Altın Madalyon

Çizgi Roman Üzerine Genel Paylaşımlar => Çizgi Roman Üzerine Genel Paylaşımlar => Kardeş Siteler => Konuyu başlatan: pizagor - 21 Aralık, 2011, 15:35:16

Başlık: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 21 Aralık, 2011, 15:35:16
Yazının orijinal hali için  http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2011/11/cizgiroman-uzerine-sacmalamalar-pizagor.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2011/11/cizgiroman-uzerine-sacmalamalar-pizagor.html)



30 senelik çizgiroman okuru deneyimini arkasına alan 30 saniyelik bir düşünsel sürecin ortaya çıkardığı 9 hipotez şu şekilde :


İyi çizim + İyi senaryo = Muhteşem çizgiroman (1. Pizagor teoremi)
İyi çizim + Orta halli senaryo = Fena olmayan çizgiroman (2. Pizagor teoremi)
İyi çizim + Kötü senaryo = Okunabilir çizgiroman (3. Pizagor teoremi)
Orta halli çizim + İyi senaryo = İyi çizgiroman (4. Pizagor teoremi)
Orta halli çizim + Orta halli senaryo = Fena olmayan çizgiroman (5. Pizagor teoremi)
Orta halli çizim + Kötü senaryo = Kötü çizgiroman (6. Pizagor teoremi)
Kötü çizim + İyi senaryo = Fena olmayan çizgiroman (7. Pizagor teoremi)
Kötü çizim + Orta halli senaryo = Okunabilir çizgiroman (8. Pizagor teoremi)
Kötü çizim + Kötü senaryo = Kötü çizgiroman (9. Pizagor teoremi)


Öncelikle 6. ve 9. teoremleri ele alalım...
Orta halli çizim + Kötü senaryo = Kötü çizgiroman
Kötü çizim + Kötü senaryo = Kötü çizgiroman


Bu durumda...
Orta halli çizim + Kötü senaryo = Kötü çizim + Kötü senaryo
eşitliği ortaya çıkmaktadır. Eşitliğin her iki tarafındaki kötü senaryolar birbirini götürdüğünde...
Orta halli çizim = Kötü çizim
...sonucuna ulaşılır ki bu garip eşitsiz eşitlik durumu da bize çizgiromanın çizgi kısmının değil, roman kısmının kalite açısından esas belirleyici taraf olduğunu göstermektedir...


Şimdi de 3. ve 8. teoremleri inceleyelim... Ne diyor bu teoremler ;
İyi çizim + Kötü senaryo = Okunabilir çizgiroman
Kötü çizim + Orta halli senaryo = Okunabilir çizgiroman
Öyleyse...
İyi çizim + Kötü senaryo = Kötü çizim + Orta halli senaryo
...eşitliği ortaya çıkmaktadır. Bu durumda birbirini götüren herhangi birşey olmamasına rağmen şu yorumu yapabiliriz : Kötü senaryolu bir çizgiromanı okunabilir hale getirmek için illaki kalburüstü bir çizim gerekirken, kötü çizimi ortalama bir senaryo kurtarmaktadır. Dolayısıyla senaryo yine çizime voleyi çakıp golü atmaktadır...


Son olarak da 2 ve 5 numaraları teoremleri inceleyim, bakalım çizimi ön plana çıkaracak ipuçları elde edebilecek miyiz!
İyi çizim + Orta halli senaryo = Fena olmayan çizgiroman
Orta halli çizim + Orta halli senaryo = Fena olmayan çizgiroman
teoremleri bizi...
İyi çizim + Orta halli senaryo = Orta halli çizim + Orta halli senaryo
...eşitliğine götürüyor ki buradan da...
İyi çizim = Orta halli çizim ??? gibi bir denklem çıkıyor. Demek ki çizim kalitesi arasında uçurum yoksa okurda beğeni açısından aynı etkiyi bırakıyor. Yani Türkçesi çizim iyi olsun ya da ortalama olsun, çizgiromanın güzelliğini belirleyen esas unsur yanına koyduğun senaryo...


Ne demek istediğimin matematiği ise şöyle : En son eriştiğimiz 'İyi çizim = Orta halli çizim' eşitliğini alalım ve eşitliğin her iki tarafına da 'İyi senaryo'yu ekleyelim. Bakalım bu durumda eşitlik bozuluyor mu?
İyi çizim + İyi senaryo = Orta halli çizim + İyi senaryo
Bozulmak ne kelime, hesap karıştı, eşitlik tepetaklak oldu!
1. Pizagor teoremine göre İyi çizim + İyi senaryo = Muhteşem çizgiroman idi...
4. Pizagor teoremi ise Orta halli çizim + İyi senaryo = İyi çizgiroman diyordu...
Böylece 'Muhteşem çizgiroman ¹ İyi çizgiroman' eşitsizliği durumu ortaya çıkıyor ki bu da kuvvetli senaryonun çizgiromanı nerelere taşıyabildiğini gösteriyor...


Bu yazıdan, bunca formülden birşey anlayan varsa beri gelsin... Lakin unutmayalım ki bir teorem ne kadar karmaşıksa o kadar iyidir...


Bunca saçmalamanın ana fikri mi, çizgiroman denen güzelliğin çizgiden ziyade hikaye kaynaklı olduğu... Biz her ne kadar çizgiroman derken çizgiyi başa koysakta bu birliktelikte esas oğlanın roman olduğu... Matematik yalan söylemez...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: alan ford - 21 Aralık, 2011, 15:55:35
  Ki olay daha da karışacak. İlk incelemede ortaya çıkan sonuç

  Orta halli çizim = kötüm çizim

sonrasında

İyi çizim = orta halli çizim

bu durumda


iyi çizim = orta halli çizim = kötü çizim   eşitliği çıkıyor ki bu durumda çizim resmen etkisiz  eleman oluyor.  Bu denklemde bi terslik var ama  ::)  Bu durumda Alan Moore yazsın ben çizeyim  :P
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 21 Aralık, 2011, 15:59:59
Alıntı yapılan: alan ford - 21 Aralık, 2011, 15:55:35
  Ki olay daha da karışacak. İlk incelemede ortaya çıkan sonuç

  Orta halli çizim = kötüm çizim

sonrasında

İyi çizim = orta halli çizim

bu durumda


iyi çizim = orta halli çizim = kötü çizim   eşitliği çıkıyor ki bu durumda çizim resmen etkisiz  eleman oluyor.  Bu denklemde bi terslik var ama  ::)  Bu durumda Alan Moore yazsın ben çizeyim  :P

Burada mevzubahis olan kötü çizim, sevgili Doğa, seninkini bilemiyorum... Ama Laurenti'den iyi çizerim diyorsan 7. Pizagor Teoremi'ne göre ortaya Fena Olmayan Çizgiroman çıkıyor. Yani, tarafımca okunur...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hanac - 22 Aralık, 2011, 08:49:05
Alıntı yapılan: pizagor - 21 Aralık, 2011, 15:35:16
İyi çizim + İyi senaryo = Muhteşem çizgiroman (1. Pizagor teoremi)
İyi çizim + Orta halli senaryo = Fena olmayan çizgiroman (2. Pizagor teoremi)
İyi çizim + Kötü senaryo = Okunabilir çizgiroman (3. Pizagor teoremi)
Orta halli çizim + İyi senaryo = İyi çizgiroman (4. Pizagor teoremi)
Orta halli çizim + Orta halli senaryo = Fena olmayan çizgiroman (5. Pizagor teoremi)
Orta halli çizim + Kötü senaryo = Kötü çizgiroman (6. Pizagor teoremi)
Kötü çizim + İyi senaryo = Fena olmayan çizgiroman (7. Pizagor teoremi)
Kötü çizim + Orta halli senaryo = Okunabilir çizgiroman (8. Pizagor teoremi)
Kötü çizim + Kötü senaryo = Kötü çizgiroman (9. Pizagor teoremi)

Bu 9 Teori için 1'er örnek rica edebilir miyim ?  :)

Aslında sen çr leri 5 başlığa ayırmışsın

1. Muhteşem çizgiroman
2. Fena olmayan çizgiroman
3. Okunabilir çizgiroman
4. İyi çizgiroman
5. Kötü çizgiroman
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: darkwood - 22 Aralık, 2011, 11:41:51
Alıntı yapılan: hanac - 22 Aralık, 2011, 08:49:05
Alıntı yapılan: pizagor - 21 Aralık, 2011, 15:35:16
İyi çizim + İyi senaryo = Muhteşem çizgiroman (1. Pizagor teoremi)
İyi çizim + Orta halli senaryo = Fena olmayan çizgiroman (2. Pizagor teoremi)
İyi çizim + Kötü senaryo = Okunabilir çizgiroman (3. Pizagor teoremi)
Orta halli çizim + İyi senaryo = İyi çizgiroman (4. Pizagor teoremi)
Orta halli çizim + Orta halli senaryo = Fena olmayan çizgiroman (5. Pizagor teoremi)
Orta halli çizim + Kötü senaryo = Kötü çizgiroman (6. Pizagor teoremi)
Kötü çizim + İyi senaryo = Fena olmayan çizgiroman (7. Pizagor teoremi)
Kötü çizim + Orta halli senaryo = Okunabilir çizgiroman (8. Pizagor teoremi)
Kötü çizim + Kötü senaryo = Kötü çizgiroman (9. Pizagor teoremi)

Bu 9 Teori için 1'er örnek rica edebilir miyim ?  :)

Aslında sen çr leri 5 başlığa ayırmışsın

1. Muhteşem çizgiroman
2. Fena olmayan çizgiroman
3. Okunabilir çizgiroman
4. İyi çizgiroman
5. Kötü çizgiroman


Bu ayırım bana okuldaki ders notlarını hatırlattı..

1. Muhteşem çizgiroman... not:9-10 pekiyi
2. İyi çizgiroman... not: 7-8 iyi
3. Fena olmayan çizgiroman... not:4,5-6 orta
4. Okunabilir çizgiroman... not:3-4,5 geçer
5. Kötü çizgiroman....  not: 1-2 Zayıf
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 21 Şubat, 2012, 15:20:59
Benim blogdan istek üzerine :)

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2011/09/problemliler-icin-genisletilmis.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2011/09/problemliler-icin-genisletilmis.html)



Pazarda tezgahtan kavun seçer misiniz hiç? Yok efendim sapı kuru olacak, kıç tarafı hafif yumuşak olacak. Burnuna yaklaştıracaksın, kokusunu içine çekeceksin, kavun kavun kokacak. Sonra elinde tartacaksın şöyle bir, boyutuna göre ağır çekecek...

Bunca elemenin ardından sofrana gelecek afiyetle yiyeceksin...

Meşakkatli iş...

Pekiyi tezgahtan kavun – karpuz – elma seçilir de çizgiroman seçilemez mi?

Var mıdır bunun da bir yolu yordamı?

İşte size çizgiroman almak üzere girdiğiniz dükkanda 'Yine geldi bizim manyak!' mırıltılarının yükselmesine sebep olacak bir çizgiroman inceleme prosedürü...

Adım 1 : Aynı çizgiromanın çizgiromanevinde satılan ne kadar kopyası varsa önüne geçilir.

Adım 2 : Önce bu tomara üstten bakılır, sayfaları, yapışkanı ve sayfa - yapışkan ilişkisi düzgün olan (bazen ciltleme esnasında sayfalar birleşme noktalarında kıvrılmaktadır) kopyalar zihne işlenir. Üstten inceleme esnasında eğer iç sayfalar arasında yükseklik farklılıkları olan kopyalar da varsa bunlar kabaca tespit edilebilir. Bu elemeden sonra gözümüze kestirdiğimiz kopyalar itinayla aradan çekilir. Aradan çekme işlemi esnasında köşelerin başka kitaplara ya da tezgaha çarparak kıvrılmamasına, kırışmamasına, zedelenmemesine dikkat edilir.

Adım 3 : Bu kopyalar yeni bir tomar haline getirilerek sayfaların açılan tarafları size çevrilir ve bu kitapların köşeleri yıpranmamış ya da en az yıpranmış olanı aralarından seçilir. Ön eleme amacıyla yapılan bu uygulamadan sonra köşeler 5. adımda daha ayrıntılı incelenecektir.

Adım 4 : Kopyanın 2. adımda kontrol edilmemiş alt yüzeyi sayfa – yapışkan ilişkisi ve sayfalar arasındaki yükseklik farklılığı bakımından gözden geçirilir.

Adım 5 : Kopyanın 8 köşesi de dikkatle kontrol edilir. Köşelerin herhangi birisinde kıvrılma (özellikle jelatin kaplı olarak satılan çizgiromanlarda o son kaplama işlemiyle birlikte açık köşeler hasarlanabilmektedir), kırışma, açılma, ezilme ve raftan düşme sebebiyle oluşan ve kendini göbek katları benzeri dalgalı görünümüyle belli eden zedelenmelerin olmaması gerekmektedir.

Adım 6 : Kopyanın 8 kenarı da dikkatle kontrol edilir. Kitabın sırtı dışındaki kenarlarda kapak ve iç sayfalar arasında herhangi bir yükseklik farklılığı olmamalı, aynı boyda kesilmiş olmalıdır. Kenarlardan herhangi birisinde kıvrılma, kırışma, ezilme ve albümleri sevkederken bazen kullanılan paketleme şeritlerinin neden olduğu o tipik deformasyonun bulunmaması gerekmektedir.

Adım 7 : Ön ve arka kapak ortadan kıvrılma açısından kontrol edilir.

Adım 8 : Ön kapak, arka kapak ve albüm sırtı (varsa) selefon kaplama açısından kontrol edilir. Bahsedilen tüm bu kısımlar selefonla kaplı olmalı (selefon kaplama sebebiyle parlak, kaygan ve pürüzsüz olmalı) ve selefon kaplamada kesiklik ya da bölgesel boşluk olmamalıdır. Selefonla kapak arasında hava boşlukları nedeniyle baloncukların oluşmadığından emin olunmalıdır.

Adım 9 : Ön kapak ışığa doğru tutulur ve hareket ettirilir. Bu sayede kapak üzerinde daha önceden bir kağıt falan konup da birşeyler yazılmışsa izinin kopyanın üzerine çıkıp çıkmadığı kontol edilir.

Adım 10 : Arka kapak için 9. adımdaki kontrol uygulanır.

Adım 11 : Kopyanın kapağı açılabiliniyorsa iç sayfalar kabaca gözden geçirilir. Bu gözden geçirmede ciltlemede bıçağın kareleri kesmediği, sayfaların açılı olmadığı ve karelerin bir tarafa doğru yükselerek gitmediği kontrol edilir. Bu gözden geçirme esnasında kağıt kaynaklı kırışıklıklar ve sayfa kıvrılmaları sebebiyle hatalı kesilmeler de farkedilebilir.

Adım 12 : Kopyanın kapağı açılabiliniyorsa dikişsiz albümlerde örneklem usulü (her 100 sayfa için 3 - 4 yaprak) yapraklar zorlamadan çekilerek yapışkan kontrol edilir. Buradaki püf noktası bu problemle albümün daha çok ilk ve son sayfalarında karşılaşılması sebebiyle örneklemimizi de oralardan tercih etmektir. Kapalı bir albümse bu inceleme eve bırakılır.

Adım 13 : Eve gidildiğinde sayfa numaraları tek tek kontrol edilerek sayfaların sıralı olduğu, arada herhangi bir forma atlanmadığı, arada kapak kullanılıyorsa unutulmadığı ve doğru yerde kullanıldığı, kısacası dizginin doğruluğu teyit edilir.

Genel kurallar : İlk 3 adım belirtilen sırayla uygulanmalıdır. Daha sonraki adımların belirli bir sıra takip etmesine gerek yoktur, karışık uygulanabilir. İncelenen kopya herhangi bir adımı geçemezse diğerlerinin arasına konur ve 3. adıma dönülür.

Pekiyi ben bunları uyguluyor muyum?

Çizgiromanevine her girdiğimde 'Yine geldi bizim manyak!' mırıltılarını duyar gibiyim...

Şaka şaka...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Tarkan Kurt - 21 Şubat, 2012, 15:29:55
Burada anlatılan manyaklardan biri de benim.  Hemen hemen tüm bu kontrolleri ben de yapıyorum. Bu yüzden kitapları seçim şansımın kitap sayısı nedeniyle çok olduğu İlyas'tan almaya çalışıyorum. D&R larda kitaplar çok ellendiğinden ve tıkış tıkış olduğundan kenarları zarar görmüş olabiliyor. Ama manyaklık seviyesine varan bu titizlik sayesinde kitaplarım oldukça iyi durumda.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: mgsar - 21 Şubat, 2012, 16:22:58
Valla bu demektir ki, sizden kitap alınabilir, ama satmaya kalkarsak kalp krizi geçirme riskimiz var ;D ;D ;D
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Tarkan Kurt - 21 Şubat, 2012, 16:31:49
Alıntı yapılan: mgsar - 21 Şubat, 2012, 16:22:58
Valla bu demektir ki, sizden kitap alınabilir, ama satmaya kalkarsak kalp krizi geçirme riskimiz var ;D ;D ;D

Doğru benden kitap alınır. Hatta okurken kitapları çok fazla açmamaya çalıştığımdan aşağıdaki resimde siyah kalın çizgiyle işaretlediğim bölgede oluşan katlanma izi benim kitaplarda yoktur.  ;D ;D ;D

(http://d1202.hizliresim.com/u/p/2x3ch.jpg)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: DAMPYR - 21 Şubat, 2012, 18:50:45
Alıntı yapılan: Tarkan Kurt - 21 Şubat, 2012, 16:31:49
Alıntı yapılan: mgsar - 21 Şubat, 2012, 16:22:58
Valla bu demektir ki, sizden kitap alınabilir, ama satmaya kalkarsak kalp krizi geçirme riskimiz var ;D ;D ;D

Doğru benden kitap alınır. Hatta okurken kitapları çok fazla açmamaya çalıştığımdan aşağıdaki resimde siyah kalın çizgiyle işaretlediğim bölgede oluşan katlanma izi benim kitaplarda yoktur.  ;D ;D ;D

(http://d1202.hizliresim.com/u/p/2x3ch.jpg)

Buralara az çizgi roman geldiğinden ben o dediklerinizi pek yapamıyorum.ama genede en düzgününü almaya çalışıyorum.Kargoyla sipariş verdiğimde zaten düzgün poşetli olarak geliyor.... 8) :D ;)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 22 Şubat, 2012, 12:57:50
Alıntı yapılan: Tarkan Kurt - 21 Şubat, 2012, 15:29:55
Burada anlatılan manyaklardan biri de benim.  Hemen hemen tüm bu kontrolleri ben de yapıyorum. Bu yüzden kitapları seçim şansımın kitap sayısı nedeniyle çok olduğu İlyas'tan almaya çalışıyorum. D&R larda kitaplar çok ellendiğinden ve tıkış tıkış olduğundan kenarları zarar görmüş olabiliyor. Ama manyaklık seviyesine varan bu titizlik sayesinde kitaplarım oldukça iyi durumda.

Yalnız olmadığımı bilmek güzel şey :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 15 Mayıs, 2012, 10:55:31
Blogun ismini Pizagor Günlükleri'nden 'Pizagor ve Deli Saçmaları...'na çevirdim...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/05/deli-sacmalarm.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/05/deli-sacmalarm.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 16 Mayıs, 2012, 11:59:31
İkircikli bir mevzu, huzuru bozmamak için sadece blogda yer veriyorum :)

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/05/sar-lacivert-cizgi-karakterler.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/05/sar-lacivert-cizgi-karakterler.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: emre ozdamarlar - 16 Mayıs, 2012, 14:05:22
hahah iyi bi acidan yaklasmissin hocam kahramanlara. :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 01 Ağustos, 2012, 12:41:42
Bu sefer işin içerisine CIA'i de soktum :)

Marvel bir CIA projesi olabilir mi? (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/07/marvel-bir-cia-projesi-olabilir-mi.html)    Tıklayın...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 15 Ekim, 2012, 22:01:51
Saçmalamaya devam...

Gözde çizgiroman mekanımız üzerine...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/10/gozde-cizgiroman-mekan.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/10/gozde-cizgiroman-mekan.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Gandalf - 15 Ekim, 2012, 23:48:41
Bak şimdi içime bir kurt düşürdün doğrusu pizagor.  Bende onca ikinci el
Çizgiroman var. Yazını okudum hak vermekle beraber acabamı demekten de
Kendimi alamadım yani.  :) ;D >:(
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 07 Kasım, 2012, 23:40:47
Oz Büyücüsü'nü çok sevdim ben...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/11/oz-buyucusu.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/11/oz-buyucusu.html)

(http://3.bp.blogspot.com/-fPTsvIQcGpM/UJrSPTj5d_I/AAAAAAAAAr0/wFMZMEviY4o/s320/99_Oz+B%C3%BCy%C3%BCc%C3%BCs%C3%BC_Kapak.jpg)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 15 Kasım, 2012, 16:19:20
Savage Dragon başlığında yazdıklarımı biraz daha zenginleştirerek blogumda yer veriyorum bu aralar... Bazıları (mesela bu sonuncusu) yepyeni... İlgilenirseniz linki aşağıda:

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/11/savage-dragon-izlenimleri-4.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/11/savage-dragon-izlenimleri-4.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 15 Ocak, 2013, 16:06:06
Skottie Young'dan Marvel Babies konseptinde yine harika kapaklar...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/01/skottie-young-baby-variant-fearless.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/01/skottie-young-baby-variant-fearless.html)

(http://2.bp.blogspot.com/-WApPdrXgpyg/UPVasmM3mcI/AAAAAAAABIk/BV1HUEN_59o/s400/142_Fearless+Defenders%25231.jpg)


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/12/skottie-young-baby-variant-morbius.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2012/12/skottie-young-baby-variant-morbius.html)

(http://4.bp.blogspot.com/-mDgvUc6BS-4/UNymaKzi4UI/AAAAAAAABCM/YwfP03XpA8s/s400/135_Morbius+The+Living+Vampire+%231.jpg)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 26 Nisan, 2013, 19:38:58
Grant Morrison dönemi X-Men'lerini okumaya başladım. Yavaş yavaş bütün o dönemi kağıda dökmek niyetindeydim ama bir kare bana bambaşka şeyler yazdırdı...

http://www.pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/04/emma-scott-jean-bir-son-bir-baslangc.html (http://www.pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/04/emma-scott-jean-bir-son-bir-baslangc.html)


Emma - Scott - Jean : Bir Son - Bir Başlangıç

Jean Grey - Cyclops ilişkisinin nane molla gittiği, evliliklerinin üzerinde kara bulutların estiği bir dönem...

Genosha'da yok edilen 16 milyon mutantın ardından o cehennemden sağ çıkabilen Emma Frost'un da eş zamanlı olarak X-Men'e monte olduğu bir süreç...

X-Men'de Grant Morrison'un dümene geçtiği 2001 senesinde Genosha katliamı, mutantlığını tüm dünyaya ilan eden Xavier(!), Xavier'ın ikizi Cassandra Nova ki Nova'nın kendi ifadesiyle kendisi Xavier'ın ilk - kadim ve son düşmanı, ne homo sapiens ne de homo sapiens superior - mutant organ nakli yaparak mutantlaşmayı hayal eden U-Men, Nano sentineller vs. ile birlikte bir de bu aşk üçgeni yaşanmaya başlamıştı...

Sonrasında bildiğiniz üzere Emma – Scott aşkı başlayacak ve süregelecekti...

Aşağıdaki panel The New X-Men'in 118. sayısından. Jean'ın Scott'a, en hafifinden ifade edeyim, Hong Kong'da Emma'yla arasında bir şey geçip geçmediğine dair sorduğu soruya Cyclops'un verdiği yanıt hem herşeyi anlatıyor hem de hiçbirşeyi...

(http://3.bp.blogspot.com/-fLQQXiV9esc/UXmauVAKbeI/AAAAAAAABUw/c_My4p4FZs4/s400/162_Cyclops_Jean.jpg)

Bu panel de Scott'un Jean'a söylediği üzere, Emma tarafından uyanık tutulduğu o Hong Kong gecesine ait tek kare... X-Men'in 2001 annual sayısından....

(http://1.bp.blogspot.com/-TdzA1-8wjDM/UXmdP9ZZ-lI/AAAAAAAABVA/k0Jwb5SxyvU/s400/162_Cyclops_Emma.jpg)

Emma bütün o muazzamlığıyla diyor ki 'Bana biraz daha iffetten bahsetsene Scott...'

Demek gece boyu seni uyutmadı o acımasız kadın...

Yazık sana Scott...

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 30 Nisan, 2013, 13:12:14
New X-Men'de yine bir kareye takıldım...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/04/bir-kadn-reddetmenin-yollar.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/04/bir-kadn-reddetmenin-yollar.html)



Bir Kadını Reddetmenin Yolları...  


Enquirer'da çıkan bir makalede ilişkileri için zoofili yakıştırması yapılması üzerine gazetecilik kariyerinin olumsuz etkilendiğini düşünerek Hank McCoy'dan ayrılan, hem de bu ayrılığı basit, adi bir sesli mesajla ileten Trish Tilby'nin geri dönüşü...

Ve bu yeni duruma Hank'in verdiği müthiş alaycı ve kendi içinde bilerek çelişkili yanıt:

Gerçeği söylemek gerekirse artık bir insanla gönül ilişkisi ilgimi çekmiyor...

Hatta sanırım gay bile olabilirim...


(http://4.bp.blogspot.com/-sEQqxyzUbNA/UX-WmbvQEdI/AAAAAAAABVQ/hWGfh8tK4JQ/s400/163_Hank+-+Trish.jpg)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 30 Nisan, 2013, 23:40:17
Charles Xavier felsefe yapıyor.

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/04/xavierdan-felsefe.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/04/xavierdan-felsefe.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 01 Mayıs, 2013, 23:53:43
http://www.pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/05/fantomex.html (http://www.pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/05/fantomex.html)


Fantomex...  


(http://4.bp.blogspot.com/-G4Z-vE9EgcA/UYA9RrVN0UI/AAAAAAAABVw/8ok0SHcCALE/s400/165_Famtomex.bmp)

Grant Morrison'ın X-Men evrenine hediye ettiği diğer bir karakter de Fantomex. Bir hırsız, kendi ifadesiyle Avrupa'nın en kötü şöhretli mutantı... İlginç bir karakter mi, bunu New X-Men'i okumaya devam ettikçe göreceğim ama kendisini gördüğüm daha ilk panelden itibaren bende bir ilgi uyandırdığı kesin!

O delici bakışlar, o kaşlar bir yerlerden tanıdık geldi mi size de?

Fumetti?

Tövbe de, ağzına bile alma o kelimeyi :)

Gri hücreler harekete geçmediyse henüz, bir de ortağı var diyeyim. İsmi ise E.V.A. :)

(http://2.bp.blogspot.com/-6uYz5gMguus/UYA90HR0-nI/AAAAAAAABV4/kcnUMImt_wk/s400/165_Eva.bmp)

Bunlar, comics adına bir amiral gemisi olan X-Men'in dümenindeki Avrupalı bir yazarın fumettiden uzak olmadığının göstergeleri...

Tıpkı en baba fumetti olan Zagor evrenindeki çift beyinli Mutant'ın ya da Süper Mayk'ın, hatta doğrudan Zagor'un fumetti adına 'comics'sel öğelerden beslenmenin göstergeleri olduğu gibi...

Fumetti - Comics muharebelerini görmüş bu güruhun kulağına küpe olması gereken paneller...

Yaşanmış tüm o lüzumsuzlukların kanıtları...

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: yunusmeyra - 02 Mayıs, 2013, 09:00:39
merak ve ilgiyle okuyoruz dostum
Başlık: Weapon Plus
Gönderen: pizagor - 18 Mayıs, 2013, 02:06:06
Sonunda Weapon X ezberimi bozan Weapon Plus hakkında yazabildim...

Yazının görsellerle süslenmiş hali:

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/05/weapon-plus.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/05/weapon-plus.html)



Weapon Plus...


Weapon Plus, Grant Morrison'ın topyekün Marvel evrenine, özelinde Wolverine'e ve X-Men'e ve bence çok önemli bir köken revizyonu olarak Kaptan Amerika'ya sarsıcı katkısı...

V For Vendetta'yı hatırlayalım: Alan Moore'un okuyucuya 'Vendetta' ya da 'Vengeance' kelimelerinin başharfi olarak hazmettirdiği V, hikayenin bir noktasında bir harf oyunuyla V (5) numaralı deneğe evrilir...

İşte Grant Morrison da aynı oyunu oynuyor bize: Yılların Weapon X'i bir anda Weapon 10'a dönüşüyor, Weapon ise öncülleri ve ardılları olan dehşetengiz bir projenin kod adına...

Alan Moore'un bu V oyunundaki deha bana hayli yaratıcı gelmişti. Lakin Grant Morrison'ın buna öykünmesi de, fikrin (ç)alıntı olmasına rağmen, hikayenin güzelliğinden götürmemiş...

Grant Morrison'ın X alemine aniden soktuğu Fantomex'i yaratmasındaki amaç hemen kendini belli ediyor: Weapon Plus gizemini ağır ağır afişe etmek! Kendisini Xavier'a ve Jean Grey'e Avrupa'nın en kötü şöhretli mutantı ve bir hırsız olarak tanıttıktan hemen sonra Weapon 12 olayına bulaştığından bahsederek Weapon Plus öyküsünün başlama vuruşunu yapan Fantomex, Xavier'ın 'Nedir bu Weapon 12 hikayesi kuzum?' merakını şu sözlerle yanıtlıyor:

Weapon XII askeri tesislerde sürdürülen canlı silah denemelerinin son örneği... Weapon XII insan ırkının mutant tehdidine son yanıtı... Yapay bir evrim!

 
Grant Morrison'ın X-Men dümenine geçmesiyle birlikte 'homo sapiens'ın bir yokoluşla karşı karşıya olduğu, 4 kuşak içerisinde yerini 'homo sapiens superior'a bırakacağı dillendirilmeye başlanır. Dünya üzerindeki mutant sayısı büyük bir hızla artmakta, insan - mutant çatışmaları sokaktaki adam düzeyinde alenen yaşanmaktadır. Bu tükeniş süreci daha Morrison'ın yazdığı ilk sayının ilk panellerinde Cassandra Nova, ki kendisi başlı başına bir yazıyı hakediyor, tarafından homo sapiens vahşetine ve soykırımına uğrayan Neandertallerin oldukça kanlı görüntüleri eşliğinde Donald Trask'a anlatılır. Donald Trask'ın belki çok da önemi yok ama amcası Bolivar Trask'ın, sentinel teknolojisini yaratan kişi olarak X evreninde hatırı sayılır bir yeri var illa ki...

Bu yokoluş bilgisi şu yüzden önemli: Weapon Plus, daha 1940'larda mutantlar henüz sadece az sayıdaki insan tarafından farkedilmişken, hakim tür 'homo sapiens'in yerine geçecek bir tehdit olarak algılanmasıyla başlatılmış bir program. Amaçlanan geleceğin potansiyel insan - mutant savaşlarında mutantları yokedecek ve insanlara zaferi getirecek süper askerleri yaratmak...

 
İnsanların hükümetleri mutantların ne olduğu hususunda hayal ettiğinizin çok ötesinde bilgi sahibi. Bu canavarları sizi öldürmek için geliştiriyorlar!

Fantomex boşuna söylemiyor bu sözleri... Taa 1940'lardan bugünleri gören ve buna göre daha o günden pozisyon alabilen bir birikime ve bilince sahip şu 'homo sapiens'!


Weapon I

Pekiyi Weapon Plus'ın Kaptan Amerika ile yolları ne zaman çakışıyor?

 
Tahmin edeceğiniz üzere taa en başında. Kaptan Amerika gizli Weapon Plus dosyalarında Weapon I olarak tanımlanmış durumda ve her ne kadar devletle zaman zaman fikir ayrılığına düştüğü ve asileştiği dönemler olsa da Weapon Plus programını yürütenlerin en başarılı olduğunu kabul ettiği proje...

Weapon Plus yöntemlerini sürekli çeşitlendiren bir program. Weapon I için insan sınırlarını en üst seviyeye çıkaran süper insan serumu bir homo sapiens üzerinde denenirken, başka programlarında hayvanlara ve suçlulara yer veriliyor ya da Weapon X'de olduğu gibi denek olarak homo sapiens superior kullanılıyor ve programın başarılı olması için denekte yapay anılar oluşturma tercih ediliyor...

Grant Morrison durmuyor ve Weapon Plus programının başka başarılı kobaylarını tanıtmaya devam ediyor okura...

Paris'teki X-Corporation'ın bir üyesinin İngiltere - Fransa arasındaki Channel Tunnel'da ölmesine neden olan Weapon XII ve onun kelimenin gerçek anlamıyla düğmesini kapatan Weapon XIII ya da bizim bildiğimiz ismiyle Fantomex...

Peşisıra Weapon XV Ultimaton çıkar okurun karşısına. Yine Fantomex'in Wolverine'e Weapon XV'i anlatmak için söyledikleriyle sözlerimi sürdüreyim:

Dostum, sen ve ben onun yanında fosil sayılırız!


World

Pekiyi bunca dehşetli proje nerede sürdürülmekte, nanosentinel teknolojisiyle hamanlanmış insanlar yapay evrime tabi tutularak ve eleme yöntemiyle bezelye misali ıslah edilerek nerede süper askerlere dönüştürülmekte derseniz, mesela Weapon Plus programının İngiltere ayağının merkezi World laboratuvarında! Zamanın yapay olarak aktığı, programı yürüten bilim adamlarının zamanı istediklerinde dondurdukları, dilediklerinde hızlandırdıkları dünyanın kalanından soyutlanmış bir yer burası. World sakinleri ise hayatı sadece yaşadıkları fanus içerisinde kabullenmiş, dışarıda birşeylerin olabileceğinden şüphe dahi duymayan ve mutantların onları yoketmek için geldikleri korkusuyla beslenen bir güruh. Tabi bir de nüfusun ince ayarı adına program yöneticilerinin din diye pompaladıkları ve bu insanların inandırıldıkları şekilde vakti geldiğinde ateşteki büyük ödülü elde etmek üzere canı gönülden kabullendikleri ötenaziyi unutmamak lazım...

Sözü yine içeriden birisine, Fantomex'e bırakalım:

Sentinel mikroteknolojisi ve insan genetik materyalinin birleştirildiğini ve bu karışımın sadece 18 aydan kısa bir sürede yarım milyon yıllık bir mutasyona ve gelişime tabi tutulduğunu düşünün...

Böylesi şartlar altında evrimin hızlanması da kaçınılmaz tabi ki. Bu arada World sakinlerine insan dediğime bakmayın. Aslında klasik anlamda insanla alakaları yok, nanosentinel teknolojisiyle cyborglaşmış ve yapay cyborg evrimine uğratılmış bir tür söz konusu olan...


X-Men Origins: Wolverine

Hatırlarsanız X-Men Origins: Wolverine filminde de Wolverine'nin gizemli geçmişine dair ipuçları verilmiş, Weapon X'in aslında Weapon 10, Wade Wilson yani Deadpool'un Weapon 11 olduğu ifade edilmişti. Pekçoklarının aksine benim beğendiğim bu filmi izlerken, birebir sadık kalınması gerektiğini her zaman iddia ettiğim çizgiromanından o zaman iyice saptıklarını düşündüğüm bu mevzu, Grant Morrison dönemini okumaya başlamamla birlikte bir miktar daha anlaşılır oldu açıkçası...

Anlaşılır oldu derken de temkinli olmalı insan...

Anlaşılır oldu da ne kadar...

Bir diğer yazar çıkıp da bu 'status quo'yu da alaşağı edecek bir öykü kotarana kadar...

Hep öyle olmuyor mu zaten!
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: yunusmeyra - 18 Mayıs, 2013, 15:10:29
bu kafa açıcı ve güzel yazıyla bizim gibi bu serileri takip edemeyen okurları da haberdar ettiğin için teşekkürler pizagor  :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 26 Mayıs, 2013, 14:14:26
Cassandra Nova: İlk Düşman

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/05/cassandra-nova-ilk-dusman.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/05/cassandra-nova-ilk-dusman.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 28 Mayıs, 2013, 13:24:53
Weapon XIV: Stepford Cuckoos

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/05/weapon-xiv-stepford-cockoos.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/05/weapon-xiv-stepford-cockoos.html)



(http://1.bp.blogspot.com/-MZLYmMXsZQE/UaPGpYTS5EI/AAAAAAAABZo/W_NpMioCSkY/s400/173_Stepford+Cuckoos.PNG)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 07 Haziran, 2013, 13:28:42
Red Monika 'yı keşfediyorum :)


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/06/red-monika.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/06/red-monika.html)


(http://1.bp.blogspot.com/-Hxl1NfCIOUc/UbGw5U_AnXI/AAAAAAAABcU/bfpOXy6kRrw/s400/181_Red+Monika.jpg)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 01 Ağustos, 2013, 13:09:53
Fiyatı 5 Turgut...

Amerikan Çizgiroman Endüstrisinin Zam Karnesi - Bab 1



http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/08/fiyat-5-turgut.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/08/fiyat-5-turgut.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: emre ozdamarlar - 01 Ağustos, 2013, 16:31:09
Cok guzel arastirma olmus abicim, helal olsun.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 01 Ağustos, 2013, 16:35:19
Alıntı yapılan: emre ozdamarlar - 01 Ağustos, 2013, 16:31:09
Cok guzel arastirma olmus abicim, helal olsun.

