İthaki Bilimkurgu Klasikleri Dizisi

Başlatan alan ford, 07 Ekim, 2015, 01:24:40

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

dean

  Biz ile Leibowitz İçin Bir İlahi arasında Phlebas'ı Hatırla kitabı da var. Onu da ekleyelim listeye.



Bilimkurgu edebiyatının en önemli destanlarından Kültür Serisi nihayet Türkçe!

"Banks'in kitaplarından hiçbirini okumadıysanız, birini okuyun. Sonra bir başkasını... Kötü kitapları bile iyidir, iyileriyse hayret vericidir."

- Neil Gaiman

"Banks bir fenomen... alışık olmadığımız caziplikte bir enerji ve zarafetle, katıksız bilimkurgu yazıyor."

- William Gibson

Hem spekülatif kurgu hem de ana akım edebiyat sahasında eserler veren Iain M. Banks, ütopyacı bilimkurguyu Kültür Serisi kitaplarıyla devasa bir oyun sahnesine taşısa da ideolojilerle ilgili derdini, tarihsel bakış açısını asla kaybetmedi. Her ne kadar kariyerindeki ilk büyük çıkışını 1984 yılında yayımlanan Eşekarısı Fabrikası adlı kitabıyla yakalasa da döneminin en önemli yazarlarından biri olmasını sağlayan eserleri bilimkurgularıydı. Phlebas'ı Hatırla ile başlayan Kültür Serisi ise birçoklarınca sadece uzay operasının değil bilimkurgunun en önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilir.

Savaş galaksiye yayılmıştı. Kayıp milyarlarcaydı. Uydular, gezegenler, yıldızlar mahvoluşun eşiğindeydi. Hepsinin ardında ise tarihin başlangıcından beri birbiriyle kavgası devam eden fikirler vardı. İdirliler inançları için savaşıyorlardı; Kültür ise varoluş hakkını korumak için. Bu savaş prensiplerin savaşıydı. Teslim olmak söz konusu olamazdı.

Bu kozmik çatışmanın ortasında kalan ve bir Değişçin olan Horza ise belki de hayatının görevindeydi. Terk edilmiş bir Ölü Gezegeninin labirentlerinde, kaçak bir Zihin saklanıyordu. İdirliler de Kültür de sofistike bir yapay zekâ birimi olan Zihin'in peşindeydi. Horza makineler ve insanlardan oluşan bir mürettebatla o Zihin'i bulmak zorundaydı. Onun ve milyarların hayatı buna bağlıydı. Tek bir kişi koca bir galaksinin seyrini değiştirebilecek miydi?

Phlebas'ı Hatırla, cevabı kolay olmayan soruların kitabı.

dean



"Bir başyapıtın ilk cildi. Uzun zamandır okuduğum en iyi bilimkurgu. Gene Wolfe bir büyücü, bir işkenceci; korkutucu ve keyif dolu. Dikkat edin, bu kitap büyülü! Bütünüyle özgün, yepyeni ve benzersiz."

–Ursula K. Le Guin

"Geçtiğimiz yüzyılın en iyi bilimkurgu romanı."

–Neil Gaiman

"Wolfe'tan çok şey öğrendim. Muazzam bir yazar, yazdığımız türde eserler veren sanatçılar arasında en iyilerinden. Yeni Güneş Kitabı da tüm zamanların en önemli bilimsel fantazi epiklerinden."

–George R. R. Martin

"Modern edebiyat hayranları için Ulysses ne ifade ediyorsa, bilimkurgu hayranları için de Yeni Güneş Kitabı aynı şeyi ifade ediyor."

–The New Yorker

"Yirminci yüzyıl Amerikan edebiyatının en önemli eserlerinden."

–The New York Times Book Review

"Bu gezegene ayak basmış en iyi bilimkurgu yazarı."

–The Washington Post

Dünya Fantazi En İyi Roman Ödülü / BSFA En İyi Roman Ödülü

"Yalanların zamanla gerçeğe dönüştüğünü söylemiş miydim?"

