Altın Madalyon

Bu baslik yeterince açik aslinda, en son izledigimiz filmleri -elbette ki anlatmak istediklerimizi- burada anlatacagiz. Üstüne bir de kendimize göre not da verebiliriz 10 üzerinden...

(http://horrorsociety.com/uploads/outpost-2.jpg)

Ben en son 2008 yapimi, Outpost isimli filmi seyrettim, dün geceydi bu. Genelde bu tarz filmleri pek sevmem, fakat süresinin kisa olmasi, basrolde de Ray Stevenson'un olmasi sebebiyle seyrettim. Ray Stevenson'u Roma dizisinden ve Punisher filminden taniyoruz en çok, Rome ve Punisher'dan sonra kariyeri gerçekten parlak görünmeye basladi, su anda çektigi ve çekecek oldugu filmlere bakarsak.

Her neyse, basligin ilk filmi olarak pek güzel bir film degil bu film ne yazik ki. Dogu Avrupa'da bir yerde geçiyor film. Esrarengiz bir adamin gelip parali askerler tutmasi ile basliyor olaylar. Esrarengiz adamin neyin pesinde oldugunu ise parali askerler anlayamiyorlar, anladiklari zaman da geç oluyor. Filmin büyük kismi belli bir yerde geçiyor... Gerici olmasi açisindan bilmiyorum, öyle pek gerilmedim; ancak filmin atmosferi iyiydi, onu söyleyebilirim. Oyunculuklar da yeterince basarili, filmi ayakta tutan da bu ikisi bence. Kisaca bos zamaniniz varsa, bu tarz gizem/gerilim yüklü filmlerden hoslaniyorsaniz tavsiye ederim Outpost'u.

Notum da 6.5 olur 10 üzerinden.

Buraya benden baska yazan yok ama neyse ben devam edeyim.  :)

Evet son seyrettigim film, "Soysuzlar Cetesi - The Inglorious Bastards"

Ama orijinalini seyrettim, 1978 yapimi olan Iyalyan filmi.

(http://dvdtalk.com/dvdsavant/images/2645bast.jpg)

Cok eglenceli bir B film, 90 dk. boyunca hareket garanti.

Yakinda Tarantino versiyonunu da izlemeyi dusunuyorum.

Bakalim nasil olmus.

(http://thecia.com.au/reviews/m/images/my-summer-of-love-poster-0.jpg)

My Summer of Love, Ingiltere'nin küçük bir kasabasinda geçen bagimsiz bir yapim. Filmin oyuncu kadrosunda yine bagimsiz filmlerin degisilmez oyuncularindan Paddy Considine, güzel ve yetenekli oyuncu Emily Blunt ve Natalie Press bulunuyor.

Filmin konusu ise... Iki kizin ilk önce arkadas olup, ardindan birbirlerine asik olmasi diyebilirim. Pek de anlatilabilecek bir sey yok, ancak bir yapim olarak izlenmeyi hak eden, görüntüleri ve vurucu sahneleri ile görülmesi gereken bir film.

Ilk yazimi bu baslik altina atmam ilginç olacak. Isim geregi sinemayi sürekli takip ediyorum ve olur olmadik birçok film izliyorum. Son zamanlarda pek hosuma giden filmle karsilasamadim. Hala aklimda kalan bu yil içinde izledigim filmler ise:
In Bruges, (500) Days of Summers, Dark Knight ve elbette District 9. Herkese tavsiye edebilecegim filmler.

blindman foruma hos geldin. Burada eglenceli vakit geçirmeni dilerim. Üyelerimizin birbiriyle tanistigi kaynastigi "tanisma" basligimiz var. Orada da kisaca kendinden bahsedersen hepimiz memnun oluruz. Hosça ve çizgi romanca kal...

Selamlar
Lami

Alıntı yapılan: Blindman - 09 Aralık, 2009, 01:49:01
ve elbette District 9.

Hosgeldin blindman.

District 9 için çok iyi elestiriler duydum, yakin zamanda izlemeyi düsünüyorum.

imdb notu da çok yüksek. (8.4)

Superman ve Batman'in Public Enemies isimli cizgiromandan uyarlama cizgifilmi. Orta karardi.

Son izledigim 3 film sunlar;

Training Day (2001)

Denzel Washington abimize Oscar kazandiran film.

Çok iyi film 7.5 / 10 diyebilirim, ama sonu daha iyi olabilirdi.

(http://totallytop10.com/wp-content/uploads/2009/07/training-day2.jpg)

Arizona Dream (1993)

Emir Kusturica'nin ABD / Fransa ortak yapimi filmi.

(http://www.leconcombre.com/bax/new/img11/Arizona-Dream-1.jpg)

Johnny Depp'in gençlik hali için degilde efsanevi Jerry Lewis için izlenmesi gerekir.

Iyi film 6.5 / 10

Pan'in Labirenti (2006)

(http://www.lavape.es/lapelikula/cine/pelis/imgspeli/eldfauno4.jpg)

Çok güzel bir filmdi, bir tarafta masal dünyasi diger tarafta iç savasdan yeni çikmis Ispanya'nin gerçekleri.

Çok iyi film 8 / 10

Son izledigim film;

Vicky Cristina Barcelona (2008)

(http://www.atnzone.com/nz/wp-content/uploads/2009/06/vicky-cristina-barcelona-poster_mid.jpg)

Woody Allen üstadin son filmlerinden biri.

Güzel, akici ve uzun olmayan bir film.

Woody Allen Collection setinde basyapitlari hazir dururken bunu izledik ama pisman olmadim.

Penelope Cruz ablamiz Oscar almis bu film ile, olabilir fena degildi.

Notumuzuda verelim 6.5 /10

Hancock (2008)

(http://film.ceysu.net/wp-content/uploads/Hancock.jpg)

Filmin ilk yarisi çok iyi, bir süper kahraman parodisi seklinde gelisiyor.

Özellikle hapishane sahneleri çok eglenceli.

Film, ikinci yarida tür degistiriyor ve aksiyon-dramaya dönüsüyor nedense.

Sanki filmin ilk yarisini baska ekip, ikinci yarisini ise baska bir ekip çekmis.

Ilk yarinin hatirina 4.3 / 10 (Özgür bu not verme olayini senden kopya çektim)

En son VIVA ZAPATA(1952) filmini izledim filmin kadrosu devasa desek yeridir.Marlon brando(zapata) rolünde karsimiza çikiyor filmi izleyenler görecektir ki bizim Tex e oldukça benzeyen adaletsizligin karsisinda olan biraz misterno ruhu olan paranizin ve sizin caniniz cehenneme diye  oldukça sert bir karakter olarak karsimiza çikiyor.Western severler için oldukça siki bir film.Yan karakterler ise oldukça saglam Anthohy Quiin(Eufimio Zapata) rolünde oldukça kaba ama arkadasina sagdik olan bir adam olarak karsimiziza çikiyor.Gençlik dönemlerine ait bu filmi izlemeniz tavsiye ederim.
Diger izledigim ise bir dizi Fringe.Biraz X files biraz bilim kurgu olarak karsimiza çikan bu dizi.Bilim kurgu ve kurgu bilimden hoslananlar için oldukça iyi.Ben begeniyorum.karakterler X files teki gibi çok saglam olmasa da
bilime getirilen bakis açisiyla izlenmeye deger buluyorum.iyi segirler.(Bu arada hafta da 10 ve civari film izledigim için buralara hos yazilara yazabilirm.Sizinde bekliyorum arkadaslar)

VIVA ZAPATA!

Alıntı yapılan: gunessemerci - 02 Ağustos, 2010, 13:24:09
VIVA ZAPATA!

Marlon Brando'ya saygimiz sonsuz ama bu filmin esas yildizi Antony Quinn dir.

Zaten bu film ile "En Iyi Yardimci Oyuncu" Oscarini almistir.

Yönetmende Kayserili Elia Kazan'dir.

Ben de bu aralar "Baba" serisini yeniden izliyorum.

Al Pacino, Robert de Niro, Marlon Brando hepsi bir arada.

James Bond Goldfinger(1964,Guy Hamilton). Bond koleksiyonumu bir Sean Connery dönemi, bir Roger Moore dönemi bir de yeni dönem filmleri olmak üzere dönüsümlü olarak izliyoruz. 64 yapimi Goldfinger, Bond'un hem bütçe hem de aksiyon-senaryo olarak ataga kalktigi film olarak yorumlanabilir. Dr. No ve Rusya'dan Sevgilerle'de tanik oldugumuz nispeten durgun atmosfer bu filmde yerini hizli geçisler, genis plan çekimler ve pahali setlere birakiyor. Iki fistik kizkardese takilan 007, ikisi için de ugursuzluk getiriyor aslinda. 007'yi ilk defa romantik iliskilerinin basina gelen felaketleri kisisellestirdigine tanik oluyoruz. Üçüncü ve as bayan karakter Pussy Galore(Honor Blackman) için daha degisik bir rol düsünülmüs(ancak ne yalan söyleyeyim Pussy'nin 007'nin bir kaç atesli sözü ve samanligi seyran eden sarkintiligiyla degismesini çok gerçekçi bulmadim). Hava çekimleri mükemmel göz ziyafeti sunuyor. Bu filmde Bond'un hizmetine sunulan Aston Martin DB5 seri araba ve yetenekleri klasik tutkunlari için ayri bir göz ziyafeti niteliginde. Gert Fröbe'nin oynadigi Goldfinger karakteri biraz Dark Knight veya Batman(Tim Burton)'daki Joker'i animsatiyor. Her ikisinin yaptigi gibi mafya babalarina sürpriz parti veriyor. Hele Solo'nun "ezici randevusu"nun gerçeklestigi sahneler müthis.

64'lerin mekanlari, hem Avrupa hem ABD manzaralari, bol teknoloji ve görsel efekt(zamanina göre oldukça iyi), güzel kizlar, entrika, Zagor'un Smirnoff Kalesi macerasini hatirlatan Fort Knox operasyonu Shirley Bassey'den Goldfinger sarkisi ve tabiiki en iyi 007 Bond Sean Connery ile müthis bir nostalji söleni. Önümüzdeki ay George Lazenby'da sira.

Selamlar
Lami

[eklenti yönetici tarafından silindi]

   Zaten Goldfinger sonrası Sean Connery dünya çapında bir marka haline dönmüştür. Ayrıca sadece Goldfinger değil Oddjob'u da unutmamalı

Alıntı yapılan: rumar80 - 02 Ağustos, 2010, 16:00:11
Ayrica sadece Goldfinger degil oddjob'u da unutmamali

(http://www.mwctoys.com/images/oddjob001.jpg)

Paris'e neden ask sehri derler bilir misiniz? Bence cevabi bu filmde gizli. 18. yüzyilin Paris'inin sefilliginde dogan Jean Baptiste Grenouille, sefil bir yasam sürerken benzersiz bir yetenegi oldugunu kesfeder. Wolverine'i kat kat kiskandiracak seviyede olaganüstü bir koku alma yetenegi vardir. Kokusunu bildigi bir kisinin yerini kilometrelerce öteden tam olarak belirleyebilir ya da deredeki kurbaganin ne yedigini tam olarak bilebilir. Ancak kahrmanimizin bir eksigi vardir. Insan olarak kokusu yoktur. Bedeninde kokunun zerresi yoktur. Jean için dünyayi algilamak kokulari algilamakla mümkündür. O halde Jean'i kimse algilayamamaktadir. O dünyada hiç varolmamis gibidir. Tesadüfen yaninda çalismaya basladigi bir ünlü bir Italyan Parfüm yapimcisi Giuseppe Baldini, ona kokularin gizemini ve felsefesini ögretir. Ve insanin kokusunun algilanabildigi bir de efsane anlatir. Efsaneyi ciddiye alan Jean insan kokusunun sirrini kesfetmek için korkutucu bir dünyaya adim atar. Bu sayede kendi varligini ispat edebilecektir.

Patrick Süskind'in olaganüstü romanindan uyarlanan bu Avrupa filminde olaylar romandaki kokularin gizeminden ayrilip güzel kadinlarin kokulari etrafinda dönen bir eksene kaymis. Ancak kokunun görselligini insan güzelligini ortaya koymadan vermek bence de imkansizdir. Hangi parfüm reklaminda güzel  bir kadin veya yakisikli bir erkek yokturki. Yine de görsellestirilmesi son derece zor bir konunun, yönetmen Tom Tykwer basarili bir sekilde altindan kalkmis müthis bir gerilim ve görsel lezzet olusturmus. Stanley Kubrick'in bu romani film yapmayi düsünüp yapamayacagini anlayip vaz geçitgini de bu arada not düselim. Filme güzel müziklerin çok sey kattigini itiraf etmek lazim.  

Filmin finali olan son 15-20 dakikayi çekmek te oynamak ta oldukça zor mesele. Böyle bir sahneyi bence sadece Avrupalilar kotarabilirdi. Öyle de olmus. Film bittiginde tek düsündügüm sey Paris'in neden ask sehri olarak bilindigiydi. Eger nedeni buysa bu dünyanin en korkutucu gizemi olsa gerek.

Selamlar
Lami  

Yönetmen : Tom Tykwer
Senaryo : Tom Tykwer , Bernd Eichinger , Andrew Birkin , Patrick Süskind (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : Frank Griebe
Müzik : Tom Tykwer ,  Johnny Klimek ,  Reinhold Heil
Yapim : 2006, Almanya / Fransa / Ispanya , 147 dk.


Oyuncular

Ben Whishaw (Jean-Baptiste Grenouille) , Dustin Hoffman (Giuseppe Baldini) , Alan Rickman (Richis) , Rachel Hurd-Wood (Laura) , Andrés Herrera (Door Guard) , Simon Chandler (Mayor of Grasse) , Sara Forestier (Jeanne) , Joanna Griffiths (Marianne) , Jessica Schwarz (Natalie) 



[IMG]http://img196.imageshack.us/img196/1486/perfumen.jpg[/img] (http://img196.imageshack.us/i/perfumen.jpg/)

Uploaded with ImageShack.us (http://imageshack.us)
 

Paul Verhoeveen'in Hollanda'ya dönüp Avrupa'da çektigi bu II. Dünya Savasi, Nazi-Yahudi gerilimi konulu filme nazilerin yahudileri nasil kirip geçirdigiyle ilgili bir klise izleyecegim önyargisiyla oturup izledim. Ancak yönetmen beni sasirtti. Iyi belledigimiz kimselerle kötü bildigimiz kimseler her zaman kliselerde var olmuyorlar. Savasin insanlari insanligindan çikarmaya çalistikça bazilarinin nasil da insan kalmaya çabaladiginin öyküsüdür anlatilan. Düsman tarafinda da olsalar yine de askin bu düsmanligi yikip geçtigine iyi bir örnektir Kara Kitap. Filmdeki iki bayan oyuncunun son derece zor rolleri var. Özellikle basroldeki  Clarice van Hooten'in oynuculugunu ve cesaretini kutlamak gerekir. Yinelemek gerekirki Avrupalilarin sinema alayisi da oyunculuk anlayisi da çok farkli. Izleyip etkilenmemk mümkün degil. Kara Kitap'i yaparken yönetmen Holywood yönetmeni olmaktan çikip Avrupali bir yönetmen olmayi becermis. Kesinlikle izlenmesi gerekli.

Yönetmen : Paul Verhoeven
Senaryo : Paul Verhoeven , Gerard Soeteman
Görüntü Yönetmeni : Karl Walter Lindenlaub
Müzik : Anne Dudley
Yapim : 2006, Hollanda / Belçika / Ingiltere / Almanya , 145 dk.


Oyuncular

Carice van Houten (Rachel/Ellis) , Sebastian Koch (Ludwig Müntze) , Thom Hoffman (Hans Akkermans) , Halina Reijn (Ronnie) , Waldemar Kobus (Günther Franken) , Derek de Lint (Gerben Kuipers) , Christian Berkel (General Käutner) , Dolf de Vries (Notary Smaal) 

[IMG]http://img710.imageshack.us/img710/3865/karakitap.jpg[/img] (http://img710.imageshack.us/i/karakitap.jpg/)

Uploaded with ImageShack.us (http://imageshack.us)

Selamlar
Lami 

 kendini dövüs sporlarina vermis(sebebini film baslar baslamaz anliyoruz) adamimiz bir gece tesadüfen bir televizyoncu kadini soyulmaktan ve tecavüzden kurtariyor.bunu yaparken de saldirganlardan birinin kar maskesini taktigindan bir anda maskeli süper kahraman olmus oluyor...sonrasi komik (kahramanliga belediye otobüsü ile gitmesi,süper kahraman giysisini giydigi yerde diger giysilerini çaldirmasi vs...)duygusal,aksiyon yüklü bir sili filmi...
  çok farkli bir cografyadan süper kahraman imgesine farkli bir bakis( süper kahramanlara ihtiyacimiz var mi yada kimin ihtiyaci var...medyanin kahraman mitine yaklasimi)
  tüm çizgi roman dostlarina hararetle tavsiye edilir...özellikle maskeli süper kahramanlari sevenlere

Bu filmi de seyredilecekler listesine ekleyelim.

Tanitim icin cok tesekkurler kedidiro.

Hayalet yazar olarak tercüme edilebilecek Roman Polonsky'nin yönettigi bir film.Siyasi ve gerilim dolu bir film izlemek isteyenler için oldukça iyi bir film.Duragan baslayan ancak sonuna dogru gerilimin iyice arttigi bir yapit.Amerikanin Ingiltere gibi büyük bir gücü yillarca nasil uydu bir devlet gibi yönettigi ve CIA'nin dünyayi yönetmekteki büyük becerisini hayranlik ve dehsetle izliyorsunuz.Soramadan edemiyor insan ya biz ne durumdayiz?

Dün aksam eglenceli bir seyler izleyelim dedik ve arsivden bir Arthur Hilller klasigi olan 1970 tarihli Tasralilar(The Out Of Towners)'i izledik. Jack Lemmon ve Sandy Dennis'in mükemmel performansi altinda müthis eglenceli bir kara film. New York'a is görüsmesine giden bir adam ve karisinin basindan geçen geçen olaganüstü maceralar, karisikliklar rastlantilar ve gittikçe bataga saplanan bir hikaye esliginde müthis bir kara öykü seklinde anlatiliyor. Olaylari oturup düsündügünüzde aslinda kara kara düsünüp aglatacak bir öykü, Neil Simon'un harika senaryosu, Quincy Jones'un tatli melodileri esliginde ve tabiiki Jack Lemmon'un unutulmaz oyunculuguyla bir kahkaha tufanina dönüsmüs. Yavas yavas yükselen tempo ve gerilimli komedi insani bir saniye olsun sikmayan ve ekrana kilitleyen akici hikaye mükemmel bir eglencenin garantisi. Film 1970 tarihli olmasina ragmen bu gün çevrilmis gibi güncel. Tasra kasabalarinda kalkip Istanbul'a gelen bir çiftin basindan benzer olaylarin geçmesi insana ütopik gelmiyor. Hatta zaman ilerlledikçe Tasralilar'da anlatilanlarin her geçen gün daha da güncellestigini anliyor insan. Hangimiz basimizi alip Mister No gibi tasraya kaçmayi düsünmüyoruzki. Eglenmek ve uygarlikla birlikte nerelere geldigimizi uzun uzun düsünmek istiyorsaniz bu harika filmi mutlaka izleyin. Filmin VCD ve DVD'leri satis sitelerinde bulunuyor.

Selamlar
Lami

[IMG]http://img821.imageshack.us/img821/7608/tasralilar.jpg[/img] (http://img821.imageshack.us/i/tasralilar.jpg/)

Uploaded with ImageShack.us (http://imageshack.us)

Geçen yil Wes Anderson'in yazip yönettigi "The Royal Tenenbaums" isimli filmi seyretmistim. Gerçekten siradisi bir komediydi. Önceki gün ise nette gezinirken Bottle Rocket'in tavsiye edildigini gördüm (Martin Scorsese'nin 90'li yillarin en iyi filmleri listesindeydi.) ve Wes Anderson ismini de görünce izledim hemen. Gerçekten çok hos bir komedi. Filmin afisi konusunu anlatmaya yetiyor sanirim. Bottle Rocket'i çok begenince de, sirasiyla digerlerini izlemeye koyuldum. (Bu günlerde bos zamanim çok fazla. :) )

(http://stickersanddonuts.com/wp-content/uploads/2009/03/original-cover-bottle-rocket.jpg)

Filmleri haliyle bilgim olmadigi için, teknik açidan falan elestiremem de, kendimi iyi bir izleyici olarak gördügümden, Wes Anderson filmlerinin hakikaten izlenmeye deger oldugunu söyleyebilirim. Ve gerçekten, adi geçen yönetmen-senaristin filmleri, Hollywood'un çig komedilerinden çok daha uzakta, kendilerine has bir yere sahipler. Wes Anderson ve Owen Wilson çogunun senaryosunu da birlikte yazmis. Eger izlemediyseniz, filmlere baliklama dalmalisiniz diyorum.

(http://www.fortunecity.com/lavendar/apocalypse/251/rushmore_theatre.jpg)

(http://www.iwatchstuff.com/2007/07/20/darjeeling-limited-poster.jpg)

the darjeeling limited'i yazin izlemistim.Degisik bir komedi anlayisi var yönetmenin ama güzel bir filmdi.Katila katila gülmeyi degil ama durum komedisinden hoslananlar için güzel bir film

Ispanyol-Fransiz 2009 yili ve yönetmen Daniel Monzon'a ait bir film.

Sunu demek istrim ki sanirim su ana kadar belki de 500 den fazla film izlemisimdir.Su ana kadar beni konusuyla bu kadar etkileyen bir film oldu mu hatirlamiyorum.Bu filmi herkesin izlemesini isterim.Bzi çizgi roman severlerin seneryoya ne kadar bagli oldugu düsünüldügünde su ana kadar izledigim en etkili seneryo.

Konusu ise detaya girmeden söyle:

Önemli bir hapishaneye yeni bir gardiyan olarak baslayan Juan Oliver(Alberto Ammann) bir kaza sonrasi revire kaldirlamadan hücre 211'e yerlestirlir.Doktor getirilmek üzereyken Malamadre (Luis Tosar)'in isyan girisimiyle bir anda kendini isyanin içinde bulur.Hayatini kurtarmak için kendini suçlu olarak tanitan ve bir anda isyanin bas aktörü olan ve devletin yanlisliklarini çiplak gözle görerek suç ve adaleti ironik bir sekilde inceleyen önemli ve sok etkisi yaratacak bir film.

Izleyin ve fikirlerinizi paylasin.Kesinlikle pisman olmayacaksiniz.

(http://1.bp.blogspot.com/__-I-C4u9ig4/S8ozomyeRGI/AAAAAAAAA6w/xnAfISN4Kao)

(http://www.commslogic.com/wp-content/uploads/2010/04/celda-211.jpg)

Bilgisayarda ha izledim ha izliycem diye beklettigim filmlerden biri, bu tanitim ustune ilk önceligi ona veriyorum.

Gecenlerde izledim, helal olsun senaryosunu yazanlara. Cok orjinal, kaliteli bir is cikarmislar.
Beklentilerimi fazlasiyla karsiladi Celda 211.

Yaklasik 1 ay önce izledim ben de bu filmi. 2006 yapimi bu filmi duymustum ama bu kadar efsane oldugunu bilmiyordum.

Film konu olarak guzel, ön plandaymis gibi gösterilen hamilelik sorununu ben detay olarak algiliyorum. Filmin asil derdi, tum distopya filmlerinin yaptigi gibi gelecekte olabilecek bir sorunu gösteriyormus gibi yapip gunumuzle ilgili sorunlara parmak basmak. Ve bu filmde de islenen gunumuze ait dert göcmenlik.

Isin guzel yani göcmenlik sorununun gözumuze sokulmamasi , arka plandaki detaylarda, duvarlardaki yazilarda, dekordaki malzemelerle harika bir sekilde verilmis bence verilmek istenen mesaj.

Su an hali hazirda dunya uzerinde Guantanamo diye bir yer var, Irak Abu Ghraib hapisanesinde yasananlari okuduk (bu 2 mekana da filmde göndermeler var), Amerika'da yakin zamanda göcmenlerin tum resmi dökumanlarini 7/24 yanlarinda tasimasini gerektiren ve polis kontrolu oldugu an göstermek zorunda olduklarina dair bir yasa tasarisi (sb 1070) zor bela protestolarla engellendi. Avrupa'da Hollanda/Fransa/Avusturya gibi ulkelerde irkci partiler inanilmaz yuksek oylar aliyor, Almanya cokkültürlülük cöktu mesajlari yayinliyor. Yani kisacasi gunumuzun modasi irkcilik, yukselen deger göcmen/yabanci dusmanligi, yeni gunah kecimiz her turlu kötu gidisatin sorumlusu göcmenler.

Children of Men de böylesine bir zamanda guzel bir elestiri koymus ortaya.

Bunun yaninda hayatimda gördugum en iyi sahneler listesine rahatlikla girebilecek 2 muhtesem sekansi da (hem de fazlasiyla aksiyon iceren sekanslari) iceriyor bu film.

Bahsettigim göndermelerden biri (Abu Ghraib)

Gercek hapishane:
(http://moviereviewh2one2.files.wordpress.com/2010/07/abu-ghraib-tm.jpg)

Film, disarda kafesin icerisindeki tutukluya dikkat.
(http://imgur.com/z6dSP.jpg)

   tek mekanda geçen az insanlı gerilim filmlerini sever misiniz? alfred hitchkok favori yönetmenlerinizden midir? siz de colin farrel ve kiefer sutherland'lı telefon kulübesi filmine bayılanlardan mısınız? o zaman bu film tam size göre...üstad hitchcock yaşıyor olsaydı bu filme şapka çıkarırdı eminim...amerikalı bir kamyon şoförü iş için gittği ırak'ta konvoyunun saldırıya uğramasının ardından gözünü karanlıkta açar.çakmağını yaktığında bir tabutta gömülü olduğunu farkeder.yanına bir cep telefonu bırakılmıştır...sonrası oraya buraya edilen telefonlar,kendisini arayanlar ve 1,5 saatlik bir gerilim heyecan...ryan reynolds dışında hiçbir oyuncu yok...diğerlerinin sadece seslerini duyuyoruz ve film toprağın altındaki bu tabut dışında hiçbir ortamı bize göstermiyor...iyi ki varsın sinema...bize böyle hikayeler anlatmaya devam et

    Canlı gömülme ile ilgili olarak benim de hatırlatmak istediğim iki yayın var:
  İlki kısa da olsa Kill Bill 2'de gelinin canlı canlı gömülmesidir.  İkincisi de CSI'ın bir bölümüdür. O bölmde de Nick canlı canlı gömülmüştür. Yanlış hatırlamıyorsam o bölümü de Quentin Tarantino yönetmişti. İzleyen dostlara hatırlatmak istedim.

Şu kadroya bakar mısınız ?

Dennis Quaid, Matthew Fox (Lost daki doktorumuz), Forest Whitaker, Sigourney Weaver, William Hurt

Ama sonuç ? Tam bir hayalkırıklığı (bence)

ABD başkanına suikast yapılır ve suikastden önceki yarım saat herkesin gözünden teker teker anlatılır.

Filmin tek iyi yanı süresi idi, çok uzatmadılar 90 dk. bile olmadan bitirdiler.

Yönetmen Pete Travis, şu anda Judge Dredd filmini çekiyor.

Umarım orada başarılı olur.

    Herkesin bakış açısından hikayeyi farklı farklı anlatmaya kalkan, biraz 24'ü taklit etmeye çalışan ama bence de başarılı olamayan bir film. Belki sadece biraz boş bir aksiyon izleyeyim diyeceklere önerilebilir.

(http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/e/ef/Aseriousman.jpg)


Hikayenin merkezindeki Larry Gopnik karakterinin acınası sümsüklüğü, iş – aile – arkadaş – komşu ilişkilerinde karşılaştığı saçmasapan teklifler ve durumlar karşısında sergilediği sıradışı zavallı tutum, başına ne gelirse gelsin bunu şaşırtıcı bir olgunlukla karşılaması ve tüm bu olanlarda tanrısal bir mesaj araması...

Film garip bir sıkıntı yarattı bende; hikayeye bayıldım ancak diğer taraftan Gopnik karakterinin bu acizliği gırtlağımı sıktı. Film boyunca bu karakter için o kadar hayıflanıyordum ki bir olay oldu, 'yok artık' deyip bütün o sinir bozukluğuyla kahkahalar atmaya başladım. Zembereğim boşaldı, durduramadım kendimi, dakikalar boyunca bir yandan film akıp gidiyor, bir yandan da ben hala gülmeye devam ediyordum.

Coen biraderler beni hiç yanıltmıyor. Imdb notu 7,2 olan bu filmlerini de beğendim...

Finalin dışında, vasiyetini kaydettiği sahne ve personel müdürüyle telefonda konuştuğu sahne de çok iyiydi.

