Ana Menü

Ne okuyoruz?

Başlatan kadri kerem, 26 Eylül, 2012, 22:19:16

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

alan ford

 Mizah dozu en düşük kitabı Otomatik Piyano sanırım, o da bambaşka bir şey ama. Çok çok iyi. Kilgore Trout da sanki yok onda. Galapagos'da gıyabında bahsi geçer, diğer bütün kitaplarında da var sanki. belki 1-2 sini es geçmiştir bu başarısız bilim kurgu yazarı.
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

Kinowa59

Osman Balcıgil'in yazdığı ve Destek yayınlarından çıkan "Elâ gözlü pars, Celile "isimli kitabını okuyorum. Nazım Hikmet ve aile bireyleri hakkında geniş bilgi almak isteyen Edebiyat düşkünü dostlara bu kitabı ve Vala Nurettin'in" Bu Dünyadan Nazım geçti" isimli kitabını öneriyorum. Şair Yahya Kemal Beyatlı ( 1884-1958) daha bir yakından tanımak isteyen dostlara da özellikle" elâ gözlü pars, Celile" isimli kitabı öneriyorum.

Kinowa59

Bazı kitaplar vardır, insan okudukça kendi yaşamından kesitler görür. Mısırlı yazar Necib Mahfuz' un vefatından önceki son romanı Kuştimur Kahvehanesi. 1910 yılının değişik aylarında doğan beş arkadaşın  1915 yılında başlayan dostluklarının seksenli yaşlarına kadar devam ederkenki yaşamları ve Mısırın çalkantılı sürecini de bir yakın tarih kitabı titizliğiyle ele alan Necib Mahfuz'un bu ölümsüz eseri, benim gibi orta yaşın zirvelerinde top koşturan dostlarımızın birazda kendilerinden anılar bulmasını sağlayacaktır. Orta yaşta olan değerli dostlara öneriyorum.

battlehammer

Bu yaz neler okudum. Her ne kadar yaz bitmediyse de (gerçekten bitmedi, di mi? Çok üzülüyorum ya) depresyondan depresyona vurulmalar ve sonra yardıma yetişen arkadaşların bolca board gameli, biralı, denizli, barlı gezmeli müdahaleleri sonucunda  Eylül'e kadar bir tatildelik haline girebildiğim için  mevsimsel rapor çıkartmaya hazırım.

Öncelikle Ocak ayında ilk kitaptan başladığım Terry Pratchett maratonum halen devam ediyor. Ki aşağıda görebileceğiniz üzere, hem zamanımı hem de ruhumu tamamen işgal etti Terry. En son 14. kitabı okurken yazmışım bu başlığa. Şu anda 27. kitaba geldim ama artık çok azaldığı için okunmamış TP kitapları, hız kestim, başlamıyorum 27ye. Kısa kısa notlar yazıp ilgilisine goodreads linklerini bırakacağım sadece ama bilesiniz ki Terry Pratchett bu hayatı anlamak, sindirmek ve yaşamak için çok, çok iyi bir rehber:




Hanımlar ve Beyler (DiskDünya, #14; Cadılar #4):

Elfler hayrete şayandır. Hayret uyandırırlar.
Elfler harikadır. Harikalar yaratırlar.
Elfler düş gibidir. Düşler üretirler.
Elfler muhteşemdir. İhtişam yayarlar.
Elfler büyüleyicidir. Büyü dokurlar.
Elfler müthiştir. Dehşet doğururlar.
Sözcüklerin özelliği, anlamlarının yılan gibi kıvrılabilir olmasıdır. Ve yılan bulmak istiyorsanız, anlam değiştiren sözcüklerin ardına bakmanız gerekir.
Kimse elflerin iyi olduğunu söylememiştir.
Elfler kötüdür.