Bilimkurgunun Melville'i olarak bilinen Gene Wolfe, spekülatif edebiyatın sınırlarını zorlayan, fantaziden bilim ve bilimden de fantazi çıkarmayı başaran, türün her alanında eşit muazzamlıkta eserler veren ender yazarlardan biri. Wolfe'un başyapıtı, türün de en önemli serilerinden olan Yeni Güneş Kitabı ise hem bilimkurgunun hem de fantastiğin zirve noktalarından olmakla birlikte başlı başına bir edebiyat fenomeni.

Günümüzden yüz binlerce yıl sonrası. Ancak öyle bir gelecek ki geçmişten farkı yok. Bugüne ait kültür ve olaylar artık bir anı bile değil. Gezegen, beklenmedik ve gizemli biçimlerde değişimler geçirmiş. Güneş'in ömrünün sonu gelmiş, sönmekte.

Serinin ilk kitabı İşkencecinin Gölgesi'nde, artık Urth adıyla bilinen gezegende, İşkenceciler Loncası'nın bir çırağıyken kurbanına merhamet ederek mesleki günahların en büyüğünü işleyen genç Severian'ın sürgüne gönderilmesi, destansı hikâyesinin sadece başlangıcıydı.

Büyünün ve bilimin iç içe geçtiği ve artık birbirinden ayrılamadığı bu gizemlerle dolu yolculukta tarih ile gelecek, yalan ile gerçek birbirine karışırken değişmeyen, değişmediğini iddia eden tek kişi ise kusursuz hafızasıyla ve kadim kılıcı Terminus Est'le Severian olacaktır.

Bloodslince

Son derece sağlam bir seridir. Serinin 49 kitabına sahibim ve 50. Kitap ön satışa çıktı tabiki o da alınacak. :)

Bu serinin en iyi özelliklerinden birisi, tek başına basılsalar belki kimsenin talep etmeyeceği Bilimkurgu klasiklerinin bu sayede okunuyor oluşu. Talep gören, tekrar baskıları yapılan kitaplar var. 451 mesela günümüzde bu sayede daha çok okunmuştur.

Ayrıca karanlık kitap serisi de değerlidir. Aynı durum o kitaplarda da geçerlidir.
"Gotham'ın beyaz şövalyesini aldım ve bizim seviyemize indirdim. 
Çok zor olmadı.
Bildiğin gibi delilik yerçekimi gibidir.
Sadece hafifçe itmek gerekir."
[shadow=red,left]Joker[/shadow]

gamlıbaykuş



İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinde son okuduğum kitap Kumsalda oldu. Kitabı o kadar beğendim ki hangi cümlelerle etkili bir yorum yapayım diye düşünüyorum. Bunda Corona günlerinin de etkisi oldu aslında; çünkü tüm dünyayı etkisi altına almış büyük bir tehdit ile karşı karşıyayız ve kötücül durum hala devam etmekte. Zaten kitap ile ilgili etkili bir bağlantı kurmamı sağlayanda bu oldu işte. Kitapta Nükleer Savaş sonrası dünya büyük bir felakete uğramış ve az sayıda insan hayatta kalmıştır ve bu insanlar dünyanın sonunun hangi tarihte geleceğini de (Nükleer bulutlardan ötürü) aşağı yukarı bilmektedirler. Bu olumsuz duruma rağmen insanların hayatlarına devam etmeleri, yapmak isteyip de yapamadıkları, yaşayamadıkları şeyler için son bir mücadele göstermeleri yazar tarafından oldukça etkileyici bir şekilde sunulmuş. Zaten kitap benim için bilimkurgudan çok tam bir drama örneğiydi (Duygulandım, gerildim, sinirlendim vs...) Özetle kitabı çok beğendim. İthaki Bilimkurgu Klasiklerinden bazı kitapların ben de hüsran etkisi yaratmasından sonra Kumsalda ilaç gibi geldi.

