Red Skull Incarnate

Başlatan emre ozdamarlar, 10 Haziran, 2012, 15:58:57

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

emre ozdamarlar

Daha önce Magneto Testament ile Magneto'nun cocuklugunu ve Nazi Almanyasi'ni anlatan Greg Pak bu sefer de Red Skull, Johann Schmidt'in cocukluguna paralel bir sekilde Nazilerin yukselis hikayesini anlatiyor.

Kitap 5 sayidan olusuyor, tarihi olaylar, Nazi tarihinden gercek kisiler hikayeye dahil oluyor. Acik konusmak gerekirse yine de beni tam olarak Red Skull karakterine isindiramadi. 120 sayfada biraz fazla olay anlatilmaya calisilmis gibime geldi. Yine de cabuk okunan guzel bir hikayeydi. Serinin en guzel yani kapaklariydi, hastasi oldum direk.




berkuralcan

Bu serinin sadece birinci sayısını okumuştum, gerisini okumadım. Hikaye açısından ilk sayı pek tatmin edici gelmediği gibi, yazarın "çok ciddi araştırmalar" yaptığı ve tarihi bir çizgi roman yazmaya çalıştığı gibi açıklamaları vardı sayının bir yerinde. Ben daha ilk sayıda sunulan havayı tarihi açıdan tamamen yetersiz bulmuştum.

Daha detaylı olarak şöyle yazmıştım zamanında:

Alıntı YapNormalde Marvel ve DC gibi mainstream çizgi roman şirketlerinin çıkarttığı yayınlar için ciddi yazılar yazmayı pek sevmem; fakat Red Skull'un orijinini anlatan Red Skull Incarnate serisinde, dikkatimi çeken çok fazla şey oldu. Bu eserin, biraz daha yakından incelenmesinin faydalı olacağına inandığım için de oturup adam gibi bir şeyler yazmak istedim.

Tahmin edebileceğiniz gibi, olaylar ileride "Red Skull" olarak dünyaya korku salacak ve Captain America'nın en büyük düşmanı olacak olan Johann Schmidt'in orijinini anlatıyor.

Anladığım kadarıyla, toplam beş sayı sürecek serinin her bölümünde, Schmidt'in masum bir çocuktan Red Skull gibi acımasız bir Nazi'ye nasıl dönüşeceğini adım adım izleyeceğiz. İlk sayıda da, Schmidt'in daha henüz yetimhanede kalan bir çocuk olduğu günlere dönüyoruz.

Hikayeden çok,  dediğim gibi biraz daha ciddi bakmak ve yaratıcı ekibin 1923 Almanyası'nın abüsrt betimlemelerine yoğunlaşmak istiyorum.

Öncelikle, tarihin 1923 olduğunu şuradan anlıyoruz: eserin ortalarına doğru, Nazi sempatizanı olan yetimhane sahibi sevinçle şehirde yürüyen Nazi askerlerini selamlıyor. Naziler, hedeflerinin önce şehir merkezine, sonra da Berlin'e yürümek olduğunu söylediğinde, yetimhane sahibi de havalara uçuyor, "Finally, the "putsch" is here" diyor.

Burada bahsedilen olay, Beer Hall Putsch olarak bilinen, Hitler'in 1923′de yaptığı darbe girişimi.

Abartılı olan ise, yazarların Almanya'yı, en azından Johan Scmmidt'in içinde büyüdüğü Almanya'yı kötüleme ve sürekli yerden yere vurma çabası. Öncelikle, şunu hatırlatmakta fayda var: Hitler 1933′e kadar şansölyeliğe gelmiyor, ve dolayısıyla "Nazi Almanya"sı denilen olayın başlamasına, henüz 10 yıl kadar bir süre var.

Bu sırada yönetimde ise sosyal – demokrat, yani, dönemin koşulları altında rahatlıkla solcu sayılabilecek Weimar Cumhuriyeti bulunuyor.

Fakat, buna karşın, yetimhane sahibi ve insanlar rahatlıkla 1918′de kaybedilen savaş için "Yahudileri ve solcuları" suçlayabiliyorlar. Ancak Hitler döneminde popülerleşecek, "savaşı kaybetmedik, fakat solcu ve Yahudiler tarafından kendi içimizden ihanete uğradık" düşüncesini, çok önceden öğrenip şiddetle savunabiliyorlar. Yanlış anlaşılmasın, bu görüşün sadece Hitler tarafından ortaya atılmış bir şey olduğunu, veya Hitler'in 1933'te propagandasına başlamadan önce kimsenin böyle şeyler düşünmediğini söylemek istemiyorum - fakat tarihsel olarak bir azınlık olan bu kesim, nasıl olduysa Red Skull Incarnate çizgi romanında - Nazi'lerin yükselişine on yıl kala - ezici bir çoğunluk olarak resmediliyor.

