Bir Zamanlar Hollywood'da

Başlatan hanac, 23 Mart, 2019, 20:24:34

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nightrain

Kesilmiş sahneler kendini hissettiriyormuş. >:(
"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"

hanac

Vay be ben şok  ???

Sabırsızlıkla beklediğim bir filmdi.

Ne yapacağım şimdi ? Sinemaya gitmeyecek miyim ?

Bilemiyorum, çok kararsız kaldım.

kedidiro

 An itibarıyla benim için de tarantinonun en zayıf filmi. Yine de filmde çok sevdiğimiz sinemaya dair öyle güzel anlar var ki... Genel ve kendi kişisel sinema tarihine dair nefis göndermeler var. Harika müzikleri, renk kullanımı, film içindeki filmlerin güzelim afişleri... Öte yandan üstat bu sefer elini korkak alıştırmış gibime geldi. Muhabbetlerin gereksiz uzunluğu bir yana bir türlü beklenen patlamaların gerçekleşmemesi filmin en büyük handikapı. Belki bu da bir seçim. Ama usta yaşlanmış gibi geldi bana...

ZGeralt

Alıntı yapılan: KenParker - 24 Ağustos, 2019, 04:45:22
vAY bE! Sonunda bi Tarantino filminin 4.5/10 aldığını gördüm ;D

Ben asıl HayalKahvem'in yorumunu bekliyorum. Bakalım o ne diyecek...

:) Onu ben de merak ediyorum

Alıntı yapılan: Nightrain - 24 Ağustos, 2019, 13:05:25
Kesilmiş sahneler kendini hissettiriyormuş. >:(

Filmin kopuk, odaksız ve hikayesiz olduğu çok belli de kesik sahneler ne kadar etkili bilemedim. 10 dakika süren bir sahne var, bence 2 dakikalık malzeme yok. Filmin çoğunda bunu hissettim.

Alıntı yapılan: Nomad - 24 Ağustos, 2019, 12:07:36
@ZGeralt

Güzel gömmüşsün üstad.
Ben de fon müziği vereyim  ;D

https://youtu.be/SM1JNinpPg4


Edit:Ben niye embed video linki veremiyom ya?

hahahha :) Cuk oturmuş şarkı :)

Alıntı yapılan: hanac - 24 Ağustos, 2019, 23:56:57
Vay be ben şok  ???

Sabırsızlıkla beklediğim bir filmdi.

Ne yapacağım şimdi ? Sinemaya gitmeyecek miyim ?

Bilemiyorum, çok kararsız kaldım.

Abi hem eleştirmen tarafında hem de izleyici tarafında filmi beğenen de baya insan var, belki hoşuna gider bilemiyorum ama ben kimseye gidin diyemem :/

Alıntı yapılan: kedidiro - 25 Ağustos, 2019, 00:21:51
An itibarıyla benim için de tarantinonun en zayıf filmi. Yine de filmde çok sevdiğimiz sinemaya dair öyle güzel anlar var ki... Genel ve kendi kişisel sinema tarihine dair nefis göndermeler var. Harika müzikleri, renk kullanımı, film içindeki filmlerin güzelim afişleri... Öte yandan üstat bu sefer elini korkak alıştırmış gibime geldi. Muhabbetlerin gereksiz uzunluğu bir yana bir türlü beklenen patlamaların gerçekleşmemesi filmin en büyük handikapı. Belki bu da bir seçim. Ama usta yaşlanmış gibi geldi bana...

Abi dekordu, film afişleriydi, kıyafetlerdi vs. hepsi çok güzel doğru da, filmin bütçesi 90 milyon dolar. Arkasında dev yapımcılar var. Bunları artı olarak yazamıyorum ben, kötü olsa eksi yazarım ama :)) Ben filmlerin sıkıcı olma gibi bir lüksleri olmadığını düşünüyorum. Çok büyük bir derdin vardır, ne biliyim politik mesajın vardır falan bi derece anlarım, o da bi derece. Bu arada sıkmak derken illa güldürmek, aksiyon vermek manasında değil. Beni gerebilir, korkutabilir, üzebilir,merak ettirebilir...
Bana yaşlanmaktan ziyade şımarmış gibi geldi :)

peder clemente

"Bir Zamanlar...Hollywood"da (1960'ların sonu) yaşananları kendi vizöründen aktarmış Tarantino.