En başta diğer Disk kitaplarının aksine, seriden bağımsız okumamak gereken bir kitap, mutlaka bir başa dönmek lazım Cadılar'da. Temelde bir Shakespeare - A Midsummer Night's Dream hikayesi ve Pratchett'a özgü bin bir katmanıyla gerçekten çok iyi. Üç cadımız Genua'daki peri masalından geri dönerler diyarda bazı şeylerin değişmiş olduğunu fark ederler. Hem Muhteşem şahinci Hodgesaaargh ile tanıştığımızi hem de Görünmez Üniversite Tayfasının da katılmasıyla ortalığın karıştığı bir kitap.




Asayiş Berkemal (Diskdünya, #15; Bekçiler #2):

"Vimes'a göre zenginlerin bu kadar zengin olmasının sebebi, az para harcamayı başarabilmeleriydi.
Örneğin botlar. Vimes'ın maaşı ayda otuz sekiz dolar artı ikramiyeydi. Gerçekten kaliteli botlar elli dolara mâl oluyordu. Ama makul fiyatlı bir çift bot (yani bir iki mevsim idare edebilecek ve tabanındaki karton eridiği zaman deli gibi su alacak olan bir çift bot) aşağı yukarı on dolardı. Vimes her zaman bu botlardan alırdı ve onları, tabanları iyice aşınana dek, sisli gecelerde sırf parke taşlarının ayaklarına verdiği hisse bakarak Ankh-Morpork'un neresinde olduğunu anlayabileceği kadar incelene dek giyerdi.
Ama mesele şuydu ki, iyi botlar senelerce dayanırdı. Bir çift bota elli dolar verebilen bir adam on sene boyunca ayaklarını kuru tutabilirdi; buna karşılık ancak ucuz bot alabilen fakir bir adam aynı süre içinde bota yüz dolar harcardı ve yine de sürekli islak ayaklarla dolaşırdı.
Yüzbaşı Samuel Vimes'ın sosyoekonomik adaletsizlik hak kındaki "Bot Teorisi" işte buydu."


Muhafızlar Muhafızlar ile tanıştığımız bekçilerin ikinci kitabı, dibine kadar fantastik bir dünyada geçen, gayet tanıdık bir polisiye-dedektiflik hikayesinin etrafına sarmalanmış ırkçılık ve zenofobi eleştirisi. Terry Pratchett'ın ne kadar eşsiz, benzersiz bir yazar olduğunu bana bir kez daha gösteren bir kitap olmanın ötesinde, artık ustalığının doruğuna uğraştığını da hissediyorsunuz ta içinizde -Her ne kadar çevirmen bunu biraz zorlaştırsa da.- Detrius ve Angua'nın da teşkilata katıldığı kitabı ne kadar övsem az, okuyun.




Ruh Müziği (DiskDünya, #16; Ölüm, #3):

"Başlangıç için iyi bence," dedi Crash. "Sen ve Nobby birer gitar alın. Leş, sen... sen de davul çalarsın."
"Davul çalmayı bilmiyorum ki," dedi Leş. Leş gerçek adıydı.
"Davul çalmayı kimse bilmiyor," dedi Crash sabırla. "Bilecek bir şey de yok. Yalnızca sopalarla vuruyorsun işte."
"Evet ama ya ıskalarsam?"
"Daha yakına oturursun." Crash arkasına yaslandı. "Şimdi... Önemli olan şey, yani gerçekten en önemli olan şey... grubumuzun adı ne olacak?"


Bu sefer elimizdeki Rock'n Roll hakkında. Groupielerden, cefakar rodielere, turnelerden, dev konserlere, perişan olan rockstarlardan, ölümün attığı soloya kadar, o eşsiz tutkumuzun her bir yönünden çekilip alınmış detaylar var içinde. Ama en önemlisi içinde taşlar olan müzik ve koskoca bir tarih var.

