Bunun nedenini çözebilmiş değilim. Genelde fumettiler Amerika'da geçiyor ve ana karakterleri Amerikan. Martin Mystere, Tommiks, Çelik Blek, Teks bir çırpıda aklıma gelenler. Amerikan kültürüne büyük bir övgü söz konusu. Bunun nedeni sizce ne olabilir? Neden öyküler genelde Amerika ekseninde şekilleniyor? Üstelik İtalya gibi Avrupa'nın derin bir kültürüne sahip, köklü bir millet varken bu bence düşündürücü.
Bunun kökeni 2. Dünya savaşına dayanıyor diye biliyorum.
Amerikan askerleri gelip kendilerini kurtarınca büyük hayranlık beslemişler.
Teks, Teksas, Tommiks hepsi bu hayranlığın sonucu 1940 ların sonu ve 50 lerin başında yayınlanmaya başlamış.
Martin Mystere de dünyanın her tarafında geçiyor maceralar hatta son sayıların çoğu italya da geçiyor.
Martin Amcanın İtalya maceraları mevcuttur.
Dünya Amerika'dan ibaret olduğu için uzaylılar ilk orayı fetheder. :)
Mister No Amerika'dan kaçarak dediğin olaylara zıt bir karakter olduğunu göstermiştir.
Konuyu biraz daha geniş açıdan ele almak için ekleme yapayım. Sadece fumetti ile alakalı bir durum değil bu. Sinema sektöründe de mevcut aynı husus. Spaghetti Western kavramı diye bir kavram bile oluşmuş bu sayede.
Alıntı yapılan: hanac - 14 Mayıs, 2015, 13:10:12
Bunun kökeni 2. Dünya savaşına dayanıyor diye biliyorum.
Amerikan askerleri gelip kendilerini kurtarınca büyük hayranlık beslemişler.
Teks, Teksas, Tommiks hepsi bu hayranlığın sonucu 1940 ların sonu ve 50 lerin başında yayınlanmaya başlamış.
Martin Mystere de dünyanın her tarafında geçiyor maceralar hatta son sayıların çoğu italya da geçiyor.
Akla yatkın bir açıklama ama bu dönemde bile bunun devam etmesi çok ilginç.
Bir diğer husus; elbette Martin Amca'nın İtalya'da geçen maceraları çok olmuştur fakat Martin zaten dünya'yı dolaşan bir karakter, bu normal. Amerikan kültürüne -bildiğim kadarıyla- tek eleştiri Büyülü Rüzgar'dı.
Sevgili Ralph Mister No'da eleştirir Amerika'yı alttan alta.
Mesela Dylan Dog ingiltere de geçer ve sağlam bir sistem eleştirisi vardır.
Şunu da unutmayalım. Tex Amerika'da geçer ama Kızılderili katliamı anlatır.
Brendon da post apokaliptik İngiltere'de geçer. Dampyr de Sırp aslında. Bosna savaşında geçen ilk maceraları çok iyiydi.
Alıntı yapılan: hennessy - 14 Mayıs, 2015, 13:21:10
Sevgili Ralph Mister No'da eleştirir Amerika'yı alttan alta.
Mister No hiç okumadım hennesy. Bilmiyordum. Altın Madalyon'dan önce Mister No ve Teks çok itici gelirdi, şimdi nereden başlsam diye düşünüyorum 2-3 aydır.
Dylan Dog 20 sayı falan okudum ancak beni pek sarmamıştı. Hatırladığım bir sayısında Dylan, Marlboro için bu ne biçim sigara be diyordu (:
Brendon İngiltere'de geçmek zorundaydı ama Kalidor. Daha uygun bir lokasyon seçimi olamazdı Brendon için..
ben bir ara bir yaşlı İtalyan amca ile röportaj yaptığımda şunu demişti...
Alıntı YapTommiks (Capitain Miki), Teksas (Il Grande Blek), Zagor, Tex, Ken Parker. Bu çizgi
romanlar ne kadar İtalyan, ne kadar Amerikalı? Neden Amerikan Tarihi'ni İtalyanlar yazma
ihtiyacı duydu? Neden çizgi romanlarınız hep Vahşi Batı'da geçiyor?
