Okunması gereken bilinmeyen çizgiromanlar...

Başlatan pizagor, 29 Eylül, 2011, 11:30:32

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kharon

cok tesekkurler ferzan,

Gonulay'i cok sevmeme ragmen iki hikayeden de bu albumden de haberim yoktu;
iki hikaye de birbirinden entersan gozukuyor.

Kisa bir google taramasi yaptim ama cok kotu durumda bi nushadan baska satista bulamadim albumu,
neyse belki ilerleyen zamanlarda eli yuzu duzgun bir album cikar satisa yahut yeniden basilir.

Gabby

Alıntı yapılan: ferzan - 20 Ağustos, 2020, 01:00:35
L-Manyak 'taki ikinci yayınında başlık bir harf ile de olsa değişmiş, öykünün ismi "Baltalar Evimizde" olmuştu ama orijinal ismi, meşhur çocuk şarkısına da gönderme yapan "Baltalar Elimizde" başlığıdır.

"Baltalar Evimizde" de iyiymiş aslında... Okuması acı veren, bittiğinde içime çöreklenen bir öyküydü. Hele sonrasında bi'de empati kurmaya kalkarsanız insanı daha da kötü yapıyor.



ferzan




    1595 senesinin Üsküdar 'ı... Zehir Ali, 21 yaşında erkek güzeli bir yeniçeridir. Bıyıkları terlememiş oğlanlardan hoşlandığı rivayet edildiğinden, bağlı bulunduğu kolluğa getirdiği civeleği Mustafa ile alenen gününü gün edebilmektedir. Bir gün kolluğa Bostancıbaşı Ferhat Ağa, 9 kayıklık maiyeti ile gelir. Bostancıbaşı 'nın geldiğini görenler, bu durumu hayra yormazlar. Ferhat Ağa, Zehir Ali 'yi ve yeni civeleğini soruşturmaktadır. Çok geçmeden iki sevgiliyi, iskele başındaki kolluk hamamında iş tutarken bulurlar. Bostancıbaşı Ferhat Ağa 'nın bilip de kolluk ağasının ve ahalinin bilmediği gerçek, Zehir Ali 'nin civeleği Mustafa 'nın aslında Muratpaşa Camii 'nin ihtiyar imamı Hafız İlyas 'ın 17 yaşındaki zevcesi Hatice olmasıdır. Zehir Ali, Hatice 'yle kaçtıktan sonra ahalinin dikkatini çekmemek için genç kızın saçlarını sıfıra vurmuş, erkek esvapları giydirip sağa sola civelek Mustafa diye tanıtmıştır. Olaylar gelişir...

    Leman Yayınları 'ndan frankofon boy ve 32 sayfa siyah beyaz olarak yayınlanan 1995 baskılı bu çizgi roman, daha önce herhangi bir dergide yer almayıp sadece albüm olarak çıkması planlandığı için dönemindeki alışkanlığı kırmış ender üretimlerden olmakla birlikte Milliyet Yayınları Tarih Dizisi 'nde de yer verilmiş gerçek bir olaydan çizgi romana uyarlandığı belirtilmiş. Daha fazla spoiler olmaması için olay ile ilgili belirtilen kilit tabirden bahsetmeyeceğim, zira doğrudan finali ifşa ediyor. O sebeple kapak arkası yazısından da bahsetmeyeceğim.

    Levend Çanga, aralıklarla çeşitli dergilerde görünmüş enteresan bir üretici. Ben 2000 'lerde illüstrasyonlarıyla yer aldığı L-Manyak dergisinden ve Resimli Roman dergisi için yaptığı kısa öykülerle kendisinden haberdar olmuştum. Vaktiyle Joker Dergisi 'nde de başka bir işiyle yer almış. Şu an ABD 'de yaşıyor diye biliyorum. Tarzı fazlasıyla Milo Manara 'yı hatırlatmakla birlikte hafif Serpieri esintileri de taşımıyor değil. Bununla beraber tarihi ve fantastik anlatılara oldukça yakıştığını düşünüyorum.