Ama halkın ve Hitler'i takip edenlerin "ileri" görüşlülükleri bununla da sınırlı değil. Etraftaki insanlar, Putsch için yürüyen askerleri, Nazi Selamı olarak bilinen hareketle selamlayıp, "Heil" diye bağırıyorlar. Hatta, bu yürüyüşü izleyen kitleye kazara katılan Schmidt'e bile, "Shut up and salute, boy!" diye emrediyor yetimhane müdürü.

İşin komik kısmıysa, bu Nazi selamının kullanılmaya başlanmasının ancak 1930′larda olması.

1923′te abartılan Nazi desteği ise tamamen ayrı bir olay. Çizgi romanı okuduğunuzda, sanki herkesin kendilerini I. Dünya Savaşı'nda yenen İtilaf Devletleri'nden intikam almaya çalışan, koyu Hitler taraftarları olduğu imajını alıyorsunuz. Beer Hall Putsch çizimlerinde, sanki bütün şehir Nazi'leri desteklemeye gelmiş gibi bir hava var.

Fakat, tabi ki, tarihsel olarak Nazi Partisi'nin bu dönemde öyle bir etkisi yok. Hatta, Almanya ekonomik olarak ciddi bir toparlanma sürecine girmek üzere. Naziler, Almanya'nın ekonomisini yeniden çökertecek olan 1929 Bunalımına kadar fazlasıyla sağcı, gülünç, asla güce gelemeyecek fanatikler olarak görülüyor. Beer Hall Putsch'a katılım ise, izleyenlerle beraber, en fazla 1500, belki 2000 civarında.

Üstelik, Pak da son sözünde eseri yazabilmek için yaptığı derin "tarihsel araştırmalardan" ve "nasıl sıradan insanların kötülüğü sahiplenebildiklerinden" bahsetmiş. Araştırmalarını nereden yaptığını çok merak ediyorum açıkçası.

Gelelim beni bu yazıyı yazmaya asıl iten noktaya. Çizgi romanda olayın asıl noktası, Schmidt'in sokakta bir köpek bulması, onu köpek toplayan arabadan kurtarması ve çizgi romanın sonunda onun diğer köpekler tarafından öldürülmesini izlemesi üzerine kurulu.

İşte bomba: Schmidt köpeği alırken, arkadaşları onu köpeği bırakması, herkesin başını belaya sokacağı yönünde uyarıyor.

Sokaktaki köpekleri öldürme, hayvan beslemenin yasak olması gibi olaylar, bilim kurgu okuyucularına yabancı gelmeyecektir. Evet, bunlar dystopia – kara ütopya – türünün en önemli özellikleri arasında. Hatta, Phillip K. Dick'in "Do Androids Dream of Electric Sheep?" romanına kötü / basit göndermeler olduğu bile söylenebilir.

Nazi Almanyası'nda yaşamış olmanın hoş bir deneyim olmayabileceğinin farkındayım. Ama yine de, böyle bir propagandaya, (henüz Nazi'lerin destek bile bulamadığı bir dönemde) böyle bir Nazi Kara Ütopyası çizmeye ne gerek var? Tarihi araştırma yaptığını iddia eden bir yazar,  "Naziler o kadar korkunç insanlardı ki, sokak köpeklerini neredeyse zevk için öldürürlerdi!" propagandasını, nasıl Nazi'lerin devlette rol almasının gülünç bir fikir olarak görüldüğü dönemlerde - solcu, sosyal demokrat Weimar Cumhuriyeti'nde anlamlandırmaya çalışır?

Yazar Greg Pak'ı suçlamıyorum. Çünkü okuduğum pek çok yabancı blog, yabancı çizgi roman yazarı, tarihsel bir çizgi roman olarak övmüşler bu eseri. Bunlardan bir tanesini burada görebilirsiniz.  Acaba gerçekten Amerikalılar II. Dünya Savaşı konusunda bu kadar yüzeysel bir eğitim mi alıyorlar? Onlar için, "I. Dünya Savaşı bitti – Naziler geldi, çok kötüydüler – Onları yendik"den mi ibaret hala?

Eğer öyleyse, Pak için söylenebilecek bir şey yok. Fakat öyle değilse, birilerinin ona savaşın bittiğini ve artık propagandaya ihtiyaç olmadığını söylemesi gerekiyor.


Sondan bir önceki paragrafta "Bunlardan bir tanesi" dediğim blog da şu adreste mevcut İngilizce olarak:

http://www.primaryignition.com/2011/07/07/first-impressions-red-skull-incarnate/

Altında da benim "Hadi len" şeklinde yorumum mevcut :D

emre ozdamarlar

Bu yahudi ve solcularin suclanmasi hemen 1. Dunya Savasi sonrasina geliyor bildigim kadariyla Berk. Daha dun bu serinin ustune The Nazis: A Warning from History adli belgeseli izlemeye basladim ve orada da bahsi geciyor, özellikle Bavyera'da ve köylu kesim arasinda yaygin bir görusmus. Ama dedigin gibi sanki tum halk buna inaniyormus gibi bir imaj veriliyor cizgi romanda.

