Türk Edebiyatı

Başlatan V, 22 Aralık, 2010, 16:18:31

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

hanac

Perg Efsaneleri'nden sonra Şamanlar Diyarı isimli yeni bir fantastik seriye başlayan ve bu seriyi Perg ile birleştiren Müstecaplıoğlu, "Şamanlar Diyarı" ve "Keşifler Zamanı" isimli romanlardan sonra, üçüncü ve son kitap "Özgürlük Uğruna" ile her iki seriye de ortak bir son kaleme aldı. Bu kitaplarla 14.yüzyılda yaşamış Şamanist ressam Mehmet Siyah Kalem'in yılan kuyruklu yaratıkları da ilk defa bir romanda karakter olarak yer aldılar. Perg Efsaneleri ve Şamanlar Diyarı iç içe geçmiş yedi romanlık bir seri olarak da Türkçe edebiyatta nadir bir yere sahip.




seferkaraca


hanac

Hepimiz siyah-beyaz bir fotoğrafın içindeydik ve ellerimiz arkadan kenetlenmişti.

Orhan Berent'in, ismini Altay'ın efsane futbolcuları Clarke kardeşlerden alan yeni romanı Clarke'ın Doru Tayları, 1970'ler İzmir'inin kozmopolit yapısını sağlam bir kurgu içinde aktaran çok renkli bir kitap.

Başından sonuna, farklı dinler ve etnik kökenlere mensup insanların birbirleriyle olan ilişkilerine odaklanan bu etkileyici dönem kitabı, Alsancak Garı'ndan Şirinyer Hipodromu'na ve at yarışlarına uzanan dinamik arka fonunun önünde, dokunaklı bir aşk hikâyesi anlatıyor.

Tek bir günü betimleyen sarmal öyküsünün satır aralarında, 1960'lar ve 1970'ler Türkiye'si ile ilgili önemli göndermelerde bulunan Clarke'ın Doru Tayları, mübadele yılları, dünya savaşları, 6-7 Eylül olayları gibi toplumsal belleklerimize iz bırakan önemli tarihi vakaların halkın üzerindeki etkilerini eleştirel bir süzgeçten geçiriyor.
Türkler, Levantenler, Yahudiler ve diğerleri, bir yarış öncesi Şirinyer Hipodromu'nda toplanmış, gözleri pistte, koşacak tayları heyecanla bekliyorlar. Dikkat kesilmiş gözbebeklerinin ardında ise onyıllara yayılmış ve kesişmekten helak düşmüş hayatlar, anılar var. Ve bankolar, plaseler, sürprizler...

Orhan Berent, Demokrat Parti iktidarının son yıllarında filizlenen; ancak âşıklarının, tutkularını sadece birbirlerine değil, kendilerine bile itiraf edebilmek için on üç yıl beklediği, tuhaf bir ilişkiyi anlatıyor. Bunu yaparken, Jolanda ve Şefik'in yanı sıra, yardımcı karakterlerin öykülerine de kayıtsız kalmıyor; yetmişli yılların başındaki İzmir'i tüm canlılığıyla resmederek, geri dönüşlerle de Birinci Dünya Savaşı'ndan Milli Mücadele'ye, 1915'ten Mübadele'ye kadar uzanan bir süreçte, okurun şehrin ruhuna nüfuz edebilmesini sağlıyor.

"Hipodromu dolduran yarışseverleri koşudan birkaç dakika önce güdüleyen en kuvvetli duygu, risklerin ve sürprizlerin olmadığı sıradan anların, birazdan yerini heyecana bırakacak olmasıydı. Bahis için bilet almak, at yarışı oynayanlara kolaylıkla başka bir dünyanın kapılarını açıyor, kısa bir süre de olsa kaderlerine hükmedebileceklerinin illüzyonunu yaratıyordu. Kazanma ve sahip olmanın hayali bile başlarını döndürüyordu..."

hercai

     MASUMİYET MÜZESİ ( Orhan Pamuk, İstanbul Eylül 2008)
    '' Hayatımın en mutlu anıymış bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi? Evet, bunun hayatımın en mutlu anı olduğunu anlayabilseydim,asla kaçırmazdım o mutluluğu''.
( Sayfa 11, par.1 )
      Hayatımızda bir kere olsun söylememiş olabilir miyiz bu cümleyi? Hele yaşamın bir
nevi sarmalı, çepeçevre sarmışken bedenimizi. Aşk mesela, anlamını katmerleyerek ihtirasa, tutkuya, melankoliye ya da ızdıraba dönüşebilir mi? '' Kadın erkeğin elinin kiridir' ; davul bile dengi dengine, kirletilmiş o kız "vs vs yakıştırmalarından sayabiliriz yüzlerce..
 
    Kitabımıza gelelim;

Zengin, yurtdışında eğitim almış ve cemiyet hayatının elit ailelerine mensup Kemal'in uzak akrabası, güzeller güzeli, avam bir ailenin kızı olan Füsun'a aşkıdır bu. Heyecanları, ihtirasları, tutkuları karşılıklıdır iki gencin.Fakat, saf ve temiz duyguları kurtarabilecek mi aşklarını?
   
      Yazarın kaleme aldığı ilk aşk romanı.
Orhan Pamuk bu kitabında cemiyet ve avam arasindaki geçişleri kahramanların gözünden çok başarılı bir şekilde veriyor.

      " MASUMİYET MÜZESİ "

      Henüz göremediğim ama, her objenin şeklini ve içinde bulundukları atmosferi hayal edebildiğim, kitapla aynı adı taşıyan müze de, kendi alanında bir ilk. Kemal'in
içine düştüğü ihtiras ve melankoli ile bir kleptoman gibi ele geçirdiği objelerden oluşturulmuştur. Sevgiliye ait anların cansız görünen canlı tanıklarıdır onlar.
      Kemal onlarca müze gezer, okur da onun gezdiği müzelerdeki eserlere ve sevmediği halde Füsun'la izliyor olmaktan keyf aldığı onlarca filme tanıklık eder.Cemiyet ve avam arasındaki bocalamalarında yakalamaya çalışır mutluluğu..
       1950,60,70..'li yıllarının İstanbul'unu 1956 model Chevrolet'le gezmeye ne dersiniz? Belki uğrayıp müzeyi de gezersiniz.
      Hayatınızın en mutlu anını kaçırmamanız temennisiyle..



hanac

Hercai merhaba, yazınızı buraya taşıdım.

hercai

Çok teşekkür ederim, sevgiler sizinle olsun..