Gırgır Dergisi Kapatıldı

Başlatan Levent Suberk, 17 Şubat, 2017, 21:15:46

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Levent Suberk


Draka


hanac

Eski Gırgır Dergisi ile pek ilgisi yoktu.

Sadece adını kullanıyordu.

Levent Suberk

Alıntı yapılan: hanac - 18 Şubat, 2017, 20:07:33
Eski Gırgır Dergisi ile pek ilgisi yoktu.

Sadece adını kullanıyordu.

Doğru. Güldürü konuları ve çizgiler epey değişmişti. Dergi kapatılmasa da diğer çizerler ekmek parası çıkarsalar iyi olurdu ama...

ferzan

    Gırgır, 1989'da kapanmıştı Ertuğrul Akbay'ın dergiyi ele geçirip tüm çalışanların işine son vermesi ve orijinallerin tamamına el koymasıyla birlikte...Herşey, Aral kardeşlerin yurt dışında olduğu bir zamanda, sabaha karşı gerçekleşmiş...Dergiye çok sayıda polis gelmiş...Anlatanlardan duyduğum yahut anılarından okuduğum kadarıyla da bazı orijinalleri çatılardan atlaya atlaya kaçırmak durumunda kalan çizerler olmuş...Gırgır el değiştirince de Oğuz Aral hemen hemen aynı ekiple Dıgıl ve Avni dergilerini çıkarıyor zaman içerisinde...Bu esnada eli armut toplamayan Akbay, bazı eski Gırgır çizerlerini ya da Gırgır'da yedek klübesinde bekletilen düşük kalite çizerleri astronomik ücretlerle yeni Gırgır'ın as kadrosu haline getiriyor...O dönemden bir çizerin dediğine göre öyle iyi ödeme yapıyormuş ki, vasat kalitedeki çizerimiz günübirlik giyinip dün giydiğini ertesi gün çöpe atacak kadar bolluk içerisindeymiş...

    Sonraki senelerde Gırgır, bugün aşina olduğumuz ya da 90'larda kalan az sayıdaki nitelikli çizere ev sahipliği yapıyor, bir geçiş dönemi oluyor...Bülent Üstün, Memo Tembelçizer, Faruken Bayraktare gibi isimler, 18-19 yaşlarında Akbay'ın Gırgır'ından kısa süreliğine de olsa sebeplenip başka dergilere sıçrama yapıyorlar...Oğuz Aral ve tayfası ise bir birleşip bir ayrılarak birkaç dergi çıkardıktan sonra tamamen farklı yollara dağılıyorlar...Başka başka dergiler...Deli, Mikrop, Pişmiş Kelle, Hıbır, Limon (sonradan Leman olacak) ve saire ile 90'lı yıllara gümbür gümbür giriliyor...

    Bu esnada Aral dönemi Gırgır ve ekürisi Fırt'a ait tüm orijinaller Akbay yönetiminde olduğu için, 89'dan sonra Gırgır'da üretilen işlerin yarısı yeni ise, yarısı da eski Aral dönemi işlerin telifsiz ve imzasız tekrar basımlarından oluşuyor...Akbay Gırgır'ına eski Gırgır ana kadrosundan birkaç ortalama isim hariç neredeyse kimse devam etmiyor...

    90'lı yıllardaki dergi çeşitliliğinde, Akbay'ın Gırgır'ı bir müddet daha devam ediyor ve sonrasında Akbay'ın da çekilmesi üzerine düştüğü yerde kalıyor...Dergiyi yerden kaldırıp kör topal devam ettirenler yine eski Gırgır artığı ortalama çizerler ya da amatörler oluyor...Belki birkaçını tenzih edebiliriz...

