Howard P. Lovecraft: Karanlıklarda Yazan Adam - Alfa

Başlatan hanac, 04 Mart, 2022, 07:45:11

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

hanac

Howard P. Lovecraft: Karanlıklarda Yazan Adam



Çevirmen: Burçak Targaç
Hamur Tipi: 2. Hamur
Sayfa Sayısı: 112
Ebat: 17 x 26,5
İlk Baskı Yılı: Ocak 2022
Fiyat: 75 ₺

Cthulhu mitosu'nun, Arkham'ın ve uğursuz Necronomicon'un yaratıcısı, korku edebiyatının sayısız başyapıtının yazarı Howa rd Philips Lovecraft, ölümünden sonra da olsa, yaşadığı yüzyılın e n iz bırakan yazarlarından biri olarak kendini kabul ettir miştir.

Anlaşılması hayli zor bir karaktere sahiptir ve kendi mitosuna hapsolmuştur; dünya dışına çekilme imgelemini sayısız sayıda okuruna da yansıtır.
Peki gerçekte kimdir bu "Providence"ın ustası?

"XX. yüzyıl, H.P. LOVECRAFT'tan daha büyük bir yazın sanatçısı tanımamıştır."

Stephen King
"Lovecraft gerçekten de temel önemde bir yazardır, lOVECRAFT'tan öncesi ve sonrası vardır."

Michel Houellebecq
"LOVECRAFT hikâyeleri hayranlık uyandırıcıdır, gelgelelim o kadar korkutucudur ki insan kendine sorar, acaba en iyisi böyle bir şeyi asla okumamak mıdır?"

alan ford

 Philip Dick çizgi romanıyla beraber alıp okudum. Alfa derli toplu bir külliyat yayımladı zaten Lovercraft ve Dick için. Benim Lovercraft ile tanışmam Atlantis çizgi romanlarıyla olmuştu. Hitchcock ile ortak bir maceraya da konu olmuşlardı, providance'deki ev ile  de dünyanın sınırındaki ev macerası ile tanışmıştık yanlış hatırlamıyorsam. O zamandan beri aklıma kaınmıştı. Alfa'nın bastığı toplu öyküler ve romanlarını da aldım tekrar. Çizgi Roman da hiç fena olmamış. Meraklısına tavsiye edeyim
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

V

Lovecraft külliyatı ile zamanında  Ithaki'nin bastığı tekleme Dagon ve diğer kitaplar ile tanışmış, müptelası olmuştum.Arthur Gordon Pym'in Öyküsü halen en iyi korku romanlarimdandır..Yaşasaydı neler yazardı neler dedirten,erken kaybedilmiş büyük bir yetenek daha..
Çizgi romanı vasatın biraz üzerinde,Lovecraft müptelasını tatmin etmeyecek ama yazarı tanımak isteyenlere rehber olacak nitelikte ..
"İstemem,eksik olsun.."

alan ford

kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

battlehammer

Alıntı yapılan: alan ford - 04 Mart, 2022, 14:30:23
Deliliğin Dağlarında olmasın :)

Hazır yeri gelmişken, Deliliğin Dağlarında'nın aşırı güzel bir Resimli Roman versiyonu var. Son siparişimle birlikte aldım ben de ama çizgi roman olmadığı için foruma taşımamıştım. İki ciltlik bir eser ve çizimlerini  François Baranger yapmış (ki daha önce de Call of Cthulhu'yu aynı format dahilinde resimlemişti) konuya ilgisi olanların bir göz atmasını şiddetle öneririm. Goodreads linklerini bırakıyorum buraya.

https://www.goodreads.com/book/show/55510335-at-the-mountains-of-madness-vol-1
https://www.goodreads.com/book/show/58760587-at-the-mountains-of-madness-vol-2
https://www.goodreads.com/book/show/51798508-the-call-of-cthulhu

IA IA Cthulhu fhtagn!

