Pizagor ve Deli Saçmaları...

Başlatan pizagor, 21 Aralık, 2011, 15:35:16

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

pizagor

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


darkwood

Kick-Ass ı birde Deli Saçmalarından okumak ve gözümüzden kaçan bazı detayları yakalamak bir hayli keyifliydi.  ;)
Darkwood Sakinleri..

pizagor

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/06/buyuk-guc-buyuk-sorumluluk.html


'Büyük güç büyük sorumluluk getirir...'

Süper kahraman ekolüyle kıyısından köşesinden dahi olsa ilgilenen okura oldukça tanıdık gelecek bu 'motto'yu kimlerden duyduk bugüne kadar diye sorsam muhtemelen alacağım ilk yanıtlar Peter Parker ya da Örümcek Adam olacaktır. Pekiyi daha başka diye zorlasam.. İlkine göre daha küçük bir zümrenin dudaklarından Ben Parker ismi dökülecektir. Daha daha diye ısrar etsem Ultimate evrenindeki Gwen Stacy'nin hafif iğneleyici bir tavırla ikinci Ultimate Örümcek Adam olacak olan Miles Morales'e bu sözleri söylediğini hatırlayacaktır bazıları...

Görüldüğü üzere bu noktaya kadar hep Örümcek Adam ve çevresi ile sınırlı kaldık. Pekiyi ya ben alakasız bir karakterin evrenin alakasız bir yerinde aynen bu cümleleri sarfettiğini söylesem...

Mottomuzun izini sürebilmek adına Uzay Şövalyesi Rom'un Melez öyküsüne kadar inmem gerekiyor...

Rom'un Melez hikayesini bilir misiniz? Dire Wraith'ten ya da Alfa dönemi albümlerde kendilerine atfedilen adlarıyla bir Darkon'dan olma, insandan doğma korkunç Melez'i durdurmaya çalışırken olaya dahil olan ve gayet klişe bir ilk karşılaşma olarak iyi ve kötü tarafları yanlış değerlendiren X-Men nedeniyle Rom zor anlar yaşamaktadır. Klişe kurgu devam eder, sevgili mutantlarımız kötü sandıkları karakterin aslında iyi niyetli olduğunu, gerçek düşmana ise sırtlarının dönük olduğunu fark ettikleri noktada işler daha da karışır. Melez'in darbesiyle Rom'un elinden düşen 'nötralizör'ü, Wolverine'nin başarısız ve oldukça acılı çalıştırma denemesinden sonra kullanmaya cesaret eden Kitty Pryde, Melez'i ve Melez'in Kitty Pryde'a ulaşmasını engellemeye çalışan Rom'u meşhur Limbo'ya gönderir...

Rom'un orijinal 17. ve 18. sayılarında anlatılan Melez ve peşisıra gelen Limbo, Örümcek Adam'da görüp de 'Niye bizde de yayınlanmıyor ki!' diye hayıflandığım X-Men ile ilk dönem tanışmalarımdan birisi olması sebebiyle unutamadığım hikayelerdendir. Lakin Bill Mantlo'nun yazdığı, Sal Buscema'nın resimlediği bu hikaye başka bir yazının konusu...

Benim değineceğim nokta ise Limbo'da mahpus Dire Wraith'lerin açtıkları bir portaldan Rom'a gösterdikleri yıkılmış Galador görüntüleri ve her ne kadar açık bir aldatma harekatına maruz kaldığını düşünse de Rom'un zihnine ekilen şüphe tohumları... Bu kuşku Rom'u, Clairton kasabasını ve sakinlerini koruma işini Torpedo'ya bırakmaya ve kendisini Galador'a hızlıca geri götürecek (çünkü Rom'un dünyaya olan yolculuğu 200 yıl sürmüştür ve aynı şekilde dönmeye pek niyeti yoktur) bir yol bulmak için büyük şehre gitmeye iter. Hikayenin devamında, Rom ve X-Men karşılaşmasının klişesi aynen tekrar eder, bu sefer mutantların yerini kiralık kahramanlar Power Man ve Iron Fist alır. İyi taraftakiler arasındaki mücadeleden sonra karşılıklı güvenin oluşmasıyla Power Man, Rom'u Fantastik Dörtlü'nün karargahına götürür. Herhalde fasikülün son sayfalarına denk gelmesinden Reed Richards Rom'un hikayesine kolay ikna olur ve Rom'u vakti zamanında ele geçirdikleri bir Skrull gemisine bindirerek, Rom'un verdiği Galador koordinatlarına gönderir...

