1951-Levent Cantek/Sefa Sofuoğlu - İletişim

Başlatan ferzan, 28 Şubat, 2015, 18:31:10

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nightrain

Alıntı yapılan: memospinoz - 28 Ocak, 2018, 13:17:33
Üçleme, "Dumankara", "Emanet Şehir" ve "Uzak Şehir" kitaplarından oluşuyor.

Lakin kapakları hiçte üçleme gibi durmuyor.
"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"


ferzan

    Söz konusu kitaplar bizzat üreticisi tarafından üçleme olarak nitelendiriliyor ama bu kitapların birbiri ile doğrudan bağlantılı olduğu anlamına gelmiyor...Cantek 'in eski duyuruları ve blog yazılarından hatırımda kaldığı kadarıyla bu üçleme aslında Emanet Şehir, Uzak Şehir ve 1951 ile olacaktı...Dumankara ise bu üçlemeye vesile olan kollektif bir ön çalışma gibiydi...1951 gecikince sanıyorum üçleme olarak Dumankara, Emanet Şehir ve Uzak Şehir kabul edildi...Bu kitapların tek ortak noktası Ankara 'da geçiyor olması...Hikaye ve devamlılık adına birbirileriyle herhangi bir bağlılıkları yok...O yüzden Ankara Üçlemesi diye geçiyor ama Cantek, Ankara ile ilgili yazmaya devam ettiğinden ve hali hazırda Taner Duran ile devam ettikleri başka bir Ankara temalı kitap da hazırlık aşamasında olduğundan, Cantek 'in Ankara merkezli çizgi romanlarının sayısı yakın bir gelecekte beş adedi bulacak...Bu durumda Dumankara 'dan itibaren üretilen tüm Ankara kitaplarına beşleme denecek belki de, kim bilir...

    Bu üçleme tabiri bana biraz yersiz ve zorlama geliyor açıkçası...İlla bir tanımlamaya sokmanın lüzumu yokmuş sanki...Sonuçta Ankara teması devam ediyor başka kitaplarla...

    Kısaca, şimdi üçleme de dense, ileride beşleme de denecek olsa, bu üretimler çeşitli zaman ve dönem aralıklarında Ankara 'da geçen, birbirinden bağımsız ve birbiri ile devamlılığı olmayan, tek başına okunabilen kitaplar...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

ferzan

Alıntı yapılan: yunusmeyra - 28 Ocak, 2018, 04:54:23
eskilerden bir kaç Sofuoğlu çizgi roman sayfası paylaşalım...

"dıgıl" dergisinden, 1990 başlarından


    Altını yeniden çizme gereği duyuyorum...Önceki sayfadaki 1951 incelememde ben 1951 'in çizimlerini iyi bulduğumu, fakat Sefa Sofuoğlu 'nu Kafa Dergisi 'ne yaptığı işlerden ötürü vasat bulduğumu söylemiştim ve çizeri hakkındaki bu fikrime rağmen 1951 'in görsel anlamda sınıfı geçtiğini, yani kötü olmadığını vurgulamıştım...

    Yunusmeyra abimin paylaştığı 25 sene evvelki çizimleri görünce çok şaşırdım, zira benim Kafa Dergisi 'ndeki işleriyle bildiğim Sefa Sofuoğlu 'nun çok ilerisinde nitelikli sayfalar...Oysa 25 yıl sonraki sayfalar, 25 yıl öncekinin o kadar gerisinde ki...''İrem 'i Beklerken'' ve ''Alayına İsyan'' çalışmalarından bahsediyorum...Yukarıda alıntıladığım örneklerden haberdar olsaydım, Sofuoğlu 'nu yıllar içerisinde adeta gerilemiş kabul edip daha hırçın bir yaklaşım sergileyebilirdim belki de... :)

    Yakın geçmişte, Kafa 'daki işleri ile yukarıda, 25 sene evvelki Dıgıl dergisi sayfalarını karşılaştırın lütfen..Sanki iki ayrı insan çizmiş...Dıgıl 'dakiler alabildiğine dolu, güzel ve ustaca iken Kafa 'dakiler nedense bambaşka bir boşvermişlik içerisinde...Şahsen zaman kronolojisi olarak tam tersini beklerdim...






    1951 'e yeniden dönersek...Onca yazdığım şeyden sonra kafası karışan dostlar olduysa şöyle özetleyeyim; kitabın çizimlerinde herhangi bir sorun yok, gayet güzeller ve hikayeye iyi bir şekilde eşlik edip kendini güzel okutan sayfalar...Ben Sofuoğlu 'nu sadece Kafa 'daki çizimlerinden bildiğim için, haliyle bir önyargım vardı ve yazımın ikinci paragrafında bu önyargımın temelinden bahsetmeye çalıştım...

