2020 Kasım - Çizgi roman listesi

Başlatan afu, 06 Kasım, 2020, 16:35:10

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

afu


afu


Kauss

Batman Superman 6. cilt ile son buldu dimi ?
Superman pek cazip gelmesede; tamamlanmış seri ve JBC olduğundan dolayı almayı düşünüyorum

Jedmau

Alıntı yapılan: Kauss - 07 Kasım, 2020, 21:54:10
Batman Superman 6. cilt ile son buldu dimi ?
Superman pek cazip gelmesede; tamamlanmış seri ve JBC olduğundan dolayı almayı düşünüyorum

Evet, seri tamamlandı. Sıra Harley Quinn de :)

karayel2018

dc rebirth all star batman-6.7. sayılar daha önce cilt olarak basılan all star batman-1'in içinde var mı ? yoksa ilerde basılacak olan 2. ciltten mi ?

Jedmau


darkwood

Dragon Ball'ı da ekliyelim listeye.  ;)
Darkwood Sakinleri..

afu

Sürpriz bir yerli yazar/çizer yayını da çıktı.
Tanıtım videosu da yapılmış, bir çizgi roman sever tarafından.
https://www.youtube.com/watch?v=Q-bAAAitlsk

caretta

Kinova Sam Boyle Edgar 1'in kapağında...

pizagor

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


xmenac

Videoyu izleyince bir hayli şaşırdım. Daha önce aynı Youtube kanalının JBC'nin Jock etkinliğiyle ilgili eleştirilerine denk gelmiştim. Bu kadar güzel bir etkinliği bile eleştiren bir kanal çok detaycı olsa gerek diye düşünüyordum. Fakat bu videoda aynı kanal Edgar çizgi romanını öve öve bitirememiş. Daha sonra kanaldaki diğer videolara baktım, bir de Tanto'nun övüldüğü videoyu gördüm. Eserin sahipleri bir tanıtım videosu yapmak isteseler bu kadar olurmuş... :)

Forumun kendine özgü içeriğinden gayet memnunum, büyük oranda yerinde yorumlar yapılıyor çizgi romanlara yönelik. Instagram profilleri, Youtube kanalları gibi içeriklerin buraya yansıması mevcut sohbet başlıklarına bir katkı sunmaz kanaatindeyim. Son dönemin popüler platformu olan sosyal medya maalesef forum konseptindeki içeriklerden halen uzak.

memospinoz

Videoda değinilen şu nokta bence çok yanlış: "Yerli çizgi roman olarak ne çıkarsa desteklemeliyiz." "Böylece bir piyasa oluşur."
Kusura bakılmasın da öyle yerli çizgi roman piyasası olmaz olsun. Nitelik mi nicelik mi sorusuna her zaman nitelik diye yanıt veririm. Çok sayıda kalitesiz, yavan, çizgi romanı ileri taşımayan yayın yerine, kaliteli ama az yayını tercih ederim.

TKnKT

Alıntı yapılan: memospinoz - 13 Kasım, 2020, 12:19:20
Videoda değinilen şu nokta bence çok yanlış: "Yerli çizgi roman olarak ne çıkarsa desteklemeliyiz." "Böylece bir piyasa oluşur."
Kusura bakılmasın da öyle yerli çizgi roman piyasası olmaz olsun. Nitelik mi nicelik mi sorusuna her zaman nitelik diye yanıt veririm. Çok sayıda kalitesiz, yavan, çizgi romanı ileri taşımayan yayın yerine, kaliteli ama az yayını tercih ederim.