V

Alıntı yapılan: alan ford - 04 Mart, 2022, 14:30:23
Deliliğin Dağlarında olmasın :)
Deliligin Dağlarında tabi ya :) ,AGP yine de en iyi korku romanım her ne kadar yarım kalsa da..Iki romanın ortak
bağlantısını ve "eskiler","kadimler" mitlerinin Poe'dan Lovecraf'ça miras alınması mevzuunu
okuyanlar bilir zaten..Sonrasında korku edebiyatınin ve sinemanin ortak mirası oldular zaten..
"İstemem,eksik olsun.."

battlehammer

Kitapla ilgili bir review yazdım. Uzun zamandır Çizgi Roman incelemesi yazmamıştım, bu sefer GR'den önce buraya atayım dedim. Beğenirsiniz umarım. Öpüyorum 8)




Bana dendi ki yazının başında konuyla ilgili şaka yap, okuyucu biraz ısınsın. O yüzden şimdi size Lovecraft'la ilgili komik bir hikaye anlatacağım:

Bir gün Lovecraft bir bara girer ve barmene doğru yaklaşır.
Ve şakanın geri kalanı o kadar komiktir ki tarif etmek mümkün değildir...


Malum, modern korku anlatısını hatırı sayılır derecede değiştirmiş, yazdıkları, tartışmalı edebi değerinin ötesinde bir etki yaratmış bir yazar Lovecraft. Haliyle, gün geçmiyor ki bu asosyal baykuşun evircikleri, bir başka formda karşımıza çıkmasın. Ancak bu sefer alıştığımız vıcık vıcık yaratıklarıyla değil de kendi tatsız hayatıyla geliyor Howard. Fransız çizgi romancı Alex Nikolavitch'in yazdığı hikaye, doğa üstü bir unsur içermiyor ve bizim çirkin faşistin yaşamından kesitler anlatıyor.

Kitap, Lovecraft'ın Ocak 1925'te Brooklyn'e gelişi ile başlıyor ve 37 Mart'ında ölümüne kadar olan on iki yıllık dönemden parçalar içeriyor. Ancak kitabın bunu nasıl yaptığına geçmeden önce, belki bu zaman diliminin Lovecraft'ın hayatına nasıl bir yere denk geldiğini anlamamız gerekiyor.

Lovecraft, Cthulhu'nun çağrısı, Dreamland serisi, Charles Dexter Ward, Uzaydan Gelen Renk, Dunwich dehşeti, Delilik Dağlarında, Insmouth'un Üzerindeki Gölge gibi en önemli hikayelerini, ömrünün bu son çeyreğinde yazıyor. (bkz: Lovecraft Bibliyografyası)

Elbette her zaman sorunlu ve zor bir insan Lovecraft, dünyayı algılama biçimi çarpık, sosyal ilişkileri sorunlu ve neredeyse fikir beyan ettiği her konuda normal bir insanı çileden çıkaracak ölçüde karamsar ve hastalıklı düşüncelere sahip. Ancak 1925'ten itibaren New York'da geçirdiği bir buçuk yıllık zaman, onu çok daha çarpık bir ruh haline sürüklüyor ve öleceği güne kadar gölgelerinde kıvranacağı yeni ruhsal ağırlıklar ekliyor Lovecraft'a

Aslında Lovecraft, ilk kez 1922'de gidiyor New York'a. Bir önceki yıl tanıştığı Sonia'yı ziyaret ettiğinde, hayatının sonraki yıllarına derin yaralar açacak şehir, onu adeta büyülüyor. Hatta, bu dönemde yazdığı bir mektupta New York'dan şöyle bahsediyor:
"New York'un devasa hatlarını ilk kez gördüm. Öğleden sonranın geç saatlerinin altın güneşinde, mistik bir manzaraydı; soluk gri dumandan bir gökyüzüne hatları çizilen, gri renkte rüyamsı bir şey. Şehir ve gökyüzü o denli birbirine benziyordu ki, insan bir şehrin vardığında, zirveleirn ve süslü kulelerin yalnızca bir sanrı olmadığına emin olamıyordu." (Lovecraft'ın, Maurice Moe'ya, 18 mayıs 1922 tarihinde yazdığı mektuptan. Çeviri benim)