Filmin ana karakterleri ve aksları:
1- Yıldızı sönmeye yüz tutmuş aktör Rick Dalton (Leonardo Di Caprio),
2- Rick Dalton'un dublörü Cliff Booth (Brad Pitt),
3- Sharon Tate (Margot Robbie) ve ünlü cinayet gecesi,
4- 1968 öğrenci olaylarından sonra gelişen özgürlük hareketleri, yeni arayışlar, çiçek çocukları.

Oğlum: "Baba Tarantino filmi sanki senin için özel çekmiş; mutlaka sinemada izlemelisin" deyince gidip izledim. Hiçbir anında sıkılmadım.

Filmin zirve anları:
1- Al Pacino'nun oynadığı yapımcı Marvin Schwarz karakterinin, Rick'e söylediği 'Kötü adamları oynuyorsun, eski başarıların unutulmaya başladı,oynadığın büyük rollerle hatırlanmayacaksın; bir süre sonra, geri dönüşün imkansız olacak, İtalya'da çekilen westernlerde başrol oynamalısın' mealindeki sözlerden sonra mekandan çıkan Rick'in ağlaması, dublörü Cliff'in gözlüklerini Rick'e vererek gözyaşlarını gizlemesi.
2- Rick Dalton'un, küçük kız oyuncu Trudi'nin yanında sette otururkenki diyalogları.Rick'in okuduğu western romanında 'sakatlanarak inişe geçmiş vahşi at terbiyecisi Cowboy' metaforunda kendini bularak ağlaması; Trudi'nin yanına gelerek onu teselli etmesi.
3- Sık sık repliklerini unutarak sesli yapılan çekimlerde başarısız olan Rick Dalton'un; Trudi ile, Saloon'da kızı rehin aldığı ve kötü adamı oynadığı sahnedeki kusursuz oyunculuğu sonrası sevinci.

O yılları yaşamamış, bahsedilen filmleri izlememiş, filmde sözü edilen kişileri tanımayanların filmden alacakları zevk  haliyle düşük olacaktır.

Örnekler:
1- Rick'i eve bıraktıktan sonra, gözlüklerini geri isteyen Cliff'e, Rick küfreder. Cliff kızınca Rick: "Tamam Audie Murphy kızma" der. Audie Murph II.Dünya savaşına katılmış ve çok sayıda düşman askeri öldürmüş gerçek bir savaş kahramanıdır. Cliff de Vietnam savaşına katılmış bir savaş kahramanı. Audie Murphy, ünlü aktör James Cagney'in yardımıyla Hollywood'a girmiş, çok sayıda filmde oynamıştır. Bu filmlerin çoğu western filmidir. 1959 tarihli "No name On the Bullet" filmini öneririm.




2- Sharon Tate cinayeti: 16 yaşındaki bir fahişenin çocuğu olarak Dünyaya gelen, suç ve hapishane geçmişi bulunan Charles Manson, hapishane hayatından sonra bir müzik grubu kurar. Yeteneksiz bir müzisyendir. Grup üyelerini mürit gibi kendine bağlar. Ünlü ve zengin insanları öldürmeye karar verirler. 1969 yılının 9 Ağustos günü, ünlü yönetmen Roman Polanski'nin yeni evlendiği ve 8.5 aylık hamile olan eşi güzel aktrist Sharon Tate, Roman Polanski'nin 3 arkadaşı ile Los Angeles'taki evlerinde Charles Manson ve arkadaşları tarafından katledildiler. Olay gecesi Sharon Tate: "Hamileyim, doğum yapayım sonra öldürün" diye yalvarmış. Sharon Tate, bulunduğunda boynunda uzun bir ip, vücudunda 16 bıçak darbesi vardı. Katiller, Sharon Tate'in kanıyla duvara "domuz" yazmışlardı. Sharon Tate, kollarında oğluyla defnedildi.