    Meraklısı için Levend Çanga 'nın işlerini takip edebileceğiniz Instagram linkini de aşağıya bırakıyorum;
    https://www.instagram.com/levendcanga/?hl=tr

    Fikir vermesi için Zehir Ali 'nin ilk 5 sayfasını da aşağıda paylaşıyorum;














Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

memospinoz

Zehir Ali bana fazlasıyla Manara'nın tarzını anımsattı. Keşke biraz daha özgün olabilseymiş.

pizagor

Alıntı yapılan: ferzan - 25 Ağustos, 2020, 23:01:00
Leman Yayınları 'ndan frankofon boy ve 32 sayfa siyah beyaz olarak yayınlanan 1995 baskılı bu çizgi roman, daha önce herhangi bir dergide yer almayıp sadece albüm olarak çıkması planlandığı için dönemindeki alışkanlığı kırmış ender üretimlerden olmakla birlikte Milliyet Yayınları Tarih Dizisi 'nde de yer verilmiş gerçek bir olaydan çizgi romana uyarlandığı belirtilmiş.

Reşad Ekrem Koçu'nun 'Tarihimizde Garip Vakalar' kitabını okurken garip vakalardan biri olarak, gayet objektif bir yazınla aktarılan bu olay, Levend Çanga'nın ellerinde yeniden kurgulanıyor, detaylandırılıyor, lezzetlendiriliyor. Okuyacak dostlarımızın 'özellikle hikayesini' beğeneceğini düşünüyorum.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


Gabby

Üst üste binmiş pamuksu bulutlar dikkatimi çekti, özellikle Manara'nın "Indian Summer"ındakilere selam çakıyor. Gerçi yine Manara'nın "Paper Man" çizimleri de buram buram Moebius tütüyor o ayrı... :) Bilinmeyene bu keyifli yolculuk için teşekkürler ferzan

ferzan



    İthaki Yayınları 'nın 20 sene önce bastığı, Türkçe 'de yayınlanmış ilk ve şimdilik son Torpedo albümünün de bu başlıkta yerini alması gerektiğini düşünüyorum.

    Torpedo ya da esas adıyla Luca Torelli, 1930 'ların buhranlı ABD 'sinde İtalyan göçmeni bir kiralık katil. Belli bir tarzı olsa da ilkeleri olmayan, ahlakı olmayan, tamamen çıkarcı, para için en yakın dostunu bile öldürmekten çekinmeyen, hain ve sapına kadar kötü bir karakter. Mafya ile bazen yolları kesişse de mafyadan değil. Zaten hiç dostu da yok. Aptal yardımcısı Rascal 'ı saymazsak tabi. Gurbet ABD ellerinde kocasını tehdit eden yerel haraççılar için kendisinden yardım isteyen memleketlisi İtalyan kadına bile çekinmeden tecavüz edebilen, geçmişinde kendi velinimetini bile cehenneme postalamış katıksız bir şerefsiz. Seriyi okunası ve orijinal yapan unsur da bu zaten, karakterle empati kurulacak en ufak bir yan olmaması fakat buna rağmen maceralarının çok ilginç ve sürükleyici olması.

    Sanchez Abuli 'nin yazıp Jordi Bernet 'in çizdiği Torpedo serisi, ikilinin birlikte yaptıkları en uzun soluklu çalışmalar arasında. Hatırlarsanız Tex serilerinden birinde de ayrı ayrı olarak yer almışlardı. Latin ekolünün en üretken ve uyumlu çiftlerinden olan Abuli & Bernet ikilisinin tuğla tuğla ciltler ve özel edisyonlarla tekrar tekrar baskıları yapılmış bu şahane eserini bir gün tam takım olarak Türkçe 'de görme hayalimi halen sıcak tutuyorum.