Ayrıca kitabın 1959 yapımı, 7.2 İMDB puanlı, tam bir yıldızlar geçidinden oluşan (Ava Gardner, Gregory Peck,Fred Astaire ve Antony Perkins) bir filmi de varmış. Uygun bir zamanda bu filmi de izlemek şart oldu artık.
Hayat ne kadar güzel, hoş,
Haydi durma sevgiline koş...

ferzan

Alıntı yapılan: gamlıbaykuş - 04 Eylül, 2020, 22:44:12


İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinde son okuduğum kitap Kumsalda oldu. Kitabı o kadar beğendim ki hangi cümlelerle etkili bir yorum yapayım diye düşünüyorum. Bunda Corona günlerinin de etkisi oldu aslında; çünkü tüm dünyayı etkisi altına almış büyük bir tehdit ile karşı karşıyayız ve kötücül durum hala devam etmekte. Zaten kitap ile ilgili etkili bir bağlantı kurmamı sağlayanda bu oldu işte. Kitapta Nükleer Savaş sonrası dünya büyük bir felakete uğramış ve az sayıda insan hayatta kalmıştır ve bu insanlar dünyanın sonunun hangi tarihte geleceğini de (Nükleer bulutlardan ötürü) aşağı yukarı bilmektedirler. Bu olumsuz duruma rağmen insanların hayatlarına devam etmeleri, yapmak isteyip de yapamadıkları, yaşayamadıkları şeyler için son bir mücadele göstermeleri yazar tarafından oldukça etkileyici bir şekilde sunulmuş. Zaten kitap benim için bilimkurgudan çok tam bir drama örneğiydi (Duygulandım, gerildim, sinirlendim vs...) Özetle kitabı çok beğendim. İthaki Bilimkurgu Klasiklerinden bazı kitapların ben de hüsran etkisi yaratmasından sonra Kumsalda ilaç gibi geldi.

Ayrıca kitabın 1959 yapımı, 7.2 İMDB puanlı, tam bir yıldızlar geçidinden oluşan (Ava Gardner, Gregory Peck,Fred Astaire ve Antony Perkins) bir filmi de varmış. Uygun bir zamanda bu filmi de izlemek şart oldu artık.

    Çıktığı gibi aldığım kitaplardan biri olmasına rağmen yeni aldıklarımın çoğunun başına geldiği üzere ilk andaki hevesimi yitirip kenarda bekletmemin yegane sebebi, kitap hakkında dişe dokunur bir yorumla karşılaşmamış olmamdan ötürüydü. Şimdi bu ileti vesilesiyle arşivimdeki bilim-kurgu klasiklerinden bir kitap okuyacağım zaman önceliği gönül rahatlığıyla bu kitaba verebileceğim.
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

gamlıbaykuş

Yine belirtmek istiyorum, kitaba bilimkurgu gözüyle bakmayın.  Büyük bir savaş sonrası insanlığın draması olarak düşünün.
Hayat ne kadar güzel, hoş,
Haydi durma sevgiline koş...

dean



"Bir arketip ustası. Kendisinden taviz vermeden zamanın ruhunu yakalayabilen bir sanatçı." –Jonathan Lethem

"Dünya'ya Düşen Adam'daki karakter ömrüm boyunca aklımda kalacak." –David Bowie

"Yazılmış en iyi bilimkurgu kitaplarından biri." –James Sallis

"Dünya'daki bir uzaylıyla ilgili yazılmış en gerçekçi eser." –Norman Spinrad

"Eğer Mars'tan Geliyorsanız, Gerçekten De Yalnız Olmalısınız."

Walter Tevis, bilimkurgunun özünü çok iyi kavramış, çağının hem en asi hem de en yumuşak başlı yazarlarından biri. Yönetmen Nicolas Roeg'un 1976 yılında çektiği ve David Bowie'nin Newton karakterine hayat verdiği film uyarlaması, bilimkurgu sinemasının kült yapıtlarından biri olan Dünya'ya Düşen Adam ise yazarın en ünlü ve en düşünsel eseri.

Thomas Jerome Newton, halkının Dünyalılardan çok daha zeki olduğu Anthea adlı gezegenden kırık dökük bir uzay aracıyla Yerküre'ye gelen insansı bir uzaylıdır. Gezegeni nükleer savaş yüzünden yaşanmaz hale gelen Newton'ın amacı Dünya'da inşa edeceği uzay gemisiyle evine dönüp oradaki insanları yeni gezegenine taşımaktır.

Anthea'dan getirdiği yüksek teknoloji sayesinde servet yapıp işe koyulan Newton'ın bir uzaylı olduğundan halihazırda şüphelenen kimya profesörü Nathan Bryce'ın ilgisini, Newton'ın şirketinin piyasaya sürdüğü yeni ürünler daha da çok çekmeye başlar.

