Hercai'nin İzledikleri

Başlatan hercai, 16 Ocak, 2019, 14:48:56

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

hercai

Selamlar, forum dostları;


Yeni izlediğim "AHLAT AĞACI" filminden bahsetmek istiyorum..2018 yapımı bir Nuri Bilge Ceylan filmi..Cannes Film Festivalinde, diğer filmi " KIŞ UYKUSU "nda yakaladığı başarıyı ödül açısından yakalayamasa da, seyirciler tarafından ayakta alkışlandı.

  Ahlat Ağacı, öncelikle oldukça uzun bir film. Evde izlediğim için ara verme ve kaçırılan replikleri yakalayabilme açısından şanslıydım.. (her ne kadar sinemada izlemenin keyfini yakalamasam da).

  Seyircinin filmi algılayabilmesi açısından, filme sosyolojik psikolojik ve felsefik açıdan donanımlı bakabilmesi gerekiyor bence..



  Filmimiz Çanakkale ve ilçesi Çanda geçiyor. Üniversitenin Sınıf Öğretmenliği bölümünü bitirmiş Sinan, kasabasına dönüyor..Kasabasıyla ilgili ilk değerlendirmesini, yüksek bir yerden kasabaya bakarken yaptığı şu sözlerinden anlıyoruz; " geldik işte a..'na ko..dumun kasabasına..bir atom bombası atıp tüm kasabayı yerle bir edeceksin "
  Kasabanın içe dönük yaşantısı; gençlerinde yarattığı, zincirlerini kırıp dış dünyaya  açılabilme özlemi ve hayal kırıklıkları ..
   Bana çocukluğumda yaşadığım kasabayı anımsattı. Yazar Mustafa Şahin ilk kitabı " Kasabanın Laneti'nde çok iyi vurgulamış bu çıkmazları.
  Sinan'ın öğretmen olan babası, öğrenci kardeşi ve evi ayakta tutmaya çalışan annesinden oluşan çekirdek ailesi..birbirlerine kapı açmayan, oturup aynı sofrada yemek yemeyen, tek televizyon kumandasının saygısızca kapışıldığı bir ev ortamı. Babanın bu ailede nasibi ise ötekileştirilmek..
    Filmi size anlatmayacağım..Fakat bazı fikirlerimi söylemezsem, filmi bu yoruma taşımamın isabetli olmayacağı kanâatindeyim..
   - Baba rolünde Murat Cemcir'i çok başarılı buldum..kendisi başrol oynayabilecek yetenekte..Zıkkımın Kökü'nde  Menderes Samancı'lara tanınan bir fırsat ona da verilebilir bu tür filmlerde.
   - Bennu Yıldırımlar çok başarılı, rolünün uzunluğu ve kısalığı önemli değil..
   - Senaryo ve görüntüler harika..
   - Oyuncu seçimi ve yönetmenlik harika ( Sinan'ın kitapçıda görüştüğü yazar karekteri iyi fakat kostümü hiç olmamış.Uzun salaş bir palto ve uzun yeşil nubuk çanta çok sırıtmış).
  - En önemli eleştirim;  senaryoda "DİDAKTİK" şekilde yazilmış repliklerin, Sinan'ın ağzından söylenmesi..( Yazarla konuşması, imamlarla konusması)..İdeolojik filmlerde çok görürdük bunları).Filmin atmosferini bozmuş biraz.
    Mutlaka izlenmeli diyorum..Siz bakmayın bana, bir eser üretmek çok zor; onu izlemek 3 saat, eleştirmek bedava..
   Sevgiler sizinle olsun..


hanac

Tanıtım için çok teşekkürler.

Bu film izleme listemde, en kısa zamanda izlemeyi düşünüyorum.

hercai

 Alâlacele yazdım sevgili hanac,  beğeneceğinizi umuyorum..sevgiler..

Hayal Kahvem

Merak kışkırtıcı bir yazı olmuş Hercai. Tekrar seyredeceğim  :)

hercai

            La Ciociara  - İki Kadın

    Alberto Moravia'nın aynı adlı kitabından Cesare Zavattini'n senaryolaştırdığı, İtalya- Fransa ortak yapımı olan bu film, Sophia Loren'e en iyi kadın oyuncu oscarını getirmiştir. 

    1960 yapımı olan filmin yönetmeni  Vittorio de Sica'dır..Yönetmenin " Bisiklet Hırsızları" filmi de izlenmek için sırasını bekliyor.

