Bu çizgiromanları beğenemiyorum, çünkü ...

Başlatan drfuhrer, 12 Ekim, 2011, 16:22:41

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

drfuhrer

ümitkr gibi yeni nesil bir deha varken ne haddime efendim...yüksek zekanız(!) önünde eğiliyor ve secdeye kapanıyorum(!)
muhataplık konusunda aynen katılıyorum,bir daha adını bile okumak istemiyorum deha(!) hazretleri...
bu arada rtuzel arkadaşıma ve 1-2 kişi dışında herkese teşekkür ederim yorumlarından dolayı...

aa

Tex i hiç beğenmiyorum. İlk okumaya altın Texlerle başladım. İlk sayıyı bile bitiremedim. Çizimler çizgi film gibi ve konular da çok basit geldi.  Bir daha da denemedim.
Esse Gesse Hayranı...

BAHADIR

Sakin olmakta fayda var arkadaşlar...

Mesele de zannedersem bir yayının adını verip vermeme meselesi değil...
Ümit kendi adına ifade etmek isterse bunu daha iyi ifade edecektir zaten...

Ana konumuza dönecek olursak...

Çizgiromanlarda ilk intiba ve reklam çok büyük önem arz ediyor... Kendi adıma "Ben bu çizgiromanı beğenmiyorum" diyebileceğim hiç bir şey yok (psi kom hariç  ;D) Ama konu keyif almaya gelince ipin ucu kaçıyor...Artık bir çizgiromandan keyif alabilmem için onun Ken parker kadar derinlikli ve ince espriler içeriyor olması lazım...İtiraf ediyorum; çizgiroman okumaktan eskisi kadar keyif almıyorum...Ama bu artık okumaktan ziyade tedavisi olmayan bir hastalık ve bağımlılık olduğu için de yapacak bir şey yok

Volto'nun ilk cildinin ilk iki sayısını okudum derinlikli ve ilerleyen sayılarda keyif vermeyi vaadeden bir çizgiroman...Caravan içinse herhalde sonundaki süprizi beklemek lazım,Tamamen durağan ve bilinmezlik içerisinde insan ilişkilerini kurgulayan bir konusu var...İlk cildini okudum.Suat abi'nin dediğine göre 2. cilt, ilk ciltden daha durgun...Demek ki sonunda bir şey var...Sonuçta yeni nesil bonelilerle bir şans vermek lazım...

Bone; açık söyliyeyim elime alıp daha inceleme fırsatım bile olmadı.Onun için yorumda bulunmayacağım ama daha alacak onca çizgiroman verken tercihimi Bone'dan yana kullanmam.

3. Ahit; Frankofon dedin mi hem göze hitap etmeli hemde konusu ile insanı içine çekmeli...Ben 3. ahitin ilk 4-5 sayfasında üzülerek söylüyorum direk rafa kaldırdım... ...

Diabolik; İtalya'da Tex ile beraber en çok satan çizgiromanların başında geliyor...Ama senaryolar gerçeklikten ve derinlikten biraz uzak gibi duruyor...Çizimlerde açıkçası çok ahım şahım değil...Olsa da olur olmasa da olur diyebileceğim bir yayın...(Zaten daha olmayacakmış gibi duruyor)

Sevgili Süleyman Maus'dan bahsetmiş...Maus konusu ve akıcılığı ile gerçekten kaliteli bir yapıt...Ama aşırı Yahudi siyaseti yaptığı için her zaman ikircikli yaklaştığım bir çizgiroman...İkinci defa okunmaz yani...Ama bir Yalınayak Gen ile kıyaslamam bile...Maus gözlerimi yaşartmadı...Bir insanlık dramı olmasına rağmen soğuk bir çizgiroman gibi geldi bana...

NTV'nin dünya klasiklerinden sonra özür diliyorum ama piyasada çizgiroman kirliliği diye tabir edeceğim bir manga ve dünya klasikleri yığılması oldu...Beğenilecek hiçbir tarafları yok...

Artık Zagor, Martin Amca, Mister No, ve bilimum klasik çizgiromanlardan da eskiden aldığım keyfi almıyorum ama bunların üstüne de çizgiroman tanımıyorum tabi ki...dedim ya bu artık bizde okumaktan ziyade bağımlılık ve hastalık oldu...Doz artırımı da fayda etmiyor...Her şey azken daha güzel, daha ayrıcalıklı ve daha keyifliymiş...Biz yaşlandık ve her şey bitti...Çok mu karamsar oldu...

Son olarak Yayıncılar adına bir eleştiride bulunmak istiyorum...Bir yayın seçerken bir takım kriterleri göz önünde bulundurmaları gerekiyor...Konusu, çizgisi, öykünün derinliği, nasıl basılması gerektiği gibi..."Ben yaptım, oldu" demek...Biraz egoistlik ve biraz da basite kaçmak oluyor...