övgü için teşekkürler Emre. Devamını da getireceğim yakında...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hanac - 01 Ağustos, 2013, 16:37:45
Belgelerle konuşuyorum  :)

Aşağıdaki 25 sent, 20 olmalıdır.

İNDİRİM!

Fantastic Four #117

Tarih: Aralık 1971 - Fiyat: 25 sent

(http://1.bp.blogspot.com/-6VbYXyjk3io/UfjyMrNVmrI/AAAAAAAABkU/-gEGWetCiyY/s400/199_Fantastic+Four+%2523117_dec71.bmp)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: emre ozdamarlar - 01 Ağustos, 2013, 16:38:23
Gelsin hocam, hatta asgari ucretin artisini ve cr fiyati artislarini gösteren bi grafik de yakisir.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: tommikser - 01 Ağustos, 2013, 16:41:16
Valla çok ama çok beğendim.Devamı acil gelsin.Bizde ki durumda incelenebilirse süper olur.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hanac - 01 Ağustos, 2013, 16:46:18
Alıntı yapılan: gunessemerci - 01 Ağustos, 2013, 16:41:16
Valla çok ama çok beğendim.Devamı acil gelsin.Bizde ki durumda incelenebilirse süper olur.

Sanırım Greystorm'da şöyle bir durum olmuştu.

Her sayı ile cildin fiyatı artmıştı.

Ama bizim yayıncılar fiyatı üzerine yazmadıkları için görsel kanıt bulamayız.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Carnage - 01 Ağustos, 2013, 21:40:23
Linkini verdiğim siteye güvenir ve enflasyon oranları açısından bakarsak 1961'in 10 senti 2012'nin 76 sentine denk geliyor.

http://www.westegg.com/inflation/infl.cgi (http://www.westegg.com/inflation/infl.cgi)

Ben de zamanında çizgi roman fiyatları üzerinden giderek ABD'deki enflasyon oranları hakkında fikir sahibi olmaya çalışmıştım.

Bu arada güzel bir yazı başlangıcı olmuş, devamını  merakla bekliyorum.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 02 Ağustos, 2013, 00:09:23
Alıntı yapılan: emre ozdamarlar - 01 Ağustos, 2013, 16:38:23
Gelsin hocam, hatta asgari ucretin artisini ve cr fiyati artislarini gösteren bi grafik de yakisir.

Yazının son bölümünde söylediğine benzer bir grafik olacak dostum.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 02 Ağustos, 2013, 00:15:53
Alıntı yapılan: gunessemerci - 01 Ağustos, 2013, 16:41:16
Valla çok ama çok beğendim.Devamı acil gelsin.Bizde ki durumda incelenebilirse süper olur.

Bunu da yapacağım ama Fantastik Dörtlü kadar eskilere gidemiyorum maalesef.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 02 Ağustos, 2013, 22:51:23
Amerikan Çizgiroman Endüstrisinin Zam Karnesi - Bab 2

1961 senesinde 10 sent ile başladığımız 'çizgiromanda zam' yolculuğumuzu, dosyamızın ilk bölümünde Aralık 1971'de 20 sent ile bırakmıştık...

Kaldığımız yerden devam edelim...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/08/fiyat-10-turgut.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/08/fiyat-10-turgut.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 15 Ağustos, 2013, 22:54:18
Kim demiş teknik kitaplar sıkıcı olur diye!

Buyrun size 1973 senesinden Amerikan askeri için hazırlanmış son derece eğlenceli bir bakım kitabı...


(http://img850.imageshack.us/img850/2030/0eac.jpg)


(http://img809.imageshack.us/img809/646/wbpt.jpg)


Sayfaların devamını aşağıdaki adresten takip edebilirsiniz...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/08/skc-kullanc-kitaplar-teknik-manueller-vs_15.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/08/skc-kullanc-kitaplar-teknik-manueller-vs_15.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 22 Ağustos, 2013, 12:08:25
Dosyanın üçüncü bölümünü de yazabildim sonunda...

Beklenildiği üzere asgari ücretli Johny için durum gün be gün kötüleşiyor!

Amerikan Çizgiroman Endüstrisinin Zam Karnesi - Bab 3

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/08/fiyat-15-turgut.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/08/fiyat-15-turgut.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 16 Eylül, 2013, 12:17:32
Marvel'in Zam Karnesi dosyası bu VAHİM TABLO bölümüyle kapanıyor...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/09/vahim-tablo.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/09/vahim-tablo.html)



Bu da vahim tablo!

(http://3.bp.blogspot.com/-jcQtvdR5_WM/UjLafcK6VPI/AAAAAAAABv8/FWGcwO9Xmwg/s1600/Capturevert+-+Copy.PNG)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 27 Eylül, 2013, 11:06:23
Seyfettin Efendi hakkında düşüncelerimi yazdım;

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/09/seyfettin-efendi-ve-olaganustu-maceralar.html?spref=fb (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/09/seyfettin-efendi-ve-olaganustu-maceralar.html?spref=fb)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: alan ford - 27 Eylül, 2013, 12:53:14
"...Ya Yeditepe Canavarı öyküsünde olduğu gibi her olağanüstülüğe mantıklı bir açıklama getirerek (ki elbette bu türün azımsanmayacak sayıda tutkunu olduğunun farkındayım) Seyfettin Efendi'yi sıradanlaştıracak...

Ya da hikayelerinde gizeme ve paranormale yelken açarak Seyfettin Efendi'nin ezberinin bozulmasına, akılcılığının alaşağı olmasına müsaade ederek bu seriyi bir fenomene dönüştürecek..."

Bu kısmında ya ya diye bir seçenek arasına sıkışmanın çok mantıklı olmadığını düşünüyorum. Açıkçası Devrim Kunter özellikle Cumhuriyet dönemi aydınlanmacılığına büyük saygı duyuyor ve o dönemin pozivitivistliğine pek halel getireceğe benzemiyor. Ama bu sıradanlaşma anlamına gelmez. Tıpkı Sherlock Holmes hikayeleri gibi artık klişeleşse de keyifle okunan sağlam senaryolar yazılabilir. 

"...Bu noktada bir de okur klişesine girmeden edemeyeceğim. Okurun bu albümle ilgili olarak 'Türk çizgiromanı, Türk çizgiromancısı, hep destek, tam destek' yaklaşımına daha baştan karşı çıkarak bu albümü destek amacıyla değil çizgiroman kitaplığımıza Devrim Kunter'den güzel bir albüm eklemek için alalım demiştim. Çünkü reddettiğim bu masumane destek olalım yaklaşımının alt metni istemeden de olsa şunu söylüyor: Sen piyasada çizgiroman adına yayınlanan diğer işler kadar nitelikli değilsin. Yeditepe Canavarı ise Devrim Kunter'in aşağıda örneklerini verdiğim mükemmele ulaşmak adına defalarca yinelediği panellerin, tekrar tekrar üzerinden geçtiği metnin, kılı kırk yaran çalışmasının ortaya çıkardığı bir yüzakı.."

Bu kısmına ise tamamen katılıyorum.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 27 Eylül, 2013, 13:20:40
Alıntı yapılan: alan ford - 27 Eylül, 2013, 12:53:14
"...Ya Yeditepe Canavarı öyküsünde olduğu gibi her olağanüstülüğe mantıklı bir açıklama getirerek (ki elbette bu türün azımsanmayacak sayıda tutkunu olduğunun farkındayım) Seyfettin Efendi'yi sıradanlaştıracak...

Ya da hikayelerinde gizeme ve paranormale yelken açarak Seyfettin Efendi'nin ezberinin bozulmasına, akılcılığının alaşağı olmasına müsaade ederek bu seriyi bir fenomene dönüştürecek..."

Bu kısmında ya ya diye bir seçenek arasına sıkışmanın çok mantıklı olmadığını düşünüyorum. Açıkçası Devrim Kunter özellikle Cumhuriyet dönemi aydınlanmacılığına büyük saygı duyuyor ve o dönemin pozivitivistliğine pek halel getireceğe benzemiyor. Ama bu sıradanlaşma anlamına gelmez. Tıpkı Sherlock Holmes hikayeleri gibi artık klişeleşse de keyifle okunan sağlam senaryolar yazılabilir. 

Sevgili Doğa, dikkat edersen kendi çizgiroman beğenilerim çerçevesinde öznel bir değelendirme yaptığımı yazıda da belirtiyorum. Sıradanlaşmadan kastettiğim türünün benzerlerinden olarak benim için, mesela senin verdiğin örnekten gidelim, bir Sherlock Holmes eşleniğine dönüşmesi ki Sherlock Holmes ile kıyaslamak takdir edersin ki bir albümü kötülemek olamaz. Senin gibi düşünen ya da senden farklı olarak mistisizm unsurları içeren çizgiromanlardan zerre keyif almayan ya da katıksız saf polisiye tutkunu olan çok geniş bir kitle olduğunun farkındayım. Özellikle bu son bahsettiğim türü okumama rağmen gizem benim için daha çekici. Ben bu yönde evrildiği takdirde Seyfettin Efendi'nin daha da etkileyici olacağını düşünüyorum. Mesela Martin'in ilk 100 ve Dylan'ın bizde yayınlandğı kadarıyla hikayeleri içerik bakımından bence iyi zamanlarındaki bir Zagor'dan (ki Zagor olağanüstülüğün western çekim merkezidir) ya da bir Tex'ten çok çok çok daha iyi olduğunu iddia ediyorum (ki bu cümleme bile olur mu öyle şey, ne saçmalıyor bu diyecek pek çok okur çıkacaktır). Ya da Zagor'un zirvesi olarak kabul ettiğim Kabus Sclavi'nin pozitivizmin yakınından geçmediği bir hikayedir. Bir de senin de dediğin gibi bu noktada polisiye olarak yepyeni, başkasından esinlenmemiş bir hikaye anlatmanın zorluğu da söz konusu. Rasyonellikten koptuğun noktada ise önünde apaçık bir koşu yolu var.

Ama sanırım Devrim dostumuz o tarafa doğru yönelmeyecek...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: alan ford - 27 Eylül, 2013, 17:57:28
  Sevgisiz Ümit Kireççi'ye inat sevgili Özgür  ;D  , karşı çıkışım tamamen teoriksel bazda.  Gizem ya da polisye ayırt etmeden okurum , hatta fantastik olsun ciğerimi yesin durumları vardır bende de.  Ama Seyfettin Efendi'nin sıradan ya da sıradışı olmasını bu seçim etkilemeyecek gibi geliyor bana. Bu daha çok Devrim Kunter'in neyi nasıl anlatmak istediğiyle alakalı. Yoksa Martin Mystere örneğinde olduğu gibi , bir süre über maceralar yazıp, sonradan sıradalığın dikalasına dönüşmek ya da Ken Parker gibi western denen türde sıradanlığın yakınından bile geçmemek var. Bu tamamen yazarın mahareti. Yoksa dediğim gibi mistik olsun ciğerimi yesin ;) :D
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: devrimk - 29 Eylül, 2013, 14:09:33
Alan Ford güzel açıklamış aslında. Ama merak etmeyin Seyfettin Efendi'nin bilim kurgu kısmı ile de yeteri derecede olağanüstü hikayeler göreceğiz.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: ümitkr - 29 Eylül, 2013, 22:46:40
Alıntı yapılan: alan ford - 27 Eylül, 2013, 17:57:28Sevgisiz Ümit Kireççi

Sensin o!  ;)

Özgür, ben Bane benzetmene katılamıyorum yazında. Tarihlere bakacak olursak İsmail Bane'den yaklaşık 70 yaş büyük :) Ayrıca da adam peelvan. Elbette kaldıracak indirecek dizine. Bane de ondan öğrenmiş olsa olsa. Hem zaten güney amerika güreş maskesi var yüzünde, meslek de kopya anlayacağın. İsmail olmasa Bane olmazdı :O)

Devrim yola devam. Seyfettin'in mistik ve gizemli öykülerinden esinlenmeselerdi Dylan Dog'u bile yaratamazlardı. 1924 nere 1900'ler nere :O)


Başlık: Lego Varyant Kapakları
Gönderen: pizagor - 22 Ekim, 2013, 17:15:57
Marvel'in Lego Varyant kapakları:

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/10/lego-varyantlar.html?m=1 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2013/10/lego-varyantlar.html?m=1)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 29 Nisan, 2014, 13:29:47
Uzuuun bir aradan sonra...

Seyfettin Efendi'nin yeni albümü üzerine...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/04/seyfettin-efendi-ve-esrarengiz.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/04/seyfettin-efendi-ve-esrarengiz.html)

(http://4.bp.blogspot.com/-nLk1JQ_z-RY/U14tCCI4q-I/AAAAAAAAB5A/AmXpGWub09U/s1600/229_Bir+intihar+vakas%25C4%25B1.jpg)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: emre ozdamarlar - 29 Nisan, 2014, 13:34:43
Guzel yazi olmus, foruma da hosgeldin hocam, özlettin kendini.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 29 Nisan, 2014, 13:40:47
Hoşbulduk azizim...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hanac - 29 Nisan, 2014, 14:11:36
Bu bloga girebiliyorum.

Hennessy'nin blogundaki gibi değil, burada henüz yasaklanmamışım.  :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 02 Mayıs, 2014, 09:19:32

(http://3.bp.blogspot.com/-GBzm_o4w9ow/U2D3xvsJ9WI/AAAAAAAAB5k/LsSbTlqbB8s/s1600/230_Vah%C5%9Fi+Kartlar.jpg)

George RR Martin'in Vahşi Kartlar'ından Marvel'in Süper Kahraman Kayıt Yasası'na... Ilgilenenler için:

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/05/vahsi-kartlardan-super-kahraman-kayt.html?m=1 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/05/vahsi-kartlardan-super-kahraman-kayt.html?m=1)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 07 Mayıs, 2014, 13:12:35
Spiderman in 'The Trap'

Tamamen aklımdan çıkmış...

Bir zamanlar comics fasiküllerinde çizgi kahramanların yer aldığı, günümüz jargonuyla ürün yerleştirmeli tek sayfalık reklam maceraları olurdu.

İşte, Uzay Şövalyelerinin en büyüğü Rom'un 1980 tarihli orijinal 7. fasikülünde yeralan 'Örümcek Adam'lı reklam...

(http://2.bp.blogspot.com/-BqwaLUsn5Q0/U2i_YfV4RnI/AAAAAAAAB7I/pM4gF8WEDE0/s1600/231_%C3%96r%C3%BCmcek+Adam+Reklam_rom7_20.jpg)

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/05/spiderman-in-trap.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/05/spiderman-in-trap.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: darkwood - 07 Mayıs, 2014, 13:25:05
Gazetelerden kaybolan çizgiroman bantları, almanakların bilgilendirme sayfaları gibi, bu reklamları da çizgiroman sayfalarında göremiyoruz artık.  :(
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: yunusmeyra - 07 Mayıs, 2014, 15:46:48
Alıntı yapılan: pizagor - 02 Mayıs, 2014, 09:19:32
George RR Martin'in Vahşi Kartlar'ından Marvel'in Süper Kahraman Kayıt Yasası'na... Ilgilenenler için:

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/05/vahsi-kartlardan-super-kahraman-kayt.html?m=1 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/05/vahsi-kartlardan-super-kahraman-kayt.html?m=1)
çok iyi iz sürmüşsün Pizagor.. aslında her ay düzenli yayınlanan ve bunu 70 yılın üstünde farklı yayınevleriyle yapan "american super hero" ekolü ; mitoloji ve kutsal metinlerden günlük siyasi gelişmelere ve tabii sinema,televizyon,roman hikaye gibi alanlarda üretilen her fikri,buluşu ve özgün anlatıyı "gereğince" kullanmasını biliyor..krizler oluyor,savrulmalar oluyor,kısırlıklar,dibe vuruşlar oluyor ve "super hero"lar kendini varedecek anlatımı yeniden kuruyor.. kendini sisteme bağlamış ve aynı sistem gibi "krizlerden" beslenen bir yapıda üretim-satış hiç bitmiyor.. "esinlenme!"de tabii  ;)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: kadri kerem - 07 Mayıs, 2014, 16:59:02
Bi biskrem versem? reklamı değil mi bu? :P
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 07 Mayıs, 2014, 17:24:20
Alıntı yapılan: kadri kerem - 07 Mayıs, 2014, 16:59:02
Bi biskrem versem? reklamı değil mi bu? :P

Güzel ;)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 22 Mayıs, 2014, 13:16:08
Kick-Ass üzerine karaladım...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/05/kick-ass.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/05/kick-ass.html)


(http://4.bp.blogspot.com/-S-6GE76Lb7I/U32ztcdx3hI/AAAAAAAAB8U/yl2WmlEMhTQ/s1600/234_Kick-Ass+2.jpg)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: darkwood - 23 Mayıs, 2014, 00:44:38
Kick-Ass ı birde Deli Saçmalarından okumak ve gözümüzden kaçan bazı detayları yakalamak bir hayli keyifliydi.  ;)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 24 Haziran, 2014, 13:27:36
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/06/buyuk-guc-buyuk-sorumluluk.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/06/buyuk-guc-buyuk-sorumluluk.html)


'Büyük güç büyük sorumluluk getirir...'

Süper kahraman ekolüyle kıyısından köşesinden dahi olsa ilgilenen okura oldukça tanıdık gelecek bu 'motto'yu kimlerden duyduk bugüne kadar diye sorsam muhtemelen alacağım ilk yanıtlar Peter Parker ya da Örümcek Adam olacaktır. Pekiyi daha başka diye zorlasam.. İlkine göre daha küçük bir zümrenin dudaklarından Ben Parker ismi dökülecektir. Daha daha diye ısrar etsem Ultimate evrenindeki Gwen Stacy'nin hafif iğneleyici bir tavırla ikinci Ultimate Örümcek Adam olacak olan Miles Morales'e bu sözleri söylediğini hatırlayacaktır bazıları...

Görüldüğü üzere bu noktaya kadar hep Örümcek Adam ve çevresi ile sınırlı kaldık. Pekiyi ya ben alakasız bir karakterin evrenin alakasız bir yerinde aynen bu cümleleri sarfettiğini söylesem...

Mottomuzun izini sürebilmek adına Uzay Şövalyesi Rom'un Melez öyküsüne kadar inmem gerekiyor...

Rom'un Melez hikayesini bilir misiniz? Dire Wraith'ten ya da Alfa dönemi albümlerde kendilerine atfedilen adlarıyla bir Darkon'dan olma, insandan doğma korkunç Melez'i durdurmaya çalışırken olaya dahil olan ve gayet klişe bir ilk karşılaşma olarak iyi ve kötü tarafları yanlış değerlendiren X-Men nedeniyle Rom zor anlar yaşamaktadır. Klişe kurgu devam eder, sevgili mutantlarımız kötü sandıkları karakterin aslında iyi niyetli olduğunu, gerçek düşmana ise sırtlarının dönük olduğunu fark ettikleri noktada işler daha da karışır. Melez'in darbesiyle Rom'un elinden düşen 'nötralizör'ü, Wolverine'nin başarısız ve oldukça acılı çalıştırma denemesinden sonra kullanmaya cesaret eden Kitty Pryde, Melez'i ve Melez'in Kitty Pryde'a ulaşmasını engellemeye çalışan Rom'u meşhur Limbo'ya gönderir...

Rom'un orijinal 17. ve 18. sayılarında anlatılan Melez ve peşisıra gelen Limbo, Örümcek Adam'da görüp de 'Niye bizde de yayınlanmıyor ki!' diye hayıflandığım X-Men ile ilk dönem tanışmalarımdan birisi olması sebebiyle unutamadığım hikayelerdendir. Lakin Bill Mantlo'nun yazdığı, Sal Buscema'nın resimlediği bu hikaye başka bir yazının konusu...

Benim değineceğim nokta ise Limbo'da mahpus Dire Wraith'lerin açtıkları bir portaldan Rom'a gösterdikleri yıkılmış Galador görüntüleri ve her ne kadar açık bir aldatma harekatına maruz kaldığını düşünse de Rom'un zihnine ekilen şüphe tohumları... Bu kuşku Rom'u, Clairton kasabasını ve sakinlerini koruma işini Torpedo'ya bırakmaya ve kendisini Galador'a hızlıca geri götürecek (çünkü Rom'un dünyaya olan yolculuğu 200 yıl sürmüştür ve aynı şekilde dönmeye pek niyeti yoktur) bir yol bulmak için büyük şehre gitmeye iter. Hikayenin devamında, Rom ve X-Men karşılaşmasının klişesi aynen tekrar eder, bu sefer mutantların yerini kiralık kahramanlar Power Man ve Iron Fist alır. İyi taraftakiler arasındaki mücadeleden sonra karşılıklı güvenin oluşmasıyla Power Man, Rom'u Fantastik Dörtlü'nün karargahına götürür. Herhalde fasikülün son sayfalarına denk gelmesinden Reed Richards Rom'un hikayesine kolay ikna olur ve Rom'u vakti zamanında ele geçirdikleri bir Skrull gemisine bindirerek, Rom'un verdiği Galador koordinatlarına gönderir...

Skrull gemisi verilen koordinatlara ulaştığında Rom'u bir hayal kırıklığı beklemektedir, Galador ile karşılaşmayı beklerken Skrull'lar ile savaş halindeki Xandar ve Powerhouse önderliğindeki şampiyonları Crimebuster, Diamondhead, Comet ve Nova ile karşılaşır. Beklenildiği üzere düşman olduğunu düşündükleri Skrull gemisine saldıran şampiyonlarla bir aşamadan sonra uzlaşan Rom'un Skrull'lara karşı mücadelesi başlar...

İşte Skrull'lara karşı verilen savaşta Nova, bir skrull gemisine saldırırken sadece Peter Parker'ın değil, Örümcek Adam okurlarının da beynine kazınmış şu meşhur sözler dile getirilmektedir:

'... with great power comes great responsibility.'

(http://2.bp.blogspot.com/-m0JNQpZXxM4/U6hfO3V-xwI/AAAAAAAAB_g/hVkPhFNv1xk/s1600/238_Rom+024-13-B%25C3%25BCy%25C3%25BCk+g%25C3%25BC%25C3%25A7+b%25C3%25BCy%25C3%25BCk+sorumluluk+getirir.JPG)
Başlık: Conan ve Romantizm
Gönderen: pizagor - 10 Temmuz, 2014, 12:21:21
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/conan-ve-romantizm.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/conan-ve-romantizm.html)


CONAN ve ROMANTİZM

'O kadar güzelsin ki neredeyse ne dediğini merak edeceğim kadın...' ya da 'Kimmeryada sizin gibi dövüşen savaşçılarımız vardı. Biz onlara karı diyorduk...' gibi kadını yücelten sözleriyle ve 'Bu gece yatağımı ısıtacaksın kadın...' diyerek omzuna çuval modeli attığı hatunu kuytulara götürme ritüeliyle erkekliğin kitabını taa Hiborya Çağı'nda yazmış Conan'ın beni şaşırtan bir paneli...

(http://4.bp.blogspot.com/-JHl8a5m4-Sk/U75SHXBs9AI/AAAAAAAACBc/t7hzUb2X3ws/s1600/243_Conan_Syreena.jpg)

'Kayıp Hayaletler Mezarı' isimli hikayede (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 157 – Alfa Yayınları) yeralan bu panelde, Vali Antagonides'in gözde cariyesi Syreena'yı ayartan Kimmeryalı maço, kollarına aldığı hatun kişiye CANIM derken benim de kendisine hayretle bakmama neden oluyor...

Conan'ın dudaklarından canım şeklinde bir kelimenin çıkması, Tatar Ramazan'ın 'Nar çiçeğim, papatyam' diye kur yaparken bir yandan da 'Fikrimin İnce Gülü'nün sözlerini mırıldanması gibi olağanüstü bir durum!

Talihsiz bir çeviri olmuş. Romantik tatlar barındıran bu tarz bizim barbara hiç yakışmamış...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 10 Temmuz, 2014, 22:19:40
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/hiborya-cag-oportunizmi.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/hiborya-cag-oportunizmi.html)

Genç Conan'ın, bir handa hırsızlık yaparken gördüğü ve sonrasında 'Öğret bana ihtiyar... İkimiz birlikte en iyi hırsızlıkları yapalım.' dediği Klepsis'ten (Kleptomani göndermeli güzel bir isim olmuş bu arada...) 'Ha Hiborya çağı, ha bugün!' dedirten oportünist hayat çözümlemesi...

'Kayıp Hayaletler Mezarı' isimli hikayede (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 157 – Alfa Yayınları) şöyle diyor Klepsis:

'Yaşam ucuzdur. Bu yüzden, yapabildiğince zenginleştir yaşamını... İstediğini elde edince, onu sıkı tut ve sakin ol! Amacına ulaşmak için gerekirse ananın memesini bile ez, geç. En yüksek tepeye ulaş!'

(http://2.bp.blogspot.com/-k3XQ3HqFD8g/U77itBrIuUI/AAAAAAAACCk/EJXIOc83Uk0/s1600/243_Conan.jpg)

Peki ya baba Corin, acaba o, oğlunun böyle olmasını ister miydi?

İşe bakın ki aynı sayının bir sonraki macerasında Conan'ın çocukluğuna dönüyoruz ve karşımıza Conan'ın babası Corin çıkıyor. Conan'ın karıştığı kavgaya tanık olduktan sonra Corin'in oğluna söylediklerine bir bakalım...

(http://2.bp.blogspot.com/-ESwcvaDZ_LM/U754VeMJiOI/AAAAAAAACCE/lSOsrVd2jfc/s1600/244_Conn_1.jpg)

(http://2.bp.blogspot.com/-dmL2glf66j0/U754fByB4ZI/AAAAAAAACCQ/07ru9UM35BM/s1600/244_Conn_2.jpg)

(http://3.bp.blogspot.com/-upoSCPYn8w0/U754tr_op2I/AAAAAAAACCU/jDmvBX9NEps/s1600/244_Conn_3.jpg)

'Bir erkek, dostunu ve düşmanını iyi tanımalıdır! Her zaman diğerlerinden bir adım önde olmalıdır. Kavga, tek çıkar yol değildir. Bazen diğer olanakları da kullanmalıyız. Bir çok savaş, kılıçlar kınından bile çıkmadan kazanılabilir.'

Rahmetli yaşasaydı kuvvetle muhtemel bambaşka bir Conan çıkacaktı ortaya; sorunlarını kılıcıyla çözmek yerine barışçıl yöntemler tercih eden bir Conan...

Sıradan ve sinik...
Başlık: Ynt: Conan ve Romantizm
Gönderen: kalidor - 11 Temmuz, 2014, 14:27:22
Alıntı yapılan: pizagor - 10 Temmuz, 2014, 12:21:21
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/conan-ve-romantizm.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/conan-ve-romantizm.html)


CONAN ve ROMANTİZM

'O kadar güzelsin ki neredeyse ne dediğini merak edeceğim kadın...' ya da 'Kimmeryada sizin gibi dövüşen savaşçılarımız vardı. Biz onlara karı diyorduk...' gibi kadını yücelten sözleriyle ve 'Bu gece yatağımı ısıtacaksın kadın...' diyerek omzuna çuval modeli attığı hatunu kuytulara götürme ritüeliyle erkekliğin kitabını taa Hiborya Çağı'nda yazmış Conan'ın beni şaşırtan bir paneli...

(http://4.bp.blogspot.com/-JHl8a5m4-Sk/U75SHXBs9AI/AAAAAAAACBc/t7hzUb2X3ws/s1600/243_Conan_Syreena.jpg)

'Kayıp Hayaletler Mezarı' isimli hikayede (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 157 – Alfa Yayınları) yeralan bu panelde, Vali Antagonides'in gözde cariyesi Syreena'yı ayartan Kimmeryalı maço, kollarına aldığı hatun kişiye CANIM derken benim de kendisine hayretle bakmama neden oluyor...

Conan'ın dudaklarından canım şeklinde bir kelimenin çıkması, Tatar Ramazan'ın 'Nar çiçeğim, papatyam' diye kur yaparken bir yandan da 'Fikrimin İnce Gülü'nün sözlerini mırıldanması gibi olağanüstü bir durum!

Talihsiz bir çeviri olmuş. Romantik tatlar barındıran bu tarz bizim barbara hiç yakışmamış...

Altın Madalyon Conan forumu üşenmedi, araştırdı ve gerçekleri ortaya döktü... Barbarımızın romantik olmadığını kanıtlıyor ve çevirmen işgüzarlığı deyip geçiyoruz:

(http://i.hizliresim.com/1jnDjN.jpg)

Özgün çeviri:

Kız: İşte buradasın Conan. Fakat biliyorsun ki kalbimi kazanmanın daha iyi yolları da var.
Conan: Bütün bu bekleyiş beni oldukça acıktırdı Syreena.
Başlık: Ynt: Conan ve Romantizm
Gönderen: pizagor - 11 Temmuz, 2014, 15:21:02
Alıntı yapılan: kalidor - 11 Temmuz, 2014, 14:27:22
Özgün çeviri:

Kız: İşte buradasın Conan. Fakat biliyorsun ki kalbimi kazanmanın daha iyi yolları da var.
Conan: Bütün bu bekleyiş beni oldukça acıktırdı Syreena.

Olması gerektiği gibi :)

Zaten ihtimal vermemiştim.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 16 Temmuz, 2014, 13:14:02
Manga Conan hakkında... (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/manga-conan.html)

(http://1.bp.blogspot.com/--MwTaP-pVbs/U8ZLPUMEBhI/AAAAAAAACEE/0mqOOjmBvgM/s1600/246_Conan_the_barbarian_by_Enkaru.jpg)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 27 Temmuz, 2014, 07:21:23
Image'dan Selfie

Çizgiroman kapaklarında selfie akımı yayılıyor gibi...

(http://3.bp.blogspot.com/-5LXpP3HGa-Q/U9I1z1-GvlI/AAAAAAAACH0/UIpLXsO0mV4/s1600/251_Rise+Of+The+Magi.jpg)

Sırf Sümeyye Kesgin imzası bile bu seriyi edinmem için yeterli...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 01 Ağustos, 2014, 12:14:50
Neil Gaiman, Amerikan Tanrıları, Conan...

Hazırlanın... Fırtına Yaklaşıyor...

Geçmişte birtakım kirli işlere bulaşmış olan Gölge, cezasını tamamlamak üzeredir. Artık tek istediği, eşi Laura'yla birlikte sessiz sakin bir yaşam sürmek ve beladan mümkün mertebe uzak durmaktır. Ta ki, eşinin korkunç bir kazada hayatını kaybettiğini öğrenene kadar.

Cenazeye gitmek üzere bindiği uçakta bir adamla tanışır. İsminin Wednesday olduğunu söyleyen bu düzgün giyimli, yaşlı adam, Gölge hakkında hiç kimsenin, hattâ kendisinin bile bilmediği şeyler anlatır ve.. onu yaklaşan fırtınaya karşı uyarır. Bundan böyle artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır, çünkü günlük hayatın o sakin yüzeyinin altında, Amerika'nın ruhunu ele geçirmek için büyük bir savaş kopmak üzeredir.


(http://2.bp.blogspot.com/-Tq2XtXyEh00/U89885ivdeI/AAAAAAAACFo/W0mKCu-tW-o/s1600/249_American+Gods.jpg)


Neil Gaiman'ın çok sevdiğim bir kitabıdır Amerikan Tanrıları. Fumetti ya da comics veya frankofon, mitolojiyle bolca beslenen bir mecrada ister istemez mitolojiye de bulaşmış, merak sarmış çizgiroman okurunun illaki beğeneceğini düşündüğüm bu kitapta tanrıların insanları yaratmadığı, esasen inananlarının kendi tanrılarını yarattığı, onları cisimleştirdiği, var ettiği fikri çok güzel işlenir. Gaiman'ın kurgusunda yeni dünyaya gelen eski dünyanın fertleri beraberlerinde tanrılarını da getirmişler, dini ritüellerini sürdürerek onların bu yeni coğrafyada da varolmalarını sağlamışlardır. Ancak bu tanrılar, insanın ilerleyişine, gelişimine ve biraz da sonraki kuşakların eski tanrıları önceki nesiller kadar benimsememelerine yenilmişlerdir. Yeni toprakların yeni konjonktürü ortaya otoyollar, televizyon, para gibi yeni tanrılar çıkarmıştır. Bunların güçlenmesiyle birlikte eski tanrılara inanç sarsılmaya başlamış, dolayısıyla inançtan beslenen eski tanrılar güçlerini ve kitleler üzerindeki etkilerini yitirmiştir. Şehvetin tanrıçaları sokak fahişelerine dönüşmüş, bilgeliğin ilahları biraz daha fazla para için konuklarına odalarını kiralamayı teklif edecek kadar alçalmıştır. Ancak kudret ne menem birşeydir ki bir kere tadını alan bunu yitirmemenin, kaybettiyse yeniden ele geçirmenin yollarını arar. Bu bir ülke yöneticisi de olabilir, bir şirket yöneticisi de...

Veya unutulmanın aslında yok olmak demek olduğu bir mecrada kadim bir tanrı da olabilir. Wednesday gibi...

'Hazırlanın... Fırtına yaklaşıyor...' derken abartmıyor arka kapak yazarı... Neil Gaiman'ın hikayesi büyük bir yokoluşa ve küllerinden yeniden doğacak bir güce doğru ilerliyor...

Gaiman bir yandan da neresinden baksanız ikircikli bir konuyu deşiyor. Metni okurken, Gaiman inanç kavramına semboller üzerinden eleştiri de getiriyor olabilir mi diye çok düşündüm. Ancak net bir fikir edinemedim. Eski tanrıların mücadeleyi kaybetmesinin nedenlerinin anlatımında Hristiyanlık gibi o coğrafyaya hakim din anlayışının hiç yer almaması bence önemli. Bu belki de yazarın hristiyanlığı kurgusunda nereye konumlandıracağını bilememesindendir. Belki de eski tanrıları eleştirmenin, kişileştirmenin, onlara 'seni yaratan benim!' demenin nisbi kolaylığının ardına sığınmasıdır. Veya Gaiman'ın kurguladığı bu dünyada semavi dinler hiç varolmamıştır. Ya da muhtemel tepkiden ürken ateist bir anlatıcının kafasındakini filtreleyerek sunmasıdır. Veya inançlı bir anlatıcının inancını bu kurgudan bağımsız tutmak istemesidir. Bana kalırsa hristiyanlık – müslümanlık – yahudilik gibi çok güçlü oyuncuları yok sayarak bu konuyu ele almak yeterli değil. Tarih boyunca deneyimlendiği üzere semavi dinler insanları dönüştürmüş olmalı, eski dinlerine bağlı insanlarda önce direnç, sonrasında eskiyle yeninin sentezini yaratmalı. Bu, Gaiman'ın kurgusunun zayıf tarafı bana göre. Lakin gözardı edildiğinde harika bir eser...

Peki bu romanın Conan ile alakası nedir derseniz...

(http://3.bp.blogspot.com/-DZT4aRLuLac/U9AHSMgfOHI/AAAAAAAACG0/Z5CLaPzAeFI/s1600/249_Savage+Sword+of+Conan+%2523181.jpg)


Sadece krallıkların değil tanrıların da gökyüzündeki yıldızlar kadar çok ve parlak olduğu bir dönemdir Hiborya Çağı. Tanrılar, tanrıçalar ve efsaneler çevresinde dönmektedir hayat. Paul Kupperberg'in yazdığı Tanrı'nın Yüzü (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 158 – Alfa Yayınları) isimli hikaye okuru yeni bir Zamora efsanesi ile tanıştırır, Shan ile...

Sayılamayacak denli yıl önceleri, Zamora komşusu Brithunya'dan özgürlüğünü aldığı sıralarda ünlü savaşçı Shan, Zamora halkının liderliğini yaparak, başarılı bir isyanla Zamora'yı özgür kıldı... Shan her savaşta öndeydi ve kılıcıyla Brithunyalılar'ın kanını bir ırmak gibi akıttı. Ta ki son savaşta vurulup ölene dek. Onu bir okla, kalleşçe arkadan vurmuşlardı. Savaş alanında ölmesinin ödülü olarak Zamora tanrıları onu yanlarına aldılar. Ve Shan onların katına çıkmadan önce halkına gelecekteki zulümlerden kendilerini korumak için yanlarında olacağını ve onlara liderlik ederek onları zafere götüreceğini söylemişti...

Bu sözleri söyleyen Zamoralı General, tanrıların kitleleri yönetmek için kullanılabilecek etkili bir yöntem olduğunun bilincinde, muharebe alanında isyancılar arasında farkettiği Conan'ı sırf tanrılaşmış Shan'a olan benzerliği sebebiyle hayatta bırakıp kralının önüne sürer. Pazarlık açıktır, Conan yönetici tayfasının kuklası olarak geri dönen Shan'ı oynayacak, karşılığında da kendi hayatını, altınını ve kadınları alacaktır. Bu, Conan için gayet cazip bir tekliftir.