Kesinlikle bu şekilde. Bizde neden kaliteli eserler çıkmıyorun cevabı hep genelde "E ama yerli çizgi romanı desteklemiyorsunuz." oluyor. Gerçek anlamda belki de "kaliteli" bir eserini yayınlatmak isteyen bir yazar/çizer Türkiye koşullarında çok zorlanıyor olabilir. Özellikle de ismi çok göz önünde değilse muhtemelen bu daha da zorlaşıyor olabilir. Bilmediğim konuda sadece tahmin yürütebiliyorum. Ancak okur elinden "tam destek" beklenmesi çok yersiz geliyor. Yukarıda da belirtildiği gibi okurun (ya da tüketicinin) niteliği düşük bir eseri sahiplenmesi gibi bir zorunluluğu olmadığını düşünüyorum. Vasat olsun ama bizden olsun mantığının 20.yy'dan kalma modası geçmiş bir milleyetçilikten öte bir şey olmadığı çok ortada. Biz "son tüketici" olmamız sebebiyle asıl seçici davranması gereken bizleriz. Yani bilemiyorum bana bir eser tüketirken yerli-yabancı diye almak ya da okumak çok saçma geliyor. Benim için önemli olan iyi-kötü olması. Ben o eseri okumak için vaktimi ve cebimdeki parayı tüketeceğim. Bunun karşılığında da kaliteli bir içerik ile keyif duymak isterim.
"The man who opens topics faster than his shadow"

ferzan

    Epeydir dolu olduğum bir konuya parmak basmışsınız dostlar. Aslında ayrı bir başlık açıp uzun uzun masaya yatırmak istediğim bir mevzu ama burada biraz içimi dökeyim, en azından fragman olsun.

    Yerli çizgi roman üretiminde 2000 'lerin başlarından beri aşina olduğumuz bir söylemdir bu "destek olma" hadisesi. Pek çok çizgi roman okurunun (bilhassa yetişkin okurların) ilgisini çekse de çekmese de bir el atmış olmak için normalde tüketmeyecekleri yayınları aldıkları bilinen bir durum. Ben de zaman zaman bu psikolojiyle hareket edebiliyorum ister istemez. Bu grup içerisinde azınlık bir kesim de gözlemledim ki, yine normal şartlarda söz konusu eserin üreticisi yabancı menşeili olsa mevcut birikimleriyle yüzüne bile bakmayacakken (yani yemeyecekken) sırf yerli diye gereğinden fazla tolerans gösterdiklerine; hatta belki biraz da kendilerini zorlayarak eseri beğenmeye çalıştıklarına şahit oldum. Abartanları da gördüm, zevkini bildiğim halde yerli damarı tuttuğu için gereksiz savunanı da gördüm, gördüm oğlu gördüm kısacası. Bazısı objektif olabilse de, bazısı ısrarla objektif olamasa da bu destekleme düşüncesindeki okurların hakkını yemek istemem öncelikle. Onlarla ilgili bir sorunum yok, şayet "nasıl desteklemezsiniz ulan, yerli üretim falan filan" diye çığlık atmadıkları sürece ama onların duruma göre yerli üretimlere verdikleri sınırlı ya da sonsuz kredileri hak edecek çok çok az üretim olduğu düşüncesindeyim.

    İsim vermeyeceğim, bazı eserler var ki üreticisinin önceki işlerini de hesaba katarak heyecanlanabiliyorum. Bazısı ilk kez kendini gösteriyor, bazısı ikinci kez ama bir şekilde belli bir kalite çıtası yakalıyorlar ve ufak tefek aksaklıklara rağmen ilgiyi diri tutabiliyorlar ve bir sonraki işlerini merak ediyorsunuz. Bunların arasında özellikle bir ya da iki tanesi beni çok heyecanlandırıyor mesela. Psikopat bir okur ve aynı zamanda da çizer olmanın dezavantajıyla üreticilerin ezberini ve alışkanlıklarını kendi içimde çok rahat deşifre ettiğimden, bazen bu heyecanım sönebiliyor. Filanca çizerin çapı bundan öteye gitmez, yazacağı hikayelerle belki fark yaratabilir ama görsellik konusunda açtığı dükkanın yeri artık bellidir, ne işleri büyütür, ne de dükkanı küçültür, en fazla aynı şekilde şubeler açmaya devam eder diyorum mesela. Gene de o üretici en azından metinlerdeki özgün yaklaşımıyla bazı şeyleri dengeleyip görsel ezberini unutturabiliyor. Bir başkasına geliyorum, bakmaya kıyamadığım görsellere sahip ama ne kurgudan haberdar, ne diyalog yazmaktan. Vizyonsuzluk da kadayıfın kaymağı oluyor. Tamam diyorum, bunun tek amacı görsel şov yapmasına vesile olacak bir laf olsun torba dolsun senaryoculuğu. Aslında görsel mastürbatör ama bunun için bir metne ihtiyacı var, onu da dışkılar gibi icra edip üzerine çok pahalı bir parfüm sıkıyor çizgisiyle ama bazılarımız parfüm kokusunun bastıramadığı dışkı kokusunu sezdiğinde ip tamamen kopuyor.