    Torpedo ile ilgili daha ayrıntılı bilgileri, uzun zamandır açma planım olan ama açamadığım Torpedo başlığında irdeleme düşüncesindeyim ama şimdilik vaktim yok açıkçası. Olur da türe meraklı ve masaya yatırmak isteyecek forum dostlarından biri ele almayı düşünürse zevkle alkış tutup başlık altında yerimi alabilirim. Aksi takdirde çok yakın olmayan bir gelecekte başlığı ben açmak durumunda kalacağım gibi görünüyor. :)

    Seri ile ilgili söylemem gereken bir diğer şey de, aslında çizer olarak en başta Alex Toth ile yola çıkılmış olması detayı. Üstat sekizer sayfalık iki kısa öykü çizdikten sonra seriyi aşırı derecede gayri ahlaki bulduğu için devam etmek istemiyor ve çizer koltuğuna Bernet geçiyor. Toth 'un çizdiği ilk 16 sayfanın lezzeti muazzam olmakla birlikte iyi ki Bernet ile devam edilmiş diyorum ben. Çünkü Torpedo demek, görsel dil olarak Bernet 'in disiplinli ve üst düzey kalitesiyle harmanlanmış hırçınlığı demek. Toth 'un aşırı ustalık gerektiren şiirsel sadeliği, Torpedo 'nun görsel ruhunu fazla yumuşatıyordu bana kalırsa. Gene de aralarda Toth 'un da çizmesini isterdim, kendisi benim her zaman pek dile getirmediğim hasır altı saplantılarımdan biri çünkü.

    Torpedo 'nun formatından da bahsetmek gerekirse, maceraları genellik 8-10 sayfa civarı diyebiliriz. Frankofon boya uygun panel detaylarına ve balonlamaya sahip olmakla birlikte Bonelli fumettileri gibi bir üç bant sayfa formatına sahip ama frankofon soslu Latin üç bandına girdiği için, büyük boyda okurken sayfalar tabiri caizse bal damlatıyor. İlk yayınlandığı mecraya dair bilgim olmamakla birlikte İspanyolca çizgi roman dergilerinden birinde başlamış olduğunu düşünüyorum. Çünkü maceraların çoğu dediğim gibi ortalama 8-10 sayfada bitecek şekilde. Bir benzerini Spaghetti Brothers serisinde de görmüştük bu tarzın (http://altinmadalyon.com/altin/latin-ekolu/spaghetti-brothers/). Ayrıca Latin usulü frankofon boy üç bant sayfa formatının temsilcisi ve Abuli & Bernet gibi kısa öykülerden mütevellit uzun bir seride harika bir Latin ortaklığına imza atmış diğer örnek için bakınız; http://altinmadalyon.com/altin/latin-ekolu/hombre-segura-ortiz/

    Torpedo 'nun tüm maceraları 8-10 sayfa değil tabi. Özellikle geçmişinin anlatıldığı ve çok sonraları hazırlanmış olan, renkli edisyonları da bulunan daha uzun maceraları da mevcut ama Torpedo deyince genel olarak benim aklıma bu kısa hikayeler geliyor. İthaki 'nin bastığı büyük boy ve siyah beyaz albümde de hep bu kısalardan var zaten. En az 5 kalın ciltlik bu seriyi bir gün sert kapaklı özel edisyonlarla kendi dilimde okuyabilmeyi öyle istiyorum ki...

    Bu kadar laf kalabalığından sonra örnek sayfalar da paylaşalım. İlk paylaşacaklarım Alex Toth 'un çizdiği ilk iki maceradan örnek sayfalar olacak, devamındakiler de serinin nihai çizeri Bernet 'in sayfaları olacak. 20 sene önce yayınlanan büyük boy, 48 sayfa ve siyah beyaz İthaki edisyonunu öyle ya da böyle bulabilirseniz kaçırmayın derim.



































   

   

    Son olarak bir de Eduardo Risso 'nun fırçasıyla yıllar sonraki Torpedo 'ya dair şöyle bir çalışma mevcut;

Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

kharon

Topedo'yu hatirlattigin icin cok tesekkurler Ferzan, bu albumun tadi damaginda kalmisti.
Maalesef Ingilizce baskilar da bulunmuyor kolay kolay, bulunsa da ikinci elleri ates pahasi olmus durumda.


hanac

Tanıtım için teşekkürler Ferzan.