Oyun başlar ama taraflardan biri vicdan sahibi bir rahiptir. İlk önce oyunu yöneticilerin belirlediği şekilde oynarken bir noktadan sonra bu yalana ortak olmayı reddeder ve tanrısı Shan'a müdahale etmesi için yalvarır. Tanrı Shan bu yakarışı ciddiye alır ki sahte tanrı Conan'ın önderliğindeki Zamoralılar'ın Brithunyalılar'a saldırdığı savaşta ilahlara özgü bir performansla sahneye çıkar. Acımasızdır, kendi adını sahte bir tanrıya atfeden Zamora elitini ve tüm yardakçılarını tanrısal kudretiyle küle döndürür. Masum olmadıklarını bilse de tanrı olduğunu sanarak kendisiyle birlikte savaşanların Shan'ın ateşiyle yanmalarına tanık olan Conan, ilk defa içini vicdan azabı denen şeyin kemirdiğini hisseder...

Shan'ın diğerleriyle işi bitince, sona bıraktığı Conan'a döner. Shan kendi sahtesini şanına yaraşır bir şekilde, onu tanrılık mertebesine ulaştıran kılıcıyla yok etmek istemektedir. Ölümüne dövüş başlar ancak mücadele sadece kılıçlarla değil sözcüklerle de yapılmaktadır. Heyecan dozunun iyice yükseldiği bu sayfalarda, 'barbar' diye niteleyegeldiğimiz Conan'ın kelimeleri de en az kılıcı kadar iyi kullandığına tanıklık ederiz. Conan sözleriyle Shan'ın tanrılığını yerden yere vurur ve Shan'a inananların algılarını allak bullak eder. Ve 'acabalar' arttıkça, inançtan beslenen tanrısallık da zayıflamaya başlar...

Hikayenin bu kısmını Mike Docherty'nin güzel çizgilerine bırakıyorum...

(http://2.bp.blogspot.com/-0VfEF0GY0R0/U8972TXSCdI/AAAAAAAACFk/iptdy6ll6dg/s1600/249_Tanr%25C4%25B1n%25C4%25B1n+Y%25C3%25BCz%25C3%25BC_1.jpg)

(http://1.bp.blogspot.com/-TY4QInBvnns/U8-K62RjiYI/AAAAAAAACF8/P6O4azBG-P4/s1600/249_Tanr%25C4%25B1n%25C4%25B1n+Y%25C3%25BCz%25C3%25BC_2.jpg)

(http://3.bp.blogspot.com/-xWsEBH9mSXI/U8-K87DrKhI/AAAAAAAACGE/CeYLfDHXsAc/s1600/249_Tanr%25C4%25B1n%25C4%25B1n+Y%25C3%25BCz%25C3%25BC_3.jpg)

(http://4.bp.blogspot.com/-jqSB52Xh0GU/U8-K_dYZotI/AAAAAAAACGM/i--bsjeKHtg/s1600/249_Tanr%25C4%25B1n%25C4%25B1n+Y%25C3%25BCz%25C3%25BC_4.jpg)

(http://4.bp.blogspot.com/-DWdcXKxrcAk/U8-LBkoyGhI/AAAAAAAACGU/pSXWwW-OPPI/s1600/249_Tanr%25C4%25B1n%25C4%25B1n+Y%25C3%25BCz%25C3%25BC_5.jpg)

(http://2.bp.blogspot.com/-sO84eqTMwmw/U8-LD5VATlI/AAAAAAAACGc/LxmEIdhFvx4/s1600/249_Tanr%25C4%25B1n%25C4%25B1n+Y%25C3%25BCz%25C3%25BC_6.jpg)

(http://4.bp.blogspot.com/-RlKqMlMAFgk/U8-LGJd9pQI/AAAAAAAACGk/Oo72OyL9zOQ/s1600/249_Tanr%25C4%25B1n%25C4%25B1n+Y%25C3%25BCz%25C3%25BC_7.jpg)


Shan, Conan'ın öldürdüğü ilk tanrı değildir, sonuncu da olmayacaktır...

Paul Kupperberg ve Neil Gaiman... Tanrıları var edenin, onlara kudret bahşedenin insanlar olduğu fikrini hikayelerinde aynı şekilde işleyen iki yazar... Belki de fantezi deyip geçmeli... Gaiman'ın ve Kupperberg'in metinlerini 'böylesine' ciddiye almamak herhalde en iyisi...


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/neil-gaiman-amerikan-tanrlar-conan.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/neil-gaiman-amerikan-tanrlar-conan.html)
Başlık: Deadpool Dördüncü Duvarı Yıkıyor!
Gönderen: pizagor - 02 Ağustos, 2014, 17:26:34
Deadpool Dördüncü Duvarı Yıkıyor!


Deadpool nevi şahsına münhasır bir karakter. Kurgu olduğunun farkında olan ve diğerlerine de beyhude bir şekilde yaşadıklarının gerçeklik olmadığını fırsat buldukça çıtlatan, artık işi deliliğe vurmuş bir garip oğlan. Onun bu durumu teknik olarak 'Dördüncü Duvarı Yıkmak' olarak adlandırılmakta...

'Dördüncü Duvar' en temelinde gerçek ile kurguyu ayıran sınır olarak tanımlanıyor. Daha teknik açıklamasını Vikipedi şöyle veriyor:

Dördüncü duvar, üç yanı kapalı geleneksel proscenium tiyatrolarda izleyicilerin sahneyi gördükleri düşsel "duvar". İlk kez Denis Diderot tarafından dile getirilmiş olan kavram, 19. yüzyıl tiyatrosunda öne çıkan gerçekçilik akımıyla gelişmiştir. Gerçekçi tiyatroda yaygın biçimde kullanılan dördüncü duvar, kimi sanatçılarca dram ve güldürüye yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır.


Dördüncü duvarı yıkmak ise bir tiyatro - sinema – televizyon - roman veya çizgiroman kurgusunda yer alan bir karakterin doğrudan izleyiciye veya okuyucuya hitap etmesi ve olayların bir kurgudan ibaret olduğu gerçeğinin hatırlatılması anlamına gelen terim...

Marvel evreninin Deadpool tarafından telef edildiği bir hikayede (Deadpool Marvel Evrenini Öldürüyor – Deadpool Kills Marvel Universe) dördüncü duvarı yıkmış bir karakterden çok hoşuma giden bir panel :

(https://images-blogger-opensocial.googleusercontent.com/gadgets/proxy?url=http%3A%2F%2F3.bp.blogspot.com%2F-wYOpNRPUKCs%2FU9DdJf3fNvI%2FAAAAAAAACHo%2Fg_ShhZUUFFo%2Fs1600%2F250_Deadpool%2B%2525283%252529.JPG&container=blogger&gadget=a&rewriteMime=image%2F*)

Önceki sayfalarda ortadan kaldırdığı Wolverine'in yeniden karşısına çıkmasına sızlanmaktadır Deadpool ve onun ölememesini iyileşme gücüne değil 'esas mutant gücü olan' popülerliğine bağlamaktadır...


'Deadpool Marvel Evreni'ni Öldürüyor' sayfalarında bir diğer dördüncü duvar yıkıcı çizgi karaktere daha yer veriliyor: Uatu...

(http://1.bp.blogspot.com/-mRGLdkexG2s/U9oJXluHV7I/AAAAAAAACIU/sv5v1C48_PE/s1600/250_Watcher.JPG)

Yıllardır çeşitli vesilelerle 'Ben İzleyici'yim. Asla yaşlanmayan ırkımın diğer üyeleri gibi evrenin sayısız dünyasını izliyorum vs.' nakaratıyla okurun karşısına çıkıp uzun uzadıya anlatmaya başlayan Uatu, Deadpool'un aksine, sanal olduğunun bilincinde olup da ciddiyetini koruyan ve bu kurgu evrenin devamlılığı ve bekası için çabalayan ve dolayısıyla aslında tezatlarla dolu bir kişilik. Prensip olarak sadece olayları izlemekle yükümlü olsa da Fantastik Dörtlü'ye Galactus'un gelişini bildirmesi gibi (Fantastic Four #48) olaylara müdahil olduğu zamanlar söz konusu.

Deadpool'un Uatu'yu öldürmek üzere geldiği sırada okurla dertleşmekte olan İzleyici'ye kiminle konuştuğunu sorması dördüncü duvar kavramına aşina okur için gayet keyifli...

Dördüncü duvar ve bunun yıkıcıları mevzusu hoşuma gidiyor, yine döneceğim :)

-----  Deadpool Dördüncü Duvarı Yıkıyor! ------ (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/deadpool-dorduncu-duvar-ykyor.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Mrtekin - 02 Ağustos, 2014, 18:04:35
Martin mystere, balonların esrarında da bu konu vardı.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 03 Ağustos, 2014, 17:51:03
Alıntı yapılan: Mrtekin76 - 02 Ağustos, 2014, 18:04:35
Martin mystere, balonların esrarında da bu konu vardı.

Okumadığım bir sayı idi. Hemen edineceğim. Teşekkürler hocam...
Başlık: Bir Barbarın Musiki ile İmtihanı
Gönderen: pizagor - 04 Ağustos, 2014, 12:59:22

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/bir-barbarn-musiki-ile-imtihan.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/bir-barbarn-musiki-ile-imtihan.html)


Bir Barbarın Musiki ile İmtihanı  


Marvel'ın altmış yetmiş senelik serilerine nazaran Conan (Conan The Barbarian), hem de Hiborya çağı ve coğrafyası gibi sonsuz olasılıklı bir ortamda, kısa ömürlü olmuştur. Sebep olarak Ron Lim gibi son dönem CTB çizerlerin alabildiğine Conan ile uyumsuz, comics ruhunu yansıtan ve büyük üstad Buscema'nın altında ezilen çizimlerini gösterenler çıkabilir. Ve/veya Roy Thomas imzalılardan sonra gelen senaryomsuları suçlayanlar...

Ama bu olguya gelene değin zannımca Conan efsanesine ve ruhuna tezat oluşturan durumları gözardı etmemek gerek. Misal Conan The Barbarian #233'te (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 157 – Alfa Yayınları) bir panel var ki koskoca Conan efsanesinin çöküşüne katkıda bulunmuş olmalı...

(http://4.bp.blogspot.com/-EFWAdJ7Eu1M/U9uTSE5WfpI/AAAAAAAACIo/VajRXYecYPo/s1600/252_Fialla.jpg)

Michael Higgins'in kaleme aldığı ve Conan'ın bebekliğinden yola çıkıp hızlıca delikanlılığına kadar gelen bu ince fasikülde okur, küçük Conan'ın annesi Fialla'dan musiki dersi aldığını görmektedir...

Bu panele bakınca bir anda gözümde beliren imaj şu: bir elinde içki kadehi, diğerinde kitabı, üzerinde röpteşambırıyla yumuşak koltuğunda bacak bacak üstüne atmış oturan, röpteşambırının yaka kısmından yelelerinin taştığı bir Conan!

Müzik, şiir ve sanatla inceltilmiş bir Conan...

Hadi canım sende!!!
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 05 Ağustos, 2014, 08:54:46
Örümcek Adam'da Yerel Tatlar


O zamanın çeviri diliyle yazalım, Nevyork'ta Çelsi bölgesinde, Tanju Okan'ın 'İki Yabancısı'ndan Berkant'ın 'Samanyolu'na, Türk kültür emperyalizminin etkisindeki Amerikalılar...


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/orumcek-adamda-yerel-tatlar.html?m=0 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/orumcek-adamda-yerel-tatlar.html?m=0)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: emre ozdamarlar - 05 Ağustos, 2014, 09:57:18
Hahah cok guzel olmus bu post :)
Başlık: Bir Deadpool Klasiği...
Gönderen: pizagor - 09 Ağustos, 2014, 08:02:15
Dördüncü duvarı yıkmış, kurgu olduğunun farkında olan ve artık işi deliliğe vurmuş bir çizgi karakterin sık kullandığı esprisi...


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/bir-deadpool-klasigi.html?m=0 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/bir-deadpool-klasigi.html?m=0)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: kadri kerem - 09 Ağustos, 2014, 19:43:21
Alıntı yapılan: pizagor - 05 Ağustos, 2014, 08:54:46
Örümcek Adam'da Yerel Tatlar


O zamanın çeviri diliyle yazalım, Nevyork'ta Çelsi bölgesinde, Tanju Okan'ın 'İki Yabancısı'ndan Berkant'ın 'Samanyolu'na, Türk kültür emperyalizminin etkisindeki Amerikalılar...


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/orumcek-adamda-yerel-tatlar.html?m=0 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/orumcek-adamda-yerel-tatlar.html?m=0)

Bu çok iyiymiş gerçekten.  :)
Başlık: Legs Weaver ve Dördüncü Duvar
Gönderen: pizagor - 19 Ağustos, 2014, 12:47:59
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/legs-weaver-ve-dorduncu-duvar.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/legs-weaver-ve-dorduncu-duvar.html)


Legs Weaver ve Dördüncü Duvar


Bonelli'nin de dördüncü duvarı yıkıp aşmış bir karakteri varmış: Komik, eğlenceli, seksi ve tehlikeli hatun Legs...

Nathan Never'da yan karakteri oynadığı dönemlerde hiç bahsedilmeyen bu durum, kendi serisine kavuşur kavuşmaz okura yansıtılıyor...

Paneller Legs Weaver'ın birinci sayısından...

(http://1.bp.blogspot.com/-MPTpAIXMPMY/U_LjgyxYj8I/AAAAAAAACP0/C-GZKyK8mJ4/s1600/257_Legs_NathanNever.png)

(http://2.bp.blogspot.com/-pZMYAP-jbk0/U_Lk3nzfmnI/AAAAAAAACP8/4r4CZ1AlZpk/s1600/257_Legs.png)


Panelden koparılıp bir köşeye atılan üst yazının müşterisini araması belki de çizgiroman için bir ilk! Umuyorum ki Presstij iki sayı çıkarıp, ağzımıza bir parmak bal çaldıktan sonra bu seriye 'pess' dememiştir...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 24 Eylül, 2014, 15:46:07
She-Hulk ve Dördüncü Duvar

Deadpool bu konuda yalnız değil :)

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/09/she-hulk-ve-dorduncu-duvar.html?m=0
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pikofarad - 24 Eylül, 2014, 16:27:34
Ben bu dördüncü duvar panellerini çok seviyorum. Çizgi romana çok ayrı bir tat katıyor. Hele hele dördüncü duvarı yıkmış bir karakterle, yıkamamış bir karakter aynı karede olursa tadından yenmiyor bence.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: rumar80 - 24 Eylül, 2014, 18:58:06
   Benim her daim favori yazar/çizerlerimden olan John Byrne'ün bu serisini maalesef okumadım. Ama sevgili Özgür güzel örneklemeler vermiş. Bir bakın ve benzer panelleri hatırlayan varsa yazsın.

   Legs'in ilk sayısı sayılmaz. ;)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 24 Eylül, 2014, 19:26:11
Alıntı yapılan: rumar80 - 24 Eylül, 2014, 18:58:06

   Legs'in ilk sayısı sayılmaz. ;)

İlk sayıdan heveslendirdi beni, ama ikinci sayıda göremedim. Bakalım Legs'in devamında bu tarz paneller olacak mı (tabi ki devamı olacak mı sorusuyla birlikte!)? Umudum Legs yazarlarının her fırsatta değil de arada bir dördüncü duvar mevzusuna girme eğiliminde olmaları.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 24 Eylül, 2014, 19:28:06
Alıntı yapılan: pikofarad - 24 Eylül, 2014, 16:27:34
Ben bu dördüncü duvar panellerini çok seviyorum. Çizgi romana çok ayrı bir tat katıyor. Hele hele dördüncü duvarı yıkmış bir karakterle, yıkamamış bir karakter aynı karede olursa tadından yenmiyor bence.

Blogda da dediğim gibi: tamamen hemfikirim :)
Başlık: İsyan Günlerinde McDonald's
Gönderen: pizagor - 04 Ekim, 2014, 09:45:21
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/10/isyan-gunlerinde-mcdonalds.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/10/isyan-gunlerinde-mcdonalds.html)


İsyan Günlerinde McDonald's!


2010 yılında Paris metrosunun reklam panolarında ve otobüs duraklarında yeni bir çizgi kahramanlı reklam kendini gösterir. Fransa'nın medar-ı iftiharı, Fransız kültürünün bayrağı Asteriks'ten başkası değildir bu. İşe bakın ki Uderzo'nun stüdyosundan çıkma bu reklamda Asteriks, Hopdediks, Toptoriks, Hokupokus ve köyün diğer Galyalıları McDonalds'da, albümlerin o son sayfasının ayrıldığı şölenin coşkusuyla ve keyfiyle tıkınmaktadır. Hatta bu durum o kadar albümlerdeki şölen havasındadır ki Dertsiziks dahi unutulmamış, paketlenmiş halde ağacın dibine bırakılarak hamburgerciye kabul edilmemiştir.

(http://1.bp.blogspot.com/-U-C6syMCNBs/VC63HmDs8eI/AAAAAAAACbc/ALoGoFhoyUQ/s1600/267_Asterix_McDonalds_2010.JPG)

Beklenildiği üzere bu reklam Fransız aydınlarından çok tepki görür. Asteriks gibi anti-emperyalist bir isyan bayrağının satıldığı dile getirilir. Fransa'nın en önemli gazetelerinden Le Figaro durumu şöyle nitelendirir:

Romalılara karşı direnen yenilmez Fransız'ın kafa derisini sonunda Amerikalılar mı yüzdü?

Entelektüel tepkilerin büyümesiyle birlikte çizgi kahramanımızın haklarını elinde bulunduran Albert René yaptığı açıklamada Asteriks'in emperyalizme satıldığını reddederek 'McDonald's'a çalışmıyor, McDonalds ile çalışıyor.' gibi, bana kalırsa, anlamsız bir savunmaya girişir. Hatta işi 'Diet Cola reklamları için de Hopdediks'e teklif vardı. Ama karakterin değerlerine zıt olduğu için buna müsaade etmedim.' noktasına kadar getirir...

Peki ya sokaktaki adamın tepkisi? McDonalds'ın en karlı olduğu ikinci ülke hala Fransa olduğuna göre bu durumu fazla da önemsemediğini söylemek yanlış olmaz...

(http://2.bp.blogspot.com/-nR8uaKY4Jyc/VC63QJGe4eI/AAAAAAAACbk/ZkWn8Zj82AQ/s1600/267_Asterix_McDonalds_2001.jpg)

Bu arada unutmadan ekleyelim, bu Asteriks'in emperyalizmle ilk dansı da değil. McDonald's 2001'de Fransa'daki pazarlama faaliyetlerinde palyaçosu Ronald yerine Asteriks'i kullanmak üzere yine bir antlaşma imzalamış ve 'Asteriks ve Cleopatra' filminin vizyona girmesiyle birlikte Asteriks oyuncaklı menüleri de vitrine çıkarmıştı...

Başlık: Kaptan Haddock ya da Melanogrammus Aeglefinus
Gönderen: pizagor - 01 Aralık, 2014, 12:18:22
Kaptan Haddock'un ilk göründüğü panel ya da Tenten ve Haddock'un beraber ilk paneli gibi görseller için http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/11/kaptan-haddock-ya-da-melanogrammus.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/11/kaptan-haddock-ya-da-melanogrammus.html).


Kaptan Haddock ya da Melanogrammus Aeglefinus

Tamam, Kaptan Haddock'u Tenten'den tanıyoruz, seviyoruz da 'Melanogrammus Aeglefinus' nedir kuzum! diyenlere..


Bu hususa az sonra geleceğim..

Mevzu Tenten olduğunda iki ayrı uca yöneliyor çizgiroman okuru. Bir grup ırkçı – faşist olarak niteleyegeldiği Herge'yi lanetleyip Tenten'e elini bile sürmeyeceğini söylerken, diğer bir grup da Tenten'i dokuzuncu sanatın en nadide örneklerinden biri olarak gösteriyor..

Ben o 'diğer bir grup'tayım..

Evet, ilk dönem Tenten hikayelerin 'efendi beyaz – köle siyah'a dair öğeler barındırdığını kabul ediyorum elbette. Hatta sadece Tenten'e değil, yine Herge imzalı 'Jo, Zette ve Jocko' albümlerine bakarak da Arap şeyhleri ve bunların sadık hizmetkarları arasındaki ilişkiler ve diyaloglar çerçevesinde bu ırk için de iyi şeyler düşünmediğini söyleyebilir okur.

Ya da bu sakarlıklar ve aptallıklar komedyalarının merkezine konumlandırılan safkan beyazlar için de 'Ne yani, biz beyazlar Herge'nin aktardığı gibi salak mıyız!' serzenişlerinde bulunmadan Herge'nin ırk – renk ayrımsız hayatın hafif tarafını her fırsatta okurun önüne koyduğunu düşünebilir.

Tamamen okurun niyetiyle, yaklaşımıyla ilintili herşey.

Ben, Herge'nin defalarca dile getirdiği üzere bütün o 'Herge mi, ırkçının önde gidenidir şerefsiz!' algısı yaratan çizimlerinin ve diyaloglarının bir gençlik hatası olduğunu söylerkenki samimiyetine inanıyorum.

Kaldı ki bizim harcımız değil Tenten üzerinden Herge'yi yargılamak, bunu anlamam ve kabul etmem mümkün değil! Birisi 'ırkçı Tenten' dediğinde hemen şunu sorarım: Türk kızlarına olsa olsa platonik bir sevdayla bağlı ama yedi düvelin dilberlerini koynuna alan, dünya kadın mutfağının en nadide tatlarının peşindeki eli kılıçlı ulu Türk kahramanını şakşaklayıp, içten içe 'beline kuvvet yiğidim' demek Herge'ye atfedilen ırkçılıktan daha mı masumdur? En rezil, en belden aşağı vuruş değil midir bu toplumun değerler sıralamasındaki en yüksek dokunulmaz olan namus üzerinden o kadın nazarında milletinin de sırtını yere getirmek?

Ya da bütün şeytani nitelikleri bünyesinde barındıran kahpe Bizans'ın torunları ne düşünmektedir acaba önce çizgiroman, sonra çizgiroman uyarlaması Yeşilçam sineması vesilesiyle milyonların beyninin yıkanması hususunda? Acaba bu panelleri çizenlerin, bu filmleri yönetenlerin yegane şansı sanatlarının bu sınırları aşamaması mıdır?

(http://1.bp.blogspot.com/-0YeXKyErH74/VHhZNI6NsII/AAAAAAAACfA/Xd0PvwPaX2U/s1600/272_The%2BGolden%2BCrab.png)

Evet Tenten bence çizgiroman denen sanatın en mühim örneklerinden biridir, hem de bu panellere rağmen. Panellerdeki bu yenilenmenin Herge'nin ırkçılığı olarak gösterilmeye çalışılmasına rağmen aslında durum bundan farklı. Tenten'in kıta Avrupasını aşıp Amerika macerası başlarken yayın haklarını alan Golden Press, çocuk kitaplarında siyah ırkın yer almasını hoş karşılamayan dönemin yetkin sansür anlayışıyla uzlaşmak adına Herge'yi bazı panelleri yeniden çizmeye ikna eder. Yani ırkçı olan Herge değil aslında Amerika'nın ürkütücü sansür kurumudur, devletin ta kendisidir. Bu konuda daha ayrıntılı bir yazının sözünü Altın Madalyon'dan arkadaşlara verdim, umarım bu sözün altında ezilmem :)

Tenten'i sevmemin nedeni Herge'nin üstün sakarlıklar bahşettiği tüm o yan karakterlerdir; Profesör Turnusol'dür, Dupond – Dupont ikizleridir, Castafiore'dir, Rastapopulos'dur ve en çok da Kaptan Haddock'tur. Orijinal bir karakterdir. Dizginlenemez öfkesi, doyumsuz kopuş anları, son derece özgün küfürleriyle fırtına gibi eserken bir anda durulup süt liman olabilir. Bir an sonra ise öfkesi yeniden kabarabilir. Tüm o tahmin edilemezliğiyle Kaptan Archibald Haddock denizin ta kendisidir.

Peki, Haddock'un aslında bir balık, hatta İngilizlerin 'Fish and Chips' tabaklarında en çok tercih ettikleri balık olduğunu biliyor muydunuz?

Herge'nin yarattığı bu yeni karaktere isim bulmaya çalıştığı dönemde bir gün karısı Germaine'e akşam yemeği için ne pişirdiğini sorar. Karısının 'Mutsuz bir İngiliz balığı şekerim, haddock...' yanıtı sanatçıda bir kıvılcım çaktırır. Herge bu yeni karaktere Haddock isminin cuk oturacağını düşünürken gelmiş geçmiş en eğlenceli, en komik, en sevimli yan karakter ismini de bulmuş olur: Kaptan Haddock. Archibald ön adının ortaya çıkması ise çok daha sonra, 'Tenten ve Pikarolar'da gerçekleşir..

Ve sanıyorum artık 'Melanogrammus Aeglefinus'un ne olduğu anlaşılmıştır..

Pekiyi, Haddock ile okur nasıl tanışır, hatırlayalım..

Haddock karakteri ilk olarak 1941 tarihli 'Altın Kıskaçlı Yengeç' albümünde okurun karşısına çıkar. Bana gelirsek, bu hikaye Alfa Yayınları'nın Tenten'i deforme ve rezil ederek bastığı o hatırlamak istemediğim albümlerinden sonra ilaç gibi gelen, YKY'nin karakteri hak ettiği şekilde, orijinal formatında yayınlanmaya başladığı serinin yanlış hatırlamıyorsam ilk albümüdür. Tarihler bundan yirmi sene öncesinin göstermektedir: Ekim 1994..

Temponun hiç düşmediği, sürekli bir patırtı – gürültü silsilesidir bu hikaye de. Denizden çıkarılan bir cesedin cebindeki kağıt Tenten'i ve Dupond – Dupont ikizlerini Karaboudjan isimli gemiye sürükler. Tenten'e henüz rıhtımdayken düzenlenen suikast tamamen tesadüfi bir şekilde hedefine ulaşamasa da geminin ikinci kaptanı Allan'ın Tenten ile ilgili imha planları burada bitecek gibi değildir. Nitekim Allan ikizlerle şahsen ilgilenip, içirip gemiden sepetlerken, adamları Tenten'i tutsak eder. Gemide mapus kahramanımız ise büyük bir uyuşturucu kaçakçılığı işine bulaştığını farketmiştir..


Kaptan Haddock ise bu kaçakçılığın yapıldığı geminin herşeyden habersiz, ikinci kaptanı Allan tarafından içkiyle uyuşturulan süvarisidir. Kukla konumundadır, acınası bir haldedir, tüm yetki ve hakimiyet aslında Allan'dadır.

Kilitli kaldığı kamaradan kaçmaya çalışırken Tenten ile Haddock'un yolları kesişir. Tenten Kaptan'a tüm olan biteni anlatır ve birlikte bir tahliye filikasıyla gemiden kaçarlar. Bu arada Haddock bir daha içmeyeceğine dair Tenten'e ilk sözünü de vermiştir. Filikadayken içkiye olan zaafı baş gösterir ve sandalda bulduğu romu, tüm o gelgitlerine rağmen, dayanamayarak içer ve o kafayla ısınmak için filikanın küreklerini yakar. Tenten'in yangını söndürmesine engel olmaya çalışırken filikanın alabora olmasıyla kendine gelir..

Bu sırada bir deniz uçağının saldırısına uğrarlar. Tesadüf, Tenten'in attığı kurşun uçağı denize inmek zorunda bırakır. Tenten pilotları bertaraf ederek uçağı ele geçirir. Haddock bu sefer de uçakta bulduğu viskiyi içerek o tehlikeli kişiliğine dönüşür ve uçağı kullanmak için diretir. Bunu kabul etmeyen Tenten şişeyi kafasında bulur. Uçak çöle düşer ve kahramanlarımız için ayrı bir mücadele başlar: zorlu ve susuz çöl koşulları. Tüm ümitler tükenmişken Karakol Komutanı Teğmen Delkur tarafından bulunurlar. Teğmen Delkur dostlarımızı destek kuvvetle birlikte Baggar'a gönderir. Kafile yolda çöl eşkiyalarının saldırısına uğrar. Çarpışma esnasında içki şişesi kurşunlanan Kaptan Haddock ilk büyük öfke performansını sergiler. Elinde namlusundan tutarak salladığı tüfeği eşkıyaların üzerine gayet korunmasız koşarken şöyle bağırmaktadır:

ALÇAKLAR!!! LAPACILAR!!! BALDIRI ÇIPLAKLAR!!! MAĞARA ADAMLARI!!! YAMYAMLAR!!! VAHŞİLER!!! KURBAĞALAR!!! HALI TÜCCARLARI!!! PUTPERESTLER!!!

Matrak adamdır Haddock, onsuz Tenten'in de tadı olmaz..
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 10 Mart, 2015, 16:50:47
Alıntı yapılan: rumar80 - 24 Eylül, 2014, 18:58:06
   Benim her daim favori yazar/çizerlerimden olan John Byrne'ün bu serisini maalesef okumadım. Ama sevgili Özgür güzel örneklemeler vermiş. Bir bakın ve benzer panelleri hatırlayan varsa yazsın.

   Legs'in ilk sayısı sayılmaz. ;)

Pekiyi Legs'in 3. sayısından bu panel sayılır mı sevgili Umar?

(http://3.bp.blogspot.com/-79HYiYCc1k8/VO2kzmWO5jI/AAAAAAAACuQ/bc5_VLVaKXc/s1600/290_Legs_02.jpg)


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/02/legs-weaver-3-cozucu.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/02/legs-weaver-3-cozucu.html)


Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 20 Mart, 2015, 09:34:08
Hennesy ile uzun uzadıya, keyifli, yazılı bir sohbetimiz oldu. Üç vakte kadar burada :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hanac - 20 Mart, 2015, 10:57:58
Alıntı yapılan: pizagor - 20 Mart, 2015, 09:34:08
Hennesy ile uzun uzadıya, keyifli, yazılı bir sohbetimiz oldu. Üç vakte kadar burada :)

Batman nickli arkadaş mı bu hennesy ?
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 20 Mart, 2015, 11:09:26
Alıntı yapılan: hanac - 20 Mart, 2015, 10:57:58
Batman nickli arkadaş mı bu hennesy ?

Doğrudur, eskiler kendisini hennesy olarak bilir
Başlık: Pizagor bir gün Hennessy'yi karşısına alır ve...
Gönderen: pizagor - 20 Mart, 2015, 13:05:37
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/03/pizagor-bir-gun-hennessyyi-karssna-alr.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/03/pizagor-bir-gun-hennessyyi-karssna-alr.html)


Birkaç sene önce 'Hennessy' olarak tanıdığımız çizgiroman sevdalısı dostumuz Murat Tüfekçiler yenilikçi bir fikirle ortaya çıktı: Çizgiroman dünyamızdan isimleri sorularıyla açmak, onların çizgiroman üzerine her türlüsünden düşüncelerini ve kendisinin bu isimler hakkındaki izlenimlerini bizlere aktarmak. Bu bazen isimleriyle ağır, çizgiroman adına yaptıkları işlerle ağır bir yazar ya da çizer oldu, bazen de içimizden, sadece çizgiroman okuru kimliğiyle tanıdığımız bir dostumuz..

Ama henüz kimse 'Hennessy'ye 'Bize biraz kendinden bahsetsene...' demedi..

Bugüne kadar..



Pizagor : Klasik giriş sorusudur, bize biraz kendinden bahseder misin, Hennessy kimdir falan filan. Teamülleri yıkalım, bunu şimdilik bir kenara bırakalım. Son birkaç gündür korsan üzerine yaşanan sanal tartışmaların sonrasında sıcağı sıcağına sorayım, neler oluyor, Hennesy çizgiromana küstü mü?

Hennessy : 1975 doğumluyum, herkes gibi hayat mücadelesi içinde kafamı boşaltmak ve hayatı daha yaşanır hale getirmek için hobileri olan bir insanım. Müziksiz özellikle Pink Floyd ve hobi olmadan bu hayatın anlamsız olduğunu düşünen biriyim. Çizgiroman da hayatımın bir parçası.

Dolayısıyla küstün mü şeklindeki soruna gelirsem, çizgiromanı hiç bırakır mıyım, sadece biraz kendimle kalmak, çizgiromanı kendimle yaşamak istiyorum.


Pizagor : Bunu bir süreliğine sahalardan uzaklaşıyorsun şeklinde mi algılamalıyım, en azından dijital sahalardan! Herhalde Büyülü Dükkan'a girdiğimizde en fazla rastlaşma olasılığımız olan çizgiromancı dostumuz kalmaya devam edeceksin.. Değil mi?

Hennessy : Dijital sahalardan biraz uzak olmak diye algıla sevgili arkadaşım. Ben çizgiroman almaya devam ettikçe Büyülü Dükkan evimden sonra ikinci adresim olacaktır. Çünkü orası benim için başka bir kapı, hem çizgiromana doyuyorum hem de sevdiğim arkadaşlarımla karşılaşma imkanı buluyorum. İlyas ve Fuat Erkul da sevdiğim arkadaşlarım arasında olunca oranın yeri ayrı oluyor benim için. Pazar sabahları tavla partimiz var bekleriz birde çay, kahve beleş :) Ayrıca arkadaşlarım ile ölene kadar dostluğum bakidir. Beni arayan nerede bulacağını bilir..


Pizagor : Benim de dahil olduğum geniş bir çizgiroman okuru kitlesi hayatlarının en az bir evresinde çizgiromana ara vermiş, sonra geri dönmüştür.. Senin de böyle bir ara vermişliğin oldu mu?

Hennessy : Herkes gibi küçük yaşlarda çizgiroman okumaya başladım. İlk dayımın Tenten kitaplarını çalarak, sonra harçlıklarım ile Kaptan Swing okumaya başlayarak. Ardından Mandrake, Superman, Örümcek Adam ve Batman ile taçlandırdığım çizgiroman okurluğuma hem bir anda kendimi iş hayatının içinde bulmam, hem de şimdiki gibi bol çizgiroman olmadığı için ara verdim.

2010 yılı sonuydu, kız arkadaşımdan yeni ayrılmıştım. Kafamı boşaltacak ve meşgul olmamı sağlayacak yeni bir hobiye ihtiyacım vardı. Yıllardır Star Wars, hi-fi gibi hobilerim sayesinde yeni insanlar tanımıştım. Sadece hobi yapmak değildi amacım, yeni insanlar tanımak, çoğu insanın hep uzaklardan baktığı yerlere rahatça ulaşmak. Böylece bir gün kahve içmek için buluştuğum çizgiroman koleksiyoncusu okul arkadaşım sevgili Cem'e 'ben Martin Mystere okumak istiyorum' dedim. O da beni bir zamanlar Kadıköy çarşısı içinde en alt katta çizgiroman satan İlyas Erkul (Büyülü Dükkan) ile tanıştırdı. Hala unutmam sevgili arkadaşım İlyas'ın dükkân kapısında söylediği sözü. "Buradan içeri girersen bir daha çıkamazsın!" dedi. Öyle de oldu. Bir boşluğu doldurmak için yola çıktığım bu yeni hobimde, gene İlyas arkadaşıma gittiğim bir günde Kadıköy çarşısının en alt katındaki kafeteryada bir masaya oturmuş bir grup gördüm. İlyas arkadaşım beni onlar ile tanıştırdı. Altın madalyon isimli siteye üye arkadaşlarım ile ilk defa bir araya geldim.

Bugün onların tavsiyeleri ve kendi okuma zevkime göre sattıklarım ve takaslar hariç dört yüz çizgiromanlık minik bir arşivim, duvarımda Yıldıray Çınar ve Daniele Statella'dan orijinal çizimlerim ve Tuncay Efe abimin yaptığı Tenten tablom oldu. Ve hep dediğim gibi, yeni insanlar tanıma şansım oldu.


Pizagor : Hennesy sadece bir çizgiroman tutkunu değil bildiğim kadarıyla. Mesela bir konser için kar – kış – kıyamet demeden yollara düşüp başkente gelebilecek derecede bir müzik tutkunu. Bu bağlamda tutkuyla bağlandığın başka neler var hayatında? Çizgiromanın bu tutkularındaki ağırlığı nedir, en öne çizgiromanı koyabilir misin?

Hennessy : Tabi ki tutku. Tutku olmadan, istek olmadan en önemlisi merak olmadan yaşamak istemezdim. Bu konuda kendimi şanslı hissediyorum hayatımda kendi çapımda birçok hobim ve araştırmam sonucunda iyi bir yere geldim. Bu tarafımı iş hayatına ya da zamanında okul hayatına verebilseydim neler olurdu diye bazen kendime soruyorum. Ama kendimin en sevdiğim tarafı bu.

Başta da dediğim gibi müziksiz bir hayat benim için yaşanmamış bir hayattır. Ufak yaşlarda tutkum haline geldi. Herkes sevgilisini koluna takıp okula giderken, ben kulaklığımda Pink Floyd dinleyerek gidiyordum. Bana deli diyorlardı, şimdi tüm gençlik kulaklıksız dolaşmıyor. İyi bir müzik kulağım vardı. Bunu ben değil çevrem söylüyordu. Doğru zamanda doğduğum ve dayım gibi doğru adamlardan müzik zevkini tattığım için, 70-80 arası kuşağı yakaladığım için iyi bir arşivim oldu. Bir de üzerine hi-fi hobisi beni sarınca.. Zamanında imkanımın yettiği ölçüde bir sistemim vardı. Ama dediğim gibi benim amacım yeni insanlar tanımaktı. Her zaman söylediğim gibi ismini anmadan geçemeyeceğim sevgili arkadaşım Tarık Koral evinde kaç gece benim için dünyanın en iyi anfisi olan ASR II karşısında rakı ve çiğ köfte eşliğinde Beethoven, Pink Floyd, Jordi Saval dinlemek her kula nasip olmaz..