Clark Gable ve Doris Day'den harika bir romantik komedi. Bende renklendirilmemiş siyah beyaz versiyonu var. Gannon (Clark Gable) çekirdekten yetişme, alaylı bir gazete editörü. Erica Stone(Doris Day) gazetecilik ve yazarlık profesörü öğretim üyesi. Erica, hiç görmediği ama bir şekilde okumuş tayfayı aşağıladığını bildiği Gannon'dan nefret etmektedir. Sonra Gannon patronunun zoruyla Erica'nın derslerine girmek zorunda kalır. Ama kimliğini gizler. Ve macera başlar... Yan rolde harika bir performans çıkaran(yanlış bilmiyorsam Oscar'a aday olduğu rolü) muhteşem Gig Young, 1950'lerin basın yayın ortamı, bol nostlaji, çok gülmece, muhteşem oyunculuklar ve daha neler neler. 120 dakika hiç bitmesin istedim. Yok böyle bir şey. Bu kadar az masrafla yapılan böylesi bir filmi günümüzün milyon dolarlarını harcayarak çekemiyor insanlar. O sıcaklığı veremiyorlar. Nedenini anlamak için bu tür filmleri izlemek gerekiyor işte.

http://www.youtube.com/watch?v=wc7g96GYBx0 adresinde filmden resimlerle güzel bir şarkı var. Ayrıca filmin bir sahnesinde Doris Day, Clark Gable için bir iki dans figürü gösteriyor. Hani yemede yanında yat cinsinden. Nasıl kıskandım Clark babayı bilemezsiniz.

Eğlenmek mi istiyorsunuz? Ailecek müthiş bir nostalji ve güzel bir film mi izlemek istiyorsunuz? Öğretmenin Sevgilisi tam size göre.

Selamlar
Lami 

Yaşları kemale ermiş polis eskisi iki dedektif (Robert De Niro ve Al Pacino) şehirde işlenen ve kurbanları uyuşturucu satıcıları, kadın tüccarları, çocuk tecavüzcüleri olan bir seri katilin peşine düşerler(biraz Dexter havası var)...

Pacino ve De Niro'yu HEAT'ten sonra ikinci defa birarada göreceğim diye müthiş bir heyecanla oturdum ekranın karşısına. Doğrusu adamların diyalogları, rol kestikleri her bir sahnede zevkten dört köşe biçimde izledim. Bu sanatçılara rol yapmak Allah vergisi bir nimet olmalı. En kötü senaryoda bile konuşmaları, mimikleri, yüz ifadeleri ben farklıyım diyor. Mükemmel bir oyunculuk keyfi yaşamak için bu sanatçıları kesinlikle izlemeli. Hele böyle ikisi biraradayken hani yemede yanında yat, başka lafa gerek yok.

Film nasıldı derseniz... Vasat. Finali tahmin edilebilir, bu tip öykülere yenilik getirmeyen türden bir şey. Başka oyuncularla çok sıkıcı ve sıradan bir film de olabilirmiş. Ama filmde ustalar oynayınca bunlar aklın gerisinde kalıyor tabii.

Selamlar
Lami

ben filmi malesef ortasında kapamak zorunda kaldım çok sıkıcı idi

   hani derler ya '' 2 saat boyunca telefon rehberi okusalar izlenir'' diye robert de niro ile al pacino böyle oyunculardır bir çok sinemasever için...ama bu film gösteriyor ki iyi bir senaryo ve iyi bir yönetmen olmadan da olmuyormuş...nerde heat nerde bu film...ustalara resmen yazık etmişler...açıkçası ben zaten çok uzun zamandır iyi bir robert de niro performansı izlemek için yanıp tutuşuyorum...usta her önüne gelen senaryoya evet demese, ya da martin scorsese yeni gözdesi leo'dan bir vazgeçip '' hadi bakalım bob senin için yeni bir rolüm var dese...

Ben çok başarılı buldum. Çizgiroman tadında.
(http://izlebizle.files.wordpress.com/2011/03/i-am-number-four.jpg)

Afişini görüp merak ederdim, seyretmek lazımmış demekki. Teşekkürler paylaştığın için.

Hayatın anlamını veren, ya da Oscar' lık bir hali yok tabi, ama eğlenceli film.

Alıntı yapılan: nacho_grande - 10 Mayıs, 2011, 14:38:54
Hayatın anlamını veren, ya da Oscar' lık bir hali yok tabi, ama eğlenceli film.

:) Fragmanını izlemiştim. Gidecektim ama zaman uymadı, sorunlar çıktı. Ya internet üzerinden ya da dvd alternatifi ile izleyeceğiz sanıırım.

Film,bilim kurgudan ziyade,bir gençlik filmi,bir süper kahraman filmi havalarında.Biraz Twilight,biraz da X-Files diyelim.Keşke uzaylı ırkların kökeni,yaşadıkları gezegen ve aralarındaki savaşa dair daha çok şey anlatılıp öykü derinleştirilseymiş.Bu haliyle yavan bir aksiyon filmi çıkmış ortaya.

Engin çok haklısın. Ben bunu filmin devamını çekme olasılıklarına yordum. Zira sonu da o havada bitti.

Kill the Irishman 2011

Gerçek bir hayat hikayesi. Çok güzel bir kadro. Kaçırmayın derim.

http://www.imdb.com/title/tt1416801/

[IMG]http://www.izleyinfilm.com/wp-content/uploads/2011/02/kill_the_irishman.jpg[/img]

http://www.imdb.com/title/tt1139328/

bugün bir birinden güzel iki film izledim hele bu ikincisi harika ötesi sonunda insanı şok eden finali ile insanı düşünmeye sevk eden hikaye silah babalarının gücünü ve amerikanın dünya üzerindeki gücünü sorgulayan müthiş bir gilm

Bu gece izledigim 2011 yapimi bir film.

Superbad'in yönetmeni cekmis, Shaun of the Dead ve Hot Fuzz'in yazarlari da senaryoyu yazmislar.

Konusuna gelirsek, 2 ingiliz arkadas Amerika'yi ziyaret ederler. Ilk hedefleri San Diego ComicCon'dur, daha sonra cikacaklari gezide duraklari da Area 51 vs gibi ufo/uzayli mekanlaridir.
Bu esnada da 1947'den beri bir arastirma merkezinde hapis tutulan uzayli Paul evine dönmek icin hukumet ajanlarindan kacmaktadir.

Uzayli ve 2 ingilizin yollari kesisir, sonuc MIB tarzi ajanlarindan kacmali, bol eglenceli, bol cizgi roman, bilim kurgu göndermeli bir film.

http://www.youtube.com/watch?v=IyJo6ESSiMY

(http://i133.photobucket.com/albums/q45/edyzeid/General3/Paul2011PPVR.jpg)

(http://cache.gawkerassets.com/assets/images/8/2011/01/medium_paul-comic-con-1.jpg)
(http://crazy4comiccon.files.wordpress.com/2011/03/paul-comic-con-still.jpg)

 Oyuncularda Hot Fuzzdan yanılmıyorsam. Bu ekip acayip işler yapıyor.

   Bu ikili (Simon Peg, Nick Frost) hem Hot Fuzz'da hem de Shaun of the dead'de birlikte oynadılar. Şimdi yeni Tenten filminde Dupont'ları canlandırıyorlar.
   Simon Pegg Star Trek'in son versiyonunda Scotty'i canlandırmıştı.

Ben de bu hafta izledim. Bilhassa bir kaç geek arkadaşla beraber seyretmek daha da eğlenceli oluyor. Genel de keyif aldığım bir filmdi. Biraz Paul'ün seslendirmesi uymamış gibi geldi.  [spoiler]Bir de Sci-fi kraliçesi Sigourney Weaver filmin sadece sonunda değil başından itibaren gösterilseydi daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Zaten hem sesinden hem de oyuncu kadrosundan telefonda konuşanın kim olduğu çok belliydi. [/spoiler]

"Burke and Hare" filmi biraz hayalkırıklığı yaratmıştı bende ama bence sorun Pegg'den  kaynaklanmıyordu. Bu filmde efsanevi "spaced" ekolüne geri dönmesi ve partnerine kavuşmasıyla yine harika bir iş çıkarmış. 

Çocukken Zeki Alasya - Metin AKpınar ikilisine bayılırdım. Son yıllarda ise Pegg-Frost ikilisini seyretmekten çok keyif alıyorum.

Kesinlikle tavsiye edilir.

NOT: Bir kaç hafta önce "Spaced" dizisi ve Pegg-Frost tanışmasını anlatan bir belgesel seyretmiştim. Onu da seyretmenizi tavsiye ederim. Frost, Pegg'in takıldığı pub'da garsonluk yapıyormuş. Pegg'in tavsiyesiyle "Spaced" e alınnmış. Onsan sonrası malum. Nereden nereye...Değerli bir şeyin nasıl ve nereden çıkacağı hiç belli olmuyor vesselam...

      belki orjinal ismini ''talihsizler'' diye çevirmek mümkünken güzel türkçemizin geniş olanaklarından yararlanılarak harika bir isimle tercüme edilmiş dokunaklı ve aynı oranda da eğlenceli belçika filmi...alkolik babası ve birbirinden eksantrik üç amcasıyla pamuk nine kıvamındaki büyükannesinin yanında büyümeye çalışan bir çocuğun öyküsü...yaşadıkları kasaba da en az kendileri kadar saçma sapan olan bu insanların öyküsünü izlerken bir an bile gerçekliğinden ( olabilirliğinden) şüphe duymuyorsunuz ki zaten filmin başarısı da burda... son derece gerçekçi bu uçuk filmi sinemasever dostlara tavsiye ederim...

Bisiklet yarışı fikri harikaydı.. ;D
İyi drama,gerçekten iyi film demek.

İstanbul Film Festivalinde en iyi film ödülünü almış.

Orijinal adı; "The Misfortunates" http://www.imdb.com/title/tt1075110/

Bir yerlerden bulayım da seyredeyim.

Tanıtım için teşekkürler.

Geçenlerde korku filmi seyretmek istedim ve nedense birçok seçenek arasında elim buna gitti. Filmde ailesinin istismar ettiği çocuklarla ilgilenen bir sosyal hizmetler görevlisi rolünde yeni ve zayıflamış fiziğiyle Renee Zellweger var. Ana konu bu istismar olgularından birisi üzerine odaklanıyor ve olaylar ummadık bir gelişim gösteriyor (en azından ben beklemiyordum). Klasik olabilecek bir film değil ama beni tatmin etti. Sık sık gerildiğimi hissettim hatta yer yer ekran karşısında reaksiyon verdiğimi bile fark ettim. Türün meraklılarına tavsiye ederim.

Filmdeki sürprizlerden biri de Erol Büyükburç ağabeyimizi önemli bir rolde görmek oldu. "Benim genetiğimi çalmak için yıllarca uğraştılar" demişti de insanlar inanmamıştı. Kanıtı filmdedir efendim. Aşağıya da bu büyük benzerliğin bir kıyasını koydum.

[IMG]http://i53.tinypic.com/2qv41uv.jpg[/img]

  Dün akşam seyrettim. Gerçekten çok güzel bir film. Herkese tavsiye ederim. Oğlunu kapitalizmin kötü etkilerinden korumak için bütün maaşı barlara yatıran babayı pek sevdim. Bütün bisiklet yarışlarına bayıldım. :D Yalnız yılın üç günü taravestit olmak , beni aşar ;D

[IMG]http://i54.tinypic.com/35nab0g.jpg[/img]

Bir salgın sonucu insanların çoğu vampire dönüşür ve enfekte olmayan insanlar güvenli bölgeler oluşturarak sağ kalmaya çalışırlar. Film usta bir vampir avcısı ile yanında yetiştirdiği gencin bu bölgelere gitmek için çıktıkları yolculuğu ve buna paralel olarak gencin adım adım olgunlaşmasını konu alıyor.

Ana teması ile sıradan gözükse de hikayenin işleniş tarzı son derece özgün. Karakterler gerçekçi ve bu tarz filmlerin çoğundaki gibi dehşetli bir kan festivalinin figüranları gibi değiller.   

Vampirler klasik vampirlerden  ziyade zombilere benzer bir görünüme ve davranış paternine sahipler. Hatta aralarında vampir diye konuşmasalar ben rahatlıkla zombi diyebilirdim. 

Müzik kullanımı çok başarılı. Filme derinlik katıyor. Bilhassa piyano'lu sekanslar etkileyici olmuş.

Vahşet dozunda kullanılıyor ve karakterlerin önüne geçerek filmin ana unsuru olmuyor.

Filmin bir sürprizi de benim gibi Top Gun hayranlarının zamanında hayranlıkla izlediği Kelly McGillis'e de yer vermesi. İnsan o filmden sonra bu rolde görünce biraz tuhaf olmuyor değil. O kadar yaşlandık mı yahu...

Bir kan banyosundan daha fazla bir şey vaad etmeyen pek çok vampir/zombi filminden daha başarılı, karakter-merkezli, ve başarılı bir film olduğunu düşünüyor, türün meraklılarına tavsiye ediyorum.

Peyami arkadaşımızın tavsiyesi üzerine seyrettim bu filmi.

Gerçekten iyi bir film çıktı.

Öncelikle oyunculuklar çok başarılı, senaryo basit ama güzel işlenmiş.

Süresi de uzun değil, izlenebilir bir yapım.

6.55 / 10

Dramatik yapısı oldukça iyi kurulmuş film, klasik  yol filmi öğelerini de barındırıyor.

İşin içinde vampirler bile  olmasa ayakları üzerinde duran bir dram var karşımızda.

Yolculukla birlikte "yetişkin" olan Martin'in ve onu eğiten baba figürü "Mister"'in ortak dramı.

Bu arada Peyami'nin de belirttiği gibi  başta "Mister" karakteri olmak üzere  tüm karakterler

incelikle dokunmuş,müzikler filmle iyi ton tutturmuş.Tek eksisi fazla derinleştirilmeden sonlandırılan

senaryo ve bu senaryo zafının yarattığı tempo sorunları.Yine de şiddetle tavsiye olunur...

    Beni sabahın bu saatine kadar oturtup bu başlığa yazmak zorunda hissettiren bir film oldu... :)
    Gerçekten de bolca yer verilmiş çizgiroman,Star Wars ve diğer göndermeleri ile gülümsetti,yer yer kahkahalar attırdı...Yalnızca Shaun Of The Dead ile bu filmi izledikten sonra artık bu ikilinin her filmini gözüm kapalı izleyebilirim...
    Çizgiroman sevdalılarına ilaç gibi gelecek,ağrı kesici-ateş düşürücü nitelikte eğlenceli ve şifalı bir film... :)

Shaun Of The Dead'i hiç izleyemedim...Bu filmi "ha başladı ha başlayacak" diye izledim... Ama sonuna kadar bir atraksiyon göremedim...Boşa giden birbuçuk saat olarak yorumluyorum...20 dk.lık Big Bang Theory emin olun daha eğlenceli...Her saniyesine değiyor...

  Ben anca geçen hafta seyredebildim. Ekibin işlerinden favorim Hot Fuzz. Ama Paul da keyifle seyredilen bir film olmuş. Shaun of Dead'i bulmam lazım şimdi

Shaun of the Dead en bombasi bence, hic bekletme :)

Seyrettim.

Çok beğenmedim   53 /100.

Boşuna vakit kaybetmeyin.

Aslında seyredeli on gün kadar oldu ama hepinize tavsiye ederim. Çok hızlı ilerleyen bir konusu olmasa da sıkı takipçilerin seveceğinden eminim. Muhakkak izlenmeli diyebileceğim filmlerden.

Biraz daha açıklayıcı olsaydı abim yav ;D Ne olduğunu bile anlamadım desem kızmazsın inş. ;)

Yönetmen iyi, Pedro Almodovar.

Başrolde Antonio Banderas, bir plastik cerrahın hikayesi.

(http://iberosphere.com/wp-content/uploads/2011/09/The-Skin-I-Live-In-Movie-Poster1.jpg)

:) Burada fazla açıklama yapmak istemedim. Seyretmek en güzeli diye düşünmüştüm. Evet bir plastik cerrahın hikayesi ama yapay deri üzerine deneyler yapan bir cerrah ve az buçuk psikopat.

Alıntı yapılan: ravengelus - 08 Ocak, 2012, 23:14:09
bir plastik cerrahın hikayesi ama yapay deri üzerine deneyler yapan bir cerrah ve az buçuk psikopat.

Bu yorum bence yeterli ;D

 ;D Tamam o zaman ;D

Herkes çocukken büyük adam hayali kurar...

Ama bazıları büyür bazıları ise hep çocuk kalır...

Siz ne kadar büyümek isterseniz isteyin, büyük olmak için doğmadıysanız hep küçük kalırsınız...

Hep çocuk...

(http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs186.ash2/44918_155943191103993_138630716168574_319484_3548463_n.jpg)

Öyle aman aman bir film değil, esas suçlu olan büyüklerin, güçlülerin yanında güme giden kendini uyanık sanan küçük insanların hikayesi...

Filmi merak etmeme rağmen sinemalarda pek bulunmuyor. Bulunanlarda ise seansları geç saatlere koymuşlar.  Film Thierry Jonquet'in "Tarantula" (2005) adlı romanından uyarlamaymış.

Altın madalyon itkisi ile izlemeye başladım..."çok hızlı ilerleyen bir konusu olmasa da" açıklaması biraz hafif kalmış...Yarım saat dayandım...sonra sildim...Ama türün meraklıları sevebilir tabi... ;)

(http://www.impawards.com/intl/australia/2009/posters/triangle.jpg)

2009 Avustralya / İngiltere yapımı korku-gerilim filmi.

12 milyon USD bütçe ile çekilmiş, holivud ölçeklerine göre düşük bütçe bile denebilir.

Oldukça beğendim, ana konusu bir film ile benzerlik taşıyor (buraya yazmayayım, o zaman konu hemen anlaşılır)

Ama bu ana konudan yola çıkarak kendi yolunu buluyor.

(http://www.yedincigemi.com/sinema/thumb/big/tt1187064.jpg)

Başrol yuncusu Melissa George filmi tek başına çok başarılı bir şekilde götürüyor.

Çok başarılı bir film, bana güvenin izleyin.

Pişman olmazsınız.

Hmmm

Filmi seyreden yok herhalde.

Alıntı yapılan: hanac - 30 Ocak, 2012, 11:41:28

Oldukça beğendim, ana konusu bir film ile benzerlik taşıyor (buraya yazmayayım, o zaman konu hemen anlaşılır)

Abi hangi film, 6. His mi? :D

Alıntı yapılan: kalidor - 31 Ocak, 2012, 11:47:50
Abi hangi film, 6. His mi? :D

Değil, asla tahmin edemezsin.

Groundhog Day desem  :)   ( bkz. http://altinmadalyon.com/altin/index.php/topic,3261.0.html )

Yani olaylar durmadan tekrar ediyor.

Alıntı yapılan: hanac - 31 Ocak, 2012, 11:11:41
Hmmm

Filmi seyreden yok herhalde.

Hasan seyretmiş.  ;)

Ben izledim abi,fena film degil.Bir ara dvdsi 5tl idi,o zaman almıstım.Hala da bulunuyodur bence,izlemeyen arkadaslar edinip izleyebilirler.

Bana da Şeytan Üçgenini çağrıştırdı ama filmi seyretmedim. Koskoca admin kötü film tavsiye edecek değil ya...listemize alalım bakalım  :D

Bir de Daybreak diye bir dizi vardı,hergün aynı olayları yasayan bi adamın macerası.sadece 1 sezon, 13 bölüm,bulursanız onu da tavsiye ederim.

Daybreak'i zamanında seyretmiş ve beğenmiştim.

Bir kaç gün önce seyrettim.

Zannettiğim gibi Bermuda Şeytan Üçgeni temalı bir film değilmiş.
Sıradan bir yaratık/iblis korku filmi de değil.
Konusunu eli yüzü düzgün bir şekilde işliyor. 
Sonunu merak ettiriyor.

Ama beni boğan bir tarafı oldu ki söylemem lazım:
Sanki kaderci bir yanı var. Her ne kadar anladığım kadarıyla sonunu
tekamül olayına bağlasa da, bende bir "sıkışmışlık" duygusu uyandırdı.

Alıntı YapBaşrol yuncusu Melissa George filmi tek başına çok başarılı bir şekilde götürüyor.

Hmmm...bu düşüncenin arkasında tüm film boyunca mini şortla gezmesinin bir etkisi olabilir mi acaba...  :D

Melissa George'u ben pek beğenmedim. Belki de fiyaskoyla sonuçlanan son Stephen King uyarlamalarından "Bag of Bones"da da oynadığı içindir...Çok kötü bir filmi çağrıştırdığından olabilir..."A Lonely Place to Die" diye dağcılıkla ilgili bir filmi var. Onu da seyredip son kararımı vereceğim.

Neticede seyredilebilir kaliteye sahip...ama sayın adminimiz kadar hararetle tavsiye edebileceğim bir film değil...

ünlü artislerin rol aldığı bu güzel filmi izlemek için aşağıdaki linke buyrun..... 8)

http://www.gencdizi.net/yangin-kulesi-1974-720p-hd.html

 ne zamandır elimdeydi.izlemek bu akşama nasipmiş.fransız yönetmen sylvain chomet'in nesli tükenen bir sihirbazın ve onunla birlikte kuklacının, palyaçonun ve sihire inanan bir genç kızın hikayesini anlattığı muhteşem bir animasyon.disney değil, pixar hiç değil tamamen el çizimi tablo güzelliğinde sahneler, iskoçya tepeleri, edinburgh şehri ve yine kaybedenlerin dokunaklı hikayesi.neredeyse hiç konuşma ama sizinle birlikte yaşayacak sinemasal anlar vadeden bu filmi izleyin dostlar.hem sinema sever hem çizgi severler olarak

Alıntı yapılan: kedidiro - 12 Nisan, 2012, 23:05:39
ne zamandır elimdeydi.izlemek bu akşama nasipmiş.fransız yönetmen sylvain chomet'in nesli tükenen bir sihirbazın ve onunla birlikte kuklacının, palyaçonun ve sihire inanan bir genç kızın hikayesini anlattığı muhteşem bir animasyon.disney değil, pixar hiç değil tamamen el çizimi tablo güzelliğinde sahneler, iskoçya tepeleri, edinburgh şehri ve yine kaybedenlerin dokunaklı hikayesi.neredeyse hiç konuşma ama sizinle birlikte yaşayacak sinemasal anlar vadeden bu filmi izleyin dostlar.hem sinema sever hem çizgi severler olarak

Müthiş çizimleri "kedidir o kedi" :) abimin çok güzel özetlediği naif bir hikayesi ve harika bir anlatım tarzı olan, insana "Fransızlar bu işi biliyor" dedirten nadide bir animasyon.

Izledigim en ilginc intikam öykulerinden biriydi. Konu yavas ilerliyor ama surekli bir merak duygusunu tetikliyor bu. Göruntuler ve muzik cogu Almodovar filminde oldugu gibi kaliteli.
Ve evet ilk 30 dk.si harbiden dayanilir gibi degil ama konu anlasilir hale geldikce insan daha bir icine girebiliyor filmin.

[IMG]http://img5.ressim.net/out.php/i5691590_tangled-karmakarisik-2010-filmini-turkce-altyazili-izle-jpg[/img] (http://www.ressim.net/i/5691590)

Geçtiğimiz günlerde futbol maçı izlemek için oturduğum tv başından bu eğlenceli filmi izleyip kalktım. Çok da iyi yaptım.

Grimm Kardeşler deyince akla gelen üç beş masaldan biridir Rapunzel. Konusu hepimizce bilinir: Karısı için cadının bahçesinden marul çalarken yakalanan bir adam. Cadıya verilmek zorunda kalınan bir kız çocuğu. Cadının kızı ormanın derinliklerinde bir kuleye hapsetmesi vs. vs.

Tangled (Karmakarışık) da bir Rapunzel masalı. Ancak kuleye kapatılmış zavallı Rapunzel ve kötü kalpli cadı dışında karakterler ve olaylar biraz farklı. Hele hele Rapunzel'i kurtaran cesur ve yakışıklı prens yerine karşımıza çıkan ukala hırsız karakterine bayılacaksınız.

Şimdiden iyi seyirler.  :) 

(http://3.bp.blogspot.com/-PhQ0wyfGXDE/T6gS-lr6V6I/AAAAAAAAHkE/bm8mCoYXt2A/s1600/intouchables.jpg)

Gerçekten mükemmel bir film.

Yamaç paraşütü kazası sonucu felç olan çok zengin bir adamın hayatı, bakıcı olarak aldığı genç ile değişir.

Oldukça komik bir film, çok iddialı olacak ama çok çok iyi bir film.

Fransa'da tüm zamanların en çok hasılat yapan 2. filmi.

imdb notu 8.5 ve en iyiler listesinde 78. sırada

Yarın öbürgün Amerikalılar kesin yeni bir versiyonunu yaparlar ve konuyu sulandırırlar.

Onun için geç olmadan orijinalini izleyin ve iyi bir film nasıl olurmuş görün.

(http://static.guim.co.uk/sys-images/Guardian/Pix/pictures/2011/11/17/1321537416398/Intouchables-film-still-007.jpg)

(http://3.bp.blogspot.com/-mA5oti2SYtc/T7pEHV8TMnI/AAAAAAAAB5o/kiO1aMSmdEo/s1600/intouchables-8.jpg)

Fransa'da tüm zamanların en iyi hasılat yapan 1. filmini merak ettim...

Ama bu film gerçekten güzeldi...İyi bir aksiyon yada gerilim filminde bile bazen sıkılabiliyorsuzunuz ama hiç sıkmadan izletti kendini...Hele filmin sonlarına doğru yamaç paraşüt görüntüleri bende bile bu sporu yapma merakı ve şevki uyandırdı...

Sonra kendi kendime "kendine gel Ömer"  dedim..."Ayaklarının yere basması kadar güzel bir şey yok, bir parça çaput, bez parçasıyla kendini o kadar yüksekten boşluğa mı bırakacaksın" akıllara ziyan bir düşünce...

Hele lunaparkta ki çekiç,gondol,balerin ve bilimum baş döndürücü zımbırtıya bile binmekten çekinen ben...Pöff...

Filmi izleyin ama yamaç paraşütü yapmaya kalkışmayın... :)

Alıntı yapılan: BAHADIR - 29 Haziran, 2012, 16:54:06
Fransa'da tüm zamanların en iyi hasılat yapan 1. filmini merak ettim...

Hemen cvp vereyim.

2008 yapımı bir komedi filmi "Welcome to the Sticks"

http://www.imdb.com/title/tt1064932/

Bu aralar hem eksiğimi kapatmak, hem de yeni bir yazı kaleme almak için vampir filmleri izliyorum. Sheridan Le Fanu'nun kitabından uyarlanan "Vampyr" (1932) ve "Nosferatu – Bir Dehşet Senfonisi"ne bir saygı duruşu niteliğinde olan 1979 tarihli "Nosferatu: Phantom der Nacht" filmlerini izledim. İkisini de vasat bulduğumu söyleyebilirim. İlla bir Dracula filmi izlemek istiyorsanız 31 ve 92 tarihli Dracula filmlerini tavsiye ederim.

Ayrıca arada İlk 50 Öpücük (5. kez) ve Can Dostum'u seyrettim. Can Dostum epey duygusal bir film, özellikle tavsiye ederim.

Son Durak 5 - Sinemanın geldiği acıklı durumu gözler önüne seren bir filmdi. İçi boş, anlatacak iki kelimesi olmayan, abartılı ölüm sahneleriyle dolu, uyduruk efektlere sahip vs. vs.

Başka bir açıdan bakarsak serinin bütün filmleri aynı kapıya çıkıyor... Bunu sadece 5. film için söylemek yanlış...Ama sonuçta Final Destination filmlerinin hepsi eğlencelik ve seyirlik filmler...Bu da ilginç ölüm tarzları ve bağlantısı ile hoş bir devam filmi olmuş...

Ben sevmiştim..."Ölümden asla kaçış yok"  :)

Gerçekten güzel bir film idi.

Filmin bazı bölümleri gereksizdi ve tempoyu düşürüyordu yoksa bir başyapıt olabilirdi.

Underworld: Awakening (2012)

Büyük bir hevesle oturup izledim ve hiç beğenmedim.

Conan 2 ve Komando'yu izledim; o eski lezzeti yine aldım. Arnold abinin filmleri bir başka oluyor.  :) En kısa sürede de Expendables 2'ye gideceğim.

Daha bugün gittim Abraham lincoln the vampire hunter a.Çok merak ettiğim bir filmdi ama hiç beğenmedim.1. kısım zaten çok sıkıcıydı 2. de aksiyon vardı ama sonuç olarak bana göre epey kötü bir filmdi.

Trt1'de Rüzgar Gibi Geçti az önce bitti. Bir telefon görüşmesi yüzünden yarım saatini kaçırdım ama geri kalanını sanki ilk kez izliyormuş gibi seyrettim. Dün gece de aynı şekilde V izlendi.

    millenium üçlemesinin isveç yapımı son bölümü olan '' arı kovanına çomak sokan kız''ı izledim... ilk iki filme göre aksiyonu, şiddeti daha az ama hikayeyi çok güzel tamamlayan derinlikli bir film bence. ingilizce olmayan filmleri izleyemedikleri için iyi filmleri alıp hollywood versiyonlarını çeken amerikalılar üçlemeyi tamamlayacaklardır mutlaka... ama ben kitabın yazıldığı ülkenin sinemasından çıkan bu üçlemeyi izlemenizi tavsiye ederim.starını kendi yaratan bir sinemadan cilasız güzellik, sert ve etkileyici bir edebiyat uyarlaması

Dün Tenten'in Maceraları ile My Week with Marilyn'i art arda izledim. Tenten umduğum kadar iyi değildi. Çocukluğumda tv'de izlediğim Tenten çizgi filmleri daha heyecanlı ve güzeldi. Marilyn ise ekrana kilitledi beni. Yalnız film mi etkileyiciydi yoksa ben bir Marilyn hayranı olduğum için mi hoşlandım tartışılır. Bu arada geçenlerde tv'de oynayan Bazıları Sıcak Sever'i de büyük keyif ve hayranlıkla izlediğimi belirtmek isterim.

