BURAK BEY DOSYASI 2. BÖLÜM - '' MACERA LİSTESİ VE TASNİFİ ''

Başlatan ferzan, 23 Ağustos, 2015, 20:41:35

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

ferzan

    İki buçuk hafta kadar önce, Burakbey dosyamızın altyazılı formata giriş niteliğinde olan ilk bölümünü sunmuşuz...Evvela onun linkini verelim başlamadan...

    http://altinmadalyon.com/altin/index.php/topic,9663.0.html

    Öteden beri aklımda olan ama işlerim dolayısıyla fırsat bulamadığım bir düşüncemi geçen perşembe hayata geçirebildim...Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsü içerisindeki işyerime 5 dakika mesafedeki merkez kütüphanesinin gazete arşivini 5 yıl sonra yeniden ziyaret edebilmenin coşkusuyla, yarım gün boyunca hasret giderdim...Bir eski tefrika koleksiyoncusu olarak bende dahi olmayan örnekleri bulma adına adeta ibadethane görevi gören arşiv katını ziyaret etme sebebim de büyük ölçüde Burakbey macera listesi ve tasnifi içindi...

    Daha evvel bahsettiğim gibi, Burakbey, 80'lerin ikinci yarısında Sabah Gazetesi'nde başlayıp 2000 senesine ortasına dek sürmüş altyazılı formatta bir resimli roman tefrikasıydı ve Nizamettin Veziroğlu takma adı ile Selahattin Duman yazıyor, Kara Murat ve Tolga'nın çizeri usta sanaçı Abdullah Turan resimliyordu...Ben bu tefrikanın numunelerine 90'ların sonları itibariyle ulaşmaya başlamış, son serüvenini de muazzam bir eksikle de olsa gazeteden kesip biriktirmek suretiyle arşivime katmıştım...

    Abdullah Turan'ın, Kara Murat'tan hemen sonra başladığı ve büyük ölçüde bir Kara Murat benzerini andıran Burakbey'in, bir müddet sonra yazın kalitesi olarak çok farklı bir yola girdiğini ve sanıldığından daha fazla üretildiğini biliyordum ama geçen günkü son ziyaretim sonucu ortada Kara Murat külliyatından bile daha fazla sayıda üretilmiş ve daha kaliteli görsel ile metinlere sahip bir resimli roman olduğunu şaşırarak gördüm...

    Burakbey'i ilk gördüğümde ortaokulda falandım ve az çok gazete tefrikaları ve yerli çizgi romanlarla içli dışlıydım...O dönem pek altyazılı sevmezdim ama Kara Murat ve başka eserler sebebiyle bu formattan haberdardım...Burakbey'in ilk önce adı abes geldi...Burakbey...Ne kadar basit, üzerinde düşünülmemiş ve alelade bir tınısı olan isimdi tarihi ve kılıçlı bir serüven kahramanı için...Karaoğlan, Tarkan, Malkoçoğlu, Kara Murat, Tolga ve diğerleri kulağa tını olarak da hoş ve dolu geliyordu...Hele Tarkan bambaşkaydı ama onun kadar olamayacak bile olsa az daha ağırlığı olan bir isim bekliyordu insan...Yine de Burakbey isminin çağrıştırdığı bu kesin mütevazilik, nedendir bilmem görsellerin ve formatın sunumu dolayısıyla aynı zamanda öyle farklı bir kalite vaad ediyordu ki örtünün altından, gazetede görür görmez tanımsız, nötr bir çekicilikle okumak istemememe rağmen bir merak ile tekrar tekrar gazetede o günkü bölümün bulduğu sütunlara geri dönüyordum...Bir müddet sonra pes ettim ve işte seneler sonra bu dosyanın ikinci bölümü dolayısıyla bir kez daha anmış oldum...

    Türk basın tarihinde üretilmiş en uzun iki altyazılı resimli romanın çizeri aynıydı...Kara Murat'ı da, Burakbey'i de Abdullah Turan resimledi...Burakbey'deki işleri, Kara Murat'a nazaran daha olgun ve oturmuş idi ve olgunluk çağının en güzel çizgileri, günlük bantlara adeta akıyordu fırçasından...Dolayısıyla Abdullah Turhan konusunda bir sorunumuz olmamakla birlikte bu en uzun sürmüş biribiri benzeri iki eserin yazarları için ufak bir kıyaslamaya girebiliriz  sanırım...

    Rahmi Turan da, Selahattin Duman da bu eserleri hep günlük olarak ve iki ayakları bir pabuca girmek kaydıyla senelerce ürettiler...Tefrika yazarlığı, gazete yönetimi yahut köşe yazarlığı harici, gazetecilik harici ikincil işleriydi ve buna rağmen kısıtlı vakitte çok güzel maceralara imza attılar...Yine de ikiliyi tefrika yazarlığındaki yetenek ve yeterlilikleri konusunda bir teraziye koymak gerekirse, Selahattin Duman, Rahmi Turan'dan daha ağır basacaktır benim için her zaman...

    Herşeyden önce Kara Murat da, Burakbey de metin olarak birer '' ucuz roman '' örneği...Edebi değeri tartışılmakla birlikte türün hiç de az olmayan sevdalılarınca rahat okunacak, rahat tüketilecek, doğrudan ve karmaşıklıktan uzak eserler...Buna rağmen iki eseri de edebi yönden azıcık zorlama bir şekilde masaya yatırmak gerekirse, Burakbey kesinlikle edebi roman kurgusuna ve gidişatına daha müsait, daha bilinçli..En azından son 5 senesinde...Kara Murat'ın ise bilhassa son dönemlerine doğru bir tutarsızlık ve değişiklikler mevcut...Üstelik çok yoğun tempoda çalışan Rahmi Turan, Kara Murat metinlerinde tıkanacak gibi olduğu anda Michel Zevaco'nun Pardayan'larına rahatlıkla başvurup bazı affedilmez dönem detaylarına kafa yormazken, Selahattin Duman bu anlamda hiç taviz vermeyen bir ciddiyet ve oturaklılığa sahip...Hiç değilse Burakbey'de, şimdiye kadar şöyle bir diyalog okumuş değilim ;

    - '' Bu gece hiç şansınız yok, kumarda kaybettiğinize göre aşkta kazanıyor olmalısınız. ''

    Bu diyaloğun, Fatih döneminde uzakdoğuda geçtiğini ayrıca belirtmek isterim...Kara Murat, Pekin Celladı isimli maceranın kumarhane sahnesinde geçiyor...

    Tüm kalite tartışmasını ve karşılaştırmasını bir kenara bırakmak gerekirse, Kara Murat ile Burakbey'in oldukça fazla sayıda ortak yanı var hem karakter, hem de öykü gidişatı olarak...