     Filmi izledikten sonra, kendi değerlendirmelerim önemli olsa da, aşağıda başkasının yorumundan alıntılar yapacağım..Bu bakış açısının sosyolojik olarak yerleşmesini diliyorum..

  " 13 yaşında bir genç kızın, yani bir çocuğun çocukluğunun  tecavüzle elinden alınışını izleriz filmde.

    Savaş nedeniyle yer değiştiren, kendisine ait hiç bir şeyi kalmayan,
annesi yıkarken camdan bir başkasına çıplak göründüğü için bile utanan bir çocuğun tek mahremi ve kendine ait alanı olan bedenine zorla dokunulmasına tanıklık ederiz.

   Travma sonrsı annesinden habersiz, kamyon şoförüyle bir gece geçirirken; amacı aslında bedeninin tahakkümünün kendisinde olduğunun, önce kendisine ispatıdır."

    Travma sahnesinin yıkık, dökük bir kilisede gerçekleşmesi; faillerinin yardım güçlerinden oluşan bir gurup Faslı olması da düşündürücüdür. Zira bu tür olaylar tüm savaş meydanlarında,zanlılarının milliyeti konusunda bir ayrıcalık yaratmadan yaşanmaktadır.

   Anne başlarına gelen bu zoraki ve travmatik durum sonucunda perişandır. Film boyunca kızına gösterdiği aşırı ilgi ve sevgisinin yok edilişine, kızının hırpalanılışına tanık olmuştur. Karşılarına çıkan ve kendilerini kurtaracak olan askerleri taşıyan aracı, hışımla durdurarak tepkisini dile getirmesi filmin en can alıcı sahnelerinden..

   Küçük kızı canlandıran oyuncuyu da çok başarılı buldum.

   Bir iki cümle eklemek istiyorum..Bir kişiyi alıkoyma, vücut bütünlüğüne dokunma suçtur suç olmasına. Fakat, bu olayların öncesinde ve sonrasında var olan sosyolojik ve psikolojik durumların değerlendirilmesi de önemli. Eski Türk filmlerinde böyle bir travma sonucu topluma mesaj olarak verilenler ne derece isabetli..Travmaya uğrayana ip uzatmak ve kana kan- cana can diyerek kahramanı intikam peşinde koşturmak!!!
                 Sevgiler sizinle olsun...

Hayal Kahvem


İlginç bir filmmiş Hercai. İlk fırsatta seyretmeye niyet ettim.

hercai

 Selam Hayal kahvem, filmin afişini koyduğun için teşekkürler..beğeneceğini umuyorum :)

hanac

Merhaba Hercai, izlediğiniz filmleri

Hercai'nin İzledikleri adı altında topladım.

Umarım sizin için de uygundur.

hercai

  Çok memnun oldum sayın hanac,
Selam ve sevgiler..

hercai

MUSEO ( MÜZE )



Yönetmen : Alonso Ruizpalacios
Film Müziği : Tomás Barreiro
Yapım : 14 Eylül 2018 ABD

Başrol Oyuncusu :
Gael García Bernal'ın izlediğim filmleri;

- Amores Perros ( Paramparça Aşklar ve Köpekler ),
- Y Tu Mamá Tambien,
- Motosiklet Günlükleri (The Motorcycle Diaries )

Film Berlin Film Festivalinde, en iyi senaryo dalında " Gümüş Ayı Ödülü"ne layık görülmüştür .

Film konusu ve akışına gelelim;

Mexico City'de yaşayan iki arkadaşın noel akşamı gerçekleştirmeyi planladıkları büyük soyguna hazırlıkları ve paralelinde ailelerin ve şehrin noel hazırlıklarıyla açılır filmimiz. Noel akşamıyla paralel saatlerde geçen, iki arkadaşın yani Juan ve Benjamin'in 1985 yılında gerçekleşen  büyük soygunu eyleme geçirmeleridir bu. Mexico City'nin içinde değerlerine paha biçilemeyen MAYAN, MİXTEC ve ZAPOTEC eserleri; özellikle de Kral PACAL'ın cenaze maskesinin bulunduğu ULUSAL ANTROPOLOJİ MÜZESİ'nin soygunu..

Film tanıtımına geçmeden önce şu bilgileri paylaşmayı uygun gördüm;

Müzedeki bu eserleri bu kadar paha biçilemez kılan neydi? Kimdi bu Mayalar?
Nasıl bir uygarlığa ev sahipliği yaptılar?