Sevgiyle kalın...

yalcinerol345

Alıntı yapılan: aa - 14 Ekim, 2011, 18:21:15
Tex i hiç beğenmiyorum. İlk okumaya altın Texlerle başladım. İlk sayıyı bile bitiremedim. Çizimler çizgi film gibi ve konular da çok basit geldi.  Bir daha da denemedim.
Keşke aylık Teks ile başlasaydınız ya da Altın Teks'e 70'li sayılardan sonra başlasaydınız.Teks uzmanı değilim ama inanın çok şey kaçırıyorsunuz.

Tarkan Kurt

Alıntı yapılan: aa - 14 Ekim, 2011, 18:21:15
Tex i hiç beğenmiyorum. İlk okumaya altın Texlerle başladım. İlk sayıyı bile bitiremedim. Çizimler çizgi film gibi ve konular da çok basit geldi.  Bir daha da denemedim.

Aynen senin gibi Hennesy'de altın seri ile Teks okumaya başlamıştı ve Teks'i beğenmediğini söylemişti. Unutmaki okuduğun ciltler 60 yıllık maceralar. Hennesy daha sonra Teks süper ciltleri ve Efsanevi Teks maceralarını okuyunca tam bir Teks sever oldu. :)

DAMPYR

Çizgi romanları genel olarak ele alırsak hepsinin iyi ve kötü çizimlerinin olduğu maceralar var.örneğin ben martin amcayı okurken bazı maceralarında hiç bitmesin diyorum, bazılarında ise gerek çizimi gerekse konusu bakımından rezalet olduğunu görüp o macerayı okuyasım dahi gelmiyo.o macera zor bitiyor.bu diğer çizgi romanlardada böyle.o yüzden bir çizgi romana yüzde yüz güzel yada yüzde yüz çirkin diyemeyiz.Bizim yaşımıza göre artık konulu çizgi romanlar aradığımız ortada fazla hayalci olamadığımız için her sayıda süren fazla hayalcilik bizi (en azından beni) sıkıyor.o yüzden en iyi martin maceralarını ayırıp gerisini sağa sola verdim.şimdi kütüphanemde en iyi martin maceralarının olduğu kitaplar duruyor.tüm seriyi elde tutmaktansa inannın bu daha iyi hem daha az yer kaplıyor.hem diğer çizgi romanlarada yer açılmış oluyor....... ;)

ümitkr

Alıntı yapılan: BAHADIR - 14 Ekim, 2011, 18:23:51
Sakin olmakta fayda var arkadaşlar...

Doğru söylüyorsun Bahadır "pire için yorgan yakılmaz!"...

Özür dileyerek devam edeyim: özür dilerim!

Konu şu ki forumlarda tartışılan başlıklar yaklaşık olarak aynı oluyor ve özellikle kriteri "kendisi" olan ve kapasitesini aşan her şeyi kötülemeye meyilli birileri birçok zaman "hoşgörü" şemsiyesi altına sığınarak aynı şeyleri söylüyor ve kendi gibileri alkışlarken farklı fikirlerin karşısına fikirle çıkmak yerine babacanlığa başvuruyor v.s.

Bu konu daha geçenlerde "bu rezil çizgi romanları bastırmayın" şeklinde dile geldi ve herkes derdini anlattı. Şimdi bir basamak ileriye taşınması gerekirken aynı yerde sayan biri yine duymak istediklerini duymak için başlık açmış. Bu defa yeni-eski karşıtlığını kullanmış.

Çizgi roman okuru özeldir! Çizgi roman okuru kahramanına ve ikonlarına tutunur hayatı boyunca yanında taşır! Çocukken izlediği çocuk tiyatrolarını, sinemalarını izlemez, kitapları okumaz ama yaşlanmayan kahramanlarını büyük bir keyifle takip eder. Yaşı ilerleyen okur kendini geliştirir ve farklı roman, film ve tiyatrolardan keyif alır. Yetişkindir artık. Yaşı, bilgisi, görgüsü, kültürü ve beğenisi değişmiş-gelişmiştir (ya da öyle varsayaraız). Yetişkin sanatsever bilgisi arttıkça alışmadığı ekol ve uygulamaların ne olduklarını öğrenir ve sevmese de saygı duyar. Hangi edebiyat-sinema-tiyatro forumunda "aslan kardeşli tavşanlı ... daha iyiydi yenisi çekilmesin-basılmasın" gibi yorumlar okudunuz bilmiyorum ama bu sadece çrcilerde var.

Bu da yaşı ilerleyen çr okurunun sadakatine ve bağlılığına mı işarettir yoksa çr okurlarının çoğunun aslında kültürel, bilgisel ve görgüsel olarak geriliğine mi?

