Geçtiğimiz cuma günü sessiz sedasız bir grafik roman çıkmış İletişim 'den...Çizer, tasarımcı, görsel sanatçı ve animatör Uğur Erbaş 'ın ilk kitabı ''Gozo ve Sagre''...
(https://farm5.staticflickr.com/4751/40306248002_cf39f2178b_c.jpg)
''Başka bir dünya, başka bir harita. Asırlar önce bırakmıştı insanlar hayvanları yemeyi.
Uğur Erbaş, aklın ve kalbin yenilgisini anlatıyor. Her zaman olanla hiç olmayan arasında...
Gozo ve Sagre, gün ışığını arayan fantastik bir grafik roman, trajik bir "dünya tarihi". Yaklaşan karanlık, kaosun arifesi.''
(Tanıtım bülteninden)
-------------------------------
Yine Uğur Erbaş tarafından kitabın çok hoş bir tanıtım videosu yapılmış kısa animasyon olarak;
https://vimeo.com/255695816
Eğer yanlış anlamadıysam, bir resimli anlatı değil de çizgi roman ise ve iç sayfalar da videodaki gibiyse felaket güzel birşey geliyor demektir...Fırat Yaşa 'nın naif ve bilinçli primitif üslubu gibi farklı bir alternatif üreticiyle karşı karşıyayız demektir...İç sayfalarla ilgili görsellere rastlarsam paylaşacağım...Bu hafta hızlı bir şekilde bu kitabı edinmeye çalışacağım...
Merhaba,
Kitabın bir bölümünü aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz.
https://www.iletisim.com.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/gozo-ve-sagre.pdf
Alıntı yapılan: gizmoo - 18 Şubat, 2018, 23:13:22
Merhaba,
Kitabın bir bölümünü aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz.
https://www.iletisim.com.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/gozo-ve-sagre.pdf
Çok teşekkür ederim, bu süper oldu işte...
İletişim, renkleri öldürmeyecek güzel bir baskıyla sunduysa bu kitabı tadından yenmeyecek demektir...
KaraKarga,
Fırat Yaşa 'nın
Tepe 'sindeki renkleri soldurmuştu o organik baskıyla, garip kağıt kalitesiyle...
Merakla bekleyeceğim bu kitabın elime geçmesini...
ilk fırsatta alınacak
Güzel bir söyleşi yapılmış Uğur Erbaş ile;
https://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2018/02/22/ugur-erbas-hayal-kirikliklarina-ihtiyacimiz-var/
Bilhassa kitabı üretme biçimindeki bütünlük ve ar-ge anlayışı, yerli üreticilere örnek teşkil etmeli diye düşünüyorum...
http://www.imdb.com/title/tt0485601/
'The Secret of Kells' isminde muhtesem bir animasyon izlemistim bir-kac sene once.
Uslup-cizim olarak onu hatirlatti hafiften, cok guzel bir ise benziyor; umarim konusu da o kadar doyurucudur.
Bakalim.
Merhaba,
Merak edenlere aşağıdaki resimleri yükledim.
İyi akşamlar.
(https://farm5.staticflickr.com/4764/38797247010_6327770092_c.jpg)
(https://farm5.staticflickr.com/4622/39895819934_a1124baa55_c.jpg)
(https://farm5.staticflickr.com/4613/38797245070_7c44aef0ac_c.jpg)
(https://farm5.staticflickr.com/4655/39895818804_10aca0bd91_c.jpg)
Kaç sayfa? 55 TL biraz pahalı gibi geldi sanki.
Ama oldukça özgün bir çalışmaya benziyor.
Alıntı yapılan: Tuco Ramirez - 05 Mart, 2018, 23:40:36
Kaç sayfa? 55 TL biraz pahalı gibi geldi sanki.
Ama oldukça özgün bir çalışmaya benziyor.
268 sayfa. İletişim her zaman diğer yayın evlerine göre fazla fiyat çekiyor. Klasikleri bile diğer yayın evlerinden pahalı.
Benim kitabım dün geldi...Ama nasıl geldi...
Bazen Odakitap 'tan sipariş verdiğim kitaplarda hafif bir toz tabakası oluyor...Aynı şey bazı Nadirkitap siparişlerimde de oluyor ama Nadir 'dekiler normal, sonuçta sahaf ve çoğu ikinci el ama Odakitap 'tan gelen sıfır kitaplarda bile bazen hafif kolonyalı mendil ile silip bir de kuru peçeteyle üzerinden geçerek karton kapağın ön, arka ve sırt kısmını silerim huylandıkça, bir şey de olmaz...Aynı şeyi çizgi romanlarıma yaptığım da oldu şayet hafif tozumsu bir pürüzlük var ise üzerlerinde...İdefix 'te ise hiç yaşamam bu tozlanma sorununu...