    Herşeyden önce tipleri benziyor birbirine...İkisi de aynı tip saça, bıyığa ve benzer bir giyim tarzına sahip...Yarım kollu gömlek o dönem için ne denli gerçekçi, bilmiyorum ama dökümana değil de Abdullah Turan'ın kendi moda tercihiyle şekillendiği kesin...Buna rağmen dış görünüş olarak olmazsa olmaz ve ayırd edici saplantıları yok ikisinin de...Karaoğlan'ın kurt başlı kılıcı ile atı Yağmur, Tarkan'ın kartal başlı kılıcı ile kurdu, Malkoçoğlu'nun damgalı yüzüğü gibi olmazsa olmaz kısıtlamaları yok...Atı da, kılıcı da, giyimi de, tarzı da maceranın seyrine göre şekillenmekle birlikte istisnalar harici çok da farklı bir görünümü olmuyor her ikisinin de...Tek avantajları bağlayıcı bir metaryal unsuruna sahip olmayışları Tarkan ve Karaoğlan'da olduğu gibi...

    Burakbey, şu ana dek ulaştığım maceraları çerçevesinde herhangi bir intikam, acı çekmişlik ya da ihanet görmüş değil...Geçmişi hakkında neredeyse hiç detaya girilmemekle birlikte o da Kara Murat gibi bir akıncı...Tek fark, Kara Murat'ın tekil hareket eden bir casus yanı ağır basıyorsa, Burakbey'in akıncı beyi oluşu ve ortaklığa önem verişi göze çarpıyor...Maceralarında Taraksız Mustu isimli pala bıyıklı, iri yarı bir yardımcısı ona eşlik ediyor...Diğer yerli eserlerdeki yan karakter unsurunun tüm nimetlerini bünyesinde barındırıyor Mustu...Kaba kuvvet, ana karakterden daha az zeki oluş, ana karaktere bağlılık, mizah unsuru, yoldaşlık faktörü, yemeğe ve rahata olan düşkünlük, mağrur bir adanmışlık gibi öğeleri barındırıyor...Bu noktada Karaoğlan'ın Balaban'ı ile Hızır Bey'in Yadigar'ını toplayıp çarptığımızda ortaya çıkan formül Taraksız Mustu'nun ta kendisi oluyor...

    Kara Murat da, Burakbey de görev adamı...Orta Avrupa, Anadolu toprakları, Ortadoğu, Akdeniz coğrafyası gibi benzer coğrafyalarda maceraları geçiyor...Bu noktada Kara Murat'ın Burakbey'e nazaran tek artısı, Çin'i ve Hint topraklarını görmesi oluyor sanırım...

    Kara Murat Fatih döneminde, Burakbey ise Kanuni döneminde geçiyor...İki eserin de arka planında tarihi ayrıntılar yer alabiliyor, bazen bir belgesele dönüşebiliyor arka fon detayları...Buna rağmen Burakbey, tarih yönünden daha ağır basıyor...Kara Murat'ın çokluk kurmaca atmosferi ve abartılı bazı yanlarına binaen, Burakbey buram buram gerçekçilik kokuyor...Bilhassa Osmanlı sınırları içerisinde geçen maceraları, Anadolu isyanları, eşkiyalar, sahte şehzadeler ve isyancılar çerçevesinde çokça ilginç malzemeyi okuruna sunuyor...Bunun yanısıra Avrupa'da geçen maceraları, Anadolu'da geçenlerin yanında hiç de hafif ve renkli kalmıyor...Aynı ciddiyet ve detaylandırmalarla devam ediyor...Tüm bu özellikleriyle Burakbey, Kara Murat'tan daha oturaklı ve istikrarlı bir görüntü çiziyor...Aynı zamanda da Kara Murat'taki bazı ufak şablonları da dönemin tarihi tefrika adetleri gereği tekrarlamaya devam ediyor...Macera sonunu yan karakterin muzipliği ile bitirme ya da gayet ciddi biten bir finali zorlama bir şekilde tarihçi iddialarına dayandırma gibi şablonlar...

    Bir Kara Murat alternatifi olarak Kara Murat'ın taze ayrılmış çizeriyle yayınına başlayan Burakbey, daha sonrasında çok farklı bir yola giriyor ve Kara Murat'tan daha kailteli ve daha fazla üretilmiş macera adediyle, günlük yayınlanan bölüm sayısıyla tarihi Türk tefrika resimli romancılığımızın sessiz sedasız ilklerinden biri oluyor...Bize de bu unutulmuş, gözden kaçmış ya da önemsenmemiş öncül çalışmaları bulup gün yüzüne çıkarmak düşüyor...

    Geçmişte onun bunun evinde, kömürlüğünde, deposunda yaptığım çöpçülük ve toplayıcılık faaliyetlerim sonucu yıllardır elimde olan numuneler elbette yetersiz geldiğinden, yazımın başında da belirttiğim üzere merkez kütüphanesi arşivine başvurdum ki 2005'te, Eskişehir'de sınavlara geldiğim haftadan itibaren bir numaralı odak noktam olmuştu bu gazete arşiv katı...Yine de arşivde Sabah Gazetesi ciltleri Ocak 1988'den itibaren başladığından, ulaşabildiğim en eski Burakbey macerası '' Hancının Kızı Kanlı Katina '' nın 50 küsürüncü gününden itibaren araştırmamı başlatabildim...Suat Yalaz'ın, Sabah Gazetesi'ne geçme sürecini anlatan bir sohbet yazısından hatırladığım kadarıyla Burakbey 1986'da da yayınına devam ediyordu yüksek ihtimalle...Zira 1987'de, Yalaz usta son altyazılı Karaoğlan ''remake'' üretimine başladığında da gazetede Burakbey yayınlanıyormuş ve hatta başlarda Yalaz'a ; '' Karaoğlan yapma, bizim Selahattin'in romanı var Karaoğlan benzeri...'' demişler...Buna rağmen Yalaz 3 adet altyazılı Karaoğlan yapıp bir müddet sonra belgesel dörtlemesine ve en nihayetinde Son Osmanlı serisine başlamış ama bunlar başka yazıların konusu...Yine de dipnot düşmem gerekirse, Sabah Gazetesi Ocak 1988 cildinde gazete adeta altyazılı tefrika kalesi gibi birşey...Tam sütun renkli Burakbey, tam sütun siyah beyaz Karaoğlan ve yarım sütun aktör Süleyman Turan imzalı bir aşk romanı ve üçü de altyazılı ve strip şeklinde...Yabancı komedi, karikatür ve serüven bantlarından hiç bahsetmiyorum zaten...

