Çizgi roman okurluğumuz versus balonlama, font, kağıt, yayın periyodu,boyut vs.

Başlatan kedidiro, 09 Mart, 2023, 19:44:00

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kedidiro

  Geçtiğimiz günlerde Mylos kitabın yayınlamaya başladığı Teks serisine bir okurun,koleksiyonerin, yayıncının mesajının ardından forum alev aldı ve bence çok da iyi oldu bu. Tartışma adabımızın da ortaya konduğu bu muhabbet benim için Voltraht nickli üyemizin son raconu kesmesiyle orada bitti. Ancak bu vesileyle çizgi roman okurluğumuzu belirleyen saikler neler, bunlar zaman içinde nasıl değişti veya değişti mi? Altın Madalyonun bunda bir etkisi oldu mu gibi soruları sormak ve mümkünse sizlerin bakış açılarınızı duymak isterim. İzninizle başlıyorum:
  1970lerin sonunda başlayıp oniki yıl kadar süren ilk çizgi roman okurluğu dönemimde seçimlerimi sırasıyla kahraman, hikâye ve o zamanlar hiçbirinin ismini bilmediğim çizerler oluşturuyordu. Zagor, Mister No ve Karaoğlan her türlü takip ettiğim çizgi romanlardı. O dönem zaten neredeyse standart çizgi roman kağıdı ve boyutu vardı. Açıkçası umurumda da değildi.
  Sonra 2010'a ve Altın Madalyonla tanışana kadar geçirdiğim bir uzaklaşma dönemi var. Bu dönemde çizgi roman toplamasam da mizah dergileri ve çizgi roman inceleme, araştırma kitaplarıyla yüreğimi soğutuyordum. Bu vesileyle başta Levent Cantek olmak üzere bu kitapları yayınlamış tüm üreticilere şükranlarımı da sunayım.
 Altın Madalyon foruma üye olmadan önce kitaplığımdaki çizgi roman sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Şimdi ayrı bir çizgi roman kitaplığım varsa bunun önemli kısmını forumdaki nitelikli muhabbetlere, itkilere borçluyum. Kendimde elimden geldiğince gerek forumda gerek e-dergimizde birşeyler karaladım vaktinde.Çocukluğumda gözden kaçırdığım Ken Parker bu gün en favori çizgi romanlarımdan biri haline dönüştü örneğin. Daha nice örnek verebilirim de asıl konudan uzaklaşmayayım. Yine de şunu söylemeden de geçemeyeceğim. Olanca itkiye rağmen hala bir Teks sever olamadım.
  Gelelim başlıktaki mevzuya: Somut bir örnekle anlatayım. Foruma takılıp tekrar çizgi roman okurluğumda giriştiğim ilk dönemde elime Stephen King'in " Kara Kule" serisi geçti bir yerden. Romanı okumamıştım ama methini duydum elbette. Neyse aldım ilk cildi elime yok gitmiyor, beş on sayfayı zor okuyorum atıyorum kenara. Bir iki gün sonra tekrar deniyorum. Yok olmuyor bir türlü. Oysa hikâye güzel çizimler de fena değil. Sorunun ne olduğunu adlandıramıyorum. O ara forumda bu kitap için de açılmış bir başlık olduğunu fark ettim. Aa o da ne? Biri times new roman fontu ile yazılmış balon içi yazılarından bahsediyor, biri kitabın kolaylıkla dağılan baskısından bir başkası başka bir açık görüp yazıyor. Resmen uyandım.Evet, çocukken de bazı çizgi romanları sebepsiz bıraktığım olurdu. Meğer başka sebepler de varmış beğenimizi şekillendiren. Daha nice örnek sayabilirim de farklı yayınevlerinden bir iki örnek daha vereyim. Malum bizim kuşak westerncidir. Son dönemde çok iyi iki western serisinin birini ben bıraktım, öbürü zaten bizi bıraktı. İlki Durango. Baskısıyla, hikayesiyle, çizimiyle dört dörtlük bir seriydi. Ama çoğunuz biliyor ilk bir iki sayının ardından o kadar uzun bir durgunluk sürecine girdi ki yayın periyodu daha fazla dayanamayıp elimdekileri çıkardım gitti. Bir başka örnek Bouncer: Orijinal boyutu küçültülerek basıldı ve kelimenin tam anlamıyla piç oldu. Harika bir western mi? Evet. Okurken çocukluğumdaki heyecanı dibine kadar yaşadım mı? Evet. Ama böyle yayınlanacağina keşke yayınlanmasaydı diyorum. Yayınevi bu topa hiç girmeseydi belki bir başkası alır, daha pahalı satar, belki limitli yapar ama hiç olmazsa elimizde tamamlanmış ve gözümüzü de en az gönlümüz kadar doyuran bir edisyon kalmış olurdu. Yahu çocukluk aşklarımdan Tolga'nın - yine eksik kalmış- son yayınına bakıyorum kitaplığımda. İlk altı cildin boyutu farklı sonraki dördün farklı. Sayı numaraları önce sarı sonra siyah. Yayınevi logosu bile bir boşta bir çerçeve de...
 Ezcümle bu ekonomik ortamda çizgi romana üç beş kuruş ayırmaya çalışan bir fani olarak yayınevlerinden biraz özen bekliyorum ben. Periyot konusunda sabıkalı yayınevlerinin kitaplarına mümkün olduğunca bulaşmıyorum örneğin. X olsun çamurdan olsun diyemiyorum. Buldum, bunuyorum elimden geldiğince. Bu kültürümün oluşumuna katkı sağlayan Altın Madalyon forumu üyesi dostlarıma da teşekkür ediyorum tekrar.
  Buyrun top sizde: Sizler için çizgi roman okurluğunuzun, koleksiyonerliğinizin olmazsa olmazı nelerdir? Kırmızı çizgileriniz var mı? Buyurun muhabbete
 