Ancak Dünya'da geçirdiği yıllar boyunca yavaş yavaş oranın canlılarına benzeyen Newton'ın amacına yönelik büyük tehlike ne Bryce ne de işin peşine düşen FBI'dır. Bu sıradışı uzaylının tek bir düşmanı vardır: İnsanlaşmak.

Dünya'ya Düşen Ada, insan olmayanın içindeki insana bakış.

Ken MacLeod'un sonsözüyle





"Wolfe'tan çok şey öğrendim. Muazzam bir yazar, yazdığımız türde eserler veren sanatçılar arasında en iyilerinden. Yeni Güneş Kitabı da tüm zamanların en önemli bilimsel fantazi epiklerinden." –George R. R. Martin

"Geçtiğimiz yüzyılın en iyi bilimkurgu romanı." –Neil Gaiman

Nebula En İyi Roman Ödülü

Locus En İyi Fantazi Romanı Ödülü

"Kalibimizin Dişina Çikamamamiz, Hâlâ Yegâne Affedİlmez Günahimizdir."

Bilimkurgunun Melville'i olarak bilinen Gene Wolfe, spekülatif edebiyatın sınırlarını zorlayan, fantaziden bilim ve bilimden de fantazi çıkarmayı başaran, türün her alanında eşit muazzamlıkta eserler veren ender yazarlardan biri. Wolfe'un dilin ve türün imkânlarını sonuna kadar kullandığı, bilimkurgunun Ulysess'i olarak da anılan Yeni Güneş Kitabı'nın ikinci cildi Uzlaştırıcının Pençesi de en az ilki kadar esrarengiz.

Günümüzden yüz binlerce yıl sonrası. Ancak öyle bir gelecek ki geçmişten farkı yok. Bugüne ait kültür ve olaylar artık bir anı bile değil. Gezegen, beklenmedik ve gizemli biçimlerde değişimler geçirmiş. Güneş'in ömrünün sonu gelmiş, sönmekte.

İşkenceci Severian'ın, sürgün edildiği Thrax şehrine yolculuğu devam ediyor. Severian'ın yanında, kadim bir nesne de var artık. Kimi zaman iyileştiren, kimi zaman sadece cılız bir ışık yayan Pençe.

Severian kılıcı Terminus Est kadar keskin bir çizginin üzerinde kaderini anlamaya çalışırken, sadakatini isteyen kuvvetlerin arasından is karası peleriniyle geçip gidecek. Önüne maymunsu canlılar çıkacak, sonunda bir başkasının hatıralarını tükettiği bir ayine katılacak ve başka âlemleri gösteren bir kitap konacak önüne. Güneş elbet bir gün ölecek. Ve Yeni Güneş elbet bir gün doğacak.

Uzlaştırıcının Pençesi, açığa çıkardığı kadar saklayan ışığın kitabı.





"Adı 1984 ve Cesur Yeni Dünya'yla anılması gereken bir eser."  –Library Journal

"Boye'nin eserleri bir yandan şiirsel bir içe dönüklüğü, öte yandan kâhince bir toplumsal sorumluluk hissini yansıtıyor." –Richard B. Vowles

"İçimde Hiç Şüphe Yoktu Artık: Yeni Bir Dünyanın Yaratılışına Katılıyordum Ben."

Bir şair de olan Karin Boye hayatının son dönemini II. Dünya Savaşı'nın gölgesinde yaşadı. İşgal tehdidi altındaki ülkesi İsveç'te sansür, korku ve güvensizlik cenderesinde bir umut ışığı niyetine dünya edebiyatına bu distopyayı armağan etti. İnsan zihninin derinliklerine dair, totaliter gerçekliğe karşı ilaç olarak gördüğü bireyin savunusu olan Kallokain, Boye'nin son ve en önemli eseridir.

Cesur Yeni Dünya ile 1984 arasında bir tarihte kaleme alınan Kallokain'de sorun gerçekliktir. Dünyadevlet de diğer bütün devletler gibi halkı üzerinde tam bir egemenlik kurmuş, insanlara kendi gerçekliğini dayatmıştır. Askeri bir hiyerarşi üzerinde yükselen bu mekanizmada en büyük gurur ise, silah arkadaşlarına layık biri olarak hainliğe karşı en yakınından bile kuşkulanmaktır.