    Çizerden yana hiç sıkıntımız yok maaşallah. Anladık, herkes aşağı yukarı bir batı ülkesinde bağımsız kitap ya da seri sırtlanabilecek altyapıya öyle ya da böyle sahip olmuş. Anladık, batılı emsallerinizden farkınız yok. Türkiye 'deki piyasasızlık yüzünden harcanıyorsunuz falan fıstık. Evet, yerli üretim için ayrıca bir talep olmadığından üreticinin inisiyatifine kalıyor çoğu şey ama bu vasatlık pekiştirmek için bir bahane değil diye düşünüyorum. Yerli çizgi roman yayınlayan yayıncılarımızın, bazı üretimlerde editörlük yapmaya bile çekindiğini düşünüyorum "Aman kırılmasın, aman gücenmesin, aman hevesi baltalanmasın" gibi belki kendilerinin de farkında olmadıkları düşüncelerle. Yoksa son yıllarda çıkan bazı eserlere ciddi ciddi yatırım yapılmasının başka bir açıklaması olamaz bence. Falanca yayıncı, portföyündeki canavar gibi eserlerin yanında filanca yerli üreticinin eserini basıyor ama eserin neresinden tutsan elinde kalıyor. Şimdi bu yayıncı akıl tutulması mı yaşıyor, yoksa o da farkında ama bir şekilde kendini ateşe mi atıyor "böyle böyle düzelecek, toparlanılacak" falan diye? Bunlar merak ettiğim şeyler.

    2000 'li yılları düşünüyorum. Liseli halimle bile burun kıvırdığım, arkadaşlarıma gösterip gömdüğüm yayınlar oluyordu. Hani, görseli için değil de konusu ya da yapmacıklığı itibariyle olumsuz yaklaşıyordum bazılarına. Deli Gücük 'ü hiçbir zaman sevememiştim mesela. Setne ve Taş Tanrılar, Ümit Kaptan, Karabasan, Şehir Köpeği ve adı hatırıma gelmeyen başka birkaç üretim daha 2000 'lerde dilimden düşmeyen gömme sebepleriydi. Ortak noktaları da okurken kurtulamadığım bir yapmacıklık ya da öykünme hissiydi. Şimdi bakıyorum da, meğer ne haksızlık etmişim o yayınlara. Meğer ne kadar iyi niyetli ve hiç de fena sayılmayacak üretimlermiş her biri de. Şimdilerde aman Allahım diyorum, neler çıkıyor neler. 15-20 sene önce bazı merkezi kitabevlerinin fanzin reyonlarına bile almayacağı abuk subuk üretimler bandrollü bir şekilde basılıyor. Hikayecilik kısmı zaten sallanmamış, görsel kısmı da kan ağlıyor bazılarının. Ama es kaza eleştirmeye kalkarsan linç edilme durumun bile var. Çünkü o yaptı ve oldu. Çünkü onca işin gücün arasında zaman ayırıp lütfetti. Çünkü o keşfedilmemiş bir yıldız. Ya da atıyorum, işçi veyahut da küçük esnaf ama çizgi roman yaptı diye bir anda dokunulmaz olabiliyor. Onun bunun eline yayın tutuşturulup fotoğraflar çekiliyor, birkaç usta isimden perde arkasındaki ricalar sonucu yarım ağızla alınan bir iki teşvik cümlesi süslendikçe süsleniyor, türle alakası olmayan insanlara algı kastırılıyor, daha önce böyle bir şey okunmadığı falan vurgulanıyor. Hani, şaşkınlıkla izliyorum gerek sosyal medyadan, gerek bloglar üzerinden. Çiçeği burnunda bazı üreticilerimiz öyle hızlı yükseliyorlar ki, canlı yayınlar açılıyor, imza günleri düzenleniyor, büyük büyük laflar ediliyor. Seneler öncesinin filanca serisine rakip olunuyor ya da kendini bilirkişi sanan bazı şakşakçılar alakasız incelemeler yapıp "ne alaka" dedirtecek absürt yerlerden giriyorlar. Yaşı 25 olsun, 55 olsun fark etmiyor, kitabını çıkaran küçük dağların efendisi oluyor. İlklerin adamı oluyor. Kimi memleket tarihinde ilk kez böyle bir işe imza attığını iddia ediyor, kimi diyor "yerli mitoloji benimle başladı, ilk olmanın sancısını çekiyorum" tarzı salakça laflar ediyor. Bir tanesi herhangi bir beyanda karar kılamıyor, her albümde rotasını değiştiriyor ve en sonunda yolu sevgiden geçiyor, öyle bağlıyor. Güzel sanatlar öğrencilerinin imgesel ödevlerini anımsatan çizgilere sahip biri pozdan poza giriyor eserini imzalarken. Bir başkası hasbelkader çağırıldığı etkinlikte; "Stan Lee gibi bir sistem kurmak istiyorum, ben başlattım başkaları devam ettirsin" falan diyor. Ben okurken, izlerken utanıyorum, bazıları farkında bile olmuyor kendi vasatlıklarının ve çaplarının.