    Tekrar konumuza dönecek olursak, Ocak 88'den itibaren '' Hancının Kızı Kanlı Katina '' nın 50 küsürüncü bölümünden araştırmamızın startını vermiş olsak da, daha evvelinde internetten bulduğum görsellere göre Burakbey'in bundan önce en az üç serüveni daha yazılıp çizilmiş...Sıralamasını bilmemekle birlikte bu serüvenlerin adı '' Budin Celladı '' , '' Affetmeyen Kin '' ve '' Asona Canavarı ''







   
    Not : Bu 3 görseli ve aşağıda paylaşacağım ''Hancının Kızı Kanlı Katina'' görsellerini daha önce internetten buldum ama ne yazık ki paylaşanı hatırlamıyorum, ola ki buradan denk gelirse kendisine teşekkür ediyorum...Bu ilk 6 görsel harici diğer tüm görseller kendi arşivimden yahut kütüphane çekimlerimden oluşmaktadır, kendi emeğimdir ama bu başlıktaki ilk 6 görsel bana ait değildir...

    Yazımızın ilerleyen kısımlarında '' Affetmeyen Kin '' serüvenini bir kez daha göreceğiz...Bu kez siyah beyaz ve yeniden çizilmiş olarak...Belki serüvenin ismi yeniden kullanıldı, belki de konu sıkıntısı çektiği dönemde Selahattin Duman bu serüveni revize etmek kaydıyla yeniden elden geçirdi, bilinmez...Ama kesin olan birşey varsa iki versiyon kesinlikle var...Çünkü 80'li yılların sonlarındaki Burakbey'ler, Kara Murat'tan kalma bir alışkanlıkla her bant 4 eşit kare olacak şekilde elde renklendirilmek suretiyle resimlenmiş Abdullah Turan usta tarafından...90'ların başından itibaren seri nadiren renkli, çokluk siyah beyaz ya da tonlamalı devam ediyor...Renkli olan birkaç örnekte de el boyaması değil düz ve yapay gazete renklendirmesi oluşu dikkat çekiyor...Bir de 90'lar ile birlikte bantların panel sistemi özgünleşiyor...Yani Kara Murat'taki gibi 4 kare olmasa da en aşağı ortadan ikiye kesilmek suretiyle dikey dergi formatına uyması hesaplanarak bant keskin bir şekilde bölünmüyor da tamamen yatay formattaki estetiğe yönelik serbest bir panelleme ile birbirine eşit olmayan rahat karelemeler dikkat çekiyor...

    Bu kadar uzun bir giriş sonrası artık macera tasnifine geçebiliriz sanıyorum... ;)


    HANCININ KIZI KANLI KATİNA ( Kasım 1987 - Nisan 1988 )

    Yukarıda bahsettiğim gibi, Ocak 1988 tarihli ciltte 50 küsürüncü gününden yakaladığım serüven, tahminimce bir buçuk ay kadar önce başlamıştı...Yani Kasım 1987'de...14 Nisan 1988'de 153. günkü bölümüyle bu serüven sona erdi...Kısa bir süre önce, yani 16 Mart'ta Karaoğlan'ın son serüveni altyazılı '' Semerkand Casusu '' bittiği için, Karaoğlan'ın yayınlandığı sayfaya taşındığı için bu macera 125 gün boyunca renkli yayınlanmasına rağmen son 28 günüde siyah beyaz yayınlandı ve sona erdi...







ÖLÜMÜN GÖZLERİ  ( Nisan 1988 - Eylül 1988 )

    Bir önceki macera bitikten sonraki gün hemen yeni macera başlamıyor, ufak bir anons ve bir sonraki gün, yani 16 Nisan 1988'de ''Ölümün Gözleri'' serüveni başlıyor 21 Eylül 1988'de, 154. günüde sona eriyor...Anons ve 1.sayfasında ''Öldüren Gözler'' diye yazsa da ikinci günden itibaren ''Ölümün Gözleri'' adıyla başlık son halini alıyor...



HAYDUTLARA KARŞI  ( Ekim 1988 - Mayıs 1989 )

    ''Ölümün Gözleri'' isimli serüven bittikten sonra yaklaşık 9 gün boyunca gazetede Burakbey yayınlanmıyor...Yazar ve çizerin biraz dinlenip kendine geldiğini ve yedek yaptığını düşündüğüm bu sürecin sonunda, Ekim ayına girildiğinde verilen ufak bir anons sonrası 2 Ekim 1988'de ''Haydutlara Karşı'' serüveninin oldukça güzel ve çekici 1. bandı altyazısıyla birlikte yayınına başlıyor ve 21 Mayıs 1989 günü, 229. bölümüyle sona eriyor...



RODOS'UN FETHİ  ( 1. Bölüm  /  Mayıs 1989 - Aralık 1989 )

    Son macerasından sonra Burakbey yine 5 gün, yayınlandığı sütundan kayboluyor ve 6.gün, yani 27 Mayıs 1989 günü o sütunda verilen anons bandı ile birlikte 28 Mayıs 1989 günü ''Rodos'un Fethi'', 1. bandı ile yayınına başlıyor...13 Aralık 1989 günü, 198. bandıyla sona ermiyor, sadece bölüm sonu yapıyor...Çünkü ertesi gün maceranın ikinci kısmı başlayacak...





RODOS KUŞATMASI  ( 2. Bölüm  /  Aralık 1989 - Ağustos 1990 )

    Hemen ertesi günü başlayan ikinci bölüm ile macera ''Rodos Kuşatması'' adını alıyor 14 Aralık 1989'dan 4 Ağustos 1990 tarihine kadar 229 gün devam edip sonlanıyor...



EŞKİYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLMAZ  ( Ağustos 1990 - Mart 1991 )

    Toroslar'da geçen bir eşkiyalık hikayesi olan bu serüven, önceki macera bittikten hemen sonraki gün, aynı sütunda başlıyor...Gazetenin ilk sayfasından küçük bir anons yapılıyor sadece...5 Ağustos 1990'dan 21 Mart 1991'e kadar yine 229 gün sürüp sona eriyor...







    Bu serüvende bana ilginç gelen bir nokta var...O da çizgilerde bir müddet sonra bir değişim oluyor ve yukarıdaki son bantta da görüldüğü üzere sanki Abdullah Turan'a bir yardımcı çizer eşlik ediyor...Kurşunkalem Turan'a ait olsa bile çinileme tekniği sanki değişiyor sonlarda...Bol fırça dokunuşu ve geçişi seyrettiren Turan çinisi yerine sanki tarama ucu destekli az daha detaycı ve noktalamacı, ince çizgici bir çini üslubu baş gösteriyor...

İSKENDERİYE SARAYINDAKİ HAİN  (  Mart 1991 - Ekim 1991 )

    Bir önceki serüven bittikten sonraki 2 gün boyunca gazetede yayınlandığı sütunda anons bantları yayınlanan ''İskenderiye Sarayındaki Hain'' serüveni, 24 Mart 1991 günü tefrika edilmeye başlıyor ve 29 Ekim 1991 tarihine dek 216 gün boyunca devam edip sonlanıyor...