Tarantino, bu olayı gerçeğe uygun olarak değil, olmasını istediği gibi çekmiş. Soysuzlar Çetesi (2009) filminde de, Hitler ve Nazi komutanlarının sonunu gönlünün istediği gibi getirmişti. Tarantino bu... Sinemaya aşık... Paşa gönlü nasıl isterse ya da sinema diline hangisi daha uygunsa o şekilde çeker.
Tarantino western türüne, spagetti westernlere, 1960 ve 1970'lerin aksiyon macera filmlerine, yine o yılların kung-fu ve karate filmlerine ilgi duyuyor. 2007 yılında çektiği Death Proof bir saygı filmi. Planet Terrör adlı aynı yıl çekilen ve Robert Rodriguez'in yönettiği film de bu saygının ürünü. Bu filmde de Hollywood'a ve o yıllara olan sevgisini göstermiş. Filmde beğenmediğim şey: Hippi'lere yaklaşımı. Bence çiçek çocuklarına haksızlık etmiş. Herhalde o konudaki bilgi birikimi yetersiz. Onun dışında filmi beğendim. Yazsam daha üç katı yazabilirim. Konuşacak çok şey var filmle ilgili. Spagetti Westernlerin film afişleri, İtalyan sanatçılar tarafından elle çizilirdi. Hatırlıyorum. Çok güzellerdi. Filmde Rick Dalton'un İtalya'da çektiği westernler için hazırlanan afişler de muhteşem. İşte biri:




Filmde derinden gelen bir nostalji duygusu ve sinema sevgisi var. Sinema sevgisi ve nostalji duygusunun yoğun olarak hissedildiği, 1988 tarihli, Giuseppe Tornatore'nin yönettiği "Cinema Paradiso" adlı filmde, yaşlı sinema makinisti Alfredo, genç dostu Salvatore'ye şöyle der: "Burası lanetli bir yer. Burada kalınca Dünyanın merkezi sanırsın. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini düşünürsün. Kendini nostaljiye kaptırma. Git. Uzun süre de dönme buraya. Yaptığın işi severek yap. Hani yaramaz bir veletken projeksiyon odasına gelirdin ya, onun gibi... "Ouentin Tarantino da, bütün o afişleri hazırlarken, müzikleri seçerken, sahneleri çekerken, dönemin otomobillerini bulurken, mekanları oluştururken severek yapmış. Benim puanım : 8

Bamboocha

Tarantino belli başlı tekrar eden temalar hariç kendisini tek bir tarza kısıtlamayan bir yönetmen. Önceki filmi Hateful Eight'te izleyene kapalı alanda geçen tarihi bir cinayet/gerilim (whodunit - kim yaptı) filmi sunmuştu ve bu filmde de gerilim, aksiyon, dönem draması gibi tarzları harmanlamış. Kill Bill, Django Unchained ve Inglorious Basterds gibi aksiyon ağırlıklı filmlerine kıyasla hedef kitlesi daha dar, erişilebilirliği daha az bir film olduğunu düşünüyorum. Ancak filmin çok başarılı olduğu alanlar var ve benim gözümde Tarantino'nun kalitesini kaybetmediğinin kanıtı birkaç şeyden bahsetmek istiyorum.

- Brad Pitt ve Dicaprio ikilisini bir filme buluşturmak kolay değil. Ayrıca bu iki starı aktör/dublör ilişkisinde resmedip bu ilişkiyi inandırıcı kılmak hiç kolay değil. Karakterler oyunculara cuk oturuyor ve iki yıldızın da parladığını görüyoruz. Dicaprio'nun set karavanındaki sahnesini ve Brad Pitt'in terkedilmiş film setindeki sahnesini örnek gösterebiliriz. Dialogların ustalıkla yazılmış olması aralarındaki arkadaşlığı çok güçlü bir şekilde hissettiriyor.
- Tarantino 90'larda işe başlamış bir yönetmen olsa bile 60 sonlarını ele almak istemiş. Bu döneme karşı tutkulu olduğunu detaylara harcanan emekte görüyoruz. Dekorlar, afişler, makyajlar, televizyon reklamları, müzikler, kostümler her biri uzun çabalar sonucu yaratılmış ve bu bize filmin her anında sihirli bir 60'lar hissi veriyor. Elbette çok büyük bir prodüksiyon ve bütçe söz konusu, ancak başka bir çok yönetmenin gözden kaçırabileceği fakat Tarantino'nun özenle filme kattığı ayrıntılar var. Dönem filmi yapmak kolay değil ve bence Tarantino bu filmde efsane bir iş çıkarmış. Dönemi sevmek sevmemek ayrı bir mesele tabi ki.
- Hikaye aslına uygun değil elbet ancak yönetmen bu cinayeti kendi kurgusuyla birleştirerek izleyene sunuyor. Cinayet hikayenin asıl odağı değil daha çok kapanış noktası. O nokta gelene kadar gerilim artıyor ve film dev bir Tarantino sahnesi ile sonlanıyor. Kurgulama bu anlamda bence çok başarılı.

