Basında Çizgi Roman

Başlatan pizagor, 13 Ocak, 2010, 20:18:15

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kedidiro

Alıntı yapılan: alan ford - 17 Şubat, 2013, 21:52:44
yayın hayatına yeni başlayan OT dergisinde , ünlü çizerlerimizden İhsan Oktay Anar karakterleri var. Meraklısına not düşelim.



bu haberi vermek için siteyi açtım ama tabii ki sevgili doğa yine benden önce davranmış ;D ben de derginin ilk sayı itibarıyle bir dönemin öküz dergisi tadında olduğunu sevenlerine duyurmuş olayım...

tunaorhun

Bugünkü Yurt Gazetesinin Kitap ekinin 17 ve 18. sayfalarında Tuncer Çetinkaya'nın " Ivo Milazzo ile Ken Parker Üzerine" başlıklı yazısı var. Bu yazı internette olmadığı için ekleyemedim. Gazeteyi alırsanız okuyabilirsiniz. Bu arada yazıda Milazzo'nun Antalya'daki imza gününde çekilmiş fotoğraflar da var.

tunaorhun

Çizgi roman tutkunlarında ayrı bir yeri olan "Ken Parker"ın grafik yaratıcısı Ivo Milazzo ilk kez geldiği Türkiye'de soL gazetesine konuştu.

"Vatandaş olmanın ne demek olduğunu bilemeyen bir insan, neye nasıl tepki vereceğini bilemez. Hangi ülkede olursa olsun Ken Parker gibi karakterlerin öncelikle kendi sorumluluklarını bilmeleri gerekir. Çünkü bilgisizlik insanlığı suskunluğa iter. Bunu Ken Parker da sıkça söyler... Bildikçe, öğrendikçe insanlar daha yüksek sesle konuşabilirler."

soL gazetesinden Hüseyin Çukur, "Ken Parker"ın grafik yaratıcısı Ivo Milazzo ile konuştu.

Ülkemizde, önce "Alaska" sonra aslına uygun haliyle "Ken Parker" olarak yayımlanan çizgi roman kahramanının grafik yaratıcısı olarak ve öyküleri desenlemesiyle tanıdığımız Ivo Milazzo, çizgi romanın şu anki Türkiye yayıncısı Rodeo'nun bir organizasyonu nedeniyle ilk kez Türkiye'ye, İstanbul'a geldi. İtalyan İllüstrasyonlar Derneği Başkanı da olan Milazzo, çizgi roman okuyucularıyla sohbet ve imza gününde buluştu ve bugün de Fındıklı'daki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü Konferans Salonu'nda "Çizgilerle Anlatmak" konulu bir söyleşiye katılacak. Ivo Milazzo ile Remzi Kitabevi'ndeki imza günü sonrasında görüştük. Rodeo Kitap yazıişleri müdürü Murat Mıhçıoğlu'na İtalyanca çevirideki yardımı ve röportajın derinleşmesi için yaptığı katkılardan dolayı teşekkür ederiz.

Hikâyeleri 19. yüzyıl Amerikası'nda geçmekle beraber, Ken Parker çağının çok ötesinde bir aydın gibi, 20. yüzyıl dili ve aklıyla konuşuyor.

Ken Parker kesin köşelerle belirlenmiş bir kahraman değil. Sıradan bir insan, hepimiz gibi. Dolayısıyla o da diğer karşı kahramanlar gibi etik, sosyal problemlerle karşılaşıyor. Bu problemlere karşı bakış açısı da bizim kuşağın, yani benim ve Berardi'nin kuşağının bakış açısı. Biz kendi bakış açımızı bir western kahramanına yansıtarak uyguladık.

Berardi 1984'te, artık belli bir periyoda bağlı kalmadan Ken Parker serilerine devam edeceğini söyledi. Bu, Avrupalı sol entelektüellerin gardının düştüğü bir tarihe denk düşüyor. Bu bir tesadüf müydü, yoksa bilinçli bir ara verme miydi?

Biz zaten 1984'te seri öyküleri bitirmiştik. Bir de maceraları çok özel çalıştığımız için Ken Parker'ın düzenli çıkamama durumu vardı. Avrupalı bir yazar ve çizer olarak, sol çok güçlenmiş olsaydı da, ajandamızdan ötürü daha fazla Ken Parker macerası yapabilmemiz mümkün değildi. Dolayısıyla, bahsettiğiniz solun durumuyla doğrudan bir ilgisi yok. Zaten biz o dönemde başka bir seriye daha başladık. Ayrıca, çok da düzenli bir şekilde ilerlemese de, 1984'ten sonra da Ken Parker maceraları yaptık. Yani Ken Parker ile Avrupa'daki siyasi ortamın uyuşmaması gibi bir şey değildi söz konu olan...

İlk macera olan "Uzun Tüfek"te Ken Parker sakallı bir avcıyken, ikinci maceranın ortasında bildiğimiz görünüme geçmesi, baştan planlanan bir şey miydi, zamanla oluşan hikayenize uygun bir yüz değişikliği ihtiyacı mı doğdu?