İyi bir silah arkadaşı olma amacındaki Leo Kall, insanları bildiklerini söylemeye mecbur bırakan bir ilaç geliştirir. Artık kimse hiçbir şey saklayamayacak, her yerde görev başında olan polis gözleri ve polis kulaklarına rağmen ihanet içinde olan hainler daha eyleme geçemeden birer birer ortaya çıkarılacaktır. Böylece kolektif kurumlar asosyal yatkınlıkların gizlendiği bütün köşeleri fethedecek ve devletin yüce birliği tamamlanacaktır.

Ancak Leo Kall gerçekleri söylemeye mecbur ettiği insanlardan duyduklarıyla başka türlü bir birliğin mümkün olabileceğine ve gücüyle, insanın içindeki bütün ölü kalıntıları iyileştirebileceğine dair bir şüpheye kapılır. Kallokain, gerçekliğin acı ilacı.

Hakan Bıçakcı'nın sunumuyla...

dean



"Bilimkurgu okumak demek Simak okumak demektir. Simak'ın öykülerini sevmeyenler, bilimkurgu sevdiklerini söyleyemezler." –Robert A. Heinlein

Uluslararası Fantazi Ödülü

"Ateşler gürleyip rüzgâr kuzeyden estiğinde köpeklerin anlattığı öykülerdir bunlar..."

Onu diğer birçok bilimkurgu yazarından ayıran pastoral, nazik bir üsluba sahip olan Clifford D. Simak, bilimkurgunun altın çağının ürettiği ilk üstatlardan biri. Simak'ın en şöhretli kitaplarından olan ve birbirine bağlı öykülerden oluşan Kent ise yazarın fikir dünyasını en kapsamlı şekilde ortaya koyan eseri.

Milyonlarca yıl gelecekte, Köpek toplumu, İnsan denen mitolojik bir yaratık hakkındaki öykülere sahiptir. Köpekler, robot hizmetkârlarıyla beraber doğayla iç içe, barışçıl bir hayat sürmektedir. Kent ve savaş gibi şeyleri akla hayale sığmaz kavramlar olarak görürler. İnsanlar, birer masal kahramanıdır onlar için.

Ucuz atom enerjisi yaygınlaşmış, topraksız tarım geleneksel tarımın yerini almış, herkesin sahip olabileceği kişisel helikopter ve uçaklar sayesinde uzak mesafe diye bir şey kalmamıştır. İnsanların toplu halde yaşamasını gerektiren tüm unsurlar ortadan kalktığından kentler boşalmaya başlamıştır.

Önündeki engelleri bir bir yıkan İnsanlık, yeni ufuklara açılmaya hazırdır artık. Tüm bu gelişmelerin merkezinde ise insanlık tarihinde kilit bir rol oynayacak Webster ailesi bulunmaktadır. Webster ailesinin bireylerinin hikâyeleri, çok uzun bir zaman boyunca anlatılmaya devam edecektir.

Kent, geleceğin efsanelere dönüşmüş hali.





Hugo En İyi Roman Ödülü Adayı

Nebula En İyi Roman Ödülü Adayı

Locus En İyi Bilimkurgu Ödülü Adayı

"Çok önemli bir roman, muhtemelen yazılmış en iyi uzaylılarla ilk temas hikâyesi."

Robert A. Heinlein

"Uzay operasının mühim klasiklerinden biri, insanlar bilimkurgu okuduğu sürece tekrar tekrar okunacağı kesin."

George R. R. Martin

"Fark Etmediyseniz Söyleyeyim, Çöküşe Artık Çok Yakınız."

Larry Niven ile Jerry Pournelle bilimkurgu edebiyatının en sıradışı ikililerinden. Her iki yazarın da başyapıtı olarak gösterilen Tanrı'nın Gözündeki Zerre ise uzaylıyla ilk temas üzerine yazılan ve uzay operasını kökten değiştiren, çığır açıcı bir eser.