    90'ların otalarında, Gır-fırt diye daha küçük boy bir dergi çıkıyor haftalık Gırgır harici...Eski Gırgır'dan ve Fırt'tan pek çok üretim (Stero Seyfi, Avanta Necmi vs) bu dergide tam maceralı çizgi romanlar olarak yayınlanmaya devam ederken, Paul Gillon gibi Frankofon ekolü ustalarının ve Latin ekolünden birkaç sanatçının erotik çizgi romanlarına yer veriliyor...Tam sayfa 0900'lü hat ve pornografik tam sayfa kadın resimleri de bulunuyor bu dergi içerisinde...Tam bir keşmekeş...Sanırım aynı sıralar alıp yürümüş olan L-Manyak dergisine öykünerek L-Manyak'ın tam zıttı kafada saçma bir girişim gibi gelmiştir bana hep Gır-Fırt...O da aynı boylarda, o da aylık ve 64 sayfa falan...

    Bu esnada artık ne Aral'ın, ne de Akbay'ın olmayan Gırgır da bünyesinde gene eski işler harici Abdülkadir Tamer (nam-ı diğer Apti), Erdoğan Oğultekin, Seyfi Şahin gibi efsane Gırgır'ın son dönemini yeniyetme olarak görmüş birkaç vefalı çizerin ve çokça amatör mizah sevdalısının elinde yayınına devam ediyor...Ama yalnızca adı Gırgır...Başka da bir alakası yok eski Gırgır ile...

    Ben bu başıboş Gırgır'ı 2000'lerin başlarına kadar belirli aralıklarla alıp yoklamaya devam ettim ama sonra tamamen bıraktım...Fuzuli harcamaydı ve Leman, Penguen, Uykusuz üçlüsünün (tabii o zamanlar üçü birden yoktu, Penguen Leman'dan, Uykusuz ise Penguen'den koparak vücuda gelmişti) yanında epey sırıtıyordu...Yine de 2000'lerin ikinci yarısından itibaren türeyen pek çok saçma sapan mizah dergisinin yanında amatör kümede en yüzüne bakılır dergi sayılabilirdi...Amatör kümede yalnızca...Zira bugün CafCaf, Lama, Misvak ve saire süprüntülere (içerikten ziyade teknik ve görsel uygulama olarak) bakınca sahipsiz ve başıboş Gırgır'ın onlardan daha uzun ömürlü olmasını beklerdim...

    Gelelim malum karikatüre ve kapanma mevzusuna...

    Söz konusu karikatürü gördüm...Öyle velveleye verilip çıngar çıkarılacak bir yanı yok...Yalnızca fevkalade amatör bir yaklaşımla, esprinin e'sine sahip olmadığı ve ortaokul öğrencisi fikrinden çıkmış göründüğü için sinir bozuyor...Amatörlük ve ''yaptım oldu'' mantığı, düzgün bir editoryal revizyondan geçmemiş olma gerçeği can sıkıyor...Yoksa ben galeyana gelecek birşey görmedim karikatür adı altındaki müsvettede...Çizerinin başarısızlığına ve aymazlığına takıldım...

    Kendi yayın kuruluşu bu denli velveleye vermeseydi, muhtemelen kimsenin umurunda olmayacaktı...Kedi, makat, çıban ve cerrahi operasyon örneğinden farksız sond erece gerzek ve saçma bir kapanış oldu...Vaktiyle mizah camiasında olup bitenleri bilmeyenler (ki nereden bilecekler) de ''46 senelik Gırgır efsanesi son buldu'' diye çarşaf çarşaf haber yaptılar...Sonra her karşıt fikir, uyuz olduğu mizah dergilerinden açıklar aramaya ve nette birşeyler paylaşmaya başladı...Tüm hayatım boyunca mizah dergiciliği aleminde gördüğüm en saçma şeyleri görüyorum resmen sanal ortamda...