Öznel sebeplerle benim en iyi listemde, baya üstte. Kimi zaman baya uzun aralar verip, saatlerce gitar çalmama neden oldu, çok güzeldi. Rock sevmiyorsanız kitabı da sevmeme olasılığınız yüksek bu arada, zira anlamayacaksınız neden bahsedildiğini çoğu zaman. Ama zaten rock sevmiyorsanız hayatta çok daha temel başka bir noktada sorunlarınız var demektir, kitap ne yapsın? Kitap için yaptığım hem referans şarkıları içeren hem de bir iki eklentiyle zenginleştirdiğim bir de playlist var isteyene.

"Çünkü o asla ölmeyecek. Daima yaşayacak"




İlginç Zamanlar (DiskDünya, #17; Rincewind #5):

"Tıklama şifresini mi bilmek istedin? Hücreler arasında bu şekilde iletişim kuruyoruz. Bir tık şey demek..."
"Pardon ama, şu anda da iletişim kurmuyor muyuz?"
"Evet ama resmi olarak değil. Tutsakların konuşmasına... izin... yok... tur..." Konuşan kişi, aniden önemli bir şey hatırlamış gibi yavaşlayıp sustu."


Bu kitapta gözümüzün nuru Rincewind ve Barbar Cohen ile tekrar kavuşuyor, Disk'in az bilinen Karşı Ağırlık Kıtası'nı ziyaret ediyoruz. Tarihsel ve kültürel referanslarıyla bir UZak Asya kitabı olan İlginç Zamanlar, bit alt katmanda da bir devrim hikayesi beklenebileceği üzere.

Aslında yine öznel sebeplerle beğendiysem de (kendi geçmişimden bazı çağrışımlardan dolayı) Ruh Müziği üzerine okuyunca biraz sönük kaldı benim için -ki ağır Rincewind fanboyuyum!- İlk kez TP okuyacak olan için ise kesinlikle yanlış kitap olur.




Maskeli Balo (Diskdünya, #18; Cadılar #5):

"Bekletilmekten hoşlanan biri değil," dedi Ogg Ana dürüstlükle. Sonra, Nine bütün sabah sinirine dokunduğundan, Bayan Palm'in evinde mahcup düştüğü için hala kızgın olduğundan ve hepsinden öte zaten bir kilometre çapında bir haylazlık damarına sahip olduğundan ekledi: "Gençliğinde ünlü bir fahişeymiş, öyle diyorlar. Diyorlar ki ta o zamanlarda bekletilmekten hoşlanmazmış. Artık emekli oldu elbette Ama öyle diyorlar."

Nine ve Ogg Ana'nın, Agnes Nitt'in peşinden Ankh-Morpork'a geldiği kitap, büyük bir Phantom of the Opera güzellemesi bir bakıma. Elbette bolca Opera göndermesi şakası da bonus geliyor. Eski bir Opera emekçisi (lol) olarak çok bağlandığım bir kitap olmadı ama Terry hayranlığım sayesinde bitirebildim.




Kilden Ayaklar (Diskdünya, #19; Bekçiler, #3):

Mağrur Sokak'ta yaşayanlar fakirden de beterdi, çünkü ne kadar fakir olduklarını bilmiyorlardı. Sorsanız, muhtemelen "buna da şükür" veya "beterin beteri var" ya da "yuvarlanıp gidiyoruz işte, borcumuz harcımız yok" gibi şeyler söylerlerdi.

Bir sonraki kitapta yine bekçilerimize geri dönüyoruz. Bekçi serisi de ilerledikçe güzelleşen, hayal kırıklığına uğratmayan serilerden. Biraz fantastik dünya, biraz dedektiflik, biraz da robokop hikayemize sarmalanmış ırkçılık, ayrımcılık, faşizm karşıtı söylem yine olağan üstü biçimde yedirilmiş birbirine.

Bekçiler ise artık olgunlaşmış, her biri yanımızda otururcasına canlı, kenarları vurgulu, muhteşem karakterler.

Mutlaka okunması gereken kitaplardan biri olmuş sonuç itibariyle.