Ken Parker, ilk olarak ortaya çıktığında, ilk macerayı çizdiğimizde bunu tek kitaplık bir çalışma olarak düşünüyorduk. Birbirinden bağımsız western maceralarının yayımlandığı bir dizinin içinde ve bir sefer de böyle bir karakter çıksın diye önerdik. Ancak editör Bonelli karakteri çok sevdiği için bunu bir seriye çevirelim dedi ve ikinci kitaptan itibaren Ken Parker, devam edeceğini bildiğimiz bir karakter oldu. Devam edecek bir maceranın kahramanı için de sakallı birinin pek uygun olmayacağını düşündük. Tanınması zor olurdu, yaşlı görünecekti... Bir yıllık hafıza kaybını anlattığımız "Chemako" adlı macerada, bir de "Lily ve Avcı" maceralarında Ken Parker'ın sakalları yeniden uzar. Maceraların koşullarının gerektirdiği şekilde Ken Parker'ın görünümünün değiştiği olmuştur.

Çok az çizgiyle, yüz mimiği ve vücut duruşundan bütün bir psikolojiyi yansıtacak ifadeler vermeniz eşine az rastlanır ustalıkta. Bu sadece çizgiye hükmetmekle olmasa gerek. Fazlanız nedir?

Çizgi roman bir öyküyü anlatmaya dayalı bir dal. Dolayısıyla öyküyü anlatmaya yaramayan şeyleri çok fazla zorlamaya gerek yok. Öykünün gerektirdiği bir ifade, bir mekân tanımlaması, bir dramatik an neyi gerektiriyorsa onu yapıyorum.

Mesela bir kasabayı uzaktan çizerken, çok basit çizgiler kullanmak ince detaylara girmekten daha iyidir, çünkü ana fikir orada: Öyle bir kasaba var ve oranın ruhu ne? Oradaki insanlar nasıl bir ortamda yaşıyorlar, orada ne beklemeliyiz, fakir insanlar mı var? Bütün mesele bunu anlatabilmek. Yoksa ben mimar değilim. Orada on tane ev varsa ikisine baca kondururum, diğerlerine kondurmam. O detaylar benim esas uğraşmak istediğim şeyler değil. Teknik doğruluk benim öykümü destekleyecek sürece gereklidir.

Kuşkusuz senaryonun önemi, Berardi'nin rolü malum, ama bir film paylaşımı yaparsak, karakterlerin oyununu, dekoru, tarihsel araçları, çekim açılarını belirleyen sinematografik işlev sizde. Böyle bir iş bölümü müydü, yoksa ortak senaryolar mıydı?

O senaryoyu bir yazar olarak kurguluyordu, ondan sonra artistik tercihler tamamen bana kalıyordu. Çalışma biçimimiz buydu çünkü hem yoğun şekilde çalışıyorduk, hem de onun bir yazar mantalitesiyle kurguladığı öyküler benim karşıma yazılı olarak çıkıyordu. Ben hangi tipoloji, hangi boy pos, ebat, duruş uygun düşer, bunu düşünüp ona göre uyguluyordum.

Hiç onun müdahale ettiği ve "şunu şöyle çiz" dediği olmuyor muydu?

Hayır, çünkü onun yazıp verdiği senaryolarda benim esneme alanım belliydi. Bir karakterde neler olması gerektiğini o tarif ediyordu. Ben de o çerçevede özgürce, bu öyküdeki, bu karakter böyle olmalıdır diye karar veriyordum.

Siz senaryoya hiç müdahale ediyor muydunuz?

Biz zaten yakın arkadaştık. Benzer kaynaklardan besleniyorduk. Etle kemik gibi birbirinin içine geçmiş bir ilişkimiz vardı. Kim et kim kemik belliydi, işin sanatsal ve yazınsal boyutu net bir şekilde tarif edilmişti. İkimizin ortak noktası şuydu: Bazen yazar, bazen de çizer kendini göstermeye çalışır. Genel ilişkimizde ikimiz de öyküyü göstermeye çalışıyorduk. Bir çizgi roman eseri ortaya çıkacak, onun yazarlığı da benim çizerliğim de buna hizmet edecekti.

Çok zaman, başkaları desenledi Ken Parker'ı. Okurken, bakarken ne hissederdiniz? Kıyaslar mıydınız, ben olsam şöyle yapardım der miydiniz? Çizmediğinize pişman olduğunuz macera var mı?

Ben yılda iki kitaptan fazla yapamıyorum zaten. Ama serinin akması için aylık periyoda yakın bir tempo tutturmamız gerekiyor. Dolayısıyla, diğer meslektaşlarımızın girmemesi, olaya dâhil olmaması gibi bir seçenek zaten yoktu. Bir de, Berardi hangi öyküyü benim, hangi öyküyü başkasının çizeceğini bilerek yazıyordu.