Yaşım 50, 60, 1 milyon ben bilirim... Haydi ya! Demek küçük dünyalarda bu böyle algılanıyor! Gerçek dünyadaysa bu böyle değil ve küçük dağları ben yarattım edası kabak tadı veriyor artık. Everest de dünyanın başından beri var, tepesine çıkıp bayrak dikiyorlar... Çizgi roman sanatsa, bunun okuru da sanatla haşır neşir insanlarsa aynı şeyleri söyleyen ve kendini işitmekten zevk alan insanlar olmaktan çıkmaları gerektiği düşüncesindeyim. Yoksa alzheimer olmuş kahveci güzelleri gibi onlarca aklı selim konuşmayı işitmeyerek tekrar ve tekrar aynı şeyleri konuşmaları sadece ve sadece çizgi romanın kötü bir şey olduğunu iddia edenlerin ekmeğine yağ sürer: Bak çocuğum, çr okursan büyüdüğünde böyle olursun!

drfuhrer... tanımam, kinim yok, gıcığım yok, niye olsun... hatta olmasın! Ama el insaf ama cidden el insaf...! "bu arada rtuzel arkadaşıma ve 1-2 kişi dışında herkese teşekkür ederim yorumlarından dolayı..." yani geri kalanlar sizi önemsemiş bir şeyler yazmış onlara bu kadar mı ... muamelesi yapılır! Monolog için ayna var! Sesinizi kaydedip dinlemenin bin yolu var! Forum ise sohbet etme yeridir... Karşılıklı... İlerlemek ve gelişmek için paylaşım... Di-ya-log falan... Bunun için yüksek zeka, deha gerekmez...

ümitkr

Neleri sevmiyorum:

Volto - Büyülü Rüzgar'da Manfredi'yi defalarca eleştirmiştim gene aynı noktadayım. Manfredi ne yazdığını bilmiyor gibi. Temel olarak kahramanı Volto iken çizgi romanda üç kişinin daha hikayesi akıyor ve hala daha tam olarak ne anlattığı belli değil. Yüzbaşı'nın hikayesi mi, Volto'nun mu, Delikanlının mı, hatunun mu? Veya dönemi anlatıyor da hepsi aslında yan karakter mi? O zaman da soru şu neyi anlatıyor Manfredi? Ben bu kadar okudum ama daha yanıtımı alamadım. Neden aniden bir sayıda ana öyküye "hiç" hizmet etmeyen olaylar öne çıkıyor v.s. Bilmiyorum. Isınamadım.

Gizli Savaş - Simsiyah ve üzüntü verecek kadar karanlıktı. Okudum ama bir daha kapağını açmadım :(

Brandon - Öyküsüne uygun çizgi diye düşünüyorum. Ancak öyküler postapocaliptik onlarca öyküye ve bazı Conan'ların bilimkurgusal yorumları gibi duruyor. Yeni bir şey sunmasını bekliyorum. Özellikle de Groucho, Çiko gibi tiplerin yerine robot konması ve Nathan Never gibi hassas entellektüel ekşın men havası fazla klişe olmaya başladı gibi.

Martin Mystere - Aksoy'un bastığı sayılarla birlikte aksiyondan çok konuşmanın hakim olduğu bir süreç başlamıştı. Bir daha eski havasını yakalayamamış gibi geldi bana. Bu yüzden okuyamıyorum keyifle.

Dylan Dog - Kapı çalar, Groucho komiklik yapar, komiser sinirlenir, Dylan kızı yatağa atar, olay çözülür ama finalde hep "acaba gerçekten çözüldü mü" sorulu kareyle biter. Bana göre değil, olamıyor bir türlü.

Teks - Yok okuyamıyorum ve keyif alamıyorum. Neden? Olmuyor.

Planet Hulk - İnanılmaz kötü bir font yüzünden okuyamadım ve öyküyüsünü çok sevdiğim Hulk'u kendi dilimde zevk alarak okuyamadım.

Teksas, Tommiks, Swing: Cinsellik yok, adamlar kızlardan kaçıyor, şiddet sahneleri kafayı ıskalayan kurşunlar ve görünmeyen kanla dolu :) Ortaokul ve daha küçükler için olduğunu düşündüğüm yayınlar. Swing'i diğerlerinden daha fazla sevmekle birlikte bazı "kötü alışkanlığı olan abilerin" de olduğu "oğlanlar kulübü kızlar giremez" havası beni sıkıyor.

New Avengers - Allahım en kasvet süreç içindeyiz. Bitse de yeni hikayelerle coşsak. "Çakma Superman" Sentry ve onun uyduruk ikinci sınıf yalan hikayesi fazlaca zorlama.

Diabolik - Bilmiyorum... Okuyan var ki basılıyor hala. Aynı şeyleri farklı şekillerde anlatabilmek maharetse harika eserlerden biri bence. Yeni bir şey sunuyor mu? ASLA.

V.s.

Bahadır yav... BONE'u kesinlikle öneririm bir bak. Neden? Bilmem ben mizah duygusunu da, dilini de, anlatımını da beğendim. Masalsı ve çocuksu bir havayla yetişkin işi çıkarmışlar gibi.

Maus... Maus, Spiegelman'ın yahudileri de eleştirdiği bir eserdir. İki tarafı da eleştiren bir eser olmasından olsa gerek drama kaçmak yerine basit bir fabl buluşuyla olayları yansıtmış. Hedefleri ve dertleri aynı değil. Anlatım dilleri ve teknikleri de...  Gen'le karşılaştırmak bu bakımdan yanlış olabilir.