Ancak Sonia ile ilişkileri bozulduktan sonra, kitapta anlatılan dönemde şehre bakışı da dramatik biçimde değişiyor. Mütemadiyen pislikten, sıcaklıktan, göçmenlerden, haşerattan, esnaftan, zencilerden, yahudilerden şikayet ediyor, son derece kozmopolit bir yapısı olan şehir sinirlerini bozuyor. Kitap portrelemekte pek başarılı olmasa da, fevkalade bir yoksulluk içinde yaşıyordu o dönem Howard. Mayıs ayında hırsızlar neredeyse bütün giysilerini çalıyor. Kötü gıdalarla besleniyor, düzeltemediği hayatının acısını mektuplara yansıtıyor. Giderek kendi içine kapanıyor, kapandıkça hayatının kontrolünü daha çok yitiriyor.

Lovecraft için her zaman çok önemli olan mektuplar, bu sürede iyice değere biniyor. Howard'ın temele sosyal işleyişi mektuplar sayesinde sürebiliyor. Mektuplar, hayatının her aşamasına etki ediyor. Konuşmaları, arzuları, yazdığı hikayeler bu zincir etrafında oluşturuyor. Fizksel olarak yanında olan arkadaşları da zaten bu sosyal çevreden tanıdığı insanlar ki bir süre sonra zor zamanlarında hayata tutunduğu asli unsurlar haline geliyorlar. Lovecraft asla kendi ihtiyaçlarını karşılamayı başarabilen bir insan olmamış. Brooklyn'de hayatta kalabilmesini, özellikle psikolojik anlamda bütünlüğünü koruyabilmesini de büyük oranda bu çevreye borçlu Başta George Kirk ve Samuel Loveman, Lovecraft'ın giderek büyüyen nefretinin, kıskançlığının ve depresyonlarının onu yutup tüketmesine engel oluyorlar.

Brooklyn'in ardından, nihayet 1926'da Providenca'a döndüğünde ise hayatının en üretken dönemine giriyor Lovecraft. Bugün bildiğimiz eserlerinin büyük bölümünü bundan sonra yazıyor. New York'taki arkadaşlarını zaman zaman ziyaret ediyor ama şehirde geçirmiş olduğu iki yıl, onun için hep bir travma ve nefret tohumu olarak kalıyor, mektuplarına ve eserlerine yansıyor, ölümüne kadar onu lanetlemeye devam ediyor.

Yani kitap, dramatik olarak hayli dolu bir dönemi kendine konu olarak seçiyor. Ancak Nikolavitch bu malzemeyi işleme konusunda ne yazık ki hiç başarılı bir çıkaramıyor. Kitabı yapan ekip,  "Lovecraft'ı daha insancıl bir perspektiften anlatmayı hedefledikleri" dile getirilmiş çeşitli mecralarda sık sık. Aslında bir noktaya kadar bunu yapıyorlar da. Lovecraft hakkında hiçbir bilginiz yoksa eğer, astronomiye ilgisi olduğunu öğreniyor, bu ilgisi sayesinde edindiği bilgiyi öykülerine yedirdiğini okuyorsunuz. Dondurmayı tutkuyla sevdiğini görüyor, kedilere hayran olduğunu öğreniyor, bir çok ünlü tanıdığından, faşist olduğundan haberdar oluyorsunuz. Öykülerinin yayınlanmakta zorlandığını, iyi bir evliliği olmadığını, çok seyahat ettiğini öğreniyor, kısacası Trivia kabilinden çeşitli veriler öğreniyorsunuz. Elbette bunlar aslında son derece yüzeysel, defalarca tekrar edilmiş şeyler çeşitli kaynaklarda. Sorun şu ki, tüm bu anlatı, önem seviyesi az bu bilgileri etrafa saçarken, bir öykü oluşturma gereği duymuyor, yazarın yaşadığı dönemin bir portresini çıkaramıyor, bir akış gibi temel şeylerle hiç ilgilenmiyor. Dahası, ele alınan konular son derece üstün kötü geçiştirildiği için bir iki istisna haricinde değindiği parçanın da hakkını veremiyor.