Çizgi romanların mesken olarak Amerika'yı tutmasının birinci sebebi, oranın her türlü
hayale, her türlü olasılığa açık bir yer olarak algılanması. Bizim devam ettirdiğimiz türdeki,
bu saydığınız çizgi romanlarla başlamış western janrının İtalyan'da tutmasının ardındaki
sebep bu. İtalya'dan Amerika'ya göçmen olarak giden kişiler Amerika nedir ne değildir
biliyorlar ama İtalya'da yaşayan ve hep İtalyan kültürü içerisinde kalan kişiler açısından
Amerika, okyanusun öbür tarafındaki, çok uzak, hakkında efsaneler anlatılan ve masallar
dinlenilen bir yer. Dolayısıyla hayal edebileceğiniz her şeyi içine yerleştirmeye açık bir yer.
İtalya'da geçen bir öykü çizgi roman olarak yapılıyor olsa, insanlar, "Hani? Burada böyle bir
şey olmaz ki! Şurada aslında şu yok!" gibi itiraz noktalarıyla zihinlerinde sorgulayabilirler ve
ikna olmazlar. Olay Amerika'da geçince, öyle bir sorgulama olmuyor. Mademki bu öykü
Amerika'da geçiyor, eh, Amerika'da her şey olabilir, diye bir zihinsel açıklık var. Bir de
İkinci Dünya Savaşı sonrasında İtalyan sinemasının bir çeşit realisttik akımdan etkilenmesi ve
sinemada çoklukla gerçekçi şeyler yapılıyor olması, bu çizgi romanların tam da doğduğu
dönemde onların muadili bir sinema olduğunu söylememize engel. Sinemada bir gerçekçilik
arayışı varken çizgi roman gerçekçilikten kaçıp hayale gitmenin kanalı olarak açık kalıyordu.
Vittorio Giardino gibi çeşitli İtalyan sanatçılar seksenlerden itibaren İtalyan
karakterleri merkeze aldı ve İtalyan kahramanlar üzerinden çizgi romanlar da yaratılmaya
başlandı. Gelenek olarak 'hayal gücüne dair her şeyi Amerika'ya tıkıştıralım' olayından
kopuldu. Ama bahsettiklerim tabii Bonelli gibi kalıplaşmış seriler halinde giden yayıncıların
dışındakiler. Bağımsız anlatıcılardan bahsediyorum. Orada (Bonelli'de) bir gelenek sürüyor
ama İtalyan mantalitesi açısından bakarsak, seksenlerden itibaren çizgi romanlarda kırılmış
bir şey aslında Amerika saplantısı. İtalya'da geçen öyküler, İtalya'nın öne çıktığı öyküler var
İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrasına denk gelen dönemde, 'dünyada bir biz
İtalyanlar varız, bir de bizim dışımızda, çok ama çok değişik şeyler, bambaşka kültürler'
bakışı yaygındı. Zamanla insanlar başka yerlerde yaşanan şeylerin de aslında İtalya'da
yaşananlara benzediğini keşfettiler. İnsana dair öykü, sınır tanımıyordu. Her yerde aynıydı.
Bu keşfedildi. Dünyanın başka yerlerindeki öykülerin de aslında eşit derecede aksiyonla,
hayal gücüyle anlatılmaya değer olduğu, bir anlamda seksenlerde keşfedildi ve öyle bir açılım
oldu. Mesela İtalya'nın kuruluşu döneminde yaşananlar veya Kuzey değil de Güney
Amerika'da, Şili'de yaşananlar vs. Bunlar da western elementleri taşıyan öyküler ki bunlar
vaktiyle anlatılmazdı. Bir de, her öykü western kılıfına sokularak yürütüldü uzun süre ki
günümüzde artık öyle değil.
Poe bu faydalı yazı için teşekkür ederim. Çok haklı yönleri var... Amerika devlet politikalarıyla ne kadar eleştirsek de efsane ve edebi eserler söz konusu olduğunda sonsuz bir kaynak.