Evet bir şeyi kafaya taktıysam olacak mantığıyla yola çıkarak kar kış dinlemeden Ankara'da konsere geldim. Tabi sevgili abim Derya'yı görmek bahanesi ile aslında. Birçok konsere gittim ama hayatımda üç konseri unutamam; Scorpions 2012, Mark Knopfler ilk konseri Fender Strat Red havaya kaldırışı ve Roby Lakatos konseri ki onunla tanışmama vesile olmuştu.

Tutkularım çok, burada anlatmaya kalksam saatleri alır ama dediğim gibi müziksiz yaşamak istemem. Çizgiroman son tutkum. En öne maalesef koyamam. Müzik ve yeni insanlarla tanışma tutkum her daim ağır basar ama çizgiroman için şu an hayata bağlanmamı sağlayan damarlardan biri diyebilirim.


Pizagor : Peki ya aşk! Bekârlık sultanlık mı?

Hennessy : Aslında bu soruyu sana ben sormalıyım :) bekarlığı özlüyor musun diye. Aşkı herkes anlatır, tarif eder ama tarif ettiği gibi yaşamaz. Ben anlatmayı sevmem yaşamayı severim. Aşk anlatılır birşey olsa idi herkesin hikayesi birbirine benzerdi. Bence aşk anlatılmaz yaşanır ve bir hikayesi olur bu tabi benim fikrim..

Bekarlık sultanlık mı.. Ben yanlış zamanda doğru insanı buldum. Doğru zamanda doğru insanı buldunuz mu bekarlık tabi ki sultanlık değil. Ama kavgalar ve kafa uyuşması olmadığı bir ortamda yaşayacağıma hür bir kuş olmayı tercih ederim. Doğru insanı bulmadığım sürece bekarlık sultanlıktır.


Pizagor : Çizgiroman beğenini anlatır mısın? Hangi akımlara, hangi kahramanlara, hangi döneme, hangi yazar – çizerlere daha yakın duruyorsun?

Hennessy :Desene bu sohbet bir kaç gün sürecek :)

Öncelikle bir mesaj vererek konuya giriş yapmak isterim. Çizgiroman sadece çocukların okuduğu ve büyüyünce bir köşeye bıraktıkları bir araç değildir. Çizgiroman 5 yaşında da 85 yaşında da okunacak bir hayal dünyası, bazen ders çıkarılacak bir sanat bazen de gülmeni sağlayan bir araç, bazen göz sevkine hitap eden bir amaçtır. Onun için herkesin çizgiroman okuması ve çevresine bunu yaymasını şiddetle tavsiye ediyorum.

Şimdi hangi akımları ve kahramanları takip ettiğime gelince;


Tex

Geçen bir kardeşim ile oturmuş sohbet ediyorduk. Abi neden bu kadar Tex seviyorsun dedi. Ona da dediğim gibi; Tex bir bardan içeri girer herkese bira ısmarlar, hikayeyi az veya çok anlar, ya da bardan içeri girer beş on kişiyi döver veyahut direk bir masaya gider, bifteği yer soğuk birayı içer. Kötü adam ya şerif, ya kanun kaçağı, ya bir çete veya bir subaydır. Kısaca Tex'de hikaye hep aynıdır, roller değişir durur. Ama İtalyan çizerler ile yaptığım sohbetlerde dedikleri gibi hepsi Tex çizmek ister. Tex benim için işte bunun için tutkudur. Ondaki çatışma sahneleri, arka sahneler veya kovalama sahneleri, karakter çizimleri benim için anlatılmaz yaşanır.


(http://3.bp.blogspot.com/-KYgmWbIWMVg/VQv3AcZEoeI/AAAAAAAACwA/ixRXv2Wj60U/s1600/292_Batman.jpg)

Batman

"Hatırlamanı istiyorum Clark.. Gelecek yıllarda.. Kendinle başbaşa kaldığın anlarda.. Boğazına sarılmış elimi hatırlamanı istiyorum. Seni yenen tek insanı hatırlamanı istiyorum."

İşte benim Batman karakterine olan bağımı en iyi anlatan çümle. Bazen psikopat, bazen bir aile babası, bazen çapkın. Sabah gülen, geceleyin karanlıklar içinde her türlü delilik ile savaşan adam. Benim için 'No Man's Land' hikayesi Batman konuları içinde nirvanaya ulaştığım, en sevdiğim hikayedir. Batman her türlü düşman ile savaşırken buluyorsunuz. Duy sesimi Ertan.. Bazen çizimleri, bazen atmosferi, bazen de Joker ile bir bütündür bu karanlık ruhlu adam benim için. JBC Yayıncılık'ın sahibi sevgili Dostum Ertan Ergil''e sonsuz sevgiler..


Mister No

Benim işte kısaca :) Bazen efkarlanır içer, bazen aşık olur aldatılır. Bazen adalet için dünyayı karşısına alır. Aşık olur, dayak yer, sever sevilir, kısaca insan gibidir. Hele Afrika'da geçen maceraları benim için unutulmaz. Herkesin bu maceraları okumasını tavsiye ederim. Bir de benim için büyük bir yazar olan Gaston Leroux'a Operanın Hayaleti adlı macerasında yapılan göndermelere hayranımdır. Mister No klasik seri maceraları her zaman keyif ile okunacak maceralardır.



Nathan Never

Türkiye'de değeri anlaşılamayan çizgiroman. Üzülerek söylüyorum, böyle kaliteli bir yayının Çizgi Düşler tarafından sırf ayakta durması için basılan ve desteklenen bir yayının daha iyi satmaması beni hep üzmüştür. Bilimkurgu ağırlıklı olsa da hikayelerinde polisiye, aşk, geçmişe ve geleceğe atıflar bulunan harika bir arkaplana sahiptir. Dev albümleri keyifle okunacak bir karakterdir.



Örümcek Adam

Öncelikle burdan sevgili kardeşim İlke Keskin'e selam göndermek isterim. Örümcek ağlarını hem güzel tercümesi ile bizlere okuttuğu için ve son zamanlarda sağlam hikayelerini de yayınladığı için. George ve Gwen Stacy'nin Ölümü, Kraven'in Son Avı, Örümcek Adam siyah serisi gibi sağlam hikayeleri kesinlikle es geçmeyin. Para biriktirip çalışıp kazanmaya çalışan acıların çocuğu Peter Paker'sız bir çizgiroman rafı düşünülemez.



Thorgal

Bence Çizgi Düşler'in bastığı en iyi kitap, bir başyapıt ya da başucu kitabı adına ne derseniz deyin. Büyük küçük herkesin okuması, okurken düşünmesi, düşünürken çizgileri arasında kaybolması gereken bir viking hikayesi. Sadece Fransızca konuşulan ülkelerde beş milyon satmış. Paris metrosunda hala reklamına rastlayacağınız efsane..



Tenten

Nasıl Carson'suz Tex çekilmez ise Kaptan Haddock olmadan Tenten sanki biraz yavan kalır, ne dersiniz. Bazılarına göre eşcinsel, kimilerine göre ırkçı. Ama bunu söyleyenler dahil herkesin okumaktan çekinmediği bir çizgiroman.


Conan

Belki de okumak için almadığım tek çizgiroman. Nasıl olur diyeceksiniz. Marmara Çizgi tarafından yayınlanan Vahşi Kılıç serisini takip ediyorum. Ben Conan almadan önce çizgiromanı sadece okuyordum çimdi onun sayesinde çizgi detaylarını anlamanın keyfini alıyorum. Conan benim için okunup vakit kaybedilecek bir çizgiroman değil, o çizimlerin arasında kaybolup gidilecek bir hikaye. Bunla ilgili ufak bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim. Conan 5. kitap çizimlere bakıyordum ve Kızıl Saray hikayesinin ilk sayfasını çevirdim. Çevirmez olaydım tam onbeş dakika abartısız bir resme bakar mı insan, ben baktım. Onbeş dakika sonunda kitabı masanın üzerine bırakıp İlke Keskin'i aradım, kardeş hemen bu sayfanın orjinalini bana mail at dedim. Frank Brunner çizmemiş resmen yaşamış savaş sahnesini ve odamın duvarına hemen baskısını alıp çerçeveledim. Orijinali kimde ise adresini verin gidip çalayım :)


(http://3.bp.blogspot.com/-EwM5CFUTrkw/VQv4MDbw-tI/AAAAAAAACw4/uuL5iMLwo9Y/s1600/292_Martin%2BMystere.jpg)

Martin Mystere

Çizgiromana dönmemi sağlayan karakter. Martin Amca klasik serisi son zamanları hariç keyifle okuyabileceğiniz hikayelerle doludur. Gizem, efsaneler, polisiye kurgusu ile sizi birçok efsaneye farklı taraflardan bakan, Java gibi susan ama benden daha çok kız ile aşk yaşayan bir karaktere de sahiptir.



Yürüyen Ölüler

Marmara Çizgi'nin kalesi, son zamanlarda okuduğum en iyi serilerden biri. Dizisini hiç seyretmedim. Ama çizgiromanı için bir başyapıt diyebilirim. Zombiler burda sadece dekor. İnsanoğlunun zor zamanlarda ne kararlar alabileceğini, ne risklere girebileceğini, intikam için neleri yapabileceğini, kendi halkını koruyabilmek için nelerle mücadele edebileceğini kısaca insan psikolojisini çok iyi işlemiş bir hikayeye sahip. Alın demiyorum hala okumadıysanız çok şey kaybetmişsiniz diyorum.


Lone Wolf and Cub

Kiralık katil bir samuray ile oğlunun maceralarını barındıran harika seri Yalnız Kurt ve Yavrusu. Şu ana kadar 11 sayısı yayınlanan, her karesininde ustanın elinden çıktığını fırça izleri ile net gördüğümüz harika seri. Öyle düello sahneleri var ki balonsuz bir anlatım anca bu kadar iyi dile getirilebilir.


Gibrat

Buradan Flaneur Yayınevi'nden Servet Inandı'ya selamlarımı gönderiyorum. Alışık olmadığım çizgiromanlar basarak dünyamı renklendirdiği için. Gibrat bunlardan biri. İkincisi de yakında çıkacak. Edisyonu kapağı, sertifikası, kısaca herşeyi ile okumaktan keyif aldığım bir albüm. Baskısı da tükenmek üzere, belki de tükenmiştir.


Daredevil

Kör bir avukatın Örümcek Adam yetmezmiş gibi New York sokaklarında adaleti aramasına biz Daraldevil diyoruz. Korkusuz adlı hikayesini kesinlikle okuyun ve şu an Arka Bahçe'nin çıkardığı seriyi alın, en sağlam hikayelerden biriyle sizi baş başa bırakacak. Bir karakterin hem maskeli, hem de maskesiz adaleti arayışına en güzel örnek.

Tamam dediğini duyar gibiyim, bu sondu. Dedim ya sabaha kadar sürer, daha Brendon, Lilth, Avengers, X-Men, Old Man Logan, Kick Ass ve diğerlerine girmedim :)


Yazarlar ile aram çok iyi değildir :) Yukarda saydığım karakterlerin çoğu serisini okurum. Ama iş çizerlere gelince bir iki ismi zikretmeden geçmek istemem.

Lola Airaghi

Çizimlerine aşık olduğum kadın. Brendon olmak üzere birçok çizimini yakından takip ettiğim. Facebook üzerinden arkadaş olduğum, hala ara sıra yazıştığım, güzel bir söyleşi yaptığım kibar kadın. Aşk olmak isterdim (Fatih Okta) abim duymasın hemen yetiştirir :)

Yıldıray Çınar

Bir adam hem bu kadar ünlü olacak, hem de beyefendi olacak. Çizimlerine hayran olduğum uzaktan da olsa arkadaşı olmaktan keyif aldığım bir çizerimiz. Odamın duvarında duran Iron Man çizimi için iddia ediyorum tartışmasız en iyi cover çizimi.

Mahmud Asrar

Hem tanışmak, hem de sohbet etmek şansına sahip olduğum bir çizerimiz daha. Son zamanlarda çizimlerini öyle geliştirdi ki hakikaten geldiği yeri ne kadar hak ettiğini görmemek mümkün değil. Hele kadın figürlerini bir başka çiziyor. Hala bir Super Girl çizim almak için kapısında yatıyorum :)

Claudio Villa

Üstad Tex'i tekrar yarattı desem yalan olmaz. Onun çizdiği kapaklardan birini alsam her halde sabah akşam bakar, rüya mı diye kendime sorarım herhalde.

Yves Swolfs

Ülkemizde de yayınlanan Drango ve Efsane serilerinin çizeri ve yaratıcısı. Çizdiği sahnelerin çoğu tablo gibi. Kadın çizimleri harika..
Bu uzar gider..

İtalyan, Fransız, Amerikan azda olsa Türk akımını yakından takip ediyorum.



Pizagor : Çizgiromancının estetik beğenisi ve görüşü gelişkin olur malum. En beğendiğin çizgi kadın karakter kimdir? Black Cat deme, bozuşuruz :)

Hennessy : Black Cat :) şaka şaka. Mara Jade, Spider Woman ve Wonder Woman..


Pizagor: Röportaj yapma fikri nasıl ortaya çıktı? Portföyde ne kadar çizgiroman aktörü vardı ki böylesi iddialı bir işe kalkıştın?

Hennessy : İddialı dersek abartı olur. Yeni insanlar tanıma merakım ilk İngiltere eski başkanı Tony Blair'e gönderdiğim mektupla başladı ve sonra da benim için dünyaca ünlü keman virtiyözü Roby Lakatos ve Luciano Pavan ile tanışmama vesile oldu. Doğum günümde beraber çekip mail attıkları resmi hala unutamam. Merak ediyordum okuduğumuz karakterleri çizen ve yazan kişiler kimlerdi. Bunun üzerine Altın Madalyon sitesinden nemo takma isimli arkadaşım ve sonra da Şehnaz Uğur arkadaşım sayesinde İtalyanca facebook sayfalarından sizinle röportaj yapmak istiyorum diye mesaj attım. Sağ olsunlar çoğu olur dedi. Evet, belki yarım yamalak cümleler kurdum, belki imla hataları yaptım, yazım kurallarına uymadım ama sonunda birçok insan ile tanışma şansım oldu. Aralarından Lola Airaghi ile güzel bir arkadaşlık kurdum ve ara sıra da yazışıyoruz.


Pizagor : Röportaj amaçlı konuştuğun, yazıştığın tüm bu çizgiroman aktörleri arasından 'en'leri sorsam.. en burnundan kıl aldırmaz, en cana yakın, en ilgili, en boş vereni vs..

Hennessy : En boş Roberto Diso, en cana yakın ve ilgili Ertuğrul Edirne ve Serdar Hızlı,
en çok keyif aldığım Lola Airaghi, Yıldıray Çınar, Mahmud Asrar, Daniele Statella..


Pizagor: Pekiyi böyle güzel giden bir proje neden sonlandı, niye röportajlara devam etmiyorsun?

Hennessy : Hem İtalyanca bilen bir arkadaş bulamadığım için hem de bu işi benden daha iyi yapacak çok kişi olduğu için.


Pizagor : 'Hennessy' ile başlayan tanışıklık bir süredir 'Batman'e dönüştü. Açıkçası ben 'Hennessy'yi beğeniyorum çünkü JBC alınmasın ama Batman herhangi birinin aklına gelebilecek alelade bir rumuz. Ancak 'Hennesy'nin farklı bir aurası var. Nedir bu 'Hennessy', nereden geliyor, özel bir hikâyesi var mı?

Hennessy : Tabi ki var. Benim en sevdiğim konyak markasıdır. Kışın vazgeçilmezim. Yazın ise ara sıra takılırız kendisi ile.


Pizagor: Bu ülkede çizgiromanın geleceği adına iyimser misin, karamsar mısın? Sence nelere gebe gelecek günler?

Hennessy : Maalesef karamsarım. Yayınevleri dahil kimse birlik beraberlik içinde değil. Biz okuyucular da dahiliz bu duruma. Taraftar gibiyiz hepimiz. Şu anda Türkiye ömrünce görmediği kadar bol bir çizgiroman çeşitliliğine sahip ama maalesef okur yok. Onlar da fala 50 lira verip, kitaba 20 lirayı çok görenler. Ya da ay sen hala çizgiroman mı okuyorsun çocuk ruhlu hahaaha diyenler. Ben yayınevlerini takdir ediyorum. Ya bu bollukta hep beraber batacağız ya da ben yanılacağım ve mutlu olacağım. Okullara, üniversitelere gidilmedikçe kısaca halka inilmedikçe sadece bizler arasında kalır çizgiroman ve her geçen gün pahalanan sektörümüz elemeler ile ya azalmaya gider ya da biter. Son zamanlarda fuarlara gidilmeye başlandı, bu yetmez, kampanyalar lazım, bu da yetmez yayınevlerinin insanları çağırıp kendilerini tanıtmaları lazım.


Pizagor : Pekiyi ya dünyada çizgiroman desem?

Hennessy : Amerika artık çizgiromanı araç olarak kullanıyor, amaç film sektöründen para kazanmak. Nasıl müzisyen artık albümü kartvizit olarak çıkarıyor, konserden kazanıyor, Amerika da parayı sinemadan vuruyor. İtalya'da Tex ve Diabolik haricinde kalanların durumu vahim. Gerçi onlar da uyandı, geç oldu ama :) Ya 'one shot'a dönüyorlar ya da limitli seriye. Renkliler de ekstrası işin. Fransızlar herhalde aralarında en iyisi. Japonya'da ise manga bir kültür olduğu için harika eserler ve çizgi filmler çıkmaya devam ediyor.


Pizagor: Biz, birkaç arkadaş merak ediyoruz, 'Hennessy' fotoğraflarda neden hiç gülmez, ciddiyetinden mi yoksa fotojeniklikle ilgili bir sorun mu?

Hennessy : Yapı meselesi diyelim. Ortaokuldu, sınıfın en soğuk adamı oscar ödülünü ben almıştım. Bir zamanlar takıldığım barda bir hanım arkadaşım 'Murat seninle tanışmadan önce seni arçelik buz dolabına benzetiyordum' dedi, 'ama tanıyınca öyle olmadığını anladım.'


Sohbetimizi böyle bitirdik, ben çok keyif aldım açıkçası. Buraya koymadığım görseller http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/03/pizagor-bir-gun-hennessyyi-karssna-alr.html  adresinde...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Nemo - 20 Mart, 2015, 13:30:12
Cok guzel :)
Murat abi,sen roportajlara devam edersen, ben elimden geldigince cevirmeye calisirim.
Bu arada feysbuk'ta ki siirlerinin hastasiyim :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Jedmau - 20 Mart, 2015, 13:34:18
Ellerinize sağlık , okurken çok eğlendim :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hanac - 20 Mart, 2015, 13:35:56
Güzel bir röportaj olmuş.

Sırada kim var, Mrtekin mi ?
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: yunusmeyra - 20 Mart, 2015, 13:51:14
Murat çok güzel anlatmış  :) ama Özgür'de iyi sormuş  :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: kalidor - 20 Mart, 2015, 14:06:14
Keyifli bir röportaj olmuş. Forum sakinlerini tanımak için de faydalı bir çalışma. Emeğinize sağlık.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hanac - 20 Mart, 2015, 14:09:28
Pizagor şimdi dikkatimi çekti, blogunda en üstte güzel bir Black Cat çalışması var.

Bu çizim kime ait, bizi aydınlatır mısın ?
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 20 Mart, 2015, 14:13:15
Sağolsun Ferzan dostumuz beni kırmadı bu çizimi yaptı... Bloga profesyonel bir hava geldi sayesinde.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Ahmet Oktay - 20 Mart, 2015, 14:20:16
Büyük bir keyifle okudum. Hem Pizagor'a hem de Hennessy'ye teşekkürler, umarım kendisi uzun süre uzak kalmaz buralardan :)

Not: Nick konusunda Pizagor'a katılıyorum benim için kendisi hâlâ Hennessy :D
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hanac - 20 Mart, 2015, 14:25:37
Alıntı yapılan: pizagor - 20 Mart, 2015, 14:13:15
Sağolsun Ferzan dostumuz beni kırmadı bu çizimi yaptı... Bloga profesyonel bir hava geldi sayesinde.

Ferzan aka Dorukhan tebrikler, resmi buraya da ekleyelim.

(http://3.bp.blogspot.com/-UcicY55h1p0/VQqaeUW9bsI/AAAAAAAACvo/1fxtwldxBcM/s880/Black%2BCat_Pizagor%2Bve%2BDeli%2BSacmalari.jpg)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Mrtekin - 20 Mart, 2015, 14:38:03
Alıntı yapılan: Ahmet Oktay - 20 Mart, 2015, 14:20:16
Büyük bir keyifle okudum. Hem Pizagor'a hem de Hennessy'ye teşekkürler, umarım kendisi uzun süre uzak kalmaz buralardan :)

Not: Nick konusunda Pizagor'a katılıyorum benim için kendisi hâlâ Hennessy :D

+1 :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Chuck - 20 Mart, 2015, 18:35:29
Ahmet' e katılıyorum. Umarım pek uzak kalmazsınız. Bunun dışında gerçekten çok keyifli bir sohbet olmuş. :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: ercoktay - 21 Mart, 2015, 11:06:50
Çok güzel bir sohbet olmuş. Okurken her çizgi roman severin karşılaştığı hikayeleri gördüm :) Acayip bir yanımız hep var :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 25 Mart, 2015, 12:17:42
Conan Yıllıkları 1 : Fil Kulesi hakkında yazdım..

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/03/conan-yllklar-1-fil-kulesi.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/03/conan-yllklar-1-fil-kulesi.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 27 Mart, 2015, 12:32:32

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/03/wonder-woman-vs-power-girl.html


Wonder Woman vs. Power Girl


Geçenlerde Altın Madalyon'da Wonder Woman için yapılan, 'etli - butlu, devlet gibi kadın' nitelemesini okuyunca aklıma geldi...

Gail Simone'nun yazdığı Wonder Woman serisinin 34. fasikülünde (2009) DC evreninin bu 'büyük' mücadelesinin mutlak galibi Black Canary'nin ağzından açıklandı...

Neyin galibi diye soruyorsanız, 'iman tahtası'nın diyelim  :)

(http://3.bp.blogspot.com/-DQK_02g0ecA/VRKl3A7FTDI/AAAAAAAACzU/R0-asoUvQfM/s1600/294_Wonder%2BWoman%2Bvs%2BPower%2BGirl.png)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: kalidor - 27 Mart, 2015, 15:10:52
Black Canary son balonda "yaw he he" demiş  :D
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 27 Mart, 2015, 15:50:40
Alıntı yapılan: kalidor - 27 Mart, 2015, 15:10:52
Black Canary son balonda "yaw he he" demiş  :D

Hocam aslında bu karelerle ilgili biraz açıklama lazım. Olay önce üst taraftan başlıyor, Black Canary Wonder Woman'ı bu konuda ikinci ilan ettikten (ve Power Girl hakedilen bir galibiyet kazandıktan sonra) sonra bunların ulusal hazine olarak değerlendirildiğini söylüyor, yoksa niye rumpus mcgoo'na maerikan bayrağı giyeceksin ki şeklinde devam ediyor. Rumpus mcgoo dediği de kalçalar aslında, böylece konu yukarıdan aşağıya kayıyor. Wonder Woman da bunun bir bayrak olmadığını, mavi zemin üzerinde beyaz yıldızın bir ülkeye ait olmasının tipik bir Amerikan düşüncesi olduğu şeklinde aşağılama da içeren yorumunaa 'gel de benim külahıma anlat' mealindeki bu yanıtı veriyor.

Bu arada hakikaten de ne kadar kötü bir don tasarımı bu böyle :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hennessy - 02 Nisan, 2015, 21:08:49
Alıntı yapılan: Nemo - 20 Mart, 2015, 13:30:12
Cok guzel :)
Murat abi,sen roportajlara devam edersen, ben elimden geldigince cevirmeye calisirim.
Bu arada feysbuk'ta ki siirlerinin hastasiyim :)

Vay kardeşim takipçimiz haberimiz yok. Sağol sayende bir iki kişi ile sohbet ettik artık röportaj yok :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hennessy - 02 Nisan, 2015, 21:10:18
Alıntı yapılan: yunusmeyra - 20 Mart, 2015, 13:51:14
Murat çok güzel anlatmış  :) ama Özgür'de iyi sormuş  :)

Teşekkür ederim Özgür reis sordu bizde bir iki kelime yazdık....
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hanac - 02 Nisan, 2015, 21:19:34
Alıntı yapılan: hennessy - 02 Nisan, 2015, 21:08:49
Sağol sayende bir iki kişi ile sohbet ettik artık röportaj yok :)

Türk Dil Kurumundan uyarı geldi  :)
Başlık: Kraken
Gönderen: pizagor - 08 Mayıs, 2015, 00:15:23
China Miéville'i kurgu oluşturmada, dünya yaratmada apayrı bir yere konumlandırmak gerekiyor. 'Şehir ve Şehir'de yaptığı içiçe ama apayrı iki (ve hatta bir noktaya kadar şüpheli bir şekilde üç) şehir kurgusundaki dehaya biraz daha alt seviyede Kraken romanında da rastlamak mümkün. Mekan bu sefer Londra. Görünen şehir ile birlikte Miéville'in sunduğu mistik, absürd ve tekinsiz bir Londra daha var. Bu Londra'da..

.. ruhu bir dövmeye emdirilmiş ve hayatını adamın tekinin sırtındaki yüz çizimi olarak sürdüren bir gangster var..

.. greve giden yardımcı ruhlar ve bunların örgütleyicisi olan binyılların isyancısı ve direnişçisi bir sendika lideri ruh var..

.. insanları katlayıp kitap haline getiren origaminin bir üst mertebesine geçen ustalar var..

.. testereyle betonu kesip ulaştıkları şehrin bağırsaklarından geleceği okuyan kahinler var..

.. garip tanrılar ve bunların daha da garip müritleri var..

vs.

Bir de Londralıların tüm bu olağanüstülüğe şaşırtıcı hızda adapte olma yetisi var..

Benzer bir Londra'da, Craven Road, No:7'de ikamet eden ve her türlü belayı üzerine çekmekle meşhur 'İmkansızlıklar Detektifi' bir tanıdığımız olduğu için Miéville Londrası, biz fumetto da sever çizgiroman okurlarına ne öyle özgün, ne öyle çarpıcı, ne de öyle sıradışı gelecektir. Ancak Dylan Dog ismi sizin için bir şey ifade etmiyorsa bu fantastik Londra atmosferindeki Miéville dehasına kapılmamanız için herhangi bir sebep göremiyorum.

Kısa kısa bölümlerden oluşan kitap dikkatli bir okuma gerektiriyor. Hikayeye dahil olan bir hayli fazla karakterin arasında kaybolmak an meselesi. Bu iki olgu birarada iken yani beşer – altışar sayfalık bölümlerle anlatı karakterden karaktere atlarken defalarca geri dönüşler yaşadım. Bu kitapta yazarın anlatmak istedikleriyle yazıya döktüğü arasındaki koşutluğun ara ara kaybolduğunu düşünüyorum. Bu haliyle bile oldukça uzun bir kitap ancak daha ayrıntılandırılması, uzaması gereken kısımlar var. Ortada emareleri görünen ve beklenen mistik bir kıyamet var. Okur karakterlerle birlikte bu kıyameti kimin başlattığının peşinde oradan oraya savruluyor. O mu, hayır değilmiş! Bu mu, bu da değilmiş! Peki ya şu, yok yok! Pekiyi onun, bunun, şunun amacı, niyeti, nedeni tatmin edici bir şekilde açıklanmış mı? Hayır! Kahramanlarımız apar topar sonuca ulaşmış, kıyamet engellenmiş, pekiyi bu okur gerçekten bu kargaşayı anlamış mı, çözümleyebilmiş mi? Maalesef buna da yanıtım hayır! Belki de hata absürd bir hikayede mantık aramakta..

Kraken için notum ortalama: 6/10. Miéville, Kraken ile bir 'Amerikan Tanrıları' ortaya çıkarmaya çalışmış ama becerememiş.. Komik olmayı denemiş, onu da becerememiş..

Lakin, her China Miéville okumamda, anlatının yetersiz, eksik bırakıldığı duygusuna kapılmama rağmen bu adamın yazınının tuhaf da bir cazibesi var, farklı, yetenekli..

Bir nevi müptelalık durumu benimkisi. Neden mi? Perdido Sokağı İstasyonu romanını sıraya aldım bile..


Gelelim Kraken'ın çizgiromanla kesiştiği pasajlara..

.. Dane, Billy'yi gölgelerden yürütüyordu. Billy, görülmesinin, görülmelerinin çok zor olduğunu hissediyordu. Dar bir sokakta, bir tuğladan destek alarak şaşırtıcı bir çeviklikle kendini yukarı çeken Dane, harap bir binaya girdi. Örümcek Adam'ın biraz daha şişmanıydı..




.. Dibe doğru batarken, birden durdu. Görünmeyen bir şey onu durdurmuştu. Sanki karanlık sularda görünmeyen camdan duvarlar vardı. Tabut gibi birşeyin içindeydi, pek güvende hissetmiyordu, ama güçlüydü.
Sonra bir çizgi film kahramanı gördü. Dans eden şişeler. Eczacı uyurken, onlar etrafında dans ederlerdi. Bir an için, çizgi film kahramanı Tintin oldu. Sonra elinde tirbuşonuyla Kaptan Haddock geldi. Çünkü Billy bir şişeydi. Ama hiçbir şey onu açamadı..


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/05/icinden-cizgiroman-gecen-roman-kraken.html?m=0
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 17 Temmuz, 2015, 01:49:48
Harbinger hakkında bol spoilerlı bir inceleme...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/07/harbinger-omegann-baskaldrs.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/07/harbinger-omegann-baskaldrs.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 19 Ağustos, 2015, 07:30:54
Ilk Amerikan vampiri Skinner Sweet üzerine - hanac'a gönderme yapalım - nevi şahsına münhasır bir okurdan tam kendine göre bir inceleme  :P

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/08/skinner-sweet.html?m=0 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/08/skinner-sweet.html?m=0)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 15 Ekim, 2015, 12:03:11
Ne vereyim, müdür?


Kayıp Balder'in peşinde, Thor'un yolu Londra'ya düşer. Şehre ayak basar basmaz da ölümlü kişiliğine dönüşür çünkü tanrısal benliğinin aksine alter ego Donald Blake'in tatmin edilmesi – doyurulması gereken dürtüleri vardır. Böyle olunca da midesi kazınan Donald Blake, elinde sopası, aksaya aksaya ilk gördüğü 'pub'a girer. Tezgahta kendisini klasik John Buscema çekiciliğindeki güzel garson beklemektedir. Sonrasında güzel garson konuşur maalesef:

' Ne vereyim, müdür? '

(http://3.bp.blogspot.com/-R3kaLpNkcpo/Vh8_hgggxwI/AAAAAAAADI4/P-qMYASSD7Y/s400/326_Thor_Donald%2BBlake.png)


'müdür' bizim buralarda sevilen bir hitap tarzı. Yine bunun gibi 'patron', 'hocam', 'hacı' (sondaki o ı harfini biraz uzatarak – hacıııı şeklinde), 'kanka', 'kankito', 'reis' (gerçi onun bir süredir başka bir simgesel anlamı var), 'panpa' falan da gayet kullanılan sözcükler. Sonraki çevirilerde kullanılmak üzere ben önerimi yapayım da :)

' Ne vereyim, patron? '
' Ne vereyim, hocam? '
' Ne vereyim, hacıııı? '
' Ne vereyim, kanka? '
' Ne vereyim, panpa? '


Görsel Büyülü Çizgi Roman logolu Thor Klasik Cilt 4 albümünden alınmıştır.

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/10/ne-vereyim-mudur.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/10/ne-vereyim-mudur.html)

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: kalidor - 15 Ekim, 2015, 12:19:23
' Ne vereyim, abime ? '
' Ne vereyim, ortaam ? '





Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 06 Kasım, 2015, 17:43:12
Back To The Future'dan Stephen King'in 22/11/63'üne, oradan Şemsiye Akademisi Dallas albümüne bir yazı...

İlgilenirseniz:

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/11/dallas-221163.html?m=0 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/11/dallas-221163.html?m=0)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Animvader - 06 Kasım, 2015, 17:59:58
Alıntı yapılan: pizagor - 06 Kasım, 2015, 17:43:12
Back To The Future'dan Stephen King'in 22/11/63'üne, oradan Şemsiye Akademisi Dallas albümüne bir yazı...

İlgilenirseniz:

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/11/dallas-221163.html?m=0 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/11/dallas-221163.html?m=0)

Ama JFK suikasti de hakikaten üstüne türetilmeyecek gibi değil.Adamın suikastçisine bile suikast yapıyorlar daha ne olsun.Bu konuda Oliver Stone'nun filmi JFK de favorilerim arasındadır.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: rumar80 - 06 Kasım, 2015, 20:50:09
   JFK suikasti ile direkt ilgisi olmasa da In The Line of Fire da iyi filmdir. Filmde Clint Eastwood JFK'i koruyamamış bir CIA ajanını canlandırır. John Malkowich ise ABD başkanını öldürmeyi planlayan suikastçiyi. Tavsiye ederim.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: rumar80 - 06 Kasım, 2015, 20:51:55
   Kennedy ailesinin dramı sadece JFK ile kalmıyor. Kardeşi Robert da adaylığını açıklayacakken bir otel salonunda öldürülür. Bununla ilgili Bobby adlı bir film vardır. Süper değildir ama izlettirir.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 25 Aralık, 2015, 12:20:30
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/12/may-yenge.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/12/may-yenge.html)

May Yenge...

(http://1.bp.blogspot.com/-hGfHBWkRV8Q/Vnvo4sxoSYI/AAAAAAAADQI/SGGtK9-u5fI/s640/337_May%2BParker_01.jpg)

Grafik olarak her daim çok yaşlı resmedilmiş bir karakterdir May Parker. Kırışmış yüzü, çökük avurtları, gözaltı torbaları ve gri saçlarıyla ununu elemiş - eleğini asmış bir profil çizer zannımca. Kadın olmanın ötesinde bir noktadadır, adeta cinsiyetsizdir, görüntüsüyle, konuşmasıyla, giyim-kuşamıyla büyükanne kıvamındadır. Bundan otuz sene öncesinin Bilka Örümcek Adamlarında okurken de halihazırda yaşlıdır, Örümcek Adam sürekliliğinde geçen anca beş senede doğal olarak o kadar daha ihtiyarlamıştır...

Bu hissiyatla yaklaştığım May Yenge'nin yıllar evveli Ahtapot'un gelini olmasını çok garipsemiştim. Ortayaşlı bir erkek olarak düşündüğüm Otto Octavius bir büyükanneyle neden evlenirdi ki, garip bir durum değil miydi bu? Neyse sonra bunun altındaki kötü niyeti öğrenmiştik de bir mantığa oturtabilmişti çocuk dimağım bu çarpık ilişkiyi...

(http://3.bp.blogspot.com/-nsVKGfo9e6Y/VnvpIliQsMI/AAAAAAAADQQ/5_j7GIj-1MM/s640/337_May%2BParker_02.jpg)


Sonra Nathan Lubensky ile gönül ilişkisi başladığında, hatta bu ilişki nişanlanmaya kadar vardığında, birlikteliklerine bakışım artık yaşını başını almış iki ihtiyarın yaşlılıkta birbirlerine destek olma maksadıyla birleşmeleri şeklindeydi sadece. Nathan Lubensky, May Yenge ile yaşıt gibi görünüyordu, hiç olmazsa saçları beyazlamıştı, tekerlekli sandalyeye mahkumdu falan. İki tonton ihtiyarın yalnızlıklarından bir tamamlanma hali ortaya çıkıyordu. Ve bu ilişkide daha mahrem şeyler olabileceği aklıma dahi gelmemişti, zaten o yaşta ne olabilirdi ki. Ancak mutlu sonu göremeden Nathan Lubensky'yi kaybettik...

Daha sonra Jameson'ın babası Jay çıktı ortaya, soyadını May Reilly Parker'a verdi. İkilinin ilişkisi hakkındaki hissiyatım Nathan Lubensky döneminden farklı değildi, tonton ihtiyarların düzeyli, cinsellikten uzak birlikteliği. Masumdu, ta ki Avenging Spiderman'in onbirinci fasikülüne kadar...

(http://3.bp.blogspot.com/-9XIvJ1n9gMM/VnzzFDLl9fI/AAAAAAAADQs/L2WSO5ex7o8/s640/337_May%2BParker_04.JPG)


Ben Amca'nın mezarı başında May Yenge ile Peter Parker arasındaki bu diyalog deyim yerindeyse kanımı beynime sıçrattı!

'Umarım Ben bizi duymuyordur ama tutamayacağım kendimi. Peter inanmazsın, Jay ile tavşanlar gibi sevişiyoruz. Maaşallah Jay de 18'lik delikanlılara taş çıkarıyor. Bilsen ne fantaziler, ne fantaziler!'