Dünya'dan altı yüz ışık yılı uzakta, gezegenimizden bakınca Samanyolu'nun güney kısmında isimlerinin hakkını veren bir bulutsu gezinir: Kömür Çuvalı Bulutsusu ya da diğer ismiyle Kapüşonlu Adam. Ve bu "adam"ın karanlığın ortasındaki zifiri boşluğunda başka kimseye ait olamayacak kadar parlak bir güneş ışıldar: Tanrı'nın Gözü. Oradadır hep, milyarlarca yıldır sonsuz kâinatı seyreder.

3017 yılında Göz'den insanlara doğru yaklaşan bir nesne tespit edildiğinde insanlık, Dünya'dan çıkıp birçok başka gezegene yayılmış, bir dizi yıkım savaşını atlatmış ve ikinci bir galaktik imparatorluk kurmuştu. Ama imparatorluk asilerle ve yeni gezegenlere yayılmanın sıkıntılarıyla uğraşıyordu.

Neyse ki ışık yıllarını hızla aşmalarını sağlayan Alderson Sürücüsü ve gemileri bir yıldızın kalbindeyken dahi koruyabilen Langston Kalkanı gibi teknoloji ürünlerine sahiptiler. Yalnız henüz başka bir bilinçli varlıkla karşılaşmamışlardı. İşte Deli Edi, insanlığı tam da bu haldeyken yakaladı.

Tanrı'nın Gözündeki Zerre, insanlığa göz kırpan, aynadaki yansıma





Richard Matheson korku, gerilim, fantastik ve bilimkurgu türlerinin en üretken ve en yaratıcı isimlerinden, yalnızca edebiyatta değil sinemada da ardılı sanatçıları hatırı sayılır derecede etkilemiş bir usta. Ben, Efsane ise bilimkurguyla korkuyu harmanlayarak insanlığın batıl inançlarına mikroskopla bakan, yazarın en bilindik ve en düşünsel eseri.

Robert Neville dünyada kalan son insandı... ama yalnız değildi. Toz fırtınasıyla birlikte hızla yayılan bir salgın tüm insanları gece yaşayan kan emici birer yaratığa dönüştürmüştü. Bu salgından etkilenmeyen Neville ise gündüzleri vampirleri avlıyor, gece olup da yaratıklar ortaya çıkınca korunaklı evinde saklanarak hayatta kalmaya çalışıyordu.

Vampirizme neden olan mikrobu araştırarak durumu tersine çevirmeyi, hâlâ tam olarak dönüşmeyen insanları kurtarmayı amaçlayan Neville bir yandan paranoya, umutsuzluk ve yalnızlıkla mücadele ederken hayatta kalan tek insanın kendisi olmadığını öğrendiğinde geleceği tahmin edemeyeceği bir yola sapacaktı.

Vampirizm bir mit mi yoksa bilimle çözülebilecek bir hastalık mı? Bir hastalıksa tedavisi mümkün mü?

Ben, Efsane, insanın mitleşme hikâyesi

dean



Frank Herbert, deneylerden çok deneysel yaklaşımların had safhaya ulaştığı, tür içerisindeki "iyi edebiyat iyi edebiyattır"cıları bir araya getiren yeni dalga bilimkurgu akımının en önemli temsilcilerinden. Türün tüm olanaklarını, suyunu çıkarana kadar kullandığı Dune serisinin beşinci kitabı Dune Sapkınları, inanç ve inançsızlık arasındaki çizgiyi soluklaştıran, epik serinin sonuna bir kala taşları yerinden oynatan bir eser.

Tanrı İmparator 2. Leto'nun üç bin beş yüz yıla yakın süren hükümdarlığının son bulmasının üstünden bin beş yüz yıl geçti. Altın Yol için yaptığı bu fedakârlıktan sonra insanlar 2. Leto'nun "gerçekten de" ölüp ölmediğinden hâlâ emin değillerdi ve İmparatorluk harap olsa da Altın Yol'u sıkı sıkıya takip etmeye devam edeceklerdi.

