Gozo ve Sagre - Uğur Erbaş

Başlatan ferzan, 18 Şubat, 2018, 22:25:10

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

TKnKT

    Bundan önce en son ne zaman çizgi roman okudum bilmiyorum. Ne okuduğumu dahi hatırlamıyorum. Hayatımıza dahil olan %47.82'lik gerginlik ve keyifsizlik kaynaklı mı, yoksa yoğunluktan mıdır bilemedim. Artık insanlar yavaş yavaş gündemden ve hayatın gerçeklerinden uzaklaşmak adına hobilerine dönüyor ya da hobi ediniyor. Ben de usulca yanıma iki kitap aldım, önce dört tekerin sırtında sonrasında iki tekerin dümeninde bir su kenarına kaçtım. Telefonu attım çantaya, açtım +1'i, çevirdim sayfaları.
    Makul bir zaman önce pek sevgili Dorukhan'ın güzelleye güzelleye bitiremediği Germakoçi'ye niyetlenmişken önce Gozo ve Sagre'yi aradan çıkartmak istedim. Çıkış zamanlarında her iki eser üzerinde de hiç durmamıştım, malum fiyatları ile pek sevimli yaklaşmıyorlardı ilk bakışta. Neyse ki güven veren yorumların peşinden gitmek insanı üzmüyor. Hoş bir yandan kitabın arkasında yer alan etikete göre 2019 yılı Aydın Doğan Çizgi Roman Ödülü'nde birincilik derecesi almış. Tasdik edeni çok. İşin ironik kısmı ise 2018 yılında forumda kitap üzerine yazılan iletilerde 55₺'lik fiyatın soft cover için çok pahalı olduğu yönünde. Yani evet gündemden kaçmak için hobinize sarılıyorsunuz. Sonra gayipten ışığı yansıtan pürüzsüz bir yüzey "OOOOH OOOOOH!" diye bağırarak ona da salça oluyor ya neyse.
    İşin içine biraz sürpriz bozanla dalacağım ama alınmayınız, olmuş 5 yıl. Gelelim Sagre'ye. Evet gerçekten Sagre'ye gelelim nitekim kitap kapağındaki büyük fontun sahibi arkadaşımız biraz nazlı ve gözükmeyi tercih etmiyor kitapta. Ana kahraman Sagre, yan kahramanlar var türlü farklı isimlerde ama Gozo çat pat karşımıza çıkıyor. Kitabın dışarıdan sunduğu bir yol macerasına şahitlik geçerli olsa da Gozo bu yolun yolcusu değil arkadaşlar. Evet benim de gece gece buraya yazarken takılacak başka bir şeyim yoktu. Olur öyle. Bunun yanında Uğur Erbaş resmen burnumun dibindeki bir değermiş tadına varamadığım. Benim okur dünyamda kesinlikle özgün bir palete ve tarza sahip. Pek bir alakası yok ama bir vakit oynadığım GRIS isimli bir oyunu anımsattı bana. Etkileyici bir yanı var bu formsuzlaştırmaya itilen ancak mevcudiyetini koruyan karakterlerin. Bununla birlikte anlatı güzel, kurgulanan "antik" dünya da etkileyici. Sadece son bölümde bir miktar artık hikayeyi kapatsam iyi olur telaşı var gibi geldi o kadar. Yoksa mizahı, merakı, endişesi gayet güzel bir şekilde okuyucuya aktarılıyor. Bir de dediğim gibi işte Gozo ve Sagre maceraları algısı birazcık ters köşe yapıyor ama o da benim garip huyluluğum.
    Son olarak, bu yorumu tereddütle yazıyorum ama sanki çok ince bir üslup tutarsızlığı var kitapta. Öncelikle kitabın meramı bir destan kurgusunu bizlere aktarmak elbette. Bu destana şahitlik ederken biz, aslında bir anlatıcı tarafından aktarıldığı da bir noktada belirtiliyor. Hoş anlatıcıyı en başta duyuruyor ama ön yargılarımız ile bu "başka" dünyada anlatıcılık vasfını bir -cansız- varlığa yükleyemiyoruz algımızda. Velhasıl dile getireceğim üslup kayması diyaloglara dahil. Bazı cümleler çok gündelik ve olağan akışta kurulmuşken bazıları daha masalsı bir ifade içeriyor. Sanki Uğur Erbaş bu anlatı diline niyetlenmiş de sonra sıkılıp zorlamamış gibi. Şu iki ifade ile örneklendireyim: "Üç gündür gelmedi eve. Sandım ki hâlâ kayanın üzerinde." - "Bu evde işinize yarar kimse yok. Söküğünüz varsa tamir ederim.". Özellikle aynı karakterden iki ifade almaya çabaladım ilki daha bir tiyatro karakteri gibi, ikincisi ise bir dizi karakteri. Belki de çok yapay bir ayrım, ben kendi zihnimde ayrıma zorluyorum.
    Sözün özü bazı okur arkadaşlarımız gibi olağanüstü bir segmente yerleştirmesem de nitelikli üst segment bir eser hissiyatımı dile getirmek isterim. Bu da böylece foruma güncel liste dışında uzun zaman sonra ilk katkım olsun. İmkan yarattığım bir vakit Germakoçi'ye de başlayacağım. Sana söz Dorukhan! Bay Atakan sözünden dönmeyecek.
"The man who opens topics faster than his shadow"