Ne gerek var May Yenge'nin ağzından Jay ile çılgınlar gibi aşk yaptıklarını açıklamaya, naif karakterine uydu mu kadının! Örümcek Adam evrenine, sürekliliğine ne gibi bir katkısı oldu böyle bir itirafın yıkımdan başka. Ne gerek var Ben Amca'ya mezarında takla attırmaya...


(http://2.bp.blogspot.com/-GMK4rRTjWLs/VnzxTtYmmmI/AAAAAAAADQg/Ot-saP6lirM/s640/337_May%2BParker_03.jpg)


Şu kadını, şu büyükanneyi bile arzu nesnesine çevirdiniz ya, ben daha ne diyeyim! Sırada ne var, May Yenge'nin hamile kalması mı yoksa Jay'in karşısında direk dansı yapması mı?

Yatacak yeriniz yok sizin!


Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hanac - 25 Aralık, 2015, 15:43:31
Alıntı yapılan: pizagor - 25 Aralık, 2015, 12:20:30
Şu kadını, şu büyükanneyi bile arzu nesnesine çevirdiniz ya, ben daha ne diyeyim! Sırada ne var, May Yenge'nin hamile kalması mı yoksa Jay'in karşısında direk dansı yapması mı?

Yatacak yeriniz yok sizin!

;D ;D ;D ;D  Resmen kahkaha attım.

Orasına bende uyuz oldum; Peter, tamam kes Yenge diyor, yenge ise mezarın başında coşuyor.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: darkwood - 25 Aralık, 2015, 16:00:28
Alıntı yapılan: hanac - 25 Aralık, 2015, 15:43:31
;D ;D ;D ;D  Resmen kahkaha attım.

Orasına bende uyuz oldum; Peter, tamam kes Yenge diyor, yenge ise mezarın başında coşuyor.

Yenge'nin coşması bir yana;

New serisine inat, örümcek gelebilecek yeni bir yeğenin endişesine kapılmış gibi.  :D
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: yunusmeyra - 25 Aralık, 2015, 21:25:49
 ;D ;D ;D
...........................
???
..................
:'(
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 04 Şubat, 2016, 01:38:51
Çizgiromanı soluyan şehir...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/02/cizgiroman-soluyan-sehir.html?m=1 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/02/cizgiroman-soluyan-sehir.html?m=1)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Nemo - 04 Şubat, 2016, 10:24:30
Pizagor,

eline saglik. Tenten'in oldugu binayi ben de cekmistim :) Yazidaki son cumlene de katiliyorum. Gozumuzde cok fazla buyuttugumuz ya da sanki mukemmelmis diye bize lanse edilen sehirler var. Bruksel metrosunda vagona binip,arkaadasla vagondan kacmamiz bir olmustu lagim kokusundan. ??? :-X
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 11 Şubat, 2016, 10:26:12
Brüksel üçlememin son bölümü;

Güzel çizgiromanımın güzel müzesi...

Musée de la Bande Dessinée...


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/02/musee-de-la-bande-dessinee.html?m=1 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/02/musee-de-la-bande-dessinee.html?m=1)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: rumar80 - 11 Şubat, 2016, 10:51:04
  Final güzel olmuş
Ellerine sağlık. Girişte hemen Tenten'in ay roketi gözüme çarptı. Sonra Asterix'i gördüm.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 05 Mart, 2016, 23:52:19
TESLA SİLAHI

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/03/devrim-kunter-tansma-sans-buldugum.html?m=1 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/03/devrim-kunter-tansma-sans-buldugum.html?m=1)


Devrim Kunter tanışma şansı bulduğum çizgiromancılardan biri. Beyefendiliğiyle, tevazusuyla kendisinden hoşlanmamak mümkün değil. İşini hakkıyla yapmaya çalışan ve takipçilerine gösterdiği saygıyla gönüllerde taht kuran bir çizer, egosuz, adeta kendini gerçekleştirme safhasına geçmiş bir adam. Yıldıray Çınar gibi..

Ve ne zaman yeni bir Seyfettin Efendi albümü okusam, hep içimi aynı kuşku kemiriyor. 'Acaba,' diyorum, 'sırf bu çizere duyduğum saygıdan, seriye bir miktar iltimas mı geçiyorum?' Bir – iki itirazım, eleştiri noktam olsa da beğeniyorum bu süregiden hikayeyi. 'Olağanüstü Maceralar'ın ilkini elime aldığımdan beri yargılarım, beğenim ve düşüncelerim değişmedi. Aransa illaki bulunur eleştirilecek birşeyler ama içimden ayrıntılara gömülmek, eleştirmek üzere okumak gelmiyor, keyif almak için elime alıyorum Seyfettin Efendi albümlerini. Bazen çözümlemeleri aceleye gelse de sunduğu, sürükleyici bulduğum, derin bir anlatı. Devrim Kunter çizim masasına geçip acaba ne çizsem diyen çizgiromancı tayfasından değil. Bir yol haritası var, parçalarının oluşturacağı bir büyük resim var. Belli ki anlatacağı hikaye çoktan çizilmiş kafasında. Bunu panellere dökmek kalmış sadece geriye. Ve büyük resmin de biz takipçilerini tatmin edeceğine dair inancım tam..

Hani hep söylüyoruz ya Geoff Johns, Jonathan Hickman, Bendis büyük hikayeci, usul usul – ufak ufak döşüyorlar taşlarını ve nihai çözümlenme noktasında hayranlıktan başka bir şey hissedemiyorsunuz. Seyfettin Efendi'nin de her bir yeni albümüyle böyle bir noktaya doğru evrildiğini-evrileceğini düşünüyorum..

İlk Seyfettin Efendi albümünü okumamla birlikte kurgunun 'Martin Mystere'vari bir gizemciliğe çekilmesi yönündeki arzumu dile getirirken görüyorum ki Devrim Kunter her yeni albümüyle beni kendi kurgusuna biraz daha hapsediyor. Seyfettin Efendi'de beni kavrayan ele aldığı konular, içerdiği gizem, sıradışı fikirler. Misal, ne kadar gerçekçi olduğunu değerlendiremiyorum ama Yunus Nadi'yi değiştokuş için şartlandırma fikri (bir nevi şu meşhur NLP'nin Türk çizgiromanında belki de kendine ilk kez yer bulması) gayet hoşuma gitti..

Tesla Silahı'nda beğendiğim bir diğer ayrıntı da İsmail'e daha fazla zeka bahşedilmesi oldu ki şimdiye kadarki izlenimim karakterin bu bakımdan bir miktar yoksun bırakıldığı idi. Esat'ın biryantinli saçlarıyla ilgili olarak yaptığı espiriyi, bulundukları ambiyans çerçevesinde, İsmail ile özdeşleştirilemeyecek denli kıvrak buldum. Hele bir de Esat'ın buna verdiği zavallı ve ezik karşılık var ki.. Ne diyelim, İsmail Esat'a karşı ilk sayısını aldı. Umuyorum bu, tek sıkımlık, tadımlık bir namus golü olarak kalmaz..

Ve aklımdaki esas soru: Peki şu meşhur hain kim?

Mevcut görünüme göre iki adayımız var bana göre..

Esat?

Esat karakteriyle ilgili Kunter'in bilinçli bir hedef saptırması olduğunu düşünüyorum içten içe. Esat'ın albümlerdeki rolü her yeni hikayeyle birlikte azalıyorken ve karakter gittikçe daha geri planda kalıyorken bunun nedeninin okuru yönlendirmek için yedek kulübesindeki oyuncular arasından Esat'ın seçilmesi olduğu fikrini kafamdan atamıyorum. Dolayısıyla Esat'ın hain çıkma ihtimalini zayıf buluyorum..

Aziz?

Klişe olacak (ki bana kalırsa Seyfettin Efendi klişelerin çizgiromanı değil, dolayısıyla aslında bu yazdığımla kendi kendimi çürütüyorum) ama çizgiromanlarda iyi karakterlerin başına bu tarz olaylar gelmez. Malum sayfaları okuduktan sonra aklıma türlü alternatif kurgu geliyor. Bazen biraz romantik bir yaklaşımla diyorum ki 'Seyfettin'in şamar oğlanlığı canına tak etmiş Aziz, zayıf bir anında belki de sonrasında hata olarak değerlendirdiği, pişman olduğu bir köstebeklik yapmıştır, tövbe etmiştir ama sonrasında başına gelenler onu kontrolsüz bir hınca sürükleyecek olabilir. Bu albüm belki de Aziz'in hikayesinde o dönüm noktasıdır. Dolayısıyla büyük bir açılımın başında olabiliriz.' Bazen de acaba diyorum, malum durum masumların masumu Aziz'e Münevver'in icadı steam-punk ya da diesel-punk süper bir silahı kullanabilecek bir altyapı oluşturuyor olabilir mi?

Muhtemelen okuduğumuz dört albüm içerisinde, daha ilk hikayeden başlayarak buna dair ipuçları verilmeye başlandı da farkında değiliz. Ortaya çıktığında anlamlı olacak. Ama nedense 'Tesla Silahı' albümünde okuduğumuz hadiseden sonra Aziz'e daha farklı bakmaya başladım. Aziz'in o mavi gözlerinde tekinsiz birşeyler var, benden söylemesi!

Unutmadan, Seyfettin Efendi hikayelerinden birinde kötü karaktere yüzümü verme arzumu da Devrim Kunter'e ileteyim :)

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 20 Nisan, 2016, 07:43:30
SINS PAST

'Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir.'


Soluklanabileceği nadir kısa düzlüklerin olduğu yokuş aşağı dik bir inişe benzetiyorum Peter Parker'ın hayatını. Kısa vadeli mutlulukların üzerine yığılmış sorunlar – dertler – kötü tesadüfler yumağı. Bunları örneklemeye nereden başlasam ki! Belki de taa en başlangıca dönmeli.. Yakalanması için kılını kıpırdatmadığı bir hırsızın milyonlarca insanın yaşadığı bir kentte bula bula idolünü, baba yerine koyduğu adamı öldürmesi mi desem.. Can düşmanı, belalısı Ahtapot'un – nedenleri ne olursa olsun – ailesinden geriye kalan, o adeta taptığı kadınla evlendiğine tanık olması mı desem.. Zeka fakiri insanların hangi koltuklara oturduğu şu alemde zehir gibi olmasına rağmen gençliğini sefilleri oynayarak, beş parasız, Jameson karakterinde bir patronun ağız kokusunu çekerek harcayan bir kaybeden mi desem..

Mary Jane bu tepetaklak gidişin seyrek soluklanma noktalarından, şu kahrolası hayata isyan etmemesi için gerek ve yeter şart; kapı gibi bir dayanak. Ama ulu bilge Murphy der ki 'Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir'. Hele ki mevzubahis Peter Parker ise. Mary Jane ile ilişkisinin de sarpa sarma potansiyeli yazarların ceplerinde tuttukları bir kredidir ve bir noktada bunu kullanmaktan, Mary Jane'i gözlerini kırpmadan harcamaktan, destansı bir evliliği hiç varolmamış kabul etmekten geri durmazlar. Böylece Peter'in çetrefilli hayatındaki soluklanmaların birisi daha 2007 tarihli 'One More Day' ile tepetaklak gidişine maalesef dahil edilir..

Ama şu satırların yazarı olan okur Gwen Stacy ile avutur kendini. 'Bir o kaldı geriye..' diye geçirir içinden, 'Hem genç yaşında kaybettik kendisini. Artık neyi değiştirebilirler ki!'. Sonra bir de öğrenir ki Gwen'in hayaletiyle de çoktan oynanmıştır, hem de Mary Jane'i silmeden bile önce.. Amazing Spider-man serisinin dümenindeyken Straczynski (ki yine ve yeniden ve hep Straczynski) bu konuya da parmak atmış, 'Sins Past – Geçmişin Günahları' hikayesinde Gwen Stacy'nin masum ve malum mirasını har vurup harman savurmuş, onu okur nezdinde bir sürtüğe dönüştürmekten geri durmamıştır. Bu çarpıcı olay örgüsünün mutlak özeti kısacık budur..

(https://farm2.staticflickr.com/1612/25932341434_4c814b1d1f_o.jpg)

Peki bu noktaya nasıl gelinmiştir, 'Sins Past' ne anlatmaktadır, fasikül fasikül ilerleyelim..

.................


Devamı:

Altın Madalyon e-dergi sayı8'de...
http://www.mediafire.com/download/noemb2hqjiobbgl/altinmadalyon8.pdf

Ya da

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/04/sins-past.html?m=1 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/04/sins-past.html?m=1) adresinde...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 28 Nisan, 2016, 12:29:22
Bir 'Çapa'cıdan Diğerine Selam..


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/04/bir-capacdan-digerine-selam.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/04/bir-capacdan-digerine-selam.html)


(https://farm2.staticflickr.com/1462/26087697483_f7a7e71ebe_z.jpg)


2011 senesinin New 52 hamlesiyle birlikte panelleri Yıldıray Çınar'a emanet edilen 'Fury of The Firestorm'un birinci cildinden, ilk okumamda farkedemediğim bir ayrıntı...

Biraz zorlama bir şekilde İstanbul'da başlayan bu hikayenin hemen başlarında yeralan İstanbul panelindeki tabela gözüme çarpıyor:

'Tacal Market'

Belli ki Yıldıray Çınar'dan Hakan Tacal'a hoş bir jest...

Kadim bir 'Çapa'cıdan diğerine selam...


(https://farm2.staticflickr.com/1666/26625806321_f257a64b0b_c.jpg)


Meraklısına not: Fury of The Firestorm 20. sayısıyla birlikte sonlandı. Yıldıray Çınar serinin #0, #1-6, #9-12 sayılarını çizdi...
Başlık: Marvel’in milliyetçiliği üzerine bir çift kelam..
Gönderen: pizagor - 03 Haziran, 2016, 07:34:56
Marvel'in milliyetçiliği üzerine bir çift kelam..

(https://c1.staticflickr.com/8/7400/27401579576_55b2dffbc5_z.jpg)

Şu pek meşhur Amerikan değerleri 'Truth, Justice and The American Way' üçlemesinin çizgiromandaki en bilindik karşılığı olarak New 52 öncesinin o klasik sıkıcı ikonik Superman'i söylenegelir hep. Bana göreyse bolca milliyetçilik sosuyla sunulan Kaptan Amerika (tabi ki son günlerde ortaya çıkan Hydra ajanı Steve Rogers gelişmesini gözardı ederek ve karakterin 75 yıllık köklü geçmişine bakarak) Superman'in bir adım önünde ilerler..

Kaptan Amerika milliyetçilik kavramını zamanın Amerikan gerekliliklerine göre tanımlayan bir karakter aslında. Karakterin gelişiminde de çeşitli evreler olduğunu düşünüyorum. İlk çıkış noktası tam da sıcak savaş zamanının gerektirdiği, bütünleştirici bir kör milliyetçilik.. Bu 'Geber pis nazi!' döneminde 'yapması gerektiği gibi' savcı – hakim – yargıç – efendi – emperyal Amerika'nın bir nevi çizgiroman yüzüdür..

Savaş sonrası ise bu sipsivri milliyetçiliğin çıkıntıları bir miktar törpüleniyor. Tek kurtarıcı Amerika 'gerçeği' değişmese de milliyetçilik tanımlaması ve düşünceler, dolayısıyla karakter değişiyor. Daha da ileri giderek Kaptan Amerika gibi bir karakterin yanına Afro Amerikan bir Falcon koyarak, en azından Amerika'nın sadece 'wasp'lardan oluşmadığı mesajını vermeyi akıl ediyor Marvel..

Son değişim ise İç Savaş hikayesinde ortaya çıkan ütopik milliyetçilik safhası, yani Amerika'nın ne olduğunu değil de nasıl olması gerektiğini tanımlaması. Ancak yine de bunun savaşımını verebilecek kadar onyıllardır bünyeye yedirilmiş Amerikan hegemonyasından soyutlayabilmiş değil kendini. Anarşist olabilecek, düzene karşı çıkabilecek kadar güçlü değil kafaca. Bu mücadelenin mevcut düzene zarar verdiğini görünce kendini düzene ve onun adaletine bırakan bir teslimiyetçi..

Bu arada tıpkı Kaptan Amerika gibi ezeli düşman Red Skull da ihtiyaçlar doğrultusunda değişen bir karakter, Marvel evreninden zaman içerisinde okurun karşısına çıkan üç Red Skull'dan ilk ikisi nazi, sonuncusu ise Rus; daha doğrusu Red Skull'ın Kozmik Küp ile bilincini yerleştirdiği Rus bir iş adamı ki onca millet varken donör olarak bir Rus'un tercih edilmesi bile bana kalırsa gayet manidar..

Kaptan Amerika'nın milliyetçiliğini insanı şaşırtmayan, karakterden beklenenler doğrultusunda masum bir milliyetçilik olarak tanımlayabiliriz sanıyorum. Lakin Marvel'in tadında bırakamayıp artık aşırıya kaçtığı, milliyetçiliği en damardan uygulamaya soktuğu anlar, ne şaşırtıcıdır ki Spider-man'de karşımıza çıkıyor; tam olarak adreslemek gerekirse Amazing Spider-man'in 574. sayısında..

(https://c3.staticflickr.com/8/7489/27401620386_35b0a08719_z.jpg)

Bu sayı adeta özel bir sayıdır, Flash Thompson'ın orduya yeniden yazılışını, Irak savaşına katılışını, buradaki 'onurlu' mücadelesini ve büyük kaybını hikaye eder. Son sayfalara gelirken, gerçekleşen acı durum karşısında, Flash ile yaşadığı yılların yakınlığıyla, kurduğu gönül bağıyla hakikaten boğazı düğümlenir okurun..

Lakin masum bir cesaret ve onur öyküsü değildir bu, böyle bir sayının hazırlanması düpedüz alçaklıktır..

Hikayenin sonundaki ithaf cümlesi çok önemli bence:

Irak'ta ve Afganistan'da cesaret ve onurla hizmet etmiş, hizmet eden ve hizmet edecek erkeklere ve kadınlara adanmıştır.

Cesaret ve onurla küresel elitlere hizmet etmek – hizmet edecek olmak.. Petrol devlerinin çıkarları uğruna genç yaşta bedenini, hayatını feda etmek.. En zenginler ve mensubu olduğu en fakirler arasındaki uçurumun biraz daha açılması için savaşmak..

(https://c5.staticflickr.com/8/7340/26826738964_d85959dbb8.jpg)

Evet, Kaptan Amerika'nın söylemi geniş perspektifte bakıldığında milliyetçidir de Flash Thompson üzerinden aktarılan şu hikayeyi milliyetçi olarak görmek mümkün değil. Bu sayıyı daha çok siyasi bir 'kara propaganda' örneği olarak değerlendiriyorum. Yalan söyleniyor, gerçekler gözardı ediliyor, hedef saptırılıyor - çarpıtılıyor, 'demokrasi getiriyoruz' söylemi üzerinden küresel elitin petrol çıkarları için yapılan kirli bir savaş (savaşın kirlisi temizi olur mu olur, onur için - namus için verilen mücadeleler vardır mesela!) ağzı açık ayran budalası sanılan bir gençliğin beynine Amerika için verilen onurlu bir mücadele olarak zerkediliyor..

Kandırılmış bir gençliği vatansever, gerizekalılığı vatanseverlik olarak pazarlayan bu salakça sayfaların yazarı Marc Guggenheim acaba mesut mudur bu 'kara propaganda' metninden? Peki ya o editörler, şef editörler, suni karakterlerinin, yapay evrenlerinin gelişimini, değişimini şekillendiren o koca koca insanlar? Memnun musunuz 'kara propaganda'nın bir parçası olmaktan? Yüzbinlere erişen insanlar olarak hiç mi sorumluluk duymazsınız!



http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/06/marvelin-milliyetciligi-uzerine-bir.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/06/marvelin-milliyetciligi-uzerine-bir.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Ralph - 03 Haziran, 2016, 07:53:33
Böyle kaliteli yazıları sık sık göremiyoruz.

Teşekkürler. Büyük keyifle okuyorum.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 22 Haziran, 2016, 12:25:11
Galactus frikik veriyor...

Marvel evreninin en kudretlilerinden Galactus da dördüncü duvarı yıkan karakterler arasına katılmış, 'The Unbeatable Squirrel Girl'in 7. sayısında ropdöşambırı üzerinde içkisini yudumlarken okurla muhabbette...

Eğlenceliye benziyor...

(https://1.bp.blogspot.com/-7bi-cPFQZEk/V2obWMhQaAI/AAAAAAAADt8/aVRYJKgP3yMHjNBNxlfhKDfbsJrsRbb5ACLcB/s1600/366_Galactus.PNG)

Mevzuyla ilgili önemli hatırlatma: Dördüncü duvarı yıkmak, bir tiyatro - sinema – televizyon - roman ya da çizgiroman kurgusunda yer alan bir karakterin doğrudan izleyiciye veya okuyucuya hitap etmesi ve olayların bir kurgudan ibaret olduğu gerçeğinin hatırlatılması anlamına gelen terimdir.



http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/06/galactus-frikik-veriyor.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/06/galactus-frikik-veriyor.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: yunusmeyra - 22 Haziran, 2016, 13:15:36
gü(s)el  :D
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Vega - 22 Haziran, 2016, 15:41:31
galaktusun 4. duvarı yıkması ile ilgili olarak çok çok eski bir örümcek adam macerası hatırlıyorum. silver surfer'in yerini may yenge, gezegenlerin yerini patates cipsi alıyordu.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 22 Haziran, 2016, 15:42:40
Günün ikinci kısa notu :)

(https://3.bp.blogspot.com/-_weps2IQ4iI/V2pbrBplkmI/AAAAAAAADuU/eEqSo-iI9WEF_562CXdDbRdk_QbUa_MvgCKgB/s640/367_Vision%2BScarlet%2BWitch_01.jpg)

(https://4.bp.blogspot.com/--bHpdCYpMZk/V2pbpN4hGrI/AAAAAAAADuM/4jNwp_vCP9swMxTK2cwl-QO2OrjTnA1AgCKgB/s640/367_Vision%2BScarlet%2BWitch_02.jpg)

Vision'ın yepisyeni 7. sayısından 'aaaah ah, nerede o eski günler, nerede o komşuların gürültüden şikayetçi olup da apartmanın duyuru panosuna uyarı astıkları güzel zamanlar!!?' panelleri...

Eyvah eyvah :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 22 Haziran, 2016, 22:35:37
Alıntı yapılan: Vega - 22 Haziran, 2016, 15:41:31
galaktusun 4. duvarı yıkması ile ilgili olarak çok çok eski bir örümcek adam macerası hatırlıyorum. silver surfer'in yerini may yenge, gezegenlerin yerini patates cipsi alıyordu.

Golden Oldie  :D olmuş adı da...

(http://vignette1.wikia.nocookie.net/marveldatabase/images/d/db/Marvel_Team-Up_Vol_1_137.jpg/revision/latest?cb=20070627215826)
Başlık: Kara Veda
Gönderen: pizagor - 18 Temmuz, 2016, 18:24:04
KARA VEDA

(https://3.bp.blogspot.com/-e0fqj4LemnU/V4zeK38Bx4I/AAAAAAAADwk/IjdrY6tRLP0eefQ5Zf3hQh7HBiQ-2wo0gCLcB/s1600/372_Kara%2BVeda_Kapak.JPG)

Oysa bir 'kara film' edasıyla başlamıştı sayfalar. Belli ki beşeri ilişkileri sorunlu, sert mizaçlı, geçmişi muamma bir detektif, ikiz kızkardeşinin arayışında stereotip bir 'femme fatale' müşteri, bu tehlikeli hatunun aktardığı karanlık kişiler - tehlikeli ilişkiler yumağı ve iç buran, siyahı bol bir ambiyans.. Kara film formülasyonunun olmazsa olmazları tereddütsüz biraradaydı. Gözlerim karizmatik mafya babasını arıyordu. Buldu da.. Lakin beklediğim, bu okülte bulanmış, insanlığın devamı için endişe ve mücadele eden mafya tipolojisi değildi..

Duyarlı mafya tiplemesi garip geldi mi bana? Hikayedeki bunca sıradışılık arasında asla! Pekiyi şaşırdım mı? Mafya özelinde hayır. Ama sayfaların bütününe bakarak kesinlikle!

Hikaye zaten beklediğim gibi ilerlememişti, tersyüz edilmişti. Anlatı o sekansın öncesinde çoktan ve süratle kulvar değiştirmiş, 'Lovecraft'vari bir fantastiğe bürünmüştü. Adeta 'Kadim Eskiler' mitosunun Cthulhu'sunun telif sorunları nedeniyle kullanılamadığı benzer adlarla dolu bir kurgu gibiydi: Kadim bir kült.. Cthulhu ismi geçmeyen ama grafik olarak tıpkısı, Conan panellerini hatırlatırcasına çizilmiş bol dokungaçlı, kötücül, kadim bir tanrı.. Lovecraft yazınında kendine sağlam yer bulmuş Deli Arap Abdul Alhazred'in büyük eseri Necronomicon'una nazire yapan Nekronomoman.. Alabildiğine tekinsiz, alabildiğine karanlık.. Alabildiğine tanıdık..

(https://4.bp.blogspot.com/-hZxYUI3ob6g/V4zeQbOtp5I/AAAAAAAADwo/gGVSD3yV4zUULXh5SiHHPiwc_8QJcHZ6ACLcB/s1600/372_Kara%2BVeda.JPG)

Kara Veda, Yapı Kredi Yayınları'nın son Doğan Kardeş denemesinde fasikül fasikül tefrika edilen özel eklerinden ilki ve onbir fasikülden oluşuyor. Okumak için tamamlanmasını bekleyen ve sonrasında da kutusunda unutanlar için kayıp bir çizgiroman. Kayıp olmasının sebebi de şahane – enfes olmasından değil; farklı gelmesinden, 'Lovecraft' yazınına koşutluğundan, süper kahraman – western açmazındaki çizgiroman dünyamıza bambaşka bir lezzet katmasından..

Frank Marraffino'nun bazen hikayeye derinlik kazandıramama ve ara ara üstünkörü - hızlıca geçme defolarını bir kenara bırakırsak yazın olarak zevk veriyor. Drew Rausch'un savruk çizgisi ise bu karanlık hikayeye fevkalade iyi gidiyor..



http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/07/kara-veda.html?m=1 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/07/kara-veda.html?m=1)


Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 21 Temmuz, 2016, 07:55:41
' Blogda yer vermeye ara vermiş olsam da ' Skottie Young, Marvel karakterlerini kendine özgü yorumlamaya devam ediyor..

Çizim - kompozisyon - sadelik ve renk tercihleriyle enfes olmuş bu kapağı paylaşamadan duramadım..

(https://4.bp.blogspot.com/-OiP-fzMfpP4/V5BRzjSaXII/AAAAAAAADw8/6VC_hmeHP9s19aCvWDxF_hxe4q3jb37KgCLcB/s400/373_Daredevil_Skottie.jpg)
Başlık: İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Kurtadamın Döngüsü
Gönderen: pizagor - 23 Ağustos, 2016, 18:29:15
İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Kurtadamın Döngüsü


(https://1.bp.blogspot.com/-yJPvd6sc2fE/V7xYohMFjLI/AAAAAAAAD1E/UMI0x6DG730vRjLD22udiITA3koeqUYQQCLcB/s640/379_Kurtadam%25C4%25B1n%2BD%25C3%25B6ng%25C3%25BCs%25C3%25BC_1.jpg)

'Spoiler' kaygısız bir insan olarak ilk önce Stephen King'in sonsözüne baktım. O kısacık paragraf 4 Ağustos 1983'e tarihlenmişti. Eyvah eyvah! Yoksa bu da 'Kara Kule: Şilahşör'ün sinir bozucu yeniyetme acemiliğiyle yazılmış halinin benzeri bir vakit kaybı hissiyatı mı yaşatacaktı? Hem Stephen King'in ilk akla gelen tabii ve yetkili yayıncısı Altın Kitaplar'ın bu kitabı 6:45'e bırakmış olması da bu kanıyı güçlendirmiyor muydu? Gerçekten nasıl olmuştu bu? Stephen King'in çizgiromanlarını bile piyasaya sürmeyi deneyen Altın Kitaplar ne olmuştu da bu kitabı atlamıştı? Gerçi birkaç King kitabını da İnkilap'a kaptırmıştı ama 6:45 farklı mecraların yayıneviydi, Beat akımı gibi derece alternatif tatları sunmanın derdindeydi. Aslında biraz düşününce sorguluyor da insan, tamam Altın Kitaplar 'Kurtadamın Döngüsü'nü atlamış atlamasına da 6:45'in ne işi vardı Stephen King ile, ne zaman ve niye yolları kesişmişti?!!

6:45'in kurucularından ve çok yetkili ve mesul editörlerinden (ve tanıdığım en azılı Tex hastalarından) Çetin Şan'ın bir sene evveli, Altın Madalyon'da yazdığı bir mesajla haberim oldu bu kitaptan. Çetin Ağabey diyordu ki romanı bir anda önümüzde bulduk, biz de anlamadık nasıl olduğunu, Stephen King bu, adı yeter, yayınlayıverdik gitti. 'Kurtadamın Döngüsü'nün esas haber değeri ise yayınevinin fi tarihinde sadece tek baskı yapması nedeniyle kitabevlerinde çoktan tükenmiş olan kitabın ikinci elde 250 liraya alıcı bulmasında yatıyordu. Hatta aynı başlıkta aylar sonra bir diğer dostumuz bir sitede 350 liraya gördüğünü, alma – almama arasında tereddüt yaşadığını, ertesi gün ise ilanın kalktığını da yazdı. Benimse konuya yaklaşımım 'Helalinden 10 lira çalışır!' netliğindeydi ve hakikaten de öyle oldu. 'Kurtadamın Döngüsü'nün ikinci elde 350 lirayı görmesinden iki ay sonra 6:45 yıllar süren Stephen King suskunluğunu bozdu ve 2016 Haziran'ında kitabın ikinci baskısını yaptı. Haberim olur olmaz ben de Bahariye'deki 6:45 Dükkan'dan mis kokulu, gıcır gıcır kitabımı 10 liraya, güzel bir kağıt poşet içerisine konmuş olarak satın aldım. Kitap ederini bulmuştu :)


(https://4.bp.blogspot.com/-IJRZ8oYXJXM/V7xYxL8I7bI/AAAAAAAAD1I/PVtXbwecns4zLqwuIdm9iMuXTHgi2_9gQCLcB/s640/379_Kurtadam%25C4%25B1n%2BD%25C3%25B6ng%25C3%25BCs%25C3%25BC_2.jpg)

Ve fakat ummadığım bir anda ve beklemediğim bir şekilde, kitap hoşuma da gitti. Ummadığım bir an çünkü değişik bir buhran döneminden geçiyorum; hayatın olağan inişlerinde sığındığım güvenli liman romanlar (ve hatta çizgiromanlar da) derdime deva olmaktan uzak şu sıralar. Sakinleştiremiyor. Gerçeklikten uzaklaşmamı sağlayamıyor. Üç yüz – dört yüz sayfa bile gözümü korkutmaya yetiyor. Okuyamıyorum. Ama 'Kurtadamın Döngüsü' kelimeleri her daim bol kepçe kullanan bir yazarın bu sefer tasarruflu davrandığı bir kitap. İncecik, 'korkma, okuyabilirsin beni' diyor. Hızlı tüketime müsait bu haliyle tam bir çerezlik, eğlencelik. Çekirdek gibi, çitlemeye başlayınca dibini görmeden bırakılmıyor. Baskıya dair bir ilginçlik olarak sayfa numaralarının kullanılmadığı kitabın kaç sayfa olduğunu söyleyemeyeceğim ama iki bilemediniz üç saatlik canı var. Muhtemelen bu yazıyı tamamlamam romanı okumamdan uzun sürecek..

Hikayenin kurt adam mitine farklı bir bakış getirdiğini, yeni birşeyler söylediğini iddia etmek mümkün değil. Bir yıllık döngü içerisinde kurtadamın ortaya çıkışı, her dolunayda yaptığı katliamları merkeze katledileni yani korkuyu - dehşeti koyarak anlatan, bir yandan da ufak ufak tüyolarla ilerleyen bir hikaye. İnandırıcılığını kaybettiği noktalar, zayıf kaldığı yerler de var illaki. En basitinden hepi topu bir bar, bir kafe ile resmedildiği bu haliyle ufacık bir Maine kasabasında yaşanan vahşetin sorumlusunun, o kadar açık kanıtlara rağmen bulunamaması kurguyu zayıflatıyor. Ortada Stephen King'in zirve döneminin dehası yok henüz. Ama anlatının yalınlığında karşı konulmaz bir estetik de var. Sözcüklerin Efendisi'nin betimlemelerinin, teşbihlerinin, kelimeleri kullanımının hayranıyım. Misal..

Dışarıda rüzgardan bir ırmak, Ekim'i silip kayan yıldızlarla dolu soğuk Kasım'ı, sonbaharın demir ayını getirerek Tarker's Mills'in üzerinden akıp geçerken çocuk gencecik insanların derin ve rüyasız uykusunu uyuyordu.

Basit sözcüklerin birlikte yarattığı o dev anlam. Sırtını yalınlığa yaslamış kuvvetli betimlemeler. Yazarın sırrı burada..

Yalnız baskı 6:45'ten bir miktar özen istiyor. Kitaptan hemen ardışık iki cümle:

Etli dudaklan, piyano tuşlan büyüklüğündeki dişlerini göstererek birbirinden ayrılıyor!

Canavar, demek istiyor rüyasında Peder Lowe, ama kelimeler onu yan yolda bırakıyor, başı umursamazca yana eğilmiş olan Grace Baptist'in baş diyakozu Cal Blodwin, orta koridor boyunca ayaklanm sürüyüp hırlayarak yürür ve gümüş bağış tabağındaki paralar etrafa saçılırken dehşet içindeki Peder Lowe kürsüden geriye doğru sendeliyor.


Yanlış yazdığım düşünülmesin, metne kitaptaki haliyle yer verdim. Kitabı el yazısıyla çeviren ve Türkçe metni bilgisayara yazan kişiler herhalde farklı olmalı ki çevirmenin el yazısını okuyamadığı için bir benzetimle 'dudakları' yerine 'dudaklan', 'tuşları' yerine 'tuşlan', 'yarı' yerine 'yan', 'ayaklarını' yerine 'ayaklanm' şeklinde dijitalleştirmiş bunları. Sadece bu iki paragrafa özgü değil bu durum, aynı hatanın kitap boyunca bu kadar fazla tekrar ediyor olması kitabın bir son okumadan geçmediğini cayır cayır okurun gözüne sokuyor. Daha da fenası aynı paragraf içindeki zaman kipi karmaşası; şimdiki zamanla başlıyor, arada bir yerde tek bir cümle için geçmiş zamana dönüyor, sonrasında yine şimdiki zamanla devam ediyor. Yoruyor insanı, zamansal sürekliliğin yoksunluğu canımı sıkıyor. Örnek bol, hemen yazıvereyim:

Kara Kediler'i kucağından ileriye itiyor, elini mutlulukla torbaya daldırıp bütün twizzer'ların en büyüğünü çıkarıyor. Birinci sınıf bir twizzer, eğer böyle bir şey varsa. Neredeyse sıkılmış yumruğu kadar büyüktü. Korkarak ama büyük bir zevkle onu yakıp havaya fırlatıyor.

Yavaş hareket ediyor, geniş burun delikleri ritmik bir biçimde açılıp kapanıyor. Av kokusu almıştı ve avının güçsüzlüğünün kokusunu aldığı da kesindi. Marty de onu koklayabiliyor – kıllarını, terini, vahşiliğini. Tekrar homurdanıyor.


---------------

(https://4.bp.blogspot.com/-yZGUza4pvSA/V7xY3bXQDJI/AAAAAAAAD1M/gdqmKGpgqFg4q_yC8TcF58b4zTfBBpO2ACLcB/s640/379_Kurtadam%25C4%25B1n%2BD%25C3%25B6ng%25C3%25BCs%25C3%25BC_3.jpg)

Ve kitapta karşıma çıkan çizgiroman..

Kitap hali hazırda bol miktarda çizgili, sayfalar Berni Wrightson'ın illüstrasyonlarıyla dolu. Kitap bu haliyle çizgiroman sevdalıları için biçilmiş kaftan. Ama bunun dışında da çizgiromanın, kurtadamın dönüşümünde Banner'ın mor pantolonu içerisinde Hulk'a dönüşümünün haklı izleri unutulmamış..

Şok dalgaları, düşüncenin geri kalanını silip süpürmekteydi. Alfie şaşkınlıktan ağzı açık, aptalca bakakalmıştı. Kahve makinesi de Konuş ve Çiğne'deki diğer her şey gibi lekesizdi. Paslanmaz çelikten yapılmış silindir, metal bir ayna gibi pırıl pırıl parlıyordu ve Alfie, onun pürüzsüzce dışarıya doğru bükülen yüzeyinde, iğrenç olduğu kadar inanılmaz bir şey görüyordu. Müşterisi, her gün gördüğü biriydi, Tarker's Mills'deki herkesin her gün gördüğü biri ve değişiyordu. Müşterisinin yüzü bir şekilde eriyip kalınlaşıyor ve genişliyordu. Pamuklu gömleği gerildi, gerildi.. aniden gömleğin dikişleri ayrılmaya başladı ve saçma bir şekilde Alfie Knopfler'in o anda düşünebildiği tek şey küçük yeğeni Ray'in seyretmekten hoşlandığı İnanılmaz Dev Hulk isimli çizgi filmdi.