    Bir önceki maceranın sonlarına doğru dikkat çeken farklı çinileme, bu serüvenin daha tanıtım sayfalarında dikkat çekmeye başlıyor...Besbelli ki bir hayalet çizer, Abdullah Turan'a yardım ediyor, onun kurşunkalem çizimlerini kendi stilinde mürekkepliyor...Bu gizemli ismi bulmak için de çok çaba sarfetmiyoruz...Zira aynı sıralar Ramazan ayında olunması ve bu sebeple gazetedeki resimli ramazan tefrikasında Süleyman Gök imzası olması dolayısıyla anlıyoruz ki Gök, ustası Turan'a yardım ediyor...Süleyman Gök, aynı zamanda Abdullah Turan sonrası Kara Murat çizerlerinden ve haftalık dergilerinde yayınlanan son Kara Murat macerası ''Dişi Şeytan'' ı baştan sona tamamlayarak haftalık seride Abdullah Turan harici yer almış tek çizer oluyor...Bir de Süleyman Gök'ün geçmişteki işlerinde biraz Latin ekolüne, biraz da Milo Manara çizgisine çaktığı selamı az çok bildiğimden, bu bol noktalamalı ve ince taramalı çinileme biçimindeki sırrı aydınlatıp yardımcı çizerin kimliğini ifşa etmek çok da zor olmuyor... :)

PAPA'NIN KATİLLERİ  ( Kasım 1991 - Mayıs 1992 )

    Yayınlandığı süre boyunca kah '' Papa'nın Katili'' , kah da ''Papa'nın Katilleri'' gibi tekil çoğul değişimli yan başlıkla görücüye çıkmış olan bu serüven, yine bir önceki bittikten sonra 2 gün anons ve tanıtım bantlarına yer veriyor ve 1 Kasım 1991'de başlayıp 17 Mayıs 1992'de bitiyor...Siyah beyaz başlayıp renkli devam eden bu macera 197 gün sürmüş oluyor ve tamamında Süleyman Gök çinisi göze çarpıyor...









MALTA ŞOVALYELERİ  ( Mayıs 1992 - Aralık 1992 )

    Yine iki günlük bir anons sonrası 20 Mayıs 1992 günü tefrika edilmeye başlayan ''Malta Şovalyeleri'', 203 gün sonra 8 Aralık 1992'de sona eriyor...Çinilemede yine Süleyman Gök göze çarpıyor...







BALKANLARDAKİ ZORBA  ( Aralık 1992 - Temmuz 1993 )

    9, 10 ve 11 Aralık tarihleri boyunca verilen tanıtım bantları sonrası 12 Aralık 1992'de başlayan ''Balkanlardaki Zorba'' , 23 Temmuz 1993'teki finaline kadar 224 gün sürüyor...Bazen Abdullah Turan, bazen de Süleyman Gök çinisi ile karışık ilerliyor...







DENİZİN KILICI  ( Temmuz 1993 - Şubat 1994 )

    Yine iki günlük bir tanıtımın ardından 26 Temmuz 1993 günü başlayan ''Denizin Kılıcı'' , 11 Şubat 1994 günü yayınlanan 201. kısım ile sona eriyor...Bu macerayla birlikte Süleyman Gök izleri tamamen yok olup Abdullah Turan'ın fırça ağırlıklı özgün çinisiyle yola devam ediliyor...





MOSTAR KALESİ  ( Şubat 1994 - Eylül 1994 )

    12 Şubat'taki tanıtımdan sonra 13 Şubat 1994'te başlayan ''Mostar Kalesi'' de 208 gün sürmek kaydıyla 8 Eylül 1994'te sona eriyor...





KARANLIKLAR KONTU DOGA  ( Eylül 1994 - Mart 1995 )

    ''Mostar Kalesi'' bittikten sonraki gün verilen tanıtımın ardından 10 Eylül 1994'te yayını başlayan ''Karanlıklar Kontu Doga'' da 177 günlük serüveninin ardından 5 Mart 1995'te sona erdi...



AFFETMEYEN KİN  (  Mart 1995 - Ağustos 1995 )

    Listeyi yapmaya başladığımızda sözünü ettiğim ''Affetmeyen Kin'', yukarıda da bahsettiğim gibi tekrar basım olmasa da metinlerin elden geçirilip çizimlerin yer yer yeniden yapılıp revize edildiği, belki de sıfırdan çizildiği kuvvetle muhtemel...Yine de 1988 öncesi ilk vesiyonu bilmeden daha fazla yorum yapamayacağım...O versiyon için de bir tek banttan başka birşey yok elimizde...

    Bir önceki macera bittikten hemen sonra, tanıtımsız anonssuz direk başlamış 6 Mart 1995 günü...29 Ağustos 1995'te de sona ermiş, tam 177 gün sürmüş ''Affetmeyen Kin'' macerası...Nispeten daha az sürmüş...Listede bunun gibi başka tekrar yahut revize macera var mı emin değilim ama bu ilk ve tek olsa gerek...





    Bantlara bakınca bir daha düşündüm de...Bu siyah beyaz başlayıp renkli biten serüven kesinlikle eski çizim değil, senaryo belki eski senaryo ama çizim kesinlikle yeniden yapılmış...İki versiyon arasındaki 8 senelik farkı ben hissettim açıkçası...

?????????????????  ( Ağustos 1995 - Mart 1996 )

    ''Affetmeyen Kin'' den hemen sonra isimsiz, yan başlıksız ve tanıtımsız olarak başlayan bu macera 30 Ağustos 1995 ile 4 Mart 1996 tarihleri arası 188 gün sürmüş...



BANA CANBİRDİ GAZALİ'NİN KELLESİNİ GETİRİN  ( 1. Bölüm  /  Mart 1996 - Eylül 1996 )

    Vee, geldik bir dönemin başlangıcına...Yani sonun başlangıcına...

    Burakbey'in son 4-5 senesindeki en iyi ve kaliteli döneme bu macera ile girilmeye başlanıyor...İki bölüm sürecek olan bu öyküden sonra 2 adet tek bölümlük serüven ve Türk tefrika tarihinin belki en uzun örneği olan 3 bölümlük bir son saga gelecek ve seri sonlanacak...Olur da kütüphanelerin gazete arşivinden bu macerayı bulacak olanlar olursa, buradan itibaren 2000 Ağustos'una kadar yayınlanmış tüm Burakbey bantlarını ve metinlerini zevkle okuyabilirler...Burakbey'i benim gözümde kaliteli yapan, benzerlerinden ayıran ve kalburüstü bir ''ucuz roman'' tanımına sokan maceralar silsilesi bu serüvenle birlikte başlamış oluyor çünkü...