    Ha, malum sebeplerden ötürü yakın gelecekte yayın hayatına son verme ihtimali son derece yüksek nitelikli dergiler var (zaten 3 tane)...Bir tanesi vaktiyle kundaklandı, bir diğeri bir buçuk aya kadar binasını boşaltacak, en genç olanları ise epeydir sıkı muhalefetten kaçınıyor ekmek teknesinden olmamak için ama maalesef bu dergiler ''Yeni Türkiye'' de 2019'u görememe ihtimaline fazlasıyla sahipler...İntikamın soğuk yenen bir yemek olduğunu hatırlatan biri var yükseklerde ve 12 sene evvelki kapakların, taşlamaların ve sairelerin intikamları belli belirsiz alınmaya devam ediyor...Sanıyor musunuz ki günlük siyasi karikatürist Musa Kart, yalnızca Cumhuriyet Gazetesi çizeri olduğu için haftalardır hapiste...2003-2004 senesinin arşivlerine bakmanız, o dönemden dava edilme sebebini bulmanız yeterli...Ve yine o dönem ona destek olan en popüler iki haftalık dergiden birinin o meşhur kapağına ve tıpkı Musa Kart gibi dava edilmesini hatırlamanız kafi (uzun süredir mizah dergileri ile -varsa- ilgilenen ve takip edenler için sözüm)...

    Her neyse...Bir Leman, Penguen ya da Uykusuz kapansaydı, böyle kıytırık bir şekilde oldu bittiye gelerek, niteliksiz ve amatör bir karikatür müsveddesi yüzünden kapanmazdı eminim...1989'dan beri düştüğü yerden kalkamayan Gırgır'ın da en azından ismen tarihe karışması bu şekilde olmuş oldu...Sırf ismiyle bile olsa kör topal yayınına devam ederken istihdam ettirdiği bir avuç kendi halinde yazar-çizer işsiz kalmış oldu...Zaten ne kazanıyorlardı ki...

    Diğer yandan, suya sabuna dokunma adına değil ama seviye ve profesyonellik adına her daim bir otokontrol olmalı dergilerde de, kitaplarda da, çizgi romanlarda da...Bahsettiğim şey engel yahut sansür değil...Profesyonel bir elekten geçme ve editoryal yaklaşım...Bugünkü hassas, boş ve bir o kadar da saçma ortamda, b.k yoluna gitmemiş olurlardı...

    Bu tanımsız duruma nötr kaldığım için tepki bile verme gereği duymuyorum...Duygu ve düşüncelerim yukarıdaki gibi...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

Levent Suberk

En iyisi Sedat Simavi'nin Yusuf Ziya Ortaç'a dediği gibi:

- Yusuf Ziya, bak ne güzel resim. Şuna bir şiir yazsana.

:)

yunusmeyra

evet, uzun yıllar bir efsane olarak anılan ve bugünkü "mizah dergileri" yazar-çizer kuşağının (kuşaklarının) yetişmesinde okul görevi gören "gırgır" dergisi ismiyle andığımız dergi ile şu bir hafta içinde "kapanan" veya "yayıncısı" tarafından "kapatılma" kararı alınan "gırgır"ın isim benzerliği dışında ortak noktaları bulunmuyordu...

Ferzan`ın, bu "yeni nesil" diyebileceğimiz, Akbay sırası ve sonrası, "gırgır" dergisi anı ve yorumlarının, konuyu güzelce özetlediğini düşünüyorum... konu bir yönüyle, "gırgır" dergisinin satılarak el değiştirdiği döneme(1989) dair değinmeler de içerdiği için, şahsi görüşlerimi de içeren bir kaç notumu paylaşmak istedim...

gerçekten de içerik, duruş ve mizah(mizah öyküleri, bantlar,çizgi romanlar,karikatürler dahil her şeyi katarak söylüyorum) açısından 
bahsettiğimiz "gırgır", 1989`un kışına doğru(kasım) bize veda etmişti. 896.sayısı Oğuz Aral`ın "künyede" son görüldüğü sayı olacaktı... 897. sayı ise bir yönüyle "apar topar" ve "yazar-çizerlerin" elinde olanlar, el koyulanlar ve  "ne bulunduysa onunla" çıkan, "toplama" bir sayıydı...aynı tarihlerde "gırgır"la birlikte, "kardeş" Aral`ın (Tekin Aral) başında bulunduğu "fırt" dergisi de tamamen el değiştirmiş oluyordu...

elden gidenler "sarı sayfalar" üzerindeki "logo" oldu ama, etkisi böyle mi olmalıydı? 