Gozo ile Sagre, dün elime geçen İdefix kargomdaydı...İlk etapta kenarları tahrip olup kapağı çatlamış ya da sayfa kısmından darbe almış İthaki ve İş Bankası kitaplarını saymazsak, görünürde tertemizdi her şey...Gozo 'yu da elime aldım, şöyle bir çevirdim...Ön kapakta hafif bir pürüzlük hakimdi karton kapak olmasına rağmen...Dedim, ben bunu hafifçe siler, tozundan kurtarırım...Daha 10 gün önce çıkan kitapta bu ne tozu anlamadım ama geçen hafta sonu D&R 'da incelediklerim gayet tahrip olmuş, kenarlardan darbe yemiş durumda olduğu için genel bir hassaslık olsa gerek diye düşündüm basım için...
Çok çok hafif, belli belirsiz şöyle yalandan bir nemlendirilmiş mendil ile arka kapak, sırt ve ön kapağı sileyim dedim...Arka ve sırtta bir şey olmadı ama ön kapakta pürüzlenme geçmediği gibi hafif bir aşınma hasıl oldu ve mendili çok hafif bastırınca mendilde kiremit rengi bir tortu oluştu...Kapak yazısı ise hafif dağılır gibi oldu...Anladım ki kapak üzerinde pürüzlük toz falan değil, baskının azizliği...Başka arkadaşlara sordum kitabı alan, hiç böyle bir sorun olmadığını öğrendim...D&R 'da incelediklerimin kapakları da pürüssüzdü...Tuttu, bana denk geldi döküntülü pürüzlü tozumsu organik kapak...Üstelik silme işleminden sonra da kapak yaprak gibi, yay gibi kıvrık kaldı...Sanki yarım bardak su dökmüşüm de suyu çekmiş gibi kıvrıldı kaldı...Ağırlıkla da düzelmiyor...
(https://farm5.staticflickr.com/4790/39756611705_680346d5c0_c.jpg)
Kitabı henüz almamış dostlara tavsiyem, baskısını dikkatli seçmeleri yönünde olacak...Bana böylesi denk geldi, fotoda gözükmüyor ama kapaktaki aşınma ve hafif boya dağılması da yanıma kar kaldı...Ne hunharca bastırdım, ne ıslattım...Bebeğin altını siler gibi hafif ve yumuşak bir şekilde geçtiğim işlemle kapak bu hale geldi...Olur da yaz günü elimizde, hafif nemli avuçla bu kapağı tutsak kapağın rengi elimize mi geçerdi artık bilmiyorum...Dolayısıyla çok dikkatli olmanızı tavsiye ederim...
Bu bana denk gelen saçmalık yüzünden kitabı okumaya oturamadım bile...Canım sıkıldı, bu kadar istençle beklediğim kitabın bana denk gelen baskı kondisyonu çok canımı sıktı...Bir müddet uzak kalacağım, sonra elime alıp okuduğumda yorumlarımı yaparım içerikle ilgili...
Not: Kitabın tozlu olduğunu düşünmeme sebep olan şey, kapak rengindeki bilinçli kirli geçiş değil kesinlikle...Dokunduğum zaman pütür pütür gelmesi ve elimde hafif koyuluk bırakmasından ötürüydü...
Bu kadar fiyat çekiyorsun, bari hardcover yap.
Alıntı yapılan: Nightrain - 06 Mart, 2018, 14:29:20
Bu kadar fiyat çekiyorsun, bari hardcover yap.
Aynen. Hard Cover olsa ancak değerdi bu paraya. Bu haliyle ederi bence 40 TL falan olmalıydı.
Bu akşam bir şekilde elim gitti ve organik kapak dolayısıyla hevesimin kırılan parçalarını süpürüp faraşla topladıktan sonra okuyabildim...
Öncelikle, çok şiirsel ve masalsı bir anlatım üslubu ile harika bir renk paletine sahip...İçerideki kağıdın kalitesi de renklerde en ufak bir şaşkınlığa yol açmamış...Oysa KaraKarga, Tepe 'yi böyle bir kağıda basmayıp daha ucuz bir kağıt tercih ettiği için güzelim gün batımı renkleri ve kızıl ile turuncunun en can alıcı tonları çok alelade bir şekilde heba olmuştu...Gozo 'yu okurken hep Tepe 'nin bahtsızlığına yandım kağıt seçimi konusunda...
Hikaye destan ile masal arası bir yolda başlıyor, ilgiyi ayakta tutmayı becerebiliyor, bir an bile olsun kadim anlatı üslubundan yana hayal kırıklığına uğratmazken kendini de sempatik bir şekilde sevdiriyor...Gelişme ile sonuç bölümleri arasında ufak bir ilgi dağılması yaşadım sadece ama öykünün bağlanış şeklini de gayet beğendim...
