Jeremiah Johnson

Başlatan Nightrain, 06 Şubat, 2014, 09:33:31

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nightrain



Alıntı YapJeremiah Johnson batının yalnız adamı. Dağların ve sert yaşam koşullarının güçlü mücadele adamı. Dağlarda yaşamayı kendi seçen ve bu konuda bir dağ adamından eğitim alan Johnson, arzuladığı münzevi yaşamı kurmayı başaramıyor ve uygarlığın sert ilişkilerinden kurtulamıyor.

Sydney Pollack ve Robert Redford'un işbirliği mükemmel düzeyde. İkisinin de ana karakterin ruhunu çok iyi anladığı ve unutulmaz bir portre yarattıklarını ortaya koymak gerek. Jeremiah Johnson, daima uzaklarda olan, ve özlemi çekilen bir dost gibi. Birden çok izlenmesi gereken bir sinema başyapıtı.

Özellikle Ken Parker sevenlerin mutlaka izlemesi gereken film. Çünkü Ken Parker, Jeremiah Johnson'dan ilham alınarak yaratılmıştır. Filmde çok fazla diyalog yok. Onun yerine mimikler konuşuyor. Mekanlarda filmin güzelliğine ekstradan güzellik katıyor.
"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"

hanac

Bu filmi çok uzun yıllar önce izlemiştim.

Görüntüler nefis diye hatırlıyorum.

Yeniden izlemek isterim.

Nightrain

Bu film klasik kalıpara sığınmış bir Western filmi değildir. Apaçilerin kellesini avlayalım, altınları alalım kafasında hiç değildir. Bir adamın hiç tanımadığı vahşi doğada verdiği yaşam mücadelesidir. Tabii burada oyuncu faktörü devreye giriyor ve Robert Redford oyunculuk dersi veriyor. Gerçi oyuncuların hepsi çok iyi seçilmiş.

Bu film ayrıca Sydney Pollack ve Robert Redford'un gelecek yıllar çekeceği başka filmlerinde habercisidir. :)
"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"

hanac

Bu afişine hastayım.



Ayrıca figürü de var imiş.


Nightrain

Off, çok iyi. Satılmıyordur artık.  ???
"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"

Gambit

bayaa SIKICI bir filmdi diye hatirliyorum

kafaniz bosken ve vaktiniz bolken izlenir ancak

tommikser

Benim sevdiğim doğa ile ilgili üç filmden birisidir.Genel olarak doğa filmleri sadece aksiyon odaklı film severler için sıkıcı gelebilir ama unutmamak gerekir ki doğa filmleri derinliği olan filmlerdir ve izleyicisinden de derinlik ister.

JJ gelirsek beni etkilemesini şu şekilde açıklayabilirim:Sarsıcı.Nasıl sarsıcı,nasıl sıkıcı değilde sarsıcı peki?

JJ insanların arasında tutunamayan derinliği olan birisidir.İnsanlar onu anlamaktan,o insanları anlamaktan oldukça uzaktır.Yaşlı adamın dediği gibi o "Dağ adamı"dır.Peki dağ adamı olmak ne demek?Bizim anladığımız manada ayı olmak mıdır?Zannetmiyorum.Dağ adamı doğanın o güzel derinliğe aşık olan ve o derinliğin içinde kaybolan kişidir.Dağ insanı,medeniyet diye yutturulana inanmayan insanın özüne inanan ve o özde erimek isteyen kişidir.O doğa ile başbaşa kalarak kendini bulmak ister.Yalnızlığın ortasında asla yalnız değildir.Şehirdeki insan kalabalığın arasında yalnızken o ıssızda yalnız kalamamaktadır.Duyguları onu çepeçevre sarmalamış o duygu yumağında erimiş doğa ile bir olmuş en sonunda da doğa olmuştur.

JJ ne kadar dağ adamı olmak istese de yaşadığı yüzyıl ona izin vermez.Yalnız kalmak istedikçe medeniyet onu kuduz bir köpek gibi kovalar.O ilk olarak medeniyetin ona dayattığı para kazanmalısın ile yolculuğa çıkmış ama yolculuk onu başka bir yere taşımıştır.Tanıştığı insanlar onu daha da farklı kılmaya başlar.O yolculuğa çıktığı insan olmaktan zaman geçtikçe uzaklaşmaktadır.Medeniyetin yarattığı insan,özü doğa olan insanına evrimleşir  ve bu evrim devinimle beraber olur.Yer yer sarsıcı yer yer duygular eşliğinde bu yolculuğu izlersiniz.

Film genel olarak sessizdir.Konuşulmaz.Konuşmaya ne gerek vardır ki zaten.Sadece kelimeler midir duyguları anlatan?Gözlerin hülyalı hülyalı bakması,rüzgarın soğukta karı kaldırıp silkelemesi,saçların ve sakalın buz tutması kelimelerden daha iyi değil midir?Bence yönetmende doğaya aşıktır.O,doğayı anlatmaktansa onun kendini anlatmasına izin verir.O da JJ ile yolculuğa çıkmış gibidir.Sadece izler.Doğa,ona gösterdikleri ile yetinmektedir.Yönetmene sadece onu izlemek ve kamerasına çekmek kalmıştır.

JJ sadece izlenesi bir film değildir.Sadece izlerseniz sıkılır,oflar poflarsınız.Onun kırmızı pelerini yoktur,duvarların arkasını göremez,uçamaz hızlı koşamaz.O,sadece insandır.İnsanların ve doğanın içini görür,sağlam yumruk yer.Yeryer ağlamak ister kendini tutar.Zaman zaman doğanın güzel yüzüne dalar,içer sarhoş olur.Aşkını ilan eder.

Ben bu yüzden severim bu filmi.İzlerken de bu duygularla izler ve sıkılmam.Sadece diyaloglar ve kamera değildir o "o" insandır ve insanın doğanın bir parçası olmasının aynada yansımasıdır.

Parker

Ken Parker'ı okuduktan çok sonraları seyrettiğim ve izlerken "Ken Parker ete kemiğe bürünmüş" dediğim bu güzel film, evet, alışılmış western filmlerinden değildir. Özellikle Amerika'da başlayan doğaya dönüş hareketi ve "yabana doğru" algısının temelinde barınan bir filmdir. Robert Redford zaten iyi bir oyuncu, karakterinin hakkını fazlasıyla vermiş. Tommikser gayet güzel anlatmış, yalnızlığı arayıp da doğada yalnız olamayan adamın hikayesini. Belki de doğa yalnız değil de, kendimizi şehirlere hapsederek yalnızlığı seçiyoruzdur.

Ayrıca belirtmek gerek Ken Parker'ın Uzun Tüfek ve Vahşiler öyküsü doğrudan bu filmin senaryosuna göndermedir.