Maceralarda karakterler çok farklı. Ken Parker zaten bir anti kahraman. Dayak yiyen, aldatılan... Bir westernde olmayacak "Köpek Lily" var mesela, "Pat O'Shane" isimli bir kız çocuğu, "Adah" isminde kölelikten gelip mamalığa yükselen bir karakter var. Bunların hepsi Ken Parker kadar baskın karakterler. Ken Parker kendi türü içinde bu açıdan da farklı bir yerde duruyor.

Ken Parker olayları tek başına sonuca götürücü bir karakter olmadığı için, kimi zaman onu bir tanık pozisyonunda görüyoruz, kimi zaman da başkalarının hikâyesine yan karakter olarak giriyor. Bunun yarattığı farklı bir ritim de var Ken Parker'da. Gerçek hayatta kimse yenilmez değildir. Diğer insanlar üzerinde kimsenin değişmez bir baskınlığı yoktur. Biz bu tür bir karakteri çizgi romanın ana kişisi yaptık. Bu da tabii Ken Parker'ı takip eden kitle için güzel sürprizler oluşturdu. Ken Parker'ın bir hayat çizgisi var ve onun için de başına gelebilecek işler var. Ama bir kölenin yaşadıkları, tecrübe ettikleri ve oradan kurtuluş öyküsünü görmek için ya o kölenin bambaşka bir serisi olacak ya da biz onu ana karaktere duyduğumuz saygı ve özeni koruyarak bu serinin içine taşıyacağız, ki biz bunu yaptık. Bu da, insanların aynı karakterin farklı açılımlarını görmesindense bambaşka karakterlerin bambaşka yönlerini görmemizi sağlayan sürprizler yarattı Ken Parker'da. Ken Parker serinin ismi evet ama her türlü insanın yaşayabileceği, her türlü soruna dair duygusal açılımlar bu serinin içinde var. Yani Ken Parker diye köşeli bir insan var ve biz onun hikâyesini anlatıyoruz diye bir şey yok. Biz insanlığı aslında Ken Parker üzerinden anlatıyoruz.

Biz de Ken Parker'ı o yüzden sevdik zaten. Ken Parker hem çizgi roman okurları için, hem de yazıldığı dönemde hitap ettiği entelektüel aydınlar için bir ihtiyaçtı. İsyankâr bir karakter Ken Parker... Halk içinde, asılan ve böylece cezalandırıldığı söylenen birinin hakkını savunabiliyordu; "adaletle intikam duygusunu birbirine karıştırmayın" diyerek. Yattığı yerde "Das Kapital" okuyan bir karakter var karşımızda... Şimdiden, bugünkü durum açısından baktığınızda Ken Parker gibi yeni bir karaktere ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz? Bu açıdan kendi hayat görüşünüz nedir? Bugün hayata nasıl bakıyorsunuz?

Öncelikle Ken Parker gibi olmak, birtakım haksızlıklara isyan edebilmek, yüksek sesle konuşabilmek, "doğrusu budur siz yanlış yapıyorsunuz" diyebilmek için insanın ülkesinin sistemini anlaması ve bilmesi gerekir. Bir demokrasi içinde yaşıyorsak, demokrasi gerçekte nedir, nasıl işler, vatandaş olmak ne demektir, bütün bunları biliyor olması gerekir. Vatandaş olmanın ne demek olduğunu bilemeyen bir insan, neye nasıl tepki vereceğini bilemez. Hangi ülkede olursa olsun Ken Parker gibi karakterlerin öncelikle kendi sorumluluklarını bilmeleri gerekir. Çünkü bilgisizlik insanlığı suskunluğa iter. Bunu Ken Parker da sıkça söyler... Bildikçe, öğrendikçe insanlar daha yüksek sesle konuşabilirler. Berlusconi örneğin... Bunca baskıyı yapan, sahtekârlığı yapan birini, "ama şu kadar insana iş veriyor" diye savunabilmek için sistemi hiç anlamamış olmak gerekiyor. Bu değirmenin suyu nereden gelir, bunu sorgulamak gerekir. İnsanların farklı düşüncelere sahip olmasına saygı duymak gerekir ancak gözümüzün önünde olup biten şeylere dair de bir bilgi ve fikir sahibi olmamız gerekir.

Ne kadar çok öğrenirsen, yanılma şansın o kadar azalır. Bilgi değerlidir. Tabii bilgiyi de fetişleştirmemek gerekir, bilgiye sahip insan da yanılabilir ama sağlıklı kararlar alabilmek için bilgiyi devrede tutmamız gerekir.

Son olarak, son dönemde takip ettiğiniz çizgi romanlar neler? Marvel'ın son dönemki ürünlerini takip ediyor musunuz?

