Kiki: Bir Neslin İlham Kaynağı - BilgeSu

Başlatan tommikser, 15 Haziran, 2011, 13:58:11

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

tommikser

Severek okuduğum Yekta KOPAN'IN  FİL UÇUŞU safyasında okuduğum ve benim üzerine yazılacak fazla söz bırakmadığını düşündüğüm yazısını sizinle paylaşmak istedim.Bakalım beğenecek misiniz?


Paris, 6 Temmuz 1923. Mathurins Sokağı 40 numaradaki Théâtre Michel. Bir akımın sonlandığı, son Dadaist gösterinin gerçekleşeceği, Dadaistler ve gelecekteki gerçeküstücülerin kopuşunun yaşanacağı "Le Cœur à barbe" gecesi. Başrollerden biri, 1918 Dada Manifestosu'nda "Tüm düzenlere karşıyım, en kabul edilebilir düzen, ilke olarak hiçbir düzene sahip olmamaktır," diyen Tristan Tzara'nın. Polis baskınıyla sonuçlanacak yumruk yumruğa kavganın diğer aktörleri Paul Eluard, Robert Desnos, Andre Breton, Benjamin Péret. Localardan birinde aynı gece ilk filmi (Retour á la Raison - Akla Dönüş) gösterilecek olan Man Ray ve yakın arkadaşı Pablo Picasso var. İkisinin arasında ise, yıllarca Man Ray'ın hayat arkadaşı olan, 1920'li yıllar Montparnasse'ının en bilinen, dikkat çekici isimlerinden model, dansçı, şarkıcı, oyuncu, ressam Alice Ernestine Prin oturuyor. Nam-ı diğer Montparnasse Kraliçesi Kiki.

2 Ekim 1901'de doğan ve yıllar sonra çocukluğunu "Annesi uzakta olan ve gördüğü tek şefkat büyükannesinden gelen, babasız bir çocuğun yüreğindeki derin acıyı kimse bilemez," cümlesiyle özetleyecek olan Alice Prin, hayatının her dönemini uçlarda yaşamış, özel bir karakter. Jose-Louis Bocquet'nin hikayesini yazdığı ve Catel'in çizdiği 2007 tarihli grafik roman "Montparnasse'lı Kiki", biz okurları, bu özel karakterin izinde ve olağanüstü bir dönemin atmosferinde yürüyüşe çıkarıyor. Yani kitabı sadece bir grafik roman ya da çizgi roman olarak tanımlamak haksızlık; ciddi ve zihin açıcı bir biyografi ile karşı karşıyayız.


Jose-Louis Bocquet senaryoyu tam da bu anlayışla yazmış. Her ne kadar, elli yıla yayılan hikayenin merkezinde Alice Prin olsa da, iki savaş arası avant-garde akımların bütün özneleri, baş kahramanımızın hayatına etkileri ve sanat tarihine katkılarıyla boy gösteriyor sayfalarda. Kitap görsel gücünü, cinsel ve duygusal özgürlüğün öncülerinden biri olan Alice Prin'in hayatını, bir kadının resimlemesinden alıyor belki de. Asıl adı Catherine Muller olan Catel, Fransa'nın önde gelen çizerlerinden. Bu senaryo üstüne yoğun bir çalışma dönemi geçirmiş. Mekanlar, tarihsel olaylar, dönemin ruhunu yansıtacak detaylar kurduğu çizgi atmosferini sağlamlaştırmış. Kimi zaman karikatüre yaklaşan karelerde, özellikle tarihsel kişilerin portre çalışmalarına özel bir önem vermiş. Bu nedenle karakter takibi çok kolaylaşıyor. Geniş plan-yakın plan dengesi, okuru hızla hikayenin atmosferine sokuyor. Ayrıntıya önem veren çizgisinde , kalın hatların ve siyah-beyazın gücünden yararlanıyor. Hikayenin kadınsı bir ton isteyen karelerinde Catel'in yumuşak bileği, hassas taramaları ve Fransa-Belçika çizgi ekolünü bilenler için tanıdık kamera açıları hissediliyor. (Fransızca bilenlere bir öneri; Catel'in sıcak ve samimi blogunu takip edin: http://catel-m.com/CATEL.muller/  )

1913'te geldiği Paris'te türlü işe girip çıkan Alice, henüz 16 yaşındayken Montparnasse'daki bohem yaşantıyı keşfeder. Kısa sürede, dışavurumculuğun önde gelen isimlerinden Chaim Soutine'e modellik yaparak girdiği dünyanın en önemli isimlerinden biri haline gelir. 1917'de ona Kiki adını veren Mendjisky'nin ve ömür boyu dostu olacak Foujita'nın yanı sıra Modigliani, Utrillo, Kisling, ve daha pek çok önemli ressamın modelliğini yapar.


