Kill or be Killed

Başlatan ZGeralt, 14 Ocak, 2019, 12:28:53

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

ZGeralt

Kill or be Killed

2016 yılında başlayan ve 20 sayı süren (4 ciltte toplandı) bir seri Kill or be Killed. Yazar Ed Brubaker, çizer Sean Phillips ve renklendirme Elizabeth Breitweiser.

Öncelikle biraz Brubaker'dan bahsetmek istiyorum, benim yazarla tanışmam X- Men : Mesih Kompleksi ile oldu, hemen sonra Captain America serisini ve Winter Soldier'i okudum. Hepsini çok beğenmiştim ve biraz internet araştırması ile yazarın diğer işlerini takibe almaya başlamıştım. Devam eden süreçte tek tük Image sayıları ve Daredevil serisini okuyordum ki "Kill or be Killed" radarıma girdi. İlk cildi aldım ve tek oturuşta bitirdim. Brubaker'ın sokak hikayelerine ve suç janrına olan hakimiyeti burada da kendini göstermişti. Sean Phillips'in çizimleri ile hikayenin uyumu hoşuma gitti. Renklendirmeyi ayrıca çok  beğendim. Araya biraz zaman girmesine rağmen kalan 3 cildi de sipariş ettim ve elimden bırakamadan aynı gün içinde okudum ve bitirdim.

Hikayeden bahsetmek gerekirse, baş kahramanımız Dylan, fazla arkadaşı olmayan, psikolojik sorunlar yaşayan ve uzun süredir üniversiteden mezun olamamış bir tip. Eski kız arkadaşı ve platonik aşkı Kira'nın Dylan'ın oda arkadaşı Mason ile beraber olması da hayatındaki olumsuzluklara tuz biber ekiyor. Erken yaşta babasını kaybeden Dylan, orta sınıf bir aileden yetişme ve orta sınıf ahlakı ile yetiştirilmiş. Tipik küçük burjuva(beyaz yaka) ahlakı ile  yaşayan Dylan, sistemin adil olmadığının farkında, kötülerin cezasız kaldığının farkında bu adaletsizlik onu öfkelendiriyor ancak çoğu insan gibi buna karşı hiçbir şey yapmıyor. Hakkını arayan insanlardan değil. İçinde biriktirdiği öfke bir gün bir yerlerden bir çatlak buluyor ve aklına çılgınca bir fikir geliyor. Bu "pisliklere" cezasını kendi verecek...

Kill or be Killed temelde bir "vigilante" hikayesi ( adaleti yasadışı yollarla sağlamaya çalışan kişi şeklinde çevirebiliriz sanırım)  ve bu bağlamda bir suç hikayesi aslında. Hikaye bir yandan psikolojik sorunları olan  yalnız bir gencin zihin akışını eşelerken bir yandan da toplum, yasalar, adalet gibi kavramları sorgulatıyor. Hatta yer yer "sisteme" çok sert vuruyor, çok üstü kapalı bir kapitalizm eleştirisi bile bulmak mümkün.

Bütün bu derinliğine rağmen gerek hikayenin akıcılığı gerekse çizgi roman estetiği hiç arka planda kalmıyor.  Böylelikle  okurken sıkılmanıza da fırsat verilmiyor.  Yer yer The Punisher tadı veriyor ancak aslında benzer noktalar taşısa da bambaşka hikayeler,  The Punisher hem "üstün" bir karakter hem de fazla sorgulama yapmayan bir karakter, içindeki öfkesini "bütün kötülere" karşı yöneltmiş bir karakter. İntikamını sadece yaşadığı trajedinin sorumluları ile sınırlandırmadan bütün "pisliklerden"  acıma göstermeden alıyor. Kill or be Killed de ise Dylan oldukça sıradan bir genç ve herhangi bir üstün yanı yok, çok zeki birisi olduğunu bile söyleyemeyiz.

Toparlayacak olursak, Ed Brubaker en sevdiğim çizgi roman yazarlarından biri, hatta en tepedeki üçte de yer alabilir, henüz beni hayal kırıklığına uğratan bir eserini okumadım. Sean Phillips ile beraberliği de hep güzel sonuçlanıyor. Seri okuyucular tarafından da oldukça beğenildi. Goodreads'de bütün ciltlerin ortalama puanı 4 ve üzeri. Benim de okuduğum en iyi çizgi romanlar arasındaki yerini aldı.  Puanım 8.5/10 .