Werewolf The Beast Among Us fragmandan da anlayacağınız gibi bir kurtadam filmi. Ama en iyilerinden biri değil kesinlikle. Hatta iyilerinden bile değil. Kurtadam filmlerini seviyorsanız ve An American Werewolf in London, The Howling, Dog Soldiers gibi türün en başarılı örneklerini izlediyseniz... uzak durun mu demeliyim yoksa eh buna da bir göz atsanız fena olmaz mı bilemiyorum  :)

http://www.youtube.com/watch?v=7qyIZN-43NM

Çok karasız kaldınız ama ben bulaşmayacağım...Bulaşsam bile ona sıra gelir mi bilmiyorum?...

Alıntı yapılan: BAHADIR - 14 Ekim, 2012, 19:07:08
Çok karasız kaldınız ama ben bulaşmayacağım...Bulaşsam bile ona sıra gelir mi bilmiyorum?...

Eğer sıraya sokarsanız bu filme hiç sıra gelmez bana sorarsanız.  :) Bu akşam trt1'de Yapay Zeka var mesela. İzlemediyseniz mutlaka tavsiye ederim. Ben de yeniden izleyeceğim.

[IMG]http://img5.ressim.net/out.php/i6302936_220px-breed-xlg-2006-film-poster.jpg[/img] (http://piclect.com)

imdb puanı 4.9. Bence yerinde bir puan. Michelle Rodriguez'in hatrına izledim diyebilirim. 

Alıntı yapılan: dorukgs - 19 Ağustos, 2012, 01:07:41
Daha bugün gittim Abraham lincoln the vampire hunter a.Çok merak ettiğim bir filmdi ama hiç beğenmedim.1. kısım zaten çok sıkıcıydı 2. de aksiyon vardı ama sonuç olarak bana göre epey kötü bir filmdi.

Tam da izlemeye niyetlendiğim bir filmdi. :-\

The Dark House..

(http://www.vizyonfilmizle.org/home/vizyon4/vizyonfilmizle.org/public_html/image/dom_zly.jpg)

Polonya yapımı ilginç bir polisiye-gerilim.S.S.C.B. dönemi ,demir perde gerisinde ücra bir Polonya köyünde

aile katliamını aydınlatmak için olay yerine  tatbikat yapmaya gelen polis ekiplerinin olay yerinde yaşadıkları ve

sanığın olay anına dair  yaşadıklarının parça parça sunulduğu planlar..Bolca politik göndermelere sahip,bir

dönem filmi ayrıca..

Holywood ve Türk sineması dışında farklı  tatlar arayanlar için...

Hımm, Tagled i az sonra seyredeceğim.  8)

Dün gece Ingmar Bergman'ın Güz Sonatı adlı filmini seyrettim. "İki kadının çekişmesi, Bergman'ın usta ellerinde büyülü bir sonata dönüşmüş."

"Dünyaca ünlü bir konser piyanisti olan Charlotte, hayat arkadaşının ölümü üzerine yıllarca ihmal ettiği kızı Eva'yı ziyarete gider. Eva, gösterişli annesinin tersine, bir rahiple evlenmiş, mütevazi bir hatay sürmektedir. Charlotte daha önce bir kliniğe yerleştirdiği zihinsel özürlü kızı Helena'yı Eva'nın evinde görünce şaşırır. Zaman içinde Eva ve Charlotte arasındaki gerilim tırmanacak, uykususz bir gecede anne kızın birbirlerine söylemek istedikleri her şey açığa çıkacaktır. İsveç sinemasının dünyaca ünlü yönetmeni Ingmar Bergman, insan ruhunun beklenti, umut, hayal kırıklığı ve sevgi gibi duygularını şiirsel bir akıcılık ve duyarlılıkla anlatıyor. " (DVD 'nin arka kapak yazısı)

Tüm ebeveynlere ve ebeveyn adaylarına tavsiye edilesi bir film.  ;)

Binlerce Kasırga aşkına!

Gözden uzak olunca, Hayal Kahvem moderetörlükten silinmiş demek artık! :o

Binlerce kafatası aşkına! Pes! :'(  :(   :)

Edagr Allen Poe-Raven'i seyrettim. Forumdaki yorumlar pek iyi değildi ama ben beğendim. Sonu da bir Amerikan filmine göre hazin bitti  :'(

Looper

(http://cf.broadsheet.ie/wp-content/uploads/2012/09/looper-new-poster-willis-levitt.jpg)

http://www.imdb.com/title/tt1276104/

zamanda yolculuğun mümkün olduğu 2077 yılında geçiyor. Yasadışı ilan edilen bu zamanda yolculuğu yalnızca mafya kullanmakta ve ortadan kaldırmak istediklerini geçmişe yollayarak tetikçiler tarafından öldürülmelerini sağlamaktadır. Gelecekten gelen kurbanları öldüren uzman tetikçilerin en iyilerinden biri Joe'dur. Ne var ki, Joe'nun yeni kurbanı, 30 yıl sonradan gelen kendisidir. Hedefini öldüremeyen Joe, bu işi çözmelidir, yoksa kendisi de öldürülecektir.

Terminatörün hikayesinden esinlenmiş konusu ilginç ama bana hikayesi sıkıcı geldi.Ama genede izlenmesi gereken bir film çok şey beklenmesin

[/b]

Gerçekten güzel filmler, özellikle Lone Ranger'i bende merak ile bekliyorum.

Lone Ranger ne zaman vizyona giriyor... ???

Ne güzel film değil mi Kızılmaske  :)

Lone Ranger merakla beklenilecek bir film sahiden....  nananannnnooom.... 2013 yılında....

Taaaa Temmuz 2013 deniyor.... çokk varrr....    :(

Olsun... kısmet olursa seyretmeyi şimdiden hayal etmek gene de güzel.  :D

Bu sıra ressam ve fotoğrafçıların hayatlarına dair filmlere çok  denk geldim. Modigliani den sonra bi de Diana Arbus'un hayatını anlatan filmi seyrettim.
Ömrümde bilmez tanımazdım Diane Arbus'u...  Bu film sayesinde öğrendim.

Resimler ve fotoğraflar aynen çizgi romanlar gibi tesir ediyor bana... Sanatçıların özel olduklarını her daim düşünürüm. Allahın sanatından nasiplenmiş insanlar bence.
Denk geldiklerimin az da olsa takipçisi oluyorum.

Diana Arbus, güzel insanları değil de, cüceler, devler, akıl hastaları ya da toplumun uçlarında yaşayan insanları fotoğraflamış.
İnsan bir an neden böyle yapmış diye düşünmeden edemiyor? Cevaben şöyle demiş.

"Çoğu insan hayatını travmatik deneyimler yaşamaktan ödü koparak geçirir. Ama ucubeler bir travmanın içine doğmuşlar ve hayattaki en korkunç testlerden çoktan geçmişlerdir.
Onlar bu toplumun gerçek aristrokratlarıdır."






Bu fotoğrafları seyretmek bana şöyle bir his geçiriyor.

İnsan nerede, ne zaman doğacağına karar veremediği gibi, rengini, boyunu bosunu, ikiz üçüz olup olmayacağını,  doğuştan gelen hastalıklarını da bilemeden dünyaya geliyor. Bazı insanların eğer normal denilen insan tipinden farklı özellikleri varsa "öteki" diye bakılıyor. Oysa ötekileştirilen  insanın yerinde, ötekileştiren kişi de olabilirdi. Tamamen kader yani.
Bu fotoğraflar acıma hissi vermiyor bana. Sadece farklılıklara hoşgörüyle bakmama sebep oluyor.  Bir film seyrettim. Beni nerelere savurdu  :-\

İlginç hayatlar... Çok ilginç...

Film anlatacaktım. Fotoğraf anlattım görüyor musunuz? 

Neyse bu film, böyleyken böyle... İlgisini çekene... 

[/b]

Hele bir de İran sinemasından "Sarhoş Atlar Zamanı"nı izleyin.Öyle konuşalım..

(http://sinemasaldunya.com/wp-content/uploads/2012/01/sarhosatlarzamani.jpg)

Alıntı YapHele bir de İran sinemasından "Sarhoş Atlar Zamanı"nı izleyin.Öyle konuşalım..

Hayal Kahvem siz Duygusal ve etkileyici filmleri daha çok seviyorsunuz sanırım.Bunların içinde Zagoru sevmenizde çok ilginç geliyor bana.Gerçi Zagorda da duygusal kısımlar var ama.. ::) :o :D

   Bu aralar kızım ile birlikte Avengers, Amazing Spider Man, Star wars ve Batman (Nolan üçlemesi, Dark Knight returns dışında) dönüşümlü olarak izlenmekte.

Looper'ı izledim ve zaman yolculuğuna getirdiği kendi içindeki mantıklı açıklamaları beğendim. Bruce Willis kanlı gömleğiyle yine Die Hard günlerini hatırlattı :)

Kızılmaske, beni Zagor'dan soğutmaya niyetlisiniz galiba.  :-[

Neden mi Zagor? Çünkü... Burdan buyrunuz...  :D

http://hayalkahvem.blogspot.com/2012/08/neden-mi-zagor-cunku.html (http://hayalkahvem.blogspot.com/2012/08/neden-mi-zagor-cunku.html)

Agatha Christie 4 DVD'li seti izledim
Doğu Ekspresinde Cinayet
Nil'de Ölüm
Ölüm Oyunu
Ve Ayna Kırıldı

Doğu Ekspresinde Cinayet , Salacak iskelesinden başlıyor , o yıllara ait enteresan  görüntüler var

Filmlerin kadroları Elizabeth Taylor'dan Sean Connery'e  kadar oldukça kuvvetli
1974-1982 arasında çekilen filmler polisiyeci arkadaşlara tavsiye edilir...



Fatih

   Her film bir yıldızlar şöleni. Hele Şark ekspresinde cinayet:
  Sean Connery, Ingrid Bergman, Laureen Baccal, Michael York, Anthony Perkins, Albert Finney, Martin Balsam, John Gielgud.
   Her sorgu sonrası Martin Balsam'ın "Tamam katil bu!" deyişi beni hep güldürür.

Alıntı yapılan: Hayal Kahvem - 27 Aralık, 2012, 16:16:30

Kızılmaske, beni Zagor'dan soğutmaya niyetlisiniz galiba.  :-[

Neden mi Zagor? Çünkü... Burdan buyrunuz...  :D

http://hayalkahvem.blogspot.com/2012/08/neden-mi-zagor-cunku.html (http://hayalkahvem.blogspot.com/2012/08/neden-mi-zagor-cunku.html)

Hayal Kahvem sakın yanlış anlamayın öyle bir niyetim yok.Sadece bir Bayanın Zagoru sevmesi bana ilginç geldi.Ama haklısınız örneğin bende Julia'yı çok seviyorum yazınızı okuduktan sonra size hak verdim... :) :D ;)

Ben de Red Sonja'yı seviyorum sayın Kızılmaske. Benimkisi duygusal değil ama :P

Alıntı yapılan: kalidor - 28 Aralık, 2012, 15:29:08
Ben de Red Sonja'yı seviyorum sayın Kızılmaske. Benimkisi duygusal değil ama :P

Güzeldi... ;D ;D ;D

Şu anda kanal 7 de Tarkan Gümüş Eyer yayınlanıyor.

Alıntı yapılan: aa - 30 Aralık, 2012, 19:48:56
Şu anda kanal 7 de Tarkan Gümüş Eyer yayınlanıyor.

o Fimin her sahnesini ezberledim.belki 10 kere seyretmişimdir.o film ilk çıktığı zaman sinamalarda olay olmuştu.... 8) ::) :D

(http://www.flicksandbits.com/wp-content/uploads/2012/08/Dredd-movie-poser-2012-judge-dredd-karl-urban.jpg)


Yeni Dreed filmini izledim(Güneş sağolsun).Aksiyonu bol,hayli kanlı bir film olmuş.Baştan sona bir reklam klibi gibi adeta.Ancak bir bilim-kurgu filmi tadı alamadım malesef.Konusu da yavandı.Özelllikle konu itibarıyla yakın zamanda izlediğim Baskın(Serbian Maud) filmini hatırlatmadı değil.. ???

The Deer Hunter, 45 dakikalık efsane düğün sahnesini geçmeyi başarırsanız( çoğu arkadaşım burada filmi izlemeyi bıraktı)
Sırf Robert De Niro ve Christopher Walken'ın rus ruleti sahnesindeki oyunculuğu görmek için bile izlenir.

Alıntı yapılan: pukay - 03 Ocak, 2013, 23:18:09
The Deer Hunter, 45 dakikalık efsane düğün sahnesini geçmeyi başarırsanız( çoğu arkadaşım burada filmi izlemeyi bıraktı)
Sırf Robert De Niro ve Christopher Walken'ın rus ruleti sahnesindeki oyunculuğu görmek için bile izlenir.

Düğün planı da çok iyidir,danslar,müzik harikadır aslında.Sonrasında yaşanacaklar  dramatik sahneler  öncesine "cuk" oturmuştur.Uzun bir plandır ama gerçekten iyidir..

Alıntı yapılan: V - 03 Ocak, 2013, 23:14:26
(http://www.flicksandbits.com/wp-content/uploads/2012/08/Dredd-movie-poser-2012-judge-dredd-karl-urban.jpg)


Yeni Dreed filmini izledim(Güneş sağolsun).Aksiyonu bol,hayli kanlı bir film olmuş.Baştan sona bir reklam klibi gibi adeta.Ancak bir bilim-kurgu filmi tadı alamadım malesef.Konusu da yavandı.Özelllikle konu itibarıyla yakın zamanda izlediğim Baskın(Serbian Maud) filmini hatırlatmadı değil.. ???

İzlememiş olanlar için söylüyorumSakın izlemek gibi bir hata yapmayın...Gidin Stallone'nin filmini indirin, bir şekilde tekrar onu izleyin...Berbat ötesi sıkıcı bir filmdi...
Serbian Maud'da hoşuma gitmemişti ama bu ondan bir gömlek daha kötü olmuş diyebilirim...4/10 oda çizgiroman uyarlaması olması hatırına...

Alıntı yapılan: Hayal Kahvem - 05 Ocak, 2013, 10:02:05

1999 model muhteşem bir Danimarka filmi. (in china they eat dogs)
Film bitince "işim olmasaydı da keşke, baştan tekrar seyredeydim" dedim ya, kendime önce "pes!" diyeyim. :)
Yok ben valla kuzey filmlerini çok seviyorum. Du bi... Bulursam gene bi Danimarka filmi seyretmeye niyetliyim.

Hayal Kahvem ben de bu filmi ulup izleyeceğim.

Bu arada bu filmin devamı da varmış, Old Men in New Cars: In China They Eat Dogs II

http://www.imdb.com/title/tt0246692/?ref_=fn_al_tt_2

Ülkemizde ne hikmetse Sır olarak yayınlanan "Tall Man" filmini izledim. Konusu farklı ama verdiği mesaj tartışılır.

Şeytan Üçgenini seyrettim çok ilginç bir flimdi.İnsan hayatında bir kesitin devamlı tekrarlanmasını anlatıyordu.Düşünsenize hayatınızdan bir parçayı devamlı aynı şekilde yaşayıp durduğunuzu,(aynı sahnelerin devamlı tekrarlandığını).Sanırım Martin Myster'daki Sonu Gelmez Anı macerasını bu filmden almışlar... :D :o :)

"Gore" türü filmlerden nefret ediyorum. 70'lerde ve 80'lerde daha çok 2. hatta 3. sınıf prodüksiyonla çekilen bu vahşet seremonileri Hostel ve Saw serileriyle 2binlerde gişe rekorları kırdı. İnsanların kasaplık hayvan gibi doğranması, türlü çeşit işkencelerin apaçık  gösterilmesi benim düşüncem bunları zihinlerimizde sıradanlaştırılmak için yapılan tezgahlar.  80'lerde Rambo filmlerini seyreden nesil 90'ların başında da CNN'de 1. Irak Savaşı'nda binlerce insana ölüm saçan bombaların gece karanlığındaki yeşil ışıklarını film gibi seyretmişti. Vahşetin bu kadar sıradanlaştırılması ve apaçık sergilenmesi inanın ruhlarımızda onarılmaz yaralar açıyor. 70'lerdeki çizgiromanlarla günümüz çizgiromanlarındaki vahşet sahnelerini karşılaştırırsanız bu görüntü daha net açığa çıkar. Amerikan, İskandinav, Koreli veya Japon farketmez, bu filmlerin sinemasal açıdan da bir estetiği olduğunu düşünmüyorum. Vahşetin estetiği olmaz çünkü. Evet bunları Barbar Conan okuyan birisi yazıyor, insanın gözünün içine sokulan, sıradanlaştırılan vahşete sinemada olsun, çizgiromanda olsun karşıyım...

"Gore" nin iyisini(Evil Dead serisi gibi)hayli seviyor,keyifle izliyorum.İstismar sineması içerisinde görmüyorum bu türü açıkcası.Şiddeti estetize bir şekilde sunmayı beceren Sam Peckinpah,Scorsese,Kubric gibi ustalarının dehaları önünde şapka çıkartırım.
Bahsettiğin filmlere göre daha masum görünen,ucuza kotarılmış "Kurtlar Vadisi","Deli Yürek" tarzı işlerin teenage kuşağımızda bahsettiğin zihin bulanıklığına sebep olduğuna 3.sayfa haberlerinde hayli fayla şahit olduk geçtiğimiz dönemlerde.

  Bu arada Simon Pegg   Black Books'un üçüncü sezonunda da konuk oyuncuymuş. Yeni farkettim daha. 

Dün gece seyrettim. Doğrusu sert bir filmdi.  :)

"Filmin öyküsü 1913 yılında Almanya'nın kuzeyinde öğrencilere sıra dışı cezalar verilen bir köy okulunda geçiyor. Haneke bu filmde faşizmin ortaya çıkışında okulda verilen eğitimin rolünü çözmeye çalışmıştır." diyen açıklamayı sinemalar.com'dan aynen buraya alıntıladım. Hafta sonu seyrettiğim enfes bir film.  :)

Alıntı yapılan: Hayal Kahvem - 25 Ocak, 2013, 19:27:18

Doğrusu Wes Anderson'un ilk kez bir filmini seyrettim.  Çok sevdim.  Renkleriyle, müzikleriyle, oyuncularıyla çok şeker bir film:)

Bakın film müziklerinden biri şu... http://www.youtube.com/watch?v=n8eaAW1_r3A (http://www.youtube.com/watch?v=n8eaAW1_r3A)

(http://1.bp.blogspot.com/-4U_Vi5ax4-4/UJpGW6gxb2I/AAAAAAAAATI/-lav6EY8nVU/s1600/tttttttttrrrrrrrrrrrrrttttttttttttttttttt.jpg)

Wes Anderson takip edilmesi gereken bir yönetmen. Djarling Limited ve Tenenbaum Ailesini kim bilir kaç defa izledim. Hala görsem izlerim. Müthişdir.

Yeni filmi de geldi bu sene. Onu daha izleyemedim ama. Bu aralar film izlemek zor ve sıkıcı geliyor. 2 saat bir tvnin karşısına oturamıyorum.

Arkadaşlar en son P2 adlı korku gerilm filmini izledim mükemmeldi.Filmin sonuna kadar aksiyon hiç bitmiyor.tavsiye ederim.Konusuna gelince şöyle:

Noel gecesi,Angela Bridges adlı genç ve güzl iş kadını ailesiyle noeli kutlamadan önce geç saate kadar çalışmaktadır.İşini bitirip eve gitmek için garaja geldiğinde arabasının çalışmadığını farkeder.Garaj alt katta olduğu için cep telefonu da çalışmamaktadır.Şirketten arkadaşı olan Thomas gelip yardım teklif ettiğinde önce hiçbir şeyden farkı olmayan Angel bunu kabul eder ama aslında Thomas tehlikelidir.Bir sonraki noel'i görmek istiyorsa , Angel garajın P2 katından kurtulmalıdır.

Filmin tanıtımı için

http://www.sinemalar.com/film/2449/p2

erçoktay, wes anderson'un son filmini illa izlemelisiniz.  son zamanlarda seyrettiğim en leziz film.  :D hem bakar mısınız şu oyunculara... kimler yok ki!  :D

Alıntı yapılan: Gölge Adam - 30 Ocak, 2013, 08:49:55
Arkadaşlar en son P2 adlı korku gerilm filmini izledim mükemmeldi.Filmin sonuna kadar aksiyon hiç bitmiyor.tavsiye ederim.

imdb notu çok düşükmüş.

Notu 6.5 altında olan filmleri seyretmiyorum.  :)

Alıntı yapılan: hanac - 30 Ocak, 2013, 15:23:26
imdb notu çok düşükmüş.

Notu 6.5 altında olan filmleri seyretmiyorum.  :)

Hasan DB Puanı:5.8/10 ama seyirci puanıda 7,0/10 bence seyircinin verdiği puan daha önemli.bence çok şey kaçırıyorsun.. ;D :D ;)

P2 fena film değildi Hasan.Imdb'yi fazla kaale alma bence tercih yaparken.

Alıntı yapılan: Gölge Adam - 30 Ocak, 2013, 15:35:05
Hasan DB Puanı:5.8/10 ama seyirci puanıda 7,0/10 bence seyircinin verdiği puan daha önemli.bence çok şey kaçırıyorsun.. ;D :D ;)

imdb puanı da seyircilerin verdiği notların ortalamalarından oluşuyor.

Toplam 17.987 kişi seyretmiş ve oy vermiş.

Senin seyirci puanı dediğin ise sinemalar.com seyircisinin oyları, toplam 220 kişini ortalaması.

Neyse V de kefil oldu, bulup seyredeceğiz.   :)

Acaba bunu gören var mı? :)


Tanıtım videosu da burada...  http://www.imdb.com/video/wab/vi3305505305/ (http://www.imdb.com/video/wab/vi3305505305/)

V, duymasın ama.... IMDB si ise 7.0  :D  http://www.imdb.com/title/tt0469213/ (http://www.imdb.com/title/tt0469213/)

   geçtiğimiz yılın berlin film festivali altın ayı ödüllü filmi 'sezar ölmeli'yi seyrettim. italyan taviani kardeşlerin gerçek bir hapisanede, gerçek mahkumların  shakespeare'ın ''julius sezar'' oyununu sahneleme süreçlerini anlatan 75 dakikalık bir film... salon bakımda olduğu için cezaevinin her yerinde yapılan prova aşamaları siyah beyazken, oyunun sergilendiği sahneler renkli çekilmiş. herkes sever mi, tavsiye eder miyim? hayır... ama benim gibi bir tiyatro sevdalısı için uzun zamandır aldığım en güzel hediyeydi. mahkumlara sanatın özgürleştirici kapılarını açan bu filme belki siz de bir fırsat vermek isterseniz diye yazdım...

Dün gece Dehşet Kapanı'nı (The Cabin in the Woods) izledim. Açık söyleyeyim son dönem korku filmlerine önyargı ile yaklaşıyorum. Bu filme de öyle başladım. Ama beni yanılttı. İzlemenizi tavsiye ederim.

Geçtiğimiz günlerde belki beşinci kez Moby Dick'i izledim. Romanını okuması zordur ama Gregory Peck'in Kaptan Ahab'ı canlandırdığı 56 yapımı Beyaz Balina şahanedir.

(http://f1304.hizliresim.com/18/6/ltpn0.jpg) (http://bit.ly/c25MCx)

Ayrıca Orson Welles de Father Mapple rolüyle çıkar karşımıza bu filmde.

(http://f1304.hizliresim.com/18/6/ltpqz.jpg) (http://bit.ly/c25MCx)

  İspanyol yapımı bu şahane filmi , memleketin en yeni ama şahsına münhasır, film festivali kedidiro film festivaline borçluyuz.  bkz :

http://altinmadalyon.com/altin/index.php/topic,6797.0.html (http://altinmadalyon.com/altin/index.php/topic,6797.0.html)

   Genç yönetmen Sebastian ve ekibi , yeni dünyanın keşfini, Colomb'u ve ilk dönemde sömürgeciliğe karşı çıkan rahip Montesinos'u anlatan bir film çekmek için Bolivya'dadırlar. Bir nevi günah çıkarma vesilesiyle İspanyolların yaptığı vahşeti anlatırken , günümüz Bolivya'sında yaşananları pek de önemsemeyerek klasik riyakar brujavazi duyarlılığının örneklerini gözümüze sokarlar. Yağmur suyunu biriktirmenin bile yasaklandığı Bolivya kaynar kazanında ekibin film çekme macerası dört dörtlük bir senaryoyla karşımızda. Senarist güzel insan Ken Loac'un  filmlerinden tanıdık May Name is Joe ve Carla's Song gibi harika filmlerin senaristi Paul Laverty. Kaçırmayın.

Wanted
bkz. http://www.imdb.com/title/tt0493464/?ref_=sr_1 (http://www.imdb.com/title/tt0493464/?ref_=sr_1)

Farklı bir konusu var ancak abartılı sahneleri de var. İzlemezseniz birşey kaybetmezsiniz, izlenmeyecek gibi kötü de değil ortalama bir film. Aksiyon filmi sevenler izleyebilir :)

  Ne tesadüf ki ben de bu Cumartesi izledim. Hoş ve boş zaman geçirmek için yapılmış bir aksiyon.

Alıntı yapılan: rumar80 - 22 Temmuz, 2013, 22:50:16
  Ne tesadüf ki ben de bu Cumartesi izledim. Hoş ve boş zaman geçirmek için yapılmış bir aksiyon.

Hakikaten tesadüfün bu kadarı :) bende Cumartesi izledim. Aslında tam olarak dediğiniz gibi bir film kesinlikle..

Keşke film de çizgi romanı kadar çılgınca olsaydı :( . Çrsini Türkçe basarlar mı acaba bir gün :(

john woo'nun hard boilde filmi, hong kong aksiyon sineması neymiş tekrar hatırladım resmen
mermiler, cool hareketler, yavaş çekimler havada uçuşuyor hiç sıkmadan.

Çin Kültür Devrimi zamanında geçen hüzünlü, imkansız, saf bir aşk hikayesinin anlatıldığı bu film benim bu güne kadar izlediğim en güzel aşk filmidir desem yanılmış olmam.

Anlatıldığı zamanı, içinde bulunulan koşulları, sabrı, idealistliği, yeniliklere duyulan merakı anlatan film benim için naif kelimesinin içini de doldurdu aynı zamanda.

Hepinize izlemenizi tavsiye ederim hatta ısrar bile ederim.
Son olarak beni en çok etkileyen diyaloğu da yazayım, belki sizi filmi izlemek konusunda biraz olsun hızlandırır.

-Bir yıl daha gözetim altında olacağım.
-Senin için bir yıl beklerim.
-25 yaşına gelinceye kadar annem aşık olmama izin vermez.
-25 yaşına gelene kadar beklerim.
-25'imde bile seninle olamazsam?
-O zaman, hayatım boyunca beklerim.

"Seni ne bir ay ne de bir yıl bekleyebildim. 25 yaşına gelene kadar bekleyemedim. Ama hayatım boyunca bekledim."

Alıntı yapılan: julia - 01 Ağustos, 2013, 12:14:37
Çin Kültür Devrimi zamanında geçen hüzünlü, imkansız, saf bir aşk hikayesinin anlatıldığı bu film benim bu güne kadar izlediğim en güzel aşk filmidir desem yanılmış olmam.

Filmin imdb linki ve posteri benden

http://www.imdb.com/title/tt1554523/?ref_=sr_1 (http://www.imdb.com/title/tt1554523/?ref_=sr_1)

(http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/thumb/7/78/Under_the_Hawthorn_Tree_Film_Poster.jpg/220px-Under_the_Hawthorn_Tree_Film_Poster.jpg)

çok düşük puan vermişler ama olmamış....

europha report adlı bilimkurgu filmi, yani son dönemde izlediğim en boş filmdi diyebilirim.
konu eh işte, oyunculuk yok, senaryo desen düz yazı gibi yazmışlar araya bir kaç merak unsuru koyalım demişler ama onuda becerememişler. cidden bu filmi izlerken hayatımın en anlamsız bir buçuk saatini yaşadım.

Yazıldı mı bilmiyorum ama El Cuerpo'yu tavsiye ederim.

  Şefik sen buralarda mıydın?

Alıntı yapılan: pukay - 03 Ağustos, 2013, 18:40:29
europha report adlı bilimkurgu filmi, yani son dönemde izlediğim en boş filmdi diyebilirim.
konu eh işte, oyunculuk yok, senaryo desen düz yazı gibi yazmışlar araya bir kaç merak unsuru koyalım demişler ama onuda becerememişler. cidden bu filmi izlerken hayatımın en anlamsız bir buçuk saatini yaşadım.

Aslında ilginç bir konusu varmış.

http://www.imdb.com/title/tt2051879/?ref_=sr_1 (http://www.imdb.com/title/tt2051879/?ref_=sr_1)

Alıntı yapılan: rumar80 - 03 Ağustos, 2013, 20:13:46
  Şefik sen buralarda mıydın?