Bir önceki çıkışım için tekrar özür. Bunlar da bende böyle... İleride değişir mi bilmem :)

drfuhrer

'''Artık Zagor, Martin Amca, Mister No, ve bilimum klasik çizgiromanlardan da eskiden aldığım keyfi almıyorum ama bunların üstüne de çizgiroman tanımıyorum tabi ki...dedim ya bu artık bizde okumaktan ziyade bağımlılık ve hastalık oldu...Doz artırımı da fayda etmiyor...Her şey azken daha güzel, daha ayrıcalıklı ve daha keyifliymiş...Biz yaşlandık ve her şey bitti...Çok mu karamsar oldu'''(bahadır'dan alıntı)
altına imzamı atarım.......

altay1944

Bazı çizgiromanları beğenmiyorum başlığını görünce şaşırdım,afalladım.Doğru ..Benimde beğenmediğim bazıları hatta birçokları var.Buyrun bir örnek texleri hiç beğenmedim halada beğenmem.Zagoru okurken o kadar elektirik yüklenir ki bedenimde başımı duvarlara vurasım gelir.Ama bu bunlarda beğenilirmiymiş deme hakkı vermez bana.En azından şunu biliyorum ki bir zamanlar her ikisinide çok beğenirdim.Bahadır bey yukarıda belirtmiş .Sanırım yaşlanıyoruz.Birde beğeni kavramı sanırım biraz göreceli .Birinin beğendiğini başkası beğenmeyebiliyor .Ortak nokta saygı ile konuyu tatlılığa bağlamayı öneriyorum.Bu arada tex ve zagorların tüm albümleri elimde ,kitaplığımda mevcut.Yeni çr lere gelince bir şans verilmesi taraftarıyım.Bırakalım çıksınlar bir beğenen vardır elbet.saygı ve selametle.
Yarabbi bildir de
ben beni bileyim. Beni bilen ben ile kendime geleyim. Benim bensizliğim
ile ben seni bileyim. Seni bilmeyen beni ben neyleyeyim...


Hz. Mevlânâ

DAMPYR

Arkadaşlar gene benim dediğime geliyorsunuz.Sonuç olarak her sayıda kendini tekrarlayan fotokopi gibi fazla değişmeyen çizgi romanlar değil,Bizi alıp giden her sayıda başka dünyalara götüren ama götürürken saçmalamayan çizgi romanlar istiyoruz.Sayın Yayınevleri duyun sesimizi......... ;)