Beklediğimden daha uzun oldu bu yazı. Yarısını da akşam yazarım artık:

-Pause-

battlehammer

Kaldığım yerden devam:



Domuz Baba (Diskdünya, #20; Ölüm, #4):

"Çok açık konuşayım," dedi kral sertçe. "Bu, içten bir Domuznöbeti hayırseverliği, anladın mı?" Ve biz burada oturacağız ve senin pis ama dürüst yüzündeki gülümsemeyi izleyeceğiz, tamam mı?"
"Ve sevgili krala ne demen gerekiyor?" diye hatırlattı uşak.
Köylü başını eğdi.
"Tşkrlr."
"İşte böyleee," dedi kral, arkasına yaslanarak. "Şimdi, çatalını eline al ve..."


Ve yine bir Ölüm kitabı vardı sırada. Ölüm kitapları da Bekçiler gibi giderek güzelleşenlerden. Soul Music sonrası artık gelişimini tamamlamış, evrende kapladığı yeri mükemmelleşmiş, Terry'nin en iyi karakterlerindne biri olan Susan Sto-Helit ile devam ediyoruz yola.

Yaşam, ölüm, inanç, sorumluluklar, harika bir kitap. Kuvvetle muhtemel 6 yıl sonra Nail Gaiman'ın yazqacağı American Gods'ın ilham kaynaklarından biri de bu kitaptı. Her şeyiyle çok sevdim, bu güne kadar okumayarak da çok şey kaybetmişim. Tüm seride bir tur döndükten sonra, Niran Elçi'ye maruz kalmadan tadını çıkarabilmek için bir tur da İngilizcelerini okuayacağım kitaplardan (gerçi galiba tüm seriyi baştan okuyacağım bu gidişle)



Savaş Naraları (Diskdünya, #21; Bekçiler, #4):

"On dolar mı? Bir haftalık maaşımdan fazla bu! Ben on peniliği alayım, daha iyi."
"Çok bilgece bir seçim," dedi Bayan Kek. "Pençeni ver bana."
"El," dedi Nobby.
"Ben de öyle dedim."
Bayan Kek, Nobby'nin eline dokunmamaya özen göstererek, avucunu inceledi.
"İnleyip gözlerini falan devirecek misin?" dedi Nobby, on penisinin karşılığını almaya kararlı bir şekilde."


Ankh-Morpork için savaş çanları çalıyor ve bekçileri bu sefer çok daha farklı bir sınav bekliyor. Terry'nin evren kurgusunda ustalığını, şehrin ve dünyanın kendisinin nasıl geliştiğini, değiştiğini hayranlık içinde gözlemleyebileceğimiz, harika bir kitap yine.

Zaten Terry'nin bekçi romanlarında kullanmayı sevdiği zenofobi, ayrımcılık gibi konular, bir savaş anlatısı ile birlikte muazzam bir metin ortaya çıkarıyor.

Ama bu kitap ile birlikte çevirmen Niran Elçi iyice gözüme batmaya başladı. Sorun çeviriyi becerememesi veya yanlış çevirmesi değil ama. Müdahaleci ve saygısız davranışı metine karşı, kimi zaman küçük aptalca sansürleri, kimi zaman anlamaması. Öyle ki kitabın ismi bile çeviriden kan kaybetmeden çıkamamış (Orijinal adı Jingo, detaylar için review'e bakın) Keşke insanlar hadlerini bilmeyi öğrenebilse bir noktada. Mutlaka ana dilinde de okunması gereken kitaplardan biri oldu bana.



Son Kıta (Diskdünya, #22; Rincewind, #6):

"Maalesef pek gezmiyorum ben," dedi tanrı, hüzünle. "Dürüst olmak gerekirse, din denen şeyi de oldukça itici buluyorum." Derin derin göğüs geçirdi ve boyu sanki daha da küçüldü. "Gerçekten çaba gösteriyorum ama bazı günler hayatın yükü çok ağır geliyor... Ah, beni affedin, nefes alma borumdan sıvılar akmaya başlamış gibi görünüyor..."
"Sümkürmek ister misiniz?" dedi Ponder.
Tanrı paniğe kapılmış göründü. "Nereye?"