Skrull gemisi verilen koordinatlara ulaştığında Rom'u bir hayal kırıklığı beklemektedir, Galador ile karşılaşmayı beklerken Skrull'lar ile savaş halindeki Xandar ve Powerhouse önderliğindeki şampiyonları Crimebuster, Diamondhead, Comet ve Nova ile karşılaşır. Beklenildiği üzere düşman olduğunu düşündükleri Skrull gemisine saldıran şampiyonlarla bir aşamadan sonra uzlaşan Rom'un Skrull'lara karşı mücadelesi başlar...

İşte Skrull'lara karşı verilen savaşta Nova, bir skrull gemisine saldırırken sadece Peter Parker'ın değil, Örümcek Adam okurlarının da beynine kazınmış şu meşhur sözler dile getirilmektedir:

'... with great power comes great responsibility.'

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/conan-ve-romantizm.html


CONAN ve ROMANTİZM

'O kadar güzelsin ki neredeyse ne dediğini merak edeceğim kadın...' ya da 'Kimmeryada sizin gibi dövüşen savaşçılarımız vardı. Biz onlara karı diyorduk...' gibi kadını yücelten sözleriyle ve 'Bu gece yatağımı ısıtacaksın kadın...' diyerek omzuna çuval modeli attığı hatunu kuytulara götürme ritüeliyle erkekliğin kitabını taa Hiborya Çağı'nda yazmış Conan'ın beni şaşırtan bir paneli...



'Kayıp Hayaletler Mezarı' isimli hikayede (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 157 – Alfa Yayınları) yeralan bu panelde, Vali Antagonides'in gözde cariyesi Syreena'yı ayartan Kimmeryalı maço, kollarına aldığı hatun kişiye CANIM derken benim de kendisine hayretle bakmama neden oluyor...

Conan'ın dudaklarından canım şeklinde bir kelimenin çıkması, Tatar Ramazan'ın 'Nar çiçeğim, papatyam' diye kur yaparken bir yandan da 'Fikrimin İnce Gülü'nün sözlerini mırıldanması gibi olağanüstü bir durum!

Talihsiz bir çeviri olmuş. Romantik tatlar barındıran bu tarz bizim barbara hiç yakışmamış...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/hiborya-cag-oportunizmi.html

Genç Conan'ın, bir handa hırsızlık yaparken gördüğü ve sonrasında 'Öğret bana ihtiyar... İkimiz birlikte en iyi hırsızlıkları yapalım.' dediği Klepsis'ten (Kleptomani göndermeli güzel bir isim olmuş bu arada...) 'Ha Hiborya çağı, ha bugün!' dedirten oportünist hayat çözümlemesi...

'Kayıp Hayaletler Mezarı' isimli hikayede (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 157 – Alfa Yayınları) şöyle diyor Klepsis:

'Yaşam ucuzdur. Bu yüzden, yapabildiğince zenginleştir yaşamını... İstediğini elde edince, onu sıkı tut ve sakin ol! Amacına ulaşmak için gerekirse ananın memesini bile ez, geç. En yüksek tepeye ulaş!'



Peki ya baba Corin, acaba o, oğlunun böyle olmasını ister miydi?

İşe bakın ki aynı sayının bir sonraki macerasında Conan'ın çocukluğuna dönüyoruz ve karşımıza Conan'ın babası Corin çıkıyor. Conan'ın karıştığı kavgaya tanık olduktan sonra Corin'in oğluna söylediklerine bir bakalım...







'Bir erkek, dostunu ve düşmanını iyi tanımalıdır! Her zaman diğerlerinden bir adım önde olmalıdır. Kavga, tek çıkar yol değildir. Bazen diğer olanakları da kullanmalıyız. Bir çok savaş, kılıçlar kınından bile çıkmadan kazanılabilir.'

Rahmetli yaşasaydı kuvvetle muhtemel bambaşka bir Conan çıkacaktı ortaya; sorunlarını kılıcıyla çözmek yerine barışçıl yöntemler tercih eden bir Conan...