ferzan

    Bu başlık için kendi çerçevemden şöyle bir katkıda bulunmak istiyorum...
    İyi-kötü ya da kişisel beğeni,zevk-renk mevzusundan ziyade,biraz gözardı edildiğini düşündüğüm noktalara değineceğim...
    Tarih derslerine girişle ilgili ders kitaplarında şöyle bir başlık yer alır...Tarihin tasnifi,tahlili ve tenkiti diye...Hemen ardından vurgulanır,olaylar kesinlikle geçtiği dönem baz alınarak değerlendirilmeli denir,bugünün şartlarına yönelik değerlendirmelerin (eskiler adına) çoğunlukla yanlış olabileceği ihtimaline dikkat çekilir...Ama yine çoğu kez de hem o dönem,hem de şimdiki zaman adına yer alan ortak yanlışların ve doğruların altı da çizilmek suretiyle ihmal edilmez...Tamamen lise ders kitabımdan hatırladığım bu girişle ben de görüşlerimi dile getirmeye çalışacağım...Sözüm hiçkimseye değil,beğenileri sorgulamak adına da değil,yalnızca genel bir konuya değineceğim,bazı örnekler üzerinde gideceğim...
    Tex'in yayına başlama hayatı sanıyorum 1946...Şu anki ortalama Tex kalitesine alışmış biri olarak başlarda çok fazla zevk alamayacağım aşikar...Ama nedense şu sıralar çizgi anlayışını biraz daha ön plana alan benim için,Altın Tex'e başladığım dönemde çizgiye çok daha fazla kafayı takmış biriydim ve her nasılsa Tex'in ilk hallerini de elimde bulundurmak,o dönemin gözünden bakıp çıtamı biraz indirmek suretiyle pek ala zevk alabildim...Ama gene konuşmak gerekirse,bugüne kıyasla tercih edilmemesi doğal,ama o dönem için en iyilerden biriydi...Benim gibi bir parça olayın geçmiş ya da duygu yerini ön plana alan çizgiroman severler,değerlendirmelerini bu çerçevede yaptıkları için ister istemez bu detaylara takılmak istemeyen çizgiroman severleri etkileyebiliyor...Bunda anormal bir durum yok,iyi-kötü her itkinin illa bir alıcısı ve beğeneni olacağına eminim...Diğer yandan,en sağlam itkiye rağmen son karar elbette satın alacak olanın...Şöyle bir karıştırıp kendine hitap etmeyeceğini hissettiği noktada rafa geri koyar,olur biter...Bizler yalnızca çizgiroman sevdalılarıyız,profesyonel ya da türe mükemmel düzeyde hakim kimseler değiliz...Tercihimiz ve beğenimiz haricinde,bazen duygusal olarak da hareket edebiliriz...Öncelikle herkesin olası bir itkide bunu göz önüne almasını isterim...
    EsseGesse üretimleri bir gün tamamen piyasadan kalkacak,yayınlanmayacak ya da bulunamayacak deseler,genel bir yaşanmışlık adına üzülsem de sonradan gözüm aramaz mesela...Ama EsseGesse tutkunu olanların başlı başına bir kuşak olduğunu ve kendi dönemlerindeki manevi yerini,hatıralarını ve yıllar geçtikten sonra bile beğenileri değişse de vazgeçememelerini de sözkonusu duygusallığa bağlarım ve sırf bunu başarabildiği için EsseGesse üretimlerini şahsım adına çok sevmemekle birlikte daima ortalarda olmasını ve unutulmamasını dilerim...Herşey bir yana,çizgiroman adına kilometre taşlarından biridir ve yerine göre ders niteliği bile taşıyabilir...Öykü akışındaki bilhassa yüz ifadelerinden verilen bariz ipuçları dolayısıyla zevkimi kaçırsa da,belli bir çizginin altına inmediği gibi üstüne de çıkmayıp mevcut istikrarını korusa da,sırf eski kuşağın ruhunu yakalamak,o dönemin ve şimdinin EsseGesse hayranlarının aldığı zevkin onda birini de olsa paylaşabilmek için oturur okurum bazen...Şimdiye dek pişmanlık duymuş değilim,çünkü yaklaşımım başından bellidir...
    Öte yandan,bazen sözünü ettiğim duygusallıktan yana olan çr severlerin,bilhassa tek bir türe ve beğeniye odaklananların şahsi değerlendirmeleri de yanlış olabiliyor...Bunun sebebi çoğunlukla kemikleşmiş bir bakış açısından kaynaklanabiliyor...Dolayısıyla olayın bu tarafında olan herhangi bir çr severe bir elinizde EsseGesse,diğer elinizde de atıyorum bir Milazzo ya da Hugo Pratt gösterdiğinizde,son yazdığım iki isme amatör bile diyebiliyor...Çünkü onun çr anlayışındaki çizgi tamamen reele ama onun sevdiği reele yönelik...Alternatif reel ya da tamamıyla sanatsal yaklaşımdan ötürü yılların getirdiği tecrübeyle daha deforme ya da sade bir tat üzerine kurulu herhangi bir çizgi anlayışını tamamen reddedebiliyor...Bu sebeple ben sanat tarihiyle çizgiroman tarihini son derece paralel bulurum...EsseGesse ya da o dönem Amerika'sındaki Hal Foster,Burn Hogarth Rönesans ise,John Buscema doğrudan Barok kalıyor..Çünkü Barok dönemle beraber Rönesans resmindeki bazı soğukluk ve statik anlayışlar yerini başka şeylere bırakmaya başlıyor...Kaldı ki modern sanat,izlenimci akımlar,soyut sanat,fotorealizm,hiperrealizm ve saireye hiç girmiyorum...Anlayış ve çıkış olarak fazlasıyla ortak noktası var bu iki tarih çizelgesinin de...
    Diğer forumda bir ara muhabbeti edilmişti mesela...Biri EsseGesse'ye süprüntü deyip daha sanatsal arayışlar içerisinde olan ya da alternatif kategorisinde bir ismi verirken,tartıştığı kimse de EsseGesse'yi göklere çıkarıp öbür tarafın sevdiği Corto Maltese gibi endüstriyel anlayış dışındaki bir esere süprüntü demişti...Her ikisi de son derece yanlış yaklaşımlardı...