Örneğin Lovecraft'ın eşi Sonia H. Greene ile olan ilişkisi, birden fazla kez anılıyor kitap boyunca. Sonia ile Lovecrarft'ın karşılaşmasını da görüyoruz ama Sonia'nın anılma şekli o kadar anlamsız ve yanlış ki. Lovecraft ve Sonia, 1924'te evleniyorlar. Sonia, Ukraynalı bir Yahudi göçmeni ve Amerikan vatandaşlığına sahip değil. Birden fazla kez kaçak duruma düşüyor ve bu hikayede anılan zamanlarda da bu yüzden hayli sorun yaşıyor. Lovecrarft ile ilişkileri boyunca bu, ikiliyi sık sık son derece tuhaf bir duruma düşürüyor. Lovecraft, kendini göçmen karşıtlığı üzerinden var eden, anti-semitik düşünceleriyle ünlü, yoğun bir zenofobya ile sarmalanmış hayatı, sıklıkla hikayelerine, yazılarına yansımış bir adam. Aşağılık bir faşist oluşu ve eşinin kimliği, hayatı pek de kolaylaştırmıyor yani. Ancak, bunun ötesinde Sonia, uzun bir süre Lovecraft'ı maddi olarak destekliyor, tıpkı annesinin ve sonra teyzesinin yıllarca Lovecraft'a baktığı gibi, onun tüm sorumluluğunu üstünde taşıyor. Zaten ilişkilerinin zayıflaması da pek tesadüfi sayılmaz; Sonia'nın maddi durumundaki bozulma,  ilişkilerine de yansıyor. Son derece buhranlı, Lovecraft'ın hayatında sık tecrübe ettiği üzere zavallı konumda olduğu bir ilişki söz konusu aralarında. Ancak kitapta portre edilen Sonia nezaketsiz ve "özgürlüğüne aşırı düşkün", Lovecraft ise tam bir acı çeken masum erkek ve böyle şeyler beni gerçekten rahatsız ediyor. Üzgünüm ama senin bahsettiğin o "insani yaklaşım," kırılmış erkeklik egonu Lovecraft üzerinden toplamaksa, sıçarlar öyle yaklaşıma.

Kitabın anlattığı "hayattan küçük kesitlerin" büyük bölümü de farklı biçimde kusurlu. Kimi zaman asıl önemli kısım yokmuş gibi yapılıyor, kimi zaman çok ciddi sorunlar hafife alınıyor.  Brooklyn süreci, keyifli bir tatil sanki. Lovecraft'ın göçmenlere, Yahudi ve zencilere yaklaşımı ise hafif bir tahammülsüzlük gibi anılıyor birden çok kez. Yani zencileri soykırıma tabi tutmak hakkında yazdığı mektubu okumasak inanacağız. Bu arada eğer konuya yabancıysanız, Lovecraft'ın nasıl bir dallama olduğunu bilmiyor, sadece hikayeleriyle tanıyorsanız eğer, şuradaki Tuhaf Kurgu Üzerine Notlar yazısına bir göz atmanızı öneririm.