Sıradan ve sinik...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


kalidor

Alıntı yapılan: pizagor - 10 Temmuz, 2014, 12:21:21
http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/07/conan-ve-romantizm.html


CONAN ve ROMANTİZM

'O kadar güzelsin ki neredeyse ne dediğini merak edeceğim kadın...' ya da 'Kimmeryada sizin gibi dövüşen savaşçılarımız vardı. Biz onlara karı diyorduk...' gibi kadını yücelten sözleriyle ve 'Bu gece yatağımı ısıtacaksın kadın...' diyerek omzuna çuval modeli attığı hatunu kuytulara götürme ritüeliyle erkekliğin kitabını taa Hiborya Çağı'nda yazmış Conan'ın beni şaşırtan bir paneli...



'Kayıp Hayaletler Mezarı' isimli hikayede (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 157 – Alfa Yayınları) yeralan bu panelde, Vali Antagonides'in gözde cariyesi Syreena'yı ayartan Kimmeryalı maço, kollarına aldığı hatun kişiye CANIM derken benim de kendisine hayretle bakmama neden oluyor...

Conan'ın dudaklarından canım şeklinde bir kelimenin çıkması, Tatar Ramazan'ın 'Nar çiçeğim, papatyam' diye kur yaparken bir yandan da 'Fikrimin İnce Gülü'nün sözlerini mırıldanması gibi olağanüstü bir durum!

Talihsiz bir çeviri olmuş. Romantik tatlar barındıran bu tarz bizim barbara hiç yakışmamış...

Altın Madalyon Conan forumu üşenmedi, araştırdı ve gerçekleri ortaya döktü... Barbarımızın romantik olmadığını kanıtlıyor ve çevirmen işgüzarlığı deyip geçiyoruz:



Özgün çeviri:

Kız: İşte buradasın Conan. Fakat biliyorsun ki kalbimi kazanmanın daha iyi yolları da var.
Conan: Bütün bu bekleyiş beni oldukça acıktırdı Syreena.
Crom! Ölüleri Say...

pizagor

Alıntı yapılan: kalidor - 11 Temmuz, 2014, 14:27:22
Özgün çeviri:

Kız: İşte buradasın Conan. Fakat biliyorsun ki kalbimi kazanmanın daha iyi yolları da var.
Conan: Bütün bu bekleyiş beni oldukça acıktırdı Syreena.

Olması gerektiği gibi :)

Zaten ihtimal vermemiştim.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Image'dan Selfie

Çizgiroman kapaklarında selfie akımı yayılıyor gibi...



Sırf Sümeyye Kesgin imzası bile bu seriyi edinmem için yeterli...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Neil Gaiman, Amerikan Tanrıları, Conan...

Hazırlanın... Fırtına Yaklaşıyor...

Geçmişte birtakım kirli işlere bulaşmış olan Gölge, cezasını tamamlamak üzeredir. Artık tek istediği, eşi Laura'yla birlikte sessiz sakin bir yaşam sürmek ve beladan mümkün mertebe uzak durmaktır. Ta ki, eşinin korkunç bir kazada hayatını kaybettiğini öğrenene kadar.

Cenazeye gitmek üzere bindiği uçakta bir adamla tanışır. İsminin Wednesday olduğunu söyleyen bu düzgün giyimli, yaşlı adam, Gölge hakkında hiç kimsenin, hattâ kendisinin bile bilmediği şeyler anlatır ve.. onu yaklaşan fırtınaya karşı uyarır. Bundan böyle artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır, çünkü günlük hayatın o sakin yüzeyinin altında, Amerika'nın ruhunu ele geçirmek için büyük bir savaş kopmak üzeredir.