Film bahsettiğim gibi herkesin kolayca sevebileceği bir film olmayabilir ancak ben Tarantino'nun böyle bir amacı olduğunu da zannetmiyorum.  Getirisi yüksek olsun diye her saniyesine patlama, aşk, şiddet vs. doldurulan filmler daha çekici gelebiliyor. Kendisini kanıtlamış bir yönetmenin elindeki imkanların verdiği özgürlükle istediği şekilde bir film çekmesi ise bence çok güzel bir şey ve Tarantino bu filmde tam olarak da bunu yapmış bana sorarsanız. Filmin eksik olabileceği yönlere fazlasıyla odaklanıldığı için güçlü olduğunu düşündüğüm yönlere değinmek istedim. Sevgiler :)

ZGeralt

Öncelikle hoşgeldiniz Bamboocha :)

Hem sizin, hem peder clementine ve kedidiro 'nun parmak bastığı bir konu dikkatimi çekti, bir kaç başka mecrada da rastladım. Nostalji hissi. O dönem filmleri-dizileriyle büyümüş olanlar veya o döneme merak duyanlarda farklı bir tat bırakmış anladığım kadarıyla. Benim dikkate almadığım şey , bir çok insan için keyifli olmuş.

Ben hala bu detayların bir filmi "iyi film" yapmaya yetmeyeceğini düşünüyorum o ayrı :)


hanac

Peder Clemente ve Bamboocha'nın yorumları sonucu kararımı verdim, filmi izlemeye gideceğim.  ;D

Mister NO

Ben de bu yazıyı şuraya bırakayım. Meraklıları için.


https://www.birgun.net/haber/siradisi-zamanlar-siradan-ideolojiler-266216



Sıradışı zamanlar, sıradan ideolojiler



UĞUR KUTAY 26.08.2019 BİRGÜN


Filmleri 'ideolojik ölçütlerle izlemek' günümüzde çoğunlukla olumsuz çağrışımlar içeren bir tanıma dönüştü. Aslında analitik düşünsel süreçlerle tanışıklığı bulunan birçok insanın 'filmi izleyip geçmek gerek'tiğini söylemesi çok tuhaf... Bu tavrın bir nedeni sinemasal kodlar konusundaki bilgi yetersizliğidir belki, ama okudukları kitabın ideolojik boyutlarını tartışabilen kişilerin sinema-ideoloji ilişkisini bu kadar hafife almasının asıl nedeni 'bakış' ve 'görme' olgularını küçümsemeleri gibi görünüyor.

'Bakma-görme'nin 'okuma'ya kıyasla uçucu bir doğası olduğu doğrudur. Kitap okurken sayfalar arasında dolaşıp istediğiniz satıra geri dönebilir, on yıl önce okuduğunuz bir kitabı elinize alıp tekrar inceleyebilirsiniz. Filmdeyse görüntüler gözünüzün önünden akıp gider. Böyle bakıldığında bu ikisi arasında "söz uçar, yazı kalır" ifadesini anımsatan bir karşıtlık ortaya çıkıyor. Ama görüntü o kadar güçlü bir olgu ki, bu indirgemeci karşıtlığa yüz vermemek, sinemanın üretim süreçlerini ve anlatı yapısını belirleyen ideolojik yapıyı asla küçümsememek gerekiyor.

Örneğin Hollywood sinemasının en önemli türlerinden olan western filmleri a) toplumu kötülerden kurtaran ve koruyan kahraman beyaz erkek, b) bir 'vaadler ülkesi' olarak ABD'nin 'yeterince Amerikan' olan herkese sunduğu sonsuz olanaklar, c) dünyayı Nazi zulmünden kurtaranın ABD ordusu olması gibi bazı mitlerin kurucu ve taşıyıcısı olan ideolojik anlatılardır. Altından başka hiçbir şeyi umursamayan, aile kurumunu ve kiliseyi önemsemeyen kovboyları anlatan 'spagetti western'lerin sıradan Amerikan seyircisi tarafından sevilmemesinin nedeni de bu kodlara uymamasıdır.