Herkese tavsiye ediyorum ama suç hikayeleri sevenlere özellikle tavsiye ediyorum, iyi okumalar :)

hanac


hanac


hanac


hanac


ferzan

    Bu serinin renk sanatçısı Elizabeth Breitweiser adlı hanımın farklı seriler için yaptığı birbirinden farklı renklendirmelere bayılıyorum...Bizde iki cildi yayınlanan Outcast 'in boyamaları da kendisine aitti...Daha pek çok seride renklendirmeleriyle yer aldı...Çizerin tarzına göre çok geniş bir yelpazesi olan, rengi çok iyi çözmüş bir hanım...Ayrıca işlerine bayıldığım Mitch Breitweiser adlı çizerin de hayat arkadaşı olması ve çiftin kendilerini çizgi roman dünyasına adamaları gibi faktörler bu hanıma olan hayranlığımı artırıyor...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

ZGeralt

Alıntı yapılan: ferzan - 14 Ocak, 2019, 16:23:16
    Bu serinin renk sanatçısı Elizabeth Breitweiser adlı hanımın farklı seriler için yaptığı birbirinden farklı renklendirmelere bayılıyorum...Bizde iki cildi yayınlanan Outcast 'in boyamaları da kendisine aitti...Daha pek çok seride renklendirmeleriyle yer aldı...Çizerin tarzına göre çok geniş bir yelpazesi olan, rengi çok iyi çözmüş bir hanım...Ayrıca işlerine bayıldığım Mitch Breitweiser adlı çizerin de hayat arkadaşı olması ve çiftin kendilerini çizgi roman dünyasına adamaları gibi faktörler bu hanıma olan hayranlığımı artırıyor...

Serinin renklendirmesine ben de bayıldım ve sanatçının adına yer vermediğimi farkettim sayenizde, hemen düzeltme yapıp ekledim. Renklendirmenin çizgi romana kattığı- götürdüğü çok şey olabiliyor, estetiği çok yakından etkiliyor. Bana ders oldu, bundan sonra -en azından beğendiğim serilerde - renklendirme sanatçılarının da ismine yer vereceğim :)

ferzan

Alıntı yapılan: ZGeralt - 14 Ocak, 2019, 16:30:05
Serinin renklendirmesine ben de bayıldım ve sanatçının adına yer vermediğimi farkettim sayenizde, hemen düzeltme yapıp ekledim. Renklendirmenin çizgi romana kattığı- götürdüğü çok şey olabiliyor, estetiği çok yakından etkiliyor. Bana ders oldu, bundan sonra -en azından beğendiğim serilerde - renklendirme sanatçılarının da ismine yer vereceğim :)

    Aslında ben de renklendirme sanatçılarını pek önemsemem, çoğu renkçi makyöz gibi gelir bana ana akım serilerde...Sadece Elizabeth Breitweiser için bir istisna yaptım bu seferlik, bahsini yapmadan geçemedim...Hem çok yönlülüğü, hem de alanında dikkat çeken bir kadın boyamacı olduğu için...Düzeltme gibi algılamanızı istemem, ben de aynı şekilde üzerinde durmam çünkü renk konusunun... :) Bazı serilerde çizerle muhteşem bir kimya tutturuyor renkçiler, o zaman ister istemez dikkat çekiyor...Low, Black Science gibi serilerin renklendirme sanatçıları da çizer-renkçi uyumu adına benim için güzel örnekler mesela...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

ZGeralt

Alıntı yapılan: ferzan - 14 Ocak, 2019, 16:58:35
    Aslında ben de renklendirme sanatçılarını pek önemsemem, çoğu renkçi makyöz gibi gelir bana ana akım serilerde...Sadece Elizabeth Breitweiser için bir istisna yaptım bu seferlik, bahsini yapmadan geçemedim...Hem çok yönlülüğü, hem de alanında dikkat çeken bir kadın boyamacı olduğu için...Düzeltme gibi algılamanızı istemem, ben de aynı şekilde üzerinde durmam çünkü renk konusunun... :) Bazı serilerde çizerle muhteşem bir kimya tutturuyor renkçiler, o zaman ister istemez dikkat çekiyor...Low, Black Science gibi serilerin renklendirme sanatçıları da çizer-renkçi uyumu adına benim için güzel örnekler mesela...

Renklendirme aynı ifade ettiğiniz gibi "makyözlük" gibi de olabiliyor veya çizime çok farklı bir hava da katabiliyor. Bu nedenle ben dikkat ediyorum ama elbette yazar-çizer kadar değil. O yüzden en azından beğendiğim işlerde ismini yazmalıyım dedim :) Ayrıca bir eksiklik veya hata olduğunu düşünüyorsanız elbette düzelteceksiniz, ben bundan gocunmam asla aksine hemen hatayı gidermeye bakarım :)

peder clemente

Güzel incelemeniz için teşekkürler ZGeralt. Hanac ve Ferzan'ın katkılarıyla yazı daha da değerlenmiş. Eskiden, bir kişinin kendi eliyle adaleti sağlamasına veya hakkını almasına "kendiliğinden ihkak-ı hak" denirdi ve ceza kanununa göre suçtu. Şimdi yine suç, ancak ayrı bir madde ile düzenlenmemiş. Fiili ceza kanununun hangi maddesine girerse ona göre yargılanır.