Yine Rincewind ve bu sefer (yani bir bakıma) Avusturalya'ya gidiyoruz. Br taraftan da Ponder'ıyla, Dekanıyla, Rektörüyle birlikte Görünmez Üniversite'nin rüya takımına eşlik ediyoruz. Evrim, Yaradılış, hayat da istemem yan cebime koy bonusları.

Hem Rincewind hem de GÜ tayfasının varlığına rağmen, Son Kıta, Dünyamızın en tuhaf bölgesine ilgim pek az olduğundan muhtemelen, en az ilgimi çeken Disk kitaplarından biri oldu. Baya eğlenceli referansları var yine de.



Carpe Jugulum (Diskdünya, #23; Cadılar, #6):

"Arabanın önüne dolandı ve kocaman bir pelerine sarınmış, kamburunu çıkararak oturmakta olan sürücünün yanındaki tahtayı tıklattı. "Şişşt! Sen nerelisin Bay Igor?"
Gölgeli şekil döndü
"Adımın Igor olduğunu dütünmenin tebebi nedir?"
"Şanslı tahmin?" dedi Ogg Ana.
"Uberwald'den gelen herketin adının Igor olduğunu dütünüyortun, değil mi? Bin ayrı itimden herhangi birine tahip olabilirdim be kadın."
"Bak, benim adım Ogg Ana ve bu da Agnet... şey, Agnes Nitt. Sen Kimsin?"
"Adım... Eh, atlına bakartan adım Igor," dedi Igor. Hemen parmağını kaldırdı. "Ama olmayabilirdi de!"


Cadılara geri dönüyoruz yine. Bu kez KRal Verence'in pek liberal hareketleri sonucu, diyarın başı vampirlerle ciddi şekilde derde giriyor. Ve biz kendimizi vampir hikayesi kisvesi altında, muhteşem bir toplumsal eleştiri okurken buluyoruz.

Ve Überwald'in medar-ı iftiharı Igor ile (veya Igorlar ile) tanışıyoruz ki başlı başına okuma sebebidir bu.

Hakkında uzun süre konuşabileceğim kitaplardan biri gerçekten. En yakın zamanda tekrar okuyacağım. Niran'dan şikayetimin de en fazla olduğu kitap oldu ayrıca. İki hiç anlamadığı için saçma sapan çevirdiği, bir de yerelleştirmek adına içine sıçtığı şaka yakalayabildim ben. Yazdım detaylarını.




Beşinci Fil (Diskdünya, #24; Bekçiler, #5):

"Vimes içini çekti ve defterinde "Überwald" başlığı altında aldığı sayfa sayfa notu taradı. Kendisi pek farkında değilse de coğrafyaya bile bir suçu inceliyormuş gibi yaklaşıyordu: Bu vadiyi kimin oyduğunu gördün mü? O buzulu bir daha görsen tanır mısın? "

Kumandan Vimes'ın Ankh-Morpork diplomatı olarak Überwald'a gittiği kitap, diğer bekçi romanlarından da alıştığımız alt katmanları taşımakla beraber, bu sefer biraz daha karanlık, daha ciddi yerlere de dokunuyor.

Beni, duygusal olarak hayli dürtükleyen Pratchett kitaplarından biriydi. Kitap bittiğinde Angua'ya Lyudmila Pavlichenko gözüyle bakıyordum. En iyi bekçi romanı değildi ama bence gerçekten okunması gereken bir serinin önemli bir parçasıydı.



Gerçek (Diskdünya, #25; Sanayi Devrimi, #2):

Gerçek ayakkabılarını giyene kadar yalan dünyada tur atar.