Gürültüsüz, yaygara yapmayan, alçak sesle konuşan ama asla fısıldamayan, müziğini usul usul icra edip bittiğinde antik bir çoban flütü ziyafeti çekmiş gibi hissettiren, anlamlı ve çok manidar bir çalışma...Kesinlikle yabancı dile çevrilip dışarıya da tanıtılmalı diye düşünüyorum...
Kitabı bugün okudum, Bence bir başyapıt kitabın dili ve çizgileri birbiriyle çok uyumlu, kesinlikle tüm dünyada çevrilmesi gereken bir kitap ve çizgi roman seven herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap. Kitap hakkında söylenecek çok şey var elbette bence puslu kıtalar atlasının çizgiroman uyarlaması ve bu kitap türkiye çizgi roman külliyatında bambaşka bir yere sahip çizgi romanla nelerin anlatılabileceğinin görünenden çok daha fazla olduğunun ispatı gibi böyle çizgi romanlar. Gozo ve sagre üzerine mutlaka çok şey yazılıp çizilecektir bunu fazlasıyla hakeden bir kitap
Uğur Erbaşla yapılmış söyleşi için : http://www.edebiyathaber.net/ugur-erbas-mutlu-son-vardir-ama-mutlu-hikaye-yoktur/
Bundan önce en son ne zaman çizgi roman okudum bilmiyorum. Ne okuduğumu dahi hatırlamıyorum. Hayatımıza dahil olan %47.82'lik gerginlik ve keyifsizlik kaynaklı mı, yoksa yoğunluktan mıdır bilemedim. Artık insanlar yavaş yavaş gündemden ve hayatın gerçeklerinden uzaklaşmak adına hobilerine dönüyor ya da hobi ediniyor. Ben de usulca yanıma iki kitap aldım, önce dört tekerin sırtında sonrasında iki tekerin dümeninde bir su kenarına kaçtım. Telefonu attım çantaya, açtım +1'i, çevirdim sayfaları.
Makul bir zaman önce pek sevgili Dorukhan'ın güzelleye güzelleye bitiremediği Germakoçi'ye niyetlenmişken önce Gozo ve Sagre'yi aradan çıkartmak istedim. Çıkış zamanlarında her iki eser üzerinde de hiç durmamıştım, malum fiyatları ile pek sevimli yaklaşmıyorlardı ilk bakışta. Neyse ki güven veren yorumların peşinden gitmek insanı üzmüyor. Hoş bir yandan kitabın arkasında yer alan etikete göre 2019 yılı Aydın Doğan Çizgi Roman Ödülü'nde birincilik derecesi almış. Tasdik edeni çok. İşin ironik kısmı ise 2018 yılında forumda kitap üzerine yazılan iletilerde 55₺'lik fiyatın soft cover için çok pahalı olduğu yönünde. Yani evet gündemden kaçmak için hobinize sarılıyorsunuz. Sonra gayipten ışığı yansıtan pürüzsüz bir yüzey "OOOOH OOOOOH!" diye bağırarak ona da salça oluyor ya neyse.
İşin içine biraz sürpriz bozanla dalacağım ama alınmayınız, olmuş 5 yıl. Gelelim Sagre'ye. Evet gerçekten Sagre'ye gelelim nitekim kitap kapağındaki büyük fontun sahibi arkadaşımız biraz nazlı ve gözükmeyi tercih etmiyor kitapta. Ana kahraman Sagre, yan kahramanlar var türlü farklı isimlerde ama Gozo çat pat karşımıza çıkıyor. Kitabın dışarıdan sunduğu bir yol macerasına şahitlik geçerli olsa da Gozo bu yolun yolcusu değil arkadaşlar. Evet benim de gece gece buraya yazarken takılacak başka bir şeyim yoktu. Olur öyle. Bunun yanında Uğur Erbaş resmen burnumun dibindeki bir değermiş tadına varamadığım. Benim okur dünyamda kesinlikle özgün bir palete ve tarza sahip. Pek bir alakası yok ama bir vakit oynadığım GRIS isimli bir oyunu anımsattı bana. Etkileyici bir yanı var bu formsuzlaştırmaya itilen ancak mevcudiyetini koruyan karakterlerin. Bununla birlikte anlatı güzel, kurgulanan "antik" dünya da etkileyici. Sadece son bölümde bir miktar artık hikayeyi kapatsam iyi olur telaşı var gibi geldi o kadar. Yoksa mizahı, merakı, endişesi gayet güzel bir şekilde okuyucuya aktarılıyor. Bir de dediğim gibi işte Gozo ve Sagre maceraları algısı birazcık ters köşe yapıyor ama o da benim garip huyluluğum.