    İki Neil Gaiman okumakla, birkaç Punisher serisi hatmetmekle, üç beş cilt Vertigo serisine aşina olmakla, Mike Mignola ya da Todd McFarlane 'i çok sevmekle, beylik film, dizi ve fantastik kitapları tüketmiş olmakla iyi bir hikaye anlatıcısı olunmuyor. İyi hikaye anlatma becerisi için gereken altyapıyı kurmak çok daha fazlasını bilmeyi, edinmeyi, okumayı ve izlemeyi gerektiriyor. Atıyorum, Osmanlı 'nın son döneminde geçen bir gizem ve dedektiflik çizgi romanı mı yapacaksın? Her şeyden önce o döneme hakim olman gerekiyor. Tanzimatı, ıslahatları, İttihatçıları, yeni Osmanlıları, diğer coğrafyalardaki çağdaşlarının ürettiklerini, etkileşimlerini inceleyip o dönemi konu alan ucuz romanların anlatım tarzına kadar aşina olman gerekiyor. Tutup da Hellboy B.P.R.D. konseptini 19. Yüzyıl İstanbul 'una uyarlayıp bir tutam da Haşhaşiler atmakla olmuyor. Orta Asya 'da geçen, eski Türkleri konu alan ya da oradan yola çıkan bir çizgi roman mı yapacaksın? Korkarım Vikipedia 'dan "Türk Mitolojisine Giriş" tarzı aşırı yuvarlak makalelerden daha fazlasına ihtiyacın olacak. Detay için de artistik dursun diye Moğolca isimler serpiştirmemen gerekecek. Emel Esin 'den Jean Paul Roux 'a, en az bir düzine yerli ve yabancı ismin ortaya koyduğu çeşitli araştırma kitaplarına hakim olman gerekecek. Fantastik soslu bir alternatif tarih yapıyorsan da hemen Game of Thrones 'taki Ak Gezenler 'i yapıştırmayacaksın sayfalarına. Ya da güncel ve toplumsal bir konuya mı eğileceksin, kör göze parmak sokar gibi acemi bir şekilde ve bol devrik cümleyle, şarjı en son 2000 'lerde doldurulmuş, eski ana akım bunalımlı comics lügatıyla tazelenmiş bayat birikiminle yapmayacaksın. Kısa hikayelerden kurulu bir çatı konsepti mi oluşturacaksın, öncelikle kısa hikaye anlatmanın dinamiğinden haberdar olman gerekecek. Yazarın çözemeyip tökezlediği yeri çizer de kurtaramadığında (zaten normalde kurtarma yetisine sahip bir çizer de değilse) ortaya nasıl kötü örnekler çıktığını görüyoruz ne yazık ki.