Aslında, kimi konuları saptırarak hikaye anlatımı, hoşlanmamakla birlikte anlayabildiğim bir durum. Dünya maalesef objektif insanlarla dolu bir yer değil. Ancak bu kitabın sorunları da sadece bununla sınırlı değil. İçerdiği parçalar itibariyle de sıkıntılı buluyorum kitaba konu olan olayları. Neden kitaba dahil olduğu anlaşılamayan bir sürü içerik var. Diyaloglar çok kötü yazılmış, koca koca adamlar ilkokul çocukları gibi konuşuyor. Sahneler bazen rastgele denilebilecek aymazlıkta arka arkaya ekleniyor, bir akış oluşturmakta fena halde başarısız yazar. Üç sayfa boyunca Lovecraft'ın mağaraya gittiği ve sonra kaybolduğu anlatılıyor, neden belli değil. Komik değil, bir yere bağlanmıyor, neye sebep olduğu açıklanmıyor ama var yani. Bir sürü çizgi roman yazmış güya Alex Nikolavitch ama kesinlikle anlamıyor çizgi romancılıktan, tam bir beceriksiz. Yazdığı hemen tüm ÇR'lerin Fransa'dan çıkmış oluşu, globalde hiç duyulmamış olması kesinlikle tesadüf değil.

Kitabın içerdiği parçacıklardan sadece üçü -bu haliyle- çizilmeye değer aslında; Lovecraft'ın Houdini ile ilişkisi ve sihirbazın ani ölümü sonrası oluşan durum, cadılar bayramı sahnesi ve Lovecraft'ın aksine saygın ve aydın bir insan olan Robert Erwing Howard'ın, bizim aptal saksağana verdiği nazik ve haklı ayar. Tabii bunlar da lüzumsuz bir kargaşanın içinde boğulup gidiyor. Alex, Lovecraft'ın çeşitli ahmaklık, tuhaflık, bir sürü ilginç olay, bolca drama dolu hayatından bir hikaye anlatmayı bir türlü beceremiyor.  Sonra tutup "insancıl bakış" adına dondurma yemesine üç tam sayfa ve on dört panel ayırıyor. Fransızlar ve kaşıklama takıntıları...

Gelelim çizimlere. Kitabın üç çizerinden hangisi, neyden sorumluydu bilmiyorum o yüzden bir bütün olarak değerlendirmeye çalışacağım kitaptaki çizer profilini. Zaten üç çizerin aslında birbirine yapışık, yumrularla lekelenmiş, kokuşmuş bir bütünden ibaret, etleri kemikleri ve kasları seğiren, titreşen, yapış yapış sıvılar akıtan, berbat bir yığından oluştuklarına dair de bir teorim varken hazır... Çizerlerin önceden yaptığı kayda değer bir işleri bulunmuyor. Genelde önemsiz, yerel serilerde çalışmışlar. Kitabın geneline yayılmış çizimler ortalama, özel olarak etkileyici değiller, binlerce benzerine karşı ayırt edici bir yönleri yok. Kimi zaman anatomik hatalar göze batıyor. Detay seviyeleri bazen çok yükselebiliyor ama  sanatsal bir değerleri, estetik çarpıcılığı yok, bir üsluptan söz edebilecek koşullar yok. Yüz ifadeleri, mimikler, beden jestleri gibi incelikler yok, bir çizgi roman için hayli önemli olan akış ve hareket hissi taşımıyorlar ama zaten senaryoda da bu eksik olduğundan ve işlenen konu da durağan olduğundan bu pek göze batmıyor. Bazı panellere uğraşılmışken, kimi paneller oldukça aceleye gelmiş ve bu biraz can sıkıcı. Yine kimi panellerde zaman kazanmak için oynanan oyunlar çok sakil duruyor, "ne olmuş ya o arka plana öyle?" Diye düşünürken buluyor insan kendini. Yine de bir bütün itibariyle vasat olmayı başarıyorlar.