Cücelerin baskı makinesini icat etmesi ve Ankh-Morpork'a getirmesiyle, şehrin gazete ve basınla tanışması üzerine olan kitabın daha başında, Disk'in en nadide işlerinden biri ile karşı karşıya olduğumu fark ettim.

Terry tarafından medya-siyasi otorite ilişkisi, basın etiği, halk ve gazetecilerin ilişkisi, siyasi skandallar, medya-polis ikilikleri gibi bir çok alt konunun, hiç de lafını esirgemeden eleştirildiği, harika bir kitap. Pratchett uzun yıllara yayılan gazetecilik kariyerini adeta damıtıp sayfaların arasında katmış. Yine mutlaka okunması gereken bir kitap yaratmış. Sırf Bekçi Teşkilatının bir gazeteci gözüyle nasıl göründüğü bile yeterdi aslında bana ama çok daha fazlasıyla dolu çıktı sonunda.


Disk şimdilik bu kadar. 26. kitap olan Zaman Hırsızı'nı da okudum bitti ama henüz aklımı toparlayıp review haline getiremedim düşündüklerimi. Beklesin az daha.

Bir iki kitap daha kaldı, onlar da üçüncü mesaja.


battlehammer

akşamüstü kaldığım yerden devam

Gelelim zurnanın zırt dediği yere:



Küçük Prens veya benim daha isabetli bir tanımla Dandik Oğlan:

İddia kaybettim ve bunun sonucunda dandik prens review'i yazmak zorunda kaldım. Nefretimi ilmek ilmek dokudum, yazarken kör oldum. Sonuçta bok gibi kitap, bir kez olsun işe yaradı, 2022'de yazdığım en eğlenceli şey oldu: Bırakıyorum linkini buraya, Olmiyana & Bulamiyana:



Son olarak da çizgi romanlar:

Bu ara çizgi romanlar okunmaktan ziyade birikiyor ve ilgisizlik dağları oluşturuyor bu diyarda. Hali hazırda başlayıp devam eder durumda olduğum Irredeemable Digital Omnibus, Volume 1 ve tSSo Conan Volume 2 var sadece. Yaz boyunca bitirebildiğim ise 4 ÇR sadece:




Miskatonic:

Bu yazın açık ara en kötü ÇR'ı buydu. Aman uzak durun diye bir ara tanıtırım forumda. Berbat bir Lovecraft uyarlaması, yapılabilecek her şeyi yanlış yapmışlar. Nefret ettiğim kitaplar listesine hızlı bir giriş yaptı. Hele bir çizimlerini görmeniz lazım; dandik dandik emmiler, sevimli kurbişler...




Invisible Kingdom, Vol. 1: Walking the Path:

Forumda da tanıtmıştım bunu TR yayınlanacağı duyurulduğunda: (inceleme için bkz). Maalesef fazla ortalama bir iş. Kötü değil ama fazlaca işlenmiş bir konuyu, yeni bir şey katmadan önümüze getiriyor. İlginç olacak kadar da kötü olmayınca, sıradan sıfatıyla kalıveriyor. Tavsiye etmiyorum.




Garlic and the Vampire:

Üçüncü ÇR, bir çocuk kitabıydı ve biraz da üstüne bir katman kendi versiyonumu yazdığımdan okurken, pek eğlendim ben. Bir bakın review'e, bence sevimli. Kereviz şerefsizlik etti ama, Kereviz yapmayacaktı öyle...




The Savage Sword of Conan, Volume 1:

Son olarak muhtemelen büyük bir çoğunluğunuzun çoktan ezberlediği Savage Sword of Conan'a baştan başladım. Bizdeki ilk 2 sayıya denk gelen vol 1'i okudum. İyisiyle kötüsüyle Conan işte. Ha, Buscema Conan'ı dışında Conanlara tahammülüm düşükmüş, onu da fark ettim ek olarak.



Neyse efendim, bizde durumlar böyle.