Yapacağı filmin on milyonlarca insan tarafından izleneceği kesin olan bir yönetmen 2019 yılında hikâyesi 1969'un sinema dünyasında geçen bir film yapıyorsa burada politik, psikolojik, ekonomik, estetik ve tarihsel boyutları olan bir düşünsel üretim süreci var demektir. Quentin Tarantino'nun bir western oyuncusunu anlattığı yeni filmi Once Upon a Time in Hollywood/Bir Zamanlar Hollywood'da da son derece ideolojik bir film. O kadar ki, "Tarantino Trump'ı destekliyor" deseniz kimse inanmaz ama bu filmi gösterdiğinizde kimse itiraz edemez.

Kariyerini kodlara uygun kovboy filmleri üzerine kurmuş bir aktör ve dublör arkadaşının 8 Şubat-9 Ağustos 1969 arasında yaşadıklarını anlatan BZH'de gösterilen ve gösterilmeyenlere bakalım şimdi:

Gösterilmeyenler:

1) Tüm dünyayı dönüştüren '68 hareketleri.

2) 'Vietnam'da öldürülen bin komünist'e dair bir radyo anonsu ve sapkın hippi kızın "Vietnam'da her gün insanlar öldürülüyor" cümlesi hariç, Vietnam Savaşı.

3) Nixon başkan olalı bir ay geçmesine rağmen, güncel politika.

4) Süresi üç saate yaklaşan ve Jimi Hendrix, James Brown gibi isimlerin zirve yaptığı bir dönemde geçen film boyunca, Playboy partisinde dans eden iki kadın ve finalde bir sağlık görevlisi dışında tek bir siyahi insan görülmez - görünme süreleri toplamda sadece bir dakika. Los Angeles sokaklarında bile tek bir siyahi yoktur.

Gösterilenler:

1) Sürekli aşağılanarak sunulan hippiler.

2): Meksika restoranları, Meksikalı işçiler, film-içindeki-film sahnelerinde sürekli Meksika'ya yapılan göndermeler: Meksikalılar tarafından kuşatılmış bir Los Angeles. En fecisi de, Cliff'in Meksikalı valenin arabayı getirmesini beklerken restoranın önünde ağlayan Rick'e güneş gözlüklerini uzatıp "Meksikalıların önünde ağlama!" demesidir. Güçlü beyaz Amerikalı erkek imajının Meksikalı işçiler önünde yıkılması yasaktır!

3) Tüm kadınların sapkın ya da cadaloz olması -Sharon Tate hariç. Ama o da iyi-kötü kavramlarının ötesinde bir arzu nesnesine dönüştürülerek sunulur.
Bazen bir filmin kuruluşunda ideolojik katmanlar o kadar güçlüdür ki, bu yazıda gördüğünüz gibi, filmin sinematografik estetiğinden söz etmeye bile zaman bırakmaz.

KenParker

Tarantino'yu severim. Bugün Nefret Sekizlisi filmini tekrar izleyeceğim. Fakat Bir Zamanlar Holywood'da filmine gitmeyi düşünmüyorum

Gabby

Alıntı yapılan: ZGeralt - 24 Ağustos, 2019, 03:07:19
...Gerçek hikayede Tate ile beraber 7 kişi, Tate'nin karnındaki 8 aylık bebeği de sayarsanız 8 kişiyi katlediyor çete.

Sharon Tate cinayetini o günlerin duygu durumlarıyla sayfalarına taşıyan dönem yayını Hayat mecmuasının Ocak 1970 sayısını internet üzerinden indirip okumuştum. Çetenin malikanede katlettiklerinin sayısını 5 olarak veriyorlardı. Dergide dikkatimi çeken asıl önemli ayrıntı,  Tate'in bir yanlışlığa kurban gittiğiydi. Aslında hedef, Manson'un bestelerini göstermek için gittiği  villanın eski sahibi  Doris Day ve  şarkıcı oğlu Tony Melcher imiş.  Bu manyak nasıl bir beste yaptıysa artık, evden o an hemen kapı dışarı edimiş ve aylar sonra yanına fedailerini alıp villaya bu aşağılanmanın intikamını almak için gitmiş. Yani ev el değiştirmemiş olsa 1969 yılının bu en kanlı olayının kurbanları Tate ve arkadaşları değil, Doris Day ve ailesi olacakmış...