Ancak sıra aralarda resimlenen Lovecraft hikayelerine gelince işler değişiyor. Bu bölümler tam bir felaket. Diyaloglar sırasında anılan öyküler haricinde, Cthulhu'nun çağrısı iki tam sayfa, Piramidin Altında bir, Charles Dexter Vakası iki, Delilik Dağlarında üç, Randolph Charter bir tam sayfa olarak yer alıyor kitapta. İnanılmaz sakil duruyor bu kısımlar. Yazar, "Ve oturdu o gece Cthulhu'yu yazdı" deyip tek bir panelde geçeceği yerde iki koca sayfa ayırıyor buna. Üstüne de basıyor kitaptan alıntıyı. Sorun şu ki bu bölümler gerçekten <b>bok gibi çizilmiş</b>. Bunca yıldır Lovecraft içeriği tüketirim, ben bu kadar kötü Cthulhu görmedim. Ya siz aptal mısınız? Deniz kızı adama mı çizdirdiniz oğlum Cthulhu'yu, "çekme ananı bacını" diye mi bağırdı çizerken? Neden Cthulhu kafasında üç adet göt deliği olan yılana benziyor? Peki neden Hint turist rehberlerinin gazabına uğramış gibi görünüyor? O aşağıdaki adam neden ellerini öyle kaldırıyor, Cthulhu ateş mi edecek? Fransa'da çizgi roman çizeri olmak için beyninin yarısını aldırmak mı gerekiyor? Bir delilik dağlarında sayfası çizmişler, duvardaki oymalar sanırsın ki umumi hela grafitisi. Yüce eskiler yazılama yapmış, göt meme falan çizmiş duvara. Randolph Carter'ın üzerinden ejderha Toothless geçiyor. Gerçekten bu kadar kötü çizimleri hangi yüzle baskıya gönderdiniz? Matbaanın önünden geçemem ben şunu çizsem. Müthiş bir yeteneksizlik, fevkalade bir zaman israfı. Saygın bir editörün en baştan engel olması gereken sayfalar ne yazık ki çevriliyor, basılıyor ve parası bizden çıkıyor. Ve bu, sadece sayfa doldurmak için yapılıyor.

Daha da kötüsü; Kitap Lovecraft'ı omzu üzerinden izlemek amacıyla yola çıkıyor ama bunu yaparken -belki bilerek belki bilmeden- herifin elindeki pisliği silkelemeye başlıyor. Lovecraft'ın yazdıklarını seviyorum, bunu söylemekten utanmıyorum. Ama seviyor olmam, adamın şerefsiz bir yavşak olduğunu inkar etmemi de gerektirmiyor. Bir şeyi sevebilmek için, onu olmadığı bir forma sokma ihtiyacını anlayamıyorum.

Bir de lütfen Lovecraft adını her gören "insanlığın en eski ve en güçlü duygusu korkudur..." yazmasın artık. Değildir, değil, DEĞİL! Yeter artık. Ağır konuşacağım...

Neyse. Yani, her şeyiyle kusurlu bir kitap Karanlıklarda Yazan Adam, ifade edebileceğim en nazik haliyle. Yaptığı her güzel ve ilginç şeye karşılık iki saçmalıkla geliyor. Kendi başına sevimli sayılabilecek sahneler içeriyor ama üstüne eşit miktarda gereksiz panel ekliyor. Bu kitap tam olarak ne işe yarıyor? Bu bir çizgi roman değil; bir şey anlatmıyor. Lovecraft hakkında mini bilgiler alacağımız bir kaynak değil; sadece önemsiz ve bir bölümü yanlış şeylerden bahsediyor. Görsel olarak tatmin edici bir kitap değil; içinde katı kakayla çizilmiş sayfalarla gizliyor. Lan niye bastınız o zaman bunu? "Kim bunu neden okumaya ihtiyaç duysun?" sorusuna bir cevap bulamıyorum bir türlü. Belki Lovecraft geekiyseniz -ki ben öyleyim- okumak isteyebilirsiniz ama eminim ki o zaman da okuduğunuzdan hoşlanmayacaksınız.