Haldun Simavi, bir yıl önce Asil Nadir`e sattığı "günaydın" gazetesi ve bazı yayınlarından sonra, ülkenin en yüksek tirajlı iki mizah dergisini de, aynı iş adamına satacağı "dedikoduları" ortalarda gezinirken (ve Oğuz Aral`ın, sonra açıklayacağı şekliyle "bazı rakamlarda!" telaffuz da edilmişken: 500 bin sterlin= o günlerde 1 milyar 800 milyon lira yapıyor) "sorunlu" bir sürecin ardından Akbay`a, hem de konuşulan fiyatların üçte birine satmıştı dergileri... Aral`lar herkese  "öfkeliydiler!":  Asil Nadir ve  onunla pazarlık yürüten "eski patronları" Haldun Simavi`ye, her iki patronun "maşası" gördükleri Akbay`a!                           

bu konuları İlban Ertem,kasım 1989`da çıkan "avni"dergisinin ilk sayısında çizgi roman olarak anlatır: Asil Nadir`e satamayıp kurtulmak istediği "mizah dergilerini" , bir "oldu bitti" ile Akbay`a satarak "kurtulmak" isteyen "patron" tipi, çizgi romanda "Haldun Simavi"yi simgeliyordu...

Akbay`ın, bir  iddiaya göre 15 bir diğerine göre 20 araba polisle dergi binasını basıp, "orjinallare" el koyması, bu eylemin ancak Oğuz Aral bir karikatür sergi serisi için yurtdışındayken yapılabilmesi (tersi mümkün değildi, Aral`a "kimin gücü yeterdi!" yoksa) dergiyi "kuşatması", yazar ve çizerlerin "durumu" vs vs "efsane " şekliyle anlatıldı... zaten bu ayrıntıları okuyucular,Oğuz Aral, Tekin Aral ve Süleyman Yıldız`ın "mektup" ve röportajlarından öğreneceklerdi("avni" ve "fırfır" ilk sayıları)...

satılan dergilerin yerine Aral kardeşler, Oğuz Aral`ın "efsanevi" tiplemesi "avni"nin adını verdikleri dergi ile devam edeceklerdi(satıştan bir kaç hafta sonra, 25 kasım 1989)...  aralık ayının başında da "fırfır" dergisini çıkaracaklardı (yine 1989). yayınların "yazı işleri müdürü" Süleyman Yıldız gözüküyordu. Süleyman Yıldız adı o sene pek çok "polemikte" geçecekti... Süleyman Yıldız, kendisine Asil Nadir ve en çok da Akbay tarafından sunulan "maddi imkanları" reddeden "idealist mizahçı müdür" olarak anılacaktı (tabii Akbay`ın yayınlarında ve Nadir`in hakim olduğu yayınlarda da , "ustalarını" satan ama son
anda yakalanıp, Aral`lara "ricat eden" "kötü adamlardan biri" gibi anlatılacaktı...
  ;) )

yeni dergilerden,"avni" nin "mizah yönetmeni" Oğuz Aral, "fırfır"ın "mizah yönetmeni" Tekin Aral`dı. yani satılan "gırgır" ve "fırt" dergileri yerine Aral kardeşlerin yeniden iki dergileri olmuştu. ancak bu sefer dergilerin "sahibi" "sabah" yayın grubuydu...unutmadan, 3`üncü dergileri vardı ve önemli bir "dönüm noktasını" işaret ediyordu o sıralar... ve onu "hürriyet" grubu basıyordu ve "sahibi", "hür-yay" adına Oğuz Aral, yönetmeni Galip Tekin`di...

