dean'in izledikleri

Başlatan dean, 19 Ağustos, 2013, 15:53:49

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

BAHADIR

Dün akşam  Predestination'ı izledim... Bu filmde 1.5 saatlik süresi ile sıkmayan bir filmdi... Ama filmde gerilim olmaması ve tam 60. dakikada filmin sonunda belli olması işin gizemini öldürmesinin yanında son yarım saati angarya haline getirdi... İzlenir mi izlenir... Ama İmdb 7.5 çok olmuş... 6 puan ideal...

alan ford

Alıntı yapılan: dean - 14 Aralık, 2014, 10:59:40
Solaris

http://www.imdb.com/title/tt0307479/?ref_=nv_sr_2



  Keşke ilk önce Andrei Tarkovsky'nin Solyaris'ini izleseymişim dedim. İzlememiş olsamda 1972'de ki uyarlamaya göre 2002 versiyonunun daha fazla karakter odaklı bir film olduğunu biliyorum. Tabi benim gibi varoluşla ilgili çıkarımlar (astonot kıyafeti görüncede varoluş ile ilgili çıkarım beklemek gibi bir hakkımız doğuyor sanırım :) ) bekleyenler için karakter odaklı bu film birazcık hayal kırıklığı oluyor. Zaten bende Steven Soderbergh'in işlerini bir severim bir sevmem. Solariste sevmediklerim arasına katıldı. Artık gözlerimi bir sonraki Soderbergh filmine çevirdim :) bakalım onu hangi haneye yazacağız.

  2 film için de kitabın yanına bile yaklaşamadıklarını söyleyebilirim hadsizce. Tarkovski'den zaten pek hazzetmem ama Stalker , Andrey Ruble (miydi ismi yanlışım varsa affola) falan yine fena değildir. Solaris ise berbat . ( Bunda benim kitabı çok sevmemin , ve Tarkovski'nin kitabı ters bi tarafından anlayıp , işine geldiği gibi yorumlamış olmasının da etkisi büyüktür tabii.) Sodenberg de kitabın ana fikrini es geçip başka bir şey anlatmış. Başrolü okyanusa ve iletişim açlığımıza verecek bir Solaris filmi görebilecek miyiz acep yaşarken. ::)
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

dean

Alıntı yapılan: alan ford - 14 Aralık, 2014, 12:45:44
  2 film için de kitabın yanına bile yaklaşamadıklarını söyleyebilirim hadsizce. Tarkovski'den zaten pek hazzetmem ama Stalker , Andrey Ruble (miydi ismi yanlışım varsa affola) falan yine fena değildir. Solaris ise berbat . ( Bunda benim kitabı çok sevmemin , ve Tarkovski'nin kitabı ters bi tarafından anlayıp , işine geldiği gibi yorumlamış olmasının da etkisi büyüktür tabii.) Sodenberg de kitabın ana fikrini es geçip başka bir şey anlatmış. Başrolü okyanusa ve iletişim açlığımıza verecek bir Solaris filmi görebilecek miyiz acep yaşarken. ::)

  Yanlış hatırlamıyorsam kitabın yazarı Stanislaw Lem'de Tarkovsky'nin uyarlamasından hiç memnun kalmamıştı. Bende gittim üç seçeneğin kötüsüyle başladım heralde :) Kitabını okuyayim bari.

dean

Alıntı yapılan: Mic-Har - 14 Aralık, 2014, 11:59:15
22 Jump'ın sonunda olası bütün devam filmlerini gösterdi o sahneler bile yeter.