Son olarak, bu yorumu tereddütle yazıyorum ama sanki çok ince bir üslup tutarsızlığı var kitapta. Öncelikle kitabın meramı bir destan kurgusunu bizlere aktarmak elbette. Bu destana şahitlik ederken biz, aslında bir anlatıcı tarafından aktarıldığı da bir noktada belirtiliyor. Hoş anlatıcıyı en başta duyuruyor ama ön yargılarımız ile bu "başka" dünyada anlatıcılık vasfını bir -cansız- varlığa yükleyemiyoruz algımızda. Velhasıl dile getireceğim üslup kayması diyaloglara dahil. Bazı cümleler çok gündelik ve olağan akışta kurulmuşken bazıları daha masalsı bir ifade içeriyor. Sanki Uğur Erbaş bu anlatı diline niyetlenmiş de sonra sıkılıp zorlamamış gibi. Şu iki ifade ile örneklendireyim: "Üç gündür gelmedi eve. Sandım ki hâlâ kayanın üzerinde." - "Bu evde işinize yarar kimse yok. Söküğünüz varsa tamir ederim.". Özellikle aynı karakterden iki ifade almaya çabaladım ilki daha bir tiyatro karakteri gibi, ikincisi ise bir dizi karakteri. Belki de çok yapay bir ayrım, ben kendi zihnimde ayrıma zorluyorum.
Sözün özü bazı okur arkadaşlarımız gibi olağanüstü bir segmente yerleştirmesem de nitelikli üst segment bir eser hissiyatımı dile getirmek isterim. Bu da böylece foruma güncel liste dışında uzun zaman sonra ilk katkım olsun. İmkan yarattığım bir vakit Germakoçi'ye de başlayacağım. Sana söz Dorukhan! Bay Atakan sözünden dönmeyecek.
Germakoçi'yi okuyup VAY BE dedikten sonra Uğur Erbaş'ın başka çizgi romanlarına yönelmiştim. Çizimi nefisti. Günümüz klasik anlatısını aşan hayranlık verici bir kurguya sahipti. Klasik okurun genel beğenisinin dışındaydı, mutlu sonlu değildi. Trajikti. Bakalım Gozo ve Sagre nasıl olacaktı?
Gozo ve Sagre Çizgi romana 9. sanat denmesini hakettiren grafik romanlardan biri. Konusundan kahramanlarına, çizimimden grafik sanatlarla ilişkisine kadar her biri övgüye değer niteliklere sahip.
Hikaye kısmı gördüğüm kadarıyla pek ilgi görmemiş lakin benzer içerikli yabancı grafik romanlarla karşılaştırdığımda zengin, hatta fazlasıyla zengin, öyle ki iki üç grafik roman çıkatacak kadar dolu hikayesiyle göz kamaştırıyor. Zannediyorum bu fazlalık sahne geçişlerinde dikkat gerektiriyor. Burası anlatımın akıcılığı bakımından kimi okuyana zor gelebilir. Mekan/sahne geçişleri sayfa sonuna konmuş, iyi yapılmış, lakin hepsinde böyle değil.
Eline sağlık, aklına feraset, ömrüne bereket Uğur Erbaş. Umarım başka eserlerini görürüm.
Kitabı elimden bırakırken Gozo ve Sagre forumumuzda hak ettiği şekilde övülmüş mü diye bakayım dedim; evet övülmüş ama yeterince değil! Demek istediğim, çok güzel cümleler sarf edilmiş edilmesine de yeteri kadar okur bu müthiş masalın, bu grafik tarzının güzelliğinin, özgünlüğünün lafını dolaştırmamış. Demek, bende olduğu gibi, yapılan güzellemeler, beğeni dolu yazılar bile itkileyememiş, çizgiroman okuruna aldıramamış bu kitabı. Yazık, hakikaten yazık, büyük kayıp! Bulabiliyorsanız halen, edinin bu kitabı dostlar. Germakoçi ile tanıştığım, hayran kaldığım Uğur Erbaş, beni geçmişi deşmeye iteledi, raflara ilk çıktığında yükselmediğim Gozo ve Sagre'yi aklının bir yerlerinde tut demeye getirdi. Kedidiro dostumuzun elinden çıkardıkları arasında bu albümü görünce de kendi kitaplığıma dahil etmem uzun sürmedi. Gelir gelmez olmasa da gelmesinden sonraki geçen süre içerisinde ilk okuduğum çizgiroman bu oldu. Uğur Erbaş bir yerlerde belki zaten söylemiştir ama bana sanki bir üçleme yaratacakmış hissiyatı veriyor; on seneye sığdırılan üç yapıt ve 2028'de gelecek son bir albümle bu 'benim tabirimle' masallar üçlemesinin ya da destanlar üçlemesinin sonlanacağı gibi bir düşünceye kapıldım.
Bu iki kitap kesinlikle Fransa'da kendine yer bulmalı...