Saki

Alıntı yapılan: battlehammer - 19 Ağustos, 2022, 21:37:46

Son olarak muhtemelen büyük bir çoğunluğunuzun çoktan ezberlediği Savage Sword of Conan'a baştan başladım. Bizdeki ilk 2 sayıya denk gelen vol 1'i okudum. İyisiyle kötüsüyle Conan işte. Ha, Buscema Conan'ı dışında Conanlara tahammülüm düşükmüş, onu da fark ettim ek olarak.


Savage Sword of Conan toplam 235 maceramıydı, malesef hepsini okuma fırsatım olmadı, benim yaşadığım yerde ancak on kitap yayınlanabildi ve duruldu, okudumsa 80 kadar macerasını ancak okuyabildim, kahrımdan gideceğim...

Kinowa59

Sayın battlehammer. Ne güzel kitaplar okuyorsunuz. Ben bu harika kitapların farkında bile değildim. Sizi kutluyorum.

pizagor

Terry Prachett mizahına bir türlü ısınamadım. Oysa ne çok istiyordum Diskdünya'nın şu yeni baskılarıyla o evrene girmeyi. Sadece ilk iki kitap sonrasında pes ettim, devam ettiremedim.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


battlehammer

Alıntı yapılan: bayram - 19 Ağustos, 2022, 23:57:29
Sayın battlehammer. Ne güzel kitaplar okuyorsunuz. Ben bu harika kitapların farkında bile değildim. Sizi kutluyorum.
Teşekkür ederim hocam, aşırı seviyorum ben Terry Pratchett'ı, benim hayatımı daha tahammül edilebilir kılıyor çoğu yönden. Mort'u tavsiye ederim özellikle. 



Alıntı yapılan: pizagor - 20 Ağustos, 2022, 11:02:56
Terry Prachett mizahına bir türlü ısınamadım. Oysa ne çok istiyordum Diskdünya'nın şu yeni baskılarıyla o evrene girmeyi. Sadece ilk iki kitap sonrasında pes ettim, devam ettiremedim.

Fantastik Işık ve Büyünün Rengi maalesef Diskworld'e girmek için iyi kitaplar değil. Önemli miktarda insan yaşadığın yabancılaşmayı yaşamış ve tam da o noktada kalmış aslında. Geçebilenler de Mort'a ulaşmış fanı olmuş. Doğrudan Mort'u okumak bence daha makul bir giriş olur o yüzden -ki kitap gerçekten çok iyi. Zaten Mort'u okuyup sevmeyen biri de o noktada rahatlıkla "Ha, Terry bana yazmıyor." diyebilir.  Aslında Mort ile başlayan ve 30 küsur kitap sonunda oluşan o şey, (yavan yavan büyük resim demek istemedim şimdi orta doğuda kart dağıtır gibi) muazzamdı benim için. Benzeri hisleri de sadece Douglas Adams okurken yaşadım daha önce. Basit beğeni denizindeki hayranlık adacıklarını falan çoktan geçtim, adanmışlık okyanusunun karşı kıyısına çıktım ben zira.



Alıntı yapılan: Saki - 19 Ağustos, 2022, 23:07:42
Savage Sword of Conan toplam 235 maceramıydı, malesef hepsini okuma fırsatım olmadı, benim yaşadığım yerde ancak on kitap yayınlanabildi ve duruldu, okudumsa 80 kadar macerasını ancak okuyabildim, kahrımdan gideceğim...

Valla bulup buluşturalım, toplayıp Tr baskıları yollayalım veya tatile vs. giden bir arkadaşla gönderelim diyeceğim ama bizdeki TR baskıları da yarım kaldı, üvey evlat Conan malum. Yayınevi de hiç devam edecek gibi görünmüyor, kim bilir kaç yıl oldu son ciltten bu yana. O yüzden de ben zaten orijinallerinin peşine düştüm artık.

pizagor

İthaki baskısı Neuromancer'ı okuyorum. Evet okuyorum, okuyabiliyorum. 6:45 logolu olanda kendimi bayağı bayağı zorlayarak gelebildiğim noktayı çoktan aştım. Teşekkürler Can Kantarcı, bunu başarabilmemin yegane sebebi sizsiniz, sizin tercih ettiğiniz sözcükler, sizin cümle öbekleriniz.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar...