MAYALAR

M.S 300'lü yıllarda imparatorluklarını kurmuş olan bir Orta-amerika toplumudur.Paleolitik Çağ (Yontma Taş Devri) teknolojisine dayanan, tekerleği bile tanımayan Maya Uygarlığı, yaşadıkları bölgeyi Anıt-mezarlar, Görkemli Tapınaklar ve Gözlemevleri'yle süslemiştir.

Maya Uygarlığı en parlak döneminde yani 987 ve 1511 yılları arasında Guetemala'dan Meksika'ya kadar yayılmıştır. İspanyol işgalcilerin 1517'de Orta Amerika'ya giderken amaçları oradaki her şeyi yağmalayarak  bu medeniyeti yerle bir etmekti. Vardıklarında ise, Antik Dünyanın en ileri toplumlarından olan Mayaların KİREÇTAŞINDAN YAPTIKLARI dev binalar terkedilmiş ve ormanın bir parçası haline gelmişti. ( alıntı )



Filmimize dönersek;

Juan sıradışıdır ve gelenekleri pek önemsemez. Ailesi tarafından "cüce" diye çağrılmak da canını sıkar. Noel gecesi tüm aile fertlerinin buluştuğu yemeği; kendisine ölen dedesinden kalan bir ritüeli de reddederek berbat eder ve çeker gider.

İki arkadaş  için müzeyi soymak sonuç değildir, sadece başlangıçtır.
Bu değerli eserleri kim ,nasıl, kimin aracılığıyla alacaktır?

Kireçtaşından yapılan anıt mezarında gezindiği esnada cenaze maskesi çalınan Kral Pakal, Juan'ı neden rahatsız eder..
Bu halüsinasyon O'nun ruh halini nasıl izah eder?
Polisin oğullarını şüpheli olarak araması aileyi perişan eder.
Aile Juan'ın  soygunu yaptığına ihtimal veremez;

- Paraya ihtiyacı olmayan,
- İyi bir aileye sahip olan bir kişinin amacı ne olabilir?
- Olsa olsa sıradan insanların gösteremeyeceği bu cesaret, aileye veya başaramadıklarına bir tepki midir?

Filmden çok etkilendim. Anne ve baba karşısında gerçekleştirdiği eylemi itiraf ederken, ruhundaki büyük sıkıntı hali filmden bana aktı sanki..( Dram,dram...)

Arkadaşıyla yol sahnesi ; Arabanın farlarının aydınlattığı ,sisli görüntündeki kavgaları...

Turist rehberi eşliğinde gezilen Maya Toplumuna ait kalıntılar eşsiz güzellikte...

Filmin müzikleri de beğendiklerim arasında...Daha ne olsun, benim için muhteşem bir filmdi.

Sevgiler sizinle olsun...

hanac

Alıntı yapılan: hercai - 05 Şubat, 2019, 12:59:00
MUSEO ( MÜZE )

İmdb linki de benden gelsin, fragman da oradan izlenebilir.

https://www.imdb.com/title/tt4958448/?ref_=fn_al_tt_1

Güzel bir filme benziyor.

hercai

     
         

     KEŞANLI ALİ DESTANI

Yönetmen: Atıf Yılmaz, Yapım 1964
Eser : Haldun Taner
Senaryo Haldun Taner- Atıf Yılmaz
Ödüller: 1965'teki Antalya Şenliğinde ;
- En Başarılı 2. Film
- En Başarılı Yönetmen (Atıf Yılmaz)
- En Başarılı Kadın Oyuncu (Fatma Girik)
Ödüller: 1965'teki 2. İzmir Şenliğinde;
- En Başarılı 2.Film
- En Başarılı Müzik (Yalçın Tura)
- En Başarılı Erkek Oyuncu ( Fikret Hakan)

Haldun Taner bu oyununu 1964 yılında, bir gecekondu kabadayısının vurulmasından esinlenip içine kendi fantezilerini de katarak yazmıştı. Bertold Brecth epik tiyatrosunun ilk denemesi sayilan bu müzikli oyun için Haldun Taner;
" Gecekondu ortamında bir kahramanlık mitosunun parodisi" deyimini kullanmiştır.