KenParker

Germakoçi'yi okuyup VAY BE dedikten sonra Uğur Erbaş'ın başka çizgi romanlarına yönelmiştim. Çizimi nefisti. Günümüz klasik anlatısını aşan hayranlık verici bir kurguya sahipti. Klasik okurun genel beğenisinin dışındaydı,  mutlu sonlu değildi. Trajikti. Bakalım Gozo ve Sagre nasıl olacaktı?

Gozo ve Sagre Çizgi romana 9. sanat denmesini hakettiren grafik romanlardan biri. Konusundan kahramanlarına, çizimimden grafik sanatlarla ilişkisine kadar her biri övgüye değer niteliklere sahip.

Hikaye kısmı gördüğüm kadarıyla pek ilgi görmemiş lakin benzer içerikli yabancı grafik romanlarla karşılaştırdığımda zengin, hatta fazlasıyla zengin, öyle ki iki üç grafik roman çıkatacak kadar dolu hikayesiyle göz kamaştırıyor. Zannediyorum bu fazlalık sahne geçişlerinde dikkat gerektiriyor. Burası anlatımın akıcılığı bakımından kimi okuyana zor gelebilir. Mekan/sahne geçişleri sayfa sonuna konmuş, iyi yapılmış, lakin hepsinde böyle değil.
 
Eline sağlık, aklına feraset, ömrüne bereket Uğur Erbaş. Umarım başka eserlerini görürüm.

pizagor

Kitabı elimden bırakırken Gozo ve Sagre forumumuzda hak ettiği şekilde övülmüş mü diye bakayım dedim; evet övülmüş ama yeterince değil! Demek istediğim, çok güzel cümleler sarf edilmiş edilmesine de yeteri kadar okur bu müthiş masalın, bu grafik tarzının güzelliğinin, özgünlüğünün lafını dolaştırmamış. Demek, bende olduğu gibi, yapılan güzellemeler, beğeni dolu yazılar bile itkileyememiş, çizgiroman okuruna aldıramamış bu kitabı. Yazık, hakikaten yazık, büyük kayıp! Bulabiliyorsanız halen, edinin bu kitabı dostlar. Germakoçi ile tanıştığım, hayran kaldığım Uğur Erbaş, beni geçmişi deşmeye iteledi, raflara ilk çıktığında yükselmediğim Gozo ve Sagre'yi aklının bir yerlerinde tut demeye getirdi. Kedidiro dostumuzun elinden çıkardıkları arasında bu albümü görünce de kendi kitaplığıma dahil etmem uzun sürmedi. Gelir gelmez olmasa da gelmesinden sonraki geçen süre içerisinde ilk okuduğum çizgiroman bu oldu. Uğur Erbaş bir yerlerde belki zaten söylemiştir ama bana sanki bir üçleme yaratacakmış hissiyatı veriyor; on seneye sığdırılan üç yapıt ve 2028'de gelecek son bir albümle bu 'benim tabirimle' masallar üçlemesinin ya da destanlar üçlemesinin sonlanacağı gibi bir düşünceye kapıldım.

Bu iki kitap kesinlikle Fransa'da kendine yer bulmalı...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!