şimdi dergilerin resmen "el değiştirmesinden" 6 ay kadar önceye gidelim (nisan-mayıs 1989)

1989 mayıs ayının başında, Aral`lar "dıgıl" adlı dergiyi çıkarıyorlardı...80`lerin başında, "günaydın" için yapılan "lak lak" mizah ilavesi haricinde, yeni bir "dergi"ydi bu. mizah ve çizgi roman dergisiydi, "dıgıl"...  altı ay sonra çıkacak "avni"den de uzun yaşayacaktı hatta!sonraları, "en dıgıl çizgi roman dergisi" altbaşlığıyla çıkacak kadar, çizgi roman çalışmalarına (çoğunluk mizahi de olsa...) yer verecekti...ilk sayı ise daha önce yayınlanmış "işlerin" derlemesi olarak (bir kaçı istisna), sanki "ani bir kararla" çıkmıştı! Haldun Simavi`nin "patron"luğunda çıkan çok tirajlı iki derginin yanına,hem de "başka bir Simavi"nin baskı tesislerinde basılan bir "derleme" dergiyle devam kararı neden alınıyordu? senelerce , "çizgi roman" yapmak isteyen ve kendini bu yönde de geliştiren pek çok imza sahibi yazar-çizerine yeteri kadar "alan aç(a)mayan" ,bu yönde konuşulanları "duymazdan" gelen (yıllar sonra gelen elşetirilerden bazıları...) Aral kardeşleri alelacele, böyle bir içerikle yayına başlama kararına yönelten neydi? onca yeni iş hazırlayacak yazar-çizer el altındayken, eski yayın derlemeleriyle ve hatta on küsur senelik işleride aralara serpiştirerek "yeni bir dergi"ye mi başlanırdı?
 
Haldun Simavi`nin  dergileri de, gazetesi gibi Asil Nadir`e satmak istemesi "sır" değildi... "dedikodu"lar ayyuka çıkmış, "para"lar konuşulmaya başlanmıştı... aslında böyle bir satışta, "Aral" kardeşlerin, sahip olduklarını varsaydıkları "dergi içeriği ve yayın yönetimi bağımsızlığını" nasıl sağlayacaklarına  dair bir planları da yoktu. Asil Nadir`in, "mizah dergileri" dahil her türden "muhalif medyayı" yola getirecek "ithal" işadamlarından olduğuna inanıyorlardı ( aynı görevi görmek için basına giren pek çok yeni ve yerli "basın patronu"nun da eleştirisini yapıyorlardı ama bu defa tehlike çok yakınlarındaydı  ;) ) Haldun Simavi için de, neler denirdi senelerdir ve basında neler neler yaşanırdı, ama Aral kardeşler bu "patronaj" altındaki "statüko"larından şikayetçi değillerdi... seneler sonra pek çok dergiye imza atan "öğrencileri" onları bu yönden de çok "eleştirecek"ti. onlara göre Oğuz Aral, bir çok yeni yayının "başlatıcısı" olabilir , daha cesur hamlelerle "gençlerin" önünü açabilirdi; yetişen ve sayıları artan "usta" yazar-çizerleriyle, "finansal" anlamda avantajlı projelere imza atabilirlerdi... hatta "çizgi roman" dergileri ve stüdyo üretimlerinin başlatıcısı bile olabilirdi... o ve kardeşi bu "yeni ve bağımsız" olabilecek yollar yerine , "yüzbinler satan" dergilerin başarılı yönetmenleri olarak , "belli bir refah" garantisini "kendileri açısından" yeterli görüyorlardı..."gençler" ise başta daha iyi bir "yaşam standardı" ve "emeklerinin karşılığını almak" , devamında ise "hayallerindeki" yayınları yapabilmek "iddialarıyla" yeni arayışlara giriyorlardı. 1978 yılındaki "mikrop" dergisi kopuşu  2 seneyi doldurmasa ve "geri dönüşlerle" sonuçlansa da, Aral`lar açısından "fikir verici" bir gelişme olmuştu; ancak onlar mesajı farklı yorumladılar, "her an kaçacak gençlerin yerine yedekleri olmalıydı!" o kadar!