    Ekol olarak değerlendirmek gerekirse,Fumetti'lerin genel hatları bellidir...Çok nadiren anlatım dolayısıyla değişkenlik gösteren ama genel olarak sabit anlayışla kurgulanmış 3 bantlık statik panelleme,siyah beyaz ve benzeri şeyler...Genel olarak Bonelli ağırlıklı fumettilerin de giriş ya da hikayeye giriş öncesi prolog niteliği taşıyan kısımları oldukça benzerlik gösterebilir...Atıyorum,karlı bir dağda bir avcı ile köpeği vardır...Av bulamadığından yakınır ve ona yoldaşlık eden köpeğiyle konuşurken bir çıtırtı duyar...Önce bir yerli olduğunu sanır ama sonra bilinmeyen birşey tarafından alıkonur ya da katledilir ve geniş açılı bir sahne ile orman tasviri vasıtasıyla son çığlıkları duyulur...Hemen ardından gelen sayfada geniş bir kare ile öykünün asıl girişi yapılır,maceranın adı kocaman yazılır ve kahramanlarımız o olayın yakınlarında bir yerleşim yerine çok basit ihtiyaçlardan ötürü tesadüfen uğramış olur ya da o yöreden birinin çağrısı üzerine oraya gelmiş olurlar,isteyerek ya da istemeyerek olaya bulaşırlar ve saire...Buna benzer Bonelli şablonlarının örneği çoktur...İster Western olsun,ister günümüz,isterse bilimkurgu...Kısaca bu paragrafta tüm saydıklarım,o ekolün karakterini çizer...Dolayısıyla son dönem Bonelli üretimlerine normalin üzerinde ilgi göstermişsek,emin olun adını koyamadığımız ama hissederek bir parça bunalabildiğimiz bu tarz şablonların yeni üretimlerde kullanılmamasından ötürüdür...Bunu bilinçli olarak tahlil edemeyebiliriz ama hissederiz ve bu da o esere hakettiğinden fazla sahiplenmemize sebep olabilir...Ve buna benzer nice şey...
    Farklı şekilde yığınla örnek verebilirim ama lafı daha da uzatmış olurum...Dolayısıyla eserler yaş,yaşa göre beğeni,duygusallık ya da tamamen yenilik ve dinamiklik adına,arayışlar adına ve daha pek çok şey adına kendini aldırır...Yine pek çok şey adına da aldırmaz...
    Benim çizgiromanda durup ne oluyoruz yahu,daha farklı neler olabilir dediğim bir dönem oldu...Fazlasıyla kaliteli bulduğum yayın vardı ama artık ihtiyacım olan başka birşeydi,çünkü böyle gittiği sürece çizgiromanla olan gönül bağım tutuklaşabilirdi...Tam o sıralarda farklı kişi ya da tesadüfler aracılığıyla alternatifleri farkettim ve ilgi duydum...Art Spiegalman(Maus),Joe Sacco(Filistin,Goradze),Craig Thompson(Blankets) gibi isimlere örnekler verebilirim ama asla alternatif bunlardan ibaret diyemem...Çok geniş ve çeşitli yelpazede,ilk bakışta karikatürize ya da amatör gibi gelebilecek ama kendi özgün anlatımlarına emin olun Jim Lee gibi bir bileğin bile faydası olmayacağı,mütevazi ve tamamen nevi şahsına münhasır,kendi kendine yeten ve vareden,yer yer sanat kategorisine bile giren bir tür var ki,bu tür ekol ya da coğrafyalar ile sınırları çizilemeyen birşey...Mesela,Daredevil'dan hatırlayacağınız David Mack gibi eşine az rastlanır bir bilek de endüstriyel alanın dışına alınabilir,başka türlü bir alternatif kategorisine sokulabilir... En sade ve basitinden tutun da en detaylı ve mükemmeline kadar alternatiflerin sınırı ve sınıfı yok denebilir...Dolayısıyla kişisel beğeniye çok basit ve çirkin gelecek bir çizgi tadını yakalayabilmek için yıllarını veren adamların olduğu ve bunun da apayrı birşey olduğu en başta kabul edilerek hemen adlandırılmaya,kestirilip atılmaya çalışılmamalıdır...Çizgiroman sınırları olmayan,müthiş geniş ve ufka uzanan,daha da uzanmaya ve çeşitlenmeye devam edecek olan müthiş bir anlatı biçimidir çünkü...Burada olmamızın yegane sebebi de bu değil midir zaten?..
    Son olarak,Volto ve Greystorm'u itki ile alan,Brendon'u daha önce Strip'te okuyup hala almayı düşünen ve Caravan'ı ısrarla her seferinde inceleyip daha ileri bir tarihe ertelemek suretiyle rafa kaldıran benim değerlendirmelerim ve sebeplerimle yazımı bitireceğim...
    Volto'nun 4 kitabını da aldım ama sadece ilk 2 maceranın yer aldığı 1. kitabı okuyup kalanını seri bitince okumaya karar verdim...Yine de bu kadarla bile Volto'yu sevmemin sebebi,en başta Manfredi'den ötürüdür...Büyülü Rüzgar'la tanıyıp sevdiğim bu yazarın istisnasız her eserini alabilirim...Bana en başta çekici gelen mevzu,İtalyanların da sonunda kendilerinden başka ülkelerin kahramanlarını anlatmaya değil de doğrudan kendilerini anlatmaya başlamaları,tarihlerine objektif yaklaşımları ve benzer durumlar oldu...En sağlam çizgiroman sanatçıları bile standart görsel anlayışını koruyan Bonelli formatında yitip gidebiliyor...Bazıları ise daha göz alıcı olabiliyor bu formatta...Ben Goran Parlov'u Büyülü Rüzgar'da tanıdım ama çizgilerini göreceğim maceraları iple çekmezdim...Funetti mantığının da en kötü örneğinde bile hikayeyi anlatmaya yetecek sadelikte çizerler de kullanabileceğini bildiğimden,o düşünceyle okur,maceralarını takip ettiğim karakterden zevk alırdım...Tabii,müthiş Bonelli çizerleri de azımsanamayacak sayıda ama ben konumuzla alakalı kısmına değiniyorum...Herneyse,Goran Parlov'un Amerika'ya yaptığı 4 sayılık Punisher'ları görünce direk aşık oldum sayfalarındaki sahneleme ve dinamizme mesela...Eğer Goran Parlov'a kötü demiş olsaydım ve başka şans vermeseydim,böyle bir bileğin bana sunacağı başka tarzda anlatılardan da önyargım yüzünden mahrum kalacaktım...Genellikle Manfredi kadrosunda gördüğümüz Mastantuono mesela,fumetti formatında bile harikalar yaratabiliyorken,frankofon albümlerini incelediğimde daha da saygı duydum...Şunu asla unutmamalı ki,endüstriyel çizgiromanda tercihler ve alışkanlıklar,bazen çizerin kağıt üzerindeki ölümüne ya da düşüşüne sebep olabilir...Parlayıp popülerleşmesine sebep olacağı gibi...Bu yüzden belli bir ortalama anlayışa sahip olup zaman zaman esneten ya da üzerine yeni şeyler katabilen her türde,ilk bakışta beğnenmediklerime bir şans daha veririm,en olmadı bambaşka işlerinin peşine düşerim...Baktım aynı tas aynı hamam,o zaman vazgeçerim,bana hitap etmiyordur zaten...Ama tamamen kötü demek,nasıl olmuş da yayınlanmış diye yakınmak çok sağlıklı bir yaklaşım değil...
