TENTEN:Firavunun Puroları ve Mavi Lotus.

Başlatan peder clemente, 02 Ağustos, 2020, 08:13:33

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

peder clemente

TENTEN : Firavunun Puroları ve Mavi Lotus.   
-HERGE-

*** Spoiler Vardır ***

1- PROLOG:

1953 yılında doğan Sinan Gürdağcık'ı 2015 yılında kaybetmiştik.
Berber Kenan'ın yazarı ve çizeri, Mırnav adlı kedi karakterinin yaratıcısı karikatürist ve çizer.
Yüce Tanrı'nın sonsuzluğunda huzurla uyusun, nurlar içinde yatsın.

Sinan Gürdağcık'ın, 1997 yılında YKY tarafından yayımlanan "çizgi roman özel" sayısında yayımlanan "Çağının Bir Tanığı Olarak, Tenten, Nam-ı Diğer Herge" adlı harikulâde yazısı olmasaydı bu inceleme de yapılamazdı. Yazı, forumumuzda mevcut. Bize böyle değerli bir inceleme yazısı bıraktığı için çok teşekkür ederim. Yer yer bu yazıdan alıntılar yapacağım: "Georges Remi veya Herge kimdir? Avrupa çizgi romanıyla Amerikan çizgi romanı arasındaki en belirgin fark –bence- budur. Avrupa çizgi romanı daha kişiseldir. Fabrikasyon değildir. Yaratıcısının kimsede olmayan özelliklerini taşır. Tıpkı polis arşivlerindeki parmak izleri gibi. Bu bakımdan Tenten'i bilmek için önce Herge'yi öğrenmek gerekir. Georges Remi, 22 Mayıs 1907'de Brüksel'in bir işçi mahallesi olan Etterbeck'de dünyaya geldi. Babası Alexis Remi işçiydi, Annesi Elisabeth Dufour da ev kadını. En iyisi kendisinden dinleyelim. Şöyle der Herge: "Babam, çocuk giysileri üreten bir firmada çalışırdı. Modeller çizmesini hayranlıkla izlerdim. Ama çocukluğum bana hep renksiz ve sıradan gelmiştir. Herkes gibi benim de anılarım vardır kuşkusuz. Ama onlara birazcık renk katan yalnızca izcilikle ilgili olanlardır. Annemle babam beni severlerdi. Bundan şikayetim olamaz. Ama birbirimizle çok ilgili de sayılmazdık. Sözgelimi, eve tek bir kitap bile alındığını hatırlamam.Tabii ki babam bir yetimdi ve çok genç yaşta çalışmaya başlamak zorunda kalmıştı. Asla işinin dışında bir şeyle uğraşacak zamanı olmamıştı onun.

"Her ne kadar çocukluğunun sorunsuz ve olaysız geçtiğini söylese de yine onun anlattıklarından öğrendiğimize göre Georges, öyle koyduğun yerde oturan çocuklardan değildi. Çok yaramazdı. Onu sakinleştirmenin iki yolu vardı. Anası basardı sopayı. Babasının metodu ise farklıydı. Eline boş kağıt parçası ve bir kalem tutuştururdu. Bu da saatlerce sürecek bir huzur ve güven ortamını garantiye almak demekti. 1914-1918 yılları arasında küçük Georges Remi, Ixelles İlköğretim Okulunun öğrencisiydi. Okul defterinin orasına burasına resimler karalıyordu. Bunlar, bir çocuğun bakış açısından yansıyan biçimleriyle Alman işgalcilerinin resimleriydi. Birinci Dünya Savaşı yıllarıydı. O, bir savaş çocuğuydu. Gördüğü tek Dünya savaşı da bu olmayacaktı. Babasının işvereni tarafından yapılan baskı sonucunda okuldan alınan Georges, dini bir okula yazdırıldı. Bu onu oldukça etkilemişti. Formunun zirvesinde mükemmel bir öğrenciydi. Bu bakımdan bir sorun yoktu. Ona zor gelen, bir üyesi olduğu Belçika İzcileri'nden ayrılıp Katolik İzciler Federasyonu'na katılmak zorunda bırakılması olmuştu. Kendini bir dönek ve bir hain gibi hissetmişti.

Evet o bir izciydi. Kişiliğini şekillendiren o çocukluk ve ilk gençlik yıllarında –kendisinin de söylemiş olduğu gibi- yaşamına renk katan tek şey buydu. Bu küçük izci, hemen hemen tüm hayatı boyunca onun içinde varlığını sürdürdü. Yaşamını etkiledi ve eserlerini etkiledi... Küçük Georges 10 yaşına geldiğinde, izci olmak, o yaştaki bir çocuk için düşlenebilecek en güzel şeydi. Böylece, çocukluğunun en renkli anılarını edineceği izcilik yılları başlamıştı. Georges Remi, çok geçmeden "Sincap Devriyesi"nin lideri –Oymak Başkanı- oldu. Artık "Meraklı Tilki" adıyla tanınıyordu. Yaz kampları, bu yoksul işçi çocuğuna hayatında ilk kez gezip dolaşma fırsatını vermişti. İlk kez İspanya, Avusturya, İsviçre ve İtalya'ya yolculuk yapma şansına sahip olmuştu. Kuzey Amerika'ya ve Amerika Kızılderililerine ilgi duymaya başlaması da bu döneme rastlar. Georges Remi, bir yandan da izci dergilerine –tabii ki izcilikle ilgili- hikâyeler çizmeye başlamıştı. İlk kez 1924 yılında Herge imzasını kullandı. Adının ve soyadının ilk harflerinden oluşan ("R.G"nin fonetik olarak Fransızca okunmasından meydana çıkan) bu isim ileriki yıllarda çok ünlü olacaktı. Ama, Herge'nin bu dönem çalışmaları henüz pek acemiceydi.

1925 Yılında Herge, Katolik tandanslı "Yirminci Yüzyıl" gazetesinde işe başladı. Bu gazete, Peder Norbert Wallez'in –demirden bir yumrukla- yönettiği, aşırı tutucu ve milliyetçi bir yayın organıydı. Herge, gazetenin abone servisinde çalışmaktaydı. Bir yandan da "Belçikalı İzci" dergisine, ilk kayda değer çalışması olan "Mayıs  Böceklerinin Oymak Başkanı Totor"un serüvenlerini çizmekteydi ki bu tipleme birçok bakımdan Tenten'in ilk habercisi sayılabilirdi.

1926 Yılında askerlik görevini yerine getirmek üzere silah altına alınan Herge, çavuş rütbesiyle tezkere alana kadar geçen sürede, zaman ayırabildiğince çizmekten geri kalmadı. Askerlik dönüşü tekrar "Yirminci Yüzyıl"da çalışmaya başlayan Herge'nin abone servisindeki görevine şimdi yenileri eklenmişti. Fotoğrafçı çıraklığı, klişeci yardımcılığı, özel sayfaların resimlenmesi, dizgicilik, sayfa düzenlemesi ve son dakikada ortaya çıkan çizim işleri bunların bazılarıydı. Herge, kısa zamanda gazetenin her işe koşan bir elemanı olmuştu. Sıkı Katolik eğitimi almış ve izci ruhuyla bütünleşmiş biri başka nasıl olabilirdi? "İzci Sözü" denince akan sular durur. Bir doktor için "Hipokrat Yemini" neyse, bir izci için de verilen söz o derece önemlidir. İzci asla verdiği sözden dönmez, dönemez. İzci, asla, bir üyesi olduğu topluluğa sırt çeviremez, ihanet edemez, yardımdan geri durmaz...

Peder  Wallez, hem okuyucu yelpazesini genişletmek hem de gençleri kazanmak için, bir çocuk/gençlik eki yayınlamayı düşünüyordu ve kafasında bu görevi üstlenebilecek tek kişi vardı. "Küçük Yirminci"nin ilk sayısı 1928 yılında ortaya çıktı. Derginin tüm sorumluluğu Herge'ye aitti. Herge, önceleri başka birinin –gazetenin spor yazarının- yazdığı öyküleri resimleyerek işe başladı. Ancak, bir süre sonra bu işten sıkıldı. O, kendi kahramanını yaratmak, kendi hikâyelerini çizmek istiyordu. Bunu gerçekleştirmesi o kadar da zor olmadı. Eskiden çizmiş olduğu Totor'u yeniden elden geçirdi. İsmindeki birkaç harfi değiştirdi ve ona uygun –esnek- bir meslek yakıştırdı: Genç bir gazeteci... Hiç kimsede olmayan ve hiçbir anlamı bulunmayan bir isim. Hemen tanınabilmesi için –ayırt edici bir özellik olarak- kimseye benzemeyen bir saç biçimi. Ve hop! Tenten karşınızdaydı. Artık, dedektiflikten, uzayın keşfine kadar açılan bir yelpazede hemen hemen her türlü serüven içinde rol alabilirdi. Her şeyi yapabilirdi. Tabii ki sadık köpeği  Milu'yu yanından hiç ayırmamak koşuluyla...".



2– FİRAVUNUN  PUROLARI :


Genç Gazeteci Tenten ve sadık yoldaşı Milu (Beyaz Terrier), Epomeo yolcu gemisinin güvertesindeler. Akdeniz meltemi Tenten'in yüzünü okşarken ve dik saçlarını karıştırırken, Tenten, seyahat plânını anlatmaktadır: "Evet Milu dostum, yarın Port-Said'e varacak ve mola vereceğiz. Sonra da Süveyş Kanalı'ndan geçecek ve Aden'de mola vereceğiz. Sonra da Bombay'da yine bir mola, ardından da Sri Lanka Colombo'ya uğrayacağız. Sonra sırada Singapur ve Hong-Kong da var; nihayet Şanghay'a varacağız, orası son durak." (hangimiz böyle bir yoculuğu hayal etmemiştir ki?).

O sırada Profesör Filemon Siklon: "Yakalayın, yakalayın" diyerek, havada uçan bir kağıdın peşinden koşmaya başlar. Tenten, "Neyi yakalayalım?" diye sorunca; Profesör Siklon: "Şunu! Şu uçan parşömeni... Kih-Oskh papirüsünü!..." der. Tenten, kağıdı yakalamaya  çalışırken bir tayfa onu durdurur. Bir süre sonra, Tenten, Profesör Siklon'u boş filikalardan birinin içinde kürek çekmeye çalışırken görünce sorar: "Sandalınız suda değil ki!". Profesör Siklon: "Gerçekten iyi bir gözlemcisiniz genç adam. Peki ben şimdi neden boşa kürek çekiyordum ki?". Tenten: "Herhalde denize düşen papirüsü bulmak için" deyince; Profesör Siklon değerli papirüsü çıkartır cebinden: "Olur mu hiç öyle şey! İşte o değerli yazma burada!" der ve ekler: "Şimdi hatırladım, denize düşen kağıt bir seyahat acentasının ilanıydı. Siz de tahmin edersiniz ki Firavun Kih-Oskh'un mezarının plânını gösteren bu paha biçilmez papirüsü asla elimden kaçırmazdım. Bu mezarın peşine düşen tüm bilginler esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldular. Ancak ben, Filemon Siklon, bu anıtı gün ışığına çıkaracak ilk Mısırbilimci olacağım!"
(Herge, profesör Filemon Siklon karakterini, Belçikalı Mısırbilimci Jean Capart 'dan esinlenerek yaratmış).