Neil Gaiman'ın çok sevdiğim bir kitabıdır Amerikan Tanrıları. Fumetti ya da comics veya frankofon, mitolojiyle bolca beslenen bir mecrada ister istemez mitolojiye de bulaşmış, merak sarmış çizgiroman okurunun illaki beğeneceğini düşündüğüm bu kitapta tanrıların insanları yaratmadığı, esasen inananlarının kendi tanrılarını yarattığı, onları cisimleştirdiği, var ettiği fikri çok güzel işlenir. Gaiman'ın kurgusunda yeni dünyaya gelen eski dünyanın fertleri beraberlerinde tanrılarını da getirmişler, dini ritüellerini sürdürerek onların bu yeni coğrafyada da varolmalarını sağlamışlardır. Ancak bu tanrılar, insanın ilerleyişine, gelişimine ve biraz da sonraki kuşakların eski tanrıları önceki nesiller kadar benimsememelerine yenilmişlerdir. Yeni toprakların yeni konjonktürü ortaya otoyollar, televizyon, para gibi yeni tanrılar çıkarmıştır. Bunların güçlenmesiyle birlikte eski tanrılara inanç sarsılmaya başlamış, dolayısıyla inançtan beslenen eski tanrılar güçlerini ve kitleler üzerindeki etkilerini yitirmiştir. Şehvetin tanrıçaları sokak fahişelerine dönüşmüş, bilgeliğin ilahları biraz daha fazla para için konuklarına odalarını kiralamayı teklif edecek kadar alçalmıştır. Ancak kudret ne menem birşeydir ki bir kere tadını alan bunu yitirmemenin, kaybettiyse yeniden ele geçirmenin yollarını arar. Bu bir ülke yöneticisi de olabilir, bir şirket yöneticisi de...

Veya unutulmanın aslında yok olmak demek olduğu bir mecrada kadim bir tanrı da olabilir. Wednesday gibi...

'Hazırlanın... Fırtına yaklaşıyor...' derken abartmıyor arka kapak yazarı... Neil Gaiman'ın hikayesi büyük bir yokoluşa ve küllerinden yeniden doğacak bir güce doğru ilerliyor...

Gaiman bir yandan da neresinden baksanız ikircikli bir konuyu deşiyor. Metni okurken, Gaiman inanç kavramına semboller üzerinden eleştiri de getiriyor olabilir mi diye çok düşündüm. Ancak net bir fikir edinemedim. Eski tanrıların mücadeleyi kaybetmesinin nedenlerinin anlatımında Hristiyanlık gibi o coğrafyaya hakim din anlayışının hiç yer almaması bence önemli. Bu belki de yazarın hristiyanlığı kurgusunda nereye konumlandıracağını bilememesindendir. Belki de eski tanrıları eleştirmenin, kişileştirmenin, onlara 'seni yaratan benim!' demenin nisbi kolaylığının ardına sığınmasıdır. Veya Gaiman'ın kurguladığı bu dünyada semavi dinler hiç varolmamıştır. Ya da muhtemel tepkiden ürken ateist bir anlatıcının kafasındakini filtreleyerek sunmasıdır. Veya inançlı bir anlatıcının inancını bu kurgudan bağımsız tutmak istemesidir. Bana kalırsa hristiyanlık – müslümanlık – yahudilik gibi çok güçlü oyuncuları yok sayarak bu konuyu ele almak yeterli değil. Tarih boyunca deneyimlendiği üzere semavi dinler insanları dönüştürmüş olmalı, eski dinlerine bağlı insanlarda önce direnç, sonrasında eskiyle yeninin sentezini yaratmalı. Bu, Gaiman'ın kurgusunun zayıf tarafı bana göre. Lakin gözardı edildiğinde harika bir eser...

Peki bu romanın Conan ile alakası nedir derseniz...




Sadece krallıkların değil tanrıların da gökyüzündeki yıldızlar kadar çok ve parlak olduğu bir dönemdir Hiborya Çağı. Tanrılar, tanrıçalar ve efsaneler çevresinde dönmektedir hayat. Paul Kupperberg'in yazdığı Tanrı'nın Yüzü (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 158 – Alfa Yayınları) isimli hikaye okuru yeni bir Zamora efsanesi ile tanıştırır, Shan ile...

Sayılamayacak denli yıl önceleri, Zamora komşusu Brithunya'dan özgürlüğünü aldığı sıralarda ünlü savaşçı Shan, Zamora halkının liderliğini yaparak, başarılı bir isyanla Zamora'yı özgür kıldı... Shan her savaşta öndeydi ve kılıcıyla Brithunyalılar'ın kanını bir ırmak gibi akıttı. Ta ki son savaşta vurulup ölene dek. Onu bir okla, kalleşçe arkadan vurmuşlardı. Savaş alanında ölmesinin ödülü olarak Zamora tanrıları onu yanlarına aldılar. Ve Shan onların katına çıkmadan önce halkına gelecekteki zulümlerden kendilerini korumak için yanlarında olacağını ve onlara liderlik ederek onları zafere götüreceğini söylemişti...