Bir ara çok bulunurdu piyasada, her yerde gözüme çarpardı.

Ama nedense hiç almadım çünkü böyle bir tanıtım ile karşılaşmamıştım.

ferzan



    Kemal Aratan... Bugün pek çok okur bilmez, bilenler de ilk anda hatırlamaz. 80 'li ve 90 'lı yıllarda mizah dergisi müdavimi olanlar ile gedikli Leman okurları sonradan hatırlayacaktır. En olmadı 2000 'lere ergenliği ve gençliği denk gelenler Lombak ekibi ayrıldıktan sonra Leman 'dan takviye alan yeni L-Manyak 'ların kapaklarından ve Leman Dergisi 'ndeki köşesinden bilirler. Bir de yine 2010 'larda, Mürekkep Yayıncılık 'tan çıkan İhtiyatsız Adam ve Bi Gece Daha albümlerinden. İhtiyatsız Adam 'ı ben pek sevemedim ama kendi zamanının genç çizerlerine çok ciddi etkilemiş. Karikatürize çizgiyle uzun hikaye anlatma adına başta Bülent Üstün olmak üzere döneminin genç çizerlerine ilham vermiş. Zaten 80 'lerin sonunda ve 90 'ların başında Kemal Aratan 'dan ilham almayan çizer çok az. Ersin Karabulut, Bülent Üstün, Memo Tembelçizer, Kutlukhan Perker gibi isimler de yeri geldikçe adını anmaktan keyif duyarlar.

    Sonradan Leman olacak olan Limon 'un kurucularından, aynı zamanda Pişmiş Kelle 'nin forvetlerinden. İki dergiye birden yetiyor o dönem. Dediklerine göre başkası çizse hiçbir numarası olmayacak yavan bir karikatür esprisini o çizgisiyle bambaşka bir hale getirirmiş. Onun bulduğu esprileri ise yalnızca kendi çizebilirmiş, başkası çizdiğinde o kadar komik ya da absürt olmazmış. Tabi bu Kemal Aratan 'ın karikatürcü yanı. Bir de muazzam bir çizgi roman yanı var. Pişmiş Kelle yolunu tamamladığında da tam gaz Leman 'da devam ediyor. Öncesindeki Limon döneminde neler yapmıyor neler. Manara uyarlaması (Le Declic) "Çıt", Metin Kaçan ile beraber yaptıkları "İstedikleri Yere Gidenler", daha önce Dıgıl 'da Galip Tekin ile birlikte yaptıkları "Vah Vahap Vah" ve daha niceleri. Her biri ayrı ayrı başlıkları hak ediyor ve umuyorum ki ileride her biri için ayrı ayrı inceleme yapacağım ama şimdilik konumuz "Bi Gece Daha" albümü.

    Bi Gece Daha, kurgu bir eser değil. Pişmiş Kelle 'de o sayı ne kadarlık bir yer boşluğu kaldıysa Kemal Aratan orayı dergi gecesi dolduruyor. Bazen tam sayfa, bazen kalın ayak, bazen bir buçuk sayfa, bazen de yarım sayfa. Bu başlık altında yalnızca dergi gecesi kendi halet-i ruhiyesi ile arkadaşlarını çiziyor. Tabi kuru kuru değil, köşenin dolması için bir şeyler anlatılması lazım ki o da çizsin. Hem mesai, hem de mesai dışındaki arkadaşları ve dönemin Pişmiş Kelle yazar-çizerlerinden Faruk Murathan, Faruk Bayraktar (Faruken Bayraktare) ve Metin Demirhan, Kemal Aratan 'a eşlik ediyor. Onlar kadar olmasa da sıklıkla gözüken Behiç Pek ve hiç önden çizilmeyen Engin Ergönültaş da müdavimler arasında. Herkes sabahlama gecesinde köşesini hazırlarken mevzusu olan anlatıyor, güzelse Kemal Aratan çiziyor. Bazen aralarda sinemaya gidiyorlar, çiziyor. Çalıştıkları yayın grubu binasının alt katından güvenlikçi ketılı geri getirmedikleri için fırçalıyor, hop o da o hafta dergide bunları fırçalarken çizilmiş. Okurun biri geliyor tanışmaya, köşede yerini alıyor ya da Behiç Pek halı saha maçında topuğunu sakatlayıp iltihap toplatmış misal, onun kretuarla kesilip akan iltihabın yerinin limon asidiyle baskılanmasını çiziyor. Bi Gece Daha köşesini çizerken o gece ve o saatlerde ne olmuş ve ne konuşulmuşsa aynen çiziyor. Bazen dergide değil evde sabahlıyor, o gece evdeki halini çiziyor. Arkadaşlarının anlattıkları eski mevzuları köşesine taşırken Kemal Aratan 'ın alt eşofmanlı ve paket çorba yanına turp dilimleyen halini görüyoruz. Bazasının olmadığını, yatağını yere koyduğunu görüyoruz. Okuduğu kitapları, elinde tek papatya ile "oturmaya geldik" diyen yalınayak kapıcı çocuklarını, mürekkep şişesiyle oynayan kedisini ve daha pek çok ayrıntıyı görüyoruz.