     Alıntı: Burçak Evren
  USTASIZ USTA ATIF YILMAZ
Ankara 17. Uluslararası Film Festivali Yayını
                                                   Sf 142

   Başrollerini Fatma Girik ve Fikret Hakan'ın paylaştığı bu film aynı zamanda tiyatro oyunu olarak da gösterimde yerini almıştır...ben Ankara'da tıfıl bir üniversite öğrencisiyken tiyatro oyununu 2.kez izleme fırsatı buldum...hem de meşhur Büyük Tiyatro'da...bizler üniversite yıllarımızda çok şanslıydık...biletlerimizi heyecanla alır, filmlerin gösterimini/ tiyatro oyunlarının " perde" demesini yani Ekim'i  hevesle beklerdik.
   Keşanlı Ali Destanı' na gelirsek:
Film versiyonunu daha bir keyifle izledim notunu düşeyim ve filmden birazcık bahsedeyim...
   İşlemediği bir cinayeti mertlik belasına kabullenen semt kabadayısı Keşanlı Ali, afla hapisten çıkar...mahalleli dostları roman havaları eşliğinde, coşkulu bir şekilde/ davullu zurnalı karşılarlar onu...bu cümbüşe katılmayan belâlıları vardır elbet...fakat, yavuklusu Zilha da ondan yüz çevirmiştir...çünkü bizim mahalle kabadayısı, bıçkın delikanlı Ali, Zilha'nın dayısını öldürmüştür!
   Zilha!!
Güzeller güzeli, cesur, açık sözlü, kimseye eyvallahı yok alimallah...bu güzellikle tuvalet işletmeciliği yapıyor...hayalleri var...odasına astığı posterlerdeki aktrislere bakıp bakıp hayıflanıyor....dileği kurtulmak bu mahalleden...yani Sineklidağ'dan...her tarafı gecekondu yığını bu yerden.
   Basiretler bağlansa da açılır bir gün...umut fakirin ekmeği değil mi?
   Lüks bir araba gelir mahalleye, ırgat toplamaya...işte o an Zilha'nın da kaderinin döndüğü andır...bir kadına benzerliği, açar ona da villanın/ lüküs arabada oturmanın kapılarını..igüzeller güzeli Zilha apar topar arabaya bindirilmiş, bir konağa götürülmüş, urbaları, saçı, makyajı yeniden elden geçmiştir...şimdi tam bir afettir! Evlenecektir evin beyinin oğluyla.

    Evlenmeden evvel Zilha, biner şoförlü lüks arabasına eski mahallesinin yolunu tutar...tutar da, bu kez yanında ona eşlik eden biri daha vardır...Boynunda tasmasıyla köpeği Şamama:
                                ŞAMAMA
    "Hoşt!
     Yavaş gel yavaş
     Şamama kim, sen kimsin
     Haddini bil Karabaş.
     Ulan kirloz pasaklı
     Ulan şapşal suratlı
     Sulu salyalı ayyaş!
     O hiç senin küffün mü,
     O bi güçük hanfendü!

     Trençkota bürünmüş benburi marka bilmiyon mu
     Kibar koku sürünmüş koksana kok, bak duymuyon mu?
     Mizanpili yaptırmış kuyruğuna dek, görmüyon mu?
     Brüksel'de bir dükten almış bunu Bülent bey
     Arap atı gibi şeceresi var bunun
     Babası İran Şahında, anası İbnî-Suud'da
     Teyzesi, yengesi Londra'da bir lordda yaaa!

     Hamileyken anası klinikte yatarmış
     Doğum biraz güç olmuş, iki baytar bunu sezaryanınan doğurtmuş.
     Kaprislidir ŞAMAMA!
     Bir şey yemez, iştahsız
     Sabah sütlü püsküvüt
     Bonfile et öğleyin
     Aç karnına greyfurt
     Gece et suyu
     Her üç öğün yemekte vitamin alır bu.
     Talibi var kum gibi
     Hani şu fokus teriye, İngiliz sefaretindeki
     Bir de bücür pekinuva İsveç elçisininki
     Şamamayı görünce flört flört kıyamet
     Kordiplomat içinde yerindedir süksesi
     Eeeee, hariciyeci gelini,
     Elini sallasa ellisi!