    5,6 ve 7 Mart 1996 tarihlerinde yayınlanan anonslardan sonra 8 Mart 1996 günü, artık yan başlık ismi olmaksızın, sadece ''Burakbey'' ana başlığı ile yayınına başlamış oldu...Bu tarihten itibaren ola ki bu seriyi takip eden okurlar olmuş ise, macera bitiş ve başlangıçları arası birkaç günlük tanıtım bantları harici hangi macerayı okuduklarını bilmeyecek, sadece ''Burakbey'' okuyacaklardır tek üst başlıktan ibaret olmak kaydıyla...Yine de öykünün neresinde olduklarını anlamalarına yarayacak olan bant numaralandırmaları, bizzat Abdullah Turan tarafından panel içerisine not düşülmek kaydı ile belirlenecektir başlangıçtan beri olduğu üzere...

    ''Bana Canbirdi Gazali'nin Kellesini Getirin'' ,15 Eylül 1996 günü, 193. bandıyla bu kez bölüm sonu ya da macera sonu yapmaz, altında halen ''sürecek'' ibaresi vardır ama 16 Eylül sabahı okurlar ( eğer takip edeni var ise ), ''Canbirdi Gazali'nin Sonu'' isimli yeni bir tanıtım sayfası göreceklerdir maceranın devam ettiği sütunda...









CANBİRDİ GAZALİ'NİN SONU  ( 2. Bölüm  /  Eylül 1996 - Mayıs 1997 )

    Bu tanıtım sayfası ardından 17 Eylül 1996 sabahı macera, yine yan başlıksız ve sadece ''Burakbey'' ana başlığı ile 1'den başlamak suretiyle yeniden numaralandırılarak iki gün önceki 193. bandın kaldığı yerden devam eder...Tarihte de yer alan Gazali İsyanı'nı ve Suriye Valisi Canbirdi Gazali'yi konu alan bu serüven de 21 Mayıs 1997 günü, 248. bandı ve metinleriyle final yapar...





    İlk bölümü 193, ikinci bölümü ise 248 gün süren bu öykü, toplamda 441 gün boyunca hikayesini anlatmıştır okurlarına...

KASABANIN ÜZERİNDEKİ LANET  ( Mayıs 1997 - Ocak 1998 )

    ''Canbirdi Gazali'nin Sonu'' bittikten sonra gazetede Burakbey'in tefrika edildiği sütunda tam 6 gün boyunca tanıtım görselleri yer alır...7. günde, yani 28 Mayıs 1997 günü ''Kasabın Üzerindeki Lanet'' başlar...Osmanlı'ya bağlı bir Türkmen sancağındaki zulmü konu alan romanın başlıca villain unsurları Kara Kadı ile Eşkiya Gavur İskender gibi tiplemelerdir...10 Ocak 1998'deki final bandına kadar tam 229 gün sürer...









KANLI ADALET  ( Şubat 1998 - Ekim 1998 )

    Kara Murat, Burakbey, Malkoçoğlu ve türevi tarihi serüven tefrikaları arasında akıncılığı konu alıp da Avrupa topraklarında geçen, ama hiçbir isimlendirmesi, betimlemesi emanet durmayan, inandırıcılık ve gerçekçilik unsurları had safhada olan, türün en kaliteli örneğidir Burakbey'in bu macerası...Kütüphane gazete arşivine bir tam gün boyunca kapanmak suretiyle 8 sene falan önce okuduğum bu tefrikanın tadı hala damağımda desem yalan olmaz...

    Son derece karmaşık bir entrika ve ihanet öyküsünü büyük bir akıcılıkla işleyen bu macerada, Burakbey ile Mustu ilk kez yan roldedir...Öykünün kötü karakteri ve psikopatı İvan'ın karşılıksız aşkı ve kız kaçırma macerası içerisinde nasıl büyük bir ülke sorununa bulaşıp ezelden varolan psikopatlığı ile nasıl geri dönüşü imkansız olaylara sebebiyet vermesini ve bambaşka sebeplerle o topraklarda olan iki akıncıyla yolunun kesişip onlarla da mücadele etmesini anlatan, soluk soluğa bir Orta Avrupa derebeylik serüvenü...Büyük ölçüde İvan'a odaklanan bu öykü ile hep iyinin tarafında olmaya alışan Burakbey okurları ( hala var ise :) ) ilk kez kötü, kalleş ama buna rağmen kendi kurallarına göre hareket eden saf öfke İvan'ın eylemlerini takip etmiş, karşılıksız aşkı Lizet'in alçaklıkları ve yanar dönerliği ile şoklardan şok beğenmiştir...Yine de bu durum, finalde İvan'ın belasını bulmasına engel olmayacaktır... :)

    Gavur İskender ile Kara Kadı'nın layığını bulduğu bir önceki maceranın sona erdiği 10 Ocak 1998 tarihinden sonra neredeyse 18 gün boyunca Burakbey'in yayınlandığı sütunlar, okurlara hiçbir açıklama yapmadan bomboş kalmıştır...İki buçuk hafta süren bu belirsiz boşluktan sonra iyice dinlenip güç toplayan yazar-çizer, 29, 30 ve 31 Ocak tarihleri boyunca yeni serüven ''Kanlı Adalet'' in tanıtım ve anons bantlarına yer verir aynı sütunlarda...Gazetenin baş sayfasından da maceranın duyurusu yapıldıktan sonra 1 Şubat 1998'de başlayan hikaye, 18 Ekim 1998'de sona erer ve tam 260 gün sürmüş olur...











SULTAN SÜLEYMAN'IN YÜZÜĞÜ  ( 1. Bölüm  /  Ekim 1998 - Mayıs 1999 )

    Ve 12 seneye yakındır gazetedeki yayınına devam eden Burakbey'in son sagası ve en uzun macerası, ''Sultan Süleyman'ın Yüzüğü'' alt başlığı ile 19, 20 ve 21 Ekim 1998 tarihleri boyunca gazeteden duyurulur...22 Ekim 1998 günü yayınına başlar 11 Mayıs 1999 günü, 198. bandı ve metniyle beraber ne sona erer, ne de bölüm sonu yapar...Herhangi bir bölüm başı yahut yan başlık açıklaması yapılmaksızın, anons olmaksızın 12 Mayıs 1999 sabahı 199 değil de 1 olarak numaralandırılarak devam eder...





