Modern Klasikler Dizisi - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Başlatan dean, 18 Nisan, 2018, 15:38:30

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

dean



  ABD'deki İç Savaş'ın ardından Güney ve Kuzey eyaletleri arasındaki kopukluğun sürdüğü 1950'lerde geçen Kadransız Saat, Carson McCullers'ın ırk, sınıf ve adalet konusundaki keskin ve hazin düşüncelerini yansıtır. Georgia eyaletinin küçük bir kasabası olan Milan, birçok sırrın saklandığı, ırk ayrımının hayatın her alanını etkilediği ve adalet kavramının sorgulandığı bir yerdir. Kasabanın dört sakininin hayatı, ayrılmaz şekilde birbirine bağlıdır: Hiç beklemediği bir hastalıkla yüzleşen orta yaşlı eczacı J.T. Malone, bir zamanların güçlü siyasetçisi ihtiyar Fox Clane, kendi kanatlarıyla uçmak isteyen torunu Jester Clane ve ait olduğu yeri bir türlü bulamayan siyahi Sherman Pew. Bu dört karakter bir yandan geçmişlerini sorgularken, diğer yandan kadransız bir saati gözleyerek yarının onlara ne getireceğini beklemektedir. Hikâye, basit ama ağır bir soruyu tekrar tekrar sorar: Biz kimiz ve nereye gidiyoruz? McCullers 1961'de yayımlanan bu son romanında iç içe geçmiş hikâyeler aracılığıyla önyargıları, gizemleri ve bağışlanmayı anlatıyor.




  Çehov Hayatım'da ait olduğu soylu sınıftan ve alışılmış uğraşlarından gına getirip işçi sınıfına karışmayı seçen genç bir adamın hikâyesini anlatır. "Sermayenin ve eğitimin sağladığı ayrıcalıkları" reddeden Misail Poloznev, rızkını bedensel emek sarf ederek çıkarmaya karar verir. Onun bu "devrimci" hareketi toplumun bütün kesimleri tarafından tepkiyle karşılanır. Hatta yerleşik düzeni sarsan bu cüretkâr adım karşısında en düşük mevkideki işçi bile kendini tehdit altında hissetmektedir. Misail'in evlenip birlikte bir köye yerleştiği, üst tabakadan gelen Maşa da toplumsal sorumluluk ve diğerkâmlıktan uzak bir tavırla, fikirlere ve moda düşünce akımlarına kısa sürelerle hayatını renklendirmek için bağlanmaktadır. Yazar ana karakterinin evliliğindeki çatışmayı toplumsal gerilimlerle iç içe geçirir. Kendi hayatından ve Taganrog'da geçen çocukluğundan izler taşıyan bu eserinde Çehov, Rus toplumunun bütün sınıflarının yozlaşma ve ikiyüzlülüğüne yönelik belki de en sert eleştirisini yöneltmiştir.




  Andreyev'in Rusya'nın Rus-Japon Savaşı'ndan (1904) ağır bir yenilgiyle çıkmasının ardından kaleme aldığı Kızıl Kahkaha, savaşın akıl almaz mezalimi üzerine yazılmış en sarsıcı metinlerden biridir. Bir Rus subayının Mançurya'daki korkunç taarruz sırasında tuttuğu bölük pörçük günlük, onun ölümünden sonra savaşa katılmayan kardeşi tarafından tamamlanır. Genç subay kendi ordusunun mermilerine hedef olarak bacaklarını yitirmiştir. "Kızıl Kahkaha" onun için yaralı, sakatlanmış, paramparça bedenlerin; "kanla kızıllaşan toprakların" simgesidir: "Dünya çıldırdığında böyle gülmeye başlar." Savaş alanındaki vahşet, hem sonu gelmeyen yürüyüşün tükettiği askerleri hem de bütün bu acılar karşısında büyük bir acze düşen doktorları delirtmiştir. Subayın kardeşi savaşı dışarıdan izlese de ölümü ve acıyı kanıksayıp duyarsızlaşmış, o da tıpkı subay gibi akıl sağlığını yitirmiştir. Savaş öyle akıl dışı bir hale gelmiştir ki oğlunun korkunç bir ölümle can verdiğini gazetelerde okuyan bir ana, bir ay boyunca ondan mektup alır. Ölülere ölülerden mektup gelir. Kızıl Kahkaha, giderek toplu bir cinnete dönüşen savaşın yol açtığı muazzam yıkımın, altüst ettiği hayatların, insanlıktan çıkıp deliliğe sığınanların trajik öyküsüdür.