(http://1.bp.blogspot.com/-4iSt7UrnQH4/TxrQ6tV5O_I/AAAAAAAANHU/oxMC9Zj0hl0/s400/Ejderha-Dovmeli-Kiz-Verblendung-The-Girl-With-The-Dragon-Tattoo-3.jpg)
(http://3.bp.blogspot.com/-yJVd0yIHJI4/TxrQ8XQYLWI/AAAAAAAANHc/eO3LlBkbkNk/s400/Ejderha_Dovmeli_Kiz_1.jpg)
Son zamanlarda seyrettiğim filmler sayesinde bir kez daha anlamış bulunmaktayım ki ülkeler, isterse Dünya Barış Endeksi'ne göre en barışçıl ülkeler seçilsinler, ister mutluluk, refah ve konfor ölçümleri tavan yapsın, isterse dünyanın en saygın koca koca üniversiteleri bu ülkelerdeki hayatın huzur içinde olduğunu, en demokratik sistemlerin bu ülkelerde olduğunu ispatlayacak tezler ortaya atsınlar, makaleler, kitaplar yazılsın... İstediği kadar bu ülkelerdeki insanlarının birbirlerine saygılı ve nazik davrandığı anlatılsın... Meğer biz kadınlar için değişen hiç bir şey yokmuş... Meğer pek çok erkeğin kafalarının içindeki kadınlara uygulanan o kadim şiddet hisleri, ülkelerin mutluluk, huzur, konfor, barışçıl ortam, en demokratik sistem modelleri içinde bile değişmiyormuş... Bilakis sanki bileyleniyormuş bile diyebilirim. Ne fena! Of, şimdi bunları yazdıkça yüreğim sıkıştı vallahi. Nedir bu? Nedir bazı erkeklerin asırlardır kadınlara karşı bu dipten giden çekememezliği? İlk şokumu geçen yıl seyrettiğim Ejder Dövmeli Kız adlı filmi seyrederken yaşamıştım. Söylesene, İskandinav ülkeleri hayatlarından en memnun, en huzurlu, devletleriyle en barışık ülkeler değil miydi? Ne bileyim, hatırlasana... Kaliteli eğitim, sağlık sigortaları, iş imkanları ya da işsizlik yardımları filan... Breh breh! Evet, öyle... Ejder Dövmeli Kız bir İsveç, Danimarka ortak yapımıydı. Film İsveç'te geçiyordu. Bu filmde seyrettiğim kadınlara yapılanlar şiddet ve eziyetin dehşeti karşısında donakaldığımı bugün gibi hatırlıyorum.(http://4.bp.blogspot.com/-DfLHlVE4BWs/TxsV3VeML-I/AAAAAAAANH0/IVo0jNAxqCw/s320/nx6jaq.jpg)
Bir kadın olarak bu film o kadar canımı acıtmış o kadar üzmüştü ki beni, kendime gelip erkeklere inancımı tekrar diriltmek için Filmekimi'nde seyrettiğim bir Kazakistan filmi olan Tulpan'ı aklıma getirmiştim. Tulpan, harbiden elektriksiz, susuz, telefonsuz, her türlü imkandan uzak, çadırda yaşanılan Kazakistan'ın steplerinde geçiyordu. Ve o konforsuz, sistemsiz çöl ortamında erkeklerin kadınlara gösterdiği hürmet insanı hayrete düşürüyordu. Bu ne demek oluyordu şimdi? Kafam karışmıştı. Eğitimin, görgünün, refahın, her türlü niğmetin, fırsatın olduğu ülkelerde kadına saygının zirve yapması gerekmiyor muydu? (http://2.bp.blogspot.com/--qbHiswMwAk/TxrSaVggNZI/AAAAAAAANHk/TTe1_JCKxdc/s400/melancholia.jpg)
(http://1.bp.blogspot.com/-0ODmdXxlXOs/TxrScZ51ivI/AAAAAAAANHs/jZbTZ-jiEf0/s400/melancholia_8811787.jpg)
Son Filmekimi'nde seyrettiğim Melancholia adlı film, büyülemişti beni. Bir Danimarka filmiydi. Yönetmeni Lars Von Trier'di. İsminden kim olduğunu bilemedim. Filmden çıkarken "Helal olsun, ne hoş bir film çevirmiş" dedim. Dedim demesine ama yüreğimde... nasıl anlatacağımı bilemiyorum... filmden kalan... böyle... incecik... kadınlarla ilgili... nebileyim... çok hafif ama... hangi kelimeyle izah edeceğimi bilemediğim... minik bir fena koku... azıcık... buna benzer bir his bırakmıştı. Önemsemedim. Öyle feminist düşünceleri olan, erkek düşmanı biri asla değilim. Bilakis insanları kadın erkek diye ayırmam. İnsanlıkları ölçüsünde severim. Sanıyorum memleketimde son zamanlarda kadınların yaşadığı şiddet vaziyetleri, bu konudaki duyargalarımı açtı. Daha önce üstünde durmadığım ya da fark etmediğim durumlara karşı beni hassaslaştırdı. (http://2.bp.blogspot.com/-0kg3s7wjlx8/TxsdCN0k3uI/AAAAAAAANH8/143Bi7wxGsA/s400/2009_antichrist_002.jpg)
Bugün Lars Von Trier'in Antichrist adlı filmini seyrettim. Filmden sonra "Bu yönetmen kimdir?" diye iyice merak ettim. Filmdeki pornografik görüntüleri ve şiddet içeren sahneleri bir kenara bırakıp söylemeliyim ki, gene bir İskandinav filminde bir Danimarka'lı yönetmen, yüzyıllardır bazı erkeklerin bilinçaltında kadına duyduğu öfkenin boyutlarını ortaya koyan bir film yapmış. Böyle gerilim, dehşet, şiddet içeren filmlerin huzur simgesi İskandinav memleketlerinden çıkması enteresan geliyor bana... Tabii hayatlarını son derece konforlu, huzurlu, sakin, sorunsuz yaşayan, dünyanın niğmetlerinden en fazla faydalanan, doğuştan temel hak ve özgürlüklere sahip olan insanların yaşadığını düşündüğüm bu memleketlerde kadınla ilgili fena vaziyetlerin değişmemesi düşündürücü. Sonra yönetmenin hayatını okudum. Film gibiydi ne yalan söyleyeyim. Üzüldüm. Du bi... İyisi mi ben gene bir Kazak filmi seyredeyim. Allahın steplerindeki çadırlarda bile olsa, dünyanın bir yerlerinde kadınlara verilen hakları ve kadınlara gösterilen hürmeti gözümün önüne getireyim ki kederimi dindirebileyim.
İskandinav filmlerinden ve polisiye/gerilim temasından hoşlanıyorsanız Forbrydelsen ve Forbrydelsen II yi tavsiye ederim. Çok iyi dizilerdir. The Killing adıyla Amerikan versiyonu da yapıldı. O da fena değil ama İskandinav versiyonu daha güzel.
Sevgiler,
Eren