SULTAN SÜLEYMAN'IN YÜZÜĞÜ  ( 2. Bölüm  /  Mayıs 1999 - Ekim 1999 )

    Bu sebeple 12 Mayıs 1999 sabahı, kaldığı bant numarası olan 199'dan değil de 1'den devam ettiği için bu durumu kendi içinde maceranın ikinci bölümü ilan etmiş oldum ben de...Sözümona 2. bölüm, 26 Ekim 1999 tarihine kadar 168 gün daha sürdü ve bu kez bölüm sonu yaptı...Yeniden numaralandırma dolayısıyla aslında 2. bölüm sonu olması gereken serüven, son bandı ve metni yayınlandıktan sonra ''Birinci Bölümün Sonu'' ibaresiyle bölüm sonu yapmış oldu...Yine de benim buradaki tasnifimce ikinci bölüm sonu olarak kabul edelim bunu...Madem öyle olacaktı da neden baştan numaralandırıldı? Bal gibi ikinci bölüm sonu işte... :)



KARDEŞE KANLI TUZAK  ( 3. Bölüm  /  Kasım 1999 - Ağustos 2000 )

    Bir kez daha Burakbey sütunları 10 gün kadar boş kaldıktan sonra 6 Kasım 1999 günü, maceranın 3. ve son bölümü olan ''Kardeşe Kanlı Tuzak'', gazetedeki dünkü bulmacanın tecavüz ettiği sütunundan ''yeni macera'' olarak duyurulur ama aslında Ekim 1998'den beri ''Sultan Süleyman'ın Yüzüğü'' alt başlığı ile ilan edilmiş uzun öykünün devamıdır...Ne hikmetse ''yeni macera'' ibaresi yapıştırılır 6 Kasım'daki bandın altına...

    Bir yıldan biraz fazla bir zaman önce başlayan ilk bölümden itibaren saray entrikaları, kardeş ve taht kavgaları beraberinde halkın durumu, isyanlar, Osmanlı'nın keşmekeşi ve bilimum tarihi olay son derece karışık gibi görünse de aslında derli toplu sayılabilecek planlı bir kurguyla işlenirken, ''Kardeşe Kanlı Tuzak'' isimli bu son bölümde, bir süreden beri romanda rolü sıklaşan Düzmece Mustafa isimli, adı tarihte de geçen ve taht üzerinde hak iddia eden tartışmalı karakter tamamen ön plana geçer ve ana hikayenin bu son kısmında Burakbey ve Mustu, hiçbir şekilde devletten yardım almadan, büyük bir gizlilik içerisinde bu isyanı nasıl çözeceklerine kafa yorar durur...Sonun başlangıcına gelindiğinde, tek ve en önemli bela Düzmece Mustafa ve gayri müslim destekçileri ile hızla artan isyancı ordusudur artık...Ne kadar imkansız gibi gözükse de Burakbey ile Mustu, 281 gün süren bu son bölümde müthiş bir senaryo kıvraklığı ve gerçekçilik ile binbir zorlukla Anadolu'nun köylerinden toparladıkları gönüllü bahadırlarla akıl almaz bir gerilla savaşı başlatırlar ve isyancıların parçalanma ve Düzmece Mustafa'nın yakalanmasına kadar olacak süreçte Nizamettin Veziroğlu takma adıyla metinleri yazan Selahattin Duman, belki de 12-13 senenin tartışmasız en iyi, en kaliteli ve edebi roman tanımına en yakın, en müthiş Burakbey serüvenini yazar bu 3. ve son kısım itibariyle...

    Bulgar Papaz Stankov, onun Düzmece Mustafa'ya metres olan kızı Kira, isyancılardan ayrılıp Burakbey safına geçen ve çaşıtlık yapan Tatar suratlı Türkmen bıyıklı güçlü yiğit Uyuldoğdu Bey ve Taraksız Mustu'nun ( her zamanki gibi ) başı çektiği bu son bölüm, 7 Kasım 1999 ile 13 Ağustos 2000 tarihleri arasında 281 gün boyunca sürer ve sona erer...Bu tarihten sonra Selahattin Duman da, Abdullah Turan da başka Burakbey üretmez...





    Bu son saganın son bir yıllık devresinde Abdullah Turan, 13 senedir her gün olduğu gibi çizdiği bantların macera bazında numaralandırmasını yapmaz...Zaten son derece az olan Burakbey okuru, yeni numaralandırma sistemiyle artık maceranın neresinde olduğunu hiç bulamayacaktır...Zaten maceraların alt başlıkları da verilmeyip seri bir süredir her macerada yalnızca ''Burakbey'' adıyla devam ettiğinden, iyice zulüm olmuştur okurlara...Bu yeni numaralandırma sisteminde de Turan sadece ay ve gün numaralarını yazar...Yani 7 Kasım günü başlayan macera 7-11 şeklinde numaralandırılmıştır, 16 Ocak'ta yayınlanan 16-1 ve saire...2000 senesinden itibaren bu son serüvenin bantlarının çoğunu biriktirebilmeme rağmen, ben de maceranın kaçıncı gününde olduğumdan emin değildim ama neyse ki serüvenin son bir haftalık kısmında, ay ve gün numaraları yanında Abdullah Turan bant numaralarını da eklemiş bölümlere...O sebeple maceranın 281 gün sürdüğü konusunda kesin bilgi verebiliyorum...Gerçi yazılmasa bile arşivdeki ciltlerde yer alan gazeteleri tek tek sayar, gene doğru numaralandırmayı çıkarırdım ya... :D

    Bu son saga ve öncesindeki 3 serüveni ileri bir tarihte tekrar gidip okumak ve fotoğraflamak suretiyle Burakbey'in 1996'dan itibaren başlayan en kaliteli ve son dönemindeki macera ve bölümleri tek tek inceleyeceğim ve burada yazacağım ama şimdilik o günlere daha var... :)

    Şimdi dilerseniz şöyle bir toparlayalım listeyi...

BURAKBEY MACERA LİSTESİ  ( Kasım 1987 - Ağustos 2000 )

    En başta söylediğim üzere, arşivdeki Sabah gazeteleri Ocak 1988'den itibaren ama mantık yürüterek geri gidebildiğimiz tek tarih Kasım 1987...Bu tarihte başlayan ''Hancının Kızı Kanlı Katina'' öncesinde ''Kılıçoğlu'' ön sıfatıyla üç maceranın daha yayınlandığını biliyoruz...Bunları da listeye eklersek macera ismi ve devam ettiği gün bazında şöyle bir tablo ortaya çıkıyor ;

    Kasım 1987 öncesi :

    - Budin Celladı  -  ??? gün
    - Affetmeyen Kin  -  ??? gün
    - Asona Canavarı  -  ??? gün

    Kasım 1987 itibariyle :