Bilim insanlarının dalgınlıkları ve unutkanlıkları ünlüdür: İki profesör'den biri trenle yolculuğa çıkacak ve diğeri de arkadaşını yolcu edecektir. Tren garında konuşma derinleşir, trenin hareket saati gelince uğurlamaya gelen trenin içinde yola çıkar, yolculuğa çıkacak profesör de gar'da kalır. Profesör Siklon da kağıtları karıştırmış dalgınlıkla. "Yarın Port-Said Limanında buluşalım; birlikte Kahire'ye geçer, oradan da plânda gösterilen yere gideriz" diyen Prof. Siklon'un teklifini kabul eden Tenten, dalgın dalgın uzaklaşan profesör'e bakarak " Ne tuhaf bir adam" der. Profesör Siklon, o dalgınlıkla havalandırma bacasına burnundan toslar ve şapkasını çıkartarak şunu söyler (iyi mi?): "Özür dilerim kaptan!". Sonra, iyi giyimli, iri burunlu bir yolcuya çarpan Profesör Siklon: "Çok özür dilerim: Sizi havalandırma bacası sanmıştım" der. İri burunlu adamın elinden, Profesör Siklon'u zor alır Tenten. Adam, tehditkâr bir tonla: "Yoluma çıktığınıza çok pişman olacaksınız; adımı bir kenara yazın: Rastapopulos!" diye bağırır. "Cosmos Pictures" Film Şirketinin Sahibi milyarder işadamı olarak kayıtlı Rastapopulos, gerçekten öyle biri midir acaba? Bir el, bir kağıda: 'Profesör ile Tenten'in ilk iskelede ortadan kaldırılması' talimatını veren bir not yazar ve altına papirüste bulunan firavun simgesini çizer. Gizemli olaylar başlamıştır...

Ertesi gün, kamarasına giden Tenten'i gizlice izleyen iki pos bıyıklı, siyah elbiseli, melon şapkalı adam görürüz. Sakar ve komik ikiz detektifler: Dupond ve Dupont. İkizler, Tenten'in kamarasına baskın yaparlar ve yaptıkları arama sonucunda, önceden kamaraya yerleştirilen ve Dupond&Dupont'a ihbar edilen kokain paketlerini bulurlar. Tenten, gemide hapsedildiği yerin penceresinden, bir arap balıkçının teknesinin yelken direğine tutunarak tekneye iner ve yakındaki Port-Said rıhtımına çıkar. Tenten, Port-Said sokaklarında dalgın Profesör Siklon'a rastlar ve "Şu işe bak ne güzel sürpriz!" der; Profesörün cevabı: "İyi günler hanımefendi!" olur. Dupond&Dupont ise, başlarında fes (araziye uymuşlar) arap kıyafetleriyle Tenten'i aramaktadırlar:

"Benim de adım Dupond ise kaçamaz fazla uzağa"
"Dahası da var: Fazla uzağa kaçamaz benim de adım Dupond ise!"
şeklinde konuşarak birbirlerine gaz verirler.

Ertesi gün, Tenten ve Profesör Siklon iki eşeğin üzerinde Firavun Kih-Oskh'un mezarını aramaktadırlar; bir fellah, eşekleri çekmekte, Milu da yanlarında yürümektedir. Bir parantez açalım: Herge'nin bu eseri yarattığı 1934 yılında, "Tutankamon'un Laneti" çok ünlüydü. Herge, bu eseri yaratırken, aşağıda anlatacağım "lanet" iddiasından esinlenmiş.

Tutankamon'un Laneti : Mısır Hanedanı'nın 18. Firavunu olan Tutankamon, aslında Mısır tarihindeki önemli hükümdarlardan biri değildir ve 19 yaşında aniden hayatını kaybetmiştir. Onu bu kadar ünlü yapan şey 1922 yılında Krallar Vadisi'ndeki mezarının keşfedilmesidir. Tutankamon'un mezarı keşfedildiğinde mezar hiç soyulmamış ve hazinesi yerli yerinde duruyordu. İngiliz Arkeolog Howard Carter, 1 Kasım 1922 günü, Krallar Vadisi'nde hiç kazılmamış bir alan keşfeder ve şaşırtıcı bir şekilde bunun bir giriş olduğunu fark eder. 26 Kasım'da kızı lady Evelyn ile birlikte içeri girmeyi başaran Carter, gördüklerine inanamaz. Mezar, Mısır Firavunu Tutankamon'a aittir ve Firavunun mumyasının olduğu altın sandukanın yanında paha biçilmez hazineler durmaktadır.


Bu keşifle birlikte, "Tutankamon'un Laneti" dedikoduları başlar ve esrarengiz olaylar birbirini izler: Carter'ın çok sevdiği uğurlu kanaryası nereden geldiği belli olmayan bir kobra yılanı tarafından yendi. Kobra yılanı, Mısır hükümdarlarının simgesi olarak kabul edilir. Mezarın bulunmasından birkaç hafta sonra, kazıların sponsoru olan İngiliz Lordu Carnavron'un sağlık durumu kötüye gitmeye başladı ve kan zehirlemesi olduğu açıklanan Lord, kısa bir süre sonra vefat etti. Eş zamanlı olarak Lord'un köpeği Susie'nin de ulumaya başladığı ve öldüğü söylendi. Lord'un ölümüyle birlikte "Lanet" dedikoduları da şiddetlendi. Bu dedikoduların en temel dayanağı ise Firavun'un mezarındaki Hiyeroglif yazısıydı. Yazı şöyle diyordu: "Firavun'un mezarına her kim dokunursa ölümün kanatları onu saracaktır". Lord Carnavron'un arkadaşı da cenazeye katılmak için geldiği Mısır'da, Firavun'un mezarını görmeye gitti ve 12 saat sonra yüksek ateşten öldü. Amerikalı Milyarder George Jay Gould, mezarı ziyaret etti ve aynı gün aniden ateşlenerek öldü. Lanet dedikoduları sürdü ve başka ölümler de oldu...
(Bilgiler, tarihiolaylar.com sitesinden alınmıştır).

Bu esrarlı ve ilgi çekici konudan tekrar maceramıza dönersek: Profesör Siklon, Tenten ve Milu, Krallar Vadisindeki araştırmada papirüste yer alan bilgilere göre mezarın bulunması gereken yeri biraz eşeleyince mezarın giriş kısmı ortaya çıkar. "Ah! Benim için ne büyük bir zafer! Filemon Siklon ismi artık ölümsüz olacak!" diyen Profesör sevinç içindeyken; Tenten, Milu'nun havlamalarını duyar. Milu yerde bir puro bulmuştur ve puro yüzüğünün üzerinde firavunun arması vardır
(Herge, firavun armasını "yin yang" sembolünden esinlenerek çizmiş).


Milu ile mezara geri dönen Tenten, mezarın üzerinde de Firavunun işaretinin aynısını görür. Profesör ortada yoktur. "Bu mezarın peşine düşen tüm bilginler esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldular" diyen Profesörün sözlerini hatırlar Tenten. Milu'nun havlamasıyla armanın ortasındaki çizginin gizli bir kapı gibi açıldığını görür Tenten ve onlar içeri girdikten sonra "Trak" diye kapanır.

Chaboute'nin gerçekçi Tenten çizimi

Mezarın içinde, gömülü firavunun dünya yaşamından görüntülerin, Mısır tanrı ve tanrıçalarının resmedildiği duvarlar arasındaki yolda tedirgin (Yusuf, Yusuf) bir halde ilerleyerek, bir dönemeçten dönüp, bir merdivenden indikten sonra büyük salona gelen Tenten ve Milu çok şaşırırlar: Daha önce mezarı keşfetmiş olan mısırbilimcilerin cesetleri mumyalanmış olarak duvardaki sandukalarda dizili durmaktadır. Profesör Siklon, Tenten ve Milu'nun yerleri de hazırlanmış ve isimleri yazılmıştır. "Ben kendimi asla mumyalatmam..." diyen Tenten, çıkışı ve Profesörü aramaya başlar. Bir Mısır tanrısının heykelinin kolunda profesörün şemsiyesinin asılmış olduğunu görür. Mahşer günü terazisinde ruhu tartacağına inanılan Ölüm Tanrısı "Anubis"in bir kolunda Profesörün manşetleri (kol düğmeleri), bir kolunda da redingotu (bir tür ceket) durmaktadır. Yoksa Profesör Siklon, Ölülerin Tanrısı "Osiris"in diyarına mı göç etmiştir? Arayışına devam eden Tenten, dev kapılardan geçtikten sonra kapı otomatik olarak üzerine kapanır.

Sigmund Freud: "Sometimes a cigar is just a cigar=Bazen bir puro sadece bir purodur" demiş. Freud, bir seminerde fallik objelerden bahsettikten sonra verilen arada "oral dönem fiksasyonu" ile ilgili imalı sorulara bu cevabı vermiş. Araştırmacı gazeteci (yani gazetecinin hası) Tenten, girdiği odadaki sandıkların içerisinde aynı armalı puroların bulunduğunu keşfeder. Maceramızdaki purolar "sadece puro değildir"; bu işin arkasında bir dümen vardır... Esrarın üzerindeki örtüyü kaldırmaya kararlı olan Tenten, puroların içini açar; açar açmaz ortalığa bir gaz yayılır; Tenten kendinden geçer; tabii Milu da...
       

Tenten'in kendinden geçmesini ve sonrasını, gerçekle hayal içiçe çok güzel anlatmış Herge.

Ertesi gece, bir deve kervanı yükleriyle yol almaktadır. Kıyıya ulaşan kervan, kaçak yüklerini, Allan Thompson'un uyuşturucu kaçakçılığı faaliyetlerinde kullanılan yatına teslim eder; bu arada Tenten, Milu ve Profesör Siklon'un içinde bulunduğu sandukalar da yanlışlıkla yata yüklenir. Sahil Güvenlik ani bir baskın yapınca, Allan Thompson, tüm kolilerin suya atılması talimatını verir. Kolilerle beraber, sandukalar (lahitler) da suya atılır ve Allan Thompson, sahil güvenliği atlatır. Şafak sökerken, önce Tenten sandukayı açar. Denizin ortasındadır. Denizin üzerinde yüzmekte olan Milu'nun sandukasını kendininkine bağlar. Profesör de sandukasını açar; ancak, aralarındaki mesafe ve sert rüzgar iletişim kurmalarını engeller. Hava bozar. Profesör'ün sandukası, Allan Thompson tarafından bulunur; çünkü, "Büyük Üstâd" denilen ve kaçakçılık faaliyetlerini organize eden kişi bulunmalarını emretmiştir. Allan Thompson, telsizle gelen emre uyarak Filemon Siklon ile Hindistan'a doğru yola çıkar... Tenten ile Milu'nun içinde bulunduğu sandukalar azgın dalgaların altında peşpeşe dövülmekte ve sürüklenmektedir. Herge, bu panelde, ukiyo-e sanatçısı (Japon resim sanatı türü)  Katsushika  Hokusai'nin, Japon sanatının en ikonik eserlerinden biri olan ve "Büyük Dalga" olarak da anılan "Kanagawa Oki Nami Ura=Kanagawa açıklarında dalga arkası" adlı tahta baskı eserinden esinlenmiş. Eser, Edo döneminde 1832'de basılmış. Resimde, arka planda Fuji dağı görülüyor.




Herge'nin çizdiği panel.


Tenten'in, büyük dalga resmiyle birleşik yorumu.