Marvel'ın son dönemde yaptıklarını takip etmekte zorlanıyorum. Çünkü çoğu kez çizerin şov yaptığı şeylere dönüşüyor. İyi illüstrasyon yapmak gibi bir konsantrasyonla yaklaşıyor çoğu insan... Baktığınızda gerçekten çok iyi çizgiler var ama benim mesleğim öyküyü çizgiyle anlatmaktır. Başrolde öykü vardır. Ama benim gördüğüm çizgi romanlarda öyküden rol çalarak öne çıkmaya çalışan bir çizgi anlayışı öne çıkıyor.

İnsanları öyküye odaklamak yazarın ve çizerin esas kaygısı olması gerekir. Son dönemde pek bunu göremiyorum. Tabii bir çizgi roman fanatiği gibi ortaya çıkan her şeyi izliyor değilim ama benim kuşağımda bu kaygının daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Kendimi de zaten "çizgiyle anlatan" olarak tanımlıyorum. İllüstrasyon ayrı bir şeydir, çizgiyi öykünün peşine takmak ayrı... Ben bu işte ikincisini önemsiyorum..

http://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/ken-parkerin-grafik-yaraticisi-ivo-milazzoyla-kahramanlar-ve-cizgiler-uzerine-haberi

tunaorhun

Bugünkü Yurt Gazetesinin Kültür Kitap ekenin 13. sayfasında Kaya Özkaracalar'ın Zifirname başlıklı yazısı var.

yunusmeyra

"pazar sabah"'tan veya sabah gazetesi "pazar" ekinden bir çizgi roman tanıtımı..
Ezber bozan çizgi(li) roman
Alain MATALON  21.04.2013
Bir grup çizer, şimdiye dek yazılmış en büyük edebi eserleri çizgilerle anlatırsa ortaya nasıl bir sonuç çıkar? Grafik Kanon, bu soruyu, her biri sergilerde yer almaya layık illüstrasyonlarla yanıtlıyor

Son yıllarda çizgi roman sektörüne yönelik ilgi giderek büyüyor. 2012'de sadece ABD'de grafik ve çizgi roman satışları 700 milyon doların üzerindeydi. Bu rakam çok büyük görünmüyor belki ama, 2012'de toplam basılı kitap satışlarının yüzde 5 civarında düştüğünü ve buna karşılık çizgi roman satışlarının yüzde 12'lik bir artış gösterdiğini hesaba katarsak, bu sektörün öneminin giderek arttığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hatta son rakamlara göre 2013'ün ilk aylarında, çizgi roman satışları bir önceki yıla göre yüzde 40'lık bir artış göstermiş. Son yıllarda hem Hollywood'un hem de televizyon dünyasının bu kârlı alana büyük ilgi gösterdiği aşikar. Neredeyse filmi çekilmeyen çizgi roman serisi kalmadı. Hatta çizgi roman dünyasının film ve TV endüstrisi üzerindeki tesiri o kadar büyüdü ki, artık aralarındaki etkileşim çift yönlü olmaya başladı. Örneğin büyük ilgi gören Walking Dead adlı televizyon dizisinden uyarlanan çizgi roman serisini, en çok satan kitaplar listesinde rahatlıkla görebiliyoruz. Yayınevleri de yükselen satış rakamlarına paralel olarak bu sektöre büyük önem veriyor.

SIRADAN UYARLAMALARDAN FARKLI
Çizgi romanlarda her ne kadar geleneksel olarak korku, fantazi, bilim-kurgu gibi türler ağırlıklı olsa da, son yıllarda giderek artan bir gerçekçi (hatta yaşanmış olayları anlatan) hikaye akımı da var. Sinemaya uyarlanan Persepolis ve Maus gibi çizgi romanlar, bütün dünyada satış rekorları kırdı. Diğer yandan kendisini giderek geliştiren sektördeki yenilik arayışları sayesinde, okuyucular farklı ve kapsamlı projelerle de karşı karşıya kalma şansını da yakalıyor. Grafik Kanon, işte böyle bir girişim. Aslında klasik edebi eserlerin çizgi roman halinde yayımlanması yeni bir buluş değil. Pek çok ülkede yaygın olan bu tür uyarlamalar, bir süredir ülkemizde de NTV Yayınları tarafından uygulanıyor. Yayınevinin bastığı Dava, Madame Bovary, Savaş ve Barış, Suç ve Ceza gibi klasik romanların çizgi roman versiyonları büyük ilgi görüyor.