  Aynen, bende o sahneleri çok sevmiştim. Hele Seth Rogen'ın çıkması, süperdi.

dean

Sin City: A Dame to Kill For



http://www.imdb.com/title/tt0458481/?ref_=nv_sr_1

  Şaşkınlık verici bir film. İlk filmden sonra bu derece bir düşüş insanın aklına gelmezdi. Filmin zaten ertelenip durmasından bu filmin ilk film kadar güzel olmayacağı anlaşılıyordu ama Sin City: A Dame to Kill For gerçekten neresinden tutsanız oradan kalacak bir film. Kadrosu üst düzey ve yüksek bütçeli bir B film Sin City 2. İlk filmdeki B filmi estetiği burada kendini kaybetmiş ve sadece B fiilmi kısmı kalmış. Bu film Sin City'nin devamı(preqeul,sequel karışık aslında garip bi'şey) olmasa, bu kadroya da sahip olmasa televizyonda denk gelseniz seyretmeyeceğiniz cinsten. Adama on yıl beklediniz çeke çeke bunu mu çektiniz derler.

lampard

Alıntı yapılan: dean - 15 Aralık, 2014, 18:28:25
Sin City: A Dame to Kill For



http://www.imdb.com/title/tt0458481/?ref_=nv_sr_1

  Şaşkınlık verici bir film. İlk filmden sonra bu derece bir düşüş insanın aklına gelmezdi. Filmin zaten ertelenip durmasından bu filmin ilk film kadar güzel olmayacağı anlaşılıyordu ama Sin City: A Dame to Kill For gerçekten neresinden tutsanız oradan kalacak bir film. Kadrosu üst düzey ve yüksek bütçeli bir B film Sin City 2. İlk filmdeki B filmi estetiği burada kendini kaybetmiş ve sadece B fiilmi kısmı kalmış. Bu film Sin City'nin devamı(preqeul,sequel karışık aslında garip bi'şey) olmasa, bu kadroya da sahip olmasa televizyonda denk gelseniz seyretmeyeceğiniz cinsten. Adama on yıl beklediniz çeke çeke bunu mu çektiniz derler.

Neden beğenmedin acaba :) Bence ilk filmle aynı çizgide ve güzeldi. İlk film kadar iyi değildi belki ama ilk filmde baba hikâyeler kullanılmıştı çünkü.

dean

Alıntı yapılan: lampard - 16 Aralık, 2014, 20:40:46
Neden beğenmedin acaba :) Bence ilk filmle aynı çizgide ve güzeldi. İlk film kadar iyi değildi belki ama ilk filmde baba hikâyeler kullanılmıştı çünkü.

  lampard öncelikle filmi beğendiysen senin adına sevindim. Çünkü bir filmi güzel yapan unsurun, seyircisinin onu beğenmesi olduğuna inanan bir insanım. O yüzden her fırsatta zaten Imdb, eleştirmenler, etraftan yorumlar, sanat çevrelerinin esere yaklaşımı vb. unsurları ikinci plana koyduğumu belirtiyorum. Aşağıda filmi biraz ağır eleştirdiğim için bu paragrafı yazdım. Çünkü senin yorumuna karşı yazdığım için şahsi algılanmasını istemiyorum. Senin yorumun sayesinde öncesine kıyasla uzun bir eleştiri yazıyorum o kadar.

  İlk önce A Dame to Kill For karakterlerine hiç saygı duymayan bir film. Şöyle ki mesela Marv. İlk filmde kendi hikayesi, kendi motivasyonu olan bir karakterdi. Bu film de ise ilk filmdeki Marv'ın adeta kötü bir taklidi gibi. Barda oturuyor. Dert babası olmuş Marv. Onu bunu dinliyor. Sonra birlikte dalıyorlar falan. İlk filmdeki derinlikli karakter yerini sığ, serseri ve amaçsız bir gölgeye bırakmış. Nancy, film boyu sadece dans etti. Evet kabul ediyorum Jessica Alba role çok yakışıyor. Onu bu rolde izlemek keyif ama filmin adı "Sin City 2: I am very beautiful and talented dancer" değil ki. Varlığı danstan öteye gidemedi, son 5 dakika uyduruk bir intikam aldı o kadar. Johnny, karakterizasyon ve motivasyon sıfır. Yarın öbür gün karşımıza Joseph Gordon-Levitt çıksa desek ki "oynadığın karakter Johnny film boyu yaptıklarını neden yaptı ?" diye sorsak. Kendi bile cevap veremez. Elinde Eva Green gibi bir oyuncu ve Ava Lord gibi de bir karakter var. Femme Fatale konseptini yeniden yazarsın. Ama nedense Frank Miller ve Robert Rodriguez ikilisi o kadar iki boyutlu bir karakter yaratmış ki izlerken kişiyi sıkıcılıktan öteye gidemiyor. Sadece Eva Green'in çıplaklığı üzerinden prim yapmaya çalışıyor. O çıplaklığı zaten The Dreamers'ta yeteri kadar görmüştük. Yeni bir şey değil yani. Bana hikaye anlat, bana film anlat.