Nazi selamini da Hitler ilk 1921'de görup begenmis, 1926'da kullanimi zorunlu olmus. (wikipedia'ya göre :) )

Ben Greg Pak'i tam sevemedim acikcasi, bu Magneto Testament olsun, Red Skull Incarnate olsun. Ikisi de guzel girisimler ama yuzeysel kalmislar maalesef.


berkuralcan

Abi "Bizim yenilgimizi Yahudiler ve Sosyalistler organize etti" düşüncesi çok çok milliyetçi kesimler arasında çıkan bir düşünce, yani ilerleyen yıllarda Weimar Cumhuriyeti'ne karşıt bir görüş olarak kullanılacak bir fikir. Senin de dediğin gibi çok alt yerlerde ortaya çıkan bir düşünce sistemi, öyle sokaklarda herkesin bunu bilmesi gibi bir imkan yok yani, hele hele 1923 yılında sokaklarda bu düşünceleri destekleyen o kadar sayıda insanın "putsch" yapmaya kalkması imkansız.

"Sieg Heil" selamı ise tamamen ayrı bir konu. Wikipedia'da yazanı bilmiyorum ama 1926'da "zorunlu" olması mümkün değil.

Dediğim gibi, Hitler şansölye olarak - yani "Führer" denilen, o diktatör hali bile değil, sadece Cumhuriyet'in başına - 1933'de geliyor. Öyle herkesin havaya "Heil Hitler" hareketleri falan yapması mümkün değil yani 1923'de. Nazi Partisi içinde zorunlu yapılmış olması mümkün olabilir - ki yine, Nazi Partisi dediğimiz şey milletin bakıp dalga geçtiği bir şey o dönemde, böyle sokaklarda herkesin "Sieg Heil" diye gezmesi pek olası gözükmüyor, hele hele Nazi Partisinin toplam üye sayısının 2000 civarı olduğu bir dönemde...

Kısacası Pak'ın tarihi kurgusu çok kuvvetli değil gerçekten. Ki bütün bu tarihsel "gerçek" noktalar haricinde, bir de verilen atmosfer var çizgi romanda. Pak öyle bir resim çizmiş ki, sanki Nazi'lerin Almanya'yı nasıl distopik bir şekilde yönettiğini göstermeye çalışmış. Tek sorun, çizgi romanda yönetimdekilerin Nazi olmaması :D


emre ozdamarlar

Alıntı yapılan: berkuralcan - 10 Haziran, 2012, 18:18:06
Pak öyle bir resim çizmiş ki, sanki Nazi'lerin Almanya'yı nasıl distopik bir şekilde yönettiğini göstermeye çalışmış. Tek sorun, çizgi romanda yönetimdekilerin Nazi olmaması :D
Olayi özetlemissin burda, tamamen katiliyorum. :)

yunusmeyra

şimdi bunca sayfa "kızıl kurukafayı" anlatıp,orjininden bahsedince almanya'da k,i1919'da ki başarısız kalan "devrim"girişimini ve peşinden hakim sınıfların bir çok eyaletteki "iç savaş" terörünü ve radikal çıkış ve çözüm arayışlarını göstermek gerekir..
rosa lüxemburg'tan,spartakist'llerden,alman komünist ve sosyalistlerinden ,
hemen yanı başlarında iç savaşını bitirip "devrim" ihracına girişmiş s.s.c.b'den bahsetmeden,
1.emperyalist bölüşüm savaşının sonuçlarının özellikle alman egemen sınıflarında yarattığı hoşnutsuzluktan bahsetmeden en azından "usta" bir anlatıyla anmadan "nazi" olgusunu anlamak ve anlatmak çok kolay olmaz..kolay olursa anlatı şöyle olur:bir "insan" vardı.."kötüler" onu yoldan çıkardı,o da "kötü" oldu.."iyiler" her daim biziz! o zaman "kahrolsun kötüler!"
(aslında bütün sorun amerikan sosyoloji ve ortalama tarih yazıcılığının aslında sistemin bütününün ,"sosyalizm" ve "komünizm"den çok korkmuş olmasında..zikretmeyi bile sevmezler..özellikle 20.yüzyıl ekonomik ve siyasi tarihini anlatışları gülünç ve tek yanlıdır..böyle şekillendirilmiş bir "kamuoyuna"  üretilen sözde en "keskin" çizgi roman,sinema,roman v.s.lerinde de bu çekinceleri farkedilir..tarihi yanlışlık ve "olamazlıklar" bir birini izler..)
bu arada genel verilen bilgi üzerine konuştuğumu belirtir,seriyi okumadığımı eklerim  :)
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

emre ozdamarlar

Dediklerinde tamamen haklisin hocam.