ZGeralt

Alıntı yapılan: Gabby - 02 Eylül, 2019, 17:28:13
Sharon Tate cinayetini o günlerin duygu durumlarıyla sayfalarına taşıyan dönem yayını Hayat mecmuasının Ocak 1970 sayısını internet üzerinden indirip okumuştum. Çetenin malikanede katlettiklerinin sayısını 5 olarak veriyorlardı.


Doğru söylüyorsunuz, Manson çetesi toplamda 7 kişiyi öldürmüştü. Ben Tate cinayeti ile çetenin toplam kurbanlarını karıştırmışım.Çete ertesi gün, bir dükkan sahibi ile karısını da katlediyor maalesef.


Mrtekin

Filmi beğenmedim, çok ama çok beğendim.

Kopuk, bağlantısız bir havası olduğunu da çok düşünmüyorum. Neticede Hollywood'un altın yılları, üç ana karakterin yaşam tarzları ekseninde gayet güzel anlatılmış. Hatta bu film diğer Tarantino filmlerine göre bence çok daha yalın ve duru bir anlatıma sahip.

Filmde cidden muhteşem bir emek var. Dönemin yansıtılması için gerçekten çok titizlenilmiş. Bir sürü sahnede o ince işçiliği görüyor ve hayran oluyorsunuz. Leo ve Brad'in de birbirlerine çok yakıştıklarını düşünüyorum. Brad; özellikle Yeşil Bereli dublör "Cliff Booth" rolünde efsane döktürmüş. Umarım ileride yeniden bir "team-up" yaparlar.

Burada biraz spoiler olabilir;

"Spahn Movie Ranch" kısmını (ki özellikle yaşlı ve kör çiftlik sahibinin; Cliff tarafından özellikle sorulması kısmını) çok anlayamamıştım. Biraz araştırınca taşlar yerine oturdu. Aşağıdaki makale size de yardımcı olabilir.

https://www.google.com.tr/amp/s/la.curbed.com/platform/amp/2014/10/22/10032594/charles-manson-family-helter-skelter-ranch

Bruce Lee ile olan kısımda da öyle aman aman bir negatiflik görmedim. Bilmeyenler yadırgayabilir ama Bruce Lee zaten öyle çok mütevazi bir kişilik de değildi, konuşmaları az çok filmdeki havayı yansıtıyordu. Tarantino'nun bu kısmı çok iyi yakaladığını düşünüyorum. Zaten kavganın sonucunu da göremedik. Buradaki seçim, tamamı ile, seyirciye bırakılmış.

Filmin, hepimizin az çok rüyası olan:-) Playboy Mansion'da geçen sahnelerde; Steve Mcqueen rolünde, Damien Lewis cidden döktürmüş.

Ezcümle, biraz döneme ağıt niteliğinde kaliteli bir film. Hayatının baharında bebeği ile sözkonusu cinayette hayatını kaybeden aktris Sharon Tate ve arkadaşlarını, alternatif bir gelecekle yeniden yaşatarak, hatıralarını yad etmek ve katillere hak ettikleri cezayı vermek de istemişler. Bu bile başlı başına muhteşem bir düşüncenin ürünü. Tarantino'nun filmlerini beyazperdede izlemek tam bir zevk. Kendisine ve bize Allah uzun ömürler versin de daha çok filmini izleyelim diyerek bitireyim.
They drew first blood...

peder clemente

Film, on kategoride Oscar ödüllerine aday gösterildi. Önemli gördüklerim:
-En iyi yönetmen : Ouentin Tarantino
-En iyi Film
-En iyi orijinal senaryo
-En iyi erkek oyuncu : Leonardo Di Caprio
-En iyi yardımcı erkek oyuncu : Brad Pitt
-En iyi görüntü yönetmeni
-En iyi kostüm tasarımı
-En iyi prodüksiyon tasarım
Ayrıca, ses kurgu ve miksaj kategorilerinde adaylığı var.
Spaghetti western film afişlerinden bahsetmiş, film için hazırlanan bir afiş örneğinin görselini paylaşmıştım.1960'lı yıllarda İtalyan sanatçıların çizdiği bazı western filmi afişleri:





Bu film, Türkiye'de "Silahların Gazabı" adıyla oynamıştı.


peder clemente

Brad Pitt, dublör Cliff Booth rolüyle, en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar'ını aldı.