    Evet, yerli üretim önemli bir konu. Evet, maddi ya da manevi destek kesinlikle olmalı ama her üretime değil. Gözümüzü ve zekamızı hafife almayacak, farkını hissettirecek, sağlam bir zemin üzerine inşa edilecek ve en önemlisi üreticisinin kendini bileceği, saçma sapan pozlara girmeyeceği ve ürettiği coğrafyanın geçmişindeki üretimleri de yok saymayıp kendini bambaşka yerde konumlandırmadığı üretimlere destek olunur. Bunca yıldır ben de bazılarında her ne kadar tasvip etmediğim bir yaklaşım olsa da içten içe destek olma güdüsüyle hareket ettiğimi fark ediyorum ama uzun zamandır da acımıyorum. Beğenmeme hakkımı kullanıyorum, üreticinin niteliksizliğini dile getirme hakkımı kullanıyorum, o sebeple prim vermiyorum artık. Hele bazı üretimlerin ciğeri 100 metreden belli oluyor, onlara hiç bulaşmıyorum. Gülüp geçiyorum sadece. Son zamanlarda beğenmediğim üretimleri eleştirmek için de enerjimi harcamıyorum, başlıklarına yazma gereği dahi duymuyorum. Hoşuma giden, ilgimi çeken ve canıma değen birkaç tanesinin süreçlerini takip etmek bana yetiyor da artıyor. Zaten o takip ettiklerim de beni hayal kırıklığına uğratmıyor, daha çok hayranlığımı pekiştiriyor.

    Kötüyse kötüdür, kılıf uydurmaya ya da bol keseden kredi kullanmaya gerek yok bence. Yerlilik vurgusuyla da algı yapmanın hiç alemi yok. Yukarıda gördüğümüz yeni eserin de ne olduğu kapağından belli zaten. Ha, okuyanı bol olsun ama ben almayayım. Pek yemiyorum böyle şeyleri çünkü. Es kaza yersem de çıkarmak zorunda kalıyorum, bana yaramıyor. Yalnız bu çizer bolluğunda işin hikaye kısmına yönelik inanılmaz vasatlık beni her geçen gün daha da delirtiyor. Diğer yandan, ortada iyi bir hikaye, özgün bir anlatım varsa ve görsellik de hikayeyi layığıyla anlatmaya ve atmosferini vermeye yetecek kalite çıtasının üzerindeyse, o eserin zaten desteklenmeye ihtiyacı olmaz, doğrudan aldırır kendini. Üreticisinin kırk takla atmasına da gerek kalmaz. Bu doğrultuda sırf taklacı güvercin gözlemleyerek bile eserlerin niteliği hakkında yeterince fikir sahibi olabiliriz diye düşünüyorum.

    Daha yazacak çok şeyim var ama şimdilik bu kadarla kalsın.
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

Kauss

Yavuz the collector takip ettiğim bir yayıncı. Yerli çizgi romanlar konusunda hep aynı şeyi savunduğunu görürsünüz; destekleyin ve satın alın. İçeriği gerçekten beğeniyor mu beğenmiyor mu bilemiyorum. Belki kendisine gönderilen; destek olur musunuz taleplerini kıramadığı için bu tarzda ilerliyor da olabilir. Mesela bir kaç videosunu izlerseniz; Türkiye'de ki yayıncıları daha fazla yerdiğini fark edersiniz.
JBC'nin düzenlediği Jock etkinliğine yönelik eleştirileri benim de tuhafıma gitmişti. Sanırım Jock gibi bir isim Türkiye'ye geliyorsa daha fazla bir şeyler yapılabilirdi diye düşünmüş olabilir. Sonuçta kendisi Amerika'da yaşamakta.

Şahsen kendisini şu yönden takdir ediyorum; çoğu Türk çizgi roman vloggerı gibi  '' bu paket 750 TL değerinde '' veya '' x sitesinden alışverişim '' gibi saçma içerikler üretmiyor. Maalesef ülkemizde ki çizgi roman vloggerlığı bu düzlemde gidiyor.