    1951, örnek sayfalardan da görüleceği üzere gayet normal bir çizgi roman...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

yidar

Alıntı yapılan: ferzan - 28 Ocak, 2018, 15:47:14
    Söz konusu kitaplar bizzat üreticisi tarafından üçleme olarak nitelendiriliyor ama bu kitapların birbiri ile doğrudan bağlantılı olduğu anlamına gelmiyor...Cantek 'in eski duyuruları ve blog yazılarından hatırımda kaldığı kadarıyla bu üçleme aslında Emanet Şehir, Uzak Şehir ve 1951 ile olacaktı...Dumankara ise bu üçlemeye vesile olan kollektif bir ön çalışma gibiydi...1951 gecikince sanıyorum üçleme olarak Dumankara, Emanet Şehir ve Uzak Şehir kabul edildi...Bu kitapların tek ortak noktası Ankara 'da geçiyor olması...Hikaye ve devamlılık adına birbirileriyle herhangi bir bağlılıkları yok...O yüzden Ankara Üçlemesi diye geçiyor ama Cantek, Ankara ile ilgili yazmaya devam ettiğinden ve hali hazırda Taner Duran ile devam ettikleri başka bir Ankara temalı kitap da hazırlık aşamasında olduğundan, Cantek 'in Ankara merkezli çizgi romanlarının sayısı yakın bir gelecekte beş adedi bulacak...Bu durumda Dumankara 'dan itibaren üretilen tüm Ankara kitaplarına beşleme denecek belki de, kim bilir...

    Bu üçleme tabiri bana biraz yersiz ve zorlama geliyor açıkçası...İlla bir tanımlamaya sokmanın lüzumu yokmuş sanki...Sonuçta Ankara teması devam ediyor başka kitaplarla...

    Kısaca, şimdi üçleme de dense, ileride beşleme de denecek olsa, bu üretimler çeşitli zaman ve dönem aralıklarında Ankara 'da geçen, birbirinden bağımsız ve birbiri ile devamlılığı olmayan, tek başına okunabilen kitaplar...
Aciklama için çok teşekkür ederim

yunusmeyra

Alıntı yapılan: ferzan - 28 Ocak, 2018, 16:05:12
    Yunusmeyra abimin paylaştığı 25 sene evvelki çizimleri görünce çok şaşırdım, zira benim Kafa Dergisi 'ndeki işleriyle bildiğim Sefa Sofuoğlu 'nun çok ilerisinde nitelikli sayfalar...Oysa 25 yıl sonraki sayfalar, 25 yıl öncekinin o kadar gerisinde ki...''İrem 'i Beklerken'' ve ''Alayına İsyan'' çalışmalarından bahsediyorum...Yukarıda alıntıladığım örneklerden haberdar olsaydım, Sofuoğlu 'nu yıllar içerisinde adeta gerilemiş kabul edip daha hırçın bir yaklaşım sergileyebilirdim belki de... :)

    Yakın geçmişte, Kafa 'daki işleri ile yukarıda, 25 sene evvelki Dıgıl dergisi sayfalarını karşılaştırın lütfen..Sanki iki ayrı insan çizmiş...Dıgıl 'dakiler alabildiğine dolu, güzel ve ustaca iken Kafa 'dakiler nedense bambaşka bir boşvermişlik içerisinde...Şahsen zaman kronolojisi olarak tam tersini beklerdim...

  ....................................



dostum, ben de Kafa`daki ve diğer bir kaç işini önceki yıllarla karşılaştırıp değerlendirdiğimde, eski yılların Sofuoğlu çizim ve görsel anlatıcılığını çok çok daha iyi bulurum... son yılların işleri belli bir çizgi, üslup ve deseni tutturabilmek ve neredeyse "balon" metinlerine eşlik etmek için "zorlanılmış" gibi gelir bana... o paneller akmaz bir türlü veya bir panelde "vakit" geçirirken "bir buluş" veya sonraki paneli hazırlayan rahatlıklar(veya özenle oluşturulmuş rahatsızlıklar) görmem, zorlanırım açıkçası... ama paylaştığımız 90`lı yılların sayfaları denemelerle, kendi içinde buluşlarla, anlatacağını görsel olarak takılmadan anlatan çizim ve kurgularla "kendinden" soğutmadan okutur. "edebiyat" öykünmesi değil "çizgi roman" görürüm o sayfalarda
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

kharon

uzun zamandir rafta bekleyen 1951'i okumaya basladim,
basligi da inceleyeyim istedim ayni anda.

Cizer Sofuoglu'nu bilmiyordum, burada degisik donemlere ait islerini gorunce cok sasirdim dogrusu; bu islerin ayni kisiye ait olduguna inanmak cok guc :)

Butun paylasimlar ve incelemeler icin tesekkurler


KenParker

1951'i yeni bitirdim. Beklediğimden çok daha iyi bir grafik romanla karşılaştım. Levent Cantek'in Dumankara üçlemesini de okumuştum ve içlerinden biri yine harikalığıyla beni çok şaşırtmıştı.

Çizer Sefa Sofuoğlu'ndan bolca bahsedilmiş. Övüldüğü gibi yerildiği kısımlar da var. 1951' de çok iyi iş çıkardığını rahatlıkla söyleyebilirim. Çizgiler okuyanı alıp olayın içine götürüyor.

Levent Cantek hem hikayesini hem hikayesinin geçtiği dönemi başarılı şekilde birleştirmiş. Karakterleri hayatın içinden seçmiş olmalı ki rastgele insanla karşılaşmıyorsun, her biri varlığını belli ediyor. İçlerinden en ön planda olanı tabiki ana karakter. Kardeşiyle sağken konuşması çok ilginçti. Dünyaya bakışı, hiç bir dogmaya inanmaması bana Corto Maltese'yi hatırlattı. Daha çok şey söylenebilir kitap hakkında ama kısa tutacağım. Okunup yıllar sonra tekrar zevkle okunacaklar içinde olduğunu söyleyebilirim.