Adetten oldu artık, puanlayalım. 'Kurtadamın Döngüsü'nü 7 – 7.5 puan arası bir yere konumluyorum, fiyat/fayda oranı bakımından ise çok çok daha yükseğe..


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/08/icinden-cizgiroman-gecen-roman.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/08/icinden-cizgiroman-gecen-roman.html)

Başlık: Dublörün Dilemması
Gönderen: pizagor - 03 Ekim, 2016, 14:29:58
DUBLÖRÜN DİLEMMASI

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/10/dublorun-dilemmas.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/10/dublorun-dilemmas.html)


(https://4.bp.blogspot.com/-C9SM1vxv_Yo/V_I32OwcLSI/AAAAAAAAD4g/wjrMQyxqv5kBJSt1xgifm8XPhxuk2N1NACLcB/s1600/383_Dubl%25C3%25B6r%25C3%25BCn%2BDilemmas%25C4%25B1.jpg)

Okurken aklımda hep o sahne vardı.. Ertem Eğilmez'in 'Arabesk'inden.. Binbir acının ve derdin çocuğu Şener (Şener Şen) çöllerde yoğun arabesk bir tınıyla tanrıya yalvarmaktadır:

Allahım kör et beni
Aksın gözümün nuru aksın
Bundan sonra kör baksın


Bilirsiniz, şarkı biterken mucize gerçekleşir, Şener'in dileği yerine getirilmiştir ve beyaz gözlerle kameralara görüntü veren büyük oyuncu kör kaldığı için müteşekkirdir:

'Allahım görmüyorum. Sana çok şükür görmüyorum. Kör oldum.'

İyi mi yoksa kötü mü, yorumlamakta zorlandığım bir filmdir Arabesk. Absürdün kıyaslama kabul etmeyen bir yapısı var en nihayetinde; gerçekçi bir filmle karşılaştırmak türün kendisi gibi absürt kaçacağı gibi absürdü bir diğer absürt ile kıyaslamak da rasyonelle katman katman şekillenmiş zihinlerimiz için anlamlı olmaz. Ben kolay yolu seçenlerdenim: Absürt komediyse eğlenip eğlenmediğime bakarım, tebessüm endeksime göre notlarım.

Pekiyi ya bu absürt komedi değilse!!!

Pekiyi ya 'Dublörün Dilemması'..

Ellerimin arasından geçen, bilimkurgusundan korkusuna, alternatif tarihinden fantastiğine, polisiyesinden romantiğine onlarca kitaba rağmen absürt bir yazınla ilk hesaplaşmam bu. Sanırım berabere kaldık, ne o bana anlatmak istediklerini tam aktarabildi, ne de ben onu iz bırakmamacasına kafamdan silebildim..

Evet, Dublörün Dilemması'nı yadırgadım, hem de o kadar 'bir kısmı arak da olsa' zihin açıcı felsefi çıkarımlarına rağmen. Bunun altında yatan neden de Murat Menteş'in absürtlüğü ziyadesiyle kullanması. Genel için konuşursam kıvamında absürt –ne bileyim hikaye akışını değiştiren birkaç absürt gelişme- göze batmazdı da, bu kitap özeline döneyim, değil sadece olay örgüsü, karakter isimleri düzeyine kadar inmiş absürt, bir noktadan sonra okuma konsantrasyonumu bozdu, kitaba devamlılığımı olumsuz etkiledi. Çıplak Silah ya da Uçak filmlerinde olduğu gibi şimdi nasıl bir gariplik yaşanacak beklentisiyle okudum açıkçası. Dolayısıyla tam bir bağlanma, herhangi bir karakterle özdeşleşme, bir benimseme de yaratamadı üzerimde. Bir de şu var ki o zamanki kolay beğenen halimle ağzımı kapatamadan izlediğim Çıplak Silah ve Uçak filmleri gibi de değildi bu kitap. Arada bir tebessüm ettirdi ama yoğun olarak bir polisiye okuyormuş gibiydim..

Dikkatsiz – üstünkörü okumaya müsait bir yapısı olan ama dikkatli okuma isteyen bir kitap 'Dublörün Dilemması'. Ayrıntı olarak nitelenebilecek bölümlerin bir yerde karşınıza çıkması çok olası. Bilin ki hikaye farklı karakterlerin gözlerinden aktarılıyor, ayrıntılar bir diğerinin nazarında önem kazanıyor..

Dublörün Dilemması'nı 'Saçmalık bu!' diyerek henüz yarılamadan dönmemek üzere bir köşeye atan da olmuştur, farklılığına – özgünlüğüne kapılıp başucu kitabı yapan da. Bense araftayım..

---------

Gelelim 'Dublörün Dilemması'nın çizgiromanla defalarca çakıştığı yerlere..

Öncelikle doğrudan okuduğum baskının özellikle arka kapağı; çizgiyle dopdolu bir tasarım var karşımda. Sonrasında mesela bir '27 Bin Yıllık Fetret Devri' bölümü yazılmış ki sayfalar süren bu kısım sadece çizgiromana adanmış. Şimdi hepsini buraya alsam kitapların hemen künyesi civarında yer alan o 'tanıtma amaçlı olarak kısa alıntılar yapılabilir' ifadesini zorlamış hatta ihlal etmiş olurum..

Lakin belli ki Murat Menteş bir çizgiroman sevdalısı..


Çizgiromana dair diğer ifadeleri sıralamam gerekirse:

(https://1.bp.blogspot.com/-4nX20hVVG2s/V_I4zZzGmkI/AAAAAAAAD4o/KJAYXfzUJYsrkE3klGBTN4jPp7OTZKS4QCLcB/s400/383_K%25C4%25B1z%25C4%25B1lmaske.jpg)

Gözleri bir an kravatımdaki Kızılmaske desenine takıldı, ardından, patlamış bir greyfurta benzeyen suratıma baktı. Şaşkın görünüyordu. Ani bir kararla 'Hayır,' dedi.
Sudan çıkmış bir balığın kurumlu ağzıyla 'Beni kırmamak için böyle söylüyorsunuz?' dedim.
Cüretimden ziyade albinoluğuma denk geldiğini fark etmeme yetecek kadar anlamlı bir tereddütten sonra yine 'Hayır,' dedi.
Biri boynuma enjektörle tımarhane sıvısı boşaltıyormuş gibi yavaşça kapatıp açtım gözlerimi. Ve kanla dolu bir siperde vurulmuş gibi düşmeden önce, acizce fakat kesin konuştum: 'Horlarsam.. horlarsam burnumu tutar mısınız? Burnumu.. tutar mısınız lütfennn?.. Burnumuuummm..'



Pembe burnumu kravatımla sildim. Bu barbarlığımı robotsu bir centilmenlikle kayıtlı bir soğukkanlılıkla karşılayan Kızılmaske bana: 'Felaketin her an ve her yönden gelebileceğini anlarsan, kendini beğenmişliğinden kaynaklanan şimdi ve buraya ilişkin teessüfünden uzaklaşabilecek kadar hızlanırsın,' dedi.

(https://3.bp.blogspot.com/-7FnlPVHrbmw/V_I476GidAI/AAAAAAAAD4s/9jgBxW4tCBcYWMvqDK-Dob5YH4UJOzhkACLcB/s640/383_Spiderman%2B9%2B11.jpg)

İbrahim Kurban, hazırladığı hamura yağlı bir sıvı ekliyor. Sonra, ters duran koca bir tavuk yumurtasına benzeyen bir cismi bu hamurla sıvıyor. Elastik bir cetvelle sağını solunu ölçtüğü cismin çevresine seyrek bir biçimde incecik teller örüyor. O uğraşıp dururken ben de kahvemi içip Metropoldeki Sufi adlı kitabı karıştırıyorum. Ardından, Örümcek Adam'ın 11 Eylül 2001'deki uçaklı saldırıları konu eden macerasını okuyorum. Tek kelimeyle berbat. Örümcek Adam, bunak bir bar şarkıcısı duyarlılığıyla Amerika'ya hem ağıt yakıyor hem de mersiye söylüyor.


Ve en sona en sevdiğim kısım.. Hem Tolkienli, hem çizgiromanlardan da bildiğimiz bir Kızılderili kahramanlı, hem de çok eğlenceli..

'Biliyor musun Hobbit?' [Bana 'Hobbit' der.]
'Neyi?'
'Yanılgılarımızın çoğu, düşüneceğimiz yerde duygulanmak ve duygulanacağımız yerde düşünmekten doğar.' Ve yanağımı öpüyor.
'Bir gözlük almalısın Geronimo.' [Geronimo: Hacer Ceren'in lakabı.]
'Neden?'
'Her defasında dudaklarımı ıskalıyorsun.'

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: yunusmeyra - 03 Ekim, 2016, 16:39:07
güzel kitap,güzel yazı...
"dublörün dilemması" için dinleyelim  ;D
2/5BZ
not:90'lar yapımı mix kasetleri hatırladım bu yazıdan sonra ve 2/5 BZ dinledim bir kaç  :)
Serhat Köksal ve 2/5BZ Projesi nedir merak edenlerde bu linkte bir televizyon röportajı:
http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/103778/serhat-koksal-ve-25bz-projesi (http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/103778/serhat-koksal-ve-25bz-projesi)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: köstebek - 04 Ekim, 2016, 21:57:16
Sevgili Pisagoras Bey,

Kurtadamın Döngüsü konulu yazısını büyük bir keyifle okudum. Ama hemen sonrasında küçük bir not düşme isteği düştü içime.

Efendim, King Beyîn bahsettiğiniz "n" harfi temelli hataları barındırmayan kitabını okumak istiyorsanız, uzun yıllar önceki ilk baskıyı almanız gerekiyor...

Sevgilerimle...

Not: Sahaflara falan rastlarsanız, elinizi cebinize atıp parasını ödeyin, en azından hatasız okursunuz...

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 05 Ekim, 2016, 00:27:43
İyiliksever bir eski editör hediye eder belki diye bekliyorum :)
Başlık: Ynt: İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Kurtadamın Döngüsü
Gönderen: hanac - 05 Ekim, 2016, 07:32:15
Alıntı yapılan: pizagor - 23 Ağustos, 2016, 18:29:15
aha da fenası aynı paragraf içindeki zaman kipi karmaşası; şimdiki zamanla başlıyor, arada bir yerde tek bir cümle için geçmiş zamana dönüyor, sonrasında yine şimdiki zamanla devam ediyor. Yoruyor insanı, zamansal sürekliliğin yoksunluğu canımı sıkıyor.

Bu tarzı Sn. Tommikser'de uyguluyor. Bkz. E-dergi yazısına  :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hanac - 05 Ekim, 2016, 07:35:19
Alıntı yapılan: pizagor - 05 Ekim, 2016, 00:27:43
İyiliksever bir eski editör hediye eder belki diye bekliyorum :)

Boşuna beklersin, ben de uzun süre Alfred Bester'in "Yıkıma Giden Adamı" için Çetin Abi'yi taciz ettim.

Ama bir sonuç alamadım. Sonunda İthaki yayınladı da alabildim.
Başlık: Ynt: İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Kurtadamın Döngüsü
Gönderen: pizagor - 05 Ekim, 2016, 08:37:35
Alıntı yapılan: hanac - 05 Ekim, 2016, 07:32:15
Bu tarzı Sn. Tommikser'de uyguluyor. Bkz. E-dergi yazısına  :)

Yanlış, referans gösterdiğiniz 3 adamın düzeltmek için ter döktüğü hali sayın hanac, fırından çıktığı haline bakmak lazım esas. Yazılması 3 saat, düzeltilmesi 3 adam x 6 saat harcanan, enerji soğurucu, gerçekten bu işten ekmek yiyen editörlerin elini sürmeyeceği o edepsiz yazı için ÖNCESİ - SONRASI fotografları benzeri bir çalışma yapılabilir aslında :) 
Başlık: Ynt: İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Kurtadamın Döngüsü
Gönderen: pizagor - 05 Ekim, 2016, 08:39:44
Alıntı yapılan: hanac - 05 Ekim, 2016, 07:32:15
Bu tarzı Sn. Tommikser'de uyguluyor. Bkz. E-dergi yazısına  :)

Yazıya 2 ay sonra ilgi gösterebildiğiniz için de ayrıca tebrik ediyorum sayın khanac. Tabi yoğun insansınız, o ayrı :-X
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: köstebek - 05 Ekim, 2016, 16:46:34
Alıntı yapılan: pizagor - 05 Ekim, 2016, 00:27:43
İyiliksever bir eski editör hediye eder belki diye bekliyorum :)

Mühendislik hesapları yapalım, Pisagoras Bey,

İlk baskının üstünden yaklaşık 15 sene geçmiş. Bir editör, bir yayıncı bir kıl tüy olarak basılan kitaplardan ne kadarı bekâr evlerinde, arada anne evinde vs'de kenara atabilir.O zamanlar bir kenara 5 tane koyduğumu varsayarsak (ki genelde daha az konur) ve geçen zaman içinde birkaç senede bir "kıramayacağım bir dosta" bir tane verme olasılığımın yüksekliğini de katsayı olarak hesaba katıp, "fazlasıyla kasarak bile olsa" 3 senede bir elimdeki kitap sayısı 1 tane azalsa, 15/3= 5 yapıyor. Yani anne evini, kenarı köşeyi karıştırıp da fazladan bir kopya bulmak mühendislik hesaplarına göre epeyce zor.

Elimde olan kopyalar, yıllar boyunca eve gelen misafirler, eş dost tarafından ("ulan zaten siz bastınız, benden bir tanesini mi çok görüyorsun, ibne" cümlesi eşliğinde) zaman içinde yağmalanmış durumda" bilgisini de bir kenara sessizce koyuyorum.

Not: Birinci baskı bu yüzden pahalı belki de ... :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 25 Kasım, 2016, 12:43:46
Duplikasyon için hoşgörün dostlar :)


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/11/edebiyatn-barbar-conan.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/11/edebiyatn-barbar-conan.html)


Edebiyatın Barbar Conan'ı..


Ne zaman bir Conan romanı okusam kalemim durmuyor. İşte Arkhelos Yayınları'nın 'Kimmeryalı Conan'ın Yükselişi'nden kendime aldığım kısa kısa notlarla biraz daha Robert E. Howard yazınının Conan'ı..


(https://4.bp.blogspot.com/-DSkvKMGIo2w/WDdTvbd8QGI/AAAAAAAAD6A/ak5AU2OX3pYM4haYO6wp4HoEhiZcUjMxQCLcB/s1600/385_Conan_01.jpg)

Şımarık

'Hepsi oyunun bir parçası Conan,' dedi kara gözlü Poitainyalı. 'Sen kralsın, rolünü oynamak zorundasın.'
'Keşke ben de seninle atımı Nemedya'ya sürsem,' dedi Conan kıskanarak. 'Dizlerimin arasında bir at hissetmeyeli kaç zaman oldu ama şehirdeki işler yüzünden burada kalmam gerekiyormuş, öyle dedi Publius. Lanet herif!'
'Eski hanedanı devirmek,' yalnızca ikisi arasındaki samimiyetin verdiği rahatlıkla devam etti, 'pek de zor olmadı, gerçi o zaman oldukça eziyetli gelmişti. Arkamda bıraktığım fırtınalı yola bakınca dökülen onca alın teri ve kan, çevrilen dolaplar ve çekilen sıkıntıların hepsi rüyaymış gibi geliyor.'
'Yeterince ileriyi görememişim Prospero. Kral Numedides'in ölü bedeni ayaklarıma yığıldığında ve kana bulanmış başından çekip aldığım tacını kendi başıma oturttuğumda en büyük hayalim gerçek olmuştu. Ama kendimi tacı almaya hazırlamıştım, onu taşımaya değil. Eski özgür günlerimde tek istediğim keskin bir kılıç ve doğruca düşmanlarıma giden bir yoldu. Şimdi ne yollar doğru, ne de kılıcım bir işe yarıyor.'
Kılıçtaki Anka Kuşu



Alışmadığımız bir şekilde, Conan'ın serzenişlerine tanıklık yapıyoruz bu satırlarda. Adeta bir dediği iki edilmeyen bir çocuğun şımarıklığıyla kendisine zorla çizdiği kadere veryansın ediyor. Madem bu kadar dert yanacaktın neden döktün onca kanı, neden onca kadını dul, onca bebeyi babasız bıraktın. Madem o tahtın getirdiği sorumlulukların altında ezilecektin niye ayrıldın Kimmerya'ndan? Sürdürseydin baba mesleğini, dövseydin demirini. Yok efendim kendini tacı almaya hazırlamış da, taşımaya değilmiş de.. Hadi oradan!


Sanat, sanat için mi yoksa halk için mi?

Ozan Rinaldo, tahtı ele geçirmiş olan bir barbara şiddetle ve elindeki en güçlü silahı sanatıyla saldırmaktadır. Şiirleri, şarkıları Akilonya ahalisi arasında hızla yayılmakta, maalesef destek bulmakta ve kitleleri kral Conan'a karşı kışkırtmaktadır. Bu tehdidi ortadan kaldırmak üzere 'Sallandıracaksın şunu Taksim'de, bak bi daha çıt çıkıyor mu!' yaklaşımı sergileyen Prospero'ya Conan'ın yanıtı, sorunlarını kılıç ya da baltayla veya her ikisiyle birlikte çözmesine alıştığımız bir karaktere göre beklenmediktir:

Conan bir aslanınkini andıran başını salladı. 'Olmaz Prospero. Ona dokunamam. Büyük şairler krallardan daha etkilidir. Bestelediği şarkılar benim krallık asamdan daha kudretli; mesela aleyhimdeki o ağıtla neredeyse kalbimi söküp çıkarmış gibi oldu. Ben toprak olup unutulacağım ama Rinaldo'nun şarkıları sonsuza dek yaşayacak.'
Kılıçtaki Anka Kuşu



Kral Conan Rinaldo'yu sallandırmaz da ne mi olur? Bu sözleri sarfettiğinin akşamı uykusunda baskına gelen katliam ekibinin bir üyesidir Rinaldo..



(https://4.bp.blogspot.com/-9suop6q0n7c/WDdU9aZiCiI/AAAAAAAAD6M/hAMUwXf1zyAK84AFiqySETOlULSaSJUZQCLcB/s1600/385_Conan_03.jpg)

Tavernacı

Çizgiromanların maço Conan'ının tavernadan içeri girme motivasyonu günümüzün erkeğinin bara gitme maksadıyla (eğlenme, yerli yersiz kahkahalar atma ve mümkün olursa hatun tavlama) örtüşse de barbarımız pek nadir güler, 'Kadın, gel sol bacağıma otur. şişşşt diğer kadın, sana da sağ bacağımı ayırdım, fazla bekletme!' yaklaşımı sergiler. Tuhaf olan ise bu tarz her daim işe yarar. Peki ya edebi Conan bu ortamlarda nasıl davranır, bakalım:

'Peki kuzeyin insanları nasıl?' diye sordu Prospero.
'Uzun boylu, beyaz tenli ve mavi gözlü olurlar. Tanrıları buz devi Ymir'dir ve her boyun kralı ayrıdır. Asi ve acımasızdırlar. Tüm günü savaşmakla geçirir, gece boyunca da içki içip bağıra çağıra çılgın şarkılar söylerler.'
'O zaman sende onlar gibisin desene,' diye güldü Prospero. 'Senin kahkahaların da ortalığı inletiyor, sağlam içiyorsun ve güzel şarkı söylüyorsun. Gerçi sudan başka şey içen bir Kimmeryalı görmedim, kahkaha atanını ya da iç karartıcı ağıtlar dışında bir şarkı söyleyenini de.'
Kılıçtaki Anka Kuşu



Bu paragrafların gözümde canlandırdığı haliyle, kahkahalar atan, masaların üzerinde coşkuyla – makamıyla şarkılar söyleyen bir Conan mı? Hadi canım!



(https://2.bp.blogspot.com/-0i16BmtJYQQ/WDdUrYDtjAI/AAAAAAAAD6I/UzHyAzVlGyYje6MHOyfWeUYwwWHU8kA_wCLcB/s1600/385_Conan_02.jpg)

Kazanova

'Köyüm yürüyemeyeceğim kadar uzak, Kimmeryalı Conan,' diye güldü. Kollarını yana açarak işveyle salınışı, altın renkli saçlarının dalgalanışı ve ışıltılı gözlerini gölgeleyen ipeksi kirpikleriyle Conan'ın gözünü okşuyordu. 'Güzel değil miyim sence?'
'Tüm çıplaklığıyla karlara doğan Gün kadar güzelsin,' diye mırıldandı, gözleri bir kurtunki gibi alev alev parlıyordu.
Buz Devinin Kızı



Bu kadar mı güzel iltifat edilir, sözcükler böylesi mi etkileyici kullanılır! Kesinlikle şair genleri var bu barbarda!

Kendime not: Bu cümleyi hafızaya kaydet Pizagor, yeri gelir kesinkes, hanıma kullanırsın..


Ürkek

Kimmeryalının birden çığlık atması üzerine ona döndüler. Heykellerle dolu odanın yanındaki odanın kapısına gözlerini dikmişti.
'Bakın!' diye bağırdı. 'O odada bir şeyin kıpırdadığını gördüm; perdelerin arasından görülüyordu. Yerden uzun, kara bir gölge gibi bir şey geçti!'
'Peh! Daha neler!' diye dikkate almadı Posthumo. 'O odaya bakmıştık-'
Çanaktaki Tanrı



Yok artık! Conan küçük bir kız gibi çığlık atmaz, olsa olsa böğürür. Ve hatta durumu – gördüklerini birilerine açıklamakla vakit kaybetmez, gördüğünü sandığı şeyin gırtlağına sarılır, canını çıkarır, sonra sorgular..


Kırılgan

Kothlu yine ona ağzı açık baktı.
'Duydunuz mu!' diye bağırdı alay ederek. 'Bu barbar yerden yalnızca elli metrecik yükseklikteki kulenin kaygan köşesiz kenarlarını uçarak aşıp, mücevherli tepesine kartal gibi konacakmış!'
Kimmeryalı, adamın yorumuna kopan alaycı kahkahaların gürlemesinden utanarak kızgın bir şekilde etrafa bakındı. Bunda gülünç bir yan görmemişti ve alay etmeye dayalı nezaketsiz eğlence anlayışlarını anlamak için medeniyete henüz çok yeniydi. Medeni insanlar aslında vahşilerden daha kabadır çünkü nezaketsizliklerinin hep yanlarına kalmasına alışkındırlar ve durumu kafalarını yardırmadan kurtaracaklarını bilirler. Afallamış ve kırılmıştı, ve şüphesiz mahcup halde sıvışıp gidecekti, ama Kothlu onu daha fazla kışkırtmayı tercih etti.
Fil Kulesi



Neresinden başlayacağımı bilemediğim, aykırı bir bölüm. Conan'a dair gerçeküstü duygusal dokundurmalar mı desem yoksa sadece heybetiyle bile tehdit ihtiva eden bir barbarı makaraya alan bir Kothlu mu! Bu hikaye bir çizgiroman olsaydı, ki birkaç defa olmuştur, lafın arasına giren barbarımızla değil dalga geçmek, kalkıp yerini verirdi o Kothlu. Hatta Conan 'Dans et köpek!' gibi bir cümle telaffuz ederse sahneye dansöz kıyafetleriyle çıkıp kıvırmaya başlardı..



(https://3.bp.blogspot.com/-DPnd06-OODI/WDdViq0m7rI/AAAAAAAAD6Q/TArdwNejyXAh4SHXYoHvQvI8uNedezf8gCLcB/s1600/385_Conan_04.jpg)

Şakacı

'Eh,' diye sırıttı Prospero, 'nasıl olsa Kimmerya'nın karanlık tepeleri artık çok geride kaldı. Ben yola çıkıyorum. Numa'nın sarayında senin adına da bir kadeh beyaz Nemedya şarabı içeceğim.'
'Güzel,' dedi kral memnuniyetle, 'ama Numa'nın dansçı kızlarını öpecek olursan yalnız kendi adına öp, devleti işin içine karıştırma!'
Güçlü kahkahası Prospero çıkarken odada çınladı.
Kılıçtaki Anka Kuşu



Taa Hiborya Çağı'ndan uçkuruna sahip çıkamayan siyaset erbabına Conan'dan şaka yollu bir uyarı. Hormonlarına yenilen erkeğin başına gelenler geçip giden çağların, binyılların dramı..


Conan'a dair bulabildiğiniz her Robert E. Howard metnini okuyun dostlar, en az çizgiroman panelleri kadar keyifli..

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: yunusmeyra - 26 Kasım, 2016, 06:03:43
Alıntı yapılan: pizagor - 25 Kasım, 2016, 12:43:46
................................................
Taa Hiborya Çağı'ndan uçkuruna sahip çıkamayan siyaset erbabına Conan'dan şaka yollu bir uyarı. Hormonlarına yenilen erkeğin başına gelenler geçip giden çağların, binyılların dramı..


Conan'a dair bulabildiğiniz her Robert E. Howard metnini okuyun dostlar, en az çizgiroman panelleri kadar keyifli..

:) :) :)
bob ve adamı conan candır
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 27 Mart, 2017, 22:27:36
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/01/icinden-cizgiroman-gecen-roman-yarasa.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/01/icinden-cizgiroman-gecen-roman-yarasa.html)



İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Yarasa

(https://4.bp.blogspot.com/-g7cwPjEdf8E/WHTPlDyVOGI/AAAAAAAAD-o/mSzvk7M_JDIeVveJLdmgFFoaYXx1hjVBACLcB/s640/390_The%2BBat.jpg)

Yarasa, 1997 yılında Jo Nesbo'nun Harry Hole karakterini Norveç okuruna tanıttığı kitap. Bense kendisini 2015'te, serinin Nemesis romanıyla, zincir kitabevlerinden tekinin bu kitabı promosyona sokup yok pahasına sattığı zamanlarda meraktan alıp tanımıştım. Nemesis ardarda yaşattığı ters köşelerle gerçekten keyifli bir okuma deneyimi sağlamıştı. Kaldı ki Nemesis'te alakasız iki cinayetin yolları çözümlemede çakışırken, çözümlemeye çıkan ayrıntıların çetrefilliliğinden tatmin olmamak zordu. 'Yarasa' deneyimimin ardından da diyebilirim ki Nesbo'nun tarzı bu: okuru yanlış yolda yemle, sona mutlaka bir sürpriz sakla. Okurun olaya teşhisini koyabilmesi için sunduğu çok da tüyosu yok, çözüm öyle göstere göstere gelmiyor kesinlikle. Herşeyi Hole'ye saklıyor, gözümüzde yüceltiyor. Buradan hareketle düşündüğüm, bir yazar için keskin zekasına hayran kalınacak bir karakter yaratmanın çok da zor olmadığı. 400 sayfalık bir anlatıda geçen binlerce tümceden, okurken illaki üstünkörü geçilecek, önemsenmeyecek bir sürüsü arasından seçilen bir – iki tanesinden çözüme dair anlamlı çıkarımlar yaptırarak, en iyimser yaklaşımla bin okurdan birinin belki farkedebildiği ayrıntıların ayrıntılarından şaşırtıcı bir şekilde katile ulaşmak. Şikayetçi miyim? Kesinlikle hayır! Jo Nesbo'nun kurgularını keyifle okuyorum, varsın Hole de günün kahramanı, gönüllerin detektifi olsun..

Harry Hole (ki doğru fonetiğe en azından yaklaşılabilmesi adına kendisini İskandinav olmayanlara tanıtırken Harry Holy diyor) sevimsiz, antipatik, asosyal, tuhaf, sorunlu bir detektif. Saydam, dümdüz. 'Yarasa'da öğreniyoruz ki hayatının bir evresinde, geçmişini geride bırakmak adına tüm tanışıklarıyla yolunu ayırmış, bunu da teker teker telefonla arayıp 'seninle bir daha görüşmeyeceğim' diyerek yapmış. İlginçtir, bunların ezici bir çoğunluğu da durumu sorgulamaya bile gerek görmeden 'nasıl istersen' demiş. Alkolik, hatta sırf bu yüzden sebep olduğu kayıp ve bundan lekesiz sıyrılmasını sağlayan polis teşkilatı nedeniyle çektiği vicdan azabı ilk zamanlarda aklını çelse de o yaşamayı tercih ediyor. İçmediği zamanlarda ise potansiyel alkolik, içkiyle mücadelesi her daim devam ediyor. Bu karakterle özdeşleşme ya da tarzına dair yoğun beğeni pek de mümkün değil ama bir cazibesi olduğunu da kabul etmek lazım. Sanıyorum ondaki tevazuyu seviyorum. Kendine haksızlık ediyor 'olsa olsa ortalama zekalı bir adamım' derken. Nesbo'nun ona bahşettiği, bizde olmayan o müthiş gözlem yeteneğini ve ayrıntılara hakimiyetini takdir etmek gerekiyor..


(https://3.bp.blogspot.com/-xFHvTcL1ngc/WHTPyMezNoI/AAAAAAAAD-s/3nx0DUv-0V0-NnElYcRByZMlqy3SoZW4QCLcB/s400/390_Snowman.jpg)

Bu arada serinin yedinci romanı 'The Snowman', ilk Harry Hole uyarlaması olarak, Tomas Alfredson'un yönetiminde beyazperdeye aktarılıyor. Michael Fassbender'in Harry Hole karakterini canlandırdığı filmin vizyon tarihi 13 Ekim 2017 olarak belirtilmiş..


--------------


Böyle sıkı bir polisiyenin içinde çizgiromanın ne işi var diyebilirsiniz. Lakin son sayfalarında Superman unutulmamış :)


Harry destekten öne doğru ayrıldı ve sağ ayağını kaldırdı.
'Hazır! Bir! İki! Üç! Atla!'
Ve artık havadaydı. Uçak dümdüz ilerlerken geriye çekiliyormuş gibi hissetti. Göz ucuyla uçağın döndüğünü görünce aslında dönenin kendisi olduğunu fark etti. Yeryüzünün yay gibi kıvrıldığını ve gökyüzünün giderek mavileştiği ufka baktı. Ta ki ufuk, Kaptan James Cook'un bu kıtaya gelmek için gemiyle aştığı Pasifik Okyanusu'nun açık mavisine karışana dek.
Joseph onu yakaladı ve Harry'yi düşüş için daha iyi bir pozisyona getirdi. Harry yükseklikölçere baktı. 2500 metredeydiler. Tanrım, daha önlerinde dünya kadar zaman vardı! Gövdesini büktü ve yarım bir dönüş yapmak için kollarını uzattı. Sanki Süpermen'di!



Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: rumar80 - 27 Mart, 2017, 23:49:13
 Çok güzel bir Nesbo yazısı.  Ellerine sağlık.  Benim için Nesbo sevgili üyelerimiz Mrtekin ve gunessemerci tarafından önerilme ile başlar.  Bizde yayınlanan ilk kitabın nemesis olduğunu öğrenip hemen aldım.  Ancak daha sonra bunun ilk kitap olmadığını öğrenince hemen orjinal dilinde yarasayı aldım ve bir çırpıda okudum. İnanılmaz bir keyif aldım. Bunu da hemen ikinci ve üçüncü kitaplar olan cockroaches ve redbreast aldı. Üçüncü kitap ile Harry Norveç'e döndü. Artık daha farklı maceralar ile karşımızda olacak.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 05 Nisan, 2017, 20:46:37
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/04/icinden-cizgiroman-gecen-roman-olum.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/04/icinden-cizgiroman-gecen-roman-olum.html)


İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Ölüm Makinesi


(https://4.bp.blogspot.com/-Fz7LQsmY3rg/WOUbeQg9-oI/AAAAAAAAEJs/qH4lULerlYYerwNRWzJyAc9fp5LMNPrNgCLcB/s640/410_%25C3%2596l%25C3%25BCm%2BMakinesi.jpg)

'Ellis mi yazmış bu kitabı!!! Hani şu bizim çizgiromancı Warren Ellis!!! Roman da mı yazıyormuş bu!!!'

Tamamen tesadüfi olarak karşıma çıkan bir romanın bende yarattığı ilk tepki böyle oldu. Görür görmez de ne yazmış, nasıl yazmış, yorumlar ne şekildeymiş, hiç bunlara bakmadan, tamamen kadim çizgiromancı dürtülerinden kaynaklanan 'Bunu mutlaka okumalıyım...' iç sesi kendisini duyurmaya başladı. Gerçi Warren Ellis'i Türkçe olarak sadece Astonishing X-Men'in altıncı cildinden hatırlıyorum. Transmetropolitan ve Planetary gibi çok sağlam kurguları olduğunu ise henüz duymaktan bir adım öteye taşıyamamışım. Ama yine de 'Ölüm Makinesi' zevksizliğinde, üçüncü sınıf kurgulara ve filmlere layık bir ada rağmen Ellis etiketine kayıtsız kalamayarak kitabın cazibesine kapıldım. Hatta öyle bir cazibe ki kafamdaki okuma sırasına aradan kaynak yapacak kadar karşı konulmaz geldi o an. Lakin keşke önce 'Goodreads' notuna baksaymışım!

Kahramanımız, New York polis teşkilatı detektifi John Tallow, ortağını çatışmada kaybeden silik ve sinik bir karakter. Pingback nedeniyle satın alınan ve boşaltılması istenen bir binanın kendi halinde yaşayıp giden sıradan bir sakininin, aldığı bir celple normallik ile delilik arasındaki o ince çizginin delilik tarafına kayan bir çılgının elinden olur ortağının ölümü. (Şu pingback çok tuhaf bir kavram; finans - borsa verilerinin akmasında altyapı sebebiyle yaşanan gecikmeleri dert edinen -ki bahsettiğimiz bu gecikmeler saniyenin onda birleri mertebesinde-, kazanç ve çöküş arasındaki farkı bu gecikmenin asgariye indirilmesine bağlayan daha da tuhaf patronların pingback sihirbazları ile doğru konumları bulmalarını kapsıyor. Kitap bunu biraz feng shui'ye benzetiyor ki zaten o da ayrı bir tuhaflık...) Ve bu çatışmada kurşunun tekinin kapısını delip geçtiği daire yüzlerce faili meçhulun çakıştığı bir nokta olup çıkar. Bu sözde kapatılmış dosyaların yeniden gündeme gelecek olmasıyla böyle bir belayı polis teşkilatının başına sardığı için belirgin bir nefret dürtüsüyle soruşturma Tallow'a yıkılır. Ve fakat amirlerinin gözünde başarısızlığı garanti olan, günah keçisi olarak seçilen, camiadan silinip yok olması için kucağında bulduğu bu soruşturma Tallow'un yıllardır kullanmaktan imtina ettiği zihni melekelerinin ortaya çıkabilmesi için vesile olur. Sonrasında gelsin olayların ardındaki dudak ısırtan komplo ve açgözlülük – hırs – güç sevdası şeklinde insani zaaf üçgeninin sınır tanımazlığı. 'Tünekleriniz ne kadar yüksekte olursa olsun, sizin ve diğerlerinin hayatta ulaştığınız noktalardan asla memnun olmayacağınızı rahatlıkla tahmin edebiliyorum.' diye yazıyor Warren Ellis...

John Tallow'un elindeki sınırlı veriyle çıkarımlarına hayran kalsam da yine çok zeki bir detektifi anlatan Jo Nesbo yazınının (Harry Hole) keyfini alamadım bu kitaptan. Sözcüklerin müziğinden yoksundu. İnce ince işlenmiş, üzerinde tekrar tekrar düşünülmüş, kelimeleri özenle seçilmiş, ağdalı yazınları seviyorum anladım ki. Aksi durumda tatmin duymuyorum okuduklarımdan. Yoksa sert bir öykü. Avcının çalışma şeklinin, öldürme yöntemlerinin aktarıldığı sayfalar o anları yaşatıyor insana. İnsanın neler yapabileceğinin, vahşetinin hangi noktalara varabileceğinin dehşetini hissettiriyor. Daha da güzeli sonunun oldu – bitti hissi yaratmaması. Kopkolay, basit bir çözümleme diye düşündürmüyor. Son ana kadar mücadeleyi bırakmayan taraflar söz konusu: 'rağmen' vazgeçmeyen onurlu(lar), asla teslim olmayan avcı(lar). Ama kitapların hacmi doğal bir 'spoiler' olduğu için son sayfalara gelirken artık birşeylerin netleşeceği ortaya çıkıyor maalesef. Yoksa devam etme, güçlenerek geri dönme potansiyeli olan iki taraf söz konusu...

'Ölüm Makinesi'ni okumazsanız ne olur? Bir kere, çok da büyük bir kaybınız olmaz. Ayrıca belki bir çizgiromana dönüşür günü geldiğinde, işte o zaman bu anlatının okuma keyfi katlanır. Zaten bana kalırsa Warren Ellis çizgiroman yazarlığında, metnini destekleyen görsellerle, çok daha başarılı...