1986`daki, "limon" dergisi ayrılğında, "içerik" ve "kadro" olarak bu ayrılışa "takılmadılar"...  "harika" kadrosu ve "daha harika" tirajlarıyla yoluna devam eden "gırgır" ve de "fırt"ta bir "değişik hava" hakimdi sanki..."gençler" huzursuzdu! en çok satan iki derginin içinden "bir kaç on kişi" çıkmıştı dile kolay! ve zor da olsa bir başka yayın kuruluşunun (güneş gazetesini de yayınlayan "güçlü gazetecilik" ve patronu Mehmet Ali Yılmaz) bünyesinde her şeye rağmen bir "maişet" kavgası veriliyor, varolmak için "direniliyordu!"... Aral`lar gidenleri "ciddiye" bile almamışlardı anlaşılan ( limon`un çıktığı 1986 yılında üç yeni dergi daha yayın hayatına başlamıştı: dolmuş, güm güm, salata ve bunların içinde de "gırgır" ve "fırt"tan isimler olacaktı...) nasıl olsa "kapak"tan "iç sayfa" karikatürlerine"çizgi roman"lardan haftalık tiplemelere kadar her "santimetre kare" doluydu... yedekler bile "hazırdı"...5-10 genç "macera aramışsa" ne olmuştu yani...

bir keresinde, "gırgır`da ve "fırt"ta çalışan çok az kişi karikatüre para kazanmak aracı olarak bakar?"  deyivermişti Oğuz Aral... "bu karikatüristler, çizgi romancılar derviş miydi" diye sorulmaya başlanmış olmalıydı "gençler" arasında... "maişet" önemliydi, "bizim çocuklar" sanatlarıyla "geçinmek" istiyorlardı, "dergiler yıldız oyuncularına görece iyi ve sürekli bir gelir kapısı olurken", sayılarının bir hayli arttığı gözlerden kaçmayan diğer yazar-çizerler kadroya nasıl dahil olacaktı... haftada bir iki karikatür veya espri yeterli miydi "geçim tekerini döndürmeye"?  hem kendi ideallerindeki dergileri yapmak, hem de "yetiştikleri" dergilerin tirajlarının "tl" olarak karşılığından haberdar olup, "haklı olarak" daha çok pay almak isteyemezler miydi?  gençlerdi, "riskler" bu yaşlarda alınmazsa "ne zaman" alınırdı ki? "sessizlik" hayra alamet değildi!

bunlar olurken "fonda" daha büyük "gürültü patırtılar" duyuluyordu aslında... 80`lerin başında ve hızlanarak ikinci yarısında süren "basında" yeni sermayedarlar dönemi başlıyordu... gazeteler, dergiler "el değiştiriyor" bazı "eskiler", "yeni şekillerle" yola devam ederken, "kapananlar" ve "açılanlar" oluyordu...

biliniyordu ki, "gırgır" ve "fırt"tan bu defa "sineye çekilemeyecek" kadar "kavgalı!" ve "büyük!" bir ayrılık oluyordu... Bülent Arabacıoğlu, Ergün Gündüz, İrfan Sayar,Gürcan Özkan, Hasan Kaçan, Latif Demirci, Ramize Erer, Gülay Batur, Mehmet Ersoy, Sarkis, Abdülkadir Elçioğlu, Atilla Atalay,Uğur Durak, Soner Günday,Zafer Temoçin,Abdülkadir Tamer ve daha daha...bu isimler 1989 senesinde, kabul edilmeli ki pek çoğumuzun gözünde "gırgır" ve "fırt" demekti... İlban Ertem,Galip Tekin, Şevket Yalaz, Behiç Pek,Kemal Aratan,Serhat Gürpınar ve tabii Oğuz ve Tekin Aral dergilerinde kalsa da, o yıllarda bu dergileri "biraz düzenli" takip eden her okuyucu bu seferki "ayrılığın" öncekilere benzemediğini anlamıştı... bir çok samimi okuyucu güçlü bir "gırgır" görmek istese de, "hıbır"ı kuran "tayfaya" kızsa da, yeni bir dönemin geldiği belli olmuştu...

