Tarla Kuşu: Ergenlikle Harmanlanmış Bir Suç Öyküsü - KaraKarga

Başlatan memospinoz, 03 Şubat, 2022, 12:07:30

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

memospinoz

Ethan Hawke ve Greg Ruth ikilisinden bir grafik roman daha. Aynı ikiliden daha önce Indeh adlı grafik romanı okumuştuk.

Yakında.

memospinoz

"Okuduğum en iyi grafik romanlardan biri. Muhteşem çizimlere sahip bu baba-oğul hikâyesi, acımasız bir şiddet ve sürekli artan duygusal bir yoğunluk barındırıyor. Cormac McCarthy'nin en iyi eserlerini çağrıştıran ve insanın elini ayağını titreten yıkıcı bir deneyim." -SCOTT DERRICKSON, Dr. Strange filminin yönetmeni

"Erkekliğin ve ergenliğin yarattığı panik havası bile yeterli olurmuş; görsellerdeki hareket ve şiddetin atmosferik etkisi de. Ama ikisinin birleşimi, Tarla Kuşu'nu efsanevi bir seviyeye yükseltmiş." -JASON BLUM, Yapımcı

"İnanılmaz dokunaklı, adeta mideye bir yumruk gibi inen tam bir güç gösterisi. Tarla Kuşu, klasik olmaya aday. Türün kalıplarının dışına çıkıp, grafik roman kavramını genişletiyor. Size on yıllar boyunca bir şeyler katmaya devam edip yazar/çizerlere ilham kaynağı olacak sanatsal bir lütuf." -BILL SIENKIEWICZ, Stray Toasters kitabının yazarı ve çizeri.

OSCAR ADAYI AKTÖR VE YAZAR ETHAN HAWKE VE NEW YORK TIMES ÇOK SATANLAR LİSTESİNE GİRMİŞ YAZAR VE ÇİZER GREG RUTH İMZALI, BÜYÜLEYİCİ BİR GRAFİK ROMAN

Teksas'ın sessiz ve mütevazı Huntsville kasabasında yaşayan Jack "Tarla Kuşu" Johnson ve ergenlik çağındaki oğlu Cooper'ın epik yolculuğu. Bu heyecan dolu grafik roman, babasının korkunç hataları doğrultusunda Cooper'ın cehenneme dönen bir gününü ve hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Art arda gelen şiddet tehdidine maruz kalan Cooper ve babası, aynı zamanda aralarındaki hırçın, işlevsiz ama sevgi dolu ilişkiyle de yüzleşmek zorunda kalıyor. Yazar ve çizerin Teksas'ta geçen çocukluk anılarına ve kendi oğullarıyla olan ilişkilerine dayanan bu sıra dışı suç öyküsü, çocukluktan erkekliğe geçiş sürecindeki bir ergenin kırılganlığıyla pekiştiriliyor. Hem baba, hem de oğul dünyaya ve birbirlerine karşı olmaları gereken yeri sorgularken, aralarındaki gerilim ve öfke giderek artıyor. Duygusal çağrışımlar yapan bu görsel şaheser, her daim geçerli olan baba-oğul macerasını da gözler önüne seriyor.

16.5x22 cm, 256 sayfa

hanac


V

Indeh'deki başarılarını Tarla Kuşuyla zirveye taşımış ikili.Özellikle öyle çizimler var ki çoğu panel insanın zihnine kazınıyor ..Öykü de çok iyi olmakla birlikte,  Daredevil fanlarının çok iyi bildiği bir köken öyküsüyle benzerlikleri gözden kaçmıyor.
  Kesinlikle es geçilmeyecek bir eser..
"İstemem,eksik olsun.."

TKnKT

    Indeh'i okumadım. Bu kitap, Indeh gibi bir yerli hikayesi olmasa da Amerika'ya yönelik fazlasıyla yerel bir hikayeyi ele alıyor. Bana kalırsa hikayesi "eh". Eserin özgünlüğü konusunda etkileyiciliğinden söz etmek pek mümkün değil. Amerikan filmlerinde karşılaştığımız asi ergen bir çocuk, sevilmeyen ve çıtkırıldım karakterize edilen bir üvey baba, güçlü konumlandırılmış ancak hayatı yıkık bir öz baba artık çok sıradan karşıladığım bir dağınık aile tablosu. Olaylar da yozlaşmışlık, kahramanlaştırma ve baba-oğul dinamiğinin çözümlenmesine yönelik bir maceradan öte değil. Evet, kitabın çizimleri çok güzel. Film karesi ile grafik roman penceresi arasında ince bir çizgide gerçekçi bir çizim stili mevcut. Yani eser renkli değil ancak bence bu haliyle hiçbir şey kaybetmiyor. Hatta isim olarak gözümde bir şey canlanmıyordu ancak Ethan Hawke ismini arattığımda tanıdığım/karşıma çıkan aktör anında kitaptaki Jack "Meadowlark" Johnson karakteri ile özdeşleşti. Kitabın hikayesinde beni yakalayabilen tek nokta ana karakterimizin cezaevi içerisinde suç ve suçlu eşleştirilmesindeki başarısızlığı oldu. Bundan yaklaşık beş buçuk sene öncesinde cezaevinde staj yaptığım zamanlarda karşıma gelen mahkumların suçlarını okuduğumda ben de aynı çocuk gibi şaşırıyordum. Kitapta geçen şu sözün doğruluğu beni mest etti: "Güzellik bir maskedir Cooper. Ve bu maskenin ardında bir çuval dolusu b.k sineği gizlidir."