Madem çizgiromana getirdik mevzuyu, 'Ölüm Makinesi'nin barındırdığı çizgililere bir bakalım:

(https://4.bp.blogspot.com/-n_7jPC3J6lA/WOUbuK7ZwwI/AAAAAAAAEJw/vsNaNikZD7AQ8wz4IA8cEa2lH6Q2QtLxQCLcB/s400/410_Heman.jpg)

Uzay gemisi benzetmesi içeride de geçerliliğini koruyordu. Burası devasa alüminyum borulardan oluşan sütunları ve parlak zeminiyle ana geminin katedrali gibiydi. Tallow zeminin üzerinde yürürken magnezyum veya onun gibi bir şey diye düşündü: yaylıydı ya da bir şekilde tahtaların üzerine yerleştirilmişti, öyle ki Tallow yürürken ayakları biraz yaylanıyordu. Sabahları asansörlere doğru yürürken üzerinde yaylandığınız, Kainatın Hakimleri ortamını anımsatan bir zemindi.


(https://4.bp.blogspot.com/-Ke7EsnRHhMw/WOUb5RxMg5I/AAAAAAAAEJ0/qDaS0OuCeyYJrv9Ncz5WGJZ7N8h7N1acwCLcB/s400/410_Batmobile.jpg)

Kadın biraz rahatlayarak gülümsedi ve sanki bir arkadaşıyla karşılaşmış gibi elini uzattı. 'Harika. Ben Sophie.'
Tallow kadının elini sıkarken aynı zamanda gücünü de tarttı. 'Ben John. Bunlar da meslektaşlarım Scarlatta ve Bat.'
'Bat?' Kadın, göğsünü teknolojik amaçlarla incelemekte olan OYİ memuruna bakıp sırıttı. 'Bu neyin kısaltılmışı?'
'Batmobile,' dedi Bat.
'Terbiyeni takın,' dedi Tallow ve apartmanın kapısını açmak için yaklaştı.


(https://3.bp.blogspot.com/-5QVVDsfiEAA/WOUcHudpSNI/AAAAAAAAEJ4/yTd9Try_s4QZxA1edryqdZAiodJ7Xe_-wCLcB/s400/410_Fred%2B%25C3%2587akmakta%25C5%259F.jpg)

Tallow'un yedi günlük bir izin için belgeleri resmi olarak imzalatmak üzere Teğmen'in ofisinde olması gerekiyordu. İşine geri döneceği garanti edilerek verilen bir izin. Ama o Baxter caddesindeydi ve yeni bir otomobil – Çakmaktaşlar'dan fırlamış gibi duran bir sürüşü olmasına rağmen, en azından Tallow için yeniydi – park etmiş, Mezar'a doğru gidiyordu.


Çizgiromana üç gönderme ve bana kalırsa üç hatalı çeviri! Çizgili jargona tanıdık biri bu şekilde mi çevirirdi şüpheliyim. Kainatın Hakimleri hiç oldu mu bizim için? Varsa yoksa 'He-man'di, 'İskeletor'du o çocukluğumuzun efsane çizgiromanı. Ya da Flintstones? Tamam orijinali böyle ve motamot karşılığı Çakmaktaşlar olabilir ancak kırk senedir 'Taş Devri'dir onun adı bu topraklarda. Batmobile ise çevirilmesi unutulmuş konuşma balonu gibi duruyor orada. Şu noktada tercihimi 'Batmobil'den yana kullanıyorum...


(https://1.bp.blogspot.com/-XKnnlFu9cWw/WOUceDhOwjI/AAAAAAAAEJ8/x0YNIzXYwvw0lqQTS4VeZy1debUckFLTQCLcB/s400/410_Tex.jpg)

Bu bariz göndermelerin haricinde kitap boyunca defaatle bahsi geçen ve mevzusu her karşıma çıktığında bana Tex Willer'i, daha doğrusu Gece Kartalı'nı hatırlatan 'wampum'u ve bir çizgiroman dostumun -ki camiada kendisi hennesy olarak tanınır- meşhur lafını belirtmeden edemeyeceğim:

Bunların hepsi Tex'te var... :)

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: kalidor - 06 Nisan, 2017, 08:16:57
Alıntı yapılan: pizagor - 05 Nisan, 2017, 20:46:37

Bunların hepsi Tex'te var... :)

Doğrusu iç gıcıklayıp, hatta paramparça eden bir cümle yani "Bunların hepsi Tex var..." olacaktı, sayın pizagor. Bir de Kainatın Hakimleri'nin kökeninin çizgi roman değil de çizgi film olduğunu tahmin ediyorum ::)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 06 Nisan, 2017, 08:56:07
Alıntı yapılan: kalidor - 06 Nisan, 2017, 08:16:57
Doğrusu iç gıcıklayıp, hatta paramparça eden bir cümle yani "Bunların hepsi Tex var..." olacaktı, sayın pizagor. Bir de Kainatın Hakimleri'nin kökeninin çizgi roman değil de çizgi film olduğunu tahmin ediyorum ::)

Bravo, hatayı tespit etmişsiniz sayın Kalidor. Farkedip blogda düzeltmiştim, burası kalmış. Madem birbirimizi düzeltiyoruz bu sabah, "Bunların hepsi Tex var..." da değil, 'epsi Tex var' olacaktı en doğrusu. Ve bu haliyle birkaç kişi hariç gayet anlamsız olacaktı  ::)

Bu arada zamanında sınırlı sayıda da olsa He-man çizgiromanları yayınlandığı gibi sticker albümü de çıkmıştı. Tamamlayabildiğim yegane yapıştırma albümüdür o da.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 11 Haziran, 2017, 08:02:59
(https://4.bp.blogspot.com/-q7kQxE2XBic/WTwSDywarkI/AAAAAAAAEOU/8YNVLiBAJb8C9sfQhIOBi-ZvG1yPY24LwCLcB/s640/415_Wonder%2BWoman_1.jpg)

Hani şundan iki sene öncesi, birisi çıkıp da 'Bir Wonder Woman filmi gelecek, acayip olacak, merakla bekleyeceksin!' deseydi, muhtemel tepkim 'Git işine arkadaşım!' şeklinde olurdu. Lakin sonra, 2016 senesi başlarında bir fragman izledim ve durumum hakikaten o 'birisi'nin öngördüğü hale büründü. Bir fragmanın ardında, çizgi karakterlerin sinema evrenini geriden takip etmekte beis görmeyen ben, kendimi o bir küsur yıl sonraki vizyon tarihini sabırsızlıkla beklerken ve beyaz perdeye düşer düşmez de Wonder Woman'ın muhteşem görselliğine dalarken buldum...

Neydi o Themyscira, o ne kadar da güzel bir Cennet Adası tasviriydi! Diana'nın ve Themyscira'nın orijinine doğru giderken anlatıda ne bir fazlalık, ne de bir eksiklik vardı. Amazonların ne muhteşem savaşçılar olduğunu gösteren idmanlardan sonra Cennet Adası'na düşerek istemeden de olsa kirleten, Chris Pine'ın canlandırdığı, Steve Trevor karakterinin peşisıra getirdiği düşmanlara karşı sergilenen o savaş sahnelerinin hakkını vermek lazım. Özellikle de Antiope'nin kalkan üzerinden sıçradığı o müthiş sahne! Daha sonra Diana 1. Dünya Savaşı sırasında cephede, daha doğrusu savaş alanına dönüşen bir kasabada bu hareketi taklit ederken Antiope'nin yanında çok sönük kalıyordu...



Wonder Woman filminden Wonder Woman Yeni Dünya'ya bir inceleme aşağıdaki linkte...

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/06/wonder-woman.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/06/wonder-woman.html)

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 12 Haziran, 2017, 20:44:15
DİKKAT! 'Her temas İz Bırakır' ve 'Son Hafriyat' SPOILERları içerir!!!


İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Son Hafriyat

(https://4.bp.blogspot.com/-wmdKmyNdhC4/WT2kWe1TwJI/AAAAAAAAEO4/JA35AauWr60PMRhKGHf2eST9jJcHcrkCwCEw/s640/416_Son%2BHafriyat.jpg)

Onca olumlu yoruma, onca tavsiyeye rağmen nedense Behzat Ç. çok uzun süre kulaklarımı tıkadığım bir karakter oldu. Geçenlerde onuncu yıldönümü nedeniyle yapılan özel baskısıyla yeniden okur gündemine giren 'Her Temas İz Bırakır'ın, bu yeni farkındalıkla sepetime eklenmesiyle birlikte Behzat Ç. ile tanışıklığımız başladı. Bu kitap hiç beklemediğim şekilde, tabiri caizse, dağıttı beni. Bir yandan girift polisiye vakalar silsilesi, diğer taraftan başkomiserin sorunlu aile ve sosyal yaşamı. Kardeşi Behzat için şöyle diyecekti Şevket bir sonraki kitapta, ki haklılık payı da yok değildi:

Behzat Ç. elini kapı zilinden çekmeyen işitme engelli şahsın kim olduğunu anlamak için delikten baktı, ağbisi Şevket. Kapıyı açtı. Şevket elindeki yassı JB şişesinden hararetli bir yudum çekti, yalpalayarak içeri girdi. 'Battım,' dedi. 'Hiçbir şeyim kalmadı.' Siyah bir takım giymişti, içindeki uçuk mavi gömleğin üstten iki düğmesi kopuktu, çözük yeşil kravatı okulu asmış bir liseli gibi gömleğinin iki yanından sarkıyordu. İçinde Tekel biraları olan siyah poşeti Behzat Ç.'ye uzatıp 'Al,' dedi. 'Seversin. Siyah poşet kanser yapıyormuş ama sana bir bok yapamaz. Sen siyah poşeti kanser yaparsın.'

Sert, zor bir insandı Behzat Ç., şiddete meyilli, hiddete kapılması an meselesi bir karakterdi, ürkütücüydü, kontrolsüzdü. Ama herşeyden öte, hukuku gözetmese bile hakkı, adaleti gözetiyordu. Otorite karşısında eğilmeyen, bildiğini okuyan tarafı sanıyorum cazip olan yönüydü. Çıbanbaşıydı. Aykırıydı. Bölüm içi kavgalar, bölümler arası çekişmeler, devlet denen kurumun çürümesi falan derken sistem eleştirisini hunharca yaparak hızla eriyordu ellerimde 'Her Temaz İz Bırakır'. Emrah Serbes'in formülü herkes gibi bende de tutmuştu; Behzat Ç. ile hüzünlenir, Behzat Ç. ile güler olmuştum...

Hele ki yazarın üç yüz sayfa boyunca okura önce kabul ettirdiği, sonra içselleştirttiği ve onca sorunluluğuna rağmen sempati duydurttuğu Behzat Ç.'ye yaşattığı o son dehşet yok mu?!! Bir yumru geldi oturdu yapıştı gırtlağıma. Kendime gelemedim bir süre...

Hemen peşisıra Emrah Serbes'in ikinci (ve şimdilik son) Behzat Ç. romanı 'Son Hafriyat' bekliyordu okunmamış roman yığınımın en üstünde. 'Her Temas İz Bırakır'ın bir sene sonrasından başlıyordu ve bir önceki hikayede yaşananların etkileri karakterler üzerinde, özellikle de Behzat Ç.'de ayan beyan devam ediyordu. Daha sert, daha küfürlü bir yazındı bu seferki. Kurgu ve giriftlik ilk hikayeye göre belki bir tık aşağıda kalmıştı ama sürükleyiciliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Polis yakınlarını diri diri gömen bir sosyopatın peşinde geçiyordu hikaye ve sessiz Behzat Ç., en az konuştuğu kadar etkileyiciydi...

Ve içinden bolca çizgiroman geçiyordu 'Son Hafriyat'ın. Öyle birkaç satırlık çizgiroman göndermeleriyle falan değil, ismini öğrenemediğimiz katilin kendisine Red Kit demesiyle başlayıp, hikayeye dahil olan karakterlerden bir kısmının gerçek isimlerinden ziyade anlı şanlı çizgi karakterlerle nitelendirilmesiyle devam ediyordu. Tabii ki çizgiromana dair birkaç anısı da unutulmamıştı kendisini Red Kit ile özdeşleştiren katilin...

(https://2.bp.blogspot.com/-SU_0ejGdQes/WT2nWNZXVvI/AAAAAAAAEPA/jKENg5vTiJUdjsynjIjQ6kXeVb_Zv0HCwCEw/s640/416_Behzat%2B%25C3%2587..jpg)

Ve tuhaftır, artık nasıl bir etkilenmekse, nasıl bir oyunculuksa, dizisini belki bir kez, o da yarım yamalak izlememe rağmen kitapları okurken zihnimde hep Erdal Beşikçioğlu'nun Behzat Ç.'si, Fatih Artman'ın Harun'u vardı. Şimdi önümde 96 bölümlük bir Ankara polisiyesi ve bir Behzat Ç. filmi beni bekliyor. Artık kayıpları telafi etme zamanı...


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/06/icinden-cizgiroman-gecen-roman-son.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/06/icinden-cizgiroman-gecen-roman-son.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 15 Haziran, 2017, 08:15:44
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/06/incal-bir-zaman-hatas.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/06/incal-bir-zaman-hatas.html)


Incal: Bir Zaman Hatası...

(https://4.bp.blogspot.com/-hl1HP9JEjY0/WUEY4L0NygI/AAAAAAAAEPk/tX3ExKQQ3aAEeTNpojwMeiWW2DHx1dbxACLcBGAs/s640/417_Incal_1.jpg)

İthaki'nin 90'ların sonlarında yayımladığı bir tomar çizgiromandan tekiydi, Alejandro Jodorowsky'nin yazdığı - Jean Giraud'nun (Moebius) çizdiği Incal. Ve o tomarın çoğunluğu gibi numunelik bir sayısı çıkarılmış, devamlılığının olup olmaması yayıncı tarafından sorun edilmemişti.

Ve Incal, bu topraklarda yirmi seneyi devirmiş her nostaljik eser gibi, hele bir de yarım bırakılmış olmasından mütevellit, kanayan bir yaraydı Türk çizgiroman okurunun yüreğinde. Okurun ağzına bir parmak bal çalınmış, sonrasında da devamı getirilmeyerek büyük kazık atılmıştı! O ne şahane eserdi! Incal nasıl yarım bırakılırdı! Kahrol İthaki'ydi!!!

Bense değil ana hatlarını, kaba hatlarını bile çoktan unutmuştum hikayenin. Okuduğumdan aklımda kalan; bilimkurgunun, mistisizmin, siyasi entrikaların hicivle harmanlandığı tuhaf ve distopik bir öykü olduğuydu. Ama yaratıcı ekibin isimlerinin büyüklüğünün etkisinde, bu şehir efsanesinin kendi kendini büyüten cazibesine kapılmış bir halde, 'Yayınlansa keşke de okusam!' ruh halindeydim.

Sonra çizgiromanın tanrıları duydu bu sesimizi ve Gerekli Şeyler Incal serisini basacağını ilan etti. Mevzu sakıza dönmeden de albümü raflarda gördük. Ve hep bu geçmiş yılların adı konmamış baskısı sebebiyle, çizgiromanda günceli takip etme gibi bir derdim olmamasına rağmen hem satın almada hem de okumada öncelik tanıdığım bir albüm oldu.

(https://2.bp.blogspot.com/-2AeZtQs9Pdk/WUEY-p1wMBI/AAAAAAAAEPo/6BSnlfJRx902cdq0P5HscEi99gxypEmZwCLcBGAs/s640/417_Incal_2.jpg)

Ve sonuç...

Incal yordu - hırpaladı beni; okuması zahmetli, süreç uzun ve isteksizdi. Bilimkurgunun, bilimsel hayal gücünün sınırsızlığı karşısında boynumuz kıldan inceydi ama bu kitabı okurken insan bir noktadan sonra yaka silkiyordu. Çünkü halihazırda zor olan bir öyküde karşıma çıkan her ayağı yere basmayan tabirle hikaye akışında giriftliği besleyen bir dalgalanma oluşuyordu. Ve albümde yeralan uyduruk ve anlamsız - teknolojik, mistik, sosyolojik ve gündelik hayata dair anlaşılmaz tabirlerin yoğunluğunu düşünürsek bu dalgalanma bir türlü durulmuyordu. Sonlara doğru biraz daha kolay takip edilebilir olsa da yarısına kadar beni kıvrandırdı, bir sonraki çeyrekte de bayağı zorladı. Beğenileri farklı ve yüksek çizgiroman okurları dümenindeki Incal taraftarlığının hazin sonucu bu oldu. Daha önce de deneyimlediğim bir durum aslında bu, bir kısım neşriyatın gerçeklerden kopardığımız - hayallerimizde yücelttiğimiz şekliyle kalması muteber olanı. Beğenilerimiz değişirken geçmişin şahanelerinin artık bizde aynı hisleri uyandıramayabileceği ihtimali aklımızın bir köşesinde olmalı...

300 küsur sayfalık kütük gibi, harika bir Gerekli Şeyler edisyonu ama Jodorowsky gibi bir isimden son yılların en keyifsiz, Moebius'un çizgisi de olmasa hiç çekilmeyecek bir okuma deneyimi; işte Incal'a dair tek cümlelik ve gayet kişisel bir özet...

Bu arada, entel – elit – at kuyruklu çizgiroman okur tayfasının tepkisini çekmekten duyulan endişe de bir köşeye not edilmeli. Incal hakkındaki birkaç olumsuz değerlendirmeyi müteakip kendi aramızda yaptığımız sohbetlerde gelen itiraflardan biri şaşırtıcıydı: 'Ben İthaki'den çıkan albümü birkaç sene önce okudum ama at kuyruklu tayfanın aforozundan kaçındığımdan beğenmediğimi yazamadım!'. Anlayamıyorum bu durumu açıkçası. Olumlu – olumsuz her görüş, her değerlendirme değerli, öyleyse olumluyu paylaşmak, olumsuzu kendine saklamak niye? En fazla hiçbir şeyi beğenmeyen huysuz ihtiyar etiketi yapışır üzerinize ki pek de bir zararı yok. Tecrübe konuşuyor :)


Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 20 Temmuz, 2017, 06:24:55
(https://3.bp.blogspot.com/-jiTtwHnXddc/WW-0pZK5SMI/AAAAAAAAETc/XB_C8bOwlFYTaliITSUbKYWiT0FezMF4QCLcBGAs/s640/424_Vampire%2BKnight.jpg)


Yılmadım, yoğun alaylara direndim, pes etmedim  :P

Ve ondokuz sayı süren Vampir Şövalye hikayesini nihayetlendirdim birkaç gün önce...

Üzerine de birşeyler karaladım...


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/07/vampir-sovalye.html (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/07/vampir-sovalye.html)

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 26 Ağustos, 2017, 23:32:27
SPOILER İÇERİR!


Silver Surfer: Ağıt


(https://2.bp.blogspot.com/-Ga1v4wtmR3E/WaCIeSqzzfI/AAAAAAAAEUw/YR67mW7IKI8mdFLPv3Bj4xW1QeipMiwxACLcBGAs/s640/426_Silver_Surfer_Requiem_1.jpg)

Kapağında takılıp kaldığım, beni meraklandıran, kayıtsız kalamadığım bir isim... Straczynski, yer yer söylensem de uzunca bir süredir karşısında saygıyla eğildiğim bir yazar...

Straczynski imzasının bende yarattığı beklenti diğer pek çok yazara nazaran farklı oluyor. Şaşkınlıktan ağzımın açık kalması mertebesinde bir tatmin arıyorum bu adamın yazdığı hikayelerde. Çünkü artık tecrübeyle sabit, ele aldığı karakterlerin hamuruna öyle aykırı şeyler katıyor, öyle hinlikler yapıyor, aurayı o kadar farklılaştırabiliyor ki sürecin doğal sonucu oluyor bu hissiyat. Misal Jason Aaron'ın dümeninde, Jane Foster'ın Mjolnir'i taşımaya layık olmasından ve zihinlere maskülen kazınan Thor'un feminen sunumundan çok önce, Ragnarok sonrası yok olan Asgard tanrıları birer birer dirilirken Strackzynski'nin Loki için seçtiği beden kusursuzdu: Leydi Sif! Öyle aman aman dikkat çekici bir yere bağlanmasa da söz konusu değişim hakikaten çarpıcıydı. Ama Straczynski'nin Thor'u kaleme aldığı bu dönemde Loki'nin usul usul, ince ince işlediği bir kumpas vardı ki işte o hakikaten birkaç satır önce yazdığım 'Şaşkınlıktan ağzımın açık kalması' tatminini bana yaşatmıştı. Çarpıcı başka bir şey daha vardı: Asgard'ı Oklohama'nın üzerine, üzerine derken bozkırdan birkaç metre yukarıda, havaya konumlandırması. Kendisine yaratıcı diyen kaç kişi düşünebilirdi ki böylesine çılgınca bir şeyi?!!

(https://3.bp.blogspot.com/-N4gM9jpwT9o/WaCJABXQQDI/AAAAAAAAEU4/fm_yB_1FDasWHoxmintXcEB4x9K9gzRnwCLcBGAs/s640/426_Silver_Surfer_Requiem_2.jpg)

Dolayısıyla beklentim büyüktü Silver Surfer: Ağıt albümüne başlarken. Sonlandırdığımda ise biraz buruktum. Güzel, daha doğrusu nihayetlenme şekli itibariyle duygusallık kolaycılığına kaçarak okuru tavlayan (çünkü çizgi karakterlerimizin varoluşlarının gerçekten ve geri dönmemek üzere sonlandığı çok fazla hikayemiz yok elimizde) ama kesinlikle Straczynski tarzından uzak bir hikayeydi okuduğum. Yazarın öncüllerini taklit etmekten öteye geçemediği, Norrin Radd karakterine yeni hiçbir şey katamadığı, gerek Silver Surfer Volume 1, gerekse Volume 2'de okuduğumuz hikayelerin, karakterin asaleti ve aktardığı mesaj özelinde, bir benzeriydi Silver Surfer: Ağıt, diye düşünüyordum. Hayalini kurduğum, Straczynski'nin Silver Surfer'ı, bir çocuğun oyun hamurunu şekilden şekle sokması gibi bambaşka bir tarzda yorumlamasıydı sanıyorum, oysa yazar bu sefer geçmişin mirasını reddetmemiş, olduğu gibi kabul etmiş ve bu miras üzerine duygu yoğun bir son yazmıştı...

Panellerin mimarı Esad Ribic'i ise oldum olası seviyorum. Karakterleri çizerken daha önceki yorumlanmalarını böylesi boşverdiği, gönlünce resmettiği (bakınız Fantastik Dörtlü üyeleri) için bayılıyorum belki de. Bu adamın içinde bir asi, bir isyankar var diyorum içimden. Albümde ne çizgi, ne de renkler öyle çok albenili ve bu durum hikayenin okurda yaratmaya çabaladığı hüzünle son derece uyumlu. Yalnız şunu da belirtmem gerekir ki kendisinden ne önce, ne de sonra Silver Surfer'ı grafik olarak yorumlayan herhangi bir çizer 'Big' John Buscema'ya yaklaşamıyor bile.

(https://4.bp.blogspot.com/-TrWUAB6Nles/WaCMyesribI/AAAAAAAAEVE/VfAIxTj_m4oddgl9bEkSNeFWxISsj8VuQCLcBGAs/s640/426_Silver_Surfer_Requiem_3.jpg)

Hikayeye gelirsek...

Silver Surfer sürekliliğine dahil olmayan bu dört fasiküllük öykü, Reed Richards'ın Silver Surfer'a adını veren gümüşi vücut kaplamasının bozunduğunu ve çok da fazla zamanının kalmadığını açıklamasıyla başlıyor. Norrin Radd de insani bir tepki olarak kendi topraklarında Zenn-la'da, Shalla Ball'un yanında son nefesini vermek istiyor. Öncesinde dünyadaki birkaç dostla yapılan sağlam diyaloglu panellerin ve son konuşmaların ardından Zenn-la'ya dönüşe geçiyor kahramanımız. Sadece Shalla-Ball değil, başka birisi daha onu bekliyor orada. Başlangıcında olanın, kendisiyle özdeşleşenin, yani Galactus'un, nihayetinde de olmaması düşünülemez tabi ki. Hikaye kuvvetli alt metinlerle, her zamanki asil ruhlu Silver Surfer hikayeciliği tarzında ilerliyor ve sonuçlanıyor...

Silver Surfer: Ağıt tekrar tekrar okunulası ve okunması gereken bir öykü. Ama 'okunulası', Straczynski ismi için yeterli değil bana kalırsa...


https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/08/silver-surfer-agt.html (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/08/silver-surfer-agt.html)

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 09 Ekim, 2017, 22:35:05
https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-1.html (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-1.html)


Güne bir çizgiroman karesi bırak #1


(https://4.bp.blogspot.com/-LDbw_5C_VyA/Wdu-vCTq2VI/AAAAAAAAEY0/iZ1wDj5cA3Ur644sctVysQ0rVkUffqL2wCLcBGAs/s640/432_Fixer%2Bvs%2BZemo.jpg)

Baron Zemo'nun sarkazmına şapka çıkardım. Şu nursuz herif dahi günümüze uyarlamış ya kendini! Pek bi' sevimli olmuş...

Böyle değildi bu adam. Acımasızdı, tahammülsüzdü, hatayı affetmezdi, sorgulamayı gereksiz bulup doğrudan öldüren bir katildi. Motivasyonlarını, planlarını, aralara espriler serpiştirmeden, büyük bir ciddiyetle kahramana anlatmaktan zevk alan bir kötüydü. Ve işinin gerektirdiğinden çok daha ciddiydi. Gülen surat emojisine baktığında 'Sanatçı bu resimde ne anlatmak istemiş acaba?!!' diyecek kadar tebessüm yoksulu, mizah yoksunuydu. Ama görüyorum ki geçen yıllar ona da yaramış, yumuşamış, daha bi' rahat davranır olmuş, milyonları katlederim ama esprilerimi de patlatırım moduna girmiş...

Sinematik evren stili, Zemo gibi eğilmez - bükülmez düşündüğüm bir kaleyi dahi rüzgarına katmış...


Not: Panel, Gerekli Şeyler logosuyla yayınlanmış Avengers Açmaz albümünden alınmıştır.


Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 10 Ekim, 2017, 13:53:07
https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-2.html (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-2.html)


Güne bir çizgiroman karesi bırak #2

(https://3.bp.blogspot.com/-p55xQFT_Vd4/WdvXODXD1bI/AAAAAAAAEac/FM0y5WA42EIP-WUJCQEP4emoyCeqAvBcwCLcBGAs/s640/433_Steve%2BRogers.jpg)

Crossbones'un haşatını çıkardığı bu ihtiyar, Steve Rogers'tan başkası değil. Böylesi yaşlanmasının nedeni de bedenini insan formunun olabilecek en üst seviyesine taşıyan 'Süper Asker Serumu'nun etkisinin ortadan kalkması. Böyle bir gücü yitirmenin psikolojisi bir tarafa, Rogers'a esas vurucu darbe Crossbones'un sert yumruklarından değil de geniş kitlelerce kabul görmüş bir ana akım comics kuralının kendisi için uygulanmamasından geliyor olması muhtemel. Yazılı olmayan bu kurala göre erkek kahraman yaşlansa da saçları delikanlılık çağının gürlüğünden yitirmez, en fazla şakaklardan, o da kendisini geçmişe göre daha da çekici bir hale büründüren, hafif bir açılma olabilir. Bu yaşlandırma kuralının kadın versiyonu azıcık farklıdır: Kadın kahraman, yüzü - gözü kırışsa, hatta bir ayağı çukurda olsa dahi bedeninin diriliğini, gençlikteki hoş kıvrımlarını kaybetmez...

(Ki zaten bu ikiliyi erkeğin yaşlılık ütopyası olarak da adlandırabiliriz...)

Ancak ihtiyarlama esnasında Steve Rogers için bir istisna yapılıyor ve kendisi tepeden açılmış saçlarıyla resmediliyor...


Not: Panel, Gerekli Şeyler logosuyla yayınlanmış Avengers Açmaz albümünden alınmıştır.


Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 11 Ekim, 2017, 06:14:06
https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-3.html (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-3.html)


Güne bir çizgiroman karesi bırak #3

(https://4.bp.blogspot.com/-W2C-HVL4N48/WdzRewtAzUI/AAAAAAAAEas/cE-7jWmcokwb3LpKUQzNURzxPkPUzD2KQCLcBGAs/s640/434_Kraven.jpg)

Mekan Pleasant Hill'de bir piknik alanı...

Karakterlerimiz Kraven ve Kobik...

Avcı Kraven, kesinlikle herhangi bir mutant zihnin yönlendirmesinde olmadan, canı gönülden bu evcilik oyununa eşlik ediyor...

Söz konusu panel, kesinlikle denk geldiğim en tuhaf, en umulmadık, en eğlenceli, en gözümü alamadığım çizgiroman karelerinden birisi olarak zihnime kazınıyor...


Not: Panel, Gerekli Şeyler logosuyla yayınlanmış Avengers Açmaz albümünden alınmıştır.


Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 14 Ekim, 2017, 10:31:38
https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-4.html (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-4.html)


Güne bir çizgiroman karesi bırak #4

(https://3.bp.blogspot.com/-UOrDe3loDr4/Wd8AEorJHrI/AAAAAAAAEa8/4TXten_KCo8uQG1Bta9HAYPyO98rZkxnwCLcBGAs/s400/435_K%25C4%25B1z%25C4%25B1lmaske.JPG)

Bilirsiniz, Fantom bazen şehirli gibi giyinip kente iner...

Bir defasında o kent İstanbul olur ve Kızılmaske ayağına terlikleri geçirip Sultanahmet Cami'ye girer 😊


Not: Görsel, korsan bir Kızılmaske hikayesinden alınmıştır.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 14 Ekim, 2017, 15:47:33
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-5.html?m=1 (http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-5.html?m=1)


Güne bir çizgiroman karesi bırak #5

(https://1.bp.blogspot.com/-dTZMlwI1VGo/Wd-agmXov7I/AAAAAAAAEbc/-Mk4hhM3t7ckpv3zotjnHeRU8k9NZ1qIwCLcBGAs/s1600/436_Judge%2BDredd.jpg)

Yıl 2100... Sekiz yüz milyon insan buraya evim diyor. Hepsi de Kuzay Amerika kıtasının doğu sahilinde, lanetli eski dünyanın radyoaktif topraklarından büyük duvarlarla ayrılmış bir alana sıkışmış durumdalar...

Burası 'Mega-Şehir Bir'. Burası Judge Dredd'in distopik dünyası...

Görseldekiler ise 'Mega-Şehir Bir'in sakinleri. Her biri potansiyel bir suçlu. Dolayısıyla her biri, ister düzenin koruyucuları olan 'Yargıç'ların elinden, ister hemen yanında bir anda canileşen hemşerisinin şiddetinden kaynaklansın, potansiyel birer maktul ya da sakat. Onlar güneş ışığından mahrum yetiştirilmiş, GDO'lu ama en azından hakiki sebze yiyebilmeyi mutluluk addeden insanlar. Onlar pür dikkat önlerindeki ekranlara bakarken bir yerden bir yere giden kişiler. Onlar zavallılar...

Bu panellere bakarken, yollarda elinde akıllı telefonu, etrafla ilgisini kesip ekranlara odaklanmış bir şekilde yürüyen çağdaşlarımızı, organik gıda tüketmeye uğraşan başta kendim ve geri kalan milyonları, eve sağ salim varınca şükreden büyük şehir insanını düşününce bir tuhaf oldum...

Acaba Judge Dredd bir distopya değil mi?!! Yoksa ben mi bir distopyanın içerisinde yaşıyorum?!!


Not: Görsel, Presstij Yayınları'ndan çıkan Judge Dredd serisinin birinci fasikülünden alınmıştır.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 27 Ekim, 2017, 19:42:28
Güne bir çizgiroman karesi bırak #6

(https://4.bp.blogspot.com/-Hf4Bj_gvRlE/WeJNAFPYHmI/AAAAAAAAEb0/-ktHyXrJxk4wAnN3KRkChmCKpIkXMYwpQCLcBGAs/s640/437_Captain%2BMarvel%2Bvs%2BCaptain%2BAmerica.jpg)


Avengers'ın ordu kökenli iki üyesi tatlı tatlı birbirlerine laf sokuşturuyor. Rogers'a göre hava - cıva kuvvetleri, teknik terminolojiye göreyse Hava Kuvvetleri'nden Albay Carol Danvers (ki kendisi bu kostümü giydiğinde tenzili rütbeyle Captain Marvel yani Yüzbaşı Marvel olmakta) ile Danvers'a göre hava kuvvetlerine kabul edilmeyen boynu büküklerin gittiği Kara Kuvvetleri'nden emekli Steve Rogers (ki o da bildiğiniz üzere Captain America yani Yüzbaşı Amerika oluyor) arasındaki atışmayı zevkle okuyorum... Bayıldım bu tarza, bravo Warren Ellis  ;)


Not: Görsel, Marmara Çizgi'nin yayımladığı 'Avengers - Sonsuz Savaş' albümünden alınmıştır.

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 27 Ekim, 2017, 19:58:40
Güne bir çizgiroman karesi bırak #7

(https://2.bp.blogspot.com/-gfxZtYZSgtI/WfNektN7HiI/AAAAAAAAEdE/c1CUeej0XvcAe7V6HYPzO2mXMr_xDfMWACLcBGAs/s640/439_Bruce%2BWayne.jpg)


Üşüyorum babacığım...

Bir soyguncunun tabancasından çıkan kurşunlarla ölümcül yaralanan bir oğulun çaresiz babasına son sözleri bunlar...

Ve bunu okuyan bir diğer babayı yüreğinden vuran bir panel. Bir yumru gelip oturuyor insanın boğazına. Gözlerim buğulanıyor...

Dalıp gidiyor, dağılıp gidiyor insan...


Not: Görsel, JBC logosuyla yayınlanmış Batman İntikam Şövalyesi kısa serisinin üçüncü fasikülünden alınmıştır.

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 28 Ekim, 2017, 21:16:02
Güne bir çizgiroman karesi bırak #8

(https://4.bp.blogspot.com/-XHg-9raS6Xg/WfTGGVdKh4I/AAAAAAAAEdg/l1AJf2XKgBIf-8OlFcFPIbD6M2pr1ETPACLcBGAs/s640/440_Avengers.jpg)

Yıllar boyu İntikamcılar diye bildik. Sonra sinema evreni buralara gelirken Yenilmezler adını aldılar ve fena popülerleştiler. Görece küçük bir azınlığın ilgi alanından çıkıp, hızlı tüketime tabi oldular Yenilmezler. Isınamadım bu isme, reddettim. Sanıyorum hissiyatımda yalnız değildim ki sinema furyasıyla birlikte bu topraklarda da coşan markanın isimlendirilmesi, çizgiromanlarından ya da çizgiromancı dostlar arasında filmlerinden falan konuşurken bazen Avengers bazen de İntikamcılar olarak devam etti, ama asla Yenilmezler olmadı. Ancak Avengers'ın kağıt üzerindeki evreninden uzak olup da sinemasına aşina olanlara İntikamcılar dediğimde her seferinde yüzüme bön bön baktıklarına tanık oldum. Onlar içinse ya Avengers vardı ya da Yenilmezler...

Markanın yaratıcıları Stan Lee ve Jack Kirby'nin gruba yakıştırdıkları Avengers isminin çizgiromanda kimin tarafından önerildiğini lüzumsuz bilgiler dağarcığımıza bu görselle eklensin: Wasp...


Not: Görsel, Gerekli Şeyler tarafından yayınlanmış Avengers Klasik Cilt 1 içerisinde yer alan ilk fasikülden alınmıştır.


https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-8.html (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-8.html)

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 29 Ekim, 2017, 20:01:11
Güne bir çizgiroman karesi bırak #9

(https://1.bp.blogspot.com/-jC_iakUtRek/WfWXKlRlbPI/AAAAAAAAEd0/IRBWFfqyXr4WVTG_MZry-TBqZ9bvfR1_ACPcBGAYYCw/s400/441_Hulk.jpg)

Bu Hulk yorumundan sonra birisi de çıkıp 'Neden sevmiyorsun Kirby'yi?' demesin bana...


Not: Görsel, Gerekli Şeyler tarafından yayınlanmış Avengers Klasik Cilt 1 içerisinde yer alan ikinci fasikülden alınmıştır.


https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-9.html (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/10/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-9.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: memospinoz - 29 Ekim, 2017, 20:30:21
Shellhead Kovan-kafa olmuş.  :D

http://marvel.com/universe/Iron_Man_(Anthony_Stark)#axzz4wv3HBEm2
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 04 Kasım, 2017, 22:33:20
Efendim...

(https://1.bp.blogspot.com/-RgIaA8sZoGU/WfzK5Gmtg4I/AAAAAAAAEes/nAS8VVmd3cMNmm17RqhfiphetARoux11wCPcBGAYYCw/s640/443_Thor.jpg)

On yaş halimin kabusu, yine gönülsüz bir halde ebeveyn işyerlerine zorunlu yaptığım ziyaretlerden tekinde denk gelmiştim babamın birisine 'Efendim' diye hitap ettiğine. Nasıl da zoruma gitmişti bu durum! 'Efendim' çok ağır bir ifadeydi çünkü. Gerek mental, gerek sözlü, gerekse fiziksel, kendini kavgadan esirgemeyen, her daim parlamaya hazır ve atak böyle bir adamın lügatında yer aldığında kafa bulandıran - karakterle örtüşmeyen bir sözcüktü. Topyekün bir teslimiyet, sınırsız bir uysallık, bir koyunluk içeriyordu ve babam bunlarla alakası olmayan bir insandı. Hala da öyle...