ANTİK ESERLERLE BAŞLIYOR
Ancak Grafik Kanon, birebir çizgi uyarlamalarından farklı. Her biri 500 sayfalık üç ciltten oluşan (ülkemizde henüz sadece ilk iki cildi mevcut) bu dev girişimin amacı, dünya edebiyat tarihinin neredeyse bütün antolojisini okuyucuyla görsel bir şekilde buluşturmak. M.Ö. 100 yıllarında tabletlere yazılmış olan Gılgamış Destanı'yla başlayıp David Foster Wallace'ın 1996'da çıkan Infinite Jest romanı ile son bulan Grafik Kanon, uyarlama kitaplar gibi klasik eserlerin hızlıca okunacak versiyonları değil. Serinin editörü Russ Kick, onun yerine beraber çalıştığı 100'den fazla çizerden 30 sayfayı geçmeyecek bir şekilde, kitabın ana konusunu ya da duygusunu yansıtan illüstrasyonlar yapmalarını istemiş. Kimi zaman ise kitapların sadece belirli bir bölümü resmedilmiş. İlk kitapta edebiyatın tarihsel gelişimine uygun olarak destanlar, masallar, dini yazıtlar, antik Batı ve Doğu felsefeleri, epik şiirler gibi eski eserler ağırlıkta. Anlatımdaki tasarruf, eserlerin içeriğinden çok şey alıp götürse de, kitabın Plato'nun Şölen'ini sadece üç panelle ya da ünlü İngiliz epik şiiri Beowulf'u 10 sayfada hiç yazı kullanmadan anlatabilmesi büyük başarı. Grafik Kanon'u, klasikleri en kestirme yoldan okumuş ya da en azından onlardan az biraz da olsa haberdar olmak amacı ile elinize almanız büyük bir hata olur, çünkü seri kesinlikle bu amaca hizmet etmiyor. Mesela Ryan Dunlavey, Tao de Ching'i ve Konfiçyüs'ü karikatür tarzı siyah beyaz çizgilerle üç beş sayfaya sığdırmış falan değil. Gene de buna rağmen çizimlerin tek bir karesinden bile hayatınıza uygulayabileceğiniz bir öğreti kapabilirsiniz. Ya da belki Shikibu'nun bin sayfayı aşan Genji'nin Hikayesi'nin -ki bu kitap dünyanın ilk romanı kabul edilir- çapkın kahramanı Genji'nin kadınlarının, illüstratör Molly Kiely'nin kaleminden çıkmış güzelliğini hayran hayran seyredebilirsiniz.

ESERİ, EDİTÖRÜ ANLATIYOR
Grafik Kanon'un ABD'li editörü Russ Kick, eseri şöyle anlatıyor: "Çizgi roman, karikatür ve genel olarak illüstrasyon, altın çağını yaşıyor. Hayal edilebilecek her metodu, tarzı ve yaklaşımı benimseyen pek çok yetenekli çizer; hayret verici, enfes, eğlenceli ve ezber bozan öyle çok eser yaratıyor ki, hepsine yetişmek neredeyse imkansız. Peki bu çizerlerden bir grup, şimdiye dek yazılmış en büyük edebi eserleri kaynak olarak kullansaydı ne olurdu?"

USTA İŞİ UYARLAMALAR
Grafik Kanon'un ilk cildinde ele alınan kitaplar dünyanın dört bir yanından seçilmiş. Ciltte Shakespeare kadar geleneksel Çin, Japon, Hint eserleri de yer alıyor. Ancak aynı şeyi ikinci kitap için söylemek pek mümkün değil. Kubilay Han'dan Dorian Gray'in Portresi'ne uzanan dönemi ele alan bu ciltte Russ Kick, Batı edebiyatına dönmüş. Yine de illüstrasyonlardaki çok çeşitlilik bu kitapta da aynen devam ediyor. Ayrıntılı suluboya çalışmalarından renkli karikatür tarzı basit taramalara her çeşit illüstrasyon var. Tara Siebel'in Hugo'nun Sefiller'ini ele aldığı bölüm, özellikle çizerin üst üste uyguladığı yazı, çizim ve desenlerle illüstrasyonun en üst noktası neredeyse. Alice Harikalar Diyarında, bugüne dek defalarca resmedilmiş bir eser. Buna rağmen yeraltı çizgi roman dünyasının en önemli üyelerinden Dame Darcy kendine özgü karanlık, korkutucu tarzını Viktorya dönemini anlatmada başarılı bir şekilde kullanmış. Bu ciltteki en albenili bölümlerden biri de Megan Kelso'nun Middlemarch uyarlaması. Son derece basit çizgilerle kitaptaki o zeka kıvraklığını canlandırmayı başaran bu bölüm, serinin en sevimli bölümü. İkinci cildin son kitabı olan Dorian Gray'in Portresi'ni resmeden John Coulthart'a ise en detaylı çizim ödülünü verebiliriz. İnsan ruhunun karanlığını anlatan bu kitabı ince dolmakalem çizimleriyle hayata geçiren illüstratörün her karesi bir sergide yer alabilecek ölçüde güzel. Üçüncü cildinin de bir an önce yayınlanması için can atacağınız bu seri, aslında hem klasik roman hem de çizgi roman severlere hitap ediyor diyemeyiz. Grafik Kanon'un asıl okur kitlesinin çizgi roman severler olduğu kesin. Hatta zaman zaman sadece resimlerine bakıp, dünyanın her tarafından özenle seçilmiş çizerlerin hayal güçlerine ve yeteneklerine hayran bir şekilde sayfalarını çevirebilirsiniz bu güzel eserin.