    Bi Gece Daha köşesinde çizilen tasviri yüzünden daha önce Panik isimli köşesinde bir pazarcıdan dert yanan Pişmiş Kelle yazarı Faruk Murathan, dergi okuyan başka bir pazarcı çırağı yüzünden dert yandığı pazarcı tarafından mimlenir mesela. Bazen ziyarete gelen okurlar çizimlere bakarak her birini sanki film yıldızı görmüş gibi şaşkınlıkla izler, Kemal Aratan onları da çizer. "Beni çizmeyeceksiniz değil mi?" diyen bina güvenlik görevlisine "çizmeyeceğiz" dedikten sonra o haftanın sayısında bire bir diyaloglarıyla güvenlikçi "beni çizmeyeceksiniz değil mi?" derken tasvir edilir en ince mekan detayına kadar. Desenli alelade kazak üzeri deri yelek altına kot pantolon ve spor ayakkabı ile saçlarını mohawk stili kazıtan ve altı Emrah, üstü Bir Demet Tiyatro 'nun Mükremin 'i, kafası da Taxi Driver 'daki Travis 'in kayışı kopardıktan sonraki haline benzeyen arabesk/punk kılıklı Faruk Murathan 'ın kendisine gıcık kapıp vapurda sözleştiği ve parkta ulu orta kavga edip güzelce dayağını yediği adamı bile görürüz hikayelerde. Aşağıda internetten denk geldiğim ortaya karışık usulü gelişigüzel panellerden serpiştiriyorum.



















    Normal şartlarda bunlardan bize ne değil mi? Aslında bugün Instagram 'da hikaye paylaşırken, gönderi paylaşılırken ya da Facebook 'ta, Twitter 'da yapılan şeyin 90 'lar versiyonu. Üstelik bunun geri dönüşü de okur mektupları şeklinde olup döngüyü tamamlıyor. Her zaman derim arkadaşlar arasında, mizah dergileri 80 'li, 90 'lı ve 2000 'li yıllarda bizim memleketin sosyal medyası görevi görmüş diye. İnternet icat olmadan önce okurlar dergilerde okuyup sevdikleri isimleri yine o sarı sayfalardan takip etmişler. Onlar da fırsat buldukça kendilerini çizmiş, kendilerinden bahsetmişler. Sadece işin magazin kısmında değil, popüler kültür ve jargon oturtma adına da bu dergiler çok önemli birer durak noktası olmuş aslında. Vaktiyle L-Manyak 'ın arka sayfasındaki Pano köşesinde verilen ilanlardan tanışan çift biliyorum. Ben de büyük kuzenimle 2000 senesinde çok aradığımız bir oyunu bedavadan temin etmiştik sadece kargosunu ödeyerek. Oraya her türlü ilanı verebiliyordu insanlar ve alış-veriş ya da değiş-tokuş vesilesiyle iletişim kurabiliyordu.