Peki ya Thor!?! Olanca kendini beğenmişliğiyle arzı endam eden kuzey taraflarının asil tanrısı, doğal bir üstünlük abidesi, sadece Allfather'ın yani Odin'in karşısında eğilmiş bir mit nasıl bir ölümlünün önünde ezik kalır, ona 'Efendim' diye hitap eder, anlayabilmiş değilim...


Not: Görsel, Gerekli Şeyler etiketli Avengers Klasik Cilt 1'den alınmıştır.


link (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/11/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-11.html)

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 04 Kasım, 2017, 22:36:09
Avengers Assemble!

(https://4.bp.blogspot.com/-bm472lhU5b0/Wf13Lo7sDxI/AAAAAAAAEe0/t2SWfkTGHDsseJlBQ9wB_O_Q-7Hh-OWzQCLcBGAs/s400/444_Thor_Avengers%2BAssemble.jpg)

O meşhur ' AVENGERS TOPLANIN! ' nidası ilk defa 14. Avengers fasikülünde yer alan bu panelde okurun karşısına çıkıyor...

Bunu bir savaş çığlığı haline getirmek Thor'a kısmetmiş  :)


Not: Görsel, Gerekli Şeyler etiketli Avengers Klasik Cilt 2'den alınmıştır.


link (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/11/avengers-assemble.html)


Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 04 Kasım, 2017, 22:38:07
Güne bir çizgiroman karesi bırak #11

(https://4.bp.blogspot.com/-fjcm_MUJwHE/Wf27R6UlVHI/AAAAAAAAEfI/A1IYoUBrmUUxAAfFsk_MHE2BgZYEPW4uACLcBGAs/s400/445_Bilka%2BTad%25C4%25B1.jpg)

Sevgili ağabeyimiz Çetin Şan'a, bu AMANIN! feryadı gibi Bilkavari yerelleştirilmiş tatları yeniden yaşattığı için teşekkürü borç bilirim  ;)


Not: Görsel, Gerekli Şeyler etiketli Avengers Klasik Cilt 2'den alınmıştır.


link (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/11/gune-bir-cizgiroman-karesi-brak-11_4.html)

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 26 Aralık, 2017, 22:22:46
link (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2017/12/hayal-kahramanlar.html)


Hayal Kahramanları


İki ay kadar öncesi...

Yeğenimin doğumunu hayırlamaya gittiğimiz akşam hastaneden ayrılırken hanımla sohbet ediyorduk. Laf arasında Sunay Akın'ın şirketlerine geleceğini söylediğinde gayet bencilce ama kaçınılmaz bir şekilde aklıma düşen, imzalısına yetişemediğim Hayal Kahramanları kitabı oldu. Fırsat ayağıma gelmişti, o kitabın imzalanabilme ihtimali hiç olmadığı kadar ete kemiğe bürünmüştü...

Ertesi gün sabahın köründe en hasar görmeyecek şekilde baloncuklu poşet içerisine koyduğum kitabımı 'Unutmadan vereyim, kaçırırım falan...' cümleleri eşliğinde evden çıkmadan eşime teslim etmeye çabalarken bana garip garip bakıyordu. Olayın heyecanıyla ayları karıştırmış, bir ay kadar erken davranmıştım. Ama olsun, sanıyorum eşim durumun ciddiyetini anlamıştı. Ki aradan bir ay geçip de büyük buluşma günü gerçekten geldiğinde bir akşam öncesinden beni ayaklandırıp, unutma ihtimaline karşılık kitabı akşamdan çantasına özenle yerleştirmişti...


(https://4.bp.blogspot.com/-N2_p-cEQTqI/WkKCQvRE_UI/AAAAAAAAEiI/a1nB89SeaGwzLrv6iKAtgk3bwaC6Z8OdQCEwYBhgL/s640/449_Hayal%2BKahramanlar%25C4%25B1_1.jpg)


O akşam eşim uzayan toplantılar ve yemekler sebebiyle eve geç geldiğinde ben üzerimde pijamalar, uykuyla uyanıklık arasındaki o tatlı mayhoşluktaydım. Ve 'Sana bir sürprizim var!' sözüyle uzatılan kitabın ilk sayfalarını çevirmemle uyku halimden eser kalmadı. Kitabı verirken birkaç kez yinelediğim bir şey vardı: 'Sunay Akın'dan bir de çizim alırsan harika olur. Bak, bu bir yandan da çizgiroman kaynak kitabı. Buna öyle bir çizim yakışır.' Eşimin ise hiçbir zaman olmayan çekingenliği ortaya çıkmıştı bu ısrarım karşısında, yapamam – isteyemem diyordu. 'Sen bu organizasyonun mimarısın, nasıl isteyemezsin?!!' dedikçe de konuya direnci artıyordu. Gerçekten de söyleyememişti bana anlattığına göre. Kitabı imzalamasını rica ederek uzattığında Sunay Akın, benim için o çok anlamlı gemili resmini çizmiş, İstanbul üzerine şiirini yazmıştı ve bu ilk devrenin sonucu olmuştu. Daha sonra diğer işler, etkinlik için planlananlar, şirket çalışanlarıyla gerçekleştirilen sohbet falan derken araya pek çok konuyu dağıtan unsur girmişti. Ama arada eşim, Sunay Akın'ın başka iş arkadaşlarından tekinin Hayal Kahramanları olmayan kitabına bir çizim yaptığını farketmişti. Bunun üzerine benim hanıma bir cesaret gelmiş, yine bir sohbetleri esnasında Sunay Akın'a benim çizgiroman merakımdan falan bahsetmişti. Ve bunun üzerine Sunay Akın kitabı geri istemiş, İstanbul şiirinin altına, benim için paha biçilmez olan bir İstanbul silüeti çizmişti. İşte gece gece beni ayıltan da bu olmuştu...


(https://1.bp.blogspot.com/-Vb4kydOX82A/WkKCUrsn0hI/AAAAAAAAEiI/x4jrjSsfy804xNAZgv9f5l-DODsrEmPewCEwYBhgL/s640/449_Hayal%2BKahramanlar%25C4%25B1_2.jpg)

(https://1.bp.blogspot.com/-jEnZYSPWcds/WkKCYdWsmII/AAAAAAAAEiE/mt_0aTi92GMuCGokWtgwXXodHje2InLQwCLcBGAs/s640/449_Hayal%2BKahramanlar%25C4%25B1_3.jpg)


O akşam ve sonraki akşam elimdeki kitabın kapağını çevirip çevirip o ilk birkaç sayfasına hayran hayran bakarken bir anda kendimi sayfaları tekrar okurken buldum. Hayal kahramanlarımızın, Sunay Akın'ın o apayrı üslubuyla anlattığı öykülerinde yeniden kaybettim kendimi. Kahramanlar kadar yaratıcılarıyla, yaratım süreçleriyle ilgilenen bu yazılar o kadar insan merkezliydi ki. Gerçek Afacan Dennis'in kaybeden yaşantısı ve bu yaramaz oğulu çizgi karakter haline getiren ama oğlunu geride bırakıp – tam manasıyla üzerini çizip - yoluna devam ederek oğlu üzerinden dünyalığını birkaç kere yapan, Cenevre'de sefasını süren, çocuğu sorulduğunda da hayatta olur böyle şeyler pişkinliğiyle cevap veren eden Dennis The Menace serisinin yaratıcısı baba Ketcham gibi yüreğe acı acı işleyenler vardı mesela. Bu yeni bilinç düzeyiyle bir daha Afacan Dennis okumam, izlemem mümkün olamazdı ki artık. Bu, Hank Ketcham denen insanın yaptıklarını onaylamak değil miydi bir yandan da! Spiegelman'ın Maus'u vardı mesela o sayfalarda, sanatçının aklında neyle yola çıktığı ama sonrasında ortaya koyduğu ödüllü çizgiromanın hikayesi, babasını katil olarak nitelendirmesinin nedeni anlatılıyordu. Little Orphan Annie'deki, dönem çizgiromanında aslında hiç yer almaması gereken o yoğun Cumhuriyetçi siyasi aura ya da YKY'nin henüz yeni dilimize kazandırdığı Amerikancı değil de kızıl bir alternatif Superman kurgusu olan 'Red Son', yaratıcısı Mark Millar'ın yetiştiği sosyalist aile ortamı gibi muazzam ayrıntılarla aktarılıyordu. Daha neler neler yoktu ki kitabın sayfalarında: Tenten'in İstanbul macerası, neredeyse kırk yıldır hiç üzerinde düşünmediğim ama gölgesinden hızlı silah çekebildiği için aslında doğa ötesi güçlere sahip olduğu farkındalığını yeni kazandığım Red Kit, Dertsiziks'in (Sunay Akın'ın maalesef tercih ettiği adıyla Kakafoniks ki kendisi gibi bir arşivcinin Kervan Yayınları döneminin Halit Kıvanç çevirisi olan isimlerini referans almasını tercih ederdim) bitmeyen dramı, Cemal Nadir'in Amcabey'i ve Haldun Sevel'in Ustura Kemal'indeki Şener Üşümezsoy gibi bizden hayal kahramanları ve de gerçek kişiler...


(https://1.bp.blogspot.com/-rykA77sm9yQ/WkKFGXm2ppI/AAAAAAAAEiQ/xYdi7QwpAnkkhtRIN7xdVptCDxhzN1_5ACLcBGAs/s640/449_Hayal%2BKahramanlar%25C4%25B1_4.jpg)


Kitaptan alıntılayacağım bir Nazım Hikmet anısıyla devam edeyim:

Nazım Hikmet'in, 1935 yılının Nisan ayında bir çocukluk arkadaşı çıkar karşısına.Saçlarına ak düşmüş, ağzının kenarlarında kırışıklıklar olan, otuzunu geçtiği ilk bakışta belli olan arkadaşının değişmeyen tek yeri, şaire göre gözleridir. Nazım Hikmet, Akşam gazetesinde 'Orhan Selim' imzasıyla kaleme aldığı yazısında, arkadaşıyla olan ayaküstü sohbeti yazar: 'Ne iyi, dedim, çocukluğunun büyük bir parçasını kaybetmemişsin. Gözlerin çocuk kalmış.'

Bu sözler karşısında, bir frengi dispanserinde başdoktor olan arkadaşının neler söylediğini de şöyle aktarır Nazım Hikmet: 'Onu kaybettiğim gün yok olurum, dedi. Çocukluk, gövdemizi, beynimizin birçok yanlarını, yılların akışıyla ağır ağır bırakır. Tıpkı toprak bir kaptan suyun sızması gibi, çocukluk bizden sızar. Son barındığı yer gözlerimizdir. Gözlerim çocuk kalmışsa, bu ilk bakışta görülebiliyorsa ne mutlu bana. En korktuğum, en çekindiğim adamlar, gözlerinde bile bir damla çocukluk ışığı kalmamış olanlardır.'


Betimleme ne kadar da etkileyici değil mi! Belki de bu başdoktor Nazım Hikmet'in o an kurguladığı bir arkadaşıdır ve büyük şair, bu hayal kahramanı üzerinden çocukluğunu  büsbütün yitiren kişilerin korkunçluğunu anlatmaya çalışmaktadır. Öyleyse Sunay Akın'ın Hayal Kahramanları'na attığı imzaya küçük bir eklemeyle noktayı koyalım:

Hayallerini terk etmeyenlerin ışığıyla ve gözlerimizdeki çocukluğun asla yitmemesi umuduyla...


Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hennessy - 26 Aralık, 2017, 23:39:30
Güzel yazı olmuş Pizagor...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: yunusmeyra - 27 Aralık, 2017, 03:34:33
"içinden çizgi roman geçen" daha fazla kitabın(anı, roman, araştırma, tarih...) basıldığını görmek umuduyla, güzel yazın ve tanıtım için teşekkürler dostum  :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 05 Mayıs, 2018, 22:18:20
Avenging Spiderman fasiküllerinden birinde May Yenge'nin Peter'a, son kocasıyla (Jay Jameson, Jonah Jameson'ın babası) yatak odası ayrıntılarını anlattığı, hem de bunu Ben Amca'nın mezarı başında yaptığı o panel çok kanıma dokunmuştu ve bir yazı döşemiştim.

Merak eden olursa diye linki de paylaşayım:

https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/12/may-yenge.html (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2015/12/may-yenge.html)

Yine Bilka Örümceklerimi okurken aşağıdaki panel dikkatimi çekti. Bu sefer de 'ben evleniyorum' diye dan diye söylüyor Peter'a. Duygusal insan Peter ise haliyle afallıyor, kendine gelemiyor bir süre...

Bu kadında tuhaf bir rahatlık var :)

(https://farm1.staticflickr.com/975/40983871675_5042986004_k.jpg)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 26 Temmuz, 2018, 11:13:36
(https://farm1.staticflickr.com/935/43546214762_c48f0bbb07_o.jpg)

https://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2018/07/katliam-saati.html (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2018/07/katliam-saati.html)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 20 Ocak, 2019, 18:12:33
(https://live.staticflickr.com/65535/49881097758_a5e34d175a_o.jpg)

Serinin çok tatlı ritüellerinden birisidir Teks ve Karson arasındaki atışmalar. Hep de iki mevzu etrafında döner; Karson'un ya 'aslında sonuna kadar gerçekçi' karamsarlığı ya da 'bence gayet kıskanılası' ihtiyarlığı. Alaycılıkta ara ara Teks'in ayarının kaçtığını düşünsem de, Karson'un neden bu duruma gereken yanıtı vermeyip sinik ve kabullenici bir tavır sergilediğini sorgulasam da sanıyorum bu kadarcık dahi mizah barındırmasa, sadece kös kös oturup bir müddet sonra dayanılmaz hale bürünecek bir ciddiyet içerisinde Teks ve avanesinin ortalığı temizlemeden önce darmadağın ettiği stereotip hikayelerini okurduk. Karson olanca eli kanlılığına, onca tehlikeli oluşuna rağmen en nihayetinde bir yandan da serinin mizahi yanını sırtlamış durumda. Karson, 'fumetti'nin o komik, sakar, gülünç yancılarının maharet olarak bayağı bir seviye üzerinde konumlandırılmışı...

Yine böylesi alaycı bir panele Alfa Yayınları'nın Teks'lerini okurken denk geldim: tam olarak adreslemek gerekirse 'Beyaz Bizon' isimli yedinci sayıda. Ancak bu biraz farklıydı. İlk bakışta, Siyah Bulut'un asistini adeta üç sayılık çizgisinden sıçrayarak yapılan 'Jordan'vari bir smaçla tamamlıyordu Teks, taşı gediğine koyuyordu. Eğlenceli mi eğlenceli ama aslında bir şefle, bir otoriteyle ilk karşılaşmada o kadar zevzekçe ve gereksiz bir laf sarfediyordu ki Teks, Karson'un karizmasını, ağırlığını, öncesinde sarfedilen övgü dolu sözleri bir anda paramparça ediyordu. Belki istemeden ve hiç düşünmeden, belki de gayet bilinçli ve planlı, 'Burada esas oğlan benim!'i gösterme maksatlı...

Bu arada söz konusu cümleyi söylerken Teks'in yüzündeki o muzip ifade ve buna karşılık Karson'daki o bezmişlik, o bir türlü dile getiremediği 'Yetti artık!' surat asıklığı o kadar güzel verilmiş ki. Elleri öpülesi büyük üstat Fusco muhteşem bir panel yaratmış...

https://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2019/01/ihtiyar-deve.html (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2019/01/ihtiyar-deve.html)

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 06 Mayıs, 2020, 14:10:53
İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Kıyamet Polisi


https://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2020/05/icinden-cizgiroman-gecen-roman-kyamet.html (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2020/05/icinden-cizgiroman-gecen-roman-kyamet.html)


(https://live.staticflickr.com/65535/49881101598_0e3a8e83de_o.jpg)


Kıyamet yaklaşıyor. Alegori değil bu kıyamet. Somut. Gerçek. Gününe, saatine kadar belli. Geri sayım sekmeden devam ediyor. Umut yok. Ve bu durum hikayenin arka planında kalan bir ayrıntı sadece. Sanırım 'Kıyamet Polisi'ni ilginçleştiren de bu ayrıntıda bırakılamayacak kadar belirleyici mutlak gerçeğe 'rağmen' hali...

Kıyamet yaklaşıyor, Maia geliyor. İlk fark edildiğinde teğet geçeceği söylenen o koca asteroidin günler geçtikçe çarpma olasılığı yükseliyor ve bir noktada mutlaklaşıyor. Bu da bilinen dünyanın sonu demek; insanlara söylenen insanlığın yarısının çarpışmayla ve sonrasında oluşacak ne kadar süreceği kestirilemeyen karanlıkla yok olacağı. Kimin ölüp kimin hayatta kalacağı belirsiz...

Çarpışma olasılığı yükselirken insanların yönelimleri de değişiyor elbette. Kimi duada umut ararken, kimisi de dünyevi zevklerin, ertelenmişlerin peşine düşüyor. Kalan şu son birkaç ayda en masumundan en karanlığına arzularını gerçekleştirmek üzere insanlar işlerini bırakıyor, koltuklar hızla boşalıyor. Genele hakim bir boşvermişlik, bir adamsendecilik, bir gevşeklik hali söz konusu olan...

Ve intihar salgın halinde yayılıyor, intihar vakaları artık sıradanlaşıyor...

Ekonomi o hep söylenen dibi bu kez gerçekten görmüş ve orada kalmış. Üretim aksıyor, lojistik zincir kırıldı kırılacak, fena sendeliyor. O koca koca isimli şirketler kepenkleri indirmiş. Sosyal doku zedelenmeye, kurallar esnemeye, esnetilmeye başlamış. Yüzyılların üstüste koyduğu sosyal düzen tuğlaları yavaş yavaş parçalanıyor, genbegün kaotiğe evriliyor. Ki daha altı ay var kıyamete. O sevimsiz kucaklaşma yaklaşırken anarşinin tırmanması, sosyal dokunun tamamen çökmesi, insanın hayvanlaşması kaçınılmaz...

Henry Palace ise bu insan kaynağı kaybı esnasında devriye polislikten dedektifliğe terfi ettirilmiş, hayatı hala 'Maia hiç yokmuşcasına' eski ciddiyetinde yaşayan, mesleğini umursayan az sayıdaki kişiden birisi. Şöyle diyor Dedektif Palace:

İşimden memnundum. Hatta her şeyin değiştiği geçen yaz bile hayatımdan memnundum. Sonbaharda durumlar giderek güçleşmeye, garipleşmeye başladığında bile seviyordum işimi.
Ne var ki dedektif olduğumdan beri can sıkıcı, adlandıramadığım bir öfkeyle, tatminsizlikle doluyum, tüm hayatım boyunca yapmak istediğim işi yapmaya başladım ama talihsiz, kötü bir zamana denk geldim ve hayal kırıklığına uğradım ya da ben bu iş için bir hayal kırıklığı oldum.
Ve şimdi, bugün, en sonunda, o elektrikli duyguyu, o gıdıklanmayı, nabzımın yavaşlaması hissini yaşıyorum, vay be diyorum içimden, bu sefer oluyor galiba. Gerçekten bu sefer oluyor galiba.


Bu sefer oluyor dediği dava ise bir fast food tuvaletinde ölü bulunan Peter Zell. İntihar salgınından payını almış gibi görünen Zell'in cinayete kurban gittiğini iddia eden ise bir tek kendisi. Herhangi bir yandaş, herhangi bir destekleyici argüman bulamadan davayı kapatmamakta direnen, adeta iğneyle kuyu kazan da kendisi...

Evet güzel hikaye, sürükleyici. Ancak tonla imla hatası, tonla yanlış kurulmuş cümle, tonla özensizlik. Mesela ne demek acaba 'Taktik olarak kurbanını öldürüp cinayet süsü vermek'? Defalarca okuyup anlayamadığım, daha doğrusu acaba başka bir anlam barındırıyor olabilir mi diye sorguladığım bir cümle. Sofradaki nefis yemeğin üzerine konan sinek gibi kitaba karşı iştahımı kaçırıyor tüm bunlar. O kadar ilgimi çekmesine rağmen üçlemenin devamını getirmeyeceğim İthaki etiketi altında. Her ne kadar romanları kendi dilimde okumayı sevsem de bu serinin orjinalini edineceğim. Maalesef İthaki etiketiyle çıkan ve takip ettiğim birkaç seri dışında, bundan böyle bu yayıncının romanlarına uğramak gibi bir niyetim yok. Okur olarak müşkülpesentim, aradığım ucuzluk değil. Aksine işini ciddiyetle yapan ve elinden gelenin en iyisini rafa koyma gayretinde olan yayıncıları yüceltiyorum. Eğer bu bir kaynak sorunuysa üç – beş lira fazla verelim kitaba, ama o kitap dört dörtlük olsun, o aradaki fark basılmadan önceki halini düzgünce kontrol edebilecek, gerekli düzeltmeleri yapabilecek o kişiye bu çok değerli emeğinin karşılığı olarak verilsin. Kalite gelsin...


Gelelim içindeki çizgiromanlara...


(https://live.staticflickr.com/65535/49881626671_86817449ea_o.jpg)


Kurbanın arka cebinden çıkan siyah suni deri cüzdanından öğrendiklerimi Dotseth'e anlatıyorum. Zell, ofisleri Eagle Meydanı'nı gören Water West Binası olan Merrimack Hayat ve Yangın Sigortaları'nda çalışıyormuş. Kullanılmış sinema biletlerine bakılırsa ergen maceralarından hoşlanıyormuş: Yüzüklerin Efendisi filmlerinin yeniden gösterimi, bilimkurgu dizisi Uzaktaki Soluk Işık'ın iki bölümü ve Hooksett'teki IMAX'te DC Marvel'a karşı gösterimi.


---


'Acaba benim için bir ismi araştırır mısın?'
'Şapkam nasıl, güzel mi?'
'Wilentz, hadi ama.'
Concord Emniyet Teşkilatı'nın arşiv teknisyeni eskiden delil saklama dolabı olan otuz kırk santimetrelik kafesli bir yerdeki, çizgiromanlar ve şekerleme torbalarıyla dolu bir masada çalışıyor. Kafes teller boyunca bir sıra kancada birinci lig beysbol takımlarının şapkaları asılı. Wilentz bunların arasından kırmızı renkli Phillies şapkasını seçmiş, havalı bir biçimde başına takmış.


---


'En sevdiğiniz kitap?'
Kahvemden bir yudum aldım. 'Şu sıralar Gibbon okuyorum. Roma İmparatorluğu'nun Gerileyişi ve Düşüşü.'
'Evet ama,'dedi Eddes. 'En sevdiğin kitap hangisi?'
'Watchmen, seksenli yıllardan bir çizgiroman.'
'Biliyorum.'


---


Naomi Eddes, neyse ki ben konuşurken sadece, 'Aaa öyle mi?' demek dışında birşey söylemiyor. Gözleri anlattıklarımdan çok etkilenmiş gibi parlamıyor ve 'anlamaya' çalışmıyor. Tek yaptığı masum, tek hecelik bir 'Aaa' ünlemi çıkarmak.
'Yani annenle baban öldürüldüğü için hayatını suçlularla mücadeleye adadın, öyle mi? Batman gibi.'
'Evet,' diyerek ona gülümsüyorum. Son börek lokmamı da kayık tabaktaki zencefilli ve yabani sarımsaklı sosa batırıyorum. 'Batman gibi.'
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: seastar1000 - 06 Mayıs, 2020, 17:41:23
Alıntı yapılan: pizagor - 06 Mayıs, 2020, 14:10:53
İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Kıyamet Polisi

(https://1.bp.blogspot.com/-8e3w3GNezMk/XrKQP191AFI/AAAAAAAAFdo/JT7OVp2zQvw6HTSQGtrSBbq2b_cQ3BnngCLcBGAsYHQ/s640/510_K%25C4%25B1yamet%2BPolisi%25231.jpg)


Kitabı çok beğenerek bir çırpıda okumuştum, ikinci ve üçünçü cildin çıkmasını bekliyorum.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 06 Mayıs, 2020, 18:15:10
Alıntı yapılan: seastar1000 - 06 Mayıs, 2020, 17:41:23

Kitabı çok beğenerek bir çırpıda okumuştum, ikinci ve üçünçü cildin çıkmasını bekliyorum.

Kesinlikle güzel ama keşke İthaki harici bir yayıncıdan çıksaymış. Amazon'da üçlemenin kindle edisyonu toplamda 7 dolarlarda, oradan devamını getireceğim.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: seastar1000 - 06 Mayıs, 2020, 18:37:59
Alıntı yapılan: pizagor - 06 Mayıs, 2020, 18:15:10
Kesinlikle güzel ama keşke İthaki harici bir yayıncıdan çıksaymış. Amazon'da üçlemenin kindle edisyonu toplamda 7 dolarlarda, oradan devamını getireceğim.

Mantıklı tercih 👍👍👍
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 29 Mayıs, 2020, 10:54:45
Alıntı yapılan: seastar1000 - 06 Mayıs, 2020, 17:41:23

Kitabı çok beğenerek bir çırpıda okumuştum, ikinci ve üçünçü cildin çıkmasını bekliyorum.

İkincisi raflara çıkıyor...

(https://live.staticflickr.com/65535/49948119952_52908ddafd.jpg)


Ben İthaki kaynaklı sebeplerden dolayı dijitalinden devam edeceğim :)

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 06 Haziran, 2020, 07:49:21
Alıntı yapılan: hanac - 25 Aralık, 2015, 15:43:31
;D ;D ;D ;D  Resmen kahkaha attım.

Orasına bende uyuz oldum; Peter, tamam kes Yenge diyor, yenge ise mezarın başında coşuyor.

HOZ Örümcek Adamlarını yeniden okurken tamamen aklımdan çıkmış bir ayrıntıyla karşılaştım. Peter Parker, MJ ve May Yenge üçlüsünün Stark Kulesi'nde yaşadığı dönemde (aynı zamanda New Avengers kurulduğunda Avengers Dağıldı hikayesinde yıkılan ve öylece bırakılan malikanenin yerini alan yeni Avengers Kampüsü) May Yenge'nin Jarvis'e de hallendiğini görmekteyiz. Hemen ilk ciltte...

Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: hanac - 06 Haziran, 2020, 07:52:28
Alıntı yapılan: pizagor - 06 Haziran, 2020, 07:49:21
May Yenge'nin Jarvis'e de hallendiğini görmekteyiz. Hemen ilk ciltte...

Tövbe tövbe daha neler, kesin iftiradır.

Bu iddianızı ispatlamakla yükümlüsünüz Sn. Pizagor.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: rumar80 - 06 Haziran, 2020, 13:38:43
Alıntı yapılan: pizagor - 06 Haziran, 2020, 07:49:21
HOZ Örümcek Adamlarını yeniden okurken tamamen aklımdan çıkmış bir ayrıntıyla karşılaştım. Peter Parker, MJ ve May Yenge üçlüsünün Stark Kulesi'nde yaşadığı dönemde (aynı zamanda New Avengers kurulduğunda Avengers Dağıldı hikayesinde yıkılan ve öylece bırakılan malikanenin yerini alan yeni Avengers Kampüsü) May Yenge'nin Jarvis'e de hallendiğini görmekteyiz. Hemen ilk ciltte...

   Atalarımız boşuna dememiş kırkından sonra azanı teneşir paklar diye. Ben amcadan sonra kimler geçmedi May'in eleğinden: Dr. Ahtapot, Nathan Lubenski, J. Jonah. Sr. Ben'den önce Dominic Fortune. Flörtleştiklerini saymıyorum bile. Peter'dan daha çok sevgili değiştirmiş.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 06 Haziran, 2020, 13:44:46
Alıntı yapılan: rumar80 - 06 Haziran, 2020, 13:38:43
   Atalarımız boşuna dememiş kırkından sonra azanı teneşir paklar diye. Ben amcadan sonra kimler geçmedi May'in eleğinden: Dr. Ahtapot, Nathan Lubenski, J. Jonah. Sr. Ben'den önce Dominic Fortune. Flörtleştiklerini saymıyorum bile. Peter'dan daha çok sevgili değiştirmiş.

Ben Amca'dan sonra kimsenin olmadığını da iddia ediyordu aynı sayfalarda.

Bu arada ispatlayacağım ilk müsait olduğumda sayın hanac, şu sıra Planet Hulk'ları yeniden okuyorum da...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 06 Haziran, 2020, 13:47:07
Alıntı yapılan: rumar80 - 06 Haziran, 2020, 13:38:43
   Atalarımız boşuna dememiş kırkından sonra azanı teneşir paklar diye. Ben amcadan sonra kimler geçmedi May'in eleğinden: Dr. Ahtapot, Nathan Lubenski, J. Jonah. Sr. Ben'den önce Dominic Fortune. Flörtleştiklerini saymıyorum bile. Peter'dan daha çok sevgili değiştirmiş.

Bir de bıyıklı postacı bir ağabeyimiz vardı, MacFarlane döneminden...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: rumar80 - 06 Haziran, 2020, 23:44:14
  Hangisi Willie Limpkin mı?
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 08 Haziran, 2020, 15:49:11
Alıntı yapılan: rumar80 - 06 Haziran, 2020, 23:44:14
  Hangisi Willie Limpkin mı?

Tam isabet :)

(https://live.staticflickr.com/65535/49983760218_89b10e3027_w.jpg)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 25 Kasım, 2020, 21:54:49
İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Dup Dup Çedene


https://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2020/11/icinden-cizgiroman-gecen-roman-dup-dup.html (https://pizagorgunlukleri.blogspot.com/2020/11/icinden-cizgiroman-gecen-roman-dup-dup.html)


(https://live.staticflickr.com/65535/50667305361_ab61586b39_o.jpg)


Atilla Atalay ve Sıdıka müstesna kişiler nazarımda. İlişkimiz, yılların ister istemez ayırdığı ve araya bir soğukluk girdiği farz edilen ama tekrar karşılaşıldığında küskünlüklerin, karşılıklı suçlamaların yaşanmadığı, unutuluşların sorgulanmadığı, kaldığı yerden devam eden dostluklar gibi. Yirmi yıl öncesinin hissiyatını yaratıp yaratamayacağının ürkekliğiyle bir türlü elime alamadığım, kitaplığımdaki taa Telos dönemi baskılarının bir denemesiydi birkaç ay önceki 'Sıdıka' yeniden okuması. Hayal kırıklığı yoktu. Genç bana nasıl hitap ettiyse olgunluğuma da o kadar iyi gelmişti...

Sonra ikincisi geldi; DUP DUP ÇEDENE. Berserk'in 'sert' içeriği nedeniyle artık raflarda olamayan dördüncü sayısının peşinde kendimi karşısında bulduğum, sahaf rafından beş liraya çekip çıkardığım bir kitap. Hiç beklenmedik. Tamamen plansız. İlkinden sonra bu yeni kitaba daha bir hevesliyim sanki. Okuyorum. Gerçi benimki pek de okuma gibi değil, o kadar keyifli gidiyor ki hikayeleri tüketmek için zamana karşı bir yarış adeta. Formül yine aynı, gülmece ve hüzün bir arada tıpkı o hala severek izlediğim ve 'zamansız' olarak nitelediğim Ertem Eğilmez filmleri gibi. Sanırım mizahın ve hüznün kararında birlikteliği bu beğenimin sırrı. Samim Saka şebekliğinde onlarca hikayenin ardarda okunmasının sıkması kadar sadece yürek burkanlardan oluşması da yorardı okuru...


(https://live.staticflickr.com/65535/50666563698_5dc29219b1_o.png)


DUP DUP ÇEDENE'den kendime aldığım bir kaç not da var. Sıdıka'nın 'dördüncü duvar'ı yıkmış bir karakter olduğunu Kenar'ın da dahil olduğu 'Sanal Baba' hikayesiyle öğrendim...

- Alo Sıdıka. Benim sevgilim, Kenar. Cep telefonumun kartını değiştirdim de onu söylüycektim. Yeni numaramı veriyorum Sıdıka, yazsana. Yaz bi kenara. Yaz kızım.
- Mute.. Kes sesini Kenar. Zaten moralim bozuk...
- Moralin mi bozuk? Nen var Sıdıka.. Nen kızım...
- Lan sözde beni adım adım takip ediyosun. Geçen haftaki HBR Maymun'u okumadın mı sen. Hani benim bi tane sanal bebeğim vardı...
- HBR Maymun mu? Yoo... Eskiden bi tek Gırgır okurdum Sıdıka ama dağılınca bıraktım. Mizah dergisi okumuyorum artık.



Samim Saka'nın tiradını da illa hatırlanması gerekenler arasına katıyorum; 'Yaz Aşkı' isimli hikayeden...

- Bak Sıdıka, bir aşk cinayetinin arefesindeyim. Sevgilimi onun sevgilisini ve kendimi, yalnızca sevgilimi, yalnızca kendimi, yahut sadece sevgilimin sevgilisini, sevgilimle onun sevgilisini, kendimle sevgilimi veya kendimle sevgilimin sevgilisini öldürmek üzerine altı ayrı cinayet tasarım var. Şimdi gereksiz yere kızkardeş alternatifini de sokmayalım araya. Kafam karışacak.


İçinden geçen çizgiroman kırıntıları ise 'Sanal Anne' hikayesinde karşıma çıktı...

- Aman onların da alayı manyak. Daha alırkenden biliyolar bakamiycaklarını yine de alıyolar. Sorumluluk geliştiriyomuş, peh... İnsanda biraz sorumluluk olsa bakamiycağı bebeği almaz. Kız, ormandaki ayılara tamagotçi versen onlar bile daha iyi bakarlar vallahi.
- Orası öyle tabi. Bugün, Tarzan'ı maymunların; Tarkan'ı ise kurtların büyüttüğünü unutmamak lazım. Ayıların bakıp büyüttüğü bir sanal bebek kimbilir nasıl olur. İlahi kız anne. İhihi... Ne tuhaf bi örnek verdin. Nerden de geldi aklına. Ahu hu...
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 29 Kasım, 2021, 08:29:06
Alıntı yapılan: hanac - 06 Haziran, 2020, 07:52:28
Tövbe tövbe daha neler, kesin iftiradır.

Bu iddianızı ispatlamakla yükümlüsünüz Sn. Pizagor.

Buna yanıt vermeyi, kanıt sunmayı atlamışım...

May Parker, 'Durma Jarvis, devam et' derken...

(https://live.staticflickr.com/65535/51712461403_4fe1f34049_o.png)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 18 Mart, 2022, 13:39:50
Alıntı yapılan: köstebek - 04 Ekim, 2016, 21:57:16
Sevgili Pisagoras Bey,

Kurtadamın Döngüsü konulu yazısını büyük bir keyifle okudum. Ama hemen sonrasında küçük bir not düşme isteği düştü içime.

Efendim, King Beyîn bahsettiğiniz "n" harfi temelli hataları barındırmayan kitabını okumak istiyorsanız, uzun yıllar önceki ilk baskıyı almanız gerekiyor...

Sevgilerimle...

Not: Sahaflara falan rastlarsanız, elinizi cebinize atıp parasını ödeyin, en azından hatasız okursunuz...


Sevgili köstebek ağabeyimin tavsiyesiyle birinci baskısını da edindim. Az önce geldi. Bakalım köstebek ağabeyin editörlüğü nasılmış :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 06 Mayıs, 2022, 14:22:38
Alıntı yapılan: köstebek - 04 Ekim, 2016, 21:57:16
Sevgili Pisagoras Bey,

Kurtadamın Döngüsü konulu yazısını büyük bir keyifle okudum. Ama hemen sonrasında küçük bir not düşme isteği düştü içime.

Efendim, King Beyîn bahsettiğiniz "n" harfi temelli hataları barındırmayan kitabını okumak istiyorsanız, uzun yıllar önceki ilk baskıyı almanız gerekiyor...

Sevgilerimle...

Not: Sahaflara falan rastlarsanız, elinizi cebinize atıp parasını ödeyin, en azından hatasız okursunuz...


Köstebek Ağabey haklıymış. Bu kitabı okumak isteyenler bulabiliyorlarsa ilk baskısına yönelsinler.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Kinowa59 - 06 Mayıs, 2022, 15:01:04
" Sayın Pisagoras" yazısını okuyunca amma güldüm. Birkaç kez bende yanlışlıkla " Pisagor" diye yazmıştım. Sayın köstebek in latifesi daha yaratıcı olmuş. Yaratıcı insanlar, gülümser ve gülümsetir.
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: pizagor - 06 Mayıs, 2022, 15:46:54
Alıntı yapılan: bayram - 06 Mayıs, 2022, 15:01:04
" Sayın Pisagoras" yazısını okuyunca amma güldüm. Birkaç kez bende yanlışlıkla " Pisagor" diye yazmıştım. Sayın köstebek in latifesi daha yaratıcı olmuş. Yaratıcı insanlar, gülümser ve gülümsetir.

Bana 'uzunca bir süre piszagor' demişliği de vardır köstebek ağabeyin :)
Başlık: Ynt: Pizagor ve Deli Saçmaları...
Gönderen: Kinowa59 - 06 Mayıs, 2022, 16:22:24
İşte mizah bu değerli dostlar. Vallahi buna daha çok güldüm. Piszagor ha.