YEDİ CÜMLEDE MEVLANA FELSEFESİ
Çoğunluğu sadece alıntı ya da pasajlardan oluşsa da, kitapta tümüyle var olan hikayeler de yok değil. Örneğin hikaye içinde hikaye yaratma tekniğinin belki de ilk örneklerinden olan 1001 Gece Masalları'ndan Balıkçı ve Cin masalı bütünüyle yer alıyor. Ya da Mevlana'nın Yedi Öğüdü'nde Türk çizer Öğünç Ersöz zarif bir minyatür çizimi üzerine oturttuğu yedi cümle ile büyük düşünürün felsefesini özetlemeyi başarıyor.
yazı linki:
http://www.sabah.com.tr/Pazar/2013/04/21/ezber-bozan-cizgili-roman
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

hennessy

Şu anda Mastermind programındaki hanfendi ten ten düşkünü kendisine ten ten soruları soruyor şu anda Altan Erkekli. Hanfendi soruların hepsini bildi helal olsun. Yalnız Altan bey hiç çalışmamış bu zamanda çizgi roman bulunması çok zor dedi işte ne kadar reklam o kadar köfte biraz araştır Altan bey.
Murat : Hasan abi Avengers dağılmış duydun mu?
Hasan: Duydum duydum toplanın Tellioğulları

kalidor

Sanatçılarımız arada Cihangirdeki fildişi kulelerinden çıksalar görürler. Her Fil Kulesine bir Conan mı koyacağız? ;)
Crom! Ölüleri Say...

Gambit

Alıntı yapılan: hennessy - 28 Mayıs, 2013, 22:30:14
Yalnız Altan bey hiç çalışmamış bu zamanda çizgi roman bulunması çok zor dedi işte ne kadar reklam o kadar köfte biraz araştır Altan bey.

Dogru demis

Bundan 20 sene once 3,000 nufuslu Burdur - Karamanli ilcesinde conan alirdim ben

Simdi Izmir deyim 3-4 satisnoktasi var yok,

50,000 nufuslu Aliaga da SIFIR satis noktasi var

Herkes Istanbulda oturmuyor arkadaslar, hele Murat sen tam istisnasin

Mister NO

Bugün yayınlanan Radikal Kitap ekinde, Büyülü Çizgi Roman tarafından yayınlanan KIZILMASKE'nin tanıtımı bulunmaktadır.

kedidiro

 '' eskiden fırınlarda helva da satılırken nasrettin hoca fırının birine girmiş. fırıncıya; bu mis gibi kokan ekmekler senin mi? diye sormuş. fırıncı; evet demiş. 'ya bu taptaze helvalar' ' onlar da benim' demiş fırıncı. hoca daha fazla dayanamamış; ' o zaman yesene be adam''
    istanbul modernde üç gün boyunca açık havada fantastik türk filmleri gösterimi var dostlar. izlenecek filmler; zagor kara bela, red kit atını seven kovboy ve şeytan... YESENİZE!!!!

Mister NO

Alıntı yapılan: Mister NO - 05 Temmuz, 2013, 10:52:37
Bugün yayınlanan Radikal Kitap ekinde, Büyülü Çizgi Roman tarafından yayınlanan KIZILMASKE'nin tanıtımı bulunmaktadır.


Üç kuruş fazla olsun, kırmızı olsun


Bir kuşağın çocukluk kahramanlarından Kızılmaske, namıdiğer Fantom yeniden aramızda. Üstelik günümüz teknolojisinin imkânlarıyla "façası" düzelmiş bir şekilde.






"Fantom ormanda on kaplan gücündedir derler!" Popüler kültür hafızamıza kazınan bu replik, müstehzi ifadelerle karşılanır genellikle. Birkaç kuşağın okuyarak büyüdüğü Fantom ya da bizim Kızılmaske adıyla tanıdığımız çizgi kahraman, artık klasikleşmiş replikleriyle hatırlanır.

Mesela "Fantom şimşek gibi çakar derler", "Fantom herkesle anladığı dilden konuşur", "ormanda Fantom diye seslenin. O sizi bulur" gibi onu efsane yapan rivayetler vardır hakkında. Ormanda ona "Ölümsüz Ruh" denir. Çünkü yüzyıllardır yaşamaktadır. Orijinal adıyla "The Phantom" 1936 yılında Lee Falk tarafından yaratıldı. Aslında bir gazete çizgi bandı. Yani bizdeki Abdülcanbaz, Karamurat ya da Tarkan gibi.