Saki

Noam Chomsky'den Dünya'yı kim yönetiyor okuyorum. Türkiyeden bir akrabam getirdi. Umarım tüm kitaplarnı bulur ve okurum...



Roman okuyamam, roman çeviririm ama 300-400 sayfalık bir roman alıp bir sayfa bile okuyamam. Orta okul ve Lisede ne varsa her şey okudum. Ancak paylaştığım bu tip kitaplar okuyabilirim.

Avram Noam Chomsky (7 Aralık 1928'de Philadelphia'da doğdu) Amerikalı bir dilbilimci, akademisyen, tarihçi, sosyal eleştirmen ve politik aktivisttir. Bazen "modern dilbilimin babası" olarak tanımlanan Chomsky, aynı zamanda bilişsel bilim alanının kurucularından biridir. Dilbilim, savaş, siyaset ve medya üzerine 100'den fazla kitabın yazarıdır.

İdeolojik olarak anarko-sendikalist ve liberter sosyalisttir

Kinowa59

Ahmet Rasim' in ( 1865_ 1932 ) Eserlerinden seçmeler. Başta, çocukluk anıları, gittiği mahalle mektepleri ve falaka korkusu gibi anılarını anlattığı,  en tanınmış yedi eserinden seçmelerin olduğu " Eserlerinden seçmeler" kitabını okuyorum. 1870 yıllarının Fatih, Aksaray, Sofular, Eminönü ve Kadıköy, Üsküdar muhitlerinin insan profilini ve yaşayış biçimlerini günümüz dünyasından görmek isteyenlerin okumasını öneriyorum.

caretta

Ahmet Rasim zamanının çok ünlü bir gazetecisi aynı zamanda çok güçlü bir şair ve bestekar idi. İçmeyi de çok severdi. Zamanın ünlü bestekarları Şevki Bey ve Kemani Tatyos (onlar da meyhane müdavimleri idiler) çok yakın dostları idiler.
Bazan günlerce eve uğramaz, meyhane köşelerinde sabahlardı. Vefakar eşi bunlara katlanırdı. Bir gece yine meyhaneye giderken eşi "Bey, ne olursun bu akşam olsun erken gel" demiş. Üstad, meyhane yolunda bu sözleri şiire dökmüş. Meyhanede de  yakın dostu Tatyos hemen uşşak makamından bestelemiş.
"Bu akşam gün batarken gel
Sakın geç kalma erken gel/Tahammül kalmadı artık/Aman geç kalma erken gel/Cefa etme bana mahım/Sonra tutar seni ahım/Üzme beni şivekarım/ Aman geç kalma erken gel/Eşsiz aranağmesi ile çok güzel bir şarkıdır.

Kinowa59

Günaydın Atilla bey. ( Caretta ) özellikle Müzeyyen Senar 'ın sesinden dinlemeyi sevdiğim bu klasik şarkı'nın böylesine hoş bir hikayesi olduğunu bilmiyordum. Bu sabah Köyceğiz öğretmen evinde, emekli öğretmen arkadaşlarıma bu güzel iletinizi gösterdiğimde; kahve, çay eşliğinde, kemani tatyos efendi, Müzeyyen Senar, safiye Ayla, Münir Nurettin Selçuk, hafız Burhan, deniz kızı Eftelya ve Samiye hanımdan, Zeki Müren' e kadar, geçen yüzyılın en popüler sanatçılarını andık, yâd ettik. Bu koca göbekli Dünya'dan kimler geldi, kimler geçti derken, bizleri geçmişe götüren ve hoş birkaç saat sohbet etmemizi sağlayan güzel iletiniz için çok teşekkür ediyorum.