Bu sözleri söyleyen Zamoralı General, tanrıların kitleleri yönetmek için kullanılabilecek etkili bir yöntem olduğunun bilincinde, muharebe alanında isyancılar arasında farkettiği Conan'ı sırf tanrılaşmış Shan'a olan benzerliği sebebiyle hayatta bırakıp kralının önüne sürer. Pazarlık açıktır, Conan yönetici tayfasının kuklası olarak geri dönen Shan'ı oynayacak, karşılığında da kendi hayatını, altınını ve kadınları alacaktır. Bu, Conan için gayet cazip bir tekliftir.

Oyun başlar ama taraflardan biri vicdan sahibi bir rahiptir. İlk önce oyunu yöneticilerin belirlediği şekilde oynarken bir noktadan sonra bu yalana ortak olmayı reddeder ve tanrısı Shan'a müdahale etmesi için yalvarır. Tanrı Shan bu yakarışı ciddiye alır ki sahte tanrı Conan'ın önderliğindeki Zamoralılar'ın Brithunyalılar'a saldırdığı savaşta ilahlara özgü bir performansla sahneye çıkar. Acımasızdır, kendi adını sahte bir tanrıya atfeden Zamora elitini ve tüm yardakçılarını tanrısal kudretiyle küle döndürür. Masum olmadıklarını bilse de tanrı olduğunu sanarak kendisiyle birlikte savaşanların Shan'ın ateşiyle yanmalarına tanık olan Conan, ilk defa içini vicdan azabı denen şeyin kemirdiğini hisseder...

Shan'ın diğerleriyle işi bitince, sona bıraktığı Conan'a döner. Shan kendi sahtesini şanına yaraşır bir şekilde, onu tanrılık mertebesine ulaştıran kılıcıyla yok etmek istemektedir. Ölümüne dövüş başlar ancak mücadele sadece kılıçlarla değil sözcüklerle de yapılmaktadır. Heyecan dozunun iyice yükseldiği bu sayfalarda, 'barbar' diye niteleyegeldiğimiz Conan'ın kelimeleri de en az kılıcı kadar iyi kullandığına tanıklık ederiz. Conan sözleriyle Shan'ın tanrılığını yerden yere vurur ve Shan'a inananların algılarını allak bullak eder. Ve 'acabalar' arttıkça, inançtan beslenen tanrısallık da zayıflamaya başlar...

Hikayenin bu kısmını Mike Docherty'nin güzel çizgilerine bırakıyorum...
















Shan, Conan'ın öldürdüğü ilk tanrı değildir, sonuncu da olmayacaktır...

Paul Kupperberg ve Neil Gaiman... Tanrıları var edenin, onlara kudret bahşedenin insanlar olduğu fikrini hikayelerinde aynı şekilde işleyen iki yazar... Belki de fantezi deyip geçmeli... Gaiman'ın ve Kupperberg'in metinlerini 'böylesine' ciddiye almamak herhalde en iyisi...


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/neil-gaiman-amerikan-tanrlar-conan.html
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor

Deadpool Dördüncü Duvarı Yıkıyor!


Deadpool nevi şahsına münhasır bir karakter. Kurgu olduğunun farkında olan ve diğerlerine de beyhude bir şekilde yaşadıklarının gerçeklik olmadığını fırsat buldukça çıtlatan, artık işi deliliğe vurmuş bir garip oğlan. Onun bu durumu teknik olarak 'Dördüncü Duvarı Yıkmak' olarak adlandırılmakta...

'Dördüncü Duvar' en temelinde gerçek ile kurguyu ayıran sınır olarak tanımlanıyor. Daha teknik açıklamasını Vikipedi şöyle veriyor:

Dördüncü duvar, üç yanı kapalı geleneksel proscenium tiyatrolarda izleyicilerin sahneyi gördükleri düşsel "duvar". İlk kez Denis Diderot tarafından dile getirilmiş olan kavram, 19. yüzyıl tiyatrosunda öne çıkan gerçekçilik akımıyla gelişmiştir. Gerçekçi tiyatroda yaygın biçimde kullanılan dördüncü duvar, kimi sanatçılarca dram ve güldürüye yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır.