Dağılış sonucu milyonlarca insan parçalanan medeniyeti terk ederek uzayın bilinmeyen köşelerine dağılmışlardı. Artık Rakis denen Arrakis yine çölleşmişti ve kum solucanları ölmekteydi. Bu sırada, Kayıp Olanlar gücü ellerine geçirmek için geri dönmüştü. Hizipler, İmparatorluk'tan arta kalanın kontrolünü ele geçirmek için yarışırken Rakis'te Sheeana adında bir kız tüm dikkatleri üstüne çekmişti çünkü son Tanrı İmparator'un bahsettiği kehaneti gerçekleştirebiliyordu: Kum solucanlarını kontrol etmek.

Tüm bunlar olurken Bene Geseritler'in önünde iki seçenek vardı: Ya gizli manipülatörler olarak, hayatta kalmaya çabalayan insanlığın aynı yolda ilerlemesini yönlendirmeye devam edip gerilimi azaltacak ya da Altın Yol'u kabul edip insanlığı yok olma tehlikesinden uzak yeni bir geleceğe götüreceklerdi.

"Şahane planlanmış bir eserin heybetli bir parçası. Fevkalade!" –Los Angeles Herald Examiner





"Yokuştaki Salyangoz, Strugatskilerin tuhaf ve kuvvetli ilaçları arasında en etkili olanı." –Jonathan Lethem

Birilerinin İcat Ettiği, Uydurduğu Ama Bana Ve Belki Kendisine De Açıklamak Zahmetine Katlanmadığı Bir Dünyada Yaşıyorum.

Arkadi ve Boris Strugatski, entelektüel açıdan kışkırtıcı, inanılmaz eğlenceli, cesur ve eleştirel kitaplarıyla "Sovyetler döneminin en büyük bilimkurgu yazarları" sıfatını hak eden yegâne ikili. Yokuştaki Salyangoz ise, Strugatski kardeşlerin az bilinen başyapıtlarından fakat onlara göre eserlerinin "en kusursuzu ve yazdıkları arasında en önemlisi."

Biber, günlerini aşağıdaki ormanın yönetimini sağlayan İdare'nin bürokratik koridorlarında geçirmektedir. Bir dilbilimci olan Biber'in dileği ormana girmektir fakat İdare tarafından bu talebi sürekli reddedilmektedir. Öte yandan, her gün "yarın" geleceği söylenen araba gelip onu almadığı için İdare binasında sıkışıp kalmıştır. Biber'in de tek yapabildiği, yamacın tepesindeki İdare'de oturup ormanı seyretmektir.

Candide ise yıllar önce bir helikopter kazasından canlı kurtulan bir İdare memurudur. Orman'ın yerlileri tarafından sahiplenilen Candide, yerliler arasında basit hayat sürmektedir. Ancak Candide'in tek istediği İdare'ye geri dönebilmektir. Yerliler ormanın tehlikeleri hakkında onu uyarsalar da Candide her gece yatarken "yarın" tepedeki İdare'ye doğru yola çıkma planları yapmaktadır.

İnsan, çevresini ne kadar tanıyabilir? Daha da önemlisi, insan doğaya hükmedebilir mi?

Yokuştaki Salyangoz, şimdiyle geleceğin arasındaki tehlikeli yolculuk.

memospinoz

Yarın (16 Kasım) 09.00 ile 17 Kasım 09.00 arası tüm İthaki kitapları ilknoktada %50 indirimli olacak.

Harun Ça

Serinin yeni kitapları Hayvan Çiftliği ve 1984 olarak açıklanmış ne alakaysa. Malum 2021 itibariyle George Orwell telifsiz olacak yazarlar arasına katılıyor. İthaki de en bilinen eserleri satış rakamını yükseltmek için bilimkurgu klasiklerini arasına sokmuş gibi görünüyor.

memospinoz

Hadi 1984 bir nebze bilim kurguya yakın da Hayvan Çiftliği hakikaten ne alaka yani.  ??? Politik hicivdir ikisi de.

Bu arada Dune Rahibeler Meclisi de çıktı. Böylece nihayet orijinal seri bitti.  ::) Hanedanlık Üçlemesi ise hepsi aynı anda çıktı.

Nightrain

Dune serisini ciltli basacaklarmış. Kutulu set halinde çıkacakmış galiba.
"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"

worldman

Bilseydim ciltli Dune serisini beklerdim.Şimdi elimizde patladı bunlar >:(