Ama hayatının asıl önemli dönüm noktası 1921'de Amerikalı ressam ve fotoğrafçı Man Ray'la tanışmasıdır. Man Ray, sanat tarihinde sadece fotoğrafçılıkta bir devrim olarak anılan "rayograf"larıyla değil, aralarında "Violin d'Ingres"nin de olduğu Kiki fotoğraflarıyla da anılır. Ray ve Kiki yıllar boyunca, tutkunun ve nefretin sınırında, özgür ve kalabalık bir ilişki yaşarlar. Picasso, Cocteau, Tzara, Bréton, Eluard, Gertrude Stein, Matisse, Léger, Picabia, Mirò, Buñuel, Aragon, Desnos, Hemingway, Fitzgerald ve daha pek çok isim bu yaşamın bir parçasıdır. Kiki bir fırtına gibi geçer girdiği hayatlardan; Hollywood'a gider, revülerde dans eder, şarkı söyler, filmlerde oynar, resim yapar, yaptığı her işler ve canının çektiği herkesle sevişir... 15 Nisan 1929'da anılarını yayınlattığında henüz 28 yaşındadır ve arkasında modelliğini yaptığı çok sayıda tablo, heykel, Man Ray'ın çektiği yüzlerce fotoğraf, aralarında Fernand Léger'in "Ballet Mecanique"inin de bulunduğu on kadar kısa film, şarkılar, kadınlar, erkekler, çocukluğundan beri içtiği içkiler ve uyuşturucu alışkanlığı vardır.

Hüzünlü bir sonu var Kiki'nin. İnsanı girdabına çeken bir kadın. Kendisinin de sürekli alay ettiği o kemikli burnu ve pervasız halleriyle sanat felsefesinin dönüşüm dönemindeki varlığı o kadar sürüklüyor ki insanı, kitabı kapatınca işi bitmiyor okurun. Saatler süren bir internet aramasına hazır olun; bütün o resimleri, fotoğrafları görmek isteyeceğinize eminim. Her birinin hikayesinde müthiş bir yolculuğa çıkacaksınız. Çünkü sanat tarihçilerinin de dediği gibi Alice Prin, nam-ı diğer Montparnasse'lı Kiki "yirminci yüzyılın ilk gerçek bağımsız kadını".






pearl jam

spoiler vardır diye yazıyı okumadım ama bu kitabı kesinlikle alacağım. Yazıyı da kitabı okuduktan sonra okurum artık :)

tommikser

Aslında spoiler yok demek doğru olur neden dersen sonuçta bir biyografi yani bence okuman çok iyi olur.Kitap hakkında detaylı bir bilgi sahibi olursun.Yekta beyin dediği gibi 2 gün elimden bırakamadım ve nette aldım soluğu.Kiki kimdir sorusu ve o resimler nerede diyerek saatlerce arama yaptım.

hanac

Kiki'yi geçen haftalarda satın aldım.

Yakında okur ve yorumumu eklerim.

ercoktay

Kiki'yi bende almıştım. Tabiki hala okuyamadım. Ama bende yakın zamanda okumak istiyorum. :P :P :P

hanac

Kiki'yi okudum.

Güzel bir biyografi olmuş, çok akıcı bir senaryoya sahip.

Bir kadının hikayesi ile Paris'in 30 yıllık sanat tarihini öğreniyorsunuz.

tommikser

Demek ki 3 aylık çizgi roman stokun bitti ve Kiki'ye sıra geldi ;D ;D ;D

emre ozdamarlar

Kiki'yi ben yarisina kadar okumustum, sonra araya bi tasinma girdi bitirememistim ama okudugum kadariyla begenmistim.
O yillarin Fransa'sini guzel yansitiyordu.