alan ford

 kedidiro başlama vuruşunu yapmış ben devam edeyim o zaman. Bunca yıllık çizgiroman sever olarak, utanarak söylüyorum ama görsel kısımda tam bir körüm. Tıpkı kedidiro gibi çok rahatsız eden bir font falan varsa okumayı bırakıyorum, ama neden bıraktığımı bilmiyorum bile. Benim için en önemli işler sanırım çeviri ve sansür. Sansür derken yayınevi'nin kendi kendine gelin güvey olduğu durumlardan bahsediyorum. Zaten bildiğim artık bir sansür kurulu yok. Vakti zamanında kurul işbaşındayken bile kitapları sansürsüz yayımlamanın yolunu bulan( genelde sansürlenen kısım önsözde bu bölümler sansürlendi diye verilirdi Henry Miller romanlarında falan) yayınevlerini minnetle anıyorum. Çeviri kısmında ahkam kesecek bir yabancı dilim yok ama türkçe bilen ve jargona hakim çizgi roman çevirmenlerini çok seviyorum. Daha önce asteriks başlığında konuşulan yerelleştirmeye de bokunu çıkarmadıkça karşı değilim( Kervan Asteriks muhteşem bir örneğidir). Bazan google türkçesini bile rahmetle aratan çeviriler oluyor ki, bu konuda ilk aklıma gelen Volto Nosçasto'nun ilk ciltleri, bu benim için fontdan da, renkten de balonlamadan da daha önemli. Şimdilik bu kadar, aklıma geldikçe eklemeler yaparım.
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

Volrath

Öncelikle racon kesmediğimi belirteyim. Diğer her konuda "bunlara para verip alıyoruz" yolunda ilerleyen eleştirilerin haklı bir yorum karşısında duygusallığa, arkadaş ilişkilerine, hesap sormalara gidince yorumumu belirttim, o kadar. Şöyle örnekleyebiliriz, uzun bir aradan sonra ülkemizde amerikan çizgi romanının yeniden canlanmasına sebep olan en büyük etkenlerden biri, Ahmet Kocaoğlu bu yaptığıyla takdiri hak ederken Green Lantern'ın son cildinde kağıt değiştirdiği için görmezden gelinmeyi hak etmiyor, gelinmedi de. Arkabahçe temalı konuşmalarda hâlâ bahsediliyor.

Esas konuya gelince. Herkes için önem sırası tabii ki değişir ama çeviri-balon yerleşimi-varsa görsel uygulama (tabela vs. gibi şeylerin Türkçeleştirilmesi) artık detay denemeyecek kadar ön planda şeyler. İnternet indirimleri sağ olsun, artık gidip elimizle seçerek alma olayını zaten minimuma indirdiğimiz için yayınevlerinin bu konuda oluşturduğu/oluşturacağı intiba çok önemli. Ben de Bilka dönemi çocuğuyum, evet o zaman orijinali nedir, amerikalı çocuk aynı şeyi nasıl bir baskıda okudu pek hatta hiç bilmiyorduk, şimdiyse orijinalinin baskısını görmemiz 2 dakika bile sürmüyor. Dolayısıyla insan özen istiyor, hatadır olur, telafi edilsin istiyor.