    - Hancının Kızı Kanlı Katina  -  153 gün
    - Ölümün Gözleri  -  154 gün
    - Haydutlara Karşı  -  229 gün
    - Rodos'un Fethi ( 1.Bölüm )  -  198 gün
    - Rodos Kuşatması ( 2.Bölüm )  -  229 gün
    - Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz  -  229 gün
    - İskenderiye Sarayındaki Hain  -  216 gün
    - Papa'nın Katilleri  -  197 gün
    - Malta Şovalyeleri  -  203 gün
    - Balkanlardaki Zorba  -  224 gün
    - Denizin Kılıcı  -  201 gün
    - Mostar Kalesi  -  208 gün
    - Karanlıklar Kontu Doga  -  177 gün
    - Affetmeyen Kin ( yeni versiyon )  -  177 gün
    - İsimsiz Burakbey Serüveni  -  188 gün
    - Bana Canbirdi Gazali'nin Kellesini Getirin ( 1.Bölüm )  -  193 gün
    - Canbirdi Gazali'nin Sonu ( 2.Bölüm )  -  248 gün
    - Kasabanın Üzerindeki Lanet  -  229 gün
    - Kanlı Adalet  -  260 gün
    - Sultan Süleyman'ın Yüzüğü ( 1.Bölüm )  -  198 gün
    - Sultan Süleyman'ın Yüzüğü ( 2.Bölüm )  -  168 gün
    - Kardeş'e Kanlı Tuzak ( 3.Bölüm )  -  281 gün


    Bilinen 25 adet başlıkta toparladığımız Burakbey serüven listesinde bir macera 9 sene sonra yeniden çizilmiş, 2 macera 2'şer bölümden oluşmuş, bir macera da 3 bölümde tamamlanmak kaydıyla bir tanesi alt başlıksız, temelde 20 adet özgün Burakbey öyküsü üretilmiş ve ortalama 14 senelik bir dönemde bizim ulaşabildiğimiz ve tasnifini tamamladığımız 4560 bant, ulaşamadığımız ama kabaca tahmin edebildiğimiz en az 450 bant çizilmiş ve bunlara toplamda 50'ye yakın tanıtım ve anons bantları eklenmiş...Bu durumda bu 14 sene içerisinde düz hesap 5000 civarı bir Burakbey bandı üretilmiş...Bu bantların her birinin altındaki yazılar da bir kitap sayfasına tekabül ettiğine göre yine ortalama 5000 sayfa civarı Burakbey yazılmış Selahattin Duman tarafından...

    Kara Murat bile üretildiği dönemde 21 adet yan başlık ve 18 adet özgün öyküden oluştuğuna göre ( iki maceranın ikişer bölüm sürdüğünü hatırlarsak ), 25 başlık ve 20 özgün hikaye ile Burakbey, Kara Murat'ı geçmekle kalmamış, Türk tefrika resimli romancılığı tarihinde altyazılı formattaki en uzun süreli ve çok üretimli eser olmuş, Türk Çizgi Romancılığı bünyesinde de macera üretim adedi ve uzunluğu olarak Karaoğlan'dan sonra Abdülcanbaz ve Malkoçoğlu ile birlikte yerini almış...Karaoğlan'ın 90 adede yakın serüven ve remake'leri ile onbinlerce sayfasından emin olmakla birlikte Abdülcanbaz bantları ve Malkoçoğlu sayfaları hakkında pek bilgim yok...Yine de elimdekiler bazında değerlendirirsem ve Abdülcanbaz'ın da bant numaralarının 18.000'leri bulduğunu hatırlarsam, Burakbey sanırım 3. sıraya yerleşecek ya da bu 3.'lüğü Malkoçoğlu ile paylaşacak...Belki de 25 sene ve gene binlerce sayfa üretilmiş Ustura Kemal ile...

    Ama şu konuda istisnasız önde olacaktır ki ; ister altyazılı olsun, ister dikey sayfa formatında, ister yarım sayfa, isterse yatay bant, tek hikaye için üretilmiş en çok sayfa ve en uzun macera Burakbey'in son sagasına ait...Bu üç bölümlük hikaye toplamda 647 gün sürmüş...Onun öncesinde Karaoğlan, falan tek macerada 300'lere yaklaşıyordu ama geçemiyordu...Bir tek Ustura Kemal, 90'ların ikinci yarısında Hürriyet Gazetesi yayınında ''Bin Yaşa Gazi Paşa'' isimli öyküsünde 400'lü sayfaları görmüştü...Kara Murat ise iki bölümden oluşan Kanlı Akın ve İntikam Kılıcı serüvenlerinde toplamda 461 sayfayı / bandı bulmuştu...Son Osmanlı'nın Sabah Gazetesi'nde Nisan 1994'te Burakbey'in sayfasına komşu gelmek suretiyle yayınlanan ilk serüveni ''Kurtuluş Savaşı'' nda ise 319 gün sürmüştü...Tüm bunların yanı sıra ikişer bölüm süren birkaç Son Osmanlı serüveni, daha evvelinde Şahap Ayhan'ın ''Akıncı'nın Oğlu'' gibi tefrikaları falan 400'leri geçip 500'leri zorlamış da olsa Burakbey'in son sagasındaki gibi 647 gün süren başka bir serüven olmadı hatırladığım kadarıyla...

    Tekrar Burakbey'deki emek hesaplamasına geri dönersek, yaklaşık 5000 bant çizen Abdullah Turan, bu bantlardan 4 tanesini alt alta getirmek suretiyle klasik bir frankofon sayfası oluştursaydı bu da büyük boy 1250 adet frankofon sayfasına tekabül edecekti...Bu 1250 adet bol kareli ve 4 banttan oluşan sayfalar, 48 ila 60 sayfa arası albümlere paylaştırılacak olsaydı, 25 adet frankofon albümüne tekabül edecekti...Bu hesapla Blueberry, Asterix, Thorgal, Buddy Longway ve adını anmadığım pek çok başat frankofon eseri kadar üretilmiş oldu teoride...

    Ve bu öykülerin, bu çizgilerin hepsi gazetelerde kaldı...Benim gibi birkaç deliden başka hatırlayanı, arayıp soranı, peşine düşeni çıkmadı...Selahattin Duman zıpır gazeteciliğine, köşe yazılarına ve yaşantısına devam etti, Abdullah Turan da mütevazi bir emekliliğe ayrıldı...Bize de bu dosyanın ikinci bölümü itibariyle yazar ve çizerinin dahi öneminin farkında olmadığı bu emeği gün yüzüne çıkarmak dert oldu...

    Bu kendi halinde sessiz sedasız kilometre taşını layığıyla hatırlatabilmişsem ne mutlu bana...

   - İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU -

   ( devam edecek )
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

ferzan

    Yazı boyunca Abdullah Turhan'ın soyadındaki h harfini atlayıp üstada hep Abdullah Turan dediğim için sizlerden özür dilemek istiyorum...Doğrusu Turan değil, Turhan, biliyorum ama bu dosyayı son haline getirirken 7 saati geçen sürenin buhranı ve yedekleme korkusuyla böyle affedilmez bir hata yapmış oldum...Umarım kusuruma bakmamışsınızdır...Yakın bir zamanda yukarıdaki metinlerdeki tüm Turan'ları Turhan'a çevireceğim ama şu an için bir müddet elimi klavyeye sürmeyi düşünmüyorum... ::)
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

Mrtekin

Helal olsun, Ferzan.