Tenten: "Sonumuz geldi Milu" der... Gözünü yelkenli bir teknede açar; Milu da yanındadır. Alttaki kamaradan güverteye çıktığında, Kaptan: "Merhaba genç sporcu. Tam boğulmak üzereydiniz. Sizi denizden topladık." der. Kaptan, onları Arabistan sahilinin on mil açığında bulmuştur. Kaptan, yolcusu olarak Lizbon'dan Senhor Oliveira da Figeira'yı tanıştırır Tenten'le. Figeria'ya benzeyen Burhan pazarlama'ya bir parantez açalım. Mart 2020'de hayatını kaybeden Burhan Demircan, nam-ı diğer "Burhan Pazarlama" 7 yaşında, şehir hatları vapurlarında satıcılık yapmaya başlamış. Kendisine, şık giyimli, eğitimli, kibar İstanbul Türkçesi konuşan yolcuları örnek almış. 1970'li yıllarda, yaşayanlar bilir: Yaz günlerinde adalara gitmenin keyfi ve telaşı iskelede başlardı. Simitçi, taze cevizci, buzlu bademci, mısırcıdan canınızın çektiğini alıp vapura binerdiniz. Vapurun içi ayrı bir alemdi. Her türlü insan kombini vardı: Ada sakinleri, eve dönen memurlar ve iş sahipleri, azınlık mensupları, gezmeye götürülen sünnet çocukları, genç kızlar, delikanlılar, eşarplarını çenesinin altında düğümlemiş kadınlar... Melih Cevdet Anday'ın "Ada Vapuru" şiirinde anlattığı cümbüşlü ortam:

"Müslümanı, Yahudisi, Urumu
İsporcusu, ihtiyarı, veremi
Kiminin saçı uçar, kiminin eteği
Şinanay da şinanay.
Estirir de ada yeli estirir,
Seni sevindirir, beni küstürür,
Lüküs kamarada kimler oturur?
Şinanay da şinanay."

Vapurda Burhan Pazarlama ile karşılaşmamak olanaksızdı. Siz çayınızı, kahvenizi, biranızı içerken Burhan Pazarlama, bir yandan pazarlar bir yandan satardı. Burhan pazarlamanın sattığı: Limon sıkacakları, sebze doğrayıcılar, bıçak setleri adadaki her evde bulunurdu. Burhan Pazarlama: "Hanımefendiler, beyefendiler, en güzel günlerin canı gönülden sizlerin olmasını dilerken efendim; bakın şu elimde gördüğünüz kalem "Stella" dolma kalem. Gümrükten çıkış 1 milyon 7 bin adet. Alış: 39.25, Satış: 35 Liradır. Ama nasıl oluyor? Lütfen dikkat buyurunuz efendim: Şu gördüğünüz kalemin ana gövdeyi sağdan sola doğru çevirin açılır. Bastırın butona, koyun mürekkep okkasını... Piston geri çekilirken, hazne mürekkep alır. Uç: 8 mikron kaplama... Senelerce kullanın; kararmaz, paslanmaz. Damak: Gizli pelikan damak, bir damla mürekkep akıtmaz. Yalnız 35 Lirayı verdiniz; kalemi cebinize koyup gitmek yok. Bunun yanında şöyle: Bir adet keçeli, ispirtolu "flomaster" diye tabir edilen bu kalemden para alınmıyor. Hatta bunun yanında ayrıyeten şöyle: Tükenmez kalem, kırtasiyeciler 27 buçuk Lira fiyat koymuşlar; bu kalem de ücretsiz. Böylece... Çağdaş yaşamın modern gereği üçlü kalem topunun tamamını 35 Liraya satıyorum efendim." diyerek eliyle işaretlediği yolculara parayı alıp malı verirdi. Burhan Pazarlama, ürünü pazarlarken veya yanına ikinci, üçüncü eşantiyonu eklerken "Bitti mi? Bitmedi"derdi. O aletin yetenekleri bitmezdi... Burhan Pazarlama, Almanya'da bile "Maine damen und herren, bitte guçken... Drei Mark, Drei Mark" diyerek yüzük satmış. Huzurla uyusun...

Maceramıza dönelim efendim: Figeria'dan uzaklaşırken Tenten'in kollarında: Kayak ve golf takımları, çalar saat, bahçe aletleri, kafesiyle beraber bir papağan, başında da fötr şapka vardır ve "Tam tezgâhtar! Neyse ki ağız kalabalığına kanmadım. Yoksa böyle tipler insana bir yığın gereksiz şey satar!" demektedir. Kaptan, Tenten'i sahile bırakır. Figeira da tezgahı bir tepeye kurup arapları megafonla çağırır... Ertesi gün, Milu ile ilerlerken, araplar, Tenten ve Milu'yu yakalayıp şeyh Patraş paşa'ya götürürler. Yakalanan genç hakkında hiç iyi fikirleri olmayan Patraş Paşa, onun yıllardır maceralarını okuduğu  Tenten olduğunu öğrenince, at ve silah vererek Tenten'i uğurlar. Tenten, atıyla ilerlerken, iki arabın sarışın bir kadını kırbaçladığını görerek müdahale eder ve kadını kurtarır; ancak bu bir film çekimidir ve bir süre sonra milyarder işadamı Rastapopulos gelerek, "Cosmos Pictures" adına "Arap Kini" adlı filmi çektiklerini açıklar. Rastapopulos, Epomeo Gemisindeki gibi değil, bu sefer kibar davranır Tenten'e karşı. Tenten, yelkenli tekneye döndüğünde, teknenin silah kaçakçılığı için kullanıldığını anlar; çünkü, Milu sayesinde silahları bulur. Tenten'i ölümden kurtaran Kaptan, elinde silahıyla çıkar. Sinan Gürdağcık: "Firavunun Puroları öyküsündeki bir yenilik de, katı iyi-kötü anlayışının terk edilmesidir. Tenten'i boğulmaktan kurtarıp gemisine alan bir kaptan, silah tüccarlarının bile iyi bir yanı olabileceğini gösterir" der yukarıda bahsettiğim yazısında.

Burada bir parantez açalım. Michigan Yüksek Mahkemesi Yargıcı John D.Voelker'in 1958 yılında, Robert Traver takma adıyla yazdığı, "Anatomy of a Murder=Bir Cinayetin Anatomisi" adlı roman, Ülkemizde 1959 yılında "Bir Cinayet Davası" adıyla Türkiye yayınevi tarafından yayımlandı. 1959 yılında , "Anatomy of a Murder" adıyla Otto Preminger yönetiminde filme çekildi.




Eser, insan doğasının bilinmeyen yönlerini anlatan çok güzel bir suç romanıdır: Michigan Eyaletinin, demir madenciliğine dayanan Iron Cliff bölgesinin Savcısı Paul Biegler, seçimleri kaybedip savcılıktan ayrılınca avukatlığa başlar. Avukatlığını üstlendiği Teğmen Frederick Manion, fingirnoz  karısı Laura Manion'a tecavüz ettiği için bar ve otel sahibi Bernard Quill'i 38'lik Luger ile beş yerinden vurarak öldürür. Savunmasını, "irresistable impulse=Dayanılmaz itki (önüne geçilemeyen tahrik)" altında geçici deliliğe dayandırmak isteyen Paul Biegler, bu yönde, 1886 tarihli Durfee davası olarak bilinen bir emsal karar da bulur. Maktûl Bernard Quill'in mirasçılarından Mary Pilant'ı tanıklığa ikna etmek için ona şöyle der Paul Biegler: "Bir savcı ve sonra da avukat olarak, insanların tamamen iyi ya da tamamen kötü olmadığını öğrendim. İnsanların farklı yüzleri vardır. O tecavüz olayını ve sarhoşluğu mahkemede ortaya çıkarmak zorundaydım. Bernard Quill o sırada sarhoştu. Tamamen kötü bir insan değildi" der.


Flörtöz Laura Manion'u filmde Lee Remick canlandırmış

Maceramıza dönersek: Kaptan, Tenten'i bağlatır ve "Eğer beni ihbar ettiyseniz şunu bilin ki teknemde bubi tuzağı var. Teslim olacağıma havaya uçururum daha iyi" diyerek güverteye çıkar. Bir çarpma sesinin ardından Dupond&Dupont çıkar ortaya. Tenten'in peşinden başka bir tekneyle gelip –şimdilik- onu yakalamışlardır... Milu'nun  yardımıyla ellerini çözen Tenten, lambaya ateş eder. Elinde fenerle bir tayfa geldiğinde manzara şudur: Dupond ve Dupont birbirlerini yakalamışlar, bastonla birbirlerine vurmak üzeredirler. Çözülürler. Tenten'i aramaya başlarlar. Dupond: "Serseri uzakta olamaz" deyince, Dupont: "Dahası da var: Uzakta olamaz" diyerek ikizine moral verir. Tenten'in kaçma çabaları sonuç vermez, tekrar yakalanır fakat bu sefer Dupond&Dupont tekneden kaçarlar; çünkü, fitili yanan el bombasını Milu sandıktan düşürünce, teknenin havaya uçacağını zannederler. Oysa, fitilin sonunda patlayıcı madde olmadığı için bomba patlamaz.

Tenten, sahile çıkıp Milu ile "Cosmos"un film setine gider. Olanları anlatınca, Rastapopulos: "Bu tam bir film senaryosu gibi. Sanki gizli bir güç sizi mahvetmeye ant içmiş!" der. Bundan sonra: Yeni gizemler oluşurken, komik olaylar ve aksiyon devam eder. Şöyle ki: Rastapopulos'tan ayrılan Tenten'in çölde susuz kalması ve Dupondlar ile yaşadığı komik hadiselerden sonra bir şehre gelmesi, şehirdeki seferberlik hali nedeniyle Tenten'in "Beh-Behr" adıyla askere alınması, askerlikte aldığı ceza gereğince Albay'ın bürosunu temizlerken firavunun purolarından bir kutu bulmasıyla, Albay'ın da uyuşturucu kaçakçılığı örgütünün elemanı olduğunu anlaması ancak, yakalanması; Tenten'in kurşuna dizilerek idam cezasını infazı sonrasında, silahların kurusıkı olduğunun ve Tenten'i kurtararak kendileri tutuklamak için Dupond&Dupont tarafından organizasyon yapıldığının ortaya çıkması üzerine Tenten ve Dupond&Dupont'un bulunduğu evin askerler tarafından basılması... Ev basılınca, çıkan kargaşadan yararlanarak  Tenten ve Milu şehrin dış kapısından çıkarlar.

Uzakta bir uçak ve başında bir asker gören Tenten, uçağı ele geçirmek amacıyla: "İmdat! İmdat! Kurtarın beni! Bu köpek kudurmuş, vurun onu!" diyince; Milu'nun: "Kudurmuş mu? Ben mi?" şeklinde şaşırdığını, askerin kuduz köpek korkusuyla kaçtığını, uçağa atlayan Tenten ve Milu'nun, maceralı bir yolculuktan sonra Hindistan'da tropikal bir ormana zorunlu iniş yaptığını görürüz. Ormandaki fillerin de karıştığı egzotik maceralardan sonra, Tenten, Profesör Siklon'a rastlar. "Racacah suyu" adlı bir sıvıya bulaşanlar delirmektedir. Profesör Siklon, kendisini II.Ramses zannetmektedir. Araya bir akıl hastanesi olayı girer. Gerçek deliler yerine, mektupla yapılan bir dümen sonucunda Tenten, akıl hastanesine yatırılır. Akıl hastanesinden kaçan Tenten, geçen bir trene atlar; ancak, trendeki Dupond&Dupont'a yine yakalanır. Tren bir tünele girince, karanlıkta bir arbede yaşanır. Dupond ve Dupont'un "yakaladım", "Ben de" dedikleri kişi baygın haldeki biletçidir. Dupond&Dupont, kendilerini çabuk toparlayıp tren içinde harekete geçerler. Dupond : "Çabuk! Fazla uzaklaşmış olamaz!" derken; kafası karışan Dupont saçmalar: "Evet uzak! Fazla çabuklaşmış olamaz!". Tenten, kılık değiştirme yeteneğiyle Dupond&Dupont'un takibinden kurtulur.

Tenten'den ayrı kalan Milu, Hindu'larca kutsal addedilen inekle yaşadığı  serüven sonunda, az kalsın Şiva Sunağı'nda kurban edilecektir ki, Tenten'i bulabilmek maksadıyla Dupond ve Dupont tarafından kurtarılır. Tenten, bazı olaylar sonucunda Ravajputala Mihracesi ile tanışır ve sarayına giderler. Mihracenin ailesi, uluslararası uyuşturucu çetesiyle mücadele ettiği için, Mihracenin babası ve ağabeyi "racacah suyu" ile delirtilmiştir. Sonrasında Tenten'in, uluslararası uyuşturucu çetesini ortaya çıkartması anlatılır. Ancak, "Büyük Üstâd" denilen Şef'in kim olduğunu öğrenemeyiz çünkü; Şef, Tenten'in takibi sonucunda uçurumdan düşer. Acaba "Büyük Üstâd" ölmüş müdür? Tenten, uyuştucu kaçakçılığının hangi yolla yapıldığını da bu sayının sonunda çözer. Her şey, Firavun Kih-oskh'un mezarı ve Firavunun Puroları ile ilintilidir; bazen bir puro sadece bir puro değildir. Bu olaylar sırasında çete mensubu bir Hint Fakiri'nin olağanüstü mistik yetenekler sergilediğini de atlamayalım. Olayların çözümü aşamasında, Dupond&Dupont ile Milu da gelirler. Dupond ve Dupont neler döndüğünü anlamışlardır. Mihrace, çetenin çökertildiğini zannetse de; Tenten'in gözlerinden ve sözlerinden maceranın devam edeceği aşikârdır...   

Sinan Gürdağcık, yukarıda bahsedilen yazısında, eserle ilgili olarak şunları yazmış: "1932 Yılının Aralık Ay'ında 'Firavunun Puroları' 'Küçük Yirminci'de yayınlanmaya başladı. Bu hikâyeyle birlikte, Herge, anlatımına yeni bir unsur katıyordu. Bunun adı: 'Gizem'di. Artık, tipik dedektif öyküsü ve fantezi de Tenten serüvenlerinin ayrılmaz parçaları oluyorlardı. Bu kez de önceden hazırlanmış bir plânı yoktu. Herge, hikâyeyi haftadan haftaya geliştirirken, dönemin popüler romanlarındaki temalardan yararlanıyordu. Esrarengiz bir lanet, gizli bir cemiyet, insanları çıldırtan bir zehir ve tabii ki silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kullandığı şeylerdi. Bütün bu malzeme, içine gereken dozda mizah katılarak ustaca pişiriliyor, sonuçta ortaya tadı damakta kalacak bir seri çıkıyordu... Sonraki yıllarda sık sık karşılaşacağımız bir çok yan tipin ilk kez sahneye çıkıyor olması da bu hikayenin başka bir özelliğidir. Kötü adamların ağa babası Rastapopulos, Tüccar Oliviera, unutulmaz ikiz polisler Dupond ve Dupont ilk kez bu serüvende okuyucuyla tanışırlar. Hatta polislerin o zamanki isimleri:X 33 ve X 33A'dır."


Kendi Yorumum: Herge, dördüncü Tenten sayısında bugün de geçerli olan harika bir bileşim yaratmış: Kaliteli mizah, aksiyonun bitmediği doludizgin giden macera, Mısır ve Hindistan gibi egzotik ülkeler, gizemli olaylar, uluslararası uyuşturucu çetesinin organize faaliyetleri, iyi düşünülmüş ve yazılmış değişik karakterler; Ligne Claire (temiz, duru çizgi) adıyla adlandırılacak olan, gerçekçilik ve karikatür arasında bir stille çizilmiş panellerle başarıyla canlandırılmış. Sonunda bazı gizemlerin çözülmesiyle birlikte merak duygusunun ve heyecanın diğer sayıya taşınması da ustaca. Puanım:8.2


3- ARA:

Sinemalarda eskiden, "Rüzgar Gibi Geçti", "Ben-Hur" gibi önemli ve uzun filmlerde "Intermission=Perde Arası" yazısı çıkardı. Aynı anlama gelen bir kelime daha var. Sinemada ve tiyatroda kullanılan "Antract=Kısa Ara" kelimesi, Fransızca "Entr'acte=iki perde arası" anlamına gelen kelimeden türemiştir. Verdiğim bu aradan yararlanarak, "Firavunun Puroları" macerasının bir kısmının geçtiği Mısır'la ilgili bazı film ve kitaplardan bahsedeceğim.

TEX – Morisco'nun Dönüşü:
Tex'in dostlarından, Mısır asıllı El Morisco'nun asıl adı Ahmed Jamal (Ahmet Cemal)'dır. Meksika'nın Pilares kasabasında yardımcısı Eusebio ile yaşar. Pilaresliler El Morisco'ya "Brujo=Büyücü" deseler de; Morisco, hekim, tarihçi, arkeolog, zoolog, botanikçi, doğaüstü olaylar konusunda bilgili, bilim insanı ile mistisizm üstâdı karışımı bir karakterdir. Morisco, fantastik Tex maceralarında: Canavarlar, kesikbaşlı hayalet süvariler, eski Aztek medeniyeti uzantıları, doğaüstü olaylar, esrarengiz bitkiler, taşlaşan insanlar, jaguar adamlarla ilgili esrarları çözmüştür.

Bu macerada, Boselli, El Morisco'nun orijin (köken) hikayesini yazmış. Eski Mısır medeniyetini araştırarak: Eski Mısır uygarlığını kurma hayalini kuran Horus'un çocukları adlı fanatik bir grup, arkeolojik kazılar, Ptah tapınağının büyük rahibi Akhran'ın mumyasının bulunması, hikayenin kahramanlarının bir kısmının Meksika'ya taşınması, Amerika Chicago müzesinde bulunan eski Mısır eserleri ile gizemli olaylarla westerni birlikte yoğurmuş; sürpriz sonlu, ayrıntılı, derinlikli, bilgilendirici, sürükleyici ve çok güzel bir senaryoyu başarıyla kurgulamış. Yine çok gerçekçi veya ilgi çekici karakterler yaratmış. Senaryoyu yazarken, Boselli'nin de "Tutankamon'un Laneti"nden yararlandığı anlaşılıyor.

Çizer: Letteri. Macera, "452:Morisco'nun dönüşü", " 453:Agua Prieta", " 454:Mumya Uyanıyor"  sayıları arasında yayımlandı.


NİL'DE ÖLÜM (Death on the Nile):Agatha Christie'nin ünlü romanı, çizgi romana da uyarlanmış, filmi de çekilmiştir. Eseri, çizgi romana yazıyla adapte eden François Riviere, çizimleri gerçekleştiren Jean-François Miniac ya da sanat adıyla Solidor. 1978'de, John Guillermin yönetiminde aynı adla sinema filmi çekilmiştir. Filmin görüntüleri büyüleyicidir. Kadro (Cast) muhteşemdir. Oyuncu performansları üst düzeydir. İzlemenizi öneririm.

Konu: Sene 1930. Jackie, yakın arkadaşı ve İngiltere'nin en zengin kadını Linnet'ten, 'nişanlısı Simon'u malikanesinde işe almasını, Simon ile evlenemezse öleceğini' söyleyince; Linnet, Simon'un gelip kendisini görmesini kabul eder. Jackie ve Simon, evlendikten sonra balayı için Mısır'a gideceklerdir; ancak, balayı için Mısır'a Jackie ve Simon değil, Linnet ve Simon gider; çünkü, iş görüşmesinde Linnet Simon'dan etkilenmiş, Simon da bu büyük fırsatı kaçırmamıştır. Jackie de Linnet ve Simon'un ardından Mısır'a gitmiştir. Jackie, her an yeni evlilerin ensesindedir. Karnak gezi gemisiyle, Shellal'den Quadi-Halfa'ya doğru yapılacak yedi günlük yolculukta; gemide: Özel Detektif Hercule Poirot, Albay Race, Pennington, Doktor Bessner, Cornelia(hemşire) ve Marie, Rosalie Otterbourne (Romancı, yazar), Linnet, Simon ve Jackie; Jackie'nin çantasında da: Bir Derringer (küçük tabanca) silah vardır.

Herkesin kağıt (iskambil) oynamaya çalışıp eğlendiği akşam, Jackie'nin, kıskançlık gösterileri sonucunda Derringer'i ile Simon'u bacağından vurması, aynı gece Linnet'in, gece yarısından sonra şakağından yakın mesafeden 22 kalibrelik bir mermi ile vurularak öldürülmesi ile Albay ve Poirot soruşturmayı başlatırlar. Aslında Linnet, gemide yalnız gibidir. Gemideki bir çok kişinin onu öldürmek için sebebi vardır. Soğuk, mesafeli ve hükmedici biri gibi görünen Linnet, aslında bir kurbandır; belki de mağdur ve mazlum gibi görünen bazıları da katildir... Olaylar gerçekten göründüğü gibi midir? Hercule Poirot'un dediği gibi: "Bazılarının felaketi, her zaman başkalarının mutluluğu olmaz".


Kitap kapağı


Çizgi roman kapağı


Filmin kadrosu


Filmden bir enstantane: Linnet ve Simon krallar vadisinde atla piramite doğru gidiyorlar.

SONUNDA ÖLÜM GELDİ(DEATH COMES AS THE END):
Agatha Christie'nin ustalık dönemi eserlerinden olan romandaki olaylar, günümüzden yaklaşık olarak 4.000 yıl önce (M.Ö: 2.000 yılları), Mısır'da Nil'in batı kıyısındaki Teb Kentinde geçmektedir. Yazarın tek tarihi polisiye romanıdır.

KA: Eski Mısır inanışına göre, insanın görünmeyen bedenidir. Eski Mısır ölüm tasvirlerinde ölüm, çoğu zaman, Ka'nın, fiziksel bedeni kuş kılığında terk etmesiyle temsil edilir. Ka, fiziksel bedenden bağımsızdır, ölümsüzdür. Ka, varlığın muhafaza edici ve yaratıcı unsurudur. Her varlığın Ka'sı kendine özgüdür. Varlık, yeryüzünde ölünce Ka'sına geçer. Eski Mısır'da Ka hizmetine bağışta bulunmak, ortaçağda kiliseye bağışta bulunmakla eşanlamlıydı. Servetler, Ka rahibine miras olarak bırakılır, bunun karşılığında onun ölenin mezarını koruması ve kutsal günlerde ölenin ruhunun sükûna ulaşması için dua etmesi beklenirdi. Ka rahipleri, krallar tarafından çok zengin bir hale getirilmişlerdir. Rahipler, halk tarafından ilahlara kesilen kurbanlar ve verilen hediyelerle refah içinde yaşıyorlardı (Şimdi olduğu gibi o zaman da din, en kârlı sektörmüş). Rahipler vergi vermekten muaftılar. Angarya işlerde çalıştırılmadıkları gibi, askeri görev de görmüyorlardı. Böylece halk içinde bir otoriteye sahiptiler. Bu rahipler içinde en önem verilenlerden biri de Osiris (Ölüler Dünyasının Tanrısı) adına yapılan tapınaklarda oturan ve kişinin ölü merasimlerini yöneten Ka rahipleriydi.

Nil Nehri'nin düzenli taşkınları ve geri çekilmesi, Mısır'da ölü kültünün doğmasında etkili olmuştur. Mısırlılar, ekinin kuruduktan sonra tekrar yeşermesini gözleyerek bu sürecin insanlar için de geçerli olduğunu, yani insanın fiziki yaşamının ölümden sonra da devam edeceğine inandılar. Eski Mısırlılar, ölümden sonra ölümsüzlüğün sağlanması için gerekli olduğuna inandıkları ayrıntılı ölü defnetme geleneklerini sürdürdüler. Bu gelenekler, mumyalama ile bedeni koruma, defin törenlerini yapma ve toprağa verme şeklindeydi. Böylece öteki dünyada ölünün, bedenini ve eşyalarını kullanacağına inanılıyordu. Ka Rahibi İmhotep'in işlerini idare eden sekreter Hori, güzel Nofret'e şöyle der romanda: "Ölüm daima kârlıdır. Hepimiz için kârlı. Ölüm, Mısır'ın zenginlik kaynağıdır. O taktığın mücevherleri sana ölüm aldı.Karnını doyuran da, seni giydiren de ölüm. İmhotep, bir Ka rahibi, yani bir ölüm rahibi. Bütün toprakları, keresteleri, sürüleri, keteni, arpası bu anıtmezara yapılan bağışlardan oluşuyor. Biz Mısırlılar tuhaf insanlarız. Yaşamayı, yaşamı severiz. Bunun için de çok erken yaşta ölümü plânlamaya başlarız. Dolayısıyla Mısır'ın tüm zenginliği de aslında Ölüm'e yatırılıyor. Piramitlere, mezarlara, lahitlere, türbe ve mabet vakıflarına akıyor tüm servetler".


Anubis:Mahşer günü ruhu tartan ölüm tanrıçası.

Ka Rahibi İmhotep'in üç oğlu ve bir kızı vardır. En Büyük oğlu Yahmose, ağırbaşlı, ağırkanlı, sakin, uysal, öngörülü biridir; fazla bir ışıltısı ve albenisi yoktur, uyuntudur. Ortanca oğul Sobek ise tam tersine yakışıklı, atak, cesur, dikbaşlı ve zamparadır. En küçük oğul İpy, 16 yaşında, sevimli, yakışıklı, hoş bir genç; ancak, zekasıyla övünen, hırslı ve şımarık biri. İmhotep'in kızı Renisenb, kocası Khay öldükten sonra, küçük kızı Teti'yi de alıp baba evine dönmüş güzel bir genç kadın. Yahmose'nin karısı Satipy, sinirli, zorba ve buyurgan bir kadın ve kocasını çok pasif olmakla suçluyor. Sobek'in karısı Kait, sürekli çocukları ile uğraşıyor ve kendi küçük ailesinin çıkarlarını korumaya çalışıyor. Henet, evin hizmetçisi gibi görünse de: Bu yaşlı kadın, İmhotep'in ilk karısı Ashayet'in uzaktan akrabası; kocası onu terketmiş ve sonra çocuğu ölünce Ashayet ile İmhotep'in evine gelmiş; içten içe Ashayet'i kıskanmış, müzevir, çirkin, laf taşıyan, dedikoducu, yılan dilli ve hırslı bu yaşlı kadının tek dayanağı İmhotep; kendini ailenin bir parçası gibi görse de, İmhotep hariç kimse onu sevmiyor. Hori, İmhotep'in tüm işlerini idare eden, dengeli, akıllı, bilge, vizyon sahibi ve ciddi birisi; çocukluğundan itibaren Renisenb'e ilgi duyuyor. Rahip İmhotep'in kuzeydeki çiftliğinden getirdiği Kameni, uzaktan aileye akraba, Kameni de 2. Sekreter gibi İmhotep'in işlerine bakıyor ve o da Renisenb'e ilgi duyuyor. Renisenb, ailenin neredeyse tek saf ve temiz kalpli insanı; ailesini eskisi gibi zannediyor fakat çok yakında tamamen yanıldığını anlayacak. Esa, Ka rahibi İmhotep'in annesi: Yaşlı fakat bilgili, bilge, görmüş geçirmiş bir kadın; torunlarından sadece Renisenb'i seviyor. Romanın ilk 40 sayfası karakterleri tanıtır.

Bir yaz günü, yaşlı Ka Rahibi İmhotep kuzeyden, Memphis'ten eve döner; ancak, yanında odalığı Nofret ile beraber. Nofret, 19 yaşında, çok güzel ve zeki bir kadındır; içindeki kin, hırs ve nefret duygusu, sivri dili ile birleşince, ailenin içine tahrip gücü yüksek bir bomba düşmüş gibi olur. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Nofret, kurnazca ortaya attığı bir sözle ortalığı karıştırabilmektedir. Renisenb: "Nofret'i öküzleri dürttüğümüz değneğe benzetiyorum. Çok zeki. Söyleyeceği sözleri çok büyük bir ustalıkla seçiyor" der Hori'ye (Eseri dilimize çeviren Çiğdem Öztekin, öküzleri dürtmek için kullanılan ucu çivili değneğe, Anadolu'da kullanılan Öztürkçe adıyla "Meses" ya da bir diğer adı "Üvendire" diyebilirdi). Nofret, turnusol kağıdı gibi, insanların asit derecesini ortaya çıkarmaktadır; ancak, yüksek asitli  insanlarla temas ettiğinde kırmızıya dönme ihtimali de artmaktadır; kan kırmızısına...

Nofret, sadece sözleriyle etrafındakileri çıldırtmayı, yaralarına tuz basmayı iyi beceriyordu. Hori, insanların bastırılmış kişiliklerini bir metaforla anlatır Renisenb'e: "Bilir misin? Her mezarda bir yalancı kapı vardır. İşte insanlar da kendileri için böyle bir yalancı kapı yaratırlar, etraflarını aldatmak için... Fakat bu sözde kapının ardında, Renisenb, kaya tüm çıplaklığıyla ortadadır... Ve sonunda gerçekler ortaya çıkıp, gerçeğin tüyden hamlesi kapıya dokununca, kapı yıkılır ve doğrular ortaya çıkar...". Nofret, ev halkının gerçek kişiliklerinin ortaya çıkmasına neden olur. Nofret, kendisine yapılan kötülükleri listeleyerek , Kameni tarafından bir tutanak düzenlenmesini sağlar; bunları iş için kuzeye giden İmhotep'e bir mektupla bildirir. İmhotep'ten gelen mektup adeta bir zehir gibidir: Oğullarını işten el çektirecek, evden kovacak, Nofret'i malvarlığına ortak edecektir. Ancak, bir akşamüstü, Renisenb, anıtmezar'a doğru giderken, yukarıdaki anıtmezardan gelen Satipy'yi görür. Satipy'nin korkudan beti benzi atmıştır. Satipy, Renisenb'in anıtmezar'a çıkmasına engel olmaya çalışır. Bir şey olmuştur, kötü bir şey! Önsezilerine uyarak adımlarını hızlandıran Renisenb, uçurumun dibinde yatan karanlık yığını görür. Kırıklar içindeki cansız bedeni bükülüp kalan Nofret sırtüstü yatmaktadır. Gözleri açıktır ama artık görmemektedir...

Bu ilk cinayetten sonra diğer cinayetler peşpeşe gelir. İkinci ölüm, yine anıtmezar yolunda maktulün, korkudan uçuruma düşmesi sonucu gerçekleşir. Üçüncü cinayet zehirle işlenir. Dördüncü cinayet için yine zehir kullanılır. Beşinci cinayet, başı suya bastırarak boğma yoluyla icra edilir. Altıncı cinayette de farklı bir yöntemle zehir kullanılır. Yedinci cinayette, keten bir çarşaf, vücuda mumya gibi sarılır ta ki kurbanın çırpınması kesilene dek... Kötülüğün dışarıdan geleceği ve geldiği zannedilirken; öldürdükçe zevk alan, zevk aldıkça öldüren seri katil ailenin içindedir ama kimdir? Hori, bir defasında şöyle demişti Renisenb'e: "Kötülük vardır, dışarıdan gelir, saldırısını herkes görebilir. Ama kötülük vardır aynen bir meyvenin içten içe çürümesi gibi, dışarıdan görülmez, hiçbir belirti vermeden günbegün ağır ağır büyür, büyür, sonunda bütün meyveyi yiyip bitirir, atılacak duruma getirir. Hastalık onu mahveder." .

Renisenb, sık sık anıtmezar'a çıkmakta, orada çalışan Hori'nin yanında huzur ve sükûnet bulmaktadır. Oyma taş odanın gölgesinde dizlerini kollarıyla kavrayıp otururken, Nil'in yeşil tarım arazilerinin arasından soluk mavi, parıltılı bir kemer gibi akıp gittiği ovaları, onların ötesinde yeşil, kahverengi, pembe renklerin iç içe geçtiği ufku seyretmektedir. Hori, yine böyle bir günde, ellerini tutarak şöyle der Renisenb'e: "Şu nehre bak. Mısır'ın can damarı olan şu nehre bak. Bizden önce de vardı, biz öldükten sonra da olacak...Yaşam ve ölüm, Renisenb, o kadar da önemli değil aslında.".

M.Ö:2.500 yılı civarında yaşamış Vezir Ptahotep, 110 yıllık yaşamının bilgilerini "Ptahotep'in  Vecizeleri" kitabında toplamış. Yaşlı ve zeki kadın Esa, cinayetler hakkında konuşur: "...Ya da bütün bunların gerisinde Ptahotep'in kitabında uyardığı gibi açgözlülük yatmakta. Ptahotep kitabında her kötülüğün ve birçok eylemin gerisinde hırs ve açgözlülük olduğunu söyler." Esa, ekler: "İnsanlar, tanrıların bundan hoşlanmadıklarını bile bile zamanın başlangıcından beri kardeşlerini öldürmüş, kin ve nefretlerinin, hırslarının esiri olmuşlardır." Hori de, Esa ve Renisenb'e hitaben: "İnsanın içinde gizli kötülükler vardır" der. Cinayetlerin nedeni hırs ve açgözlülük müdür? Yoksa insanın içindeki bastırılmış kötülüğün, iyiliğin üzerine çıkması; beslenen kötülüğün iyiliğe galip gelmesi sonucunda oluşan ruh hali midir bu yedi cinayetin işlenmesinin sebebi? Seri katilin son kurbanı Renisenb mi olacaktır? İyi kalpli, merhametli ve güzel Renisenb, bir ses duydu. İnce titreşimli, tınılı bir ses...Havada bir şey ıslık çalarak uçtu...


Osiris : Yeraltı dünyasının hâkimi, ölümsüz yaşam için diriliş tanrısı, kural koyucu, koruyucu; ölülerin yargıcı.

Agatha Christie, bu tarihi romanında, yine çok başarılı yazılmış twist (ters köşe) sonla okuyucuyu şaşırtmayı ve yanıltmayı başarıyor (Ben katili tahmin edemedim). Bir diğer başarısı oya gibi işlenmiş karakterler yaratması. Eser, İngiliz Suç Yazarları Birliğinin "Tüm zamanların en iyi 100 suç romanı" listesinde 83. Sırada yer alıyor.

4– MAVİ LOTUS:


Genç Gazeteci Tenten, Mısır ve Hindistan gibi ilgi çekici ülkelerde geçen zorlu maceralarda, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı organizasyonuna karşı mücadele etmiş, çetenin belli başlı üyelerinin tutuklanmasını sağlamıştı; ancak, "Büyük Üstâd" denilen çete reisi yakalanamamış ve bir uçuruma düşmüştü; öldüğü zannedilen bu esrarengiz şahsın kimliği saptanamamış ve cesedi de bulunamamıştı. Tenten ve Milu, en son Hindistan'da Ravajputala Mihracesinin konukseverliğinin keyfini sürüyorlardı...

Mihrace, Tenten'e yeteneklerini göstermesi için Hint Fakiri Sipaçaluvişni'yi görevlendirir. Sipaçaluvişni, cam kırıkları üzerinde yürüdükten, vücudunun çeşitli yerlerine delici aletler soktuktan, sivri bir demirin ucunda burnunun üzerine amuda kalkıp kendi ekseni etrafında fırdöndükten sonra, kanepede üzerine oturduğu kuştüyü yastıktan rahatsız olarak "AY!" diye bağırarak havaya fırlar. Mihrace, Hint Fakiri için çivili bir tabla getirtince, çivilerin üzerine rahatça oturan Sipaçaluvişni, Tenten'in el falına bakarak şöyle der: "Aaa! Görüyorum ki gerçek bir maceraperestsiniz... Bugüne kadar çok badire atlatmışsınız... Ama çok cesursunuz ve... Oh oh! İşte bu çok tatsız... Çekinmeniz gereken bir adam görüyorum. Siz onu öldü sanıyorsunuz ama o intikam almaya hazırlanıyor... Tetikte olun! Ayrıca bir de Fakir görüyorum, bizim loncanın utancı olan bir adam, sizi mahvetmeye yemin etmiş... Yakınınızda... Çok yakınınızda... Sizi gözetliyor... Elinde korkunç bir silah var, bu silahın çaresi yok...".

Bir uşağın gelip bildirmesi üzerine Tenten, Çin'in Şanghay kentinden kendisine haber getirdiğini söyleyen bir ziyaretçi ile konuşmaya başlar başlamaz, haberci ensesinden küçük bir okla vurulur. Racacah denilen delirtici bir zehir sürülmüş küçük oku yiyen ziyaretçi, sadece : "Bu adı aklınızda tutun: Mitsuhirato" dedikten sonra şarkı söyleyip dansetmeye, Milu ile karşılıklı havlamaya başlar. Racacah, gerçekten delirticidir. Ziyaretçinin, Tenten ile konuşmasına engel olmak isteyen karanlık güçler vardır. Mitsuhirato kimdir? Tenten'e yine yol görünür. Bu sefer de Çin. Ravajputala Mihracesi Tenten'i yolcu eder. Tenten, Şanghay'da gemiden iner.


1930'lu yılların başında Çin'de iç savaştan dolayı Şanghay'ın karmaşık bir yapısı ve uluslararası imtiyazlı bölge vardır. Uluslararası imtiyazlı bölgenin polis şefi macerada Dawson adlı bir batılıdır (İngiliz olabilir). Tenten, Continent Hotel'e yerleştikten kısa bir süre sonra, Mitsuhirato'dan yazılı bir mesaj alır; kendisiyle görüşmek istemektedir. Demek ki Tenten izlenmektedir ve Mitsuhirato, Tenten'in Şanghay'a  geldiğinden haberdardır. Bir çek-çek'e atlayan Tenten, 'Huzur Sokağına çekmesini' söyler. Çek-çekçi, çıplak ayakla aracı çekerken, Gibbons adlı bir Amerikalı sanayiciye çarpar. Irkçı biri olan Gibbons, çek-çekçiyi azarlayıp dövmeye çalışırken araya giren Tenten engel olur. "Özel Batılılar Kulüp"e giden Gibbons, burada uluslararası imtiyazlı bölge polis şefi Dawson'a: "Bir züppe Avrupalı" diye Tenten'i şikayet eder. Dawson, "Bu küçük Don Kişot'a unutamayacağı bir ders vereceğim" der. Tenten ise Mitsuhirato'yu, işlettiği mağazada bulur ve konuşur.

Mitsuhirato adlı japon, Tenten'e, 'Ravajputala Mihracesinin büyük tehlikede olduğunu ve derhal Hindistan'a dönmesi gerektiğini' söyler ve saf Tenten kefal balığı gibi oltaya atlar. Mitsuhirato'nun yanından ayrılan Tenten, Milu ile yürürken arkadan bir çinli üzerine atlar; bu sayede, yanlarından geçen otomobilden açılan makineli tüfek ateşi Tenten yerine duvara isabet eder. Çinli, Tenten'in hayatını kurtarmıştır. Oteline dönen Tenten, odasında yeşil çay içerek sakinleşmek isterken, aynı çinli, pencereden tabanca ile ateş ederek fincanı kırar ve Tenten'in çayı içmesine engel olur. Tenten, kendisine saldırıldığını düşünerek çinlinin arkasından ateş eder ve pencereden atlayarak takibe başlar. Takip sürerken Tenten, polislere yakalanır. Uluslararası imtiyazlı bölge polis şefi Dawson, Gibbons'u telefonla arayarak: "Şu senin küçük Don Kişot var ya? Evet... İşte o elimde" der. St.James Hapishanesine konulan Tenten bir şekilde çıkmayı başarır. Oteline dönen Tenten, Milu'nun yerde baygın olarak yattığını görünce, yere dökülen çayı içen Milu'nun çaydan dolayı bayıldığını anlar. Aslında, çayı içmesine engel olan çinli Tenten'i ikinci defa kurtarmıştır. Tenten'in araştırmalarından rahatsız olan birileri onu öldürmek istemektedir. Tenten, bu saldırılardan ikidir kurtulmaktadır; kurtulması da Tenten'i korumak isteyen kişiler sayesinde olmaktadır.

Tenten'e bir paket ve bir mesaj gelir. Pakette, rahat hareket etmesi ve izlenmemesi için çinli giysileri vardır. Mesajda ise, 'Akşam saat 10'da Tai Pin Lu sokağına gelmesi' yazılıdır. Mesajda belirtilen sokağa giden Tenten, önünde fener asılı eve girince, kendisini kurtaran çinliyi görür; ancak, adam hiç konuşmadan put gibi oturmaktadır. Çinli, racacah zehri ile delirtilmiştir. Bir süre sonra çinli, palasını çeker ve Tenten'e : "Laozi demiş ki 'Yolu bulmak gerekir!' Ben buldum. Demek ki siz de bulmalısınız... Kafanızı keseceğim, böylece hakikati bileceksiniz!" der. Tenten, zekasının yardımıyla canını zor kurtarır ve deliyi polise teslim eder. Ertesi gün Tenten, Ranchi Gemisine binerek Hindistan'ın Bombay kentine doğru yola çıkar; hatta Mitsuhirato, Tenten'i uğurlamaya gelir, kendi gözleriyle Tenten'in limandan ayrıldığını görür; ancak, Tenten Bombay'a varamadan birileri tarafından kaçırılır. Uzakdoğu'da  "sampan" adı verilen küçük bir tekneyle sahile götürülür. Ertesi sabah Tenten, rahat bir yatakta gözlerini açar. Milu da oradadır. Tenten, kendisine hakikati buldurmaya çalışan çinliyi görünce gözlerine inanamaz. Adının "Didi" olduğunu öğrendiğimiz çinli, tekrar hakikati bulması için Tenten'in kafasını kesmeye çalışınca, yaşlı bir çinli odaya girer ve "Didi! Keser misin şunu? Bizi rahat bırak ve uslu dur" der. Didi süklüm püklüm "Peki baba..." diyerek uzaklaşır. Gelen yaşlı adam, Didi'nin babası Bay Wang'dır, yer ise "Ejderin Oğulları" adlı gizli cemiyetin genel karargahıdır. Bay Wang, Tenten'i koruması için oğlu Didi'yi görevlendirmiş, Didi de Tenten'in iki defa hayatını kurtardıktan sonra racacah zehri ile delirtilmiştir. Ejderin Oğulları Cemiyeti, Çin halkını afyon ve uyuşturucu illetinden korumak için kurulmuş bir gizli örgüttür. Bay Wang, Tenten'e açıklama yapar: "...Bu gizli cemiyetin amacı, bu ülkede çok büyük tahribat yaratan afyon ile mücadeledir. Karşımızdaki en büyük düşman ise bir Japon ve bu Japonu  tanıyorsunuz Mitsuhirato...Mitsuhirato, aynı zamanda  Çin'de çalışan Japon gizli ajanlarının en etkin ve en zararlılarından biridir... Çünkü bu adam casusluk yaptığı yetmezmiş gibi, afyon kaçakçılarıyla da iş yapıyor ve bu öldürücü uyuşturucuyu Dünyanın her yerinde, ama en çok da Çin'de yaygınlaştırmalarına yardım ediyor...". Hindistan'a gönderilen haberciyi, "Ejderin Oğulları" örgütü göndermiş; sahip olduğu casusluk şebekesi sayesinde bunu öğrenen Mitsuhirato, haberci ile Tenten görüşürken, racacah zehri sürülmüş okla haberciyi delirtmiştir. Mitsuhirato, şimdi Tenten'i Hindistan yolunda zannetmektedir.

Mitsuhirato'nun suç ortaklarıyla telsiz yoluyla haberleştiğini öğrenen Tenten, haberleşme hattından gönderilen kodlanmış mesajların şifresini zekası sayesinde (bir kelimenin ilk iki, sonrakinin son iki harfini birleştirince) çözer. Şifreli mesaj: "Bu gece onda Mavi Lotus" demektedir. Mitsuhirato, bir dümen çevirmektedir; çünkü Tokyo'dan birileri ile telefonla görüşüp: "Başaracağıma eminim" demiştir. Telsizle gönderilen şifreli mesajda adı geçen "Mavi Lotus" bir afyon tekkesidir; bu afyon tekkesinin macerada önemli bir yeri vardır. Saat on'da Tenten, çinli giysileriyle Mavi Lotus'a müşteri gibi girer; afyon çekmek için bir şilteye uzanır. Pis işler çevirdiği her halinden belli bir adam, Mitsuhirato ile Mavi Lotus'ta buluşur. Mitsuhirato, adama yüklü miktarda para verir. Adam ve Mitsuhirato Mavi Lotus'tan bir otomobil ile ayrılırlar; ancak, arabanın arkasında stepne lastiğine tutunmuş Tenten de vardır. O gece Tenten, Mitsuhirato ve yanındaki kişilerin, Şanghay-Nankin Demiryolunun 123. Kilometresinde bir sabotaj düzenlediklerini ve patlayıcıyla havaya uçurduklarını görür. Bu saldırı, Japonların, Şanghay'ı işgal etmesi için düzenlenen bir provokasyondur. Gazetelerde ve radyolarda, 'Çinli haydutların demiryolunu havaya uçurduktan sonra yolcuları öldürdükleri' haberleri verilir ve bu saldırı gerekçe gösterilerek Japon askerleri Çin'e gönderilir. Tenten ise sabotajın düzenlendiği gece, Mitsuhirato ve yanındakiler tarafından yakalanır.

Mitsuhirato'nun Tenten ile ilgili plânı basittir: Onu serbest bırakacaktır, tabii ki racacah zehri iğnesini yaptıktan sonra. İğne yapılırken, soğuk soğuk terleyen ve kalbi hızlanan Tenten, bir süre sonra "Mini mini birler..." tekerlemesini söyleyerek ip atlamaya başlar. Tenten'in delirdiğini gören Mitsuhirato onu gönderir. Milu ise Tenten'i görünce "Delirdi mi bu?" diye düşünür. Oysa Tenten delirmemiştir, deli numarası yapmaktadır; Bay Wang'ın Mitsuhirato'nun evini gözetlemekle görevlendirdiği Çang, racacah şişesinin içine su koymuş ve gerçek zehiri de Bay Wang'a götürmüştür. Mitsuhirato, Japonya işgal kuvvetlerine  Tenten'i ihbar eder. Tenten için 5.000 Yen ödül verileceğini belirten afişlerden birini gören Tenten'e, şehirden çıkması için bir çinli yardım eder; bu çinli, maceranın başında Tenten'in koruduğu çek-çekçinin kardeşidir. Tenten, Bay Wang'ın evine gidince, Didi'nin delilik krizleri nedeniyle annesinin gözyaşlarını görür ve racacah zehrini analiz ettirmek için Şanghay'a gitmeye karar verir. Tenten, Şanghay'da delilik uzmanı Profesör Fang'ı bulmaya ve ondan racacah zehrinin panzehirini keşfetmesini istemeye çalışacaktır.

Tenten, Şanghay'da Uluslararası İmtiyazlı Bölgeye giderse kimsenin kendisine dokunamayacağını zannederek yanılmaktadır. Bir bisiklet yürüten Tenten, uluslararası bölgeye giderek Profesör Fang'ı arar... Ancak, bulamaz. Bu arada Rastapopulos'un da Şanghay'da olduğunu öğrenir. Tenten, araştırmaları sonucunda Profesör Fang'ın kaçırıldığı kanısına varır. Profesörün evinden ayrılan Tenten, polisler tarafından gözaltına alınır. Uluslararası İmtiyazlı Bölge Polis Şefi Dawson, Japon askeri gücü ile gizlice anlaşmıştır; Tenten'in üzerinde kimlik bilgileri olmadığı gerekçesiyle uluslararası bölgeden çıkartır ve üç metre ötede bekleyen Japon askerleri Tenten'i tutuklar. Tenten, Japonlar tarafından yargılanır ve idama mahkûm edilir; ancak, Bay Wang ve adamları Tenten'i kapatıldığı hücreden kurtarmayı başarırlar. Tenten, Profesör Fang'ı aramaya devam eder ve bir fidye mektubu ile karşılaşır; Profesör Fang'ın para karşılığı teslim edileceği yer olarak bildirilen Hou Kou'ya doğru trenle yola çıkar. Tren, Hou Kou'ya varamadan durur; çünkü insanlar su baskınından dolayı kaçmaktadır ve demiryolu çökmüştür. Tenten ve Milu yürüyerek giderken,  taşkın halindeki nehirden bir imdat çağrısı duyarlar; çağrının sahibini suya girerek kurtarırlar. Kurtardıkları genç çocuğun adı Çang Çong-Cen'dir; dedesi ve ninesi "Adalet yumrukları savaşı", diğer adıyla "Boksör ayaklanması" sırasında öldürülmüştür; annesi ve babasını kaybetmiştir.

Çin tarihinde önemli siyasi sonuçlara yol açan Boksör Ayaklanması hakkında biraz bilgi verelim (Vikipedia'dan alınmıştır).
Boxer Ayaklanması: Çince "haklı ve uyumlu yumruk cemiyeti ayaklanması" anlamına gelir. Aslında, Boxer Cemiyeti, 1870 yılında gizli olarak kurulmuş bulunan dinsel nitelikli bir örgüttü ve Manchu Qing Hanedanlığına karşı faaliyette bulunuyordu .Çin'i parçalanmaya kadar götüren gelişmelerden sonra yabancı güçlerin Çin'deki etkinliklerine karşı Boxer Cemiyeti mücadele etmeye başladı. Boksör Ayaklanması, Batı'nın 19. Yüzyılda Çin üzerindeki ekonomik ve siyasi etkisine karşı çıkartılan bir ayaklanmadır. Tüm yabancıların ülkeden çıkartılması hedeflenmiştir. 1899 Yılı Kasım Ayında başlamış 7 Eylül 1901'de sona ermiştir. Ayaklanma ve ayaklanmanın bastırılması sırasında binlerce isyancı, yabancı ve alt sınıf Çinli hayatını kaybetmiştir. Boksör ayaklanmasının öncesinde Çin, o dönem sömürgeci bir devlet haline gelen Japonya ile Çin'e bağlı bir krallık olan Kore'nin egemenliği için 1894 yılında savaşa tutuştu. Ağır bir yenilgiye uğrayan Çin, Şimonoseki Barışı ile Japonya'ya önemli ödünler vermişse de Avrupa Devletleri ve Rusya'nın araya girmesiyle Çin bu ödünlerin çoğunu geri aldı. Batılı devletler bu yardımların bedelini Çin'e ağır ödettiler. Rusya, İngiltere ve Fransa, Çin'in ekonomik bakımdan önemli bölgelerini işgal ettiler ve Çin'i parçaladılar. Bu gelişmeler Çin'de milliyetçi duyguları harekete geçirdi. 1899 yılının Kasım Ayında ayaklanan Boxer'lar, Çin'deki yabancı temsilciliklere, misyonerlere ve yabancı devletlerce yapılmakta olan demiryollarına ve buradaki işçilere saldırdılar. Ayaklanmadan büyük rahatsızlık duyan dönemin etkin devletleri İtalya, ABD, Fransa, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Japonya, Almanya, İngiltere ve Rusya "Sekiz Devlet İttifakı"nı kurdular. 14 Temmuz 1900 tarihinde 54 bin kişilik birleşik bir orduyla Tianjin'deki ayaklanmayı bastıran Sekiz Devlet güçleri Pekin'e doğru ilerlemeye başladı. 14 Ağustos 1900 tarihinde Pekin'i ele geçiren ordu, "yasak şehir"i yağmalamıştır. Ayaklanmanın bastırılması sırasında, çok sayıda sivil Çinli tecavüze uğramıştır. Binlerce Çinli kadın bu nedenle intihar etmiştir.

Maceramıza geri dönelim: Tenten ile Çang arkadaş olurlar ve serüvenin bundan sonrasına birlikte devam ederler. Sinan Gürdağcık'ın yazısında, Mavi Lotus yaratılmadan öncesi şöyle anlatılır: "Yeni serüvenin duyurusu henüz yapılmıştı ki Herge bir mektup aldı. Mektubu gönderen Peder Gosset adında bir üniversite rahibiydi. Tenten'in Çin'e gideceğini öğrenince Herge'ye yazma ihtiyacı duymuştu. Brüksel'deki Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim görmekte olan Çinli bir genç tanıyordu, adı: Çang Çong-Çen olan bu genci Herge'yle tanıştırmayı çok istiyordu. Acaba Herge de bunu ister miydi?.. Buluşma Herge'nin yaşamındaki en önemli dönüm noktalarından biri oldu. İki genç birbirlerine hemen ısındılar. Birlikte Çin üzerine konuştular. Tarih, coğrafya, sanat, dil, edebiyat, felsefe ve en önemlisi geleneksel Çin resim sanatı, tartıştıkları konulardı... Herge: 'Böylece daha önce hiç bilmediğim zengin bir uygarlığı keşfetmiştim. Bu keşif, bir sorumluluk duygusunu da beraberinde getirdi. Bundan böyle, Tenten'i göndereceğim ülkeleri ve o ülkelerin halklarını gerçek bir ciddiyetle inceleyecektim.' Bu arada Çang, yalnızca Herge'nin değil, aynı zamanda Tenten'in de gerçek bir dostu olmuştu. Çin serüvenini beraber yaşadılar. Yıllar sonra da Tibet'te yeniden biraraya geleceklerdi".

Yıl 1981.Neredeyse 50 yıl sonra Herge Çang'a...Arkadaşına kavuşuyor.

Maceranın bu aşamasında sahneye Dupond&Dupont çıkar.Mizah unsuruna katkı sağlarlar hatta burun gazisi bile olurlar; Tenten'i yakalamak isterken peşpeşe burun üstü yere çakılırlar, hastanede sadece burunları sarılı vaziyette yatarlar.Bir de General Haranoşi var.Tenten'i her elinden kaçırışta adamlarını "hay ben seni skronyonyo...Hepsini skronyo!"diyerek fırçalıyor.Çeşitli gelişmelerden sonra fidye mektubunun sahte olduğu, Profesör Fang'ın, Mitsuhirato'nun elinde tutsak olduğu ortaya çıkar.Mavi Lotus afyon tekkesi macerada önemli bir yer tutar. Öyle bir an gelir ki: Mitsuhirato, Bay Wang'ın tüm ailesini ele geçirir, bir süre sonra Tenten'i de esir alır. Racacah zehri  ile deliren Didi'ye, kendi öz ailesini ve Tenten'i kılıçla başlarını kestirmek suretiyle katlettirecektir...Başarabilecek mi?

Maceranın bundan sonraki bölümünde: Aksiyon, mizah, gerilim, organize işler, uluslararası siyasi gelişmeler devam eder.Uluslarası uyuşturucu kaçakçılığı şebekesinin başı "Büyük Üstâd"ın kimliği ortaya çıkar. Gizemler yavaş yavaş çözülür, sorular cevabını bulur ve sonundaki twist ile macera bitmez; ayrıca güzel bir final yapılır.


Sinan Gürdağcık'ın yazısında Mavi Lotus yorumundan bir bölüm: "Mavi Lotus serüvenine gelene kadar, Tenten hikayeleri, henüz tam bir mükemmelliğe  erişmemişti. Bu da Herge'nin yaptığı işi çok fazla ciddiye almamasından kaynaklanıyordu. Ama Mavi Lotus'la birlikte, her şey baştan aşağı değişecekti...Mavi Lotus'un hikayesi, hiçbir Tenten serüveninde rastlanmayacak ölçüde politiktir. O günlerde, Çin ve Japonya arasında bir çatışma vardı, Batı basını, konu üzerine fazla kafa yormadan, Japon ağzıyla konuşmayı seçmişti. Tek aykırı ses, Tenten'den geldi. Herge, anti-emperyalist bir bakış açısıyla, olaya alışılmadık bir yorum getiriyordu. Bu durum bazılarının hiç hoşuna gitmedi. Brüksel'deki Japon temsilcileri kitabı protesto ettiler.".

Kendi yorumum: Herge, iyi bir çizer olduğu kadar başarılı bir yazar da bence.Hikayenin dengelerini iyi kuruyor. Kurguyu iyi yapıyor. Sürprizler hazırlıyor okuruna. Dozunda ve kaliteli bir mizahla anlatıyor öyküsünü. Çocuklar ve gençler gibi yetişkinler de rahatlıkla maceralarını okuyabilir. Maceranın girişinde ve sonunda gazete haberi şeklinde olayların aktarılmasını sevdim.Herge, entrikası, aksiyonu, mizahı yerli yerinde bir macera yazmış.Çizimlere gelince: Şanghay sokaklarının canlı tasvirleri, güzel renklendirmeyle estetik cazibesi artan Çin fenerleri, mehtapta yakamozlarla gemi çizimi, eski Çin resim sanatının örnekleri olan daldaki kuş, dev vazolar ve üzerindeki figürler, duvardaki ejderler, Çin tarzı mobilyalar, perspektif'e uygun ağaçlı yol çizimi ile yaratılan derinlik, Çin kıyafetleri, karakterler, Çin kırsalından paneller gibi hepsi çok güzel resimlenmişler.Goodreads Sitesinin, "En iyi Avrupa çizgi romanları listesinde 10. Sırada bulunan eser için puanım: 8.3

5– EPILOG (EPILOGUE)

Herge ve Tenten'i, Türkiye'de hiç kimse Sinan Gürdağcık gibi güzel anlatmamıştır ve anlatamaz. Tenten için bundan güzel son söz yazılabilir mi? Sinan Gürdağcık bahsettiğim yazısının sonunda: "Herge, 'Tenten Tibet'te' serüvenini çizerken derin bir psikolojik bunalımın tam ortasındadır. 28 yıllık bir evliliği sürdürmekte olan Herge, tam 53 yaşındayken, Fanny Vlamink'le tanışmış ve ona aşık olmuştu... Herkes âşık olabilir elbette... Peki ama, ya söz konusu kişi eski bir izciyse?.. Evet... Herge, acı çekiyordu... Evlenirken, "Ölüm bizi ayırana kadar" diye söz vermişti. Bir izci söz verdi mi, sonuna kadar sözüne sadık kalırdı. Ama, bu küçük izci âşık olmuştu. Zürih'te Psikiyatri Profesörü Ricklin ile görüşür. Herge: "Tenten Tibet'te"yi çizdiğim sıralardı. Ciddi bir ahlâki çelişki içerisindeydim. Evliydim ve başka birini seviyordum. Bundan böyle, karımla birlikte yaşamaya devam etmek imkânsız görünüyordu. Öte yandan bir izcinin, verdiği sözden dönmesi sözkonusu bile olmazdı. Tamamen köşeye sıkışmıştım... Ve Profesör Ricklin beni çok sarsan şu sözleri söyledi: 'Biri, içindeki şu masumiyet denen şeytanı öldürmeli'.
Bu benim için bir şok oldu".