  İlk filmdeki film noir atmosfer, B filmi havası ve görsel estetik, hikaye ile muhteşem bir kompozisyon yakalıyordu. Burada hikaye bütünlüğünün ilk film kadar iyi işlenememesi filmi kopuk ve içine girilmesi imkansız bir hale sokuyor. İlk filmde Sin City her mahallesinde üç boyutlu insanların yaşadığı gerçek bir şehir gibiydi. Her köşeden bir karakter çıkar ve seyirciyi heyecanlandırırdı. Her hikayenin fırça darbesi filmin sonunda kusursuza yakın bir tuval çıkartıyordu ortaya. İkinci filmde Sin City kesinlikle bir şehir imajı vermiyor. Yaşadığına inandıramıyor. Ya da en azından beni inandıramıyor.

  ikinci filmdeki hikayelerin ilk filme göre zayıf olması konusunda haklısın. Lakin burada da iş Frank Miller ve Robert Rodriguez'e kalıyor. Çok az uyarlamanın sahip olacağı bir şansa sahip Sin City, hikayenin asıl sahibi filmin yönetmenlerinden biri. Bu adamlar ilk filme kıyasla ellerinde ki malzemenin zayıf olduğunu bilmiyorlar mı ? Biliyorlar. O zaman çizgi romandan farklı ve güçlü kılmak ellerinde. Yorum yapmak ellerinde. Hiçbir devam filmi bir öncekinden zayıf olamaz. Her devam filmi bir öncekinin üzerine koymak zorunda. Yoksa kötü film olarak anılmaya mecbur. Star Wars: Episode V - The Empire Strikes Back, The Godfather: Part II, Terminator 2: Judgment Day, Aliens vb. hep öncüllerinin üzerine bi'şeyler katan filmlerdi. Bu gün hala bu filmleri konuşuyorsak bu yüzden konuşuyoruz.

  Son olarak Sin City: A Dame to Kill For, ilk filmden sonra yarattığı büyük beklentiyi kesinlikle karşılayamıyor.(Ya da benim için karşılayamıyor.) Maalesef ki ilk filmin kötü bir kopyası olmaktan öteye gidemiyor. Hatta ilk filme hakaret ettiğini bile düşünüyorum.
 

 

dean

Before Sunrise



http://www.imdb.com/title/tt0112471/

  Sıcacık bir film Before Sunrise. İnsanı içine çeken çok güzel bir atmosferi var. Richard Linklater hem oldukça gerçekçi hemde sinema estetiğine uygun filmler çekmekte oldukça başarılı bir yönetmen bkz:boyhood. Ethan Hawke ve Julie Delpy'nin kimyası kusursuz. Filmin süresi iki katı olsa ikili aynı şekilde flörtleşse oturup sıkılmadan izlersiniz o derece. Şehirde sanki bir oyuncu gibi filmde yerini almış. Ben filmi beğendim. Romantik film arayan ve Before Sunrise'ı izlememiş olan herkese filmi tavsiye ederim.

Ahmet Oktay

Alıntı yapılan: dean - 01 Kasım, 2014, 19:59:19
The Expendables 3



http://www.imdb.com/title/tt2333784/

  İlk iki filmde sanat eseri değildi ama konsepti itibari ile eli yüzü düzgün yapımlardı. Ama üçüncü filmin üzerinde inanılmaz bir acemilik var. Bunu da yönetmenlik zafiyeti olarak görüyorum. Nereye yöneleceği şaşırmış bir hikaye ve komik olmaya çalışırken trajikomik olan bir senaryo var filmde. Bu kadar ünlü adamın bir araya gelmesi fikrinin bu filmde olumsuz yönde çığırından çıktığını düşünüyorum. Bazılarının rolü figüran derecesinde olduğunu söyleyebilirim. Filmin sonlarına doğru aksiyona dalıp kusurları önemsememekte mümkün ama CGI'ın insanın gözünü oyması buna da pek izin vermiyor.