Takipteyim abi

Django Unchained'i seyrettim.

Yönetmen: Quentin Tarantino

Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Jamie Foxx, Christoph Waltz
Eski Western filmleri tadında yeni bir film.
1966 yılında yönetmenliğini Sergio Corbucci'nin yaptığı ve başrolünde Franco Nero'nun oynadığı Django'dan daha farklı bir film olmuş.

The Man from Earth (2007)

http://www.imdb.com/title/tt0756683/ (http://www.imdb.com/title/tt0756683/)

Bir odanın içinde geçen, düşük bütçeli, özel efektsiz, insanı düşünmeye sevk eden sıradışı bir bilim-kurgu filmi. Hakkında bir iki satır yazdım. Yakında blog'uma da koyacağım.

İzleyen var mı?

Arlington Road. 

Jeff Bridges ve Tim Burton başrolde, iki usta da rollerinin hakkını vermişler bence.  Terörizm odaklı, gerilimli ve ters köşe filmlerden.

http://www.imdb.com/title/tt0137363/?ref_=fn_al_tt_1 (http://www.imdb.com/title/tt0137363/?ref_=fn_al_tt_1)

Alıntı yapılan: hanac - 03 Ağustos, 2013, 21:19:11
Aslında ilginç bir konusu varmış.

http://www.imdb.com/title/tt2051879/?ref_=sr_1 (http://www.imdb.com/title/tt2051879/?ref_=sr_1)

hocam cidden boşverin, bunun yerine izlenecek daha kaliteli bilimkurgular var.
konu başta ilginç gelsede kaakterlerin anlamsızlığı, filmin merak unsuru oluşturma yönü çok zayıf
zaten merak unsuru oluşturacak kısımda artık yapıla yapıla posası çıkmış bir şey, o yüzden bakmayın bile derim

Alıntı yapılan: kalidor - 05 Ağustos, 2013, 00:55:47
Arlington Road. 

Jeff Bridges ve Tim Burton başrolde, iki usta da rollerinin hakkını vermişler bence.  Terörizm odaklı, gerilimli ve ters köşe filmlerden.

http://www.imdb.com/title/tt0137363/?ref_=fn_al_tt_1 (http://www.imdb.com/title/tt0137363/?ref_=fn_al_tt_1)

Boşuna dememişler ev alma komşu al diye.

Dün gece Lovecraft gecemdi ve "Bride of Re-Animator" (1989) adlı filmi izledim. Lovecraft filmlerini severim. Hele hele işin içinde  Jeffrey Combs ve Stuart Gordon varsa. Gerçi hiçbiri, hadi birçoğu diyelim Lovecraft öykülerinin kalitesini yansıtamamıştır bana sorarsanız. Fazlasıyla şiddet ve cinsellik içerirler ki Lovecraft öykülerinde bırakın cinselliğe kadınlara bile yer yoktur. Ama benim gibi 80'li yılların korku filmleriyle kafayı bozmuş biri için de çok eğlencelidirler.

bayramda pasifik savaşı - Dünya savaşı Z - birde adını şimdi hatırlayamadığım (yaşlılığın gözü körolsun) bir filmi seyrettim

timber falls diye ucuncu sinif bir korku filmi izledim. Bayaa geyikti ama sarisin abla harikaydı  ;D

Değerli arkadaşlarım 3 yıl önce izlemişler.

Böyle bir başlık olduğundan bile habrim yok idi.

Filme gelirsek, çok akıcı bir senaryoya sahip.

Oyunculuklarda iyi olunca oldukça başarılı bir hapishane filmi çıkmış ortaya.

Herkeze tavsiye ederim.

Doomsday Book - Kıyamet Kitabı

(http://www.turkcealtyazi.org/images/poster/2297164.jpg)

Film 3 tane 35-40 dakikalık hikayeden oluşuyor.

Birincisinde; bir virüsün hayvanlardan insanlara geçmesi ile Seul sokakları zombilerle dolar.

İyi başlamasına rağmen vasat bitti, 3 hikayenin en zayıf halkası

İkincisi çok ilginç, gelecekte geçen hikayede robotlar artık her yerde insanlara yardımcı olmaktadır.

Bir budist tapınağındaki robot ise işi abartır ve resmen buda'lığa oynar ve nirvanaya ulaşır.  :)

Oldukça iyi idi ve 3 hikayenin arasında en iyisiydi.

Üçüncü hikaye ise biraz absürd.

Ufak bir kız babasına ait kırdığı bilardo topu için internet'den bir top sipariş etmeye kalkar.

Ama girdiği siteden sipariş ettiği bilardo topunun gelmesi 2 yılı bulacaktır ve çapı 10 km dir.  :)

Meğerse top uzaylılara ait bir internet sitesinden sipariş edilmiş.

Çarpışma kaçınılmazdır ve herkes sığınaklara kaçar.

Oldukça eğlenceli bir hikaye.

(http://3.bp.blogspot.com/-o0QgvsdMeiI/ULJTVEKFL5I/AAAAAAAAA2Q/x6SNBTFONFM/s1600/DOOMSDAY+BOOK3.jpg)

(http://www.sinesor.com/assets/files/image/0/p17168gmfi1u741s5m10fcpev1hvm9.jpg)

Geçen Hafta Wolvi 2 yi izledim...Klasik aksiyon filminden öteye gitmemesine rağmen sonuçta Wolvi kendini izlttirdi ama jenerikten sonraki 20 sn filmden daha keyifliydi...Bu da ayrı bir gerçek...

Dün akşamda Danzel abinin 2 Guns'ını izliyeyim dedim 17. dakikasında kapattım...Mentalist son sezonun 6. bölümü ile Arrow 1. sezonun 21. bölümünü izledim...Daha hayırlı olmuş...

Geçen hafta 1 ay hard diskte saklayıpta 20. dakikalarında kapattığım diğer bir filmde Güney Kore yapımı New World...

Akira Kurosawa filmlerinin tümünü izlemeye karar verdim.Sıradan gitmeden istediğim gibi izliyorum.Kış olmasyı hasebiyle  Dersu Uzala'dan başladım.Orta-Geç dönem filmi olması sebebiyle tam Kurosawa filmi gibi değil.SSCB bütçesinden çekilen ve 1975 yılının en iyi yabancı oscar'ını alan bir yapım.Kurosawa filmi gibi olmasa da üstat gene de dötürmüş.Konuyu anlatmıyorum ama ilginizi çekeceğine eminim.

(http://t0.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcTSrrrB-WYeswdOSpBDan65KvB1kXbX6JyJ5vOCHl0oqPV-3Shv)

(http://www.culturamas.es/wp-content/uploads/2013/07/dersu-uzala.jpg)

(http://filmfanatic.org/reviews/wp-content/uploads/2006/05/Friendship2.JPG)

(http://2.bp.blogspot.com/-MtXBd5VLNx4/UKe9ZZDoOgI/AAAAAAAAAqg/2xR8K6KkOjE/s640/4118591616_83529c7359.jpg)

sırada izlemeyi istediğim iki film var.Birisi Kurusowa filmi olan Rashomon;

(http://movieworld.ws/wp-content/uploads/2012/07/Rashomon.jpg)

Diğeride günümüzün önemli süperstar filozof  Slavoj Zizek belgeseli olan Sapığın İdeoloji Rehberi (The Pervert's Guide to Ideology).Tanıtım bülteni aynen şu şekilde ;Günümüz felsefe dünyasının popüler düşünürlerinden Slavoj Zizek, sinemanın psikanalizle ilişkisini ele aldığı ilk belgeseli Sapığın Sinema Rehberi'nden sonra biçimsel anlamda bir devam niteliği taşıyan Sapığın İdeoloji Rehberi adlı bu filmde de Sophie Fiennes ile ortaklığını sürdürüyor. Yaşadığımız toplumu post modern olarak niteleyen Zizek, topluma tüketim ideolojisinin hakim olduğunu, değerlerinin ise haz almak, fantezi ve arzu olduğunu söylüyor. Psikanalizi Hollywood ve dünya sinemasının çeşitli film örneklerine uygulayarak, metnin içine sızmış ideolojik mesajları deşifre ediyor. Belgeselde, Taksi Şoförü, Jaws, Titanik, Full Metal Jacket, Kara Şövalye gibi filmlerin yanı sıra dünya sinemasının ağırlıklı olarak propaganda amaçlı çekilmiş bazı filmleri ve tüketim toplumunun başlıca meta markalarının reklam filmlerinde kullandıkları mesajlar da yer alıyor.

(http://t3.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcSKBY6BBI08WhmYpXmCHkajLBuS9F6VefQiP3xG3M9SvEvjrZypOg)

(http://uica.org/wp-content/uploads/2013/09/perverts_guide_to_ideology.jpg)

tom hanks'in oynayıp, paul greengrass'ın yönettiği captain phillips'i bakayım dedim. gerçek bir öyküden uyarlama olan film yönetmen ve oyuncuları zaten sevdiğim için gayet hoşuma gitti, zaten gayette hoş bir yapım olmuş. çok aksiyon beklemeyin ama sakin bir gerilim filmi için kesinlikle izleyin.

SEN ŞARKILARINI SÖYLE
INSIDE LLEWYN DAVIS

Yönetmen:  Joel Coen & Ethan Coen

Oyuncular:  Oscar Isaac, Carey Mulligan, Justin Timberlake, Ethan Phillips, John Goodman, Garrett Hedlund

Müzik tarihinden melankolik, bazen acımasız olduğu kadar da eğlenceli bir dönemi anlatan Coen Kardeşlerin son filmi, genç bir folk şarkıcısının 1961 yılında New York müzik piyasasında tutunma mücadelesini izliyor. New York kışının insafına kalan Llewyn Davis elinde gitarıyla bazılarına kendi yol açtığı türlü aksilikleri aşmaya çabalamaktadır. Ne iş olursa yapmakta, Greenwich Village'daki kafelerden görüşme yapmak üzere boş Chicago kulüplerine savrulup durmaktadır. 1950'lerin "folk dirilişi"nden esinlenen Coen Kardeşlerin bu son filminde şarkıları, oyuncular kendileri seslendiriyor.

Tam bir kaybeden öyküsü. Hayatın içinden, gerçek ABD karşımızda. Kaçırmayın derim.

Rush (2013)

(http://myreelpov.files.wordpress.com/2013/10/rush-poster.jpg)

Mükemmel bir film ve olaylar gerçekten yaşanmış.

Filmde abartı neredeyse sıfır, olanları filme yansıtınca sonuç mükemmel olmuş.

1970 lerin 2 efsane formula 1 pilotu; İnciluz James Hunt ve Avusturyalı Niki Lauda'nın rekabetlerini anlatan film son yıllarda izlediğim en iyi filmlerden.

Notum 9 / 10 ; İmdb de notu da zaten 8.3

http://www.imdb.com/title/tt1979320/?ref_=fn_al_tt_1 (http://www.imdb.com/title/tt1979320/?ref_=fn_al_tt_1)

Oyunculuklar harika, "Thor" Chris Hemsworth ve Daniel Brühl mükemmel oynamışlar.

Filmi izleyin ve bunlar gerçekten yaşanmış mı diye araştırın derim.

Filmi geçen bende izledim ama dean'in izledikleri bölümüne yazmayı unutmuşum. O kadar çok film izliyorum ki unutuyorum bazen buraya yazmayı  :) Filmi bende çok beğendim. Özellikle Daniel Brühl muhteşem. Oscar adaylığı alamaması şaşırtıcı.

Yarışlı filmleri oldukça severim, hele birde başrolde Chris Hemsworth ve Daniel Brühl gibi bu rol için biçilmiş kaftan iki başarılı aktör varsa, Rush (2013) i izlenecekler listesinin ön sıralarına not ettim.

  Jijek belgeselini merak ettim , şu aralar tam da Kırılgan Temas'a başlayacağım. Araya belgeselleri de sıkıştırayım bari.

  Bu arada en son Karlar Ülkesini seyrettim. Şahane jeneriğini görünce Wall E tarzı bi şeyle karşılaşırız belki diye büyük beklentilerle gittim, ama müzikalle karşılaşınca gerçekten başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Şahsi arızam olarak müzikallere katlanamam pek. Yine de filmi başındaki 3 boyutlu Micky Mause öyküsü "Git Ata Bin" 3D teknolojisinin hakkını veriyordu.

   Disney's FROZEN | First Look Trailer | Official Disney HD] [url=http://www.youtube.com/watch?v=-WdC4DaYIeQ#ws]Disney's FROZEN | First Look Trailer | Official Disney HD (http://[url=http://www.youtube.com/watch?v=-WdC4DaYIeQ#ws)[/url]

(http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/8/8c/The_Natural_%281984_film%29_poster.jpg)

Azim dolu bir başarı öyküsü.

Genç Rob Hobbs, beyzbol'da gelecek vadeden bir oyuncudur. Geçirdiği talihsiz kaza sonucu çok sevdiği beyzbola erkenden veda etmek zorunda kalmıştır. Yıllar sonra tekrar sahalara dönmeye karar veren Rob, gittikçe çamura batan bir takımı pırlanta gibi parlatmaya başlar. Ama talihsizlikler yine peşini bırakmaz keza karakterimizi bu sefer ne olursa olsun takımını birinci yapmaya kararlıdır.

Filmin başrollerinde Robert Redford ve Kim Basinger var. Film yayınlandığı dönem 4 dalda oscar adayı olsada eli boş dönmüş daha sonra Altın Kürede Kim Basinger'a ödülü getirmeyi başarmıştır

Beyzbol temalı filmleri seviyorsanız kesinlikle bakmalısınız. Sıkı bir azim öyküsü.

Hasan abim nasıl ama?  ;D ;D ;D

(https://fbcdn-sphotos-h-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn2/t1/1798720_593335680743002_586725104_n.png)

   Biz klasiklere zaman ayıramadığımız için yeni bir filmden bahsedeyim: book thief!
   Ikinci Dünya Savaşı öncesi Nazi Almanya'sında evlâtlık olarak gittiği ailede okumayı seven Nazi baskısı, yahudilere baskı vs. Güzel bir dönem filmi. Ağır temposu ile seyrettirebilen bir film.

(http://1.bp.blogspot.com/-5O2Z6VBoW1Q/UtZe0lremTI/AAAAAAAAAxc/6dkL2NfPunQ/s1600/book%2Bthief%2Bkitap%2Bh%C4%B1rs%C4%B1z%C4%B1%2Bfilm%2Binceleme.jpg)

imdb puanı 7.7 izleme listeme aldım.Sağol Umar abim.

Yorum yapamayacak kadar yorgunum ama aklımdayken son bir hafta da izlediğim filmleri söyleyeyim.

1-Stalker-Tarkovski

(https://encrypted-tbn3.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcS7Z7kpADdb45aQUO3RiBn6n-QXMij-3x39HKLSJp3c1aoNwIZUdA)

2-The Lives Of Others [Das Leben Der Anderen]- Florian Henckel von Donnersmarck

(http://www.evrenselfilm.com/wp-content/uploads/2012/11/ba%C5%9Fkalar%C4%B1n%C4%B1n-hayat%C4%B1-poster-400x571.jpg)

3-The.Tenant (polanski)

(http://pics.filmaffinity.com/El_quimerico_inquilino-802041093-large.jpg)

4-Chinatown (polanski)

(http://onlinefilmvedizi.com/wp-content/uploads/2013/07/chinatown_poster2.jpg)


5-The Tragedy of Macbeth (polanski)

(http://ia.media-imdb.com/images/M/MV5BMTIzNzg4ODIzN15BMl5BanBnXkFtZTcwMTg3NDIyMQ@@._V1_SY317_CR1,0,214,317_.jpg)

6-Den Brysomme Mannen (The Bothersome Man) - Jens Lien

(http://www.itusozluk.com/image/den-brysomme-mannen_79222.jpg)

Alıntı yapılan: tommikser - 17 Mart, 2014, 23:07:42
2-The Lives Of Others [Das Leben Der Anderen]- Florian Henckel von Donnersmarck

  Bende dün izledim ama daha yazmadım.

The Lives Of Others izlediğim filmler içinde en iyi kategorisine girecek keyifli bir filmdi kesin izleyin

  Bound for Glory , meali Şöhret Yolunda. Amerikan'ın aykırı sesi , gitarının üzerine This  Machine Kill Faschist yazan şahane gitarist , şahane vokalist ve gerçekten çok şahane bir insan Woody Guthrie 'nin otobiyogrofisinden uyarlama şahane bir film. Başrolde ise bir süpriz , David Carradine var." Yollarda bir çok fakir insanla tanıştım ve hepsinin bana verecek bir şeyi vardı , zenginler ise dişleri çalınır diye gülümsemekten korkuyorlardı " diyen , buhran yıllarında ortalığı kasıp kavuran "haydi hayat en kötü eli ver bana , yine de yeneceğim seni" diyerek umudunu hiç kaybetmeyen ve bu kadar yazıdan anlaşılacağı üzere hayranı olduğum bu şahane müzisyenin hayat hikayesi bence çok güzel bir şekilde sinemaya uyarlanmış. Film Guthrie'nin ilk yıllarını anlatıyor. Boss Bruce'tan Tom Morello'ya bir çok büyük müzisyenin de ilham kaynağı olan bu şahane insanla tanışmak için çok çok iyi bir fırsat bu film. (http://ia.media-imdb.com/images/M/MV5BMjE2NDg2NzY0NV5BMl5BanBnXkFtZTYwOTg1NTM5._V1_SX214_.jpg)

  Burada da maalesef filmde görünmeyen meşhur gitarı (http://brownbreadmixtape.files.wordpress.com/2011/11/woodys-guitar_final.jpg)

Sabah sabah yapacak birşey bulamayınca içimden film izlemek geldi. Son zamanlarda çok eleştirilen Herkül Efsane Başlıyor filmini izlemek istedim. İşin açığı gerçekten o kadar kötü bir film mi diye merak ettim. Haliyle benimde olumsuz eleştirilerim var. Film süre olarak çok kısaydı, bazı yerlerde yapılması gerektiğine inandığım diyaloglar kısa tutulmuştu. En büyük eleştirim ise film ve karakter Herkül olarak lanse edilmemeliydi. Yunanlı bir savaşçı, Olimposlu bir kahraman olarak sunulsaydı daha başarılı olacağını düşüyorum. Filmi izleyenlerin bence en çok kıl olduğu durumda buydu zaten. Yunan mitolojisinden bildiğimiz Herkül' ü aradı herkes ama filmde böyle bir Herkül yoktu. İşin açığını söylemek gerekirse bence film seyirlik, orta halli bir puanı hak eden bir yapım olmuş. Çok güzel mekanlar ve manzaralar vardı, aksiyon sahneleri idare ederdi. Braveheart, Spartacus, Gladiator filmlerinden izler taşıyordu. Film müthiş, harikaydı demiyorum ama bence gereğinden fazla eleştirilmiş. Zamanında Kevin Sorbo' lu Herkülü izlemiş biri olarak güzel bir filmi hak ediyorum ben ce :) Bu yüzden Dwayne Rock Johnson oynadığı Hercul filmini büyük bir merakla bekliyorum. Aslında şöyle güzel bir Sinbad filmi de çekseler yok demem :)

Bu gece maç yokken film izleyeyim dedim..Tesadüf eseri Spencer Tracy'nin başrolünde olduğu ikinci Dünya Savaşı ertesinde geçen ana konusu ırk ayrımı ve yaşanan cinayeti kasabanın sessiz kalmasının işlendiği "Bad Day At Black Rock-Zafer Madalyası" filmi hoşuma gitti. Benim gi,bi klasikseverlere göre bir filmdi...

http://www.imdb.com/title/tt0047849/

Son of Batman

Hikaye hakkında Spolier içerir.

Hikaye Ra's Al Ghul un Damian,Talia ve Sensei( ???) ileyken Deathstroke saldırır. Sensei ve Ra's ı öldürüp Kaçar.
Talia Damianı Bruce un yanına verir. Kendisi Deathstroke karşı saldırır ve yakalanır.
Sonra Damian nın yardımıyla Deathstroke un onları tehdit ettiği yeri bulurlar.
Damian Dick in kostümünü giyip Robinlik yapar ve sonuda klasik iyiler kazandı olur.
Benim kızdığım nokta Talia nın ölünce canlanmasıydı.

7.75/10

Ras, resim eklemeyi biliyor musun ?

Biliyorsan konuyu görsellerle zenginleştir.

Bilmiyorsan bkz. http://altinmadalyon.com/altin/index.php/topic,1241.0.html

Teşekkürler :)

Giriş:oldukça iyi bir sahne yalnız batman i hiç mi hiç beğenmedim
9/10
Suicide squadın tanıtmı:Harleyin doktorun kulağını koparması ;D dışında saçma olmayan güzel bir sahneydi.Yanlız Kg Beast in bu kadar çabuk harcanmasına üzüldüm onun yerine black spider gidebilirdi >:(
9/10

Alıntı yapılan: Ras Al Ghul - 04 Ağustos, 2014, 12:50:22
Giriş:oldukça iyi bir sahne yalnız batman i hiç mi hiç beğenmedim

Filmin adı ne ?

Ben de bir şey eksik diyorum  ;D assault on Arkham

Gotham a geliş ve penguin:Herkesin birbiriyle flörtleşmesini sevmedim (özellikle killer frost ve tiger shark )ancak penguin sahneleri güzeldi.dc nin çocukların alacağı bir filme sevişme sahnesi koymasına şaşırdım.Ayrıca killer frost ne yapacak merak ediyorum.
9/10
Batman harley dövüşü:.Batmanin güçsüz gösterilmesine kızdım.ancak jokerin planını öğrenmek güzeldi hikaye çok başka yerlere gidecek gibi.Hem yalan dedektörünü hiç beğenmedim >:(.Plan Zekice ve güzeldi
9/10

Captain america first avenger
Çok güzel bir film.Kötü yönleri çömezden lidere yapılışdaki düzlük ama yine de çok güzel.Hayley atwell ve Tommy Lee johns döktürmüş.Dumu Düm Dugan en sevdiğim karakterdi.En güzel Marvel filmlerinden
9/10

Guardians of the Galaxy

Uzun zamandır bu kalitede bir film izlememiştim övgüleri hakediyor.En çok rocketı beğendim.Gamorayı hiç sevmedim >:(.Sen öl git kızım.Neyse efektler ve oyunculuk güzeldi.Drax beklentilerimi tam karşılamadı ancak güzeldi
10/10

2 yıl rötarla Man Of Steel'i seyrettim. Son Zod sahnesi beni yerime mıhladı. Hala seyretmeyen birileri varsa yer yer ağırlaşan tempoya aldırmadan sonuna kadar izlesin.

Alıntı yapılan: pizagor - 24 Ağustos, 2014, 19:10:19
2 yıl rötarla Man Of Steel'i seyrettim. Son Zod sahnesi beni yerime mıhladı. Hala seyretmeyen birileri varsa yer yer ağırlaşan tempoya aldırmadan sonuna kadar izlesin.

Hiçbir Superman filmi gibi bunu da izlemedim henüz ;D

Bugün 10 yıl gecikmeli olarak National Treasure izledim arkadaşımla, başrolde Nicolas Cage var. Bu filmde beğendim, iyiydi. Filmde güzeldi, hazine peşinde sürekli yeni ipuçları, yeni engeller... 2 saatlik bir film, hiç sıkılmadım açıkçası :)

Bugün LUCY'i izledim arkadaşlar.
Filmin girişi, gelişimi ve aksiyon sahneleri gerçekten güzeldi.
Çok iyi bir konu seçmişler.
Film baştan sona hareket.
Bir de sonucunu iyi bağlayabilseydi Luc Besson usta...
Dört dörtlük bir film olurdu.
Ama buna da şükür. Scarlett bacımız için izlemeye değer...  8)

Şu sonu bağlayamama olayını artık çokça fazla yaşamaya başlamadık mı arkadaşlar... Gerek çizgiromanlar, gerek filmler gerekse diziler... Her şey mükemmel başlıyor... İyi gelişiyor... Ve son, o derece kimseyi tatmin etmiyor...

Konu çizgiromanlar olduğunda hadi biz büyüdük diyorduk... Artık daha farklı ve özgün konular olmalı... Sonlar daha sert ve ilginç bitmeli diyorduk... Ama aynı doyumsuzluğu film ve dizilerde de yaşamaya başlayınca sanırım sorunun tek kaynağı sadece biziz... Her şeye kolay ulaşır olmanın verdiği doyumsuzlukla hiç bir şeyden tat almamaya başladık...

Ve durum vahim bir şekilde  "al ve tüket" olayına dönüştü... İşin özümseme ve keyif alma kısmı ne yazık ki hayatımızdan çıktı...

http://sinema.mynet.com/fotoanaliz/esaretin-bedeli-ekibi-20-yil-sonra-bir-arada/1633   bu haber üzerine filmi tekrar izledim güzeldi ama bir şeyler eksikti

  Andy'nin çatıda arkadaşlarına bira ısmarlattığı sahne için bile tekrar tekrar seyredebilirim. Gerçekten şahane filmdir.

Herseyi ile mukemmel otesi bir filmdir.

Hayatta boyle bir film seyrettigimiz icin sansli bile sayilabiliriz.

Daha 2 gün önce izlemiştim.  :)

imdb ye göre en iyi film ama bence değil.

Baba filminden iyi değil yahu  ;D

güzel bir fimdi en iyi filmler listesinde godfatheri bile tahtında indirmiş ama film vizyona çıktığında pulp fictiona yenilmiş kaseti çıktığında gerektiği ilgiyi görmüş Ama bana göre bir şeyler eksik belki 20 sene önceki şartlarıma göre değerlendirsem farklı olur Son 20 sene zarfında bu tarzda filmler içinde bundan güzelleri olmuştur Yeşil yol 1999 yılı eski bir film olmasına rağmen mesela daha güzel Tabiki bu benim fikrim Yenilerden de var ama aklıma gelmiyor Esaretin Bedeli kötü bir film demiyorum kesinlikle Film koleksiyonumda olmasa üzülmem diyorum ;D ;D Tüm dünyadaki film eleştirmenlerin ve film izleyicilerinin aksine >:( >:(Hemen aklınıza hoşaf gelmesin ::) ::)

Alıntı yapılan: hanac - 20 Kasım, 2014, 20:40:53
Daha 2 gün önce izlemiştim.  :)

imdb ye göre en iyi film ama bence değil.

Baba filminden iyi değil yahu  ;D

Abi Baba ile kiyaslamayalim. Onla birseyler kiyaslanmaz. Sr gercekten cok iyi bir filmdir,tabi bence.

  Stephen King'in Rita Hayworth'ı seven adam öyküsünden uyarlama çok güzel bir filmdir. Tim Robbins karakter cuk oturmuştur. Hele özgür kalan kitap dağıtan mahkümun alt öyküsü..

Brooks Was Here!  :'( :'( :'(

(http://i.imgur.com/AwxzP.jpg)

1994 yılı bana göre sinema için altın bir yıldı. Forrest Gump Oscar aldı ama Pulp Fiction ve Esaretin Bedeli (The Shawshank Redemption) farklı yıllarda olslar rahatlıkla oscar alabilecek filmlerdi.
Bana göre o yıl oscarı Esaretin Bedeli almalıydı. Forrest Gump'ta iyi filmdi ama kazanmasının en büyük nedeni bence Amerikan yakın tarihinden tesadüflere dayalı ironik kesitler sunmasıydı.

İşte 1994 yapımı çok iyi filmlerden bazıları:
Esaretin Bedeli (The Shawshank Redemption)
Pulp Fiction
Forrest Gump
Leon
İhtiras Rüzgarları(Legends of the fall)
Aslan Kral (The Lion King)
Ed Wood
The Crow
Salak ile Avanak (Dumb&Dumber)  ;D
Speed

Stephen king'in kısa öykülerinden daha sağlam filmler çıkıyor sanki. Ceset adlı oyküsünden uyarlanmış stand by me'de çok güzel bir filmdir. Çocuk yaşta river phonix'i de izleme şansınızın olduğu bu sağlam filmi izleyin derim

Kuala lumpur'a olan yaklaşık 11 saatlik yolculuk esnasında pek çok seçenek arasından Oblivion'ı seyrettim. Kötü bir seçim olmuş. Yeni ya da yenilikçi birşey bulamadım. Pek çok sahne için 'bunu biryerlerden hatırlıyorum' diyebilirsiniz. Sadece vakit öldürmek için bana kalırsa...

Yeşil Yol'un da Stephen King'in aynı adlı romanından uyarlama olduğunu unutmayalım. King'in Esaretin Bedeli bana ait olmasaydı oscar alırdi diyerek Akademi'ye sallamışlığı da vardır.

Alıntı yapılan: Tuco Ramirez - 20 Kasım, 2014, 22:41:35
1994 yılı bana göre sinema için altın bir yıldı. Forrest Gump Oscar aldı ama Pulp Fiction ve Esaretin Bedeli (The Shawshank Redemption) farklı yıllarda olslar rahatlıkla oscar alabilecek filmlerdi.
Bana göre o yıl oscarı Esaretin Bedeli almalıydı. Forrest Gump'ta iyi filmdi ama kazanmasının en büyük nedeni bence Amerikan yakın tarihinden tesadüflere dayalı ironik kesitler sunmasıydı.