1974 yapımı, Michael Winner'in yönettiği ve Charles Bronson'un Mimar Paul Kersey karakterini canlandırdığı filmde; karısı vahşice katledilen efendi bir adamın nasıl suçluları cezalandıran tek kişilik vigilante timi haline dönüştüğü anlatılıyor.
2018'de filmin remake'i çekildi.
Ed Brubaker&Sean Phillips ikilisinin yarattığı "Criminal" serisi de var.
Marmara Çizgi veya Çizgi Düşler ya da Kara Karga keşke bu güzel eserleri Türkçe yayımlasa; bu türe ilgi duyan biri olarak kesin alırdım.

Mrtekin

Sevgili Peder, güzel yorumlarınız üzerine ufak bir ekleme yapayım. Sözkonusu film, "Death Wish"'tir. Film, aksiyon filmi özelinde, döneme hakim olan liberal değerlerin suçla savaşmada ve de caydırıcılıkta yetersizliği ile mağdurun (ve de mağdur yakınlarının) çaresizliği ve yalnızlığı açılarından sağlam bir şekilde sistem eleştirisi yapar. Death Wish'in pek matah olmasa da, serisi de bulunmakta. 2018'li Bruce Willis'li "remake" de maalesef çok matah değildi. O yüzden, 74 tarihli film herzaman bir kült olarak kalacak.

Esasen, "Vigilante" her toplum ve kültürde izi sürülen ve "gerçek adalete duyulan açlığı" simgeleyen ortak bir payda. O yüzden, bu paydada anlatılanlar, her zaman kesiti ve sanat türünde kendine rahatça yer bulabilir bir özelliğe sahip.

Film için bknz; https://m.imdb.com/title/tt000071402/

They drew first blood...

peder clemente

Sevgili Mrtekin, ben filmin adını yazmayı unutmuşum. Yazdığınız ve filmin linkini eklediğiniz, ayrıca yorumladığınız için teşekkür ederim.

Darkseid is.

Dylan`ın iç sıkıntıları,iç dünyası,psikolojisi üzerinden gidilmesi çok hoşuma gitti.Elimden bırakamadım diyebilirim.Sadece sonu kötü bir tad bıraktı bende, yazarın da kafası karışmış,kararsız kalmış sanki nasıl bitireyim diye.

Kauss

Son bir kaç aydır alıp almama konusunda ikilemde kaldığım bir seri. Hatta paralelevrenin sitesinde deluxe versiyonunu favorilerime attım, her seferinde bir git gel yaşıyorum ve farklı bir seri alıyorum.
Bu tutum için en büyük sebebim ise; yabancı yorumlarda beğenmeyenlerin eleştirisi oluyor. Eleştiride şu; Dylan karakterini eğer ilk başta beğenmezseniz seriyi zorlama devam etmek veya bırakmak zorunda kalırsınız şeklinde. Olumlu yorumlarda bile Dylan'ın sıradan, psikolojik sorunları olan, intihara meyilli ki daha önce girişimleri olan biri olarak ele almışlar. Kısacası '' sıradan '' bir karakter için o kadar para verip vermeme konusunda üstesinden gelemediğim bir şüphe içerisindeyim :)

berkuralcan

Ben sıradan değil de "gerçek" kelimesini kullanırdım.

Dylan özellikle Amerika'da çok örneğini görebileceğiniz, ama dünyanın her tarafında karşınıza çıkabilecek bir insan tipi: Tam olarak ne amaca hizmet ettiğini bilmeden üniversite - yüksek lisans - doktora macerasına atılan, çok zeki ama hayatta yerini bulamamış, bir yandan dünyanın adaletsizliğini, çirkinliğini çok iyi tanıyan ama bir yandan da bunlar ile ilgili bir şey yapamayan, sosyal ilişkilerde çok başarılı olmadığı için bu şekilde de bunlardan kaçamayan; bunlar sonucunda da belli ölçüde pes etmiş, depresif bir adam.

Burada bence serinin en önemli başarısı, bu karakteri çok doğru bir şekilde tespit edip, çok doğru bir şekilde analiz edip, seride çok gerçekçi bir şekilde ele almak. Ben seriyi okurken konusundan ve hikayesinden çok Dylan'ı ilgi çekici bulduğum için beğenmiştim Kill or be Killed'ı. Hatta şöyle söyleyeyim, kurduğu cümleleri falan neredeyse birebir kuran arkadaşlarım, tanıdıklarım vardı. Bu benim hoşuma gitmişti anlatılan insan tipiyle bağlantı kurabildiğim için.

Ama bu karakter tipinin neden eleştirildiğini de anlayabiliyorum. Dylan ile benzer buhranlar yaşayıp, benzer süreçlerden geçen insanlar için bu karakter ilgi çekici olacaktır, ama geri kalan insanlar için çok emin değilim.

Dediğiniz de doğru aslında, bu karakteri sevmeden seriyi okuyup beğenme şansınız az, çünkü her şey onun etrafında dönüyor bir yerde.