    Başka bir hataya düşmeyeyim,kendi adıma sağlıklı bulmadığım bir yaklaşım diyeyim...Belki benim penceremden de bakılsa,okur ile mevcut eser arasındaki buzlar eriyebilir diyeyim...Hatta bu yüzden okur,aldığına pişman olmak yerine ''bunu da gördüm,tatmış oldum,o halde elimden çıkarabilirim'' diye düşünerek daha olumlu hissedebilir diyeyim...
    Polyannacı olduğumu,her şeye olumlu yakaştığımı düşünmenizi istemem...Çok zor beğenirim,artık beni kesecek ya da saygı duymamı sağlayacak anlatıların özlemi içerisindeyim,çizer konusundaki olumlu yaklaşımlarıma rağmen,alternatif bir evrende fikrine değer verilen son derece yetkin ve popüler bir yayıncı olsaydım,bildiğiniz çok sanatçıyı aç bırakacağımın da garantisini verebilirdim...Buna rağmen,zevk alabilmek adına ilk bakışta Polyannacılık gibi algılanması muhtemel bu yaklaşımımdan memnunum...Sonuçta sevmek ve zevk almak istiyoruz okuduğumuzdan...
    Bu arada Hanac abi,neden kızayım Ersin Burak mevzuuna?.. :) Forumda Ersin Burak'tan en çok bahseden ve seven,bir şekilde çoğu eserini gazeteler vasıtasıyla da biriktirebilmiş biriyim ve hala seviyorum,dünya standartlarında olduğunu düşünüyorum..Bunda geçen Mayıs ayındaki sergisinde gördüğüm bambaşka işlerinin büyük payı var...Öte yandan,gazete tefrikaları geleneğimize olan bağlılığımı,aldığım nostaljik zevki ve bir ara normal sayfa çizgiromanından ziyade altyazılı tefrikaları daha çok sevdiğimi bile söylemişimdir...Ersin Burak konusunda sizin de takdir edeceğiniz gibi duygusal yaklaşıyorum...Stilini değerli buluyorum ve bana son derece sıcak ve sanatsal geliyor...Ama bana öyle hisettiriyor...Mesela Volto'ya yakıştırmıştım onun çizgilerini ama geçen İzmir toplantısında TarkanKurt abim de dile getirmişti beğenmediğini,taramalardan rahatsızlık duyduğunu...Gayet normaldir...Sevdirmek için elimden geleni yapmam,yeri gelirse belki benim kendimce aldığım tadı alabilmeniz ihtimaline karşı apayrı bir çalışmasından örnek paylaşırım ya da gerek bile olmaz...Beğeni konusuna girmeyeceğimi belirtmiştim zaten... :)
    Greystorm'u aldım,itkileyenler arasında da vardım...Çünkü ilk albüme bayılmıştım...Büyük açlığım için bir nebze ara sıcak görevi görmüştü...Herşey bir yana,kitaplığıma çok yakışacaktı ve tamamlanmış bir seriydi ama albümlerin sonuncusunu da bitirdiğimde bir parça hayal kırıklığına uğradım ve ilgili başlıklarda da en az 3 kez bu hayal kırıklığımı açıkladım,memnuniyetsizliğimi dile getirdim ama pişman olmadım...
    Laf arasında belirteyim,''pişman olmak suç mu ulan yarım porsiyon?tutturmuşsun bir pişmanlık..'' diye düşünürseniz,hemen eklerim...''Suç değil ama kötü hissettiren bir şey,şahsım adına pişmanlık duymamak için elimden geleni yapıyorum ama mevcut pişman olanlarımıza asla birşey demiyorum.'' derim... :)
    Brendon'un çizgilerini de öykülerini de sevdim,daha da sevebilirim çünkü İtalyan işi bir post-apokaliptik anlatının olmasını,fumetti olarak okuyabilmeyi hep arzularım...Öte yandan,öykü de çizgi de kendi kendine yetip hikayeyi anlatabildiği müddetçe sorun görmem...
    Caravan,şu ana kadar kapağını baz alarak iç çizgilerine göz gezdirdiğimde bir parça hayal kırıklığına uğradığım uzun zamandan beri ilk fumetti oldu diyebilirim...Yine de öykünün çok şey vaadettiğine inanıyorum,dolayısıyla ertelememe rağmen mutlaka alıp arşivime koyacağım...Okumaya başladığımda,çizgilere de ısınacağımı sanıyorum...Düşündüğüm gibi olmayabilir de tabii...
    West'i denk gelirse okurum yolculukta,benim için yol kitaplarındandır ama Savaş serisini hiç aklımdan geçirmedim..Nostaljik kuşağa güzel gelebilir belki ama bu sefer ona bulaşmayı düşünmüyorum,çünkü savaş hikayelerine pek alışamadım oldum olası...Şiddet öğelerini severim ama doğrudan savaş hikayeleri ilgimi çekmez...Tamamen bu yüzden...Kızılmaske'yi Tay'lardan okumayı tercih ederim,hatta mümkünse orijinal strip şeklinde...Çünkü striplerin olayı da apayrıdır,başlı başına bir anlayıştır ama sayfaya uyarlamada bütünlük adına hezimete uğratabilir...Mandrake'yi ise ömrümde okumadım,bi ara denemeyi düşünürüm ama ne zaman olur bilinmez...Sırf tadına bakmak için...
    Şimdilik görüşlerim bunlar...Yukarıda dikkat çekmeye çalıştığım noktaları da yeri geldiğinde es geçmezsek,peşin hükme girmezsek daha mutlu olabiliriz...Bu sadece benim kendime uyguladığım bir reçete...Herkese uyar ya da uymaz,iyi gelir ya da yan etki eder,bilemem...
    Diğer yandan,bir çizer ve çizgiromancı adayı gözüyle yaklaşıp mevcut edinim ve birikimimle ele almaya kalkışırsam,yazının seyri çok daha acımasız ve yanlış olabilir...Bu sebeple okur yanıma her zaman öncelik verdiğim için mutluyum,bu yanım,çizer yanımı da rahatsız etmiyor,bilakis göremeyeceğim şeyleri görüp keşfetmeme sebep oluyor,bu da bana bambaşka kapı ve seçenekleri sunuyor...
    Son söz,ben bunları yazarken yazılan iletilerin yanında kel alaka kaldıysa kusuruma bakmayın...Asıl son söz,çeşitlilikten memnunum,bunu hayal bile edemediğim zamanların şimdilik geride kalmasından memnunum Okur sayısıyla mevcut yayın çeşitliliğinin dengesizliğine rağmen hem de...
   