Herge mutsuzdu... Terapisti, mutlu olabilmek için içindeki masumiyeti öldürmesi gerektiğini söylüyordu. Bu masumiyet şeytanı, bir küçücük izciden başkası değildi... Herge, bir süre sonra eşinden ayrıldı ve sevdiği kadınla evlendi ama sevgili okuyucu şunu bil ki; küçük bir izciyi öldürmek sanıldığı kadar kolay değildir... Tenten'in Tibet macerası sıradan bir serüven değildir. Bu aynı zamanda bir 'kişisel arınma' öyküsüdür... Tenten'in maceraları devam etmektedir... Bu arada küçük izcinin giderek buharlaştığını hissederiz. Tenten ve Pikarolar (1976): Son Tenten macerası. Herge yaşlandıkça, kahramanları da giderek heyecanlarını ve iyinin daima kazanacağına olan inançlarını yitirmiş görünürler. Hikayenin sonunda Kaptan Haddock, 'Mulensar'a, yani evine dönmekten çok mutlu olacağını' söylediğinde Tenten, "Ben de" diyerek ona katılır.

Okuyucu, iki kahramanın bu kez gerçekten yorgun olduklarını hisseder. Küçük izci, artık tümüyle ortadan kaybolmuştur..." demiş. Belki de tüm Dünya'ya Tenten'i sevdiren şey "temiz kalpli" oluşuydu. Şair William Blake'in sözleriyle "The pure soul=saf ruh" da diyebiliriz bu şeye. Sinan Gürdağcık yazısını şöyle bağlamış: "...Aslında, hepimizin içinde bir Tenten vardır. Kimimizde az, kimimizde daha çok... Ama mutlaka vardır... Kimi Tenten göğsünü gere gere ortalıkta dolaşır, kimi Tenten ise derinlerde gizlenir... Ama vardır... Aslında bütün dava sizin ona ne kadar sahip çıktığınızdadır. Çünkü, herkesin Tenten'i kendine göredir. Şu koskoca ve küçücük yeryüzünde, yüreğinin bir köşesinde küçük bir izci barındıran tek kişi bile kalsa Tenten var olmaya devam edecek...". Bence, Profesör Ricklin'in "masumiyet şeytanı" tanımı tam anlamıyla oksimoron bir ifade. Psikiyatri, tıp biliminde en çok tartışılan ve sonuçlarının kesinliği diğer branşlara göre daha az olan bir daldır. Herge, içindeki masumiyeti öldürdükçe Tenten'i de öldürmekte olduğunun belki de farkında değildi...


Bugün hâlâ, Mulensar Şatosu civarında dolaşanların bazıları ısrarla, Tenten ve Kaptan Haddock'u gördüklerini, ikisinin de yaşlanmış olduklarını, bahçe işlerinden artan zamanda onların, eski maceralarını Tenten dergilerinden okuyup eski güzel günleri yad ettiklerinin rivayet edildiğini söylüyorlar.Hepimiz biliriz ki: Çizgi roman kahramanları ölümsüzdür!
(Resim altı kendi yorumum).

Cherokee bilgesinin dediği gibi: İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş. İyi kurdun kazanması için onu beslemeliyiz.

Yukarıda özetlemiş olduğum, Agatha Christie'nin "Sonunda Ölüm Geldi" eserinde, Renisenb, onca cinayetten sonra, Hori'ye sorar: "...İyi ama neden oldu bütün bunlar? Senin deyişinle içimizdeki kötülük nasıl olup da köklenip gelişti? ". Hori, omuzlarını silkerek cevaplar: "Kim bilebilir ki? Bu belki de insanın gelişmesiyle bağlantılı bir durum. İnsanlar yaşlandıkça daha bilge, daha sevecen, daha hoşgörülü olmazlarsa bu gelişim farklı bir yöne, kötülüğe doğru kayabiliyor, içteki kötülük beslenebiliyor. Ya da yaşantılarının çok içedönük, çok kapalı olması kişilerin tamamen kendi içlerine kapanmasına neden oluyor, yaşama bakışlarını, yaşam alanlarını kısıtlıyor, içteki duyguları açığa çıkartıyor. Ya da tabii kötülük bulaşıcı bir hastalık gibi birinden ötekine geçiyor, önce biri sonra diğeri hastalanıyor."

İngiliz şair, ressam ve mistik vizyoner William Blake 1757'de doğmuş ve 1827'de dünya hayatından ayrılmıştır. Bu yazıyı, William Blake'in sözleriyle kapatacağım için ondan bahsediyorum. "Algı kapıları temizlenseydi her şey insana olduğu gibi görünürdü: Sonsuz..."sözlerinin yazarıdır. Kendisi de algının kapılarını temizleyerek daha büyük sonsuzluğu algılamaya çalışan biriydi. Adeta bir peygamber gibi yazmıştır. İlk gençlik ve "masumiyet" onun için önemlidir. Şiirlerinde: İnsanların en saf, en iyi, en masum halinin çocukluk dönemleri olduğuna dikkat çeker; büyüdükçe bozulduklarını anlatır; doğaya ve çocuk masumluğuna dönüş isteği vardır (Kaynaklar:Vikipedia, ekşi sözlük, "masumiyet ve tecrübe şarkıları" adlı şiir kitabı).Bazen iyi insanlar kötü şeyler, kötü insanlar da iyi şeyler yapabilir.İnsanların içinde hem iyi hem de kötü yanlar birarada barınsa da; ortalama ruhların yanında yüce gönüllü insanların, yani  yüksek ruhlu insanların  bulunduğu da bir gerçektir."Anatomy of a Murder" romanından yukarıda bahsetmiştim. Avukat Paul Biegler, dostu ve yardımcısı Parnall ile tepeden aşağıya otomobille gitmektedir.Her şey olup bitmiş romanın son paragrafı gelmiştir. Paul Biegler, "the unfettered spirit=özgür ruh" diye düşünür ve gazı kökler. Paul Biegler: "Tepeden aşağıya doğru uçarcasına inerken William Blake'in sözleri aklıma geldi: 'The pure soul shall mount on native wings, disdaining litte sport, and cut a path into the heaven of glory, leaving a track of light for men to wonder at." Kitabın çevirmeni Gönül Suveren'in çevirisi: "Saf ruh kanatlanacak, ufak eğlenceleri aşağı görerek ilahi semalara doğru yükselecektir, bıraktığı ışıklı ize bakan insanlar hayretle başlarını sallayacaklardır." Oğlumun çevirisi: "Saf ruh, yerli kanatlara binecek, ufak işleri önemsiz görecek ve cennete doğru bir yol çizecek, insanlara üstüne tefekkür etmeleri için ışıklı bir yol bırakacak.".

seastar1000

Sayın peder clemente
Daha önce yaptığınız çeşitli incelemeleri çok beğenmiş zevkle okumuştum hatta daha sonra elimde olmayan sayıları tekrar toplamak için biraz da zorlanmıştım :))))
Tenten hakkındaki incelemenizi simdi okudum
Ne yazayım bilemedim elinize  sağlık az olur şapka çıkarıyorum bravo diyorum vs valla mukemmel olmuş
Nacizane Tenten hakkında bir sürü kitap okudum işte michael farr yada d maricq un kapsamlı kitapları vs ama sizin anlatımınız bir başka sürükleyici okuması zevkli
Lütfen bir Tenten tanıtımlarına devam ediniz
Saygılar

rumar80

  Sevgili peder elinize sağlık. Çok başarılı bir yazı.  Açık söyliyeyim hepsini okumadım. Yavaş yavaş ve sindire sindire okuyacağım.
   Şimdilik tek eleştirim özet başlarken yazı tekrarlaması olmuş. Kahramanımız parşömenin peşinden koşarken yazı tekrar başa dönmüş. Size saygısızlık olmasın diye düzeltmeyi size bıraktım.
   Bir de Nil'de ölum tekrar çekiliyor. Kenneth Branagh Poirot olarak bir kez daha karşımıza çıkacak. Bilginize.
   Sevgiler

peder clemente

Rumar80 dostum, eleştiriniz için teşekkür ederim. Firavunun Puroları macerasının girişindeki tekrar eden kısım düzeltilmiştir.Uykusuzluk ve teknik aksaklıktan kaynaklanmış.Yazıyı yüklerken biraz zorlandım.

peder clemente

Seastar1000 dostuma değerli görüşleri ve katkısı için teşekkür ederim. İkiz detektiflerin doğru adları: Dupond ve Dupont olacak.Bana bile şaka yapmışlar.Yazının ilgili yerlerinde isimleri düzeltilmiştir.

Nomad

@ peder clemente
Üstadım elinize sağlık.
İşteyim. Bölünmesin, tadı kaçmasın diye okumayı akşama bıraktım.
Bilgi dolu yazılarınız sayesinde her okumada çizgi roman okurluğu levelim yükseliyor.
Teşekkürler.

peder clemente

Ben teşekkür ederim Nomad dostum.Mizah, ironi ve humor'u iyi biliyorsunuz. Bu konuda yeteneklisiniz.Tenten'de mizah bol.Yazının tamamını  okuduktan sonra bir de o açıdan ve Tenten karakterini de değerlendirirseniz sevinirim.

Mrtekin

Peder Clemente, selamlar,

Yine çok güzel bir yazı daha, elinize sağlık. Açıkçası bir gün bu yazılarınızın kitaplaştırılmasını çok isterim.

Özellikle de polisiye yazınınıza bayılıyorum. Anlattığınız hikayelerin içerisine çok güzel yediriyorsunuz.
They drew first blood...

peder clemente

Mrtekin dostum, değerli ve olumlu görüşleriniz için çok teşekkürler. Sinemada ve edebiyatta "Noir" tarzına tutkun olduğum için yazılarımda bu tarz eserlerden de söz ediyorum.Sonunda Ölüm Geldi adlı romanı sadece bu yazı için okudum.Yeterince de bahsettim.Nil'de Ölüm filmini bu yazı için izledim ve çizgi romanını okudum.Seviyorum böyle işleri, bir keşif ve öğrenme turu gibi oluyor. İnanın Altın Madalyon'da yayınladığım çizgi roman incelemelerimi basacak bir yayınevi çıksa en çok ben sevinirim.Yeter ki ardımızda bir eser kalsın.Sevgiler.

peder clemente

Arkadaşlar, Mavi Lotus macerasında da bir tekrar olmuş.Yeniden okuyunca farkettim ve düzelttim.Belki mause eskimiş ondan kopyala/yapıştır'da sorun olmuş.Şimdi yazıyı gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz.

hanac

Pederim elinize sağlık. Yazıyı yavaş yavaş okumaya başladım.

Ufak tefek düzenlemeler de yaparım.  :)

peder clemente

Hanac dostum,
düzenlemeleriniz yazının değerini yükseltiyor.Bekliyorum :)

peder clemente

   Yazıları düzenlemeniz, bazı bölümleri renklendirmeniz, resim boyutlarını ayarlamanız için çok teşekkür ederim Hanac dostum.Katkınızla yazı daha güzel oldu.
   Tenten, iyi bir arkadaştır. İyi bir arkadaşa ihtiyacınız varsa açın Tenten okuyun ve onunla maceradan maceraya koşun...Ruha iyi geliyor.