İşte 1994 yapımı çok iyi filmlerden bazıları:
Esaretin Bedeli (The Shawshank Redemption)
Pulp Fiction
Forrest Gump
Leon
İhtiras Rüzgarları(Legends of the fall)
Aslan Kral (The Lion King)
Ed Wood
The Crow
Salak ile Avanak (Dumb&Dumber)  ;D
Speed

Hepsi güzel film ama LEON un yeri bende bambaşka

Uykusuz bir yolculuk boyunca seyrettiklerim:

Elysium: Jodie Foster ne olmuş öyle arkadaş, ananne! Filmi çok beğenmedim, özellikle max'in kaza sahnesi beni soğuttu. Ya da Max'in fabrika yöneticisi komplocu dalavereci karakterin mekiğine attığı merminin mekiğe gürültüye saplanmasına rağmen onca hi-tech donanımda farkedilmemesi niye ki sorularına sebep oldu. Bana mı öyle geliyor yoksa bilimkurgu türünün örnekleri alabildiğinde yalınlaşmaya, basitleşmeye mi gidiyor! Acaba derin olursa anlayamayacağımızı mı düşünüyorlar ya da anlatacak yeni birşey kalmadı mı?

Büyük Budapeşte Oteli: müthiş!!! Fiennes'ın abartılı oyunculuğunun hastası oldum. Hem bu kadar gerçek hem de böylesi gerçeküstü olmayı başarabilen daha kaç film vardır ki... Her köşebaşında karşımıza çıkan koca koca isimlerle muazzam bir film.

Avengers Confidential - Punisher ve Black Widow: böylesine kan gövdeyi götüren bir filmi çocuklar için bölümüne koyduğu için Thy'yi tebrik etmekle başlayayım. Sonra şu soruyla devam edeyim: Bütün son dönem Marvel çr uyarlaması çizgi filmler böyle anime tarzı mı? Ifadeye odaklanman uzun saniyeler boyunca kıpırdayan dudaklar, yoğun karizma yaratma çabası ve tabi ki tercih edilen grafik tarzı... Konuya gelirsek Punisher ve Shield'ın aynı kişinin peşinde olmaları sebebiyle yolları hararetli, kavgalı bir şekilde kesişir. Ortada Shield'ın çalınmış teknolojisi durumu vardır vs. Bu filmde de aklıma takılan klişe, ilk defa gördüğüm bir karakterin Fury ve Black Widow ile çektirdiği fotografın Fury'nin makam masasındaki üç fotoğraftan biri olması, Fury'nin bu resme bakıp nostaljiye dalması. Bu çizgi film yine de bence Elysium'dan iyiydi.

Alıntı yapılan: pizagor - 23 Kasım, 2014, 07:13:27
Uykusuz bir yolculuk boyunca seyrettiklerim:

. Bana mı öyle geliyor yoksa bilimkurgu türünün örnekleri alabildiğinde yalınlaşmaya, basitleşmeye mi gidiyor! Acaba derin olursa anlayamayacağımızı mı düşünüyorlar ya da anlatacak yeni birşey kalmadı mı?

Şu anda vizyonda olan Interstaller sorunun cevabı olabilir pizagor.  Israrla tavsiye ederim

    2009 yapımı '' Moon '' filmini sabaha karşı izledim ve gerek atmosfer, gerekse müzikler sağolsun hala çok acayip bir ruh halindeyim...Çağdaşlarına göre oldukça düşük bütçeli bir bilim-kurgu, cast'i mininmumda tutulmuş ve tek karakter odaklı aksiyonsuz tek mekan filmlerinden olsa da bir buçuk saat boyunca koltuğa çiviledi...

    Yakın bir gelecekte, dünyanın enerji ihtiyacının yüzde yetmişini karşılayacak temiz ve atıksız bir çözüm bulunmuştur...Ayın karanlık yüzeyinde, taşların altında gömülmüş olan güneş enerjisini bir makine yardımıyla açığa çıkarıp hasat eden bir sistem yardımıyla bu enerji sağlanmaktadır ve pek çok işi makinelerin hallettiği ay üzerindeki bu sistemde yalnızca bir adet insan çalışan bulunmaktadır...Söz konusu enerjiyi sağlayan Lunar firması ile yaptığı 3 yıllık kontratın bitmesine ve dünyaya geri dönmesine son 2 hafta kala halüsinasyonlar görmeye başlayan Sam Bell isimli bu çalışanımız, ay yüzeyinde geçirdiği bir kaza sonucu gözlerini yeniden tek başına yaşadığı üssün revirinde açtıktan sonra süregelen rutini değişir ve birtakım tuhaflıklar sezmeye başlar...Sebepsiz yere dünya ile canlı bağlantı kesilmiştir, yalnızca Jüpiter üzerinden verilen bant kayıtlarıyla haberdar edilir ve koca üste kendisi ile oldukça gelişmiş bir yapay zekaya sahip yardımcı makine Gerty'den ( Kevin Spacey'nin sürpriz seslendirmesiyle ) başka kimse yoktur...Olaylar gelişir...

    Durağan ama hikayesiyle alt üst eden, bilim-kurgu kisvesi altında birtakım eleştirilerde bulunan ve tadında ters köşeleriyle oldukça tatmin eden, insan ve yalnızlık üzerine güzel bir film...

Cok bilinmez ama 2013 yapimi "europa report" da turunun (scifi) iyi orneklerindendir.

Tavsiye ederim.

(http://i.imgur.com/USo2O7p.jpg)

Soğuk bir filmdi... Bu kış gününde bayağı üşüttü... İntikam soğuk yenen bir yemektir tamam anladık ama bu kadar soğuk olmasına gerek yoktu...

Herkes western diyor ama bir vahşi batı western'i değildi... Ben olsam buna western demezdim... Mekanlar, oyunculuklar ve kostümlere diyecek hiç bir şeyim yok...

Film kendini izlettiriyor mu? Pekala izlettiriyor... hatta güzeldi bile diyebilirim ama ne olduğunu anlamadığım eksik bir şeyler de vardı... İmdb puanı 7.3 ki bana göre biraz fazla 5,9 puan çalışır... (6 fazla kaçardı... :) )

Avusturya Alplerinde geçen bir western filmi ha, ilginç.

Clint Eastwood tarzı kasabaya gelen ve ismi bilinmeyen yalnız adam diye okudum tanıtımlarda.

Bu Bahadır da hiçbir şey beğenmiyor  :)

(http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/8/81/The_Equalizer_poster.jpg)

Robert McCall eski bir Black Ops askeridir. Sahte bir ölüm hazırlayarak Boston'da yaşamaya başlayan Robert McCall, emeklilik zamanlarının keyfini çıkartırken, Teri isminde bir kızı kurtarması gerekmektedir. Kurtarması gerektiği kız yüzünden Rus mafyasıyla birlikte karşı karşıya gelecektir.

Genel olarak tanıtımı bu şekilde.Yani bana klasik bir film geldi.İzledim sıkıldım hayır.İzlemesem ne kaybederdim.Sanırım hiç.Denzel için izledim desem yalan olmaz.Bazen çok iyi filmleri oluyor.Bu film ortalama denilebilir.Puanı yüksek ama bence konu oldukça sıradan.Sıradan olmasına karşın kendine ait üslubu filmi sıkıntılı olmaktan çıkarmış.

Kuruluştan Kurtuluşa Fenerbahçe

Her ne kadar futbol takımına ilgisiz bir Fenerbahçeli olsam da Tolga Örnek'in bu 45 dakikalık belgeselini henüz izlememiş olan tüm Fenerbahçelilere (ve Galatasaraylılara :) ) tavsiye ediyorum.

Takımın kuruluşu, o zor günleri nasıl atlattığı, işgal günlerinde nasıl bir milletin onuruna dönüştüğü, 3 Mayıs 1907'nin hikayesini, Anadolu'ya silah kaçırma olayları hakkında güzel bir belgesel.

(http://img04.imgsinemalar.com/images/afis_dev/f/Fenerbahce-Kurulustan-Kurtulusa-1285178109.jpg)

2013 yapimi bir Ingiliz hapishane filmi. Oldukca sert, gercekci ve bize mutlu son vaadetmeyen bir film.

19 yasindaki Eric Love fazla vahsi, hircin biri oldugu icin yetiskinler hapishanesine terfi ettirilir ("starred up" terimi de burdan geliyor) Hapishanede aileyi 5 yasinda birakip giden babasi da vardir. Babasi yillardir hapiste oldugu icin sözu gecen biridir ve bu gucunu kullanarak Eric'in hapishane psikologu ile beraber calisip öfkesini kontrol altina alip en kisa surede hapisten cikmasini ister ama asil karakterimiz pek söz dinleyecek biri degildir.

Film kaliteli, gercekci hapishane hikayelerini seviyorsaniz (Un Prophete gibi) bu filmi kacirmayin.

(http://cdn.collider.com/wp-content/uploads/starred-up-uk-poster.jpg)

 mutlaka birileri bu filme değinmiştir forum içinde ama ben bulamadığım için burada tekrar değineceğim. nightcrawler - gece vurgunu...
   hollywodd sinemasının son yıllardaki en büyük sıkıntısı hikaye bulmak bence. her yıl oscar adayı olan filmlere şöyle bir bakın ; çoğunun gerçek hayat öyküleri olduğunu göreceksiniz. gerçek insanların hayatı biraz yıldız tozuna bulanıp önümüze sürülüyor. oysa hikaye tüm sanatların temelidir. resim, tiyatro ve tabii ki sinema bir öykü anlatma ihtiyacından doğmuştur. hitchcock amca der ki : '' ben seyirciye hayat dilimleri sunmam pasta dilimleri sunarım.'' günümüzde ne yazık ki hitch amca gibi hikaye anlatıcıları kalmadı...
  lafı uzattım. demek istediğim şudur: son yıllarda bu filmdeki kadar güzel bir hikayeyle karşılaştığım bir hollywood filmi olmamıştı. küçük suçlar işleyen bir sosyopat olan lou  ( jake  Gyllenhaal ) bir gece şahit olduğu bir kazayla bağımsız haberler çekip televizyonlara satmayı keşfeder. sonrasında bu işe soyunur ancak onun usulleri giderek tehlikeli bir hal almaya başlayacaktır... izlememiş olan sinemasever dostlar izlesinler sonrasında bu filmin ve baş oyuncusunun oscar ödüllerine aday bile gösterilmemesine şaşıranlar olacaktır. şaşırmayın zira bu akademi alfred hitchcock'a da hiç ödül vermedi...

Haftasonu iki animasyon izledim: Cesur Zebra Khumba ve Fındık İşi.

Khumba yarısı çizgisiz bedeniyle batıl bir sürünün günah keçisi olduğu için diğerlerine benzemek adına bir mite sarılan ve kutsal gölü arayan bir zebranın yol öyküsü. Her yol öyküsünde olduğu gibi ilerleyişinde yandaşlar ve düşmanlar ediniyor. Farklı olmak bir lanet midir yoksa bir ödül mü? Farklı olan birinin lanetiyken bir diğerinin ödülü olabilir mi? Eğlencelik, 6.8/10...

Fındık İşi, bir şehrin parkında yaşanan yiyecek sorununa çözüm arayan park komunünün ve bu komüne katılmayan özgür ruhlu bir sincabın aynı fıstık arabasını hedeflemeleriyle başlayan bir hikaye. Bu fıstık arabası ve dükkanı da aslında bir bankayı soymak isteyen haydutların paravan olarak kullandığı bir yer olunca işler karışıyor. Keyifli bana kalırsa, 7.5/10...

Dün Rio 2'yi izledim.

Mavili ve Harika artık büyük bir aileye sahip, 3 tane yavruları var. İlk filmi izleyenler hatırlayacaktır Mavili'nin kahve falan içtiğini, aynı genler yavrulara da geçmiş. Hatta o kadar ki bi tanesi müzik bile dinliyor kulaklıkla. Neyse efendim Harika "şehir hayatı yaşıyoruz, insan gibi yaşıyoruz. bu bizim doğamız değil" diyor ve amazona gitmeye karar veriyorlar. Olaylar da böylelikle başlıyor, amazonda bizimkileri sürprizler bekliyor.

Keyifli miydi ? Evet. İlk film kadar iyi miydi ? Bence hayır. Velhasıl keyifli vakit geçirmek için ailenizle rahatlıkla izleyebileceğiniz bir film. Ama "kuşun kulaklık takması nedir, böyle saçmalık mı olur. insan biraz mantıklı yapar şunu" falan diyeceksiniz katiyen bulaşmayın, zaten animasyon neticede.

Rio 1 ve 2 kızımın favori filmlerinden, dolayısıyla sık sık seyrediyorum. Birinci film özgün olsa da ikincisi Meet The Parents filminin animasyona dönüştürülmüş hali gibi. Keyifle izleniyor, hem de defalarca :)

--- SPOILER ---

Madagaskar 2... Alex - Marty - Gloria ve Melman'ın hikayesi Madagaskar'dan Afrika'ya taşınıyor bu filmde. Önce gerçekten oraya ait olduklarını düşünürlerken Alex kökenlerine bu kadar yakınken aslında ne kadar uzak olduğunu, Marty ise tıpatıplarının arasında sıradanlaştığını görüyor. Süpriz bir aşk ise yok artık dedirtiyor :)

Bu seride Julien tiplemesine bayılıyorum, bir karakter bu kadar mı saçma, bu kadar mı eğlenceli, bu kadar mı dayanaksız bir şekilde özgüveni böylesi yüksek olur.

Birkaç güne kalmaz serinin üçüncü filmini de izlerim...

çocukları olan mecburen onlarla bu tür filmleri defalarca izliyor Onlardan biride benim ve ben de pişman değilim

Alıntı yapılan: doktor1881 - 11 Şubat, 2015, 09:54:27
çocukları olan mecburen onlarla bu tür filmleri defalarca izliyor Onlardan biride benim ve ben de pişman değilim

Animasyonları sevdiğim için hiç sıkıntı olmuyor, kızımla keyifle izliyoruz. Gerçi onuncu izlememden sonra bende sıkıntı başlıyor. Yakında Winnie The Pooh serisinden seyrettiğim 5 film hakkında yazacağım :)
Ayı Winnie
Tigger Movie
Minik Fil Heffallump
Roo ile Bahar Zamanı
Piglet'in Büyük Macerası

Bu arada 2011 yapımı Winnie The Pooh isimli filmi bulamıyorum :(

Alıntı yapılan: pizagor - 11 Şubat, 2015, 10:19:12
Animasyonları sevdiğim için hiç sıkıntı olmuyor, kızımla keyifle izliyoruz. Gerçi onuncu izlememden sonra bende sıkıntı başlıyor. Yakında Winnie The Pooh serisinden seyrettiğim 5 film hakkında yazacağım :)
Ayı Winnie
Tigger Movie
Minik Fil Heffallump
Roo ile Bahar Zamanı
Piglet'in Büyük Macerası

Bu arada 2011 yapımı Winnie The Pooh isimli filmi bulamıyorum :(

Film izleme sitelerinde vardı diye hatırlıyorum.

Edit : http://www.filmifullizle.com/winnie-the-pooh-2011-filmi-turkce-dublaj-izle.html/2 burada var.

Yenilerden, Kutu Cücelerini _boxtrolls de bir deneyin, çok keyifli bir stop motion animasyon.

Birdman, film uçmuş, beklenti keyif skalamda 10/10

Alıntı yapılan: Mrtekin - 12 Şubat, 2015, 01:53:38
Yenilerden, Kutu Cücelerini _boxtrolls de bir deneyin, çok keyifli bir stop motion animasyon.

3 buçuk yaşa uygun mu?

(http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/thumb/a/ae/BourneIdentityfilm.jpg/220px-BourneIdentityfilm.jpg)

Beş yıllık bir aradan sonra Bourne üçlemesini tekrar izleyeyim dedim, Bourne Identity ile yola çıktım. İlk seyrettiğimde filmin yoğun komplo ortamı öylesine etkilemişti ki beni aynı moda tekrar girerim sanıyordum ama olmadı. Ağzım açık seyrettiğim o dövüş koreografilerini bile sıradan bir heyecan – heyecansızlık arası durumla karşıladım. Kötü bir hafızaya sahip olsam da, pekçok ayrıntıyı aradan geçen sürede tamamen hafızadan silsem de görüyorum ki bazı filmler sadece tek kullanımlık oluyor...

Bu durumu açıklamada bir diğer seçenek ise hiçbir şekilde memnun olmayan huysuz ihtiyar moduna giriyor olabilirim :)  Malum yaş artık kırk...

Bourne serisinin ilk 3 filmini neredeyse her sene, hic sikilmadan bastan sona izliyorum, acayip de zevk aliyorum vallahi :)

Alıntı yapılan: emre ozdamarlar - 12 Şubat, 2015, 10:04:19
Bourne serisinin ilk 3 filmini neredeyse her sene, hic sikilmadan bastan sona izliyorum, acayip de zevk aliyorum vallahi :)

Huysuz bir ihtiyar oldun diyorsun yani ;D

Alıntı yapılan: pizagor - 12 Şubat, 2015, 10:17:13
Huysuz bir ihtiyar oldun diyorsun yani ;D

ya da benim kafa hic gelismedi, 20 yasinda takildim kaldim, hala bourne, hala terminatör :)

The Judge filmini izledim en son. Senaryosuyla ortalama bir dram filmi olmasına karşın Robert Downey Jr. ve Robert Duvall'ın performanslarıyla gayet güzel bir film olmuş. Mahkeme salonunda geçen filmleri sevenler kaçırmasın.

Dört beş yılda bir seyrettiğim bir filmi bu haftasonu yine seyrettim: You've Got Mail..

Bünye olaya vurdulu – kırdılı, en azından biraz hareket olsun, beş kuruş fazla olsun tarzı yanaşsa da hanımın film deyince aklına ilk gelen tür 'romantik komedi'nin bence izlemesi keyif veren örneklerinden. Bir de adeta bir New York güzellemesi You've Got Mail. Şu şehirle ilgili hiç bir turistik ilgi duymayan, muhtemelen de hiç yolunu oralara düşürmeyecek birisi olarak bende merak uyandırması ilginç.

Zaten seyreden seyretmiştir ama şunu söyleyeyim, periyodu bu şekilde uzun aralıklı tutarsanız tekrar tekrar seyredilebiliyor..

Cuma akşamı kızım baba birlikte film seyredelim sana 3 seçenek sunuyorum deyince kaçamadım 1.Karlar Ülkesi 2. 6 Big Hero (Daha önce kızımla seyretmiştim ama tekrar seyretmek istiyordu) 3.Sihirbazlar Çetesi ...Bende 3-4 kere seyretmeye başladığım ama çeşitli nedenlerden dolayı 30.dk civarında bıraktığım Sihirbazlar Çetesini seçtim.

http://www.imdb.com/title/tt1670345/

Konusu gerçekten çok güzel ve sürükleyici . 4 Sihirbazın yaptığı gösteri film sonuna kadar sürüyor Bu kadar ihtişamlı ve planlanmış olayların bir intikama dayanması aklımıza İNTİKAM SOĞUK YENEN BİR YEMEKTİR sözünü getiriyor Rahatlıkla seyredilir Zaten forum arkadaşlarımızın çoğu seyretmiştir Geç kalan benim burada

Doha-Kuala Lumpur arası uçarken 3 film seyrettim: Big Hero 6, There is something about Mary ve Dracula Untold.

Big Hero Six klişelerle dolu bir çizgi filmdi, beğenmedim. Sanki herşey biryerlerden alınmış ve harmanlanmış gibi geldi. En başta 'nerd'lerin kostüm giyip süper Kahraman olması fikri Kick-ass'te çok güzel işlendiği için bu anlatı bence gayet yavandı. Sonrasında fim boyunca sürekli seyirciyi başka tarafa yönlendirip suçluyu ortaya çıkarırken son dakikada ters köşe yapması zaten hoşlanmadığım bir durum. Bence alalade bir çizgifilm, 5/10 yeter bunun için.

Ah Mary Vah Mary ise 98 ya da 99'daki izlememdeki keyfi yaşattı yine. O efsane ilk 25 dakika yine ağzımın kulaklarıma varmasına yetti. Tek sorun şu ki Qatar havayolları filme sansür uygulamış. Bir diğer efsane bölüm olan Ben Stiller'ın otel tuvaletindeki sahneleri esnasında ekran kararıp sakıncalıdır şeklinde bir yazı çıktığı için o keyfi alamadım maalesef. Bu film bence Ben Stiller'ın en iyi işlerinden biri, 8.9/10...

Dracula Untold ise Vlad'ın o yolu seçmesini anlatırken çok sağlam, duygusal girmesine rağmen bütününe baktığımda bence kötü bir hikaye. Yönetmen ve oyuncular olabildiğince birşeyler yapmaya çalışmışlar ama dediğim gibi olabildiğince... Bir de köken hikayesi diye ortaya çıkmasına rağmen bu Vlad'ın Stoker'ın Dracula'sıyla kişilik babında hiçbir bağlantısı yok, aşırı serbestçe yorumlanmış. Ucuz milliyetçilikten değil, gerçekten de beğenmediğimden 5.5/10...

http://www.beyazperde.com/filmler/film-230899/fragman/tum

Güldür güldür ekibinden çoğunluğunun oynadığı OLUR OLUR insanı güldüren,eğlendiren ama bitince birşey bırakmayan bir film.Filmde  yaşam koçu Zihni'nin veciz sözlerine dikkat.Ertan'ın Zagor tişörtü de bir hoşluktu.

Kısaca konusu:Ali'nin kendi halinde bir hayatı vardır. Bir eczanede kalfa olarak çalışan Ali, kapıdan içeri giren bir kadını gördüğü anda her şey altüst olur. Çünkü kadın, Ali'nın çocukken hayallerini süsleyen Azra'dan başkası değildir! Külleri alevlenen aşkıyla Ali, Azra'yı tavlamak ister. Fakat bu konudaki becerileri sınırlıdır. Umutsuzluğa kapılmışken internette bir ilana rastlar: "Yaşam Koçu Zihni", üstelik indirimden faydalanabilecek şanslı kişi seçilmiştir! Belki bir yaşam koçu hayatını yoluna sokacak ve hayatının aşkına kavuşabilecektir. Öte yandan mesleğinde işler çok da yolunda gitmeyen Zihni'yle asistanı, yeni müşterinin gelişiyle kariyerlerini yeniden canlandırabilmek için kolları sıvar. Ali'nin hayatını değiştirebilmek için birbirinden yaratıcı teknikleri uygulamaya çalışırlarken, komik olaylar birbirini izleyecektir

SPOILER

Doha- Ankara arası uçarken bir buçuk film seyrettim: Edge of Tomorrow ve Frozen'ın yarısı. Edge of Tomorrow'a hakikaten bayıldım.

Dünya uzaylı istilası altındadır, kaleler düşmüştür. Amerikan ordusunun iletişim subayı Albay Cage'e yeni savaş elbiseleriyle düşmana yapılacak saldırıda görev verilir. Ancak Cage kendisinin gerçek bir asker olmadığını söyleyerek ve generali de ince yollu tehdit ederek bu görevi kabul etmez. Az buçuk askerlik yapan herkesin bildiği üzere askerlikte emri kabul etmemek kabul edilebilir bir durum değildir. Tutuklanır, rütbesi alınır, eğitimsiz, savaşma tecrübesi olmayan er Cage olarak bir gün sonraki sahil çıkarmasına katılır. Çıkarma dünyalılar tarafı açısından büyük bir yıkım olur.

Bu noktada 'nasıl ya Cage de ölecek, film nasıl ilerleyecek peki!' derken film bir anda değişmeye başlıyor. Uzaylı hiyerarşisinde Alpha olarak adlandırılan uzaylı ölürken yine ölmek üzere olan Cage'in arasında kan değiştokuşu olur. Bu durumun önemi Omega'nın aslında zamanla oynayabildiğinin, ölmeden önce zamanı geriye alabildiğinin ve dolayısıyla kazanana kadar aynı sekansı yaşabildiğinin, mutlak galip olduğunun seyirciye açıklanmasıyla ortaya çıkar. Bu kan değiştokuşu Cage'in de aynı şekilde ölmeden önce zamanı geriye almasını, tutuklanmasından sonraki o, çıkarmanın bir gün öncesindeki ayılma anına geri dönmesini sağlamaktadır. Artık Cage adeta her öldüğünde aynı seviyeden oyuna yeniden başlayan bir bilgisayar oyuncusu gibi yeniden ilerlemekte, alternatifleri denemektedir.

Bourne üçlemesinden hatırlayacağınız yönetmen Doug Liman tekrarlayan her günü o kadar kararında ve yeterince geliştirerek sunmuş ki izleyiciye, insan seyrederken hiçbir sıkıntı duymuyor, yine mi aynı şey hissiyatı olmuyor. Tom Cruise'u en son yine böyle bir uçak yolculuğu esnasında yine bir bilimkurguda 'Oblivion'da seyretmiştim. O hayal kırıklığının üzerine bu film iyi geldi. Doug Liman, Cruise ve Emily Blunt üçlüsüne bayıldım. Uzaylı tasvirlerine, dövüş şekillerine hayran kaldım. Bu şekilde savaşan bir düşmana karşı insanın biçareliğini hissettim.

Notum 8.9/10...

Alıntı yapılan: doktor1881 - 07 Mart, 2015, 21:34:57
http://www.beyazperde.com/filmler/film-230899/fragman/tum

Ertan'ın Zagor tişörtü de bir hoşluktu.

  hayır sayın doktorum ne yazık ki zagor tişörtü değil... çok benziyor ama karakterden de anlaşıldığı üzere kung fu tişörtü...

Alıntı yapılan: kedidiro - 09 Mart, 2015, 15:12:19
  hayır sayın doktorum ne yazık ki zagor tişörtü değil... çok benziyor ama karakterden de anlaşıldığı üzere kung fu tişörtü...

Bende çok inceledim ama çıkaramamıştım Canım belki öyle görmek istemiş olabilir ; ;D ;DSen söyleyince karekterin Kung-Fu hayranlığı vardı .Anımsadım.Ama yine değişik bir tişört idi.Zagor rengi pek tutmuyordu.Ama piyasada rengi tutmayan Zagor tişörtleri dolaştığı için benzetmişim.Bilgi için çok  sağol.Odada güzel figürler vardı

Akşam Daredevil dizisini izlemek için bilgisayarın başına geçtim.Hiç bir yerde bulamayınca bende serinin ikinci filmi KURALSIZ'ı izledim Birinci filme göre sönük kalmış Benim hoşlandığım türde filmlerden olmasına rağmen notum:6/10. Olay bir kutunun çevresinde geçiyor.Ama sonuç........ Serinin bir filmi daha kaldı hayırlısı.Filmde bol bol görsel efekt mevcut


http://www.turkcealtyazi.org/fragman/2908446/insurgent.html

Dün başrolünde Jim Carrey'nin olduğu Aman Tanrım'ı izledim, filmi beğendim yarın 2. filmi izlemeyi planlıyorum :)

http://www.imdb.com/title/tt0315327/?ref_=nv_sr_5


Filmdeki favori sahnem ise kesinlikle bu : https://www.youtube.com/watch?v=cmlq40G9xK8

Aman Tanrım 2'yi de izledim (orijinal adıyla Evan Almighty) ve ilk filmdeki tat yoktu. İzlenebilir ama ilk filmden sonra yavan geliyor aynı tadı vermiyor.

2011 yapımı Limit Yok filmini izledim az önce, CBS'de dizisinin başlayacağını öğrendim ve uzun zamandır izlemeyi ertelediğim bu filmi sonunda izledim :)
Daha yüksek tempo bekliyordum, beklentilerim yüksekti filme başlarken, ve beklentilerimin altında kaldı film.

http://www.imdb.com/title/tt3011894/?ref_=fn_al_tt_1

Relatos Salvajes

Ispanya Arjantin ortak yapimi , basrollerden birisinde Arjantinli usta aktor Ricardo Darin var . 2014'un en iyi filmlerinden . Izlemediyseniz pas gecmeyin .

The Hunting Party

http://www.imdb.com/title/tt0455782/?ref_=nm_flmg_act_14


çıtır çerez, izlenir.