Bugün izlemeye niyetlendim, biraz izledim ama olmadı sonunu getiremedim.

dean

Alıntı yapılan: Ahmet Oktay - 28 Aralık, 2014, 01:11:16
Bugün izlemeye niyetlendim, biraz izledim ama olmadı sonunu getiremedim.

  Bi'de bugün Blu-ray'ini almak durumunda kaldım. Film arşivi yaptığım için, ilk ikisi Blu-ray vardı. 3. olmadan olmaz diye artık.

dean

Neighbors



http://www.imdb.com/title/tt2004420/

  Genelde bu tip komedi filmleri severim. Zaten Seth Rogen, Jonah Hill, James Franco üçlüsünden biri çıkıp 2 saat kamera karşısında bile dursa izlerim. Lakin Neighbors'ı türevlerine göre başarısız buldum. Yer yer eğlendirse de Pineapple Express, Knocked Up ya da Jump Street bekleyen bünyeleri tatmin etmeyeceği kesin.

dean

Man on Fire



http://www.imdb.com/title/tt0328107/

  Eli yüzü düzgün sağlam bir aksiyon filmi. Aslında konu ne kadar bilindik duruyor olsa da Tony Scott'ın yorumu filmi bir üst seviyeye taşımış. Denzel Washington her zaman ki çizgisinde. Dakota Fanning insanın gözüne çarpan ilk unsur. Film türüne göre uzun sayılacak süresini karakterleri derinlemesine işleyerek avantaj haline getirmiş. Tabi bu kısımda Scott'ın yönetmenlik hanesine yazılıyor. Film genel olarak güzel. Seyretmeyen kaldıysa, aksiyon filmi sevenlere kesinlikle tavsiye edilir.

doktor1881

Alıntı yapılan: dean - 02 Ocak, 2015, 21:52:23
Man on Fire



http://www.imdb.com/title/tt0328107/

  Eli yüzü düzgün sağlam bir aksiyon filmi. Aslında konu ne kadar bilindik duruyor olsa da Tony Scott'ın yorumu filmi bir üst seviyeye taşımış. Denzel Washington her zaman ki çizgisinde. Dakota Fanning insanın gözüne çarpan ilk unsur. Film türüne göre uzun sayılacak süresini karakterleri derinlemesine işleyerek avantaj haline getirmiş. Tabi bu kısımda Scott'ın yönetmenlik hanesine yazılıyor. Film genel olarak güzel. Seyretmeyen kaldıysa, aksiyon filmi sevenlere kesinlikle tavsiye edilir.
yıllar önce seyretmiştim dvd sinide almışım sayenizde tekrar hatırladım tekrar seyredeceğim

Mrtekin

Teşekkürler, Dean.

Tony Scott büyük adamdı, erken gitti maalesef.

Top Gun ve Days of Thunder gibi hastası olduğum filmlerin de yönetmenidir. Özellikle de Days of Thunder...

Domino adlı filmi de çok güzeldir, tavsiye ederim.
They drew first blood...

dean

Bringing Out the Dead



http://www.imdb.com/title/tt0163988/?ref_=nm_flmg_dr_26

  Martin Scorsese'nin en gözden kaçan filmi olsa gerek Bringing Out the Dead. Özellikle bir karakter gibi ön plana çıkan New York şehri, yoğun atmosferi ve farklı anlatım tarzı ile film dikkatleri çekiyor. Martin Scorsese filme resmen ruhunu katmış. Uzaktan bile belli filmin ustaya ait olduğu. Filmdeki karakterler ve karakter performansları da akılda kalıcı. Bu filmin bu derece arka planda kalması oldukça şaşırtıcı. İzlememiş olanlar bence değerlendirsin.