur...Beşir de, Civanmert de bir an için donakalır...Sonra Civanmert'ten müthiş bir darbe yemek suretiyle Beşir etkisiz hale gelir...

    Bir müddet Asiya'yı hayata döndürmeye çalışan Kerim, yan koridorlardan gelen gürültülerden sonra oradan ayrılmanın vakti geldiğine kanaat getirir ve Asiya'nın henüz soğumamış bedenini de kucaklayarak Harem-i Humayun'dan çıkmanın yolunu aramaya başlar...O sırada Beşir de kendine gelir ve haremin o civarındaki tüm çerileri Kerim'in peşinden harekete geçirir...Bu esnada Kerim de kucağında Asiya'nın cansız bedeni olduğu halde kendini surlardan boğazın serin sularına atmayı başarır ve hikaye burada sona erer...En azından 2003 Vatan Gazetesi yayınında böyle sonlanır...







    2013 senesi, Yurt Gazetesi yayınında ise hikayenin bu ikinci bölümünü 71. günkü kısmında bölüm sonu yazmaz, 72. günlük kısmı da ilave eder Ersin Burak...Bu 72. yarım sayfada Civanmert, Kapalıçarşı'daki çırak odasında birden uyanır ve tüm gördüklerinin düş olduğunu anlar...O esnada ustası Yasef ona seslenmekte ve Harem-i Humayun'a götürmeleri gereken bir teslimattan bahsetmektedir...Bana kalırsa bu final hikayenin tüm büyüsünü bozdu...Zira 71. günkü bölümde final olması, hikayenin ciddiyetine en yakışır olanıydı...1998, Posta Gazetesi'ndeki ilk versiyon bu iki sayfadan hangisi ile sonlanıyor bilmiyorum...Yine de benim gönlümden geçen final her zaman 71. günkü bölüm olmuştur...

Alternatif final sayfası



    Bu ilk kabul ettiğimiz macera özeti ve tahlili sonrası gelelim Civanmert Kerim'i benim nezdimde özel kılan sebeplere...

    Herşeyden önce Civanmert Kerim'in ve dolayısıyla Ersin Burak'ın, gazetelerde sıkça kullandığı bu yarım sayfalık format çok özgün geliyor bana...Öyle ki, bu kareye yakın yarım sayfa ölçüsü, Ersin Burak'a farkında olmadan kendi özgün panelleme sistemini oluşturmasına katkı sağlıyor...Çok az dikeyle genelde yatay panellere yer verilmiş yarım sayfa düzeninde, kadrajlar çoğunlukla yarım kalan figürlerle oluşuyor ama burada çizerin göğüs plan, bel plan, göz ya da ağız plan çizmek suretiyle kolaya ve kurnazlığa kaçma gibi bir durumu yok...Bilakis, öykü genelindeki çizimlerde yoğun bir desen gücü ve detaylandırma söz konusu...Bu yarım sayfa ve ona bağlı dar alan panellemesi ile Ersin Burak, ister istemez bambaşka bir görsel anlatım yaklaşımı getiriyor ve genele kıyaslandığında, hiç de göze batmıyor bu anlatım...

    Görselin sunuluş ve işleniş kalitesi harici Civanmert'i gözümde değerli kılan bir diğer unsur ise anlatım biçimi...Çokça '' Bre '' ile karşılaşırız ve Ersin Burak, Lale Devri Osmanlı Türkçesi havasını geniş zamanlı diyalog ve ara bağlaçlar, sıfatlar ile çok başarılı bir şekilde yansıtır...'' Hemen geliyorum Yasef Usta ! '' demek yerine '' Bre, tez vakitte yanına varırım ustam Yasef ! '' demek arasındaki fark ve inandırıcılık bariz şekilde görülmektedir... Yoksa bu anlatımdaki hüner, '' Bre '' ön tanımlamasının abartılı kullanılmasından ziyade geniş zamanlı eski Türkçe'nin ve eskilerin gündelik konuşma biçiminin Ersin Burak tarafından ustaca harmanlanıp okura yansıtılmasında saklıdır...

    Civanmert Kerim'i tip olarak da ele almak gerekirse, adeta Tarkan'ın bir Lale Devri İstanbul'u versiyonu gibidir...Keskin bakışlar, köşeli hatlar, kaşa düşen perçem ve ağızın iki kenarından sarkan iki ufak bıyık gibi...Yine de bu kadarı bile Kerim'i Tarkan varyasyonu yapmaya yetmez, ziira Ersin Burak'ın bambaşka bir tasvir biçimi vardır...Dolayısıyla Kerim'deki erkek güzelliğini, kalın ense ve hafif kepçe, iri kulaklar ile ufaktan bozmak suretiyle bu yiğide daha inandırıcı ve özgün bir hava katar...Yine de insan kendine sormuyor değil tabi...Sezgin Burak usta öldükten sonra Ersin Burak usta neden Tarkan'ı devam ettirmedi diye...Abisinin hatırası ile hüzünlenmemek adına devam etmediğini dile getirse de ben daha farklı sebepler olduğunu düşünüyorum...Yine de beni ilgilendirmez tabii...

    Türk basın tarihinde yazılıp çizilmiş gazete tefrikaları arasında kuşkusuz en olgun ve en özel yerlerden birine sahip olacak Ersin Burak Usta'nın bu eseri...Bir diğeri de Yalaz'ın Son Osmanlı'sı olacak ve ona da çok geniş yer vereceğiz bu Gazete Tefrikaları başlığı altında ama şimdi konumuz Ersin Burak ve Civanmert Kerim...

    Gelecek Ersin Burak tanıtımımız yine bir Civanmert Kerim macerası üzerine olacak...Benim bildiğim kadarıyla ikinci ama aslında üçüncü olma ihtimali çok yüksek olan bir macera...Ersin Burak'ın 2003 senesinde, bu ilk kabul ettiğimiz öykü iki bölüm halinde ve anons sayfalarıyla birlikte 144 gün süren öyküsü esnasında ustanın güncel olarak yazıp çizdiği ve 2003 imzasını taşıyan son Civanmert Kerim serüveni...Aynı zamanda da yerli çizgi romanın gelmiş geçmiş en iyi ve en olgun örneklerinden : '' Ayasofya'daki Altar ''



    Çok yakında, bu sütunlarda...  :)


    Not :

    Geçen haftanın upuzun Pazar Seyirliği ve Sencer faktörü dolayısıyla bu pazar, seyirlik yapamayacağım ama Ersin Burak ve Civanmert Kerim üzerine Gazete Tefrikaları başlığı için hazırladığım bu inceleme, ister istemez bir Pazar Seyirliği formatına döndü...Sanırım şu ana kadarki en uzun incelemem oldu bu macera...Umarım gözünüz korkmadan okursunuz...O vakit bana edeceğiniz tüm küfürleri geri alacağınıza dair kalıbımı basarım...

    Sağlıcakla kalın, bre...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

doktor1881


Mrtekin

Sonu, Dallas rüyasına dönmüş, bre;

Bence de 71. Gündeki, final bölümü olarak bırakılmalı idi..
They drew first blood...

hanac

Mükemmel bir inceleme olmuş eline sağlık.

Patronalılar isimli ilk Civanmert macerası elinde olan var mı acaba ?

s.b

Bu inceleme için çok çok teşekkürler ediyorum. Sayenizde Civanmert Kerim ile tanışmış oldum.
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN