dean'in izledikleri

Başlatan dean, 19 Ağustos, 2013, 15:53:49

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

dean

xXx: State of the Union



http://www.imdb.com/title/tt0329774/

  Hükümetten radikal bir grup başkanı devirmek için harekete geçer. İlk olarak milli güvenlik teşkilatı vurulur. Ekibi kaybeden Augustus Gibbons, yeni xXx'i göreve çağırır. O da özel olarak yetiştirilen Darius Stone'dan bakası değildir.

  İlk filmde zaten muhteşem felan değildi. Hatta James Bond'a benzemesinden baya yakınmıştım. Çeşitli şekillerde eleştirmiştim. Lakin ikinci film bambaşka derecede kötü. Hatta çok kötü. Ben hayatımda bu derece kötü bir senaryo çok az gördüm. İlk filmdeki gibi en azından aksiyonundan eğlenelim diye bir durumda iki film için geçerli değil. Zaten insan böyle bir filmi çeken insanlar adına utanmaktan ekrana bakamayacak hale geliyor.

  Bu filmin başrolü Ice Cube'e gelirsek. Bir insan bir rolde bu kadar mı eğreti durur ? Bu kadar mı yakışmaz ? Ice Cube ile aksiyon kavramının gram uymadığını rahatlıkla söyleyebilirim. xXx: State of the Union sadece bir işkence aracı olarak kullanılabilir. İzlemek için olmadığı kesin.

dean

The LEGO Batman Movie



http://www.imdb.com/title/tt4116284/

  Batman herkesin çok sevdiği ve desteklediği bir süper kahramandır. Dışarıdan bakıldığında onun için her şey yolunda gitmektedir. Ama maskesini çıkarttığı zaman büyük bir yalnızlık çekmektedir. Gotham felakete sürüklenirken hayatına Robin ve Batgirl girdiğinde aile olmanın değerini tekrar anlayacaktır.

  Peşinen söylemek zorundayım filmi beğenmedim. İzlerken çok zorlandım. Filmin yarısında arkadaşlar Voleybol'a çağırdı. Gidip bir hava alıp, spor yapmasan belki filmi tamamlayamazdım bile. Öncelikle bu filmde çizilen Bruce Wayne portresinden nefret ettim. Beni inanılmaz derecede rahatsız etti. Filmde resmen bir villain gibi hareket etti. Lego filminin kendi içerisindeki absürt tarzını ve parodisel yaklaşımını anlamak ile birlikte bu tip bir Bruce Wayne portresini ben hazmedemedim.

  Onun dışında temposu yerinde, iyi yönetilmiş, keyifli bir film var karşımızda. Seyircinin büyük kısmı ve eleştirmenler zaten filmi beğendi. İlk Lego filmini bende çok beğenmiştim. O filmdeki mizah anlayışı burada da devam etmekte. Eminim forumda izlemeyen arkadaşlar varsa ve izlerse onlarda beğenecektir.

dean

Der Untergang



http://www.imdb.com/title/tt0363163/

  Berlin artık düşmüştür. Hitler ve maiyeti kendilerini güvenli bir kaleye kapar. İçlerinde Hitler'in özel sekreteri Traudl Junge'da vardır. Bir grup teslim olma zamanının geldiğini savunur. Başta Hitler olmak üzere diğer grup ise teslim olmayı reddeder. Artık Nazi Almanyası sona ermek üzeredir.

  Filmin en önemli özelliği geçtiği dönemi son derece nesnel bir şekilde ele alması. Herhangi bir provokasyona mahal vermeden neredeyse bir belgeselmişçesine hikayesini anlatıyor. Bu böyle hassas konuya sahip filmler için elbette çok pozitif bir özellik. Filmin çok güçlü bir atmosferi var. Berlin çökerken seyircide şehir ile birlikte çöküyor. Sadece Hitler'e değil. Bir çok farklı kişiye odaklanarak dönem Almanyasında yaşamanın ne demek olduğu en güçlü şekilde gözler önüne seriyor.

  Film teknik açıdan çok güçlü sayılmaz. Lakin bilinçli bir şekilde böyle tutulduğu da aşikar. Film her türlü abartıdan kaçınıyor. Her şey sadece ve olması gerektiği kadar. Hikaye ve karakter odaklı. Bruno Ganz övmeden Der Untergang eleştirisi tamamlanamaz herhalde. Ganz muhteşem bir oyunculuk ortaya çıkarmış.

dean

Live by Night



http://www.imdb.com/title/tt2361317/

  İçki yasağı devam etmektedir. Suça boğulmuş Boston'da Joe Coughlin isimli genç bir adam babasının yolunun tam tersine kendisine gangster hayatını seçer. Ama işler beklediğinden çok daha zorlu bir hal alacaktır.
 
  Ben Affleck'i üst düzey bir aktör olarak hiçbir zaman görmedim. En iyi işlerini yazar ve yönetmen olarak verdiğini düşünüyorum. Sırasıyla Gone Baby Gone, The Town ve Argo yönetmenlik olarak üzerine koyduğu başarılı işlerdi. Argo en iyi film Oscarını bile kazanmıştı. Hal böyleyken elbette Live By Night ile ilgili beklentilerde biraz yüksekti.

  Live By Night son derece kötü eleştiriler aldı ve film gişede battı. Ben tabloyu bu kadar kötü görmüyorum. Ama filmin vasat sularda gezdiği kesin. Live By Night'ın bence ciddi derecede odak sorunları var. Film kitaptan uyarlanırken bazı elementleri kullanmasa daha iyi bir sonuç ortaya çıkabilirmiş diye düşünüyorum. (Bkz. Loretta Figgis karakteri ve onun arc'ının filmi yavaşlatması.) Aynı zamanda Prohibition dönemini anlatma konusunda da bazı sıkıntıları olduğunu düşünüyorum. Benim açımdan çok sorun olmadı. Filmi izlediğim dönemde Boardwalk Empire'ı izliyordum. Dizi Prohibition dönemine sınava soksalar AA alacak kadar başarılı anlattığı için dönem America'sı kafamda çok net bir hal almıştı.

  Dediğim gibi Live By Night rezalet bir film değil. Ama uzun süresinin altında ezilen, odak problemleri olan, atmosferi ve işçiliği bir seviyede olsa da bunu yeteri kadar dolduramayan bir film.

Hayal Kahvem


dean

Alıntı yapılan: Hayal Kahvem - 19 Ekim, 2017, 21:46:58

Dean, seyrettin mi Blade Runner 20149'u?

  İzledim ve çok beğendim. En az ilk film kadar başarılı olmuş.

Hayal Kahvem

Ben henüz seyretmedim. Bazı sahneler sansürlenmiş dendi ya... Canım sıkıldı. Lakin içim içimi yiyor elbette... Çok seyretmek istiyorum.  8)

Dean, ilk filmi tekrar tekrar seyretmişliğim vardır. Çok severim.  Bu hafta tekrar seyrettim. Kafam karıştı. Rick Deckart sence iyi biri mi?


Hayal Kahvem

Dean, diyeceksin ki bu nasıl soru?  :D

Sülalemin bütün bıyıklıları adına! Boşver sorumu.  :D

Kafam karıştı. Artık derdim var bu filmle ilgili de... Kafamı meşgul eden sorular. Du bakalım... Yazarım belki ::)

dean

Alıntı yapılan: Hayal Kahvem - 19 Ekim, 2017, 22:10:08
Ben henüz seyretmedim. Bazı sahneler sansürlenmiş dendi ya... Canım sıkıldı. Lakin içim içimi yiyor elbette... Çok seyretmek istiyorum.  8)

Dean, ilk filmi tekrar tekrar seyretmişliğim vardır. Çok severim.  Bu hafta tekrar seyrettim. Kafam karıştı. Rick Deckart sence iyi biri mi?

  Bence Blade Runner evreninde yaşayan her karakter son derece yara almış ve aynı filmin atmosferi gibi üzerlerine ağırlık çökmüş insanlar. Çoğu ak yada kara değil. Grinin tonlarında dolaşıyor. Deckard'ta bence gri bir karakter.

dean

The Equalizer



http://www.imdb.com/title/tt0455944/

  Robert McCall geçmişi gizemlerle dolu bir adamdır. Başına gelenlerden sonra sakin, sessiz bir hayatı tercih etmiştir. Her gün gittiği kafede Teri isminde bir genç kız ile taşınır. Teri, çok güçlü bir rus mafyası tarafından kontrol edilmektedir. McCall kızı kurtarmak ister ama beklediğinden çok daha büyük bir hesaplaşmanın ortasında kalacaktır.

  The Equalizer benim için çok hoş bir sürpriz oldu. Ortalamanın üzerinde bir film bekliyordum ama bu kadar beğeneceğimi düşünmemiştim. Bir aksiyon filmi için uzun sayılacak süreye sahip olsa da tercih edilen kurgu, yaratılan atmosfer ve karakterler seyirciyi asla sıkmıyor. Zaten filmin hikaye anlatım tercihleri vasat bir aksiyon olmasının önüne geçiyor. Özellikle Denzel Washington'ın canlandırdığı Robert McCall karakterini izlemek çok keyifli.

  Bazı sahneler türün alışkanlık haline getirdiği klişelere sahip olsa da hikaye anlatımı açısından ayakları yere basan bir aksiyon seyretmek isteyenlere The Equalizer'ı tavsiye ederim.

dean

xXx: Return of Xander Cage



http://www.imdb.com/title/tt1293847/?ref_=nv_sr_1

  Xander Cage uzun zamandır ölü sanılmaktadır. Bir çete dünya üzerindeki tüm askeri uyduları kontrol eden bir cihaz çaldığında CIA ajanı Jane Marke, Xander Cage'in yerini tespit eder. Cage göreve geri dönmelidir. Kendi ekibini kurarak çete ile mücadeleye girişecektir.

  Birbirinden kötü xXx filmlerinin arasında üçüncü filmi en başarılı buldum. Özellikle tek kişilik Vin Diesel şovu yerine bir ekip filmine evrilmiş olması xXx: Return of Xander Cage'i net şekilde kurtarmış. Halen, inanılmaz plot hole'lar ya da görmeye tahammül edemeyeceğini bazı karakterlere sahip. Lakin kendini ciddiye almayan tavrıyla rahatlıkla suçlu zevk kategorisinde izlenebilir.

  İlk filmde şikayet ettiğim Jame Bond öykünmesi çok şükür ki bu filmde yok. O tahammül edilemez bir şeydi benim penceremden. Bu filmdeki korkunç mevzu da herhalde Neymar'dır. Neymar'ın filmde yer almasının gram mantığı yoktu.

dean

Baby Driver



http://www.imdb.com/title/tt3890160/

  Baby üstün araba kullanma yetenekleri olan bir gençtir. Bu yeteneğini banka soyguncularının sürücülüğünü yaparak kullanır. Başarılı olması imkansız bir soyguna zorunlu olarak katılır. İşler bozulduğunda artık hayatı için sürmek durumunda kalır.

  Baby Driver bu sene izlediğim en kaliteli filmlerden bir tanesiydi. Yönetmen Edgar Wright, kariyerinin en farklı filmlerinden birine imza atmış. Bu film Wright'ın özgün tarzının dışından ama en az diğer filmleri kadar başarılı. Filmin kendisine has olan ve direktman başkarakteri Baby'e odaklı bir temposu var. Bu tempo müziklerle sağlanmış. Baby'nin kulağında bir sorun var. Duyduğu çınlama yüzünden odaklanma problemi yaşıyor. O yüzden hep müzik dinliyor. Seyirci olarak bizde müzikleri Baby ile dinliyoruz. Bu da filmin kendine has bir dil üretmesine sebep oluyor.

  Edgar Wright'tan bekleneceği üzere filmde ilginç ve takip etmesi keyifli bir çok karakter var. Elbette Ansel Elgort'un başarıyla canlandırdığı Baby bunların başında gelirken Doc (Kevin Spacey),  Buddy (Jon Hamm), Debora (Lily James), Bats (Jamie Foxx) ve Darling (Eiza González) gibi karakterleri unutmamak gerek.

  Nitelikli bir aksiyon seyretmek isteyen herkese filmi tavsiye ederim.

dean

Blade Runner 2049



http://www.imdb.com/title/tt1856101/

  Blade Runner 2049 ilk duyurulduğu zaman haberi pek coşku ile karşılamamıştım. İlk Blade Runner çok fazla dokunulmaması gereken yerde duruyordu. Genel olarak fikrimi değiştiren unsurda film için seçilen yönetmen oldu. Denis Villeneuve'nun ben çok yetenekli bir yönetmen olduğuna inanıyorum. Yönetmenliğindeki özgün tavrın Blade Runner atmosferini çok iyi yansıtabileceği düşünüyordum. Zaten ilk fragmanlar bunu kanıtlar nitelikteydi.

  Ben filmi çok başarılı buldum. Önceki filmin bütün estetik unsurlarına, atmosferine ve hikaye anlatıcılığa saygı duyarak çok başarılı bir yeni hikaye anlattığına inanıyorum. Bu filmde de ilk filmde olduğu gibi çok yoğun bir atmosfer var. Yalnız kabus gibi insanın üzerine çöken şehirden çıkmak ve Blade Runner evreninde farklı mekanları tecrübe etmek bana çok doğru geldi. Bu konuda filmi çok başarılı buldum.