evet, "hıbır" dergisini çıkartan yazar-çizerler de  risk almışlardı..."hıbır" gibi bir derginin, "alelacele" çıkacağı haberleri yayılırken, "gırgır"da,nisan ayının son sayısında, "Asil Nadir" e çakan! bir mektup yayınlanacaktı... "gırgır" ve "fırt" dergilerinden ayrılıp "hıbır" dergisini kuranların, "Asil Nadir"in "parayla tutulmuş" adamları olduğu iddiası bir hayli "ağır"dı!(gır gır dergisi-869. sayı) Aral`lar, eski patronları Haldun Simavi`yi ve satılan "dergilerde" yapılan "müthiş indirimi"de bir ara gündeme getirecekler ve fakat bu olayın üzerine gitmek yerine, "hıbır"ı kuran kadroyu "yalancılık" vs gibi ağır ithamlarla, "tetikçilik" yapmakla suçlayacak, "kim ki onlar?" veya "kaç kişiler?" yollu "öfke"li açıklamalara dergilerinde ve röportajlarında yer vereceklerdi... ancak Aral`lar belki de ilk defa bu kadar "öfke"yle hareket edecek, kısaca bahsettiğimiz "hıbır" olayına tepkisiz kalamayacaklardı. işte 1989 mayıs`ında çıkan "dıgıl", o "tepkiydi"!

"hıbır"ın yeni sahibi "gelişim yayınları" ve Asil Nadir` di denildiği gibi ve "hıbır"cılar da "eski" ustalarına söylediklerinde, on`lardan "aşağıda" kalmadılar...kendilerini , "parayla yoldan çıkan bir avuç çocuk" sayan, "politik bilinçleri olmayan, tuvaletlerde gizli  gizli toplantılar yapan"diye küçümsenen  "hıbır"cılarında söyleyecekleri çok şey oldu: despot"luktan girip,"sahte solculuk suçlamaları"dan,  "sigorta" yaptırılmayan yazar-çizerler" mevzusuna,  kadar gitti iş... "limon"cular ise ilginçtir daha "leman"cılar (1991) olmamışlardı ve ara ara bu polemiklere dahil olup "hıbır"cıların karşısında açıklamalar yaptılar..."eski usta"ya ve "baba evine" ,"geçmiş hatıralarına"  saygılı davranan, kıymet bilir "muhalif" çocuklar ödülünü alıyorlardı(leman`ın meşhur "lalesi" ise başkalarına gidiyordu belli ki)...

burada aklıma gelen bir kaç soru var

Asil Nadir (veya bir benzeri) diyelim ki, "gırgır"ı almayı ve "muhalif kimliğini" buharlaştırmayı kafasına koymuştu... yukarıda saydığımız "kadro"yu-"hıbır" bileşenlerini bilenler bir hatırlasın lütfen- "gırgır"dan kopartan "biri", zaten "gırgır"ı bitirmiş olmuyor muydu? ama Aral`lar , ısrarla ne demişlerdi , "gidenler çıkarcı, tetikçi, ruhsuz,politik bilinç yoksunu bir avuç çocuk!" anlamında şeyler değil mi? elde kalanların "iyi"ler olduğu sonucu çıkıyordu  ;) o zaman mayis-1989`daki bu "büyük" salvoyu da "tın" mayan Aral`lar için "bitirici" darbe, kasım-1989`da bir "gırgır" logosunun mu elden gitmesiydi? yeni yayınları , "avni" ve "fırfır"ı çıkartan kadro ve onlarin "bilinçleri", tercih edilen yegane "olumlu toplamsa", Aral`lar ve dergileri 1997 yılına geldiğinde neden artık yoklardı...ve "leman,lemanyak,lombak" ve sonra gelenler nasıl geldi, nasıl varoldu...sorular sorular...


HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

nikopol

ferzan ve yunusmeyra, yazilariniz icin cok tesekkurler, her ikisini de ilgiyle okudum.