Diyecek gerçekten birşey bulamıyorum, müthiş bir iş çıkarttın gene.

Vay arkadaş, tanıtıma bak, Analar ne aslanlar doğuruyor.

They drew first blood...

hanac


Animvader

Bu gidişle E-Dergi 2.özel sayısı gazete tefrikaları olacak gibi duruyor.Böylece bu emeğin kaybolmaması da sağlanır.

Levent Suberk


HacıGeraltEmmi

Döktürmüşsün Dorukhan, emeğine, yüreğine sağlık.
Süleyman Gök'ün çinilediği maceraları okumak, seyretmek isterdim doğrusu.

Tuco Ramirez

Ferzan kardeş bu yazdıkların, diğer yazdığın Türk Çizgi Romanları hakkındaki incelemeler ile beraber aklıma "Türk Çizgi Roman Tarihi" adlı bir kitap başlığı aklıma getirdi. Neden Olmasın?  :)

mutarad

İnsan için, diğer insanlar yollarına serilmiş irili ufaklı taşlardır. Çoğunun farkına ancak çarptığımızda varırız. Taşları biriktiren koca bir bina diker ölene kadar... Taşları atan ise ölür kalır, taşları bitirene kadar...

ferzan

    Bu kitaplaştırma olayı kısa süredir benim de aklıma düşmüş durumda ama tüm gazete tefrikası geçmişimiz üzerine yoğunlaşmam mümkün olamayacağından, en hakim olduğum dönem olan 90'lar ile 2000'ler arası son dönemde çemberi daraltırsam daha iyi olur diye düşünmüyor değilim...Yine de benim bile vaktiyle görüp unuttuğum o kadar çok eser var ki sırf 1989 - 2009 arası, bunların tamamına yakınını bile masaya yatırmak ansiklopedik bir kalınlığa tekabül edecek...Bu Gazate Tefrikaları başlığı altında yalnızca tanınan ustaların elinden çıkmış olanları değil, sessiz sedasız üretip kaybolmuş bilinmeyen isimleri ve üretimleri, hiç akla gelmeyecek gazetelerin sürpriz yumurta faktörü oluşlarını falan da irdelemek istiyorum ama nereden baksak daha işin çok başlarında sayılırım...Sadece 1989 - 2009 arası için bile... :o

    Buna karşın çemberi daha da daraltıp sadece ismi bilinen üreticilerden gitsek, yani bu tefrikacılığın son dönemlerinde son üretimlerini yapmış olan Suat Yalaz, Ersin Burak, Abdullah Turhan, Haldun Sevel, Turhan Selçuk ve şu an ismi hatırımda olmayan birkaç isimden bile gitsek yeterince kalın bir kitaba ulaşabiliriz iyi bir omurga oturtma ve düzenleme kaydıyla...

    Çemberi az biraz daha daraltmaya kalkarsak, yani bir üstteki paragrafta saydığım isimlerden birkaçının son üretimlerini ele alsak, birbirinden ayrı iki kitap daha çıkabilir...Suat Yalaz'ın gazetelerdeki son dönemini ve Yandım Ali'yi merkeze alarak ayrı bir kitap çıkacağı gibi, sadece Ersin Burak ve çizgi romancılığı, üretimleri ve kapsamlı bir söyleşisi üzerine bile apayrı bir kitap yapılabilir...En azından bu enerjiye sahibim ve gerçekleştirmeyi çok isterim...Yine de fazla uçmasam daha iyi olacak gibi... :) Zira paylaşım ve sunum şeklim kitaptan çok blog mantığına daha yakın gibi duruyor...

    Şimdilik ara ara aklıma getireceğim bir hayal olarak bu düşünceyi muhafaza edeceğim son 10 günde olduğu gibi...İnşallah bir gün layığıyla böyle bir işin altından kalkabilirim dediğiniz gibi ama şimdilik daha yenecek fırınlarca ekmek var önümde... :) Ama bir gün neden olmasın ki...

    Yorumlar için herkese ayrı ayrı teşekkür ederim...Paylaşımlar aralıklarla ve dönüşümlü olarak devam edecek hep...Sürpriz bozmamak adına gelecek paylaşım programımı ifşa etmiyorum ama kısmet olursa önümüzdeki bir yıl içerisinde Gazete Tefrikaları alt başlığını çok fena bir hale getirmeye niyetliyim...Buralar çok değerlenecek uzak olmayan bir gelecekte... :)

    Abbas Abi, arşive sonraki gidişimde Süleyman Gök çinili bantlardan daha fazlasını fotoğraflar, paylaşırım fırsat bulduğum ilk anda... :)
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

Nemo

Eline saglik Ferzan :) Sunum seklin ve  yazim tarzina bayiliyorum.  Insallah bu arastirmalarini kitap olarak da okuyabiliriz.
Özel Alfa Ajanı

ginobili

Ne güzel yazmışsınız, elinize sağlık, çok doyurucu bir inceleme yazısı

kedidiro

   Sadece sanal ortamda kalmasının kesinlikle çok yazık olacağı bir iş yapıyorsun şu anda sevgili ferzan... E-dergi editörlerimize düşen görev bu yazılardan bir özel sayı hazırlamak sana düşen ise belki uzun vadede araştırmanı derinleştirerek bunları bir kitap haline getirmek. Yazım uslubun zaten yeterince başarılı. Senin gibi bir çizgi roman tutkununu tanımış olmak ta bizim kazancımız

Tuco Ramirez

Aslında kitap olayı şunun için aklıma geldi. Bu uzun araştırma ve emek isteyen çalışmalar forum sayfalarında kalıp kaybolmamalı. Mesela sen bu mesajları atmasaydın benim gibi çoğumuz "Burak Bey" diye bir çizgi roman olduğunu hatırlamayacaktı. Bu araştırmalar daha da çoğaltılarak kaynak olarak bir şekilde basılmalı. Dergide kısa ömürlü olduğu için bu basım kitap formatında olmalıdır diye ısrar ediyorum.

ferzan

    Kesinlikle haklisiniz, hiçbir şekilde inkâr etmediğim gibi bizzat katılıyorum. Üzerine eklendikçe daha çok yazı birikecek. Ama kafamdaki kapsamlı kitap için çok çok daha fazlasını yazmam gerek. O sebeple yazıları şimdilik bu başlıkta biriktirmeye devam edeceğim gibi görünüyor bir süre daha. Ama kitap olayı artık farz oldu şimdiden, aklıma düştü bir kere.  :)
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com