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

s.b

Alıntı yapılan: rtuzel - 14 Ekim, 2011, 17:35:10
Dr fuhrer başta yayınların adını vermek istememiş sonra ısrar üstüne vermiş bu sefer nasıl bu yayına kötü dersin şeklinde eleştiriye uğramış. Ben arkadaşa ve eleştirdiği yaklaşıma katılıyorum forumda tam hissedilmesede yeni çr iyidir eskilerin yayınlanması yenilerin önünde engeldir ve yeniler herşekilde desteklenmeli tarzında bir yaklaşım var. Bende bu yaklaşıma karşıyım mesela.

Uzun süredir bu forumun müdavimiyim. Hiçbir çizgiroman ekolü bu forumda öne çıkarılmamıştır. "Yok bu yeniydi, yok şu eskiydi" diye bir görüşte öne çıkarılmamıştır. Şahsen Tommiks'i de okurum X men'i de. Kimseye illa bunları okuyacaksın demem, diyemem. Keza buradaki arkadaşlarımın hiçbirisinin de böyle bir eğilimi yoktur. Ama kendi beğendikleri çizgiromanlarıda elbetteki tavsiye edebilirler ve etmelidirlerde.
Beğenmediğim çizgiromanları da okumam. Ama "beğenmiyorum" diyebilmem için de önce o çizgiromanı okumam lazım. Benim beğenmeyip okumadığım Dampyr, Dylan Dog ve Nathan Never'ı "deliler" gibi zevkle okuyan arkadaşlar var. Şimdi, benim bu çizgiromanları kötülemem mi gerekiyor?
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

s.b

Alıntı yapılan: aa - 14 Ekim, 2011, 18:21:15
Tex i hiç beğenmiyorum. İlk okumaya altın Texlerle başladım. İlk sayıyı bile bitiremedim. Çizimler çizgi film gibi ve konular da çok basit geldi.  Bir daha da denemedim.

Size Tex Süper Cildi tavsiye ediyorum. Bir de bu dediğimi okuyun bakalım ne düşüneceksiniz. Veya Efsanevileri.
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

rumar80

   Biraz da benden:
Artık yavalaştığı, aksiyonu azaldığı, her taşın altında gizem bulduğu için Martin Mystere'i
Klasik olsalar da basit çizim ve senaryosu ile Essegesse'leri
Korku kisvesi altında kendini tekrarladığına inandığım Dylan Dog'u
Kötü baskısı ve vasat konusu ile Pecos Bill'i
Şu an için hangisi olursa olsun mangayı
Sıkı bir Conan hayranı olsam da ve kendisi Conan'dan 100 kat güzel olsa da Red Soja'yı
Kendini tekrarladığı ve kilodunu kaybettiği için Superman'i beğenemiyorum