    Laf lafı açmadan konuya dönersek, Bi Gece Daha 'ya tek gecelik geyik muhabbetlerinin ve yaşanmışlıkların kağıda aktarılması diyebiliriz. Canımın sıkkın olduğu zamanlar bu albümü alırım, bazen rastgele bir sayfadan, bazen de baştan okumaya başlarım. O hafta beni götürür. 90 'lı yıllarda o sabahlama gecesine ışınlar beni, adamların yanında sessizce muhabbetlerini dinliyor gibi olurum okurken. Geyik muhabbeti deyip de geçmemek lazım, çok enteresan şeylerden de bahsederler hani. Kiminin sokakta tanık olduğu, kiminin tatilde otostop esnasında denk geldiği, kiminin de geçmişte şahitlik ettiği enstantaneler birbirinden ilginçtir. Bazen o bölümün girişinde ya da ortasında okuru boğmamak için anlatılan geyiklerden kopulup ortam tasvir edilir. Faruk Bayraktar kazağını bantlayıp iğne sokarak pikap yapar mesela. En olmadı çaycı çocuğu gözünden yaş gelene kadar güldürür, mesai arkadaşlarını da güldürür. Düz masada uçurumdan düşen adam taklidi yapar. Bu sayfa vesilesiyle o hafta sinemalarda ne oynamış, kim ne filme gitmiş onu da öğreniriz bazen. Sadece dergiyle ya da evle de sınırlı kalmaz, bazen İstanbul turu attırır. Bir mekanda çay içerken arkadaki adamın o dönemin akademi ortamlarında bilinen bir fenomen olduğunu öğreniriz. Bazen sabaha karşı gittikleri çorbacının arka planında onların yemeği bitirmesini bekleyen uykusuz komisine dikkat kesiliriz onca mevzunun arasında. Bi Gece Daha, böyle bir içerik işte. Ayrıca yayınlandığı andan itibaren kendini çizen çizerler arasında da çok önemli bir kalite çıtası olmuştur. Ersin Karabulut 'un Sandık İçi konsepti özgündür ama temelindeki ateşi yakan Bi Gece Daha serisidir, kendi de bunu çıtlatır çizgi arasında. Kutlukhan Perker 'in Penguen 'deki işlerinden derlediği Öyle Bir Geçer Zamanki albümünün konsepti de adeta bir Sandık İçi ile Bi Gece Daha kırmasıdır. Geçtiğimiz sene Marmara 'nın çıkardığı Çizgi Roman Çetesi ilk kitapta yer alan öyküler, 90 'ların ikinci yarısında L-Manyak 'ta yayınlanan ve daha önce bir kez albüm de olan L-Manyak Şehitleri 'nde de Memo Tembelçizer 'in bilinçaltındaki çıkış noktalarından biri olmuştur. Aynı örneği Bülent Üstün 'ün 2000 'lerde Lombak Dergisi 'nde son dakika çizdiği ve dergi içi manzaraları ve kişileri kurgusal bir absürtlükle yansıttığı Lombak Kerizleri için de verebiliriz. Saydığım bu örnekler Bi Gece Daha çakması değil, Bi Gece Daha konseptini bilinçaltında taşıyarak yine kendini çizme odaklı birbirinden özgün ve farklı içeriklerdir (Perker hariç, o her formülü bir de kendi denediğinden samimiyetine inanmadığım gibi bu tarz işlerde her şeyi çok yapmacık kalıyor. Daha evvel Kara Karga Dergisinde başlatıp uzun zamandır Ot Dergisi 'nde devam ettirdiği "Defterler" serisi de aynı samimiyetsizlik ve yapmacıklığa sahip). Yalnız Kemal Aratan üslubunu aynen taklit eden biri vardır ki geçmişte, kendisi gelmiş geçmiş en vasat çizerler arasında gönül rahatlığıyla yerini alabilir. Mehmet Coşkun, nam-ı diğer Memcoş 'un L-Manyak 'ta çizdiği "Hatıralar Geçidi" serisinden bahsediyorum. Zira Bi Gece Daha 'yı okuduktan sonra ortaokul yıllarımda ayıla bayıla takip ettiğim ve cidden en fazla ortaokul çocuklarına hitap edebilen Memcoş 'un, Bi Gece Daha 'nın izinden gidip yer yer taklit ettiğini görmüş oldum.