Türkiye'de ise üç yıl sonra 1001 Roman dergisinde göründü ilk kez. Çeşitli dergilerde maceralarına yer verilen Kızılmaske, 1973'te Tay Yayınları'nca müstakil albüm olarak basıldı. 1980'lerin sonuna kadar da yayımı sürdü. Daha sonra çizgi roman yayıncılığının girdiği kriz onu da etkiledi; yol arkadaşları Mandrake, Swing, Teksas, Tommiks gibi yavaşça kayboldu yayın dünyasından. 1990'larda "Süper Albüm" formatında, birkaç macera bir arada yeniden yayımlanma denemeleri yapıldı ama eski popülaritesini bir türlü yakalayamadı. Şimdi bir kez daha, üstelik günümüz teknolojisinin imkânlarıyla "façası" düzelmiş bir şekilde yeniden aramızda. Bu kez yayın yaşamına geçtiğimiz günlerde başlayan Büyülü Çizgi Roman tarafından basıldı. Yayınevi ilk kitabı olan Kızılmaske'nin ardından Örümcek Adam Team Up serisini de piyasaya sürdü.

Ölümsüz ruh efsanesi nasıl doğdu?
Kızılmaske'nin öyküsünü bilmeyenler ya da hatırlamayanlar için kısa bir özet vermek iyi olur.
Lee Falk çizgi kahramanını yaratırken Kızılmaske'nin yaşam öyküsünü şöyle kurar: Şu an maceralarını takip ettiğimiz Kızılmaske'nin atası Christopher Walker, 1536 yılında babası ile çıktığı gemi yolculuğunda korsanların saldırısına uğrar. Korsanlar babasını öldürür, genç adam gemiden atlayarak kaçar ve Afrika kıtasında hayali bir ülke olan Bengali sahilinde karaya çıkar. Pigme kabilesi savaşçıları onu bulup iyileştirir. Daha sonra Christopher Walker babasının katili olan korsanı öldürür. Katilin kafatası üzerine bundan sonra kendisinin ve soyunun adalet için savaşacağına ve dünyadan kötülüğü temizleyeceğine dair söz verir. Kendisine gizemli ve korkutucu bir hava katan bir kostüm giyer, yüzünü saklar ve "ölümsüz bir ruh", "doğaüstü yenilmez bir yaratık" olduğuna dair bir efsane uydurur. Bu efsane Bengali ormanlarında yayılır.

Efsanevi Kurukafa Mağarası'nda yaşayan her Kızılmaske ölmeden önce sırlarını, yeteneklerini ve sorumluluklarını oğluna teslim eder. Bizim takip ettiğimiz 21. Kızılmaske'dir ve adı aslen Kit Walker'dır. Beyaz atı Kahraman, kurdu Şeytan, tek parça kostümü ve yüzünü gizleyen maskesiyle kötüler için korkutucu bir imgedir. Zaten cezalandırdığı kötülerin yüzünün görünür bir yerine yüzüğünün üzerine işlenmiş kurukafa izi bırakır. Kendisine iyiliği dokunan ve koruması altına aldığı insanlara ise sol eline taktığı iyilik mührünü vurur.

Tefrikadan albüme
Büyülü Çizgi Roman 21 Ağustos 1961'de çizgi bant olarak tefrika edilmeye başlanan ve 10 Şubat 1962'de sona eren Mukar Köle Pazarı  adlı macerayla yola çıkıyor. Öykü Lee Falk'a, çizgilerse ilk kez günlük çizerlik yapmaya bu macera ile başlayan Sy Barry'e ait. 1970'lerde okuduğumuz maceralardan aşina olduğumuz bir stili var Barry'nin. Orijinal karelerin üçünün yan yana getirilerek oluşturulan kitabın boyutu alıştığımızdan biraz farklı. Yayıncı orijinal karelerin boyutlarını değiştirmemek için bu formatı seçmiş. 52 yıl önce üretilmiş bir çizgi roman için oldukça düzgün bir baskı olduğu söylenebilir.

Kızılmaske'ye temel olarak Edgar Rice Burroughs'un Tarzan'ı (1912) ya da Rudyard Kipling'in Orman Kitabı kaynaklık etmiş gibi görünüyor. Keşfi yeni yeni tamamlanmış Afrika'nın ve Asya'nın balta girmemiş ormanlarıyla kaplı "vahşi" doğada geçen "egzotik" öyküler, Batı dünyası için yepyeni, meraklı bir alandı. Lee Falk 1911 doğumlu ve muhtemelen bu öykülerle büyümüştü. Kızılmaske'nin çevirmeni Ege Görgün'ün aydınlatıcı editör yazısı, bu ilişkiden doğan "oryantalist" bakışı etraflıca deşifre ediyor.


Şöyle diyor Görgün: "Zagor ve Fantom benzer konumda iki çizgi roman kahramanı sayılır. Birisi Darkwood'da Kızılderililerin, diğeri de Bengali ormanlarındaki yerlilerin hamiliğini üstlenmiştir. İki kahraman da Tarzan'dan izler taşır. Ancak Tarzan'ın aksine Batılı ve daha uygardırlar. Batı uygarlığının çoklukla açgözlülük ve kendini beğenmişlikten kaynaklanan kimi kötü yanlarına karşı savaşsalar da, Kızılderililer ve yerliler karşısında Batı'nın aklını temsil ederler. Onlara güçle olduğu kadar bu akılla da üstünlük sağlarlar, üzerlerinde hâkimiyet kurarlar."