Dün gece kızım hep dizi izliyorsun benimle film izle deyince ilk tercihi ona bıraktım.Onun tercihi 2005 yapımı

SKY HİGH (Kahramanlar Okulu)
Süper kahramanların sıradan kabul edildiği bir dünyada geçen Sky High, The Commander (Kurt Russell) ve Jetstream (Kelly Preston) isimli, şöhret olmuş iki kahramanın "güçleri olmayan" oğulları Mike'ın hikayesini anlatıyor.
Mike lise çağına gelince soluğu kahramanların lisesi Sky High'da alır. Gelin görün ki, süper güçleri olmamak yeterince kötü değilmiş gibi, Mike, bir de, süper kahramanların değil de yardımcı karakterlerin sınıfına düşer.
Kısa zamanda toparlanan Mike, kendi güçlerini kullanmaya başlar. Hem ailesinin yüzünü kara çıkarmaz hem de okuluna yaklaşmakta olan bir tehlikenin karşısına geçer. Kahramanlığını kanıtlaması biraz zaman alsa da sonucun mükemmelliğinden herkes memnun kalacaktır

http://www.beyazperde.com/filmler/film-50152/


Benim tercihimde kızımın tercihi  gibi eski bir film.Canım biraz ağlamak istedi 2001 yapımı

YAPAY ZEKA(Artificial İntelligience)

11 yaşında, kendi halinde bir çocuk olan David'in diğerlerinin farklı olmasının bir nedeni vardır. Ancak tıpkı bir insan gibi davrandığı ve kendi de insan olduğuna inandığı için aslında yapay zekaya sahip bir robot olduğu kolayca anlaşılmamaktadır. David, çocuğu olmayan ailelere, canlı ve ciddi bir oyuncak olarak verilen bir araçtan başka hiçbir şey değildir. Bunun farkına varmasıyla birlikte, gerçekliğine kavuşmak isteyecek ve bunun için tehlikelerle dolu bir yolculuğa çıkacaktır.
Spielberg'in, Kubrick'in bitiremediği projesini tamamlamak üzere kotardığı filminin başrollerinden biri Jude Law'a ait
http://www.sinemalar.com/film/1068/yapay-zeka

Her iki filmde güzeldi belki 4-5 kere seyretmişliğim var Ama yapay zekanın yeri apayrı.Seyretmeyen varsa seyretsin

Dün eşimle tesadüf eseri izlediğimiz Liam Neeson'un başrolünde olduğu 2011 yapımı Unknown. Filmin kadrosu çok iyi. Diane Kruger'dan, Bruno Ganz'a, Frank Langella'dan January Jones'a kadar iyi bir kadrosu var. Film Almanya'da geçiyor ve yer yer Türkçe konuşmalara da tanık oluyoruz. Gizem ve sonu ters köşe filmleri seviyorsanız tavsiye ederim. Taken serisi gibi bu filmde başrol oyuncusunun yabancı olduğu bir ülkede geçiyor ve bir çok Liam Neeson filminde olduğu gibi klişeler olsa da genel olarak güzel bir film.

http://www.imdb.com/title/tt1401152/?ref_=nv_sr_1

  Geçen gün oturdum ve Lincoln'ü izledim. Spielberg yönetmiş. Zengin bir oyuncu kadrosu mevcut. Lincoln rolünde Damien Day Lewis görüyoruz. Eşini Sally Field, oğlunu Joseph Gordon Lewitt, Cumhuriyetçilerin önde gelen senatörünü Tommy Lee Jones oynuyor.

   İç savaşın sonlarına doğru ikinci kez seçilen Lincoln anayasa değişikliği yapıp köleliği kaldırmak istemekte. Ancak anayasayı değiştirecek 400 oya (pardon yanlış meclis) , çoğunluğa ulaşamıyor. Kendi partisi olan Cumhuriyetçilerden tam destek alsa bile Demokratlardan oy çalması lazım. Film bu dönemi anlatıyor.
   Ağır aksak giden bir politik drama. Oyuncular çok başarılı. Ancak House of Cards seyredenler için yavan gelecek bir film.
   İzlemekten bir şey kaybetmezsiniz ama izlemezseniz de olur.

Akşam dizi seyrederken çoktan beridir aradığım filmi bulunca geç olmasına rağmen zevkle seyrettim
Vay başıma gelenler 2.5  çok beklentiniz olmadan mantık aramadan sadece gülmek eğlenmek için seyredecekseniz ideal.
Hele bir Özgür kardeşler ayin sahnesi var.Gülmekten koptum 3-4 kere o sahneyi seyrettim

Geniş bilgi:http://www.beyazperde.com/filmler/film-230389/

fragman:http://www.beyazperde.com/filmler/film-230389/fragman/tum/
http://www.beyazperde.com/filmler/film-230389/fragman/tum/

Özellikle bir TV kanalında bu filme haftada 2-3 kez denk gelmeyen olmamıştır herhalde. Escape Plan (Kaçış Planı) Slyvester Stallone ve Arnold Schwarzenegger'in Cehennem Melekleri'ni saymazsak bir araya geldikleri ilk film. 6.8'lik şişmiş İMDB  puanıyla ve Jim Caviezel, Sam Neill, Vincent D'Onofrio, Vinnie Jones, 50 Cent ve Amy Ryan'lı ünlüler geçidi kadrosuna rağmen bence zayıf ve 90'larda kalmış bir yapım. İsveçli yönetmen Mikael Håfström'in ne hikmetse yönetmenlik koltuğuna oturtulduğu filmin konusu ise kısaca şu şekilde:

Wikipedia'dan alıntıdır:

"Ray Breslin, eski bir savcı ve avukattır. Ancak mesleğini, hapishanelerin güvenlik tedbirlerini kontrol etmek amacıyla bırakır ve en önemli hapishane güvenlik uzmanlarından birisi haline gelir. Bu süre içerisinde pek çok hapishaneye tutuklu olarak girmiş ve bu hapishanelerden firar etmeyi başarmıştır. Bir güvenlik şirketi de bulunan Breslin, bu konuyla ilgili güvenlik kitabı da yazmıştır. Bu kitapta üst düzey korumalı bir hapishane sistemini tasarlamış ve açıklamıştır. Fakat başta her şeyden habersiz olan Breslin, kendi fikirlerinden yararlanılarak oluşturulmuş ve uluslararası sularda gezen bu yüzen hapishaneye konuk olur. Bu hapishane girdiği ve firar ettiği diğer hapishanelerden oldukça farklıdır. Çünkü, burada Breslin'i bir ömür boyu tutmak istemektedirler. Breslin ise daha sonra kendisini kiraladığını ve asıl adının Manheim olduğunu öğreneceği, Emil Rottmayer ile hapishanede tanışır. İkili, birlikte bu yüzen hapishaneden kurtulmak amacıyla çalışmalara başlarlar."

Hapishaneden kaçış filmlerini sevenlerin sıkılmadan izleyecekleri, müslüman arap/zenci mahkumların unutulmadıkları (!)  onun dışında Arnold'un nasıl yaşlandığını göreceğiniz Sly'ın hep ön planda olduğu bu filmi vaktiniz varsa izleyebilirsiniz. Ha bir de Jim Caviezel kötü hapishane müdürü rolüne hiç gitmemiş, pek eğreti durmuş gibi geldi. Arnie'nin bir yerde Caviezel'e "Sen Şeytansın" demesi de Mel Gibson'ı biraz kızdırmıştır herhalde  :D Puanım 5,5 / 10.

İnternet olmadığı için kitap ve film ağırlıklı geçiyor
Will Smith'in Focus adlı filmi az önce bitti.

http://www.beyazperde.com/filmler/film-206559/

Film sanki iki bölümden oluşmuş.Buenos Aires'e kadar olan ve sonraki kısım

Film sürprizli sonuna rağmen büyük bir fiyasko 100 dk esneyerek geçti
Zevkle izlediğim bir 10 dk sadece Amerikan futbolunu izledikleri locada geçti.

Film Notu;3/10 Başka güzel filmlerle vakit geçirin ;D ;D

Jüpiter Yükseliyor 120 dk lık bilgisayar efektlerinin gereğinden fazla kullanıldığı ama benim beğendiğim bir film oldu

http://www.beyazperde.com/filmler/film-198721/

Uzaydaki zengin bir hanedanın dünyanın tapusu üzerindeki çekişmesinin düğümünü dünyalı Jüpiter adlı kız çözecektir

Film Notu:8/10

Kocan Kadar Konuş  108 dk süren 2015 yapımı yüzü gözü düzgün bir Türk filmi
Türk toplumunda kızların durumu gerçekçi bir dille fazla sululuk yapmadan anlatılıyor

https://www.youtube.com/watch?v=NpPJ_tUu1Wk

http://www.beyazperde.com/filmler/film-230884/

Film Notu:8/10

Öğrenci İşleri sinemada oynarken fragmanını çok beğenmiş ama gidememiştim Fırat Tanış'ta beğendiğim bir oyuncuydu
Bayram deyip bu fırsat dün gece seyrettim.Bu tür filmlerin sanşızlığı Hababam Sınıfı ile mukayese edilmeleri
Biraz  Hayat Bilgisi tarzında olan dizi konu olarak yeterli olmasına rağmen absurtluk katarak filmi rezil etmişler
Meraklasına bu gece Tv kanalında yayınlanıyor

https://www.youtube.com/watch?v=wyj6BMWQi14

http://www.beyazperde.com/filmler/film-232973/

Film Notu:3/10

Hobbit: Beklenmedik yolculuk
Uzunca süredir seyredilmeyi bekleyen filmi oğlumun ısrarı ile birlikte seyrettik
Serinin en zayıf filmi diye söylediği bu film gayet hoşuma gitti
3 saat hiç sıkılmadan keyifli bir vakit geçirdim
Hemen 2. filme başlamaya karar verdim.Seri bitince de Yüzüklerin Efendisi tekrar sırada

http://www.beyazperde.com/filmler/film-119089/

Film Notu:9.5/10

PİŞT (Yerli Korku-Komedi)
Geçenlerde tv de yayınlandı.11 yaşındaki kızım seyretmek istedi.Saati geç olduğu için izleyemedik.Kismet bugüne imiş.
Seyrettik ama ikimizde pişman olduk.

http://www.izlesene.com/video/pist-fragman-official-hd/8398652

Özeti:
Depresyon nedeni ile kliniğe yatan 3 genç, acil tedavi için alternatif yöntemler uygulayan Hidayet Hanım'a emanet edilirler... Hidayet Hanım 3 genci Ada'da bir konağa yerleştirir... Amacı, onları geçmiş korkularıyla yüzleştirerek iyileştirmektir. Bunun için adadaki köylülerle, gençleri korkutmak üzere türlü olaylar planlarlar. Ancak, bilmedikleri bir şey vardır ki o da konakta gerçekten de bir "Peri"nin yaşıyor olmasıdır

Film Notu:3/10

Panini Volvo 1
DÖVÜŞ KULÜBÜ 6

Alıntı yapılan: hennessy - 11 Aralık, 2015, 20:21:46
Panini Volvo 1
DÖVÜŞ KULÜBÜ 6

Bunlar film ismi mi? :)

Alıntı yapılan: hennessy - 11 Aralık, 2015, 20:21:46
Panini Volvo 1
DÖVÜŞ KULÜBÜ 6

??? ??? ???

Breaking Bad Ciddi ciddi kimyaya merak saldım. Hocaya uyuşturucu yapımını soracağım

The Revenant'i izledim. Filmin adi aslinda oldurmeyen Allah oldurmuyor olmaliymis. Guzel bir film ama bence bi 15-20 dk daha kisa olsaymis cok daha oturakli olurmus.

Escobar : KAYIP Cennet :) Güzeldi baya

Justice League Lego Movie:
Darkseid, Luthor, Sinestro, bu filmde yok yok ama fazla çocuksu... Vaktim kıymetli diyorsanız, boşverin, o bir saati daha güzel birşeylere harcayabilirsiniz...

Gravity:
Akşam olmuş - karanlık çökmüş, biralar - çerezler hazır ve en önemlisi film izleme motivasyonu tam ise gerçekten keyif verebilir. Bu şartlar dışında ortalama ama sıkılmadan izlenebilir diyeceğim bir film. Gerçi ben Sandra Bullock'un dünyadaki dramından uzaydakine göre daha çok etkilendim ama olsun o kadar da.

Bu arada gerçek hayatta o kadar fırlatılan uydu, uydudan ya da roketlerden ayrılan - kopan parçalarla atmosferin az ötesi bir çöplüğe dönüştüyse bu parçalara ne oluyor gerçekten, tehdit yaratıyorlar mı, filmden sonra bunu merak ettim.

Man From U.N.C.L.E
Guy Richie eski bir diziden bence oldukça başarılı bir film çıkarmış. Ca vill ve Hammer ıkilisi rollerine cuk oturmuşlar.  Aralarındaki konya da çok iyi.
Ikinci film bence çekilir.  Çekilmesi gerek te bence. Iki saatin nasıl geçtiği anlaşılması bile.

Man From U.N.C.L.E. nedense ben o kadar tutmadım... İlk başladığımda ilk yarım saatte kapattım... 2. sinde 1 saat 10 dk filan dayandım (iyi dayanmışım) 3. kez bitirmek azmi ile tekrar başına oturur muyum bilmiyorum... (Hiç sanmıyorum)

Teenage Mutant Ninja Turtles:
Yeni görsel tiplemelerini biraz yadırgasam da hızla tüket - hızla unut bağlamında yüksek skorlu buldum. Yalnız Shredder ne olmuş öyle, biz çocukken daha bir sevimliydi kendileri..

Marvel Cinematic Universe filmlerini tekrar izlemeye başladım:

Iron Man 1
Incredible Hulk
Thor 1

Şimdilik...

Cuma'dan beri izlediklerimin ilki:
Kvinden i buret... Çok hoşuma giden bir Danimarka polisiyesi oldu. Polisiyelerle ilgili kelimelere çok dikkat etmek gerekiyor, herşey Spoiler olabiliyor. O yüzden 'Çözümlemesine bayıldım' demekle yetineceğim...

Bald mountain. Harika bir Brezilya filmi. Serra Pelada'ya yapılan altına hücum esnasında iki dostun hem kendilerinde, hem ilişkilerinde yaşadıkları inişler, çıkışlar, sapmalar. Oyunculuk nefis (özellikle kısa da olsa Wagnar Moura'ya hayran kaldım), film nefis...

Son birkaç günde tekrar izlediğim Marvel Filmleri:

Thor: Dark World
Iron Man 3

Mandarin'e hakikaten çok üzüldük  :)

 Şu an itibarıyla days of future past izliyorum.

Bourne Supremacy...
Serinin dördüncü filmi Jason Bourne'u beklerken geçmişi de hatırlamakta fayda var. Matt Damon'ı yakın dönemde sadece bilimkurgularda seyrettim (Elysium, Interstellar, Martian), adeta bu türün oyuncusu gibi oldu benim gözümde. Bourne ile yine eski günlerini, Good Will Hunting'i, Ocean's Eleven ve serinin sonrasını hatırladım. Adamın oynamadığı tür yok adeta ama kendisine en çok yakışanı Bourne diye düşünüyorum. Bildiğiniz üzere güzel film. Şimdi de Bourne: Ultimatum'a geçeyim...

2012 yapimi The Bourne Legacy de unutulmasin yalniz. Matt Damon'li serinin kalitesini yakalamasa da kendisini izleten bir casus filmiydi.

Matt Damon çok yetenekli bir oyuncu.

Kariyerinde çok ilginç filmlere imza attı. Şahsen; ben, "Kader Ajanları","Köstebek"' ve "Bagger Wance Efsanesi" filmlerini de pek bir severim.

Dun aksam Creed'i izledim ve begendim. Rocky ile buyuyen neslin, yani bizlerin gözlerini hafif yasartacak bir film olmus. Stallone'nin performansi harikaydi. Apollo'nun oglu biraz samimiyetsiz gelse de yine de rolunun hakkini veriyor.

(https://farm2.staticflickr.com/1682/26247716985_a195bbf091_c.jpg)

Alıntı yapılan: emre ozdamarlar - 15 Şubat, 2016, 23:56:35
Dun aksam Creed'i izledim ve begendim. Rocky ile buyuyen neslin, yani bizlerin gözlerini hafif yasartacak bir film olmus. Stallone'nin performansi harikaydi. Apollo'nun oglu biraz samimiyetsiz gelse de yine de rolunun hakkini veriyor.

Creed ile ilgili hep olumlu yorumlar okumuştum, sonunda bende izledim.

Ama umduğum kadar iyi çıkmadı, tamam kötü bir film değil ama vasatı da aşamıyor.

SW VII nasıl ki SW IV 'ün yeniden çekimi ise, bu filmde Rocky 1 in yeniden çekimi olmuş.

Geçen yılki Filmekimi'nin en favori filmlerinden biri olduğu halde bilet bulamadığım için seyredemediğim, yönetmen  Yorgos Lanthimos'un  The Lobster (İstakoz) adlı filmini az sonra seyredeceğim. Yönetmenin ilk seyrettiğim filmi Dogtooth (Köpekdişi) idi. Resmen sallayıp silkelemiş, duvara  çivilemişti  beni. Gene  aynı  vaziyet alacağıma  eminim. Alıştırma  niyetiyle filmin afişinden giriş yapayım istedim. Afişi uzun uzun seyrettim. Beden yok.   Görünen sadece endişeli yüzler, parmakları aralanmış eller...  Tuhaf şey! Afiştekiler sanki  istakozu andırıyor.


Yemek programlarında ballandıra ballandıra anlatılan, lezzeti kaçmasın diye  canlı canlı kaynar suya atılan, canlı canlı ızgara edilen istakoz  pişirme yöntemleri  aklıma geldi. Kaynar suya atılan istakozların nasıl çığlık attıklarını, bu çığlığı duyup sinirleri bozulmasın diye önce baş tarafından suya soktuklarını, kaynar suya atmadan önce çırpınmasınlar diye bacaklarını soparlarla bağladıklarını rahatlıkla anlatan insanları düşündüm. Ne feci!..  Afişteki oyuncuların yüzlerindeki üzüntüye, endişeye ve ellerine tekrar baktım. İstakoz!

Eşim ile Köpekdişi'ni izlerken kurşun yemiş gibi olmuştuk.Bu filmi de indirdim ama izlemek için uygun zamanı bekliyoruz.Böyle güzel filmleri uygun zamanda ve ruh durumunda izlemek lazım ki boşa gitmesin.

Ben izledim The Lobster'ı Tommikser. Gene  sarsıp silkeleyen bir film. Bu adamın zekasına hayranım.
Filmi  eşinizle seyredin bakalım? Sonu hakkında ne düşüneceksiniz merak ediyorum. :)

Alıntı yapılan: Hayal Kahvem - 22 Nisan, 2016, 15:44:08
Ben izledim The Lobster'ı Tommikser. Gene  sarsıp silkeleyen bir film. Bu adamın zekasına hayranım.
Filmi  eşinizle seyredin bakalım? Sonu hakkında ne düşüneceksiniz merak ediyorum. :)

The Lobster'in konusunu çok ilginç buldum;

In a dystopian near future, single people, according to the laws of The City, are taken to The Hotel, where they are obliged to find a romantic partner in forty-five days or are transformed into beasts and sent off into The Woods.

Aynı yönetmenin Alps filmi de çok şahanedir.Onu da tavsiye ederim.

Finding Neverland'i yıllar sonra yeniden seyrettim. Enfes bir film, duyguyu, dramı, komediyi çok dengeli veriyor. Jack Barrie'nin Peter Pan'a giden yolunu anlatıyor.

Ayı Kardeş 2 isimli Disney animasyonunu izledim. İlk film kadar beğendim bu filmi de. Zaten animasyonu çok seven biri olarak Disney filmlerini severek izliyorum küçüklüğümden beri.

Bridge of Spies... Hiç imdb notuna falan bakıp da olumlu/olumsuz etkilenmeden notumu vereyim: ortalamanın çok çok üzerinde, iyi skalamın ortalarına yakın. Tom Hanks'den ziyade Rudolf Abel'ı oynayan Mark Rylance'a hayran kaldığım oyunculuk. İzlemesi kesinlikle zaman kaybı değil...

İnception filminin en iyi film olması gerekir ama bir türlü top 250'de 1 numara olamadı.

Uykumun kaçtığı bir diğer akşam. Film seyretmek için bir fırsat. 1998 senesindenmiş bu film, 19 sene olmuş öyleyse ilk izleyeli. Yaşlanmışız, o filmden sonra İstanbul da, İstiklal de, Bodrum da çok değişmiş.

Hatırladınız mı bu 3 kelimeden sonra filmi? Her Şey Çok Güzel Olacak. Hala zevkle izlenen bir film, sadece Mazhar Alanson'un oyunculuğu biraz battı bu seyirde. İlkinde böyle olmamıştı.

    Her Şey Çok Güzel Olacak, yıllardır benim başucu filmlerimden...

    Filmin sinemalarda gösteriminden bir sene sonra, yani 1999 yılında TV gösteriminde ilk defa izlemiştim...O dönem Kral TV'de de sürekli filmin klibi oynardı...Yıllar sonra öğrenecektim ki film için bestelendiğini sandığım ''Bu Ne Biçim Hikaye Böyle'' adlı şarkı, meğer 70'li yıllarda MFÖ'nün Ö'sü henüz yokken Mazhar ve Fuat'ın ilk albümlerinden ''Türküz Türkü Çağırırız''da yer alan ''Nerde Hani'' isimli parçanın revizyondan geçirilen haliymiş...

    Orijinalini dinlemek isteyenler için ;
    https://www.youtube.com/watch?v=LhRgDRVWJgI

    Bu da film için revize edilmiş en bilinen versiyonu ;
    https://www.youtube.com/watch?v=WXrZ2OeuQCw

    Kim, nerede yazmıştı hatırlamıyorum ama bu filmle ilgili ''Kaybedişin en güzel hali'' gibisinden bir yorum hatırlıyorum...Gerçekten de öyleydi benim için de...Ne zaman izlesem beni 1999'da izlediğim ilk geceye götürür, babamın şehir dışına mal almaya gittiği ve ender olarak evden uzaklaştığı akşamlardan birinde annem mutfakta bulaşık yıkarken TV'nin karşısına çivilendiğimi hatırlarım...Bu filmin verdiği nostalji hissi, gerek görüntüleriyle gerekse müzikleriyle apayrıdır benim için...Cem Yılmaz'ın aman aman hayranı olmayan biri olarak bu filmdeki Cem Yılmaz'ı da ayrı tutarım hep...

    Geçenlerde kendisi paylaşmış sanırım sosyal medya üzerinden...Söylenti de olabilir, emin değilim ama gelecek sene, yani filmin 20. yıldönümünde 40 dakikalık özel bir bölüm çekecekmiş Altan ve Nuri Çamlı kardeşlere...Ne denli doğru olur bilmiyorum, genelde bu tarz ele alışlara karşı olsam da inceden kıpır kıpır olmadım değil...Ama kesinlikle filmin hissini vermeyeceği de aşikar...

    Çok sevdiğim ve bende her daim ayrı bir yeri olan, defalarca izlememe rağmen halen sıkılmadığım bu filmi hatırlattığı için Özgür Abi'ye teşekkürü borç bilirim...



    Not : Mazhar ve Fuat'ın 1973 yapımı ''Türküz Türkü Çağırırız'' albümünün neredeyse tamamı sadece Anadolu Rock'ın değil, bence dünya genelinde  Psychedelic Rock ile 60'lar Revival türünün güzel örneklerinden...Meraklısı için ; https://www.youtube.com/watch?v=EDfvlsypElQ&t=1930s

Filmi çok seviyorum tamam da Cem Yılmaz'ın oynadığı Altan Çamlı karakterini tanımlamakta zorlanıyorum esasında. Vicdan duygusu gelişmemiş bir çeşit neşeli sosyopat mı desem yoksa ahlaktan mahrum kalmış bedeni gelişmiş – kafası çocuk kalmış bir kamu zararlısı mı, bilemiyorum. Hikaye örgüsünü düşündüğümde böylesine çevresine bile bile zararlı bir insanın herşeyi alenen – zarar verdiği kişilerle birlikte yapması ve sanki ahlaki olanı buymuş, herşey süt limanmış gibi davranması bana bu karakterle ilgili en garip gelen durum. Çevremde görmek dahi istemeyeceğim karakterde bir insanın filmin sonlarına doğru adeta bir azize dönüştürülüyor olması da ayrı zorlama. Bayıla bayıla izliyoruz da çok tutarsız değil mi şu filmin kurgusu, Altan karakteri ziyadesiyle gerçeküstü işlenmiyor mu bu filmde?

    Ben bilakis yakın çevremde yıllardır gerçek birer Altan Çamlı varyasyonlarını gözlemlediğimden bana hiç tutarsız gelmedi...Daha doğrusu tutarsızlık, bu tarz adamların en tutarlı yanı diye düşünüyorum...

    Filmin başında özgüveni yüksek ve kendinden emin bir Altan Çamlı'ya filmin finalindeki malum çiçek sahnesi öncesi yakalama durumu sorulsaydı, kesin ''asarım keserim'' tarzı bir laf ederdi ama başına geldiğinde asıp kesemeyeceğinin, keseceği şeylerin yalnızca bir buket çiçek olacağının kendi de içten içe farkında aslında...Bu tarz adamlar zayıflık olarak gördükleri bazı hallerden öğrenilmiş tavırlarla kaçındıkları ve aksine bir görünüm sergiledikleri için bu açmazla yüzleştiklerinde çok nadiren kalender bir tavra bürünebiliyorlar ama mesele onlara bu en savunmasız ve gardın düştüğü nadir anlarda denk gelebilmek...Kısaca Altan Çamlı da, Nuri Çamlı da halen çocuk olmakla birlikte çocukluk seviyesindeki ağırbaşlı abi - zirzop kardeş dengesini 30'lu yaşlarında bile sürdürüyorlar...Diğer yandan, Nuri'nin de damarı bulunduğu takdirde kardeşinden beter coşabileceği ve Altan'ın yeri geldi mi abisini frenleme yahut bilgiçlik taslama tribine girebileceği gayet mümkün olmakla birlikte filmde zaten birkaç örneğini de görüyoruz...O sebeple bana Altan Çamlı da, Nuri Çamlı da kurgudan uzak, son derece gerçekçi karakterlermiş gibi geliyor...Sanırım bu yüzden filmi detaylarıyla beraber çok seviyorum ama bu benim görüşüm, yanılıyor olabilirim ya da filme olan nostaljik tutkumdan ötürü objektif bakamıyor olabilirim... ::)

    1000. mesajımı da Altan ve Nuri Çamlı kardeşlere armağan etmiş olayım o halde... :)

 I , Daniel Blake. Ken Loach boktan dünyamızı suratımıza çarpıyor. Daniel Blake çok güzel adam ama , seyredin , seyrettirin.

(https://farm5.staticflickr.com/4687/25314126158_596a8426dd_z.jpg)

    Dün gece T2 : Trainspotting 'i izledim...

    İlk film ile 12 yıl önce tanışmış, pek çok seveni gibi bıkıp usanmadan defalarca izlemiştim...Bu senenin başlarında da kitabını okumuş, devam kitabı P.rno'yu da yakın bir zamanda okumak üzere arşivime katmıştım...Niyetim, P.rno'yu okuduktan sonra filmi izlemekti ama Trainspotting gibi özel yapımların kitabını sonradan okumak güzel olduğu için, çok sevdiğim karakterlerine dair daha fazla detayı ve filmdekinin birkaç katı ekstra olay ve karakteri barındırdığı için kitabı sonradan okunması daha zevkli olan filmler kategorimdeydi...T2 için de önce izleyip ondan sonra P.rno'yu okumaya niyetlenerek filmin başına oturdum...

    1996'da çekilen o kültleşmiş efsanenin devamının 20 yıl sonra ele alınması fikri, beni her ne kadar heyecanlandırsa da birşeylerin eskisi gibi olamayacağından emindim adeta...Dolayısıyla beklentim çok yukarılarda değildi, ilk filmin yarısı kadar bile etki beklemiyordum, sadece karakterlerin 20 yıl sonraki hallerini göreceğim için, bolca da ilk filmin nostaljisi yapılacağı için mutluydum...Öyle de oldu...

    Renton'un, Spud'un, Sick Boy'un ve Begbie'nin 20 yıl sonraki hallerini, değişen pek bir şey olmadığını görmek gülümsetse de, bu karakterlerin hatırına bile film kendini kurtaramadı gözümde...Umarım çoğu P.rno kitabından uyarlanmamıştır, öyleyse kitaba dair beklentim de düşecek...Yanlış anlaşılmasın, Trainspotting sevdalılarının buruk bir tebessümle ve bolca nostaljiyle izleyeceği, pişman etmeyen bir yapım...Ama 1996'daki Trainspotting efsanesinin uzağından geçebiliyor sadece...

    Yaş almış karakterlerin haricinde ilk filmin ağır bir nostaljisi olmakla beraber ilk filmdeki kadar öncü ve eleştirel bir yanı yoktu, zaten olamazdı...Çünkü yeraltı kültürüne de, toplumsal eleştiriye de zaten 20 yıl önce öncülük eden eserlerden biri olarak kendi yarattığı şablonun dışına çıkması olanaksızdı...Kitapta olsun, çizgi romanda olsun, filmde olsun, bu tarz eserlerin yıllar sonra gelen devamlarının asla eski tadı veremeyecek olması kaliteden ziyade kendi koyduğu çıtayı aşamama durumundan ötürü bence...Yani, bir anda bomba etkisi yaratıp yıllarca belirli yaş gruplarındaki insanları etkin altına alacak denli öncü bir tavır sergiliyorsun ve çıtayı mızrak gibi fırlatıp en yükseğe atıyorsun...Ondan sonra da o çıtayı geçmeye çalışıyorsun...Bu da seni efsaneleştiren tavra ters düşüyor ve kendinle çelişiyorsun...Tek atımlık dom dom kurşunu gibi olan bu eserler, bir kez ateş alır ama ikincide kendini yok etmeye programlanmıştır...İlk ve tek atışın muazzam tesiri ardından o tek atımlık silahın tekrar ateşlenmesi, o silahın mahvolmasına sebep olabilir...Bu eserleri çekici ve unutulmaz kılan, üretim zamanlamasıyla tam isabet etmesine sebebiyet veren dinamik, o hırçın ve ulaşılmaz çekicilik; o eşine kolay rastlanmayan büyü, tam da tek atımlık fizyolojileri dolayısıyladır bence...O sebeple rüştünü ispatlamış efsanelerin seneler sonra devam ettirilmemesi ve her daim biricik kalması taraftarıyım...