Dördüncü duvarı yıkmak ise bir tiyatro - sinema – televizyon - roman veya çizgiroman kurgusunda yer alan bir karakterin doğrudan izleyiciye veya okuyucuya hitap etmesi ve olayların bir kurgudan ibaret olduğu gerçeğinin hatırlatılması anlamına gelen terim...

Marvel evreninin Deadpool tarafından telef edildiği bir hikayede (Deadpool Marvel Evrenini Öldürüyor – Deadpool Kills Marvel Universe) dördüncü duvarı yıkmış bir karakterden çok hoşuma giden bir panel :



Önceki sayfalarda ortadan kaldırdığı Wolverine'in yeniden karşısına çıkmasına sızlanmaktadır Deadpool ve onun ölememesini iyileşme gücüne değil 'esas mutant gücü olan' popülerliğine bağlamaktadır...


'Deadpool Marvel Evreni'ni Öldürüyor' sayfalarında bir diğer dördüncü duvar yıkıcı çizgi karaktere daha yer veriliyor: Uatu...



Yıllardır çeşitli vesilelerle 'Ben İzleyici'yim. Asla yaşlanmayan ırkımın diğer üyeleri gibi evrenin sayısız dünyasını izliyorum vs.' nakaratıyla okurun karşısına çıkıp uzun uzadıya anlatmaya başlayan Uatu, Deadpool'un aksine, sanal olduğunun bilincinde olup da ciddiyetini koruyan ve bu kurgu evrenin devamlılığı ve bekası için çabalayan ve dolayısıyla aslında tezatlarla dolu bir kişilik. Prensip olarak sadece olayları izlemekle yükümlü olsa da Fantastik Dörtlü'ye Galactus'un gelişini bildirmesi gibi (Fantastic Four #48) olaylara müdahil olduğu zamanlar söz konusu.

Deadpool'un Uatu'yu öldürmek üzere geldiği sırada okurla dertleşmekte olan İzleyici'ye kiminle konuştuğunu sorması dördüncü duvar kavramına aşina okur için gayet keyifli...

Dördüncü duvar ve bunun yıkıcıları mevzusu hoşuma gidiyor, yine döneceğim :)

-----  Deadpool Dördüncü Duvarı Yıkıyor! ------
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


Mrtekin

Martin mystere, balonların esrarında da bu konu vardı.
They drew first blood...

pizagor

Alıntı yapılan: Mrtekin76 - 02 Ağustos, 2014, 18:04:35
Martin mystere, balonların esrarında da bu konu vardı.

Okumadığım bir sayı idi. Hemen edineceğim. Teşekkürler hocam...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


pizagor


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2014/08/bir-barbarn-musiki-ile-imtihan.html


Bir Barbarın Musiki ile İmtihanı


Marvel'ın altmış yetmiş senelik serilerine nazaran Conan (Conan The Barbarian), hem de Hiborya çağı ve coğrafyası gibi sonsuz olasılıklı bir ortamda, kısa ömürlü olmuştur. Sebep olarak Ron Lim gibi son dönem CTB çizerlerin alabildiğine Conan ile uyumsuz, comics ruhunu yansıtan ve büyük üstad Buscema'nın altında ezilen çizimlerini gösterenler çıkabilir. Ve/veya Roy Thomas imzalılardan sonra gelen senaryomsuları suçlayanlar...

Ama bu olguya gelene değin zannımca Conan efsanesine ve ruhuna tezat oluşturan durumları gözardı etmemek gerek. Misal Conan The Barbarian #233'te (Conan Aylık Yeni Maceralar Dizisi 157 – Alfa Yayınları) bir panel var ki koskoca Conan efsanesinin çöküşüne katkıda bulunmuş olmalı...



Michael Higgins'in kaleme aldığı ve Conan'ın bebekliğinden yola çıkıp hızlıca delikanlılığına kadar gelen bu ince fasikülde okur, küçük Conan'ın annesi Fialla'dan musiki dersi aldığını görmektedir...

Bu panele bakınca bir anda gözümde beliren imaj şu: bir elinde içki kadehi, diğerinde kitabı, üzerinde röpteşambırıyla yumuşak koltuğunda bacak bacak üstüne atmış oturan, röpteşambırının yaka kısmından yelelerinin taştığı bir Conan!

Müzik, şiir ve sanatla inceltilmiş bir Conan...

Hadi canım sende!!!
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...