Görgün'ün de tespit ettiği üzere bu sorunlu ilişki Kızılmaske'nin ilk dönem maceralarında çok daha bariz bir efendi-hizmetkâr ilişkisini tanımlar. Zaman içinde bu ilişki biçimi eşitlenme eğilimine girer ama hiçbir zaman tam bir eşitlik sağlanmayacaktır.

Afrika'da kaplanın ne işi var?
Eski dostları "geç" yaşlarda okurken kimi zaman bu tür rahatsızlıklar duymak, hatta "Afrika'da kaplanın ne işi var" doğal sorusu nedeniyle "on kaplan gücünde" repliğini okudukça tebessüm etmek kaçınılmaz ama yine tam da Ege Görgün'ün belirttiği üzere; "Siyaseten eleştiriyi hak eden pek çok çizgi roman mevcuttur tarihte de, şimdilerde de... Çözüm bu çizgi romanları okumamak değil, onları bilinçli okumaktır."

Kaldı ki Kızılmaske vücuda ve kafasına yapışık yekpare giysisi ve maskesiyle (ve hatta iç çamaşır benzeri şortunu bu kostümün üzerine giyerek özellikle Süpermen'e öncülük etmesiyle) daha sonra yaratılacak "kostümlü süper kahramanların" atasıdır. Üstelik Mandrake'nin de yaratıcısı olan Lee Falk öldüğü 1999 yılına kadar Kızılmaske maceraları üretmeyi sürdürdüğünden, çizgi roman tarihinin en uzun ömürlü kahramanlarından biridir.

Onunla ilgili son bir söz etmek gerekirse o meşum "mor mu – kırmızı mı" tartışması için bir iki cümle etmek gerekir. 1996'da Billy Zane'in canlandırdığı sinema filminde onu mor kostümle gören sevenleri durumu oldukça garipsemişti.  Kızılmaske'nin giysisi yayınlandığı bazı ülkelerde kapaklarda bizdeki gibi kırmızı hayal edilmiş, Lee Falk ise koyu mor seçmiş giysi için. Açıkçası ormanda görünmez olabilme özelliği atfedilen Ölümsüz Ruh'un yeşillikler içinde trafik lambası gibi geziyor olmasını hayal etmek biraz güç. Ama eline siyah beyaz çizimleri alan ilk yayıncısının böyle karizmatik bir kahramanın giysisinin rengini kırmızıdan başka bir renk olarak hayal etmesi kolay değil; ne de olsa Anadolu'da bir söz vardır "Üç kuruş fazla olsun, kırmızı olsun".



KIZILMASKE 1
Çeviren: Ege Görgün
Büyülü Çizgi Roman
2013, 304 sayfa, 27 TL.                                               

hennessy

-Kaldı ki Kızılmaske vücuda ve kafasına yapışık yekpare giysisi ve maskesiyle (ve hatta iç çamaşır benzeri şortunu bu kostümün üzerine giyerek özellikle Süpermen'e öncülük etmesiyle) daha sonra yaratılacak "kostümlü süper kahramanların" atasıdır

Yanlış bir bilgidir. Kostümlü kahramanların atası Fantoma'dır.
Murat : Hasan abi Avengers dağılmış duydun mu?
Hasan: Duydum duydum toplanın Tellioğulları

DAMPYR

Alıntı yapılan: hennessy - 11 Temmuz, 2013, 22:07:52
-Kaldı ki Kızılmaske vücuda ve kafasına yapışık yekpare giysisi ve maskesiyle (ve hatta iç çamaşır benzeri şortunu bu kostümün üzerine giyerek özellikle Süpermen'e öncülük etmesiyle) daha sonra yaratılacak "kostümlü süper kahramanların" atasıdır

Yanlış bir bilgidir. Kostümlü kahramanların atası Fantoma'dır.
Fantomayı kimse bilmiyor Murat o yüzden Kızılmaskeyi Kostümlü kahramanların atası sayıyorlar... ??? ::) :)

hennessy

Alıntı yapılan: KIZILMASKE - 14 Temmuz, 2013, 14:15:20
Fantomayı kimse bilmiyor Murat o yüzden Kızılmaskeyi Kostümlü kahramanların atası sayıyorlar... ??? ::) :)

Gene yanlış bilgi.

http://www.premiumwanadoo.com/fantomasfr/EnCours.php

Dünyanın önde gelen üstadların kurduğu fan sitesi

http://www.premiumwanadoo.com/fantomasfr/Fant005.htm



Murat : Hasan abi Avengers dağılmış duydun mu?
Hasan: Duydum duydum toplanın Tellioğulları

DAMPYR

Ben bu kahramanı hiç duymamıştım.Ama yıl bakımından haklısın galiba... ::) :D :)