  Şamama'nın hikâyesi böyle...ya bizim aşıklarınki?
Keşanlı Ali ya tuttuğunu koparacak, Yavuklusu Zilha'yı yar etmeyecek kimseye...ya da, boyun eğecek kaderine...kimbilir?!
  Bir de destan var, henüz tamamlanmamış;
  Kendisini muhtar seçen, ona inanan/ güvenen ve el üstünde tutan ahalisi,
  Yöreye baraj yapmak isteyen, mahalle halkından ırgat toplayan ve Zilha'yı kandıran patron,
  Hapisaneye düşmesine neden olup, çıktığında Keşanlı Ali'yi öldürme planı yapan Manyak Cafer..
Destanlar kolay yazılmaz bilirsiniz...altına imzası kanla atılır...
Filmden bir replikle tanıtımımızı bitirelim:
"...Demem şu ki, bu dünyada namuslu, insaniyetli oldun mu alaya alınıyorsun. Zorba, katil oldun mu saygı, itibar görüyorsun." Keşanlı Ali
 
, Bu oyun yıllarca devam edegelsin...oyuncular değişsin, tiyatro sahneleri değişsin ve KEŞANLI ALİ DESTANI'nı herkes öğrensin...
 
   Ben filmi daha çok beğendim...filmin gerçek bir mahallede, kalabalık mahallelinin katılımıyla çekilmesi sahne gösterisinden daha inandırıcı...   Başrol oyuncusu Fatma Girik'in başarısı ve anısı önünde saygı ve minnetle eğiliyorum🙏🙏
  Sevgiler sizinle olsun....

rumar80

  Yıllar önce Ercan Yazgan, Zeliha Berksoy, Sunan Pekuysal  ve Macit Koper kadrolu oyununu izlemiştim Açık Hava Tiyatrosu'nda film ne kadar güzel olsa da tiyatronun tadı başka oluyor. Anılarımı harekete geçirdiğin için çok teşekkürler dostum.

hercai

  Selâm rumar80;
Ne mutlu bana ki, yıllarca sahnelerden inmemiş, Avrupa sahnelerin de bile gösterime girmiş bir oyunu hatırlatıp nostaljik kültürümüze geri dönüş yapmışım...ben,
Yücel Erten'in yönettiği, Rüştü Asyalı'nın Keşanlı Ali'yi, Gülenay Akşar'ın ise Zilha'yı canlandırdığı versiyonunu Ankara Devlet Tiyatrosu'nda izlemiştim...arzu edilen Gülriz Suriri ve Engin Cezzar'dan izlemek ti tabi kî, o yılların İstanbul'unda! Ama yaşım erışmemiş ;)
  Filmi biraz araştırdım bu gün...Ankara/ Altındağ'da yaşamış "Kürt Cemali" diye tanınan.bir kabadayının hikayesinden esinlenildiği söyleniyor... Kürt Cemali'nin hayatından Haldun Taner'in etkilendiği ve kitabı kaleme aldığından bahisle, bazı kesimlerin bundan memnun kalmadığı da söyleniyor.
  Kanımca; bu kadar ilgi görmesi, müzikli tiyatro oyununa çevrilmesi, yıllarca sahnelerde büyük bir beğeniyle izlenmesi, artı ardından aynı yıl filme çekilip ödüller alması gerçek başarıdır...
   Ha Keşanlı Ali, ha Kürt Cemâli! Sanatseverler için farketmez, farketmemeli.
   Filmi de izleyin derim, seslendirme Gülriz Suriri'den...sağlıcakla...
   

kedidiro

Alıntı yapılan: rumar80 - 01 Mart, 2022, 23:55:16
  Yıllar önce Ercan Yazgan, Zeliha Berksoy, Sunan Pekuysal  ve Macit Koper kadrolu oyununu izlemiştim Açık Hava Tiyatrosu'nda film ne kadar güzel olsa da tiyatronun tadı başka oluyor. Anılarımı harekete geçirdiğin için çok teşekkürler dostum.
Üniversite son sınıfta fakülte topluluğumuzla hazırlamaya başlamıştık Keşanlı Ali-yi. Manyak Cafer ve Politikacı rollerimin ezberini yapmıştım bile. Ne yazık ki kadro dar kalınca başka bir oyuna geçmek zorunda kalmıştık. Keşanlı Ali de oynamak benim gibi tiyatroya bulaşmış her oyuncunun hayalidir mutlaka. Hala içimde ukdedir.  İzmir devlet tiyatrosundan izledim, filmi izledim,  Engin Cezzarlı oyunun televizyon uyarlamasını da izledim. Türk tiyatrosunda yüzakı bir eserdir.