    Kitaba dönecek olursam. Hikayeyi sıradan bulmam, çizimlerin harika oluşuna ek olarak değinmek istediğim birkaç nokta var. Öncelikle Karakarga Yayınları'nın bir aile şirketine döndüğünü tahmin ediyorum. Kitap künyesindeki dört isimden sadece çevirmen hariç bu ailenin üyelerini gözlemliyoruz. Ben klasikleşen isyanımızı dile getirmek adına Editör Perker'e son okumaya eğer ki üşeniyorlarsa seve seve son okuma yapabileceğim mesajını buradan iletmek isterim. Öte yandan önemsemiyorlarsa tabii ki orası malumun ilanı. Özellikle Türkçe'de üç nokta ile başlarının büyük bir dertte olduğunu ifade etmek isterim. Eksik/yazılmayan harflere artık aşinayım :) Bunlarla birlikte kitaptaki argo kullanımına çok kısa değinmek isterim. Hikaye içerisinde argo kullanımından yana hiç şikayetim olmamakla birlikte o kadar çok "amk" okudum ki bu beni biraz irite etti. Hangi argonun karşılığını "amk" olarak belirlediklerini ve bu kadar çok tekrarladıklarını merak ediyorum. Gerçekten yeryüzünde bu halen kullanılan bir argo kısaltması mı? Ben en son 8-9 sene önce duymuş/görmüş olmalıyım. Ve bunca argo arasında "fuck off" denildiğine yemin edebileceğim ancak şuan ispatlayamayacağım bir karede karaktere "Defol git!" dedirtmeleri tutarsız bir naiflik olmuş.

    Son birkaç minik yakarış daha, ancak bu sefer kitabımızın çizimine geliyor. Öncelikle daha açılış sahnesinden gölgeyi yanlış çizmeniz kalbimi kırdı. Hemen ardından sokakta lastikleri sökülen arabayı havada tutmak için lastik yuvalarının altına değil, araç iskeletinin destek noktalarına kaldırım taşı konularak araçların havada bırakıldığı konusunda haksız olmadığımı düşünüyorum. Son olarak da aracın yan camından zıplayıp giren bir adamı, öndeki araca çarparak araçtan dışarı attığınızda bu muhtemelen ön camdan fırlaması ile gerçekleşebilecektir. Hikaye mantıken bu şekilde ilerliyorken çizerimiz adamı açık olan yan camdan dışarı fırlatmış gibi gözüküyor :)

    Sözün özü okunur mu, tabii ki. Üzer mi, sanmam. Önerir miyim, şüpheli. Benim için izleyecek bir şey bulamadığımda televizyonda denk geldiğim ve takılı kaldığım vakit öldürmelik film tadında kaldı. Elbette kişisel damak tadı.
"The man who opens topics faster than his shadow"

nicholaihel

TKnKT elinize sağlık. Hem Indeh hem bu arşivimde fakat bende vurucu bir karşılığı yok iki eserin. Abartıldığını düşünüyorum. Kötü değil tamam ama abartılmış.

Çizimlerin güzelliğine gelirsek (ki tanıtımlarda da övülüyor) göreceli olmakla beraber bence yine çıtayı aşıp beni vuramıyor. Herkesin beğenisi ve tarzı değişir ama "bence" GERÇEKÇİLİK, GERÇEĞE YAKINLIK abartılarak övülecek bir sanat özelliği değil. Bir çizgi romanın iyi gerçekçi çizilmiş olması, film gibi olması falan... Eskiden fotoromanlar vardı hani... Marifet olsa oradan yürürdük :) Koleksiyoncular, bu çizgi tarzını beğenenler alabilir ama çarpıcı bir kitap, iyi bir hikaye bekleyenler beklentilerini düşürsünler.

allan quatermain

Alıntı yapılan: nicholaihel - 10 Nisan, 2022, 00:48:09
Herkesin beğenisi ve tarzı değişir ama "bence" GERÇEKÇİLİK, GERÇEĞE YAKINLIK abartılarak övülecek bir sanat özelliği değil. Bir çizgi romanın iyi gerçekçi çizilmiş olması, film gibi olması falan... Eskiden fotoromanlar vardı hani... Marifet olsa oradan yürürdük :)