  Filmin 164 dakikalık çok uzun bir süresi var. Yalnız bu süreyi neredeyse hiç hissettirmediğini söyleyebilirim. Villeneuve, fiziksel olarak düşük tempolu olsa da hikaye anlamında temposunu asla kaybetmeyen bir film çıkarmayı başarmış. Blade Runner 2049'un ilk film ile olan ilişkisini ve kurduğu yenilenmiş hikayeyi de beğendim.

  Filmin başrolünde Ryan Gosling'i izliyoruz. Neredeyse filmin her karesinde Gosling var. Gosling'in tek başına bütün filmi son derece başarılı şekilde sırtladığını düşünüyorum. Onun dışında Jared Leto'nun canlandırdığı Niander Wallace çok ilginç ve önemli bir karakter. Bu karakter ile daha fazla zaman geçirmek isterdim. Rick Deckard'ın dönüşünden çok fazla beklediğimi bulamadım. Bu film net şekilde Ryan Gosling'in filmi olmuş.

  Filmin gişe durumları ise son derece kötü. Bence bu anlaşılabilir bi'şey. Zira Blade Runner 2049 bir sanat filmi. Bir sanat filmi 150 milyon dolar ile çekilince maalesef batıyor. İlk filmi izlemeyen ve beklentisi aksiyon-macera olan seyirciyi çok büyük hayal kırıklığına uğrattı. Beklentisi tam tersi olanlara ise tam bir bilim kurgu şöleni yaşattı.

dean

War for the Planet of the Apes



http://www.imdb.com/title/tt3450958/

  Planet of The Apes, çok sevdiğim bir seridir.  Klasikler olsun yeniler olsun izlemekten çok keyif alırım. 2001'deki film dışında tabi. 2011 ile başlayan modern süreç ise bence çok başarılı oldu. Modern dönemin üçüncü filmi de bir öncekinde olduğu gibi Matt Reeves tarafından yönetiliyor. Reeves yine başarılı bir yönetmenlik çıkarmış.

  Asıl önemli olan değişiklik ise hikaye anlatıcılığı konusunda. Önceki iki filmden farklı olarak bu sefer baş karakter olarak bir insanı takip etmiyoruz. Tamamen Caesar odaklıyız. 68'deki filmden tanıdığız Nova'nın küçüklüğü ya da The Colonel gibi karakterler olsa da bu film tamamen maymunlar üzerine.

  Adında War barındırsa da fiziksel olarak "War" izlemiyoruz aslında. Daha çok Ceasar'ın açındaki "War" bu film. 68'de ki filme de bağlandığını düşünürsek bu yerinde bir karar gibi duruyor. Görsel açıdan ise her zaman olduğu gibi muazzam seviyede. Film şimdilik seriyi noktalamış gibi duruyor. Ama tabi ki bu işler belli olmaz.

dean

Café Society



http://www.imdb.com/title/tt4513674/

  Hollywood'da iş bulma hevesiyle Bobby (Jesse Eisenberg) California'ya yerleşir. Büyük yıldızların menajerliği yapan dayısı (Steve Carell) ona Hollywood'un kapılarını açar. Bobby, dayısının sekreteri Vonnie (Kristen Stewart) ile tanıştığında her şey değişecektir. İki kısa sürede yakınlaşır. Bobby ise Vonnie'ye aşık olur. Bu aşk hiç beklenmedik olayların başlangıcına sebep olacaktır.

  1930'ların Americasında geçen film teknik anlamda çok başarılı. Canlı nefes alan ve seyirciyi çok rahatlıkla içerisine çeken bir atmosfere sahip. Yalnız hikaye anlamında ortalamayı aşamadığı düşünüyorum. Bir Woody Allen filmini Woody Allen filmi yapan her şeye sahip ama filmin söyleyeceği neredeyse yeni hiçbir şey yok. Allen'ın sinemasına aşina olanlar için yine seyir zevki yüksek tabi ki. Yine de filmin üzerinde bir yorgunluk var. Bu yorgunluk Allen'ın kendisini tekrar etmesi yüzünden kaynaklanmış diye düşünüyorum.

  Oyunculuklar başarılı. Kristen Stewart beklediğimden çok daha iyi. Jesse Eisenberg ise her zamanki gibi aynı karakter oynuyor. Ben Eisenberg'in aslında yetenekli bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Ama o da kendisini inanılmaz derecede tekrar ediyor. Hep aynı karakteri hep aynı şekilde oynuyor izleniminden artık kurtulması lazım.

  Genel olarak ortalama bir Woody Allen filmi olmuş diye düşünüyorum.