    Rahatlatıcı, akıcı, samimi, komik, enteresan, yer yer garip ama tamamen samimi olan bu sayfalardaki çizgiler de Kemal Aratan 'ın karikatürize ve realist iki ayrı üslubunun harmanlaması muazzam tasvirlerdir. Çok basitmiş gibi bir sahneyi kurgular, pozu çizer, detayı verir ama aslında o çizimleri yapmak her babayiğidin harcı değildir. O çizimlerde ustalıktan da önce gelen bir ikna edicilik vardır ki fotoğraf karesine değişilmez çalakalem çırpıştırılan hali bile. O da Kemal Aratan 'ın büyüsü bence.

    Kemal Aratan, mizah dergiciliğimizin en nadide bileklerinden ve zihinlerinden. Aynı zamanda son derece de mütevazi biri olduğunu söylüyor tanıyanlar. Uzun zamandır Sarjan Deva mahlasıyla yıldan yıla profesyonelleştiği uzak doğu ve Asya çıkışlı bir takım meditasyon ve ruhsal olumlama, nefes ve saire konuları üzerinde yoğunlaşan ve bu alanda dersler, konferanslar da veren Kemal Aratan, bildiğim kadarıyla Leman 'da çizmeye devam ediyor ama gördüğüm kadarıyla hayatında çizgi artık çok daha az yer kaplıyor. Her sıra dışı çizer ve anlatıcı gibi o da esas var olduğu alanı geri plana atmış durumda. Zaten bu tarz adamlarda çizgi, benliklerinin dışavurumu için bahane. Bir nevi fırlatma modülü gibi. Atmosferden çıkınca modül de görevini tamamlayıp uzayın boşluğunda yitiyor. Biz de o başıboş savrulan modüle hayranlıkla bakıyoruz.

    Meraklısı için, Kemal Aratan 'ın en eli yüzü düzgün basılmış albümleri Bi Gece Daha ve İhtiyatsız Adam. Onlardan önce çıkan bir Ottomanya albümü de var. Leman Dergisi 'nde Tuncay Akgün ile birlikte yaptıkları muazzam karikatür köşesinden tarih ve Osmanlı konulu karikatürlerin derlemesi. Her biri birbirinden kaliteli ve Kemal Aratan 'ın olgunluk tarzının en güzel örneklerinden. Bir de 90 'larda basılmış "İstedikleri Yere Gidenler" albümü var Metin Kaçan 'la birlikte yaptıkları sayfalardan ama o albüm hem fahiş fiyata satılıyor, hem de edisyonu aşırı kötü. Çizgi romanın sayfa tasarımları bozulup bir tam sayfada yer alan panellerden 5-6 sayfa kotarılmış. Düzensiz, orijinal fomatın darmaduman edildiği berbat bir edisyon. Eserin dergide tefrika edilen özgün sayfa formatına küfür gibi adeta. O sebeple ona denk gelenlere tavsiye edemem, İhtiyatsız Adam 'a da kefil olamam ama Bi Gece Daha ile Ottomanya 'yı şiddetle tavsiye ediyorum. Aşağıya Ottomanya 'nın nette bulabildiğim en yüksek çözünürlüklü kapağını dış çerçeve renginin soluk çıkmış olmasına rağmen paylaşıyorum.

Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

kedidiro

 Birkaç ay önceki ot dergilerinin birinde rewhat'ın bu kitaba ve o yıllara, o insanlara güzel bir saygı duruşu niteliğindeki yazısını da ben tavsiye etmiş olayım... Dostumuz ferzan'ın bu nefis tanıtımı lezzetinde değil kesinlikle ama okumak yine de keyifli olacaktır meraklısı için...

worldman

Ottomanya albümünü beğenerek okumuştum. Artık böyle güzel şeyler pek çıkmıyor. Teşekkürler yazı için.