Ben epey zamandır bu konuyla ilgili yazmayı düşünüyordum, ayrı bir başlığı hakkediyor bence bu mesele. Alaylı/mektepli sanatçıların yorumlarını özellikle merak ediyorum buna dair. Özellikle western çr'larla ilgili yorumlarda sık görüyorum "süperdi, film gibiydi..." tarzı yorumları, "bu iyi bir şey mi" diye sorarım hep. En son Orfani'yi okuduktan sonra aynı hisse kapılmıştım, bir hollywood dizisinin çr haline getirilmiş hali gibiydi, yani kötü değil ama "filmini izlesen daha iyi".
Çizgiromanın bugün hala varolabilmesinin tek sebebi çr'nin diğer görsel eserlerden bambaşka bir ortam, vasıta olması gibi geliyor bana. Tenten'in çizgifilmlerini düşünelim mesela, çr'larına mükemmel derecede sadıktır ama ikinci sınıf bir eserdir, o ortama geçince bir şeyler kayboluyor çünkü. Fotoromana dair bilgim az doğrusu ama, bugün varolmaması da bundan gibi geliyor, kendi sesini bulamaması, kendi ortamını yaratamaması, sinemanın kötü bir kopyası olması...

TKnKT

    Bu durumda bence hikayeyi çizim stili ile eşleştirerek ilerlemek daha makul çıkarımlar yapılmasına yol açacaktır. Nasıl ki resim sanatında hem realizm hem de sürrealizm birer akım olarak var olabiliyorsa, grafik romanda neden gerçeğe bu kadar yakın çizimler var olmasın ki kanaatindeyim. Bu kitaba dair nitelendirmemi doğru bir şekilde ifade etmem gerekir ki bu kitaba dair çizimlerin güzelliği gerçekçi olmasından gelmemekte. Ancak gerçekçi bir çizimin güzel olduğunu dile getirmek buna tezat bir söylem de olmamalı. Diğer bir yandan çizgi romanı ya da grafik romanı diğer sanat akımlarından ayıran ve bugün varlığını devam ettirmesine sebebiyet veren şey bence formatı ile alakalı. Bence her şey -eğer ki doğru hatırlıyorsam- Scott McCloud'un da dediği gibi iki kare arasındaki boşlukta gizli. Gerçekliğe yakın bir karakteristik yapısı olsa da en nihayetinde yine çizimden konuşuyoruz. Fotoroman'daki karakterlerin yapmacık tavırları, o ânı dondurmaya çalışmaları zaten çizim ile fotoğraf karesini fazlasıyla birbirinden ayırıyor bence.

    Ha bununla birlikte şöyle ilginç bir nokta da mevcut. Bu ayrım -şuan ki kadar net olmasa da- benim için ilk kez Ersin Karabulut'un Uykusuz Dergisi içerisinde diğer çizerlerden ayrılan daha realist karakter çizme eğilimde karşılaştığım bir çelişkiydi. Ersin Karabulut karakterlerine vurucu bir nokta katmak adına karakterlerini daha disfonksiyonel bir yapıya büründürmek dışında sürekli realist bir noktaya çekmeye çalışıyordu (hikayeleri her ne kadar hayal dünyamıza hitap etse de). Tabi bunun içinde bir mizah dergisinde olmasının de etkisi var, disfonksiyonal bir karakter, realistik/ciddi bir karaktere göre daha mizahi algılanıyor. Ancak mizah unsurunun elendiği ya da minimize edildiği işlerinde (bkz. Çizgili Tişört) gerçekçi çizimler giderek artıyor ve beğeni ile karşılanıyor. Elbette konusu altında konuştuğum kitap ile Çizgili Tişört'ün gerçekçi çizim stili eş düzeyde değil lakin meramımı anlatabilmiş olmayı umuyorum.

    Birkaç iletim öncesinde buralarda bir kez daha dile getirmiştim. Kişisel olarak hikayenin beni etkileme derecesi çizimden önce gelmekte. O yüzden eğer ki ben bir çizimi öveceksem biraz da hikaye-çizim etkileşiminden beslenerek abartarak övme taraftarıyım. Örneğin yakın zamanda okuduğum Grimr Destanı'nda Grimr karakterinin öfkelendiği/hüzünlendiği bir ânı tam sayfa kırılmış bir cam misali kareler ile ifade edilmesi benim kesinlikle abartarak öveceğim bir çizim. Aynı etkileşimi bu kitapta yakalıyor olsaydım gerçekçi bir çizim stilini aynı noktadan övebilirdim.

    Lafı daha da uzatmamak adına şöyle özet geçmek isterim. Aktarılan hikaye ile uyumlu hissettiğim bir çizim stili mevcutsa her türlü övebilirim. Sizin de dediğiniz gibi sadece çizim karakteri üzerinden bir övgü benim de uzak olduğum bir nokta, ancak sırf buradan da gerçekçi çizimi eleştiremem  :)
"The man who opens topics faster than his shadow"

KenParker

Vay be, ara verdirmeden  okuttu. Bu adamlar bu işi biliyorlar.