    T2, tam anlamıyla bir ilk film nostaljisi...Halen ilk filmin ekmeğini yiyor, üzerine yeni birşey koyamıyor...Eleştiri araçları değişiyor, ama eleştiri biçimi aynen kalıyor...Bu biçim, zamana ayak uyduramadığı için pek çok kurnazın sosyal medya hesaplarındaki beylik aforizmalardan öte bir his veremiyor haliyle...

    Fimde güzel yanlar yok mu, elbette var...Aradan 20 yıl geçtiğini hatırlatan ve feci duygulandıran küçük ama çok etkili detaylar var...Bunlar, tıpkı 20 yıllık karakterlerin güzelliği gibi filmi izlemesi keyifli hale getiriyor ama film bittiğinde buna rağmen sınıfı geçemiyor, bütünlemeye kalıyor...Sinematografi, anlatım ya da başka bir sebepten değil...Sadece ilk filmin gölgesine sığındığı ve nostaljiden öte birşey veremediği için...

    Ben yine filmi sevdim, tekrar tekrar da açıp izlerim ama içim burularak, bir efsanenin gereksiz bir devamla zamana yenik düşüşünü farkettiğime yanarak izlerim...Trainspotting ruhu bunu içermezdi oysa...Bir parça ''hızlı yaşa genç öl'' modundaydı ama bu filmle kendi mottosunu, popülerite nostaljisine yenik düşürdü...Kendine ihanet etti diye düşünüyorum...Bir de fazlasıyla alışılageldik ve tahmin edilebilir yoldan gelişme bölümü sonuç bölümüne bağlandı...Bu da ilk filmle yaratılan anlatının karakteristik yapısına ters düştü benim fikrimce...

    Herşeye rağmen Trainspotting sevdalılarının pişman olmadan ama burularak izleyecekleri bir yapım...

Şakir'e çay yok  :)

Malesef orijinalini bulamadığım için youtube'dan 10-11 dakikası kırpılmış bir Çiçek Abbas seyretmek durumunda kaldım. Bilmiyorum bu film üzerine birşeyler yazmaya gerek var mı! Döneme dair çekilmiş muazzam bir fotograf...

    T2 : Trainspotting ile ilgili iki mesaj önceki yorumumda belirttiğim noktaların halen arkasında olmakla birlikte iki ay içerisinde filmi tekrar tekrar açıp hızlıca göz gezdirdiğim, uzun uzun bazı bölümlerinde oyalandığım ve defalarca yeniden oynattığım bazı sahne ve planlar oldu...

    Hala aynı şekilde düşünmeme rağmen, zaman içerisinde filmi giderek daha çok sevdiğimi farkettim...Devam filmi konu işlenişinden ve ilk filmle kıyaslamaktan ziyade geçişlere, kurgudaki bariz karakteristiğe, müzik kullanımına ve pek çok ince detayına daha fazla dikkat edip ilk izleyişimden daha fazla zevk aldım her açtığımda...

    Bir müddet daha sıklıkla açıp bazı kısımlarını tekrar tekrar izlemeye devam edeceğim sanırım...

(https://farm5.staticflickr.com/4734/24318881677_cd3f300369_z.jpg)

Ne yazarsam yazayım spoiler olacak. Ama afişte yazdığı kadarıyla ben de aktarayım, hem CIA hem de uyuşturucu kartelleri için ter döken bir pilotun hikayesi. İsmine aldanmayın, keyifli bir film, izleyin derim.

Despicable Me 3...

Seviyorum şu punk evreni. Bu üçüncü film (2015 tarihli Minions filmini de sayarsak aslında dördüncü) en az ilki kadar eğlenceli olmuş. Kötü karakterlerin saçmalığı ve orijinalliği sürüklüyor bu filmleri ve bence ikinci filmde söz konusu çılgın karakterli süper kötüyü senaryoda bir miktar esirgemişlerdi. Şimdiyse özüne dönmüş (ki Minions'taki Scarlett Overkill de bu hususta çok iyiydi). Sadece vizyondaki filmi değil tüm filmlerini es geçmeyin derim.

Biraz geç oldu ama kaptan amerika:kış askeri'ni izledim nihayet...
Filmi çok beğendim..senaryosu,aksiyon sahneleri harikaydı..son dönem marvel filmleri hakkaten kalite 👍

(https://farm5.staticflickr.com/4635/27396569809_085b8a7652_z.jpg)

Başkalarının kendisi için çizdiği yolu değil de hayallerinin, yapmak istediklerinin ve çocukluk aşkının peşinden giden Manolo'nun fantastik hikayesi. İşin içerisine bir de çocukluk aşkına aşık çocukluk arkadaşı, pagan tanrılar ve bir iddia girince oldukça keyifli bir seyir ortaya çıkıyor...

Kızımla birkaç defa izledik. Eğlenceli, güzel bir animasyon filmdi...

Alıntı yapılan: gamlıbaykuş - 20 Aralık, 2017, 13:05:16
Kızımla birkaç defa izledik. Eğlenceli, güzel bir animasyon filmdi...

Ben sıkıntılı kız babası olmuşum bile. İzlerken içimden 'İyi ki yalnız seyrediyorum' diye defalarca geçirdim desem yalan olmaz :)

 :) :)

Hiç uyuyamadan geçen bir gece, önce 1984 yılından olma Secret Wars, sonra da yakın dönemden bir felaket filmi: San Andreas Fayı...

Alexandra Daddario dışında seyirlik bir şey bulamadığım bir film oldu. O da oyunculuğundan değil  ;)

geç te olsa zootropolis animasyon filmini izledim en son..çocuk filmi deyip geçmeyin..inanılmaz bir deneyim...

Ben, Daniel Blake - Yönetmen, Ken Loach.  Gerçekler, gerçekçi bir dille anlatılırken bol bol küfretmek serbest. Ken Loach güzel adam.

   Three bilboards outsides ebbing missouri

(https://farm5.staticflickr.com/4730/27764653409_1f4a505ec5_c.jpg)

   önümüzdeki dönem senaryo başta olmak üzere bir çok ödüle ambargo koyacağını düşündüğüm yeni martin mc donagh mucizesi... oscar da kazandığı ilk kısa filmi (altıpatlar)nden itibaren çektiği her filmle ( ın bruges - seven psychopaths ) kendi seyirci kitlesini kemikleştiren bir yönetmen mc donagh... filmlerinin gücü öncelikle hikaye anlatmadaki ve diyalog yazmadaki başarısından kaynaklanıyor. zaten kendisi bir sinemacı olmaktan önce  saygın bir tiyatro yazarı. açıkcası yazdığı tüm oyunları okumak da artık benim için farz oldu.
   neyse biz gelelim filme. amerikan kırsalında bir anne vahşice tecavüz edilerek öldürülen kızının katilini ( katillerini ) bulma noktasında yeterince gayret göstermediğini düşündüğü yerel polisleri kasaba girişinden kiraladığı üç reklam panosunda afişe eder. kasabanın sevdiği babacan polis şefi yakalandığı kanser yüzünden son günlerini yaşamaktadır. kaba saba yardımcısı şefine çok bağlıdır ve bu ilanlardan ciddi rahatsızlık duymaktadır. olaylar gelişir.
  oya gibi örülmüş senaryo , harika diyaloglar, tabii ki bol küfür ve argo. iyi senaryoyu alıp götüren iyi oyunculuklar. dertli anne de frances mc dormand bir çok adaylık veya ödül kazanacaktır mutlaka ama kendine çok yakışan serseri polis şefi yardımcısı rolüyle sam rockwell'in " en iyi yardımcı erkek oyuncu" ödüllerini süpüreceğine kesin gözüyle bakabiliriz. senaryo ödülünü ise alamazsa yazık olur zaten...

    Yavuz Turgul 'un 1992 yapımı ''Gölge Oyunu'' filmini dün akşam bir kez daha izledim...İlk izlediğimde lisedeydim, sabaha karşı kanalın birinde denk gelmiştim...Dün akşam aklıma gelip şöyle hızlıca bir bakayım derken dayanamadım, baştan sona bir kez daha izledim...

    Abidin (Şener Şen) ile Mahmut (Şevket Altuğ), bir pavyonda ikili komedi yapan iki arkadaştır...İkisi de hayatın sillesini yemiş orta yaşlı insanlar olmalarına rağmen Abidin olabildiğine hayta, düzenbaz ve it bir karaktere sahipken Mahmut bir o kadar uysal, merhametli ve duygusaldır...Üç kuruşu zar zor denkleştirerek, bir kovulup bir geri alınarak sabahlara değin süren iş yaşamları esnasında bir gün çalıştıkları pavyona yabancı uyruklu gibi görünen çok güzel bir kız getirilir...Sağır ve dilsiz olduğu sonradan anlaşılan ve bu sebepten ötürü konsomasyona çıkamayacak olan bu kıza Mahmut 'un ısrarları üzerine iki arkadaş sahip çıkmaya çalışırlar...Kız artık onlarda kalıyor, pavyonun tuvaleti önünde müşterilere kolonya tutuyor, sağı solu süpürüyordur...Çok geçmeden kızın başka bir derdi olduğu ortaya çıkacaktır...Yanında taşıdığı eski bir vesikalıktaki kadının annesi olduğunu anlayacaklar, sonradan isminin Zeliha Kumru olduğunu ve hapis yattığını öğrendikleri bu kadını bulmak için İstanbul 'un hapishanelerini tek tek dolaşmaya başlayacaklardır...

(https://farm5.staticflickr.com/4612/38697606375_078133ba9c_z.jpg)

(https://farm5.staticflickr.com/4666/39593431611_2dacb9e0a1_z.jpg)

    Film, o dönem Türk sinemasının belki de çok alışık olmadığı tarzda bir finale sahip...O yıllarda nasıl tepki aldı, hakkında insanlar nasıl konuştu bilmiyorum ama ilk izlediğimde beni bayağı bir sarsmıştı...Öte yandan bir Muhsin Bey kadar muhteşem değil...Olmasa da olurmuş dedirten belli başlı birkaç ezberi ile yer yer kör göze parmağı bir yana, sulu zırtlak ve ciddiyetsiz olmaktan son derece uzak, hoş bir drama filmi...Hikaye detaylarını başarılı bulduğum, ışık ve atmosferi ile doğrudan psikolojik bir etkiyle dönemi yansıtmakla kalmayıp karakterlerin kasvetli ve zorlu dünyasına izleyiciyi sokmayı becerdiklerini düşündüğüm ve kesinlikle tekrar tekrar izlemeye değer bulduğum bir film oldu...Farklı makamlardan bazı eski melodilerin eşlik ettiği birkaç kilit sahnede insan tıkanıyor, gözleri doluyor...İlk izlediğimde çok etkilendiğim bu filmi dün akşamki izleyişimde de yine çok beğendim...Abartılası bir film olmasa da es geçilemeyecek kadar değerli diye düşünüyorum...

    Modunuz düşükse daha da düşürecek, modunuz iyiyse de kesinlikle düşürecek, sıcak ile ılık arası sevecen bir film...Bu filmden dört sene sonra Yavuz Turgul, Eşkiya'yı çekecektir...Şener Şen 'in de hergele karakterleri canlandırdığı sondan ikinci filmi aynı zamanda...Bundan sonra Arabesk filmi ile alışılageldik rollerine jübile yapacak, Eşkiya'dan itibaren de bambaşka bir Şener Şen olarak çıkacaktır karşımıza...

Alıntı yapılan: kedidiro - 02 Ocak, 2018, 18:22:14
   Three bilboards outsides ebbing missouri

(https://farm5.staticflickr.com/4730/27764653409_1f4a505ec5_c.jpg)

   önümüzdeki dönem senaryo başta olmak üzere bir çok ödüle ambargo koyacağını düşündüğüm yeni martin mc donagh mucizesi... oscar da kazandığı ilk kısa filmi (altıpatlar)nden itibaren çektiği her filmle ( ın bruges - seven psychopaths ) kendi seyirci kitlesini kemikleştiren bir yönetmen mc donagh... filmlerinin gücü öncelikle hikaye anlatmadaki ve diyalog yazmadaki başarısından kaynaklanıyor. zaten kendisi bir sinemacı olmaktan önce  saygın bir tiyatro yazarı. açıkcası yazdığı tüm oyunları okumak da artık benim için farz oldu.
   neyse biz gelelim filme. amerikan kırsalında bir anne vahşice tecavüz edilerek öldürülen kızının katilini ( katillerini ) bulma noktasında yeterince gayret göstermediğini düşündüğü yerel polisleri kasaba girişinden kiraladığı üç reklam panosunda afişe eder. kasabanın sevdiği babacan polis şefi yakalandığı kanser yüzünden son günlerini yaşamaktadır. kaba saba yardımcısı şefine çok bağlıdır ve bu ilanlardan ciddi rahatsızlık duymaktadır. olaylar gelişir.
  oya gibi örülmüş senaryo , harika diyaloglar, tabii ki bol küfür ve argo. iyi senaryoyu alıp götüren iyi oyunculuklar. dertli anne de frances mc dormand bir çok adaylık veya ödül kazanacaktır mutlaka ama kendine çok yakışan serseri polis şefi yardımcısı rolüyle sam rockwell'in " en iyi yardımcı erkek oyuncu" ödüllerini süpüreceğine kesin gözüyle bakabiliriz. senaryo ödülünü ise alamazsa yazık olur zaten...

  beklediğimiz üzere film altın küre ödülleriyle birlikte süpürgeye başladı. öngörüde bulunduğum üç ödülün yanı sıra en iyi drama filmi ödülünü de alan filmi kısa sürede iki kez izledim. bu vesileyle hala izlememiş olanlara tekrar tavsiye edeyim ve yazımın üzerine afişini koyma inceliği gösteren meçhul dosta teşekkür edeyim...

Hidden Figures ;

(https://farm5.staticflickr.com/4748/38885317394_c2f4756cf6_c.jpg)

Soguk savas sirasindan hizlanan uzay yarisinda Nasa'da calisan 3 siyahi kadinin hikayesi uzerinden hala yasayan cinsiyetcilik ve irkcilik temali bir film. Cok begendim, calismalari - hesaplamalari kullanilan ama ayni tuvalete gitmelerine bile izin verilmeyen siyahi kadinlarin mucadelesi.

Gunumuzde durum iyilesmis olsa da , ileriye dogru gitse de hala ideal degil. Daha dun BBC yoneticisi bir Kadin istifa etti "gender based pay gap" yuzunden.

Ingiltere'de yasayan ve esi IT'de calisan biri olarak rahatlikla soyleyebilirim ki bazi yerler hala boy's clup ve gidecek cok mesafe var.

Alıntı yapılan: kharon - 09 Ocak, 2018, 15:04:07
Hidden Figures ;

(https://farm5.staticflickr.com/4748/38885317394_c2f4756cf6_c.jpg)

Soguk savas sirasindan hizlanan uzay yarisinda Nasa'da calisan 3 siyahi kadinin hikayesi uzerinden hala yasayan cinsiyetcilik ve irkcilik temali bir film. Cok begendim, calismalari - hesaplamalari kullanilan ama ayni tuvalete gitmelerine bile izin verilmeyen siyahi kadinlarin mucadelesi.

Gunumuzde durum iyilesmis olsa da , ileriye dogru gitse de hala ideal degil. Daha dun BBC yoneticisi bir Kadin istifa etti "gender based pay gap" yuzunden.

Ingiltere'de yasayan ve esi IT'de calisan biri olarak rahatlikla soyleyebilirim ki bazi yerler hala boy's clup ve gidecek cok mesafe var.

  Oldukça iyi bir film bence de. İzlerken inanılmaz keyif aldığım filmlerdendir. Tek eleştrim Jim Parsons'a. Bu filmde de karşımıza daha soğuk bir Sheldon gibi çıkıyor. Onun dışında hikaye ve oyuncular çok çok iyi.

   Cem Yılmaz Arif olmaya devam ediyor. Serinin üçüncü filminde Arif uzay üzerinden para kırmaya devam ederken insan olmak, siyah beyaz filmlerde gördüğü duyguları yaşamak isteyen 216 dünyaya geliyor. Yanlışlıkla zaman makinesi sayesinde 60'lı yılların sonuna gidiyorlar ve klasik bir Yeşilçam filmi yaşıyorlar hem de o zamanın ünlü yıldızları ile birlikte.
    Cem Yılmaz gerçekten zeki bir adam. Bunu oyunları ve filmleri ile hep göstermiş biri. Bu sefer filminde bence biraz risk almış. Filmin hitap ettiği kitle biraz daha orta yaş denebilir. Dönem filmi yapmaya çalışırken 20 yaş altı seyircinin biraz zorlanacağını mutlaka düşünmüştür, ama ben son üç gün içinde üç farklı gençten "olumsuz" eleştiri duydum.
    Bana göre ise oldukça iyi bir film. Karakterler, ünlülerin araya serpiştirilmesi oldukça başarılı. Büyük usta Sadri Alşık'a saygı duruşu güzel. Ama Zeki Müren inanılmaz başarılı. Güldür güldür show'da da Zeki Müren taklidi yapan Çağlar Çorumlu burada yine döktürüyor. Diğer karakterler de oldukça başarılı.
    Çok ta detaya girmeden şunu söylemek isterim: Zekice yazılmış bir film var karşımızda. Çıktığınızda hoş bir tat almış olarak çıkacaksınız.

Alıntı yapılan: rumar80 - 09 Ocak, 2018, 15:25:53
  Oldukça iyi bir film bence de. İzlerken inanılmaz keyif aldığım filmlerdendir. Tek eleştrim Jim Parsons'a. Bu filmde de karşımıza daha soğuk bir Sheldon gibi çıkıyor. Onun dışında hikaye ve oyuncular çok çok iyi.

Evet, maalesef Sheldon rolunden cikamamis-siyrilamamis gibi - hele yine bir biliminsani olunca oynadigi kisi-

Yokoluş Netflix de 12 Martda yayınlanan bir film.
İdefixde kitaplarını görünce dikkatimi çekti

Konusu:Gerçekleşen anormal faaliyetlerden dolayı hükümet tarafından gizlice karantinaya alınan gizemli "Area X" bölgesi, onyıllardır kıtanın geri kalanından ayrıdır. Doğa, insan uygarlığının son izlerini de bölgeden silmiş durumdadır. İlk keşif gezisi, bozulmamış, cennet gibi bir doğanın süregeldiğini rapor etmektedir. Bölgeye giden 2. keşif grubu toplu intiharla, 3. keşif grubu dost ateşiyle, en sonuncu olan 11. keşif grubu ise kendilerinin bir gölgesi olarak geri dönmüş ve kısa süre sonra kanserden ölmüştür. 12. keşif grubunu oluşturan bir biyolog, bir antropolog, bir psikolog ve bir araştırmacı, kendilerini nelerin beklediğini bilmeden bölgeye giriş yapar. Görevleri araziyi haritalamak, örnek toplamak ve bütün gözlemlerini raporlamaktır. Akıl almayacak topografik anomalilere ve yeni yaşam biçimlerine şahit olan ekibin birbirlerinden sakladıkları sırların ortaya çıkması ise her şeyi değiştirecektir..

http://www.beyazperde.com/filmler/film-232771/fragman-19548167/

http://www.beyazperde.com/filmler/film-232771/fragman-19546573/

Filmi izlerken yukarıda özetde verilen olayların başlangıcı olmadan hemen hemen 12. keşif grubundan başlamış gibi hissettim
Film hakkında hiç bir şey yazmayacağım Yazacağım her şey spoilere girecek gibi duruyor
Yalnız son yarım saatinde birazcık nefesimi tuttuğumu söyleyebilirim
İzlerken acaba şimdi ne olacak diye bekliyoruz bekliyoruz.....

Bugün izledim ben de. Pek beğenmedim, çok ağır ilerliyor, Lena'nın (Natali Portman) saçma bir motivasyonla içeriye girecek kadroya dahil edilmesi, uyduruk karakterler, gereksiz geridönüşler vs. başında sıktı beni. Filmin en iyi sahneleri fragmanda gösterilenler zaten. Natali hatrına sonunu getirdim diyebilirim. :)

(https://farm1.staticflickr.com/898/41618208691_9c71ed07e9_z.jpg)

Çocuklarımızın kendilerine, kabiliyetlerine ve yapabileceklerine inanmalarını, güvenmelerini sağlayacak filmlerden. Oldukça da eğlenceli. Kesinlikle kızımla da izleyeceğim.

John Wick...

Daha önce serinin ikinci filmini seyretmiştim, dün de ilkini. Beklemediğim bir şekilde devam filminden daha sönük buldum başlangıcını. İnandırıcılık ve aksiyon kabul edilebilir sınırlarda tutulduğunda keyif de azalıyor sanki. Bu bağlamda uçuk bir üçüncü film bekleyebiliriz ki ikinci filmin sonlandığı noktada bunun sinyalleri verilmişti...

Küçük Çin'de Büyük Bela..

San Fransisko'nun Çin mahallesinde kamyonunu çaldıran Jack Burton kendini tuhaf - nev-i şahsına münhasır bir yerde, Çinli dostlarıyla birlikte Lo Pan gibi şeytani büyücülerle savaşırken bulur.

80'lerden kült bir Carpenter filminı otuz küsür sene sonra yeniden zevkle izledim. Kurt Russell harika, konu – aksiyon  - kıvamında eğlence - anlatım tam 70'lerden ve 80'lerin başlarından olanların seveceği cinsten...

Kartal Eddie - Eddie The Eagle (2015)

https://www.imdb.com/title/tt1083452/?ref_=nv_sr_2

(https://farm8.staticflickr.com/7886/39678040103_3301ffb417_z.jpg)

(https://farm5.staticflickr.com/4873/46643001041_89f58b7a7b_z.jpg)

Kayakla Uzun Atlama'yı yıllardır takip ediyorum ama bu filmden haberim yoktu.

Japon Kobayashi bu hafta sonu Dört Tepe Turnuvasında şov yaparken bir arkadaşım bu filmden bahsetti.

Hemen buldum, izledim ve bayıldım.

Gerçek bir hikayeden uyarlanmış, azimli bir genç olan Eddie'nin Kış Olimpiyatlarına katılma mücadelesi.

Antrenörü olarak da Hugh Jackman var.

Herkese tavsiye ediyorum.

Hands of Stone - Demir Yumruk(2015)

https://www.imdb.com/title/tt1781827/?ref_=nm_flmg_act_14

(https://farm8.staticflickr.com/7849/32786159868_5f77215a64_o.jpg)

(https://farm8.staticflickr.com/7847/39695913813_9318081f74_z.jpg)

(https://farm5.staticflickr.com/4874/45745786115_33ac7e514d_z.jpg)

Çok daha iyi bir film olmasını bekliyordum.

Boksa meraklıyım, Roberto Duran'ın hayat hikayesi ve antrenör rolünde Robert De Niro olunca sonuç çok iyi olur diye düşünmüştüm ama yanıldım.

Boks sahneleri tatmin edici, youtube'dan Sugar Ray Leonard ile olan orijinal maçı da izledim, resmen aynısını yapmışlar.

Ama bunun dışındakiler çok kopuk kopuk, Duran niye ABD düşmanı oluyor bu yönde kendini nasıl motive ediyor bölümü çok yetersiz anlatılmış ve inandırıcı değil.

Eşi ile olan ilişkisi iyi başlıyor sonra arka plana atılıyor. (Bir Rocky & Adrian beklemiyordum tabii ki)

Robert de Niro başarılı ama antrenör karakteri daha iyi irdelenebilirdi.

Sadece Boksu sevenlere tavsiye edebilirim.

Robert de Niro, yaşlandıkça Robert de Niro'ya benzememeye başlamış... Son fotoda ki esas oğlanda sanki Ahmet KURAL...

The Drop - Kirli Para(2014)

https://www.imdb.com/title/tt1600196/?ref_=nv_sr_1

(https://farm8.staticflickr.com/7925/46001621104_a15bd4d9d9_z.jpg)

(https://farm8.staticflickr.com/7833/46726243061_5df6274296_z.jpg)

(https://farm8.staticflickr.com/7917/46001615984_7f36940e59_z.jpg)

James Gandolfini'nin son filmi imiş.

Şansa rastladım bu filme ve günün sürprizi oldu.

Çok iyi bir film var karşımızda, çeçen mafyasının el koyduğu bir barda çalışan adamın başından geçen bir macera.

Olaylar Brooklyn'de geçiyor ve hikayenin başrollerinden biri de yukarıdaki sevimli köpek.

8/10 Herkese tavsiye ediyorum.

Evet sevgili hanac; The Drop gerçekten de iyi bir film imiş.
Filmdeki bir repliği söylemeden edemeyeceğim; çok etkileyici bir cümle:
Şeytan adeta bedeninizin pes etmesini bekliyordur; çünkü biliyordur ki, ruhunuz çoktan ona aittir...

Alıntı yapılan: hanac - 13 Ocak, 2019, 17:12:34
The Drop - Kirli Para(2014)

https://www.imdb.com/title/tt1600196/?ref_=nv_sr_1

(https://farm8.staticflickr.com/7925/46001621104_a15bd4d9d9_z.jpg)

(https://farm8.staticflickr.com/7833/46726243061_5df6274296_z.jpg)

(https://farm8.staticflickr.com/7917/46001615984_7f36940e59_z.jpg)

James Gandolfini'nin son filmi imiş.

Şansa rastladım bu filme ve günün sürprizi oldu.

Çok iyi bir film var karşımızda, çeçen mafyasının el koyduğu bir barda çalışan adamın başından geçen bir macera.

Olaylar Brooklyn'de geçiyor ve hikayenin başrollerinden biri de yukarıdaki sevimli köpek.

8/10 Herkese tavsiye ediyorum.

su siralar Sopranos izliyorum zaten,
Gandolfini varsa mutlaka izlemem lazim bunu

Terry gilliam'ın çekimleri neredeyse yıllardır süren lânetli filmi " don kişotu öldüren adam" nasıl olduysa bir seans için bile olsa manisaya geldi de seyredebildik. İyi ki tamamlayabilmiş. Ortaya o büyük romana çok yakışan harika bir film çıkmış. Standart sinema seyircisinin bile kesinlikle çok seveceği, düşle gerçeğin iç içe geçtiği, mizahı da dramı da yerli yerinde böyle iyi bir filmin sadece " başka sinema" salonlarına hapsolmuş olmasını da ülkemizin çorak sinema iklimine bağlayalım ve tüm edebiyat severlere, sinema severlere, düşler kurmaktan vaz gecmeyenlere tavsiye edelim...

The Experiment...

Das Experiment'i Hollywood usulü pişirmek istemişler ve sonuç hüsran olmuş. Yine aslını yaşatan taklitlerden biri, aslının yanına dahi yaklaşamayan, ondaki davranış güdümlemesini anlatamayan bir zaman kaybına dönüşmüş. Adrien Brody'nin, Forest Whitaker'ın oyunculukları da kurtaramamış filmi.

John Carter
https://www.imdb.com/title/tt0401729/

Bayağı bir öven oldu.
Süper,hiper, düper diyen oldu.
Abartıp, Star Wars'tan aldığım tadı aldım diyen oldu.

Bitirene kadar karnıma ağrılar girdi.
Ben bittim, o bitmedi.
Oyunculuklar facia, karakterler yüzeyselliğin sözlükteki karşılığı, konu köfteye bile konmayacak kadar bayatlamış ekmek kıvamındaki "chosen one"  hikayesi, kurgu dersen o ne.
Sadece kostüm, dekor, makyaj ve efekt salatası.
Hepsi de birbirinden alakasız şekilde bir araya gelmiş.
Yarım ekmek dönerin içine reçel koymak gibi.
Uzak durun.

Beyaz Tanrı (White God)

2014 tarihli, Macaristan yapımı bir film Beyaz Tanrı. 2014 Cannes Film Festivalinde  "Belirli Bir Bakış  (Un Certain Regard) " ödülü almış. Yönetmenliğini Kornel Mundruczo üstlenmiş. Oyuncular Zsofia Psotta,  Sander Zsater ve Lili Horvath.

Öncelikle ne Macar sineması ne de Macar yönetmen hakkında pek bilgi sahibi değilim. Cannes filmleri ve genel olarak festival filmlerine bakış açım hep mesafeli olmuştur. Sinemanın "etkileyici olma" unsurunun ön planda olması gerektiğine inananlardanım. Derinlikli filmler, dertleri ne olursa olsun her zaman hoşuma gider, sığ bakış açılı filmlere elbette her daim tercih ederim ancak sinema bu konuda edebiyatla aşık atmaya kalkarsa hem  formu gereği o seviyeye ulaşamadığını hem de "sıkıcılaştığını " düşünüyorum.

Festival filmlerinde özellikle bağımsız Avrupa sinemasında bu "denemelere" çok rastladığımdan ve festivallerin günün "politik" yaklaşımlarını  ve "hassasiyetlerini" gereğinden fazla gözettiklerini düşündüğümden arama bir mesafe koymuş, nadiren izler olmuştum.

White God'ı nasıl oldu da izledim peki  Son bir yıldır izlediğim çoğu yapımı ya Netflix üzerinden ya da Google Play'dan kiralama yaparak izliyorum. Yine bir gün Google Play'e neler gelmiş diye gezinirken konusu dikkatimi çekti ve kiraladım.

Filmin konusuna değinecek olursak, ana karakterimiz Lili'nin anne babası ayrı yaşamaktadır. Annesinin bir iş seyahati nedeniyle yurtdışına gidecek olması nedeniyle babasının yanına gelmiştir ve beraberinde en yakın dostu, köpeği Hagen'i de getirmiştir. Babası köpeğin eve gelmesini pek hoş karşılamaz, komşuların tepkisi de onu kızdırır. Bir sabah kapıda bir barınak görevlisi belirir. Görevli, yasaya göre "safkan olmayan" köpekler için ayrıca vergi ödenmesi gerektiğini aksi halde barınağa gönderileceklerini belirtir. Babası sinirlenir ve para vermeyeceğini belirtir. Aynı gün gelişen olaylar neticesinde akşam Lili ile tartışan babası ,köpeği yani Hagen'i yolda bırakır , Lili'nin feryatlarına kulak asmaz.

Bundan sonra film Lili'nin onu bulma çabalarını ve Hagen'in sokaklarda başından geçenleri anlatmaktadır. Öncelikle babanın köpeği terk etme sahnesi ve onu takip eden ilk birkaç dakika müthiş etkileyici, özellikle hayvanseverleri derinden etkileyecektir. Filmin önemli bir kısmı köpeğin başından geçenleri anlatmaya ayrılmış ve burada gerçekten çok başarılı bir iş çıkarılmış. Kullanılan sahneler, yönetmenin plan tercihleri gerçekten etkileyici. Köpeğin hikayesi kesinlikle insanların hikayesinden daha güzel işlenmiş, bu noktada Lili'nin tarafını anlatırken durağanlaşan hikaye Hagen'e gelince "sinemanın gücünü" anlamımıza yardımcı oluyor.

Film bir köpek hikayesi üzerinden keskin bir ötekileştirme ve ırkçılık eleştirisi yapıyor. Aynı zamanda koşulların "karakter değişimine" nasıl etki ettiğini yine bir köpek üzerinden oldukça başarılı bir şekilde aktarıyor.

Bazı sahnelerde yüzlerce köpek kullanıldığını ara not olarak belirtmeliyim ayrıca internette yaptığım okumalarda hepsinin gerçek çekimler olduğunu öğrendim. Gerçekten muazzam bir iş çıkarılmış bu açıdan .

Oyunculuklara fazla değinmeyeceğim, zira kötü veya iyi ayrıştırıcı bir performans göremedim. Hepsi "idare eder" diyebilirim.

Gelelim eleştireceğim noktaya hatta benim  için hayal kırıklığı olan bölüme. Filmin son 15-20 dakikası hikaye birden bire  bir nev-i "fabl" havasına bürünüyor. Hagen bir anda köpeklerin "Spartaküsü" rolüne evriliyor. İnsani davranışlar sergilemeye başlıyor ve bütün film oldukça gerçekçi verilen mesajlar bir anda "masal tadında" verilmeye ve gözümüze sokulmaya başlanıyor. Haliyle filmin bütün havası bozuluyor. Bunu niye yapıyor anlam veremedim gerçekten, seyirciyi rahatlatmak mı amaç yoksa hikayenin sonunu bağlayamayacaklarını düşündüklerinden mi bu yola girilmiş bilmiyorum ama filmin son bölümü kanaatimce bütün filme ihanet ediyor. Sahne sahne işlenen , ince ince verilen filmin tonu bir anda kayboluyor.

Sonuç olarak her şeye rağmen filmi beğendim ama en çok köpeğin bir başına kaldığı ve şehirde yolunu bulmak için dolaştığı sahnelerden etkilendim. Bu sahnelere ait her detay çok hoşuma gitti.

Filmin İMDB puanı 6.9/10, benim puanım ise 6.5/10.

İyi seyirler,

    Hafta sonu izlediklerim sırasıyla;

    Spider-Man: Into the Spider-Verse

(https://farm8.staticflickr.com/7886/47410744951_0d1ace80c7_z.jpg)

    Az buçuk meyilli bir adama rahatlıkla Spider Man çizgi roman setleri yaptıracak kadar gaza getirici olmuş...Başlı başına bir keyifti...

     
    Green Book

(https://farm8.staticflickr.com/7870/47410744881_0e756a0eaf_z.jpg)

    Pek tatlı geldi, bir dönem anlatısı olarak götürdü o yıllara...Castiyle, müzikleriyle, atmosferi ve daha çok da duygusuyla kendini hafızamda hep hatırlatacak ve ara ara açıp tekrar izletecek filmlerden olacak...Hikâyeyi, temasını ve duygusunu bir kenara bırakırsak alışıldık ama memnuniyet verici anlatım şablonu kolay kolay aksini düşündürtmez zaten...O sebeple şahsen yeni bir dil söz konusu olmasa da güvenli suların tanıdık çıtasıyla izlemesi keyif verdi...


    The Wild Bunch

(https://farm8.staticflickr.com/7915/47410744851_3184bed2d6_z.jpg)

    Bu filmi izlemeden önce kafamda bambaşka bir konu canlanmıştı adına bakarak...Vahşi Belde falan diye duyunca sanıyordum ki Bonelli westernlerinden aşina olduğumuz ve gayet de sevdiğim toprak, arazi mevzuları, rant ve dalavere ile toprak hakkı gasp etme ve adalet arama ve saire tarzı bir dram/aksiyon bekliyordum...Bambaşka bir şey çıktı...

    İlk yarım saat boyunca pek ısınamadım, neden devam ediyorum moduna girdim...Tamam, klişe kıran ve dönemine göre sıra dışı sayılacak karakter detayları vardı falan ama ısınamadım...Hele bir de dönemin teknik olarak aslında western sayılsa da ruhen sayılmayacağı 1900 'lerin başları olduğunu; otomatik tabanca, otomobil ve pompalı tüfek gibi detayları da düşünürsek hepten soğumak üzereydim ki.....

    İyi ki devam etmişim...Devam ettikçe içine girebildim, karakterleri kafamda yerli yerine koyabildim, filmin kafasına girebildim...İlk yarım saatte anlatılan ve fiyaskoyla sonuçlanan hadise, Bonelli westernlerinden gayet tanıdıktı, demek selâm çaktıkları filmlerden biri de Vahşi Belde idi...

    Gösterime girdiği yıla bakarsak, western izleyicilerinin epey ezberini bozmuş herhalde Butch Cassidy and The Sundance Kid ile birlikte...Onu da 4-5 sene evvel izlemiştim.

    Geç izlediğime memnun oldum The Wild Bunch 'ı...İtalyan A ve B westernlerine sorgusuz sualsiz taptığım 12 sene öncesinde izleseydim muhtemelen hiç içine giremez ve 10. dakikada bırakırdım herhalde...Geç izlemek yaradı...

    Sonradan sevip ısındığım, favorim olmayacak olsa da üzerine iyi kötü düşünmeye devam edeceğim bir film oldu...Mutluyum... :)

Sam Peckinpah görsel şiddeti perdede estesize eden ve bu alanda öncül olan bir yönetmen. The Wild Bunch'un sinema tarihindeki yeri de bu yüzden önemlidir..

Adaletsiz - Dragged Across Concrete (2018)

https://www.imdb.com/title/tt6491178/?ref_=nv_sr_1?ref_=nv_sr_1

(https://live.staticflickr.com/7894/32666725867_824525603a.jpg) (https://live.staticflickr.com/7852/32666725277_e133b261a3.jpg)

(https://live.staticflickr.com/7871/32666724947_bf6e1d7108_z.jpg)

(https://live.staticflickr.com/7914/32666724637_5c589981e5_z.jpg)

Güzel bir sürpriz oldu bu film. Yönetmenin 3. filmi imiş.

Daha önce yönettiği Kemik Balta'yı izlemiş ve beğenmiştim.

Bu filmin maliyeti sadece 15 milyon $ imiş.

Bir tutuklama sırasında yaptıkları sert davranışlar nedeniyle 2 polis açığa alınırlar.

Sonra sivil olarak bir suçlunun peşine düşerler ve olaylar fena karışır.

60 yaşındaki polis rolüyle Mel Gibson şov yapıyor, her olaya bir yüzde vermesi oldukça keyifliydi.

Film Noir bile denebilir bu film için, tavsiye ederim.

Rocketman (2019)

https://www.imdb.com/title/tt2066051/?ref_=nm_flmg_prd_2

(https://live.staticflickr.com/65535/48072675831_162a2eb37b_z.jpg)

Oldukça iyi filmdi ama şanssızlığı Bohemian Rhapsody'den çok az sonra vizyona girmesi.

Çünkü süreç neredeyse aynı işliyor; gençlik yılları, mütevazı ilk yıllar sonra gelen başarı.

Uyuşturucu, alkol bağımlılığı başlar ve bunlardan kurtulma süreci.

Filmin ilk yarısını daha çok sevdim; genç Elton dönemi fevkaledeydi.

Zaman zaman müzikal bir filme dönüşüyor, oyunculuklar çok iyi.

Başroldeki Taron Egerton'u yukarıda tanıttığım Kartal Eddie'de de beğenmiştim.

Ama ön plana çıkan kişi Jamie Bell oldu diyebilirim.

(https://live.staticflickr.com/65535/48072717896_5a88538c5d_z.jpg)

Alıntı yapılan: hanac - 14 Nisan, 2019, 23:05:01
Adaletsiz - Dragged Across Concrete (2018)

...Sonra sivil olarak bir suçlunun peşine düşerler ve olaylar fena karışır.

Suçlunun peşine demiyelim de ganimetin peşine diyelim.  :)

Onlarca yıl toplum yararına canını dişine tak, içeri tıktığın azılı suçlu sayısı neredeyse üç hapishaneyi doldursun sonra da paçavra gibi kenara atılmanın oluşturduğu hayal kırıklığıydı filmin kırılma noktası.
Düne kadar  tuvaletlerini, lokantalarını bile siyahilere yasaklayan beyazların artık yer yer mağdur pozisyonuna düşmeleri ilginçti. Açığa alınma haberini veren polis müdürünün "medya" yorumu aklımda kalanlardan:

- Eskiden "haber" dediğimiz eğlence endüstrisinin kötü adamlara ihtiyacı var..
- Bu saçmalık!
- Ama gerçek bu...

Finalde delilleri karartma kafada bi' dolu soru işareti bıraksa da ayırdığınız zamana pişman olmayacağınız bir yapım, hanac gibi ben de tavsiye ederim.

Us-Biz (2019)

https://www.imdb.com/title/tt6857112/?ref_=ttmi_tt

(https://live.staticflickr.com/65535/48097777727_c69c9e5d21_z.jpg)

Yönetmenin bir önceki filmi "Get Out-Kapan" kadar iyi bir film değil.

Gerilim dozu iyi, sonuna kadar merak içinde bırakıyor ama finali bir acayip.

Ya da ben finali anlamadım   8)

Dolayısıyla filmin sonunda, "Bu ne şimdi?" dedim kendi kendime ...  ;D

(https://live.staticflickr.com/65535/48097753763_1bd885dbb5_z.jpg)

Kaçakçı - The Mule (2018)


(https://live.staticflickr.com/65535/48097981387_206aa61ee0_z.jpg)
(https://live.staticflickr.com/65535/48097878961_a77b9ab6b4_b.jpg)


Doksanına merdiven dayamış Clint Eastwood altı yıl aradan sonra oyuncu olarak tekrar sahalara dönmüş. :) Bu yaşta hem yönetmen hem oyuncu olarak ortaya koyduğu enerji saygıyı hak ediyor. Öte yandan yaşanmış  olaydan kurgulanan film elbette bir başyapıt değil  ama heyecanlı ve seyir garantili. Gerçek hayattaki kızı Alison Eastwood filmde de kızını oynuyor. 

Yol hikayelerini severim, Sarı Mersedes gibi tam bir yol filmi olmasa da direksiyon başında geçen süre de az değil. Araç radyosunda çalan şarkılara kendi sesiyle eşlik ettiği bölümler de oldukça keyifliydi.

Alıntı yapılan: Gabby - 20 Haziran, 2019, 17:11:45
Kaçakçı - The Mule (2018)

Çok eğlenceli bir filmdi. Sıkılmadan izledim.

Clint Eastwood gerçekten de yaşayan bir efsane.

Alıntı YapUs-Biz (2019)

https://www.imdb.com/title/tt6857112/?ref_=ttmi_tt

Ben de dun izledim. Yer yer eksiklikler olsa da, guzel filmdi. Sonunu anlamis olman lazim Asan abi:) Dylan Dog'vari bitti.

Picard'in serefine Uzay Yolu filmlerini yeniden izlemeye basladim
(dizileri yeniden izlemek icin bir omur lazim o yuzden filmler)


Ilk film 79 yilinda yani orjinal serinin bitisinden 10 yil sonra perdeye gelmis. Arada cekilen animasyonu saymazsak bu seri icin oldukca uzun bir bosluk. Kadro yaslanmaya baslamis yavas yavas. Anladigim kadariyla once yeni bir dizi cekmeye calisilmis ama Star Wars'un perdedeki basarisindan yola cikarak sinema filminde karar kilinmis.

(https://live.staticflickr.com/65535/49534843696_1b338174d9_o.png)

Dunyaya dogru yol almakta olan devasa bir enerji bulutunun yolu kesebilecek tek gemi Enterprise'dir. Ilk seride ara sira, ikinci seri Next Generation'da sikca gordugumuz "Tanrisal guclere sahip" kategorisinde bir tehditdir bu.

Kirk'un yildizinin parlayamadigi filmi Spock tek basina sirtlamis gozukmekte.
Ilginc bir hikayeye sahip olsa da pek basarili bir baslangic degil film evreni icin.

6.5/10

Matrix 3 lemesini yeni bitirdim.bu seri yi ne  zaman izlesem değişik etkiler uyandırıyor ben de,vacovski kardeşlerin deli olduğuna ciddi ciddi inanıyorum 🤣🤣🤣🤣

Son iki haftada, önce 2010'ların sonra da 2000'lerin Spider-man filmlerini izledim. 2012 ve 2014 yıllarının Amazing Spider-man filmlerini ya ikinci ya da üçüncü kez izliyordum. Raimi dönemi ilk filmiyle birlikte bende seriden uzaklaşma hissi uyandırıyordu, ikinci filmi bayağı gecikmeli (ki üçlemenin bence en iyisi) izlemiş, üçüncü filme ise tavsiye kıtlığı nedeniyle hiç bulaşmamıştım. Ne diyeyim, iyi de olmuş; Marc Webb'in Andrew Garfield'lı dönemini, peşisıra Raimi filmleriyle sürdürmek bana eziyet oldu. Raimi, simbiyot etkisindeki Peter Parker'ın o yürüyüş ve dans sahneleriyle deneysel bir şeyler mi yapmaya çalışmış, neden yapmış, niçin benim hanım gibi bazılarının 'Bu ne ya!' serzenişiyle filmi dönmemek üzere bırakıp gitmesine sebep olmuş, anlamak mümkün değil. On küsür yıl sonra seyrediyor olmaktan hiç bir pişmanlık duymadım açıkçası. Ve 21. yüzyılın Peter Parker'ları arasında Andrew Garfield'ı apayrı bir yere koyuyorum, bir de aynı dönemin Harry Osborn'unu. Dane DeHaan beyazperdeye müthiş karizmatik bir kötü yansıtıyor...

Netfilx'te Amazing Spider-man (2012) için son günler olabilir, izlemek isteyenlere hatırlatayım...

Yine uykumun kaçtığı bir gecede Don't Look Up'ı izledim...

Yaklaşan belirgin, açık ve net küresel bir felaket üzerinden insan tabiatına, günün yükseltilen, yüceltilen, alkışlanan, sende yoksa yerden yere vurulduğun, sözümona "değerlerine" ve "karakteristiklerine"; olumlama üzerinden ilerleyen 'hayatı optimist pazarla, hikayeni ne kadar acı olsa da sadece keyifli taraflarıyla anlat' taktiklerine, 'evrene olumlu mesaj ver'li secret felsefesine getirilen harika bir eleştiri...

Dayatılan şablonu o kadar güzel belirliyor ve aktarıyor ki aynısını her duruma uyarlayabiliyoruz. Şunu biliyoruz: felaketin çapı daralsa da insani tepkiler farklılaşmıyor; denizlerde kirlilik diyorsun yalan, geç bunları tepkisiyle karşılaşıyorsun; küresel ısınma diyorsun, karbon vergisi koyarız yanıtını alıyorsun; küresel olarak orman varlığımızı kaybediyoruz diyorsun, ama altın var, turizm var saçmalığını dinliyorsun; ekonomi batıyor, mahvolacağız diyorsun, günü kurtaralım da yarına allah kerim boşverciliğini görüyorsun...

Geri dönüşün mümkün olmadığı noktaya kadar kısır bir tartışma devam ediyor ve adım adım bilimin söyledikleri gerçekleşiyor. Ufak ufak felaketlerle topyekün bir yokoluşa doğru, emek – toprak – hayvan – bitki - insan üzerinden yürütülen her türlü sömürünün kucağında emin adımlarla gidiyoruz...

Alıntı yapılan: pizagor - 13 Ekim, 2022, 12:36:47
Yine uykumun kaçtığı bir gecede Don't Look Up'ı izledim...

Yaklaşan belirgin, açık ve net küresel bir felaket üzerinden insan tabiatına, günün yükseltilen, yüceltilen, alkışlanan, sende yoksa yerden yere vurulduğun, sözümona "değerlerine" ve "karakteristiklerine"; olumlama üzerinden ilerleyen 'hayatı optimist pazarla, hikayeni ne kadar acı olsa da sadece keyifli taraflarıyla anlat' taktiklerine, 'evrene olumlu mesaj ver'li secret felsefesine getirilen harika bir eleştiri...

Dayatılan şablonu o kadar güzel belirliyor ve aktarıyor ki aynısını her duruma uyarlayabiliyoruz. Şunu biliyoruz: felaketin çapı daralsa da insani tepkiler farklılaşmıyor; denizlerde kirlilik diyorsun yalan, geç bunları tepkisiyle karşılaşıyorsun; küresel ısınma diyorsun, karbon vergisi koyarız yanıtını alıyorsun; küresel olarak orman varlığımızı kaybediyoruz diyorsun, ama altın var, turizm var saçmalığını dinliyorsun; ekonomi batıyor, mahvolacağız diyorsun, günü kurtaralım da yarına allah kerim boşverciliğini görüyorsun...

Geri dönüşün mümkün olmadığı noktaya kadar kısır bir tartışma devam ediyor ve adım adım bilimin söyledikleri gerçekleşiyor. Ufak ufak felaketlerle topyekün bir yokoluşa doğru, emek – toprak – hayvan – bitki - insan üzerinden yürütülen her türlü sömürünün kucağında emin adımlarla gidiyoruz...

Bu da ilintili çok sıcak bir haber:

https://www.birgun.net/haber/nasa-gezegeni-savunma-testi-nin-basarili-oldugunu-duyurdu-405934

Bugüne kadar izlediğiniz Harry Potter özentisi tüm kötü filmleri bir basamak aşağıya çekip bir numaraya 'The School Of Good and Evil'i gönül rahatlığıyla yerleştirebilirsiniz. Tabi ki Netflix yapımı :) İki buçuk saatlik koca bir hata; ben ettim, siz etmeyin...

Bryan Singer'in X-men 1 ve 2 filmlerini izledim. Gördüm ki Sam Raimi'nin Örümcek Adamları ile birlikte gerçek macera filmlerinin son örnekleriymiş. Bir süper kahraman, hatta süper kahramanlar filmi olmasına rağmen senaryonun güzelliği, sahne, dekor ve oyunculukların gerçekçiliği, dozunda efekt ve cgi ile harika yapımlar. Son dönem süper kahramanlarını yerden yere vuranlardan olmak istemiyorum ama seyrettiğimiz şeyler filmden çok animasyona benzemeye başladı. sizleri bilmem ama bana cgi pornosundan gına geldi.

Ayrıca yine son dönem çr uyarlamalarında yetenekli ama az bilinen oyuncular yerine bu filmlerde hali hazırda kendini ispatlamış, hatta almış yürümüş oyunculardan kurulu kadroya da şapka çıkarmak gerek. (Jean Grey ve Cyclops castleri hariç. Her ikisi de bence swerinin en kötü oyuncuları)

Alıntı yapılan: Vega - 26 Ekim, 2022, 08:48:09
Bryan Singer'in X-men 1 ve 2 filmlerini izledim. Gördüm ki Sam Raimi'nin Örümcek Adamları ile birlikte gerçek macera filmlerinin son örnekleriymiş. Bir süper kahraman, hatta süper kahramanlar filmi olmasına rağmen senaryonun güzelliği, sahne, dekor ve oyunculukların gerçekçiliği, dozunda efekt ve cgi ile harika yapımlar. Son dönem süper kahramanlarını yerden yere vuranlardan olmak istemiyorum ama seyrettiğimiz şeyler filmden çok animasyona benzemeye başladı. sizleri bilmem ama bana cgi pornosundan gına geldi.

Marvel sinema evreni Final Fantasy gibi gerçekçi animasyon tarzında filmlerle oluşturulsaydı nasıl olurdu? Aynı gişe başarılarını elde edemeyeceği, böylesi geniş bir kitleye ulaşamayacağı çok net ama hasılat/bütçe oranında avantaj sağlar mıydı acaba? Ya da farklı faydaları olur muydu: mesela Tony Stark yine de ebediyete intikal eder miydi yoksa evreni başlatan ve recast edilemeyecek kadar rolle özdeşleşmiş ama artık iyice yaşlanan bir Robert Downey Junior'ın etkisiyle mi oluşmuştu o senaryo? Kontratlar olmasa Steve Rogers'ın devri kapanır mıydı acaba? Sözün özü, MCU'yu sadece animasyon olarak izlemek ister miydiniz, bunu tercih eder miydiniz?

  MCU'yu MCU yapan zaten live-action olması. Animasyon ya da çizgi film formatında paylaşılmış evrenler hep vardı. The Avengers: Earth's Mightiest Heroes görece yakın zamanda yayınlanan harika bir çizgi filmdi mesela. Animasyon film olarak baktığımız zaman kıyaslayabileceğimiz en güzel örnek Spider-Man: Into the Spider-Verse. Ben çok sevmem ama haklı beğenisini ve ödüllerini topladı lakin gişesi 375 milyonda kaldı. MCU'nun toplam gişe ortalaması 950 milyon civarında. Seyirci net şekilde live-action'ı tercih ediyor.

Genel izleyici perspektifine bakarak tabi ki seyircinin kanlı canlı oyuncular istediğinin farkındayım, bunu yazdım da zaten. Ancak burası daha özelleşmiş, çizgiroman üzerine uzmanlaşmış bir güruh ve bu çizgiroman meraklısı topluluk animasyon mu isterdi yoksa kanlı canlı oyunculuk mu, onu merak ediyorum.

Kendi adıma yanıtlayayım; Final Fantasy üzerinden ilerleyeyim yine, o filmlerdeki tiplemelerin donuk gözlerini çözdükleri noktada animasyon bana daha fazla hitap etmeye başlıyor. Ama bahsettiğim animasyon tarzı Into The Spider-verse değil, daha gerçekçi olanı. Ready Player One'daki sanal dünya gibi.

Alıntı yapılan: pizagor - 27 Ekim, 2022, 18:55:11
Kendi adıma yanıtlayayım; Final Fantasy üzerinden ilerleyeyim yine, o filmlerdeki tiplemelerin donuk gözlerini çözdükleri noktada animasyon bana daha fazla hitap etmeye başlıyor. Ama bahsettiğim animasyon tarzı Into The Spider-verse değil, daha gerçekçi olanı. Ready Player One'daki sanal dünya gibi.

  Yine benzer etkiyi yaratmaz diyeceğim ama

Alıntı yapılan: pizagor - 27 Ekim, 2022, 18:55:11
Genel izleyici perspektifine bakarak tabi ki seyircinin kanlı canlı oyuncular istediğinin farkındayım, bunu yazdım da zaten.

Karşılığını alacağımı düşündüğüm için

Alıntı yapılan: pizagor - 27 Ekim, 2022, 18:55:11
Ancak burası daha özelleşmiş, çizgiroman üzerine uzmanlaşmış bir güruh ve bu çizgiroman meraklısı topluluk

a bırakayım cevapları  :(

Cinayet Süsü'nü izledim geçen akşam. O kadar uykulu olmama ve eşime hiç başlamamayı teklif etmeme rağmen başlar başlamaz içine çekip hapsetti. Oyunculuk, hikaye, kurgu, boş diyaloglar, tam aradığım ortamdı o sırada, bünyeme çok iyi geldi. Cinayet Süsü deyince aklıma gelecek ilk şey de iyi polis - daha iyi polis sahnesi olacak sanıyorum.

Mission Impossible birinci filmden Fallout filmine kadar izledim.
En çok hoşuma giden birinci film (hızlı tren ile olan sahne korkunç) ve Rogue Nation (water scene-hidrosantralin içinde kart değiştirme sahnesi)

Sırada Bruce Lee filmleri var, Game of death ile başlıyorum..

Bu müziği bulduğum için çok mutluyum!

Fist of furry aka Chinese connection, gece izledim, şimdi size bir kısım paylaşacam, öyle bir vuruş gördüm ki korktum

2:13 bakın yani tam videodaki resim anında

Bruce Lee filmlerinden sonra John Wick 1, 2 ve 3 izledim. Ne desem. Korkunç. Adam gerçekten tabancayla çok becerikli, kim bilir kaç kişi öldürdü.

Şimdi sırada The Bourne Identity franchise bakacam, nihayet.

Star Trek, Star Trek İnto darknes ve Star Trek Beyomd filmlerni izliyorum, güzel filmler ama Original Serıes filmleri en güzel, The Search for Spock diyelim, The Next Generatıon fılmleri de güzel Nemesis çok güzel bie film

Bunları sonra izleyecem, ters gidiyorum  :D

Daniel Craig in başrolde olduğu, Defiance isimli film'i izledim. Kısaca anlatırsam, İkinci Dünya savaşı sırasında, Yahudilere yapılan Nazi kıyımıni ve Yahudilerin gerilla direnişini ( gerçek olaylardan esinlenerek ) konu edinen, iki saatten daha uzun bu sürükleyici film, en çok ismi nedeniyle ilgimi çekmişti. " Defiance kalesi " yıllarca klasik Tex'in en çok beğenilen 5 macerasından biri olarak kabul görmüştü. ( Şimdi, mutlaka sıralama değişmiştir ) Böylece, Defiance sözcüğünün "direniş" anlamına geldiğini de öğrenmiş oldum. Tex'de sık sık konu edinilen, fort defiance, defiance kalesi, yani direniş kalesi. Güzel bir isim. Tex'de elli yıldan uzun süredir okurum, Defiance' nin Türkçe anlamını yeni öğrendim. Ne demişler: öğrenmenin yaşı yoktur.

Holocaustu konu alan bir film de Liam Nisson un başörlde oynadığı Schindler's List filmidir.
İnsanı insan olduğundan utandıran bir film...

https://www.imdb.com/title/tt0108052/

Yoksul (1986)

Filmi ilk defa izlemedim tabii ama ne zaman denk gelsem, vaktim de varsa izlemeden bırakamadığım filmlerden biridir. Yerli sinemamızda nedense şöyle bir yorum var, 1996'da Şener Şen'in başrolünde yer aldığı Eşkıya filminin öncesi Yeşilçam, sonrası ise yeni Türk sineması... Elbette bu tür değişimleri belirlerken net sınırlar çizmek zordur ama ben bu sürecin biraz daha önceden başladığını düşünenlerdenim. Zira yine Şener Şen'in yer aldığı Muhsin Bey filmi de 1987'de gösterime girmiştir örneğin.

Kemal Sunal'ın başrolünde yer aldığı Yoksul filmi de bu değişim sürecinde önemli yer edinen filmlerden biri bana göre. Sunal'ın dram filmleri belki sayıca az, fakat komedi filmlerinden de başarılı. Bir handa geçen film, iş yaşantısındaki farklı bireylerin günlük yaşamlarından kesitleri arka planda gayet güzel bir biçimde aktarırken, ön planda ise başrolün yer aldığı sahnelerle insan ilişkilerine yer veriliyor. Hanların tıpkı apartmanlar gibi farklı gelir grubundan ve farklı kültürden kişileri bir arada bulundurması film açısından epey geniş bir perspektif sunuyor. Nitekim Sunal'ın oynadığı başrol de bu manzaraları izleyiciye aktarmada rol oynuyor, her iş yerinde farklı mizaçları ve olayları bir çayocağı çalışanı aracılığıyla aktaran film, aynı zamanda söz konusu rolün yaşam mücadelesine ve hislerine de yer ayırıyor.

Filmin prodüksiyon ekibi de dikkat çekiyor, yönetmen Zeki Ökten, senarist ise Umur Bugay. Aynı ikiliyi yine aynı başrol ile Kapıcılar Kralı'nda da görüyoruz. Bugay'ın pek çok farklı profilde insanın bir arada yer aldığı öyküleri anlatmaktaki başarısı muazzam. Zaten uzun yıllar Bizimkiler dizisinin de senaristliğini yapmıştı. Filmin yönetmen yardımcılığında ise Zeki Demirkubuz yer alıyor.

Hem oyuncuların performansları, hem de teknik yönlerle çok başarılı bir film. Kapalı alandaki kamera